
کارگر
Ensarullah lideri Abdulmelik El Husi: Direniş ekseni olarak biz savaştayız, geri kalan İslam dünyası nerede?
Yemen Ensarullah Hareketi Lideri Seyyid Abdulmelik el-Husi, Amerika’nın İsrail rejimine verdiği sınırsız desteğe dikkat çekerek Arap ülkelerinin Filistin’e neden destek vermediğini sordu?
Yemen Ensarullah Hareketi Lideri Seyyid Abdulmelik Husi, 13 Şubat’ta yaptığı konuşmada çarpıcı açıklamalarda bulundu:
Düşmanın Gazze'ye karşı kullandığı patlayıcı miktarı Amerika'nın Japonya'nın Hiroşima kentine attığı 4 atom bombasına eşdeğerdir.
Coğrafi açıdan oldukça küçük ve nüfus yoğunluğu fazla olan Gazze'ye yapılan hava saldırıları toplamda 46 bini aştı.
Amerikalılar, Gazze halkını öldürmek için işgalcilere 25 bin tondan fazla silah sağladı ve Amerikan askeri uzmanları İsrail ordusunun savaş toplantılarına katıldı.
İşgal nedeniyle 79.200 konut tamamen yıkıldı, 290.000 konut kısmen yıkıldı, 30 hastane hizmet dışı kaldı.
İstatistiklere göre Gazze halkının yüzde 95'i yerinden edilmiş durumda.
Seyyid Abdulmelik el-Husi, İsrail tarafına ilişkin de rakamlar vererek şunları söyledi:
“Psikolojik olarak hasta olan yüzlerce İsrail askeri var ve bunların çoğu çatışmalara katılmaktan kaçınıyor.
İşgal güçleri ayrıca 2 bin Filistinlinin mezarını açtı ve 300'den fazla cesedin organlarını çaldı.
İşgalci rejimin askerleri ayrıca Gazze'de ya da Batı Şeria'da Filistinlilerin evlerinde hırsızlık yapıyor ve evleri yağmalıyor.”
Direniş Ekseni savaşta, İslam dünyası nerede?
Seyyid Abdulmelik el-Husi, Direniş Ekseni güçlerinin Gazze halkına destek için savaş cephelerinde bulunduğunu belirterek İslam ülkelerine sitem etti ve şunları söyledi:
“Amerikan başkanını son olarak İsrail rejimine 14 milyar dolarlık destek paketi açıkladı. Amerika'nın İsrail rejimine verdiği bu desteğe karşı, Filistin'e Arap desteği nerede?
Lübnan, Irak ve Yemen'de Gazze'ye destek veren cepheler devam ediyor. Lübnan'daki Hizbullah cephesi sürekli tırmanıyor ve İsrail'i aciz bırakıyor. Irak'taki mücahitler, Amerika'nın yaptığı saldırılara rağmen ne teslim oldular ne de geri çekildiler.
Yemen'deki cephemiz, düşmanımız İsrail’e destek veren Amerikan ve İngiliz saldırganlığına rağmen etkili olmaya devam ediyor.
İngiliz-Amerikan saldırıları, düşmanların kendisinin de itiraf ettiği gibi, hedeflerine ulaşmayı başaramayan saldırılardır.
Amerikan ve İngilizler, Yemen cephesinin Gazze'yi destekleme konusundaki etkisinin İsrail rejimi ve onun ekonomisi üzerindeki etkisinin farkındadır.
Amerikalılar ve İngilizler, İsrail'e destek vermeye başladıktan sonra Yemen cephesi onları da etkilemeye başladı.
Denizdeki operasyonlarımız, İsrail rejimine bağlı gemilerin hareketini neredeyse sıfır noktasına kadar engelleme etkisi yarattı.
İslamiAnaliz
Türkiye'nin Tahran Büyükeçisi: İsrail ile ekonomik ilişkileri kesmekten yanayız
Türkiye'nin Tahran Büyükelçisi, Türkiye'nin Gazze halkını desteklediğini ve İsrail ile ekonomik ilişkileri kesmekten yana olduklarını vurguladı.
Türkiye'nin Tahran Büyükelçisi Hicabi Kırlangiç bugün (Çarşamba) katıldığı 24.Iran Medya Fuarı'nda İRNA muhabirine verdiği röportajda “7 Ekim’den sonra Türk halkı,İsrailli şirketlerle ekonomik ilişkilerin kesilmesi için özel sektöre baskı yaptı ve Türk şirketleri ile bu şirketler arasındaki ilişkiler oldukça azaldı. Türkiye’nin özel sektörünün İsrail rejimi ile ekonomik ilişkileri hükümetin iradesi dışında sınırlı bir şekilde devam ediyor. Ancak Türk şirketlerinin çoğunun bu rejimle ilişkileri kesilmiş durumda ve sadece bazı uluslararası şirketler Siyonist şirketlerle işbirliği yapmaya devam ediyor. ” dedi.
Türk Büyükelçi Türkiye'ye hakim olan ekonomik söylem hakkında da, “Türkiye'nin ekonomisi serbest ekonomi politikasına dayanmakta ve ekonominin bir kısmı hükümetin iradesi dışındadır ve mevcut hükümet İsrail ile ekonomik ilişki kurma niyetine değildir. ” ifadelerini kullandı.
Kırlangıç röportajda, İran ve Türkiye'nin siyasal, kültürel, sosyal, dinsel ve dilsel ortaklıklarına dikkat çekerek “İki ülke arasındaki siyasi ilişkilerinde farklı dönemlerde iniş çıkışlar yaşanmış olabilir ancak kültürel- toplumsal açıdan ilişkilerimiz her zaman üst düzeyde olmuştur ve bu ilişkiler birbirinden ayrılamaz” ifadesini kullandı.
Türkiye’nin Tahran Büyükelçisi, ülkesinin İran’la ilişkileri geliştirmekten yana olduğunu vurgulayarak, “İran’la siyasi, ekonomik, toplumsal ve kültürel gibi düzeylerde ilişkileri geliştirmek istiyoruz ve iki kardeş ve komşu ülke arasındaki ilişkilerin geliştirilmesinin bölgede ve dünyada barışın sağlanmasında yardımcı olabileceğine inanıyoruz” dedi.
Fars Dili ve Edebiyatı mezunu olan Türk diplomat, bu dilin bölge medeniyetindeki tarihi etkisine dikkat çekerek, “Fars dili bölgedeki Müslüman halkların tarihi dilidir. İki ülke arasındaki siyasi ve ekonomik ilişkileri geliştirmek ve bölge halkları arasındaki dostluğu geliştirmek için bu dilin sahip olduğu kapasitelerden yararlanmalıyız” ifadelerini kullandı.
Kırlangıç, İslam Cumhuriyeti Haber Ajansı’nın (IRNA) İran haberleri alanındaki referans medyalarından biri olduğunu belirterek, “Türk medyası ve İRNA arasındaki ilişkilerin güçlendirilmesini destekliyoruz” dedi.
Sözde Gazze, özde İsrail dostları
"Aksa Tufanının bir neticesi de sözde Gazze, özde İsrail dostlarını deşifre etmesi olmuştur."
Ülkem insanı, İsrail’in emsali görülmemiş vahşetlerini izledikçe devletin acziyeti karşısında kahroluyor. Sadece ülkemiz değil bütün dünya devletleri ya vahşeti destekliyor ya da sadece izliyor. Siyonistleri silah, teçhizat ve ticaret gibi yollarla destekleyenlerin ekseriyeti maalesef İslam hukukuna göre esaret ve kuşatma altındaki kardeşlerini kurtarmakla yükümlü olan ülkelerdir.
Bu kahredici durumun sebebi nedir? Neden yardıma koşulmadığı gibi Siyonist işgalci ile ilişkiler dahi kesilemiyor? Bunun doğru tahlil edilmesi gerekir.
1917’de sadece Filistin toprakları İngilizler tarafından işgal edilmedi, İslam coğrafyasının tamamı esaret altına alındı. Bu esaretten kurtulmak için “kurtuluş savaşları” yapıldı. Kurtuluş mücadelesi yaygınlaşınca küresel emperyalizm coğrafyamızda yapay sınırlar çizerek sözde bağımsız devletler oluşturdu. Aslında esaretin devam ettiği bu devletlere ‘sahte kurtarıcılar’ atayarak sömürü düzenlerini sürdürdüler.
Sahte kurtarıcıların heykelleri meydanlara dikildi. Kurtuluş marşları ezberletildi. Emperyalizmin tasarladığı rejimler inşa edildi. Bu Emperyal tasarıya “kurucu irade” denilerek kutsandı. Bunun değiştirilmesinin teklifi dahi yasaklandı. Yani sözde özgür, özde esaret yönetimi anayasal güvenceye bağlandı.
İşte bu numarayı yutanlar, özgür bir devletten beklentilerinin karşılanmaması nedeniyle hayal kırıklığı yaşıyor ve kahroluyorlar. Oysa bu devletlerin en az Filistin kadar özgürleşmeye ihtiyacı var. Filistin verilen bunca şehide ve yaşanan acılara rağmen özgürlüğe daha yakın duruyor. Gazze, mevcut haliyle emperyalizmin at oynatamadığı söz geçiremediği bir yönetime sahiptir.
İslam dünyasında esaretin başladığı 1900’lü yıllardan beri sahte özgürlüğe aldanmayanlar, gerçek özgürlük arayışlarını sürdürdüler. Mesela ülkemizde merhum Erbakan bu yolda bir hayli mesafe kat etti. D-8 projesi, ortak ordu, İslam dinarı gibi girişimler sadece ülkemizi değil kısım kısım bütün esaret altındaki devletleri kurtarmaya yönelik çabalardı. Emperyalizmin koçbaşı büyük şeytan ABD önce vekil güçleri eliyle Erbakan’ı iktidardan uzaklaştırdı. Sonra da onun yerine taklidini sahaya sürdü. Aksa Tufanının bir neticesi de sözde Gazze, özde İsrail dostlarını deşifre etmesi olmuştur. Taklit edilen bir şey, gerçeğine ne kadar benzetilirse, iğfal kabiliyeti o kadar yüksek olur. Gerçeğinin 6 Eylül Kudüs mitingine karşılık taklidinin: “biz düşersek Gazze düşer” sözleri unutulacak gibi değildir. Kudüs Mitingi Amerika’nın çocuklarının darbe yapmasına neden olurken taklidinin sözleri kimsenin umurunda değildir. Zira Amerika dostlarını belirlerken kılıcına bakar, kalbine değil!
Bunlardan sadece İran İslam Cumhuriyeti 1979 yılında kendilerine tayin edilen zindan bekçisi Şahı ülkeden kovup tam ve kâmil manada özgürlüğüne kavuşmuştur. Merhum Erbakan’ın D-8 projesine en büyük desteği veren ülke de kuşkusuz İslam Cumhuriyetidir.
Bu nedenle İslam Cumhuriyeti esaretten kurtulmak isteyenlerin umudu, emperyalistler ve atadıkları zindan bekçilerinin korkulu rüyası olmuştur. Bu gün esaretten kurtuluş mücadelesi verenlerin yegâne destekçisi İslam Cumhuriyetidir. Gazze’nin tünellerinden, Yemen, Irak, Suriye ve Lübnan’a kadar her sahada ABD/İngiltere ve İsrail’e sıkılan mermiler, atılan Füzeler İslam Cumhuriyeti menşeilidir. Kudüs yolunda verilen Şii, Sünni, Zeydi Şehitler İran, Irak, Yemen, Suriye ve Lübnan’da defnedilirken diğer beldelerin samimi müminleri sadece dualar ve gözyaşları ile bu cenaze törenlere iştirak ediyorlar.
İslam ülkelerinin öncelikle devletlerini İslam Cumhuriyeti gibi zindan bekçilerinden kurtarmaları ve emperyalistleri ülkelerinden kovmaları gerekir. Bunu yapmadıkları takdirde daha çok hayal kırıklığı yaşarlar.
Gazze’nin bir önce özgürleşmesi ve sonra bizi özgürleştirmesi temennilerimle! (Emin Güneş - Hürseda Haber
Yemen ordusu ABD gemilerini ve Umm Raşraş’ı (Eylat) vurdu
Yemen ordusu İsrail işgali altındaki Umm Raşraş (Eylat) kentindeki hassas hedefleri çok sayıda insansız uçakla vurdu.
General Yahya Seri, yaptığı bazın açıklamasında Yemen hava kuvvetlerinin Aden Körfezi ile Kızıldeniz’deki Amerikan savaş gemilerini çok sayıda insansız uçakla vurduğunu söyledi.
İsrail’e yönelik operasyonlarından da bahseden General Yahya Seri, Yemen ordusunun İsrail rejiminin işgali altındaki Umm Raşraş’taki hassas hedeflere çok sayıda insansız uçakla saldırı düzenlediğini ayrıca Aden Körfezi’nde de MSC Silver adlı bir İsrail gemisini füzelerle vurduğunu ifade etti.
Yahya Seri, İsrail rejiminin Gazze’ye yönelik saldırıları sürdükçe ve Gazze’ye abluka devam ettikçe İsrail’e yük götüren gemilerin geçişine izin vermeyeceklerini söyledi.
Yemen ordusu dün de beş operasyon yapmış Amerikan rejimine ait MQ-9 tipi bir insansız uçağın yanı sıra iki Amerikan gemisini ve iki de İngiliz gemisini vurmuştu.(YDH)
ABD ve İngiltere Yemen’e Saldırdı
Yemen Ensarullah Hareketi, ABD ve İngiltere'nin ülkenin batısındaki Hudeyde kentinde bir çiftliğe saldırı düzenlediğini açıkladı.
SABA News’de yer alan haberde, "ABD ve İngiltere, Hudeyde'nin El-Kedn bölgesinde yer alan bir çiftliği hedef aldı." ifadeleri kullanıldı.
ABD ve İngiltere'den ise olaya ilişkin henüz bir açıklama yapılmadı.
Brezilya terör devleti İsrail’in büyükelçisini sınırdışı etti
Hitler'e benzetmesiyle gerilen ilişkiler sonrasında Brezilya, siyonist rejim büyükelçisini sınır dışı etti, siyonist rejimde büyükelçisini geri çekti.
Siyonist rejimin Gazze'de 7 Ekim'den bu yana yaptığı katliamlara yüksek tondan tepki dün Brezilya Devlet Başkanı Luiz Inacio Lula da Silva'dan geldi. Lula, katil Netanyahu'yu Hitlere benzetti. Katil Netanyahu ise Lula Da Silva'ya tehdit dolu bir dille karşılık verdi.
Gerilen Brezilya-siyonist rejim ilişkileri resmen koptu. Brezilya, siyonist rejim büyükelçisini ülkeden kovarken, kendi elçisini ise geri çağırdı.
Brezilya Devlet Başkanı Luiz Inacio Lula da Silva, siyonist rejimin Gazze'yi işgalini "soykırım" ifadesiyle niteleyerek, Nazi lider Adolf Hitler'in yaptıklarına benzetti. Gazze Şeridi'nde olanların "savaş değil, soykırım" olduğunu söyleyen Lula da Silva, "Gazze Şeridi'nde Filistinlilerin başına gelenler tarihin hiçbir döneminde yaşanmadı. Aslında yaşandı, Hitler Yahudileri öldürmeye karar verdiğinde yaşandı." ifadelerini kullandı.
Katil Netanyahu, Lula'nın sözlerine "İsrail’i Nazilerin Yahudi Soykırımı ve Hitler ile karşılaştırmanın kırmızı çizgiyi aştığını" söyleyerek sert tepki verirken, siyonist rejim sözde Dışişleri Bakanı Yisrael Katz, ise istenmeyen adam ilan etti. (Ajanslar)
İsrail, Netanyahu'yu Hitler'e benzeten Brezilya lideri Lula'yı 'istenmeyen kişi' ilan etti
İsrail Dışişleri Bakanı Israel Katz, Brezilya Devlet Başkanı Luiz Inacio Lula da Silva'nın ülkede 'istenmeyen kişi' ilan edildiğini duyurdu.
The Guardian'ın haberine göre Katz, Dışişleri Bakanlığına çağrılan Brezilya Büyükelçisine nota vererek, "Bu (Lula'nın açıklamaları) ciddi bir anti-Semitik saldırıdır. Kendi adıma ve İsrail vatandaşları adına, Başkan Lula'ya söyleyin, sözünü geri alana kadar İsrail'de istenmeyen kişidir," dedi.
Lula, dün yaptığı açıklamada İsrail'i Gazze Şeridi'ndeki eylemleri nedeniyle Nazi Almanya'sına benzeterek, yıllardır abluka altındaki bölgede yaşananların savaş değil, soykırım olarak nitelendirilmesi gerektiğini vurgulamıştı.
Aynı gün Başbakan Binyamin Netanyahu da Brezilya Devlet Başkanı hakkında yorumda bulunarak İsrail'i Naziler ve Hitler ile kıyaslamanın kırmızı çizgiyi aşmak olduğunu savunmuştu.
Müslüman Siyonistler
"Büyük İsrailin kurulması için açıktan gizliden ve susarak hizmet etmektedirler. Gazze’de dökülen her kanda payları vardır. O büyük hesap gününde İsraillilerde birlikte yargılanacaklardır."
Siyonistler 3’e ayrılır; -Yahudi siyonistler -Hristiyan Siyonistler (Evanjelistler) -Müslüman Siyonistler Bu üç gruptan en tehlikeli olanı hiç şüphesiz Müslüman siyonistlerdir.
Bunlar 5 vakit namazlarını kılarlar, ramazan ayında oruçlarını tutup, hatim de indirirler. Hanımları tesettürlü, kızları imam hatip mezunudurlar. Müslümanca konuşurlar ancak yaptıkları İsrailin maslahatı içindir. Hacca ve umreye gitmeyi ihmal etmezler. Lebbeyk Allahümme lebbeyk nidalarını yüksek sesle söylerken, fiilen Lebbeyke ya İsrail, lebbeyke ya siyonizm derler.
İsrail’in varlığı için her türlü desteki verirler. Çünkü İsrailin varlığı onların varlık sebebidir. Siyonizmin tensibi ile O koltuklara oturmuşlardır. Onların varlıkları İsrail için bir tehdit değil temindir,teminattır. Müslüman siyonistlerin en büyük özelliği kendi koltuklarını ilah edinmeleridir . En kutsal mabedleri bile yıkılsa onların önceliği, kendilerine tensib edilen “büyüleyici makamlardır”.
Kısa sürede elde ettikleri korkunç servetleri bırakmak onlar için dünyanın en zor işidir. Dava kelimesini çok sık kullanırlar ama onlar için dava, büyük yığınları konsolide edip, dünyadaki meşru ve gayrimeşru servetlere ulaşma aracıdır. Büyük yığınların tezahüratlarının ilelebet devam etmesini isterler, kimsenin yemedigini yemek, İçemediğini içmek, kimsenin oturamadığı hatta hayal bile edemediği muhitlerde ikamet etmek onlar için Cenabı Allah‘ın verdiği bir hak bir imtiyazdır.
Onlar için ne Kabe’nin ne Mescidi Aksa’nın, ne Şam’ın, ne de Bağdatın tahrip olmasının bir önemi yoktur. Önemli olan şöhret,servet ve şehvet sarmalında hayatlarını bilumum idame ettirmektir. Son söz olarak şunu ifade edebiliriz; Zikrettiğimiz bu 3 grup siyonist, pek tabiidir ki Siyonizme biatlı olup,göbekten bağlıdır.
Büyük İsrailin kurulması için açıktan gizliden ve susarak hizmet etmektedirler. Gazze’de dökülen her kanda payları vardır. O büyük hesap gününde İsraillilerde birlikte yargılanacaklardır. (Ömer Mert/Kudusgunu)
Amerika, Gazze'de Ateşkes Kararını Bir Kez Daha Veto Etti
Birleşmiş Milletler, ABD'nin Gazze'de acil insani ateşkes sağlanması yönündeki kararı veto ettiğini duyurdu; bu, Washington'un Gazze Şeridi'ndeki savaşı sona erdirme çabalarının başlamasından bu yana yaptığı son hamle oldu.
Cezayir tarafından sunulan taslak için; 13 lehte oy kullanılırken İngilizler çekimser kaldı ve ABD veto etti.
Bugün Beyaz Saray, ABD'nin Gazze'de acil ateşkes sağlanması yönündeki kararı veto etme eylemini gerekçelendirirken, Washington'un BM Güvenlik Konseyi'nin kararını hassas müzakereleri tehlikeye atacağı gerekçesiyle destekleyemeyeceğini duyurdu.
Hamas’tan ABD’nin Veto Kararına Tepki
Filistin İslami Direniş Hareketi Hamas yaptığı açıklamada, Cezayir'in ABD tarafından Gazze'de ateşkes sağlanması yönünde Güvenlik Konseyi'ne sunduğu kararın veto edilmesini şiddetle kınadığını vurguladı.
Hareket, Gazze'deki savaşı durdurmaya yönelik bir kararın yayınlanmasını engellemenin doğrudan sorumluluğunun Biden ve yönetimine ait olduğunu da sözlerine ekledi.
Birleşmiş Milletler, ABD'nin Gazze'de acil insani ateşkes sağlanması yönündeki kararı veto ettiğini duyurdu; bu, Washington'un Gazze Şeridi'ndeki savaşı sona erdirme çabalarının başlamasından bu yana yaptığı son hamlesi oldu.
Filistinli Bakan: İsrail, Batı Şeria’yı Tasfiye Etmeye Çalışıyor
Filistin Sosyal İşler Bakanı ve Filistin Kurtuluş Örgütü Siyasi Büro Üyesi Ahmed Majdalani, İsrail’in Gazze’de yaşananları bahane ederek Batı Şeria’yı tasfiye etmeye çalıştığını belirtti.
Sputnik Arabic’in yayınına konuk olan Filistin Sosyal İşler Bakanı Majdalani, ‘İsrail’in ulusal güçlerle karşı karşıya gelerek şiddeti kışkırtmaya ve durumu, sürekli baskınların ve bitmek bilmeyen tutuklamaların olduğu 2004’teki seviyesine döndürmeye çalıştığını’ ifade etti.
Majdalani, “O (İsrail) Batı Şeria’da askeri, siyasi ve enformasyon üstünlüğünü sergiliyor ve durumu patlatmak için provokasyonlar düzenliyor. Asıl amacı ise ayrı bir takım silahlı gruplarla çatışmak değil, Filistin yönetiminin tamamını yok etmektir” diye konuştu.
Uluslararası toplumun İsrail’in Refah’taki operasyonunu durduracak durumda olmadığını söyleyen Majdalani, “Mesele uluslararası toplumun bunu istememesi değil. Bunun nedeni yalnızca Amerika’nın tutumudur ve Washington’un İsrail’e olan bağlılığı, ABD’nin Ortadoğu’daki kolonisinden vazgeçmesine asla izin vermeyecek. Aksini düşünen herkes yanılıyor” vurgusunu yaptı.
Rusya’nın Filistinli grupları Moskova’da buluşmaya davet etmesiyle ilgili soruya da yanıt veren Majdalani, ‘bu tür toplantılara ihtiyaç olduğunu, ancak olumlu sonuç elde etmek için daha fazla hazırlık yapılması gerektiğini’ söyledi. Filistinli bakan, “Müzakere masasına oturmadan önce grupların öncelikle mevcut boşlukları ve farklılıkları ortadan kaldırması gerekiyor” ifadelerini kullandı.
Siyonist İsrail 7 Ekim'den Bu Yana 31 Binden Fazla Hava Saldırısı Düzenledi
Siyonist İsrail rejimi Hava Kuvvetleri, geçtiğimiz sene 7 Ekim’den bu yana çoğu Gazze'ye olmak üzere 31 binden fazla hava saldırısı düzenlediğini açıkladı.
İşgalci İsrail ordusunun, 7 Ekim'den bu yana düzenlediği saldırılarda Gazze'de 29 binden fazla Filistinli şehit edilirken, 69 binden fazla Filistinli ise yaralandı.
Siyonist İsrail rejimi Hava Kuvvetleri, hava saldırılarına ilişkin yazılı açıklamada bulundu. Açıklamada, 7 Ekim'den bu yana Gazze'de 29 binden fazla yere hava saldırısı düzenlendiği belirtildi. Lübnan'da ise 8 Ekim'den bu yana 1000'den fazla yerin hedef alındığı ifade edildi. Suriye'de de hava saldırıları düzenlendiğine dikkat çekilen açıklamada, bunların sayısına ilişkin bilgi verilmedi.
Hava Kuvvetleri, pilotların bugüne kadar toplam 186 bin uçuş saatini aştığını belirterek, söz konusu saldırıların yaklaşık 7 bininin Kara Kuvvetleri tarafından talep edilen saldırılar olduğunu ifade etti. 31 binden fazla hava saldırısının 26 bininin savaş uçaklarıyla, geri kalanlarının ise helikopter ve silahlı insansız hava araçlarıyla düzenlediği aktarıldı.
Ayrıca Siyonist İsrail ordusu, 7 Ekim'den bu yana sık sık gece baskınları yaptığı işgal altındaki Batı Şeria'da 30'a yakın hava saldırısı düzenlediğini kaydetti.
Hizbullah; Gücü, Lideri Nasrallah ve Son Savaş İlanı
Hizbullah'ı, bölgenin etkili bir oyuncusu olarak öne çıkıyor. Bu yazıda, Hizbullah'ın gücü, lideri Hassan Nasrallah ve son savaş ilanı hakkında bilgi edinebilirsiniz.
Hizbullah, Lübnan'da 1982'de kurulan Şii bir siyasi ve askeri harekettir. Bu hareket, İsrail'e karşı mücadele etmek amacıyla İran İslam Cumhuriyeti'nin de desteğiyle kurulmuştur.
Lübnan Hizbullah’ı, İsrail'e karşı başlattığı şehadet saldırıları ile faaliyetlerine başladı. Daha sonra kendi askeri kapasitesini geliştirerek roketler ve gerilla savaşı aracılığıyla İsrail'e karşı direnme stratejisini benimsedi.
Hizbullah Kimdir?
Hizbullah'ın Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah'tır. Önceki liderler arasında Seyyid Abbas Musevi ve sonradan hareketten ayrılarak karşıt bir tutum sergileyen Subhi Tufeyli bulunmaktadır. Hizbullah ile İsrail arasında birkaç kez askeri çatışma yaşandı, bunlardan biri 33 günlük savaş olarak bilinir. Söz konusu savaş Siyonist İsrail rejiminin Hizbullah’ı silahsızlandırmak ve öte yandan esir alınan iki askerini geri almak için saldırılarıyla başlamış oldu.
Öte yandan Hizbullah, Suriye'de de ülkenin resmi hükümetini desteklemek için tekfiri güçlere karşı mücadele etti. Hizbullah hareketinin kültürel, sosyal ve siyasi faaliyetleri de dikkate alınmalıdır. el-Minar Televizyon kanalı Hizbullah’a aittir.
Hizbullah, 1982 yılında Lübnan'da, İran İslam Cumhuriyeti’nin desteği ile kuruldu. Hizbullah hareketi ilk başlarda kaç yıl gizlice, İsrail işgaline karşı faaliyetlerde bulundu. 11 Kasım 1984'te, Ahmet Cafer Kasir, Lübnan’ın güneyinde İsrail askerlerine karşı şehadet operasyonu gerçekleştirdi. 16 Şubat 1985'te, İsrail'in Sayda’dan çekilmesiyle birlikte Hizbullah, Ahmed Cafer Kasir'in operasyonunu üstlenerek Siyonist İsrail'e karşı direniş stratejisini resmen ilan etmiş oldu.
Hizbullah’ın Lideri kim?
Hizbullah'ın ilk Genel Sekreteri bu görev için 5 kasım 1989 tarihinde seçilen Subhi Tufeyli’ydi. Bu dönemden önce, Hizbullah hareketi, yedi yıl boyunca konsey şeklinde yönetiliyordu.
Hizbullah'ın kurucuları arasında Seyyid Muhammed Hüseyin Fadlallah, Subhi Tufeyli, Seyyid Abbas Musevi, Seyyid Hasan Nasrallah, Şeyh Neim Kasım, Hüseyin Kuranî, Hüseyin Halil, Muhammed Ra’d, Muhammed Füneyş, Muhammed Yezbek ve İbrahim Emin bulunuyordu.
1991 yılında Subhi Tufeyli’ye yönelik eleştirilerin artması ve anlaşmazlıkların büyümesi nedeniyle Seyyid Abbas Musevi, Hizbullah'ın yeni sekreteri olarak seçildi. Ancak Seyyid Abbas Musevi 16 Şubat 1992'de İsrail tarafından şehit edildi.
Seyyid Abbas Musevi’nin şehadetinin ardından Hizbullah konseyi, Seyyid Hasan Nasrallah'ı yeni Genel Sekreter olarak seçti.
Hassan Nasrallah Kimdir?
Seyyid Hasan Nasrallah (1960 doğumlu), Lübnan Hizbullah'ın şu anki Genel Sekreteridir. 16 yaşındayken dini eğitim almak amacıyla Necef'e gitti. Necef'te, Şehit Seyyid Muhammed Bakir Sadr ve Seyyid Abbas Musevi gibi isimlerle ilişki kurarak İsrail işgaline karşı mücadele düşüncesini benimsedi.
Hizbullah’ın kurulmasının ardından bir süre Hizbullah'ın yürütme kurulunda görev yaptı ve ardından 1992'de, Seyyid Abbas Musevi’nin şehit edilmesinden sonda Hizbullah'ın yeni Genel Sekreteri olarak seçildi. Onun liderliği döneminde Hizbullah, bölgesel bir güç haline geldi. Seyyid Hasan Nasrallah liderliğindeki Hizbullah 2000 yılında bir dizi operasyon gerçekleştirerek İsrail'i Lübnan'dan çekilmeye zorladı ve Lübnanlı esirleri kurtardı.
Seyyid Hasan Nasrallah son yıllarda, güvenlik tehditlerinin daha çok artması nedeniyle daha az açık yerlerde görünmektedir. Nasrallah’ın Oğlu Seyyid Hadi, 1997'de İsrail güçleriyle girdiği çatışmada şehit olmuştur.
Seyyid Hasan Nasrallah, 1360 (Hicri) yılında İmam Humeyni'den Hizbullah'ın dini meselelere dair yetki almıştı. O tarihten sonra da defalarca İran’ı ziyaret etmiştir.
Hizbullah'ın askeri gücü - Hizbullah güçlü mü?
Hizbullah'ın askeri gücü, birçok uzman araştırmasına göre hızla büyüyen ve modernleşen bir güç olarak kabul edilmektedir. Hizbullah’ın özellikle özel kuvvetlere ve elit birimlere dayandığı ve sıradan ordulardan ziyade bu özel birimlere odaklandığı belirtilmektedir. Hizbullah, özellikle füze silahları alanında büyük bir envanter bulundurmaktadır.
İsrail medyasına göre, Hizbullah'ın 200 binden fazla füzesi bulunmaktadır. Bunların yarısı hassas hedef vuruş kabiliyetine sahip nokta vuruşlu füzelerdir. Hizbullah, "Katyuşa" ve "Grad" türü füzelerle 40 kilometre menzili hedef alma kabiliyetine sahiptir. Ayrıca "Fecir-3" (45 km menzil), "Fecir-5" (75 km menzil), "Raad-2" ve "Raad-3" (70 km menzil), "Hayber-1" (100 km üzeri menzil), "Zilzal-1" ve "Zilzad-2" (sırasıyla yaklaşık 160 ve 210 km menzil), ve "Fatih-110" (yaklaşık 300 km menzil) gibi füzeleri envanterinde bulundurarak büyük bir askeri güce sahiptir.
Hizbullah'ın İsrail'i endişelendiren en önemli füzeleri ise "Scud" türü füzelerdir. En son versiyonu 700 km menzile sahiptir. Hizbullah’ın envanterinde bulundurduğu söz konusu füze türleri İsrail içinde stratejik ve hassas hedeflere ulaşabilme kapasitesine sahiptir.
Hizbullah ayrıca çeşitli tank karşıtı füze sistemlerini de envanterinde bulundurmaktadır. bu sistemler İsrail ordusunun zırhlı birliklerini ciddi şekilde tehdit edebilir. Ayrıca son dönemde, Hizbullah'ın "Sarallah " olarak adlandırdığı yeni bir tank karşıtı füze sistemi geliştirdiği de rapor edilmişti.
Hizbullah’ın SİHA gücü
Hizbullah, sadece füze değil, aynı zamanda çok sayıda SİHA'yı (Silahlı İnsansız Hava Aracı) da envanterinde bulunduruyor. Bu SİHA'lar, ilk başta hava keşif görevleri için tasarlanmış olsa da, günümüzde yapay zeka teknolojileriyle entegre edilmiş ve yıkıcı yetenekler kazanmıştır. Örneğin, bu SİHA'lar, savunma sistemlerine bağlı radarları hedef alarak etkisiz hale getirebilir.
Hizbullah'ın SİHA'ları, hassasiyet, hız, uçuş süresi, menzil ve taşıyabileceği patlayıcı yük miktarı açısından sürekli olarak geliştirilmektedir.
Ancak Hizbullah, askeri kapasitesi hakkında kesin bilgiler vermeyerek elinde bulundurduğu askeri olanakları tam olarak açıklamıyor.
Hizbullah’ın SİHA ve füze alanında sahip olduğu teknolojiler yıllardır Siyonist İsrail rejimi tarafından araştırma konusu edinmiştir.
Hizbullah'ın Son Savaş İlanı
Aksa Tufanı operasyonundan sonra savaşa dahil olduklarını belirten Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah dün 3 kasım Cuma günü yaptığı kritik konuşmada Siyonist İsrail rejimine karşı saldırıların artacağını vurguladı.
Seyyid Hasan Nasrallah yaptığı konuşmada Lübnan cephesinde tüm seçeneklerin masada olduğunu belirterek ABD’ye hitaben “Akdeniz’deki uçak gemileriniz bizi korkutmuyor. Bunlar bizi hiçbir zaman korkutamaz. Bizi onlarla tehdit ettiğiniz uçak gemilerine de gerekli teçhizatlar tedarik ettiğimizi bilin.” dedi.
Hasan Nasrallah zaferin kesinlikle direniş cephesine ait olduğunun altını çizerek sonuna kadar kahraman Filistin halkının yanında olduklarını vurguladı.
İran'ın desteğiyle kurulan Hizbullah hareketi, İsrail'e karşı mücadele etme amacını benimsemiş ve bu doğrultuda önemli adımlar atmış etkin bir harekettir. İsrail’in “yenilmez ordu” algısı ilk defa Hizbullah'ın Siyonist rejimi yenilgiye uğratmasıyla birlikte yıkılmıştır. Hiç şüphesiz Lübnan Hizbullah’ı Filistin’in özgür kaldığı, Siyonist rejimin ise yok olduğu bölgenin geleceğinde önemli bir yere sahiptir.
Siyonist Rejimin Katliamında 133. Gün; Mülteci Kampını Vurdu
Siyonist İsrail’in Gazze Şeridi’ne yönelik saldırıları devam ediyor. Siyonist İsrail güçleri, dün gece saatlerinde Maghazi Mülteci Kampı’na hava saldırısı düzenledi. Saldırıda, bir bina yerle bir edilirken, 15 kişi yaralandı.
Yerel kaynaklar, saldırı öncesi hiçbir uyarı yapılmadığını ifade ederek, Refah’a yapılması beklenen askeri harekât nedeniyle çok sayıda ailenin söz konusu bölgeye dönmeye başladığı günlerde saldırının düzenlendiğine dikkat çekti.
Yaralılar, tedavi edilmek üzere Deir Al-Balah kentindeki Aksa Şehitleri Hastanesine nakledildi.
Öte yandan Gazze'deki Filistin Sağlık Bakanlığı Sözcüsü Eşref el-Kudra dün Gazze’deki son durumla ilgili açıklama yaptı. Kudra, soykırımcı İsrail'in Gazze Şeridi'nde 132 gündür sürdürdüğü saldırılara ilişkin bilgi verdi.
Siyonist İsrail güçlerinin son 24 saatte Gazze Şeridi'nde 87 Filistinliyi daha şehit ettiğini belirten Kudra, Gazze'de şehit sayısının 28 bin 663'e yükseldiğini aktardı.
İşgalci İsrail Ordusu, Gazze'de BM'nin Rehabilitasyon Merkezini Yok Etti
BM Yakın Doğu'daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı (UNRWA), İsrail ordusunun Gazze'deki görme engellilere yönelik bir BM rehabilitasyon merkezini yerle bir ettiğini bildirdi.
UNRWA'nın İsrail'de ve işgal altındaki Doğu Kudüs şehrinde çalışmasını yasaklamayı öngören yasa çıkarmaya hazırlanan İsrail, BM'ye bünyesindeki Ajans'ın tesislerini hedef almayı sürdürüyor.
UNRWA'dan yapılan açıklamaya göre İsrail görme engellilere yönelik rehabilitasyon merkezine gece saatlerinde yoğun bir saldırı düzenleyerek tesisi yok etti.
Açıklamada, "Bu merkez, Gazze Şeridi'ndeki tüm görme engelli çocukların erişimine açıktı ve Braille alfabesi makineleri, bastonlar, görsel kaynaklar ve sanat, spor ve müzik gibi eğlence etkinliklerine erişim sağlıyordu" dendi.
UNRWA, İşgalci Siyonist İsrail ordusunun saldırısının ardından oluşan yıkımı gösteren fotoğrafları da kamuoyuyla paylaştı.
Dün İsrail Meclisi (Knesset), UNRWA'nın İsrail'de ve işgal altındaki Doğu Kudüs şehrinde çalışmasını yasaklamayı öngören yasa teklifini hazırlık oturumunda ilk kez onaylamıştı.
Siyonist İsrail Meclisi'nden yapılan açıklamaya göre, UNRWA'nın, İsrail'de ve işgal altındaki Doğu Kudüs şehrinde çalışmasını yasaklamayı öngören kanun tasarısının ilk oylamasında 10 ret oyuna karşılık 33 kabul oyu çıkmıştı.
UNRWA'nın İsrail nefretini kışkırtmak ve buna karşı eğitim vermek ve Yahudi nüfusuna zarar vermek için bir araç olarak kullanıldığının iddia edildiği açıklamada, UNRWA'nın Kudüs'te işlettiği okullarda Yahudi karşıtı materyaller öğretildiği ve UNRWA kurumlarının İsrail'e karşı kışkırtma için verimli bir zemin oluşturduğu öne sürülmüştü.