
کارگر
Değişen ABD stratejisi
Gerçekte başka görüntüde başka, kapının arkasında başka, önünde başka, masanın üstünde başka, altında daha başka bir biçimde yürütülen Türk/ABD ilişkileri nihayet gerçeğiyle yüz yüze gelmiştir.
Uzun yıllardan beri her iki ülke de birbirlerine dost rolü yapıyorlardı. ABD ve Türkiye'nin dost ya da düşman, müttefik ya da karşıt, ittifak halinde ya da itilaf halinde oldukları hususunda tereddütleri vardı.
Suriye sorunu bütün tereddütleri ortadan kaldırmıştır. İki yüzlü ve riyakâr politik duruş taktiğinin sonuna gelinmiştir.
Suriye olayları eller üzerinde yürüyen Türk/ABD ilişkilerinin ayaklar üzerine oturtulmasını sağlamıştır.
Böyle dost düşman başına!
Türkiye'nin dostu olduğunu söyleyen ABD'nin, Türkiye'deki bütün darbelerde parmağı vardır.
Kıbrıs'ta Türkler katledilir, elini kıpırdatmaz ama Türkiye harekete geçme kararı alınca Türkiye'yi durdurmak için terbiye yoksunu tehditkâr bir üslupla Johnson, mektubunu yazar.
Yüzde yüz haklı olduğu Kıbrıs harekâtı sonrasında Türkiye'ye ambargo koyar.
Türkiye'ye afyon ekemezsin tehdidini yapar.
NATO'da Türkiye'nin müttefiki görünen ülke, Rus savaş uçağının düşürülmesi sürecinde Türkiye'yi Rusya karşısında yapayalnız bırakır.
Dost görünen bir ülke Türkiye'ye parasıyla vermediği silahları Türkiye'nin düşmanlarına bedava verir.
Türkiye'nin sınırlarında Türkiye düşmanı olan terör örgütünü silaha boğar.
Allah böyle bir dostu düşman başına versin!
Orgeneral Raymond Thomas, ABD'nin Özel Kuvvetler Komutanı'dır. Temmuz 2017'de yaptığı açıklamada, SDG oyununu Türkiye'nin tepkisini önlemek için icat ettiklerini resmen itiraf eder.
Bu terörist grubun Suriye'nin kuzeyini bölme, DEAŞ teröristleriyle iş birliği yapma, Araplar ile Sünni ve Şii Türkmenleri zorla yerlerinden etme çabalarına, ABD, her alanda destek verir.
Türkiye Afrin Harekâtı'na başlayınca ABD sözüm ona "DAEŞ'e karşı olan dikkatlerinin dağıldığından" şikâyet eder. TSK'nın Afrin'e girmesi üzerine de "sivillere yönelik harekâttan ve yağmadan" söz eder.
ABD, müttefik PYD'nin ilan ettiği kantonlarda etnik temizlik, imha ve tutuklamalarından yüzbinler değil milyonlar Türkiye'ye kaçarken ne dikkati dağılıyordu ne de sivillere yönelik yapılan yağmadan söz ediyordu!
Öyle ya Türkiye'ye dört milyon mülteci gökten düşmüştü!
ABD resmen Türkiye ve İran'a "sizi bölmek için gereken bütün şartları oluşturuyoruz, siz bunu sessizce sineye çekin" diyor.
İran'ın eski Moskova Büyükelçisi Nasır Nubri verdiği mülakatta, ABD'nin Kürtler üzerinden bölge ülkelerinin bölünmesini amaçladığını belirterek, "ABD, Irak Kürdistanı'nda ülkeyi parçalama peşinde. Irak parçalanıp Kürdistan kurulduktan sonra aynı senaryoyu İran, Türkiye ve Suriye'ye yayma amacındadır." demişti. Bu politika aynen yürürlüktedir.
SDG oluşumu Afrin Harekâtı ve beş bin TIR silah, Türkiye'nin ABD'ye olan bakışını kökten değiştirmiştir. ABD'nin Türkiye'ye, Türkiye'nin ABD'ye bakışını Trump ve Erdoğan'a indirgeyenler yanılıyor.
Ilımlı İslam stratejisinin ekseni kaymıştır!
ABD'nin Türkiye'ye karşı oluşturduğu tavır nedensiz değildir. Büyük bir stratejinin küçük bir parçasıdır.
SSCB sonrası ABD düşman olarak komünizmin yerine İslamizmi koymuştur. ABD, küresel sistemin "ozon deliği" olarak nitelendirdiği İslam coğrafyasını küresel sisteme eklemlemek üzere Ilımlı İslam stratejisini ortaya atmıştır.
Bu Siyonist ABD zihniyetine göre, bölgedeki ve dünyadaki terörün nedeni İslam dinidir. İslam dini yapısal olarak teröre uygun (!) bir dindir. Bu dini teröre uygun bir din olmaktan çıkarıp modernizme, demokrasiye, liberalizme uygun bir din haline getirmek için Ilımlı İslam desteklenecektir.
Bir zamanlar Türkiye kendi aleyhine oluşturulan bu Ilımlı İslam'ın eş başkanıydı. Şimdi bu görev ABD tarafından Suudi Arabistan'a verilmiştir.
Suriye'de yaşananlar Türk/ABD ilişkileri konusunda belirsizlikleri ortadan kaldırmıştır. Artık düşmanı belli olan bir Türkiye vardır. Bu az bir kazanç değildir!
Özcan Yeniçeri
TR.JAMNEWS.COM
Recep Ayının Amelleri
Recep veya Recebu’l Muracceb (Arapça: رجب یا رجب المرجب), hicri-kameri ayların yedincisidir. Hz. Resulü Kibriya Efendimizden (s.a.a) şöyle bir hadisnakledilmiştir: “Recep, Allah’ın ayı, Şaban benim ayım, Ramazan ise ümmetimin ayıdır.”
Aynı şekilde Efendimizden şöyle bir rivayet daha nakledilmiştir: “Her kim Recep ayında bir gün oruç tutarsa, bir ay boyunca oruç tutmuş gibi olur.”
Recep ayının ilk Cuma akşamına “Leyletü’l-Regaib” denir.
Recep ayının en önemli etkinliklerinden birisi Hz. Resulü Kibriya Efendimizin Bi'seti'dir. İmam Muhammed Bakır, İmam Cevad, İmam Ali'nin kutlu doğum günleri ve yine İmam Hadi ve İmam Kazım'ın şehadet günleri de bu ayın en önemli etkinliklerindendir.
Recep veya Recebu’l Muracceb (Arapça: رجب یا رجب المرجب), hicri-kameri ayların yedincisidir. Hz. Resulü Kibriya Efendimizden (s.a.a) şöyle bir hadis nakledilmiştir: “Recep, Allah’ın ayı, Şaban benim ayım, Ramazan ise ümmetimin ayıdır.”
Aynı şekilde Efendimizden şöyle bir rivayet daha nakledilmiştir: “Her kim Recep ayında bir gün oruç tutarsa, bir ay boyunca oruç tutmuş gibi olur.”
Recep ayının ilk Cuma akşamına “Leyletü’l-Regaib” denir.
Recep ayının en önemli etkinliklerinden birisi Hz. Resulü Kibriya Efendimizin Bi'seti'dir. İmam Muhammed Bakır, İmam Cevad, İmam Ali'nin kutlu doğum günleri ve yine İmam Hadi ve İmam Kazım'ın şehadet günleri de bu ayın en önemli etkinliklerindendir.
Müşterek Ameller
İmam Cafer Sadık’tan (aleyhi selam) nakledilen şu duayı okumak:
يا مَنْ اَرْجُوهُ لِكُلِّ خَيْر، وَآمَنَ سَخَطَهُ عِنْدَ كُلِّ شَرٍّ، يا مَنْ يُعْطِي الْكَثيرَ بِالْقَليلِ، يا مَنْ يُعْطي مَنْ سَأَلَهُ يا مَنْ يُعْطي مَنْ لَمْ يَسْأَلْهُ وَمَنْ لَمْ يَعْرِفْهُ تَحَنُّناً مِنْهُ وَرَحْمَةً، اَعْطِني بِمَسْأَلَتي اِيّاكَ جَميعَ خَيْرِ الدُّنْيا وَجَميعَ خَيْرِ الاْخِرَةِ، وَاصْرِفْ عَنّي بِمَسْأَلَتي اِيّاكَ جَميعَ شَرِّ الدُّنْيا وَشَرِّ الاْخِرَةِ، فَاِنَّهُ غَيْرُ مَنْقُوص ما اَعْطَيْتَ، وَزِدْني مِنْ فَضْلِكَ يا كَريمُ.
"Ya men ercûhu li-kulli hayr; ve âmenu sehatehu inde kulli şerr. Ya men yu'ti'l-kesîre bi'l-galîl. Ya men yu'tî men seeleh. Ya men yu'tî men lem yes'elhu ve men lem ye'rifhu bi-mes'eletî iyyake cemîe hayr'id-dunya ve cemîe hayr'il-ahire, vasrif annî bi-mes'eletî iyyake cemîe şerr'id-dunya ve şerr'il-ahire. Feinnehu ğayru mengûsin ma e'teyte ve zidnî min fazlike ya kerîm."
Anlamı: Ey her hayrını ümid ettiğim ve her kötülükte gazabından güvencede olmayı umduğum (rabbim)! Ey aza karşılık çok veren; ey rahmet ve şefkatinden dolayı isteyene de, istemeyene de veren. Sana yalvarıyorum, dünya ve ahiret hayrının hepsinden bana da nasip buyur. Bütün dünya ve ahiret şerrini benden uzaklaştır. Kendi fazl-u kereminden bana verdiğini artır ey Kerim (Allah)!
Ravi şöyle devam ediyor; sonra İmam (a.s) sol eliyle sakalını tuttuğu halde sağ işaret parmağını hareket ettirerek bu duayı okudu ve ardından şu cümleleri ekledi:
يا ذَا الْجَلالِ وَالاْكْرامِ يا ذَا النَّعْمَاءِ وَالْجُودِ يا ذَا الْمَنِّ وَالطَّوْلِ حَرِّمْ شَيْبَتِي عَلَى النَّارِ
"Ya ze'l-celâli ve'l-ikram. Ya ze'n-ne'mai ve'l-cûd. Ya ze'l-menni ve't-tavl. Harrim şeybetî ale'n-nâr."
Anlamı: Ey celal ve kerem sahibi, ey –sonsuz- nimetler ve cömertlik sahibi, ey bağış ve ihsan sahibi, şu beyaz sakalımı -cehennem- ateşine haram (yasak) kıl.
Recep ayı boyunca İmam Zeynel Abidin’den (aleyhi selam) nakledilen şu duayı her gün okumak:
يا مَنْ يَمْلِكُ حَوائِجُ السَّائلِينَ، وَيَعْلَمُ ضَمِيرَ الصَّامِتِينَ، لِكُلِّ مَسْأَلَةِ مِنْكَ سَمْعٌ حاضِرٌ وَجَوابٌ عَتِيدٌ، اللَّـهُمَّ وَ مَوعِيدُكَ، الصَّادِقَة، وَ اَيدِيكَ الفاضِلَة، وَرَحْمَتُكَ الواسِعَة، فأسْأَلُكَ اَنْ تٌصَلِّيَ عَلى مُحَمَّد وَآلِ مُحَمَّد وَاَنْ تَقْضِي حَوائِجِي لِلدُّنْيا وَالاْخِرَة، اِنَّكَ عَلى كُلِّ شَيْيِء قَدِيرٌ.
Anlamı:“Ey saillerin hacetlerini elinde bulunduran ve susanların sırrını bilen (Allah) sen her isteği anında duyar ve her isteği yerine getirebilirsin. Allah’ım! Senin vaatlerin sadık, nimetlerin bol ve rahmetin geniştir. O halde, Muhammed ve Ehlibeyt’ine rahmet etmeni ve benim dünya ve ahiretle ilgili hacetlerimi vermeni diliyorum. Şüphesiz senin her şeye gücün yeter.”
İmam Cafer Sadık’tan (aleyhi selam) nakledilen şu duayı okumak:
خابَ الوافِدُونَ عَلى غَيْرِكَ، وَخَسِرَ المُتَعَرِّضُونَ إِلاّ لَكَ، وَضاعَ المُلِّمُونَ إِلاّ بِكَ، وَاَجْدَبَ الْمُنْتَجِعُونَ إِلاّ مَنِ انْتَجَعَ فَضْلَكَ، بابُكَ مَفْتُوحٌ لِلرّاغِبينَ، وَخَيْرُكَ مَبْذُولٌ لِلطّالِبينَ وَفَضْلُكَ مُباحٌ لِلسّائِلينَ، وَنَيْلُكَ مُتاحٌ لِلامِلينَ، وَرِزْقُكَ مَبْسُوطٌ لِمَنْ عَصاكَ، وَحِلْمُكَ مُعْتَرِضٌ لِمَنْ ناواكَ، عادَتُكَ الاِْحْسانُ اِلَى الْمُسيئينَ، وَسَبيلُكَ الاِبْقاءُ عَلَى الْمُعْتَدينَ، ُاَللّـهُمَّ فَاهْدِني هُدَى الْمُهْتَدينَ، وَارْزُقْني اجْتِهادَ الُْمجْتَهِدينَ، وَلا تَجْعَلْني مِنَ الْغافِلينَ الْمُبْعَدينَ، واغْفِرْ لي يَوْمَ الدّينِ.
Anlamı: “Senden başkasının kapısına giden mahrum kalır; senden gayrisine yönelen ziyan eder; senin katından başkasına yönelen zayi olur ve senin fazlu kereminden başkasını uman kaybeder. Kapın talep edenlere açıktır; hayır ve ihsanın arayanlara ulaşır. Fazl-u keremin saillere mubah, bağışın ümit edenlere hazır, rızkın sana isyan edenlere (dahi) açıktır. Hilmin seni kastedenlere ulaşır. Kötülük edenlere iyilik etmek, senin sünnetin ve haddini aşanlarla müdara etmek senin yolundur. Allah’ım! O halde beni de hidayet edilmişlerin yoluna hidayet et. Bana da (itaatin yolunda) çaba gösterenlerin çabasını nasip buyur; beni (rahmetinden) uzaklaştırılmış gafillerden eyleme ve ceza (kıyamet) gününde beni bağışla.”
İmam Cafer Sadık’tan (aleyhi selam) nakledilen şu duayı okumak:
اَللّـهُمَّ اِنّي اَساَلُكَ صَبْرَ الشّاكِرينَ لَكَ، وَعَمَلَ الْخائِفينَ مِنْك، وَيَقينَ الْعابِدينَ لَكَ، اَللّـهُمَّ اَنْتَ الْعَلِيُّ الْعَظيمُ، وَاَنَا عَبْدُكَ الْبائِسُ الْفَقيرُ، اَنْتَ الْغَنِيُّ الْحَميدُ، وَاَنَا الْعَبْدُ الذَّليل، اَللّـهُمَّ صَلِّ عَلى مُحَمَّد وَآلِهِ وَاْمْنُنْ بِغِناكَ عَلى فَقْري، وَبِحِلْمِكَ عَلى جَهْلي، وَبِقُوَّتِكَ عَلى ضَعْفي، يا قَوِيُّ يا عَزيزُ، اَللّـهُمَّ صَلِّ عَلى مُحَمَّد وَآلِهِ الاْوصياءِ الْمَرْضِيِّينَ، وَاكْفِني ما اَهَمَّني مِنْ اَمْرِ الدُّنْيا وَالاخِرَةِ يا اَرْحَمَ الرّاحِمينَ.
Anlamı: Allah’ım! Sana şükredenlerin sabrını, senden korkanların amelini ve sana ibadet edenlerin yakinini diliyorum Senden. Allah’ım! Sen yücesin, azamet sahibisin; bense Senin zavallı ve fakir bir kulunum. Sen gani ve güzel sıfatlara sahipsin, bense zelil bir kulum. Allah’ım! Muhammed ve Ehlibeyti’ne rahmet et ve zenginliğinle fakirliğime, hilim ve sabrınla cahilliğime, gücünle zayıflığıma acı; ey güçlü ve izzet sahibi Allah’ım! Muhammed’e ve onun beğenilmiş vasileri olan Ehlibeyti’ne rahmet et; dünya ve ahiretimle ilgili önemli sorunlarımı hallet, ey merhametlilerin en merhametlisi!
Hz. Resulü Kibriya Efendimiz (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim Recep ayında 100 kere ‘اَسْتِغْفِرُ اللهَ الذى لا اِلَـهَ إلاَّ هُوَ وَحْدَهُ لا شَرِيكَ لَهُ وَاَتُوبُ اِلَيْه Esteğfirullahellezi la ilahe illa hu, vehdehu la şeriyke lehu ve etubu ileyh’ derse ve bunu sadaka ile tamamlarsa Allah onun sonunu rahmet ve mağfiretle hatmeder. Kim dört yüz defa söylerse Allah yüz şehidin sevabını kendisine verir.”
Hz. Resulü Kibriya Efendimiz (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim 1000 defa: “la ilahe illallah”; “Allah’tan başka ilah yoktur” zikrini okursa Allah Teâlâ onun için 100 bin iyilik yazar ve onun için cennette yüz şehir bina eder.”
Rivayet edildiğine göre her kim Recep ayında sabah 70 kere ve akşam 70 kere اَسْتَغْفِرُ اللهَ وَاَسْألُهُ الَتَّوْبَة
"Esteğfirullahe ve es'eluhu't-tevbe; "Allah'tan mağfiret ve tevbe diliyorum." Derse ve zikirden sonra ellerini kaldırarak şöyle derse: اللَّهُمَّ اغْفِرْ لِى وَ تُبْ عَلَىَّ; “Allahummeğfir li vetub aleyye ; Allah’ım beni bağışla ve tövbemi kabul et” eğer Recep ayında ölürse Allah ondan razı olur ve Recep ayının bereketi ile ateş ona dokunmaz.”
Bu ay boyunca 1000 kere şu zikri söylemek: ,
اَسْتَغْفِرُ اللهَ ذَا الْجَلالِ وَالاْكْرامِ مِنْ جَميعِ الذُّنُوبِ وَالاثامِ
Bu ayda Perşembe, Cuma ve Cumartesi olmak üzere üç gün oruç tutmak.
Hz. Fahri Kainat Efendimizden (s.a.a) şöyle rivayet edilmiştir: “Kim Recep ayının gecelerinden birinde 10 rekat namaz kılar ve her rekatta Fatiha suresinden sonra 1 defa Kafirun 3 defa İhlas suresini okursa, Allah Teâlâ onun günahlarını bağışlar.”
Birinci Gece
Ayın hilali görüldüğünde şöyle okunur:
"اللَّهُمَّ أَهِلَّهُ عَلَیْنَا بِالْأَمْنِ وَ الْإِیمَانِ وَ السَّلامَةِ وَ الْإِسْلامِ رَبِّى وَ رَبُّكَ اللهُ عَزَّ وَ جَلَّ."
“Allahumme ehillehu Aleyna bi’l-emni ve’l iman ve’selameti ve’l İslam Rabbi ve Rabbukeallahu Azze ve Celle”
Gusül Almak
İmam Hüseyin’in (a.s) ziyareti
Akşam namazından sonra iki rekâtlı toplam 20 rekât namaz kılmak.
Yatsı namazından sonra iki rekatlı namaz kılınır; birinci rekatta Fatiha suresi, İnşirah Suresi ve üç kere İhlas suresi, ikinci rekatta Fatiha suresi, İnşirah suresi, İhlas suresi ve muavazeteyn (Felak ve Nas suresi) okunur. Namazdan sonra 30 kere “La ilahe illallah” ve 30 kere salavat getirilir.
Birinci Gün
Oruç tutmak.
Gusül almak.
İmam Hüseyin’in ziyareti.
Selman namazı kılmak.
Onüçüncü Gece
Her rekatında Fatiha, Yasin, Mülk ve İhlas okunan iki rekatlı namaz kılmak.
Onüçüncü Gün
Beyz günlerinin (onüç, ondört ve onbeşinci günler) ilk günüdür.
Oruç tutmak.
Her kim “Ummu Davut” amelini yerine getirmek istiyorsa bugünü oruç tutmak zorundadır.
Onbeşinci Gece
Onüçüncü gecede kılındığı gibi altı rekatlı namaz kılmak.
Gusül almak.
Geceyi ihya etmek.
İmam Hüseyin’i (a.s) ziyaret etmek.
Her rekatında Fatiha ve İhlas suresinin okunduğu 30 rekatlı (ikişer ikişer kılınan) namaz kılmak.
Her rekatında Fatiha, İhlas, Felak, Nas, Ayete’l Kürsi ve Kadir suresinin dört kere okunduğu 12 rekatlı namazı kılmak ve ardından dört kere şu duayı okumak:
"اَللهُ اَللهُ رَبّى لا اُشْرِكُ بِهِ شَیْئا وَلا اَتَّخِذُ مِنْ دُونِه وَلِیّا"
Onbeşinci Gün
Gusül almak.
İmam Hüseyin’i ziyaret etmek.
Selman namazını kılmak.
4 rekatlı (ikişer ikişer kılınan) namaz kılmak ve ardından şu duayı okumak:
"اَللّهُمَّ یا مُذِلَّ كُلِّ جَبّارٍ ؛ وَ یا مُعِزَّ الْمُؤْمِنینَ اَنْتَ كَهْفى حینَ تُعْیینِى الْمَذاهِبُ؛ وَ اَنْتَ بارِئُ خَلْقى رَحْمَةً بى وَ قَدْ كُنْتَ عَنْ خَلْقى غَنِیّاً وَ لَوْ لا رَحْمَتُكَ لَكُنْتُ مِنَ الْهالِكینَ وَ اَنْتَ مُؤَیِّدى بِالنَّصْرِ عَلى اَعْداَّئى وَ لَوْ لا نَصْرُكَ اِیّاىَ لَكُنْتُ مِنَ الْمَفْضُوحینَ یا مُرْسِلَ الرَّحْمَةِ مِنْ مَعادِنِها وَ مُنْشِئَ الْبَرَكَةِ مِنْ مَواضِعِها یا مَنْ خَصَّ نَفْسَهُ بِالشُّمُوخِ وَالرِّفْعَةِ فَاَوْلِیاَّؤُهُ بِعِزِّهِ یَتَعَزَّزُونَ وَ یا مَنْ وَضَعَتْ لَهُ الْمُلُوكُ نیرَ الْمَذَلَّةِ عَلى اَعْناقِهِمْ فَهُمْ مِنْ سَطَواتِهِ خاَّئِفُونَ اَسئَلُكَ بِكَیْنُونِیَّتِكَ الَّتِى اشْتَقَقْتَها مِنْ كِبْرِیاَّئِكَ وَ اَسئَلُكَ بِكِبْرِیاَّئِكَ الَّتِى اشْتَقَقْتَها مِنْ عِزَّتِكَ وَ اَسئَلُكَ بِعِزَّتِكَ الَّتِى اسْتَوَیْتَ بِها عَلى عَرْشِكَ فَخَلَقْتَ بِها جَمیعَ خَلْقِكَ فَهُمْ لَكَ مُذْعِنُونَ اَنْ تُصَلِّىَ عَلى مُحَمَّدٍ وَ اَهْلِ بَیْتِهِ"
Yirmiyedinci Gece (Bi’set gecesi)
Gusül almak.
Müminlerin Emiri Hz. Ali’nin (a.s) ziyareti.
Her rekatında Fatiha, Felak, Nas surelerinin bir kere okunduğu ve ayrıca ihlas suresinin dört kere okunduğu ikişer ikişer kılınan 12 rekatlı namazı kılmak ve ardından şu duayı okumak:
"لا اله الا الله والله اکبر الحمد لله وسبحان الله ولا حول ولا قوه الا بالله العلی العظیم"
Yirmi Yedinci Gün
Gusül almak.
Oruç tutmak.
Salavat getirmek.
Hz. Peygamber Efendimizin (s.a.a) ziyareti.
Müminlerin Emiri Hz. Ali’nin (a.s) ziyareti.
12 Rekatlı namaz kılmak. Namazın her rekatında Fatiha ve Yasin suresi okunur, namazın ardından Fatiha suresi 4 kere okunur ve 4 kere şu zikir okunur:
"لا اله الا الله والله اکبر والحمد لله وسبحان الله ولا حول ولا قوه الا بالله العلی العظیم"
Sonra 4 kere şu zikir söylenir: "الله ربی لا اشرک به شیئا"
İmam Hamanei'den Nevruz Mesajı
İmamHamanei, Nevruz Bayramı nedeniyle yayınladığı mesajda, önemli değerlendirmelerde bulundu.
Yeni yıl dolayısıyla ülke içiyle dışında yaşayan tüm İranlılar ile birlikte özellikle şehitler ve gazilerle ailelerini tebrik eden İmam Hamanei, "Bu sene, manevi gelişim ile doğal gelişimin birleşmesini ümit ediyorum. Umarım bu ikisinin birleşmesi, milletimizle ülkemize büyük bir kazanım sağlar" ifadelerinde bulundu.
İnkılap Rehberi sözlerini şöyle sürdürdü: yılın son zamanlarında düşmanların İran'da huzursuzluklar çıkarmaya dayalı programları ve çabalarının etkisiz hale getirildiğini, halkın kaos çıkarmak isteyenlere karşı kendiliğinden meydana çıkarak yürüyüş yapmalarının, İran milletinin basiretini, büyüklüğünü ve her zaman meydanlarda hazır olduğunu gösterdiğine işaretle, ''İran milletinin ve hatta düşmanların kaos çıkarmak isteyenlerin adına tamamlamak istediği kişiler bile huzursuzluk karşısında dikilmişler ve böylece bu hadise de İran milletinin büyüklüğünü geçmişe göre daha da açık hale getirmiştir' dedi.
İslam inkılabı rehberi, İran İslam Cumhuriyetinin geçen yıl elde ettiği diğer kazanımlara temasla, 'bölgesel tehditleri fırsata dönüştürülmesi' gerektiğini belirterek, 'bölgesel tehditlerin hedeflerinden biri, İran İslam nizamına darbe indirmektir ama İran İslam Cumhuriyeti kesinlikle darbe indirmelerine izin vermediği gibi aksine onları fırsata dönüştürdü' dedi.
İslam inkılabı rehberi, mesajının diğer bir yerinde, 'geçen yılın isminin 'direniş ekonomisi, üretim ve iş imkanları açma' sloganının hayata geçirilmesi çerçevesinde, önemli ve umut verici adımların atıldığını belirterek, ''üretim ve iş sahaları açma konusunda güzel işler yapıldı ve geçen yılın sloganı neredeyse yürürlüğe geçti elbette bazı işler de kaldı ki İnşallah onlar da yerine getirilir' dedi.
İslam inkılabı rehberi, geçen yıl yaşanan sel, deprem, petrol gemisinin batması, uçağın düşmesi ve vatandaşların hayatını kaybetmesi' acı olayların da yaşandığına temasla, 'bu hadiselerin yanısıra ülkenin bazı yerlerinde kuraklık ve halkın çeşitli kesimlerinin geçim sıkıntısı da, bütün herkesin elele vererek ortadan kaldırması gerektiği sorunlar olduğunu kaydetti.
Zarif’ten Trump’ın Nevruz mesajına tepki
Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif, ABD Başkanı Trump’ın Nevruz bayramı mesajına tepki gösterdi.
Twiter hesabında Trump’ı acemi lider niteleyen Zarif, Trump’ın tüm tarih, siyaset ve diplomasi alanında bilgisini bir twit kadar olan 280 karakterde özetlemek mümkün olduğunu belirtti.
Zarif, Suud rejiminin sonradan görme veliaht prensine de tepki göstererek binlerce yıllık medeniyeti olan İran milleti acemi çaylak bir liderin terbiyesizliğini umursamayacak kadar köklü bir millet olduğunu vurguladı.
Trump Nevruz bahanesi ile yine zırvaladı
Her fırsatta İran karşıtı görüşünü beyan eden ABD Başkanı Trump bu kez Nevruz bayramını bahane ederek zırvaladı.
Amerika Başkanı Trump Nevruz bayramını İran milletine kutlama bahanesi ile yayımladığı mesajında İran milleti ile İran İslam Cumhuriyeti nizamının arasını açmaya ve devletle millet arasında tefrika çıkarmaya çalıştı.
İran bugün yeni yılı ve Nevruz bayramını karşılıyor
Hicri Şemsi takvimine göre 1397 yılına girerken İran milleti aynı zamanda her yıl olduğu gibi Nevruz bayramını da karşılıyor.
NEVRUZ’un Hakikati Nedir?
Bismillahirrahmanirrahim
İslam’ın zengin kültürü bir çok güzel ve önemli günleri, zuhur ettiği günden beri içinde barındırmaktadır.
Evrensel ve bütün kültür ve medeniyetlerden üstün olan mukaddes İslam dininin başka kültür, örf ve adetlere ihtiyacı olmadığı şüphe götürmez bir gerçektir.
Diğer inanç ve kültürlerin bayram ve değer verdikleri önemli günlerine son derece saygı gösterip değer vermesi İslam dininın güzelliğini ve kapsayıcılığını gösterir.
Bütün güzellikleri benimseyen bu mukaddes dinin temelini, sevgi ve muhabbet oluşturur.
İmam Sadık’ın (a.s), “din sevgi ve muhabbetten başka bir şey midir?”, diye buyurması, bu dinin temelinde sevgi ve muhabbet olduğunu göstermektedir.
Dolayısıyla toplumda insanlar arasında sevgi ve muhabbet tohumları ekilmesine sebep olan her olayı ve davranışı benimsemekte ve onaylamaktadır.
Ama İslam, bütün kültürlerin milli ve inançlarından doğan bayramlarını dinin herhangi bir hükmüyle çelişmediği zaman onaylamasının yanısıra diğerlerinin getirdiği bu güzelliklere önem verip yaşatmaktan ziyade kendisi sevgi tohumlarını inanan ve inanmayan toplumlarda ekmeyi irade etmektedir.
Dünyada birçok toplumun sahiplendiği Nevruz Bayramı acaba bunlardan biri midir?
Bu makalede bunu faydalı olur ümidiyle genişce ele almayı istedik..
Nevruz hakkında çelişkili görüşler zikr ediliyor, dini bir bayram olup olmamasında farklı düşünceler beyan ediliyor ve hakkında zahiren tezat oluşturan rivayetler aktarılıyor.
Bazıları Nevruza kutsallık yükleyerek İslami olduğunu söylemeye çalışıyorlar. Bazıları halkın arasına yerleşmış bir bayram olduğundan maslahat icabı yapılmasında bir beis görmüyor, İslami olduğunu söylemese de bu konuda sessiz kalmayı tercih ediyor.
Bazıları ateşperestlerden kalmış bir bayram olduğunu vurgulayıp İslam ile hiçbir alakası olmadığında ısrar ediyorlar. Bazıları ise kültürel ve milli bir bayram olduğunu savunmaktadırlar.
Bütün bu görüşlerin yanısıra Nevruz’un hakikati nedir, sorusuna cevap olabilecek bu kısa araştırmayı sunuyoruz.
Nevruzun çıkış zamanı ve tarihi seyri Nevruz ne demektir?
Nevruz Farsca bir kelime olup, “nev” ( yeni) ve “ ruz” ( gün) kelimelerinden oluşur, yeni gün manasının taşıyan bu kelime, aslında “Ruz-e Nev”dur ama çok kullanıldığından “Nev” kelimesi öne geçmiş ve “Nevruz” halini almıştır.
Nevruz hangi gündür?
Eski İran kültüründe, toplumda çok önemli ve hatırlardan silinmeyecek bir olay gerçekleştiği zaman o güne Nevruz deniliyordu; padişahaların taç giydiği, savaşta zafer kazanıldığı gün Nevruz olarak adlandırıyorlardı. ( Ferheng-i Muin) Nevruz, Şemsi ( Güneş ) takvimin başlangıcı Dünyada meşhur olan iki takvim hesaplama şekli vardır; biri „ Şemsi“ ve diğeri „Kameri“. Şemsi, dünyanın güneş etrafında bir kere dönmesiyle hesap edilir ve onikiye bölünerek aylar ortaya çıkar. Kameri ise, ayın, dünyanın etrafında oniki defa dönmesiyle hesap edilir.
Kameri takvimin başlangıcı ve sonu hesap ediliyor ve bellidir. Ama Şemsi takvimin başlangıcı ve sonu hesap edilememektedir bundan dolayı Şemsi takvimin günleri , saatleri, dakikaları hakkında uzmanlar ve rasathaneler arasında fikir ayrılığı göze çarpmaktadır.
Şemsi takvimin, başlangıcı Nevruz olarak hesab edilirdi.
Şemsi takvim devamli değişken ve olayların gerçekleşmesine göre ayarlandığından, bazen baharda başlar, bazen yaz mevsiminde başlar, bazen de sonbaharda. Bundan dolayı Nevruz, eski İran kültüründe sabit ve her yıl aynı günde değil de değişik zamanlarda kutlanırdı.
Nevruz ilk defa İran padişahlarından Pervizin oğlu Keyhusrev tarafından kutlanmıştır.
Çünkü bu günde padişahlık tacını giymiş ve hükümdar olmuşdur. ( Cahiz ) İran padisahlarından Cemşid, Azerbaycan bölgesine yaptığı gezide, Şahlar şahı tacını giymek icin merasim tertipler, büyük görkemli bir taht yapmalarını emr eder ve doğuya doğru yerleştirmelerini söyler.Hazırlıklar bittikten sonra Cemşid tacını giyip tahta oturur. Bu görkemli kutlama ve şahaneşahlık merasimi o günden sonra Nevruz diye adlandırıldı ve Şemsi yılın başlangıcı olarak karar verildi.
( Dehhuda) Eski İranlılar, Sasanilerden önce baharın birinci gününü yılın başlangıcı olarak bilirlerdi.
Bazen ise yıl, yazın başlamasıyla başlardı. ( Dr.Muin) Şemsi takvimin başlangıcı yılın mevsimlerine göre değişiyordu, mevsimlerin hiçbiriyle mutabık değildi.
Sasaniler zamanında Şemsi takvimi, ne yılın mevsimlerinde sabitti, ne de Kameri ve Şemsi Rumi takvimiyle bağdaşıyordu. ( Allame Meclisi)
İranlılar, her Sasani şahının tahta oturduğu günü Nevruz olarak kutlardı.
Her birinin kendisine özel merasim ve eğlencesi olan bu tahta oturma günü Nevruz, en son olarak Şehriyar’ın oğlu 3.Yazgerd tahta oturduğu 27 Hordad ( Şemsi takvimin 3. ayı –Haziran-) ayında kutlanmıştır.
O günden sonra Nevruz her dört yılda, bir gün geç kutlanmaya başlanmıştır. ( Ebu Reyhan – Asar-ul Bakiyat)
Devamlı değişik başlayan Şemsi takvimi ve değişik günlerde kutlanan Nevruz’u, Selçuklu padişahı Malik Şah, 467- 471.H. Kameri yılında, zamanın müneccimleri ve matematikcilerine rasathanelerde hesaplattırarak, Ferverdin ayını birinci ay ve Nevruz da ilk günü ve baharın başlangıcı olarak sabitleştirmiş oldu. ( Dr.Muin)
Şemsi Takvimi 1925 yılında İran’da resmi takvim olarak kabul edilmiştir.
Nevruz ve Şemsi takvim hakkında görüş belirtenlerin düşüncelerinden şu noktaları anlıyoruz;
1- Nevruzu ilk tesis eden İran şahlarıdır.
2- Nevruz, İranlıların kültüründe önemli ve unutulmayacak güne deniyor.
3- Nevruz, tarihte sabit bir gün değil bilakis değişken ve yılın her mevsiminde kutlanan bir gündü.
4- Nevruz eski İran kültüründe baharın başlangıcı değil şahların taç giydiği güne deniliyordu.
5- Nevruz, hangi mevsim veya hangi gün olursa olsun Şemsi takvimin başlangıcı olarak kabul edilirdi ve Şemsi takvimin başlangıcı devamlı değişirdi.
6- Nevruz, Şemsi takvimin ilk ayı olan Ferverdin’in ilk gününe denir.
7- Nevruz, 467- 471 H.Kameri yılına kadar değişik gün, ay ve mevsimde kutlanırdı ve bu tarihten sonra sabitleştirildi.
8- Nevruz, tarihde İran dışında hiç bir yerde sözkonusu olmamış ve bayram olarak kutlanmamıştır.
İslam Tarihinde Nevruz Asr-ı Sadette, Resulullah (s.a.a) zamanında Nevruz hiç sözkonusu olmamış ve hakkında konuşulmamıştır. Çünkü o zaman henüz İran fethedilmemiş ve onların kutladığı Nevruz bayramı gündeme gelmemişdi.
Nevruz, ilk defa Hz.Ali’nin (a.s) hilafeti döneminde Mecusilerin, Hz.Ali’ye(a.s) hediye getirdikleri zaman gündeme gelmiştir.
Birgün Mecusiler Hz.Ali’ye(a.s) hediye getirirler, İmam Ali(a.s), bu hediyelerin sebebini sorduğunda, Nevruz münasebetiyle olduğunu söylediklerinde, İmam bu hediyelerin, onlardan ( Gayr-i müslim olan Mecusiler) alınan cizyenin yerine hesab edilmesini emreder. ( Mecme-ul Bahreyn)
Diğer bir rivayette, Hz.Ali’ye (a.s) Falude veya Faluzec ( İranlılara has bir tatlı) adında bir tatlı hediye edildiğinde, ne için olduğunu sorar, Nevruz bayramı dolayısıyla olduğunu söylediklerinde „Her günümüz Nevruz olsun diye buyurur“ ( Men la Yehzuruh-ul Fakih cild.3 S/ 300)
Bu rivayetleri ve daha sonra zikr edeceğimiz rivayetleri ileride inceleyeceğiz ins.
Özetle Nevruz ilk defa Hz.Ali’nin (a.s) hilafeti döneminde İslam aleminde gündeme gelmiştir.
Emeviler döneminde Nevruz Emeviler döneminde Muaviye‘nin hilafeti gasb ettiği dönemde Nevruz, müslümanlardan vergi, gayri müslimlerden cizye almak için resmileştirildi ve Nevruz merasimleri düzenlenmeye başlandı.
Haccac bin Yufus bu geleneği yaygınlaştırıp sağlamlaştırmıştır.
Ömer bin Abdulaziz’ın yapmış olduğu ıslahatlardan biri de, Nevruz münasebetiyle halkı alınan vergilerden dolayı zor durumda bırakan Nevruz geleneğini ortadan kaldırmasıdır. ( Yakubi Tarihi Cild 2 S / 306)
Ebu Muslim Horasani‘nin kıyamından sonra ve Abbasilerin başa geçmesiyle, Bermekilerin ve İranlı vezirlerin Abbasi saltanatındaki nüfuzu, Tahiriyan ve Sefevilerin desteği ile Nevruz kutlamaları tekrar yaygınlaştırlmıştır. (Asar-ul Bakıyat / Ebu Reyahni Biruni) Emevi ve Abbasi saltanatlarının, İslam’in değerli bayramları yerine Nevruz’u yaygınlaştırmaları, ne kadar dinden uzak ve kendi saltanatlarını sağlamlaştırmak için çaba gösterdiklerinin bir delilidir.
Nevruz Dini veya Şii bayramı mıdır?
Nevruz konusunda birçok rivayet nakl edilmiştir. İlk olarak, „Ma ruviye fi Yevmin Nevruz“ ( Nevruz hakkında nakl edilenler ) adlı kitabda bu rivayetler nalk edilmiştir. ( Rical-un Necaşi s/428).
Nevruz hakkında nakl edilen rivayetler iki kısımdır; Nevruz’u onayladığı iddia edilen rivayetler ve Nevruz’u redettiği iddia edilen rivayetler. a) Nevruz’u onayladığı iddia edilen rivayetler - Mualla bin Huneys dedi ki,
Nevruz günü İmam Cafer es-Sadık (as)'ın huzuruna vardım. Bana buyurdu ki:
“Bu günü bilir misin? Dedim ki: "Sana feda olayım, bu günü Acemler kutsayıp büyütürler ve birbirleriyle hediyeleşirler.
" İmam Sadık (as) buyurdu ki: “Ey Mualla, Mekkedeki eski ev ( Kabe ) de sadece eski bir emir üzere olmuştur. Sana ( bu günü ) açıklayayım ki, anlayasın." Dedim ki: "Senden bunu bilmek, bana benim ölülerimin dirilmesinden ve düşmanlarımın ölmesinden daha sevimlidir
" Bunun üzerine şöyle buyurdu:
"Ey Mualla, Nevruz, Allah’u Teala’nın kulların ahitini aldığı gündür, ona ibadet edip ona ortak koşmamaları, Ona, peygamberlerine, hüccetlerine ve İmamlar (oniki imam)’a iman etmeleri için ahit aldığı gündür. O gün, güneşin ilk defa doğduğu, rüzgarların hareket ettiği, yerin çiçeklerinin yaratıldığı gündür. Nuh’un gemisinin Cudi dağına konduğu gündür. Resulullah (saa)’ın İmam Ali’yi omzunda taşıdığı ve İmam Ali’nin Kabe’nin üstünden Kureyş putlarını yera atıp parçaladığı gündür,
aynı zamanda İbrahim (as) de putları bu günde parçalamıştı,
bu gün, Resulullah (saa)'ın ashabına İmam Ali'ye Emirül Müminin olarak beyat etmelerini emrettiği gündür,
bu gün, Resulullah (saa)'ın İmam Ali (as)'yi Cin vadisine gönderdiği ve onlardan beyat almalarını emrettiği gündür,
İmam Ali’nin Nehrivan ehline (haricilere) karşı savaşı kazandığı gündür,
bizim Kaim (el-mehdi)'in ve emir sahiplerinin zuhur edeceği ve Kaimimizin (el-Mehdi)' Deccal'a karşı zafer kazanacağı gündür,
onu Küfe'nin süpürüntüsünde çarmıha gerecek, O gün, bizim ve şiamızın günlerindendir.
Bu günü, Acem’ler korudu, ama siz kaybettiniz.
Peygamberlerden birisi Allahu Teala'dan yurtlarından çıkan kavmin nasıl diriltileceğini sordu (Bakara 243) . Allahu Teala da ona onların üstüne su dökmelerini bu günde vahyetmişti, bu gün Farsların (İran) yıllarının ilk günüdür. Onların sayıları otuzbin iken (diriltilip) yaşadılar. Nevruz günü su dökmek adet oldu....
” “Bihar’ül Envar” C.56, S.91-93, Bab: 22 -İmam Cafer-iSadık (as) buyuruyor ki:
“Nevruz, Nuh’un gemisinin Cudi dağına konduğu gündür.” ( “Bihar’ül Envar” c.11, s.342) -
İmam Cafer-i Sadık (as) buyuruyor ki: “Nevruz, İbrahim (a.s) kavminin putlarını kırdığı gündür.” (“Bihar’ül Envar” c.12, s.43) -
İmam Cafer –i Sadık (as) buyuruyor ki: “Nevruz, Hz. Ali’nin haricilere karşı savaşırken savaşı kazandığı gündür.” (“Bihar’ül Envar” c.33, s.404)
-İmam Cafer-i Sadık (as) buyuruyor ki: “Nevruz, Resulullah (saa)’ın İmam Ali’yi omzunda taşıdığı ve İmam Ali’nin Kabe’deki Kureyş putlarını yera atıp kırdığı gündür.” (“Bihar’ül Envar” c.38, s.86)
İmam Cafer-i Sadık (as) buyuruyor ki: “Nevruz, el-Kaim Mehdi’nin zuhur edeceği gündür.” (“Bihar’ül Envar” c.52, s.276) -İmam Cafer-i Sadık (as) buyurdu ki: “Ey Mualla, Nevruz, Allah’u Teala’nın kullarına ona ibade edip ona ortak koşmamaları, O’na, peygamberlerine, hüccetlerine ve İmamlar’a (oniki imam) iman etmeleri için ahit aldığı gündür. O gün, güneşin ilk defa doğduğu gündür. O gün, bizim ve şialarımızın günüdür. Bu günü, Acem’ler korudu, ama siz kaybettiniz....” ( “Mizan’ül Hikme” c.3, s.2197) Nevruz hakkında nakl edilen diğer birçok rivayet daha mevcuttur ama hepsi aynı doğrultuda olduğundan bu kadarıyla yetiniyoruz. Sened Yönünden incelenmesi: Rivayetler konusunda inceleme yapılırken ulama ilk olarak rivayetın senedi, kaynağının sağlam olup olmadığı, ravinin güvenilir olup olmadığı gibi konuları incelerler. Ve daha sonra rivateyin metnini incelerler; masumun sözlerini tefsir ve beyan etmeye çalışırlar. Yukarıda nakledilen rivayetlerin senet yönünden insana itminan, güven verecek bir kaynağa sahip olmadığı ulema tarafından beyan edilmiştir. Rivayetleri nakl eden ravinin de yüzde yüz sözüne güvenilir raviler olmadığı açıklanmıştır. Elbette rivayetlerin senetlerinin sağlam olmaması ve ravilerin yüzde yüz güvenilir olmamaları, nakledilen rivayetlerin yalan ve uydurma olduğunu söyleme hakkını kimseye vermez ve ulemada böyle bir yol izlememişlerdir. Sadece bu rivayetlere güvenerek hüküm verilemeyeceğini gösterir. Yani bu rivayetlerle Nevruz’un dini ve İslami bir bayram olduğu hükmü verilemez. Metin Yönünden İncelenmesi: Rivayetlerin metin yönünden incelenmesi, senedin sağlamlığından sonra yapılan bir incelemedir. Rivayetin senedi sağlam ise, metni de dakik ve büyük bir titizlikle yapılır. Mualla bin Huneys’ın rivayetini sağlam olarak kabul etsek bile metnine dikkat edilmediği görülmektedir. Metnin zahirine bakarak hüküm verenler rivayetin söylenildiği zamana, hakkında söylenen konunun o zamanda ne mana taşıdığına ve İmam’ın sözlerinin arap edebiyatında nasıl tefsir edilmesine dikkat etmemiş olacaklar ki, rivayetlerin günümüzdeki Nevruzu onayladığı sonucuna varmışlardır.
1- Nevruzun, günümüzde kullanılan manasıyla İmam Sadık’ın (a.s) zamanında kullanılan manası aynı değildir. İmam Sadık (a.s) zamanında Nevruz, baharın başlangıcı olarak değil, önemli bir olayın gerçekleştiği “yeni gün” olarak kutlanıyordu. Dolayısıyla İmam Sadık’ın (a.s) rivayette buyurduğu Nevruz ile günümüzde kutlanan Nevruz arasında fark vardır.
2- İmam Sadık (a.s), bazılarının anladığı şekilde nevruzda vuku bulan olayları sayıp beyan etmiyorlar. Bilakis nevruzun ne zaman olduğunu buyuruyor, yani kutlanması gereken, hediye verilmesi gereken, tebrik edilmesi gereken nevruzun –yenigün- ne zaman olduğunu buyuruyorlar. -"Ey Mualla, Nevruz, Allah’u Teala’nın kulların ahitini aldığı gündür”, İmam (a.s), “Kullardan ahid Nevruz gününde alınmışdır” buyurmuyor, “Nevruz, Allah’ın kullardan ahitini alındığı gündür”, buyuruyor. Yani kutlanması gereken yeni gün “Allah’u Teala’nın kulların ahitini aldığı gündür “. Her iki cümlenın Arap edebiyatında farkı olduğu gibi Türkçe edebiyatında da farkı edebiyatçılar tarafından beyan edilmişdir. Rivayetin devamında anlatılan bütün olaylar da aynı şekilde beyan edilmektedir; olaylar Nevruz’da meydana gelmemiştir, olayın geçekleşdiği günlerin Nevruz, yani yenigün olduğu ve kutlanması gereken gün olduğunu buyuruyor.
3- Rivayetlerin metnine dikkat edilirse İmam’ın (a.s) Nevruz’dan maksadı, ravinin anladığı veya rivayeti okuyanların anladığı manada değildir. İmam (a.s) Nevruz’a yeni bir mana yüklüyor. Eski Fars kültüründe meşhur olan mana kasd edilmemektedir, eski fars kültüründe irade edilen ve asırlar sonra değiştirilen mana ise kesinlikle kastedilmemektedir.
4- Rivayetlerde, eğer kutlanması gereken bir gün varsa, bayram yapılması gereken bir gün ve yaşatılması gereken bir gün varsa, o gün rivayette belirtilen günler olması gerektiğini beyan buyurmaktadır.
5- Müslümanların Nevruz’u ve bayram olarak kutlaması gereken gün; .... Nuh’un gemisinin Cudi dağına konduğu gündür.”,.... İbrahim (a.s) kavminin putlarını kırdığı gündür.” .... Hz. Ali’nin haricilere karşı savaşırken savaşı kazandığı gündür.”.... Resulullah (saa)’ın İmam Ali’yi omzunda taşıdığı ve İmam Ali’nin Kabe’deki Kureyş putlarını yera atıp kırdığı gündür.”
6- Özellikle rivayetin sonunda; ... bizim Kaim’in (el-Mehdi) ve emir sahiplerinin zuhur edeceği ve Kaimimizin (el-Mehdi)' Deccal'a karşı zafer kazanacağı gündür,” cümlesi İmam’ın (a.s) müslümanların bayram gününün Zuhur günü olduğunu ve o günün “Nevruz”, “yenigün” , kutlanması gereken, yaşatılması gereken gün olduğunu belirttiği anlaşılıyor.
Rivayeti asrımızın alimlerinin bu şekilde yorumladıkları ve tefsir ettikleri görülmektedir.
Rehber Ayetullah Hamenei Nevruz konuşmasında şöyle buyuruyor;... bazıları İmam’ın (a.s) bu rivayette, Hz. Adem'in yeryüzüne inmesini, Hz. Emir'ul-Muminin Ali'nin velayetinin bugünde vaki olduğunu vs. şeyleri naklederek tarih beyan ettiğini sanıyorlar. Ben bu rivayet hakkında böyle düşünmüyorum. Ben şöyle düşünüyorum: İmam Cafer Sadık (a.s) bu rivayette Nevruzun ne demek olduğunu ve ondan kastın ne olduğunu beyan ediyor. Hz. Adem ve Hz. Havva'nın yeryüzüne ayak bastıkları gün, beni adem için yeni gündür. Hz. Nuh’un (a.s), tufandan sonra gemisinin karaya oturduğu ve kurtuldukları gün yeni gündür ve o gün insanların yaşamında yeni bir sayfa açılmıştır. Kur'an'ın Hz. Peygamber’e (s.a.a) nazil olduğu gün beşeriyet için yeni bir gündür. Olayın gerçeği budur. Emir'ul-Muminin Hz. Ali'nin velayet makamına atandığı gün yeni bir gündür. Bunların hepsi Nevruz’dur. Bunlar ister Şemsi tarihine göre "hamel" (ferverdinin ilk günü) ayıyla mutabık olsun ister olmasın. İmam Cafer Sadık (a.s) bu olayların Ferverdin ayının ilk gününde vaki olduğunu buyurmak istemiyor. İmam (a.s), bu özelikler hangi günde olursa olsun o gün Nevruz ve yeni gündür buyurmak istiyor. Bu olaylar ister Ferverdin'in ayının ilk gününde olsun ister yılın diğer günlerinde olsun fark etmez. Bunların hepsi Nevruz’dur; ister Şemsi tarihi açısından Ferverdin ayının ilk günüyle mutabık olsun ister mutabık olmasın. Ben şimdi size arzediyorum; İnkılabın zafere ulaştığı gün Nevruz’dur, o gün yeni bir gündü. İmam Humeyni (Paris'ten) İran'a geldiğinde bizim için yeni bir gündü. Bizim Mumin ve fedakar gençlerimizin savaş cephelerinde –Nato, Varşova, ABD, Sovyetler Birliği ve diğer güçler tarafından desteklenen Irak ordusuna karşı- büyük fetih ve zaferler elde ettikleri gün Nevruz ve yeni gündür…" Nevruzu onayladığı iddia edilen rivayetlere bakıldığında sened yönünden sağlam ve güvenilir olsa dahi metninden aslında Nevruz’u redettiği ve dini bir bayram olmadığı anlaşılmaktadır. Nevruzun manasının ne olduğunun, İmam Sadık’dan (a.s) nakl edilen rivayetin ne manaya geldiğinin, Rehberin sözleri doğrultusunda açıklığa kavuştuğunu düşünüyoruz. b) Nevruz’un onaylanmadığını beyan eden rivayetler - Nakledildiği üzere Mansur, Musa b. Ca’fer’den (a.s) nevruz günü halkın kendisini kutlaması ve kendisi için getirdikleri hediyeleri kabul etmesi için evinde oturmasını isteyince, İmam Musa b. Ca’fer (a.s) şöyle buyurdu: “Ben ceddim Peygamber’in (s.a.a) hadislerini araştırdım, ama bugün hakkında bir hadis bulamadım. Nevruz İranlıların adetidir, İslam onu neshetmiştir. Dolayısıyla İslam’ın ortadan kaldırdığı bir şeyi diriltmekten Allah’a sığınırım.” Mansur şöyle dedi: “Biz bu işi sadece askerlerimiz için yapıyoruz. Bu yüzden Allah için oturmanı istiyorum.” İmam (a.s) da kabul etti ve oturdu… - İmam Ali (a.s), Nevruz bayramında kendisine bir hediye getirdiklerinde şöyle buyurmuştur: “Bu nedir?” Şöyle arzettiler: “Ey Müminlerin Emiri! Bu gün nevruz günüdür.” İmam (a.s) şöyle buyurdu: “Her günü bizler için Nevruz kılınız.” - Birgün Mecusiler Hz.Ali’ye (a.s) hediye getiriyorlar, İmam Ali(a.s), bu hediyelerin sebebini sorduğunda, Nevruz münasebetiyle olduğunu söylediklerinde, İmam bu hediyelerin, onlardan ( Gayr-i müslüm olan Mecusiler) alınan cizyenin yerine hesab edilmesini emr ediyor. Bu ve benzeri rivayetler açık ve üstü kapalı Nevruz‘u redettiği iddia edilmektedir. Sened yönünden önceki rivayetler gibi sağlam ve doğruluğunda şüphe olmasa da, güvenirliği yüzde yüz değildir. Metinlerin incelenmesi konusunda ise rivayetlerin bazılarının manasının yoruma ihtiyacı vardır. Hz. Ali’den nakl edilen rivayette, Nevruz münasebetiyle getirilen hediyelerin cizye olarak kabul etmesi iki önemli noktayı beyan ediyor; biri, onların hediyelerinin rededilmemesi, diğeri ise bu hediyeleri kabul etme sebebinin Nevruz‘u resmiyette tanımadığını, müslümanların bu hediyeleri alarak Nevruz‘u resmileştirmemeleri gerektiği. Kendisine getirilen hediyeleri cizye olarak alması bunu gösteriyor. İmam’ın(a.s), “Her günü bizler için Nevruz kılınız”, sözü, nevruzun onların istediği gibi belli bir günde kutlanmaması gerktiğini beyan ediyor. İmam Musa bin Cafer’den (a.s) nakl edilen rivayetin ise, “Ben ceddim Peygamber’in (s.a.a) hadislerini araştırdım, ama bugün hakkında bir hadis bulamadım. Nevruz İranlıların adetidir, İslam onu neshetmiştir. Dolayısıyla İslam’ın ortadan kaldırdığı bir şeyi diriltmekten Allah’a sığınırım” yorum ve tefsire gerek olmadığını düşünüyoruz.
Rivayette açık ve sarih bir şekilde Nevruz’un ne olduğu, nasıl değerlendirilmesi gerektiği beyan edilmiştir.
Rivayetin metninden şu noktalar anlaşılmaktadır
1- Nevruzun İslam kaynaklarında olmadığı
2- İranlıların adeti olduğu
3- İslamın bunu nesh ettiği
4- Bunu diriltmenin yanlış olduğu Her iki grup rivayetlere bakıldığında aralarında çelişki ve tezad olmadığı gürülmektedir.
Rivayetler arasında çelişki ve tezad görülürse ( her iki grup rivayetlerin senedleri güvenilir olur ve metinleri arasında cem’ etme imkanı olmazsa) birinin takiyyeye haml edilmesi kaçınılmaz olacaktır. Ama bu konudaki rivayetlerin bir grubunun takiyyeye haml edilmesine gerek olduğunu sanmıyoruz. ( Allah daha iyisini bilir)
İYİ BAYRAMLAR, MUTLU YILLAR.
Allah İçin Nefret Etmek -1
Allah’tan başkasına muhabbet beslemek, sapma olduğu gibi, bu muhabbetin kendisi de zarar vericidir.
İnsanın kemali, onun iradî amellerinin sayesinde gerçekleşir; yapmayı irade ettiği ameller de muhabbetinin mahsulüdür. İnsanın bir şeye muhabbeti yoksa onu irade edemez, irade etmezse eylem ve hareketi de yapamaz. Aynı şekilde bir şeye nefret duymuyorsa, onu terk etmesi de söz konusu olamaz. Velâyet ve beraet, muhabbet ve adavetten kaynaklandığı için tevelli ve tebberi, dinin esaslarından sayılmıştır. İnsanın sevdiğine tevellisi, buğz ettiğinden de teberrisi vardır. Muhabbetin ve adavetin ölçüsü açıklanmadığı müddetçe, tevelli ve teberri meçhul kalacak ve anlaşılamayacaktır.
Bir önceki makalede tevelli ve teberrinin, iradet ve kerahet, muhabbet ve adavet ile olan ilişkisini ve aynı şekilde şehvet ve gazap, cezp ve def’ ile olan bağını açıklamaya çalıştık. İnsandaki bu duygunun, en alt seviyesinin “cezp ve def’”, en yüksek ve yüce derecesinin ise “tevelli ve teberri” olduğunu beyan ettik. Bu iki makam arasında çeşitli merhale ve aşamalar da mevcuttur. Yine önceki makalede açıkladık ki, muhabbetin merkezi ve yeri insanın kalbidir ve insanın birden fazla kalbi yoktur. Hakka muhabbet, batılı sevmekle bağdaşmaz ve bir yerde toplanamazlar. Bu konuyla ilgili ayetleri de delil olarak aktardık.
İmam Sadık (a.s) buyuruyor:” İman, hübb ve buğzdan (sevgi ve nefretten) başka bir şey değildir.” Dinin özü muhabbettir, insan tüm eylem ve hareketlerini muhabbet esası üzerine yapar.
Hz. İbrahim (a.s), kendisine melekut âlemi gösterilmesiyle birlikte, tevhide delil ikame ederken muhabbet yolunu seçiyor: “Ben batanları sevmem.” (A’râf / 6)Yok olacak bir şeyin mahbup olmaya liyakati yoktur. İnsan eğer kendisine veya tabiat âlemindeki varlıklardan birisine muhabbet beslerse, bir batışla yok olan bir şeye gönül bağlamış olacaktır. Mahbup yok olunca, mahbubu ile arasında bağ olan muhabbet de yok olup kendisine zarar verecektir. Muhabbet ve mahbup daimî ve ebedî olursa, insana fayda sağlayacaktır. Mahbup fani olursa, ona beslenen muhabbet, insanı derde salacağı gibi onun yok olmasıyla da yok olacaktır. Çünkü mahbupsuz muhabbet devamlı azap verir insana.
Allah’tan başkasına muhabbet beslemek, sapma olduğu gibi, bu muhabbetin kendisi de zarar vericidir. Bunun için Hz. İbrahim (a.s) ibadet ve kulluğa lâyık olanın mahbup olması gerektiğini söylüyor. Yüce Allah da müminleri, Hz. İbrahim’in (a.s) gittiği yolu ihya etmeye davet ediyor. Hz. İbrahim (a.s ), “Ben batanları sevmem.” sözüyle, Allah’ı sevdiğini belirtiyor; Allah da, O’nu kendisine dost edindiğini beyan ediyor, “Allah İbrahim’i kendisine halil seçti.” sözüyle, müminlere hitaben buyuruyor ki: “İbrahim’e gerçekten de en yakın olanlar, ona tâbi olanlarla bu Peygamber’dir.” (Âl-i İmrân / 68)Müminler ve Peygamber, Hz. İbrahim’e tâbi olarak onun mantığını ihya etmeye herkesten daha evlâdırlar.
Melekut âleminin sırlarını görmekten kaynaklanan mantık şudur: Yok olan ve fani olan, mahbup olamaz. Bu mantık, Ehlibeyt İmamları’nın ibadet felsefesinde de görülmektedir. Buyuruyorlar: “Biz, Allah’a O’nu sevdiğimizden dolayı kulluk ve ibadet ediyoruz; cennet arzusuyla ibadet eden tüccarlar gibi ve cehennem korkusuyla ibadet eden köleler gibi değildir bizim ibadetimiz.” İmamlar’ın ibadeti bu asla ve mantığa göredir. Çünkü ölümsüz ve hay olana, muhabbet ebedî olabilir; nefsî istek, arzu ve geçici lezzetlerin hiçbirisi bu mantıkta yer alamaz.
Unutulmaması gerekiyor ki, muhabbet tarikattır, muhabbet yoldur, muhabbet şeriattır. Muhabbet insanın kafasında bir şeyi hayal edip, onu seviyorum, demesi değildir.
Âl-i İmrân Suresi’nde belirtildiği gibi: “De ki Allah’ı seviyorsanız bana uyun.”Sevmek, Resulullah’a (s.a.a)tâbi olmak, ona uymaktır. Eğer birisi Allah’ı sevdiğini iddia eder, Resulullah’ı takip etmezse, bilmelidir ki onun iddiası mesnetsiz ve yalandır.
Yüce Allah Nûr Suresi’nde (62) müminlerin, Resulullah’ı yalnız bırakmayacaklarını ve önemli işlerde devamlı yanında olacaklarını beyan ediyor: “Müminler, ancak Allah’a ve Resul’üne inanırlar ve onunla beraber, topluluğu gerektiren bir işte bulunurlarsa, izin almadan bırakıp gitmezler.” İtikadî olarak Allah’a ve Resul’üne (s.a.a) iman ederler, toplumsal alanda ümmetin birlikte yapması gereken işlerde rehber ve önder olan Peygamber’i yalnız bırakmazlar. Kendi şahsî işleri olsa dahi, Peygamber’den izin almadan, onunla istişare etmeden ayrılmazlar. Bütün dinî meselelerde Peygamber lider ve rehber olduğundan, önde gider ve ilâhî hükümleri uygular; Allah’ın muhabbetini kalbinde taşıyan müminler de arkasından hareket ederler.
Muhabbet, sessiz kalmak ve oturmakla bağdaşmaz. Rivayetlerimizde Allah’ın mahbupları arasında kimin daha yüksek makama sahip olduğu da beyan edilmiştir. İmam buyuruyor: “İnsanların en üstünü, ibadete aşık olandır...” Aşk, muhabbetin kâmil merhalesidir. Aşk, var olanı koruyan ve sahip olmadığını talep etme şevkidir. İnsan, şevkle ibadet eder, ibadet aşkına ulaşmak için. Çünkü İmam buyuruyor ki: “İnsanların en üstünü, ibadete aşık olandır...” İbadetin kendisi de mabuda aşık olmaya götüren bir yoldur.
İbadet; aşık olmanın başlangıcıdır, yolun yarısında olmaktır, ibadete aşık olan henüz hedefe ulaşmamıştır. Kimin maşuku, mabut olan Allah olursa o hedefe ulaşmıştır. Sadece ibadete aşık olmak yetmez. Rivayette belirtilen “İnsanların en üstünü, ibadete aşık olandır....” sözünden maksat, ibadeti sadece ilahî görev olarak yerine getiren, ibadetten lezzet alan ve ibadeti seven değildir; bunların yanı sıra muhabbetin en yüksek derecesi olan “aşk” derecesine ulaşandır maksat.
İslâm’ın iftiharlarından olan Seyyid İbn Tavus (r.a), çocuğunun buluğ çağına erdiği günü bayram olarak kutluyor ve şöyle diyor: “Allah’a şükret ki, ölmedin ve Allah’ın emirlerinin muhatabı oldun. Şimdiye kadar Allah seninle konuşmuyor, seni muhatap almıyordu ve senden bir şey istemiyordu; ama artık sen, Allah’ın, “Ey iman edenler!” sözünün muhatabı oldun. Allah’ın bu sözüyle konuştuğu kimselerden biri oldun. Bu hitap, ilâhî emirleri yerine getirmek için seni mükellef kılmıyor, ilâhî emirleri yapmak ile şereflendiriyor. Çünkü Allah’ın emirlerini yerine getirmek zahmet ve külfet değil, şereftir.”
İşte bu sözler o gerçek muhabbetin ürünüdür. “İnsanların en üstünü, ibadete aşık olandır...” rivayetinin sırrı da budur. İnsan, bu dereceye ulaştığında anlar ki, yalan aşk, maşukun yok olmasıyla dert verir, azap verir. Mahbubun yok olmasıyla verdiği dert ve azabı herkes anlayamaz, yalnız gerçek muhip anlar. İnsanların en üstünü “Ölümsüz Hay” olana aşık olanlardır. Mahbup ebedî olduğundan, muhabbetin son derecesi olan aşk da gerçek olacaktır. Aşk, maşukun eserlerini aşık olanda ihya eder, yaşatır.
Aşk kelimesi Arapça’da “aşaka” kelimesinden alınmıştır. “Aşaka” sarmaşığa benzer bir bitkidir. Ağaçların gövdesine sarılır ve ağacın nefes almasını engelleyerek yapraklarının sararmasına sebep olur ve ağacın vaktinden erken solmasını sağlar. Aşığın, sararmış görünmesinin sebebi, aşkın onun nefes almasını engellemesinden, aşk ve şevkin, insanın hayvanî boyutunun gelişmesine mani olmasındandır. Aşk, İnsanın bedensel ve cismî olarak gelişmesini engeller ve her şeyden üstün olan kendi gelişmesinin peşindedir. “İbadete aşık olan insanların en üstünüdür.” sözü, yani ibadetin insanı tamamen çepeçevre sarması bütün varlığıyla ibadeti hissetmesidir.
Namaz kılarken edilen niyet, fikhî olarak niyet sayılır; ama mâna ehlinin yanında bunun kendisi gaflettir. Bir kimse namaz kılarken, “Öğle namazını kılıyorum kurbeten ilellah” cümlesini aklından geçirirse, bu fıkhî olarak niyet sayılır; ama irfan ehlinin nezdinde niyet değil, gaflettir. Çünkü niyet, tabiat âleminden kopup Allah’a yönelme, mahbuba koşmadır.
Namazın başından sonuna kadar dünya işlerini düşünen ve aklı insanlar arasında olan kimsenin, namazın sonunda “Esselamu aleykum ve rahmetullahi ve berekatuh” demesi, nasıl doğru olabilir?! Çünkü dışarıda olan biri içeri girdiği zaman, insanların arasında olmayan biri onların yanına geldiği zaman selâm verir, insanların arasında olan selâm vermez ki!
Namazda aklı tamamen dünyada ve insanlarda olan birisi, insanlardan ayrılmamış ki bitince “Esselamu aleykum...” desin. Ama namazını, “Namaz, müminin miracıdır.”hadisine göre kılan, “Namaz kılan, kiminle münacat ettiğini bilse, asla namazı bitirmez.”hadisini anlayarak Rabbü’l-Âlemin ile münacat eden ve “Namaz, her muttaki insanın (Allah’a) yaklaşma vesilesidir.”hadisine teveccüh ederek namazını kılan insan, niyetiyle tabiat âleminden uçmuş, dünya ve insanlardan kopmuş ve kimseyi aklından geçirmemiş, sadece kendisi ve mabudu vardır namazında ve namazı sona erince miraçtan iniyor, Allah ile münacattan bitiyor ve insanların arasına dönüyor, bundan dolayı “Esselamu aleykum ve rahmetullahi ve berekatuh” diyor. Tekbiretü’l-İhram’ı ( Allah-u Ekber) ihram bağlamak olan; Lailaheillellah’ı Allah’a teslim olmak olan ve Selâm’ı bitiş olan namazdan sonra verilen selâm gerçek selâmdır.
İnkılabı Yeniden Okumak
Allah’ın adıyla
İslam İnkılabı geçen 11 Şubat’ta kırk yaşına girdi. Geçen bu süre içerisinde ülke içinde ve dıştan onlarca saldırıya, karışıklığa, savaşa, çok yönlü uluslar arası yaptırımlara, baskılara maruz kalmasına rağmen dimdik ayakta durmakta ve hayatını sürdürmektedir.
İmam Humeyni’nin(ra) liderliğinde İran’da gerçekleşen İslam İnkılabının ilk on yılı zafer, İslam Cumhuriyetinin anayasasını tedvin ve anayasal organlarını oluşturma, iç karışıklıklara ve dış müdhalelere karşı direniş, Irak aracılığıyla başlatılan savaş ve varlığını koruma dönemi olarak tanımlanabilir.
İmam Humeyni’den sonra İnkılap liderliğini üstlenen İmam Hamanei dönemi ise 1989 yılından beri hala devam etmektedir.
Bir çok açıdan İran tarihinin belki de en parlak dönemlerinden biri olarak nitelenebilecek bu 29 yıllık sürede İran’da çeşitli alanlarda gözle görülür gelişme ve ilerlemeler kaydedildi.
Bu dönemde İnkılap çok doğal olarak içeride çeşitli aşamalar geçirdi, farklı yorumlara tabi tutuldu, işbaşına gelen hükümetlerin siyasetleri bu yorumlarda etkili oldu
Bu dönemi işbaşına gelen hükümetlerin izledikleri ekonomik, siyasal, kültürel çizgiler ve dış siyaset açılarından dört cumhurbaşkanı dönemini dört ayrı aşamada değerlendirmek mümkündür. Bu aşamalrın her birini ayrıntılı değerlendirmek ancak müstakil makalelerle mümkün olduğundan burada ana hatlarıyla ve birkaç cümleyle değinip geçeceğiz.
Yapım- Onarım Hükümeti(1989-1997) : İmam’ın vefatından sonra yapılan ilk seçimlerde cumhurbaşkanlığına seçilen Haşimi Rafsancani, ülkenin sekiz yıl süren savaştan yeni çıktığı da dikkate alınarak ekonomik alanda tüm bütçe ve enerjisini ülkenin yapım onarımına harcadı denilebilir. Batı ile özellikle de ABD ile uzlaşma yanlısı olduğunu ömrü boyunca gizlemeyen Mewrhum Rafsancani, İmam Hamanei’nin karşı çıkması sonucu geri adım adım atmak zorunda kaldı. Ülkenin kalkınmasıyla birlikte zengin-fakir uçurumu ve adaletsizlikler ilk defa bu dönemde halkın gündemine yansıdı.
Haşimi Rafsancani kendi cumhurbaşkanlığının ömür boyu uzatılması için anayasanın değiştirilmesi doğrultusundaki çabaları kabul görmese de sadece kendi döneminde değil bir sonraki cumhurbaşkanı Hatemi ve şimdiki cumhurbaşkanı Ruhani’nin seçilmesinde ve yine izlenen iç ve dış siyasetlerde etkisini sürdürdü. İnkılap lideri ile mücadele yıllarından başlayan dava arkadaşlığına rağmen İnkılabın nasıl sürdürülmesi, dış siyaset ve özellikle de adaletin yerleştirilmesi konularında farklı görüşlere sahipti.
Reform Hükümeti(1997-2005): Tekelciliğe son vermek, sivil toplum oluşturmak ve anayasal reformlar sloganlarıyla cumhurbaşkanlığına seçilen Seyyid Muhammed Hatemi döneminde ekonomi tamamen önceki hükümetteki teknokratlara teslim edildi ve kapitalist ekonomik sisteme aynen devam edildi.
Bu dönemde amaç anayasada değişiklik yaparak sistemi reforme etmek olarak ilan edilse de daha çok İnkılabın anti emperyalist vb temel ilkeleri dünya ile kaynaşma adı altında ilk defa açıkca sorgulanmaya başlandı. Sivil toplum, kültürler ve dinler arası diyalog vb. batı uygarlığı değerlerinin kabullenilmesi çabalarının gündemde tutulmaya çalışıldığı gözlemlendi. İran’ın nükleer teknolojisi ilk defa bu dönemde Batılı ülkelerle görüşmeye açıldı ve Batı’nın vaatlerine kanılarak nükleer teknoloji faaliyetleri üç yıl süreyle tatil edildi.
Hatemi dönemi icraattan çok temel kavramların tartışmaya açıldığı ve rehber ile cumhurbaşkanı arasında İnkılabın ve hükümet şeklinin farklı açılardan değerlendirildiği bir dönemdir.
Adalet Hükümeti(2005-2013): İslami hükümet veya Adalet hükümeti sloganıyla cumhurbaşkanlığına seçilen Mahmud Ahmedinejad’ın ilk işi geçmiş dönemlerde çeşitli sebeplerle İnkılap ilkelerine duyarsızlaşmış halkla İnkılabı yeniden barıştırmak oldu. Bakanlar kurulunu sekiz yıl boyunca başkent Tahran yerine sırasıyla eyalet merkezlerinde düzenledi, bakanlarıyla birlikte tüm şehirlere, kasabalara ve hatta bazen köylere kadar giderek halkla görüşerek problemleri yakından izledi. İmam Hamanei’nin ifadesiyle İnkılabı yeniden rayına oturttu. Ekonomik eşitsizliği giderme yönünde devlet şirketleri hisselerinin bir bölümünü işçi, memur ve köylülerden oluşan yaklaşık 50 milyon dar gelirliye "adalet hissesi" adı altında dağıttı, dar gelirliler için yaklaşık 4 milyon toplu konut inşa ettirdi ve enerji fiyatlarını yükselterek dolaylı destek yerine kişi başına doğrudan(45 USD kadar) ödeme yapmaya başladı. Dış siyasette ise İnkılabın anti emperyalist siyasetlerini yeniden ihya etti.
Ahmedinejad, BM Genel Kurullarında ve başka uluslar arası platformlarda önceki cumhurbaşkanlarının aksine utanmadan çekinmeden İnklabın hedeflerini dile getirdi, dünyaya hakim sulta sisteminin zulümlerini ifşa etti.
Önceki hükümet döneminde tatil edilmiş nükleer teknolojiyi yeniden faaliyete geçirdi, santrifuj sayısını 10-15 adetten 20 bine çıkardı, %3 zenginleştirmeye ilaveten %20’ye kadar zenginleştirme gerçekleştirdi. Füze teknolojisinde ilk defa katı yakıtla çalışan balistik füze geliştirildi, uzaya araştırma uydusu ve canlı hayvan gönderecek füzeler geliştirildi ve uzaya gönderildi. Ancak bu ilerlemelere paralel olarak başta ABD olmak üzere Batılıların çok yönlü yaptırımlarına maruz kaldı ve sekiz yıllık hükümetinin son bir buçuk yılında iç ve dış baskılar yüzünden ülkede ekonomik kriz yaşandı.
Daha önceki dönemlerde bakanlıklar da dahil üst düzey görevlerde bulunan kişi ve çevrelerin reformist ve muhafazakar demeden ekonomik ve bürokratik tekelini kıran, genç yöneticilerle çalışan Ahmedinejad bu yüzden yerleşik güç odaklarının hışmına uğradı ve bu durum hala bile devam etmektedir.
Tedbir ve Ilımlılar Hükümeti(2013- ): Santrifujlar da dönsün ekonominin çarkları da dönsün sloganı ile cumhurbaşkanlığına seçilen Hasan Ruhani önceki hükümeti dış siyasette tedbirsizlikle suçlayarak nükleer görüşmelerde başarılı olacağını, yaptırımları kaldırtacağını ve ekonomiyi kısa sürede düze çıkaracağını vurgulamaya başladı.
Küresel köyün muhtarıyla(ABD) uzlaşma, mevcut dünya sistemine uyum sağlama söylemiyle hükümetin bütün enerjisini dış siyasete ve 5+1 grubuyla görüşmelere ayıran H.Ruhani ilk iş olarak New York’a giderek BM Genel Kuruluna katıldı ve İnkılaptan sonra ilk defa bir ABD cumhurbaşkanı ile görüşmek ısrarını ortaya koydu. İmam Hamanei’nin karşı çıkmasıyla doğrudan görüşmekten vazgeçerek New York’ta iken ben değil, Barack Obama aradı bahanesiyle telefonda ABD başkanıyla görüşme yaptı. Üç yıl süren nükleer görüşmeler sonucunda İran’ın nükleer faaliyetlerini 10-15 yıl süreyle durdurma, bazı tesisleri imha, bazı tesisleri kapatma ve araştırmaları durdurma karşılığında BM, AB ve nükleerle ilgili-insan hakları, füze vs değil- ABD yaptırımlarının kaldırılacağı konusunda anlaşıldı. Ancak İran bütün taahhütlerine yerine getirmesine ve anlaşma üzerinden iki yıldan fazla bir süre geçmesine rağmen ABD verdiği sözde durup yaptırımları kaldırmadığı gibi yeni yaptırımlar da uygulamaya başladı.
Halkın suyunun teminini bile nükleer anlaşmaya bağlayan H.Ruhani, nükleer anlaşmadan sonra ekonomiyi düze çıkarıp halkı rahatlatamadığı gibi ülkede görülmemiş bir ekonomik durgunluk ve işsizlik yaşanmaktadır. İran'da son aylarda başgösteren itirazların baş sebebi de hiç kuşkusuz işsizlik ve adaletsiz uygulamalardır. Her ne kadar adaletin yerleştirilememesi sadece Ruhani hükümetiyle ilgili olmayıp eski hükümetleri, meclisi ve özellikle de yargı organını ilgilendirse de İmam Hamanei'nin son konuşmasında adaletin yerleştirilememesinden dolayı özür dilemesinde Ruhani hükümetinin yanlış siyasetlerinin rolü görmezden gelienemez.
Ruhani şimdilerde sonuç vermeyen nükleer anlaşma yetmiyormuş gibi Batı ile bölgesel meseleler ve füze teknolojisi konularında da görüşmeler başlatmanın zaruretini vurgulamakta, bazen gizli görüşmeler başlattığı da söylenmektedir. Rehber’in bu görüşmelere muhalefeti karşısında ise cumhurbaşkanının yetkilerinin artırılması konusunda referandumu gündeme getirmektedir.
İmam Hamanei'nin İnkılabı yeniden tanımlaması
İranda yaklaşık son otuz yılda iş başına gelen hükümetlerin siyasetlerini ana hatlarıyla böylece özetledikten sonra İnkılabın geldiği nokta ve geleceği ile ilgili olarak İmam Hamanei’nin görüşlerini aktarabiliriz.
İmam Hamanei, 18 Şubat 2018 tarihinde Azerbaycan Eyaleti halkından yüzlerce kişiye hitaben yaptığı konuşmada İnkılabın ilkeleri, afetleri, karşılaştığı tehditler, geleceği ve İnkılapta halkın rolü konularında İnkılabı yeniden tanımlama olarak değerlendirilebilecek aşağıdaki açıklamalarda bulundu:
ELEŞTİRİ
Halk ülkenin bazı cari meselelerini eleştiriyor, bu eleştirilerden, şikayetlerden haberdarız. Ama İnkılap, nizam söz konusu olunca halk İnkılabın yıldönümünde olduğu gibi ortaya çıkarak inkılabı sahiplenir ve savunurlar. Halk sahip olduğu inkılapçı şuur ve siyasal kemalle nizamla/düzenle yöneticileri ayırt etmektedir. Bu eleştiriler sadece hükümet, yargı organı ve yasama organına yönelik değil beni de eleştirebilirler. Bu eleştirilerle halkın İnkılabın yanında bulunması, “ümmet-imamet sistemini” savunması arasında çelişki aranmamalıdır.
İNKILABIN İŞLEVİ/FONKSİYONU
İnkılabın işlevi oldukça geniştir, İnkılabın İran’a yapmış olduğu hizmetler saymakla bitmez. Ama İnklabın en önemli ve temel işlevi tağut- yönetim sisteminin halk-yönetim sistemine çevrilmesidir. İnkılap bu işlevini Kur’an’dan ve İslami öğretilerden ilham alarak gerçekleştirmiştir.
İlahi nizam tağuuti nizam karşısındadır. İslam İnkılabı ve İslam Cumhuriyeti, ilahi nizamı “dini halk-yönetimi” olarak anlamlandırdı. Halk-yönetim sisteminde halk asıldır, halkın rolü sadece yöneticileri belirlemede değil aynı zamanda halkı hayatın bütün alanlarında görüş sahibi, tedbir sahibi, karar verici olarak görmektir. Halbuki İnkılaptan önce asırlardır tam bunun karşıtı sistemler hakimdi. Halk-yönetimi sisteminde halk istibdata/diktatörlüğe ve yabancı sultasına izin vermez. İşte bunun için başta ABD olmak üzere düşmanlarımızın İran’a düşmanlığı sadece bana ve öteki yöneticilere değil, tüm İran milletinedir. Çünkü millet burada her şeye karar vericidir. Bütün bu kazanımlar İslam Cumhuriyetinde İslam İnkılabının bereketiyle meydana gelmiştir.
İLERLEME VE ADALET
İnkılabın dördüncü on yılını(2009-2019) ilerleme ve adalet olarak adlandırdık. Ülkede gerçek anlamda ilerleme gerçekleşti, adaleti demiyoruz, adalet konusunda geri kalmış bulunuyoruz, bunda kuşku yok, kendimiz itiraf ediyoruz, ikrar ediyoruz. İlerleme ve adalet on yılında hem ilerlemede hem de adalette başarılı olmalıydık. Her alanda ilerleme kaydedildi, ama adalet konusunda çaba sarfetmeliyiz, çalışmalıyız, Allah’tan ve halktan özür dilemeliyiz. Adalet alanında müşkülatımız/sıkıntılarımız var. İnşallah mümin ve deneyimli erkek ve kadınlarımızın himmetiyle bu sahada da ilerliyeceğiz.
İNKILABIN AFETLERİ
İnkılabın önemli afetlerinden biri irticadır. İrticanın anlamı şudur: İnkılabın başlatmış olduğu ve halkın da inkılapçı azimle, hızla ilerlettiği hareketin bir yerlerde gevşemesi, durması ve geri dönmesidir. İrtica, yani geri dönüş. Tanıdığımız büyük inkılapların hemen hepsi zaferden sonraki ilk yıllarında bu belaya tutulmuştur.
Biz aradan geçen kırk yıla rağmen inkılabın şiarlarını/sloganlarını koruyabildik. Ama karşılaştığımız tehlikeyi aziz halkımıza söylemeyi kendime görev biliyorum; biz eşraflığa/üstünler, seçkinler sınıfına doğru hareket ettiysek bu irtica demektir.
Ülkede halkın zayıf tabakasına yaklaşacağımıza zengin, daha fazla isteyen tabakalarına önem verdiysek bu gidişat irticaya yönelmektir. Halka dayanacağımız yerde yabancılara dayandıysak, onların yardımına umut bağladıysak bu irticaya doğru gidiştir. Bunun oluşmasına izin verilmemelidir. Toplumun aydınları, elitleri, yöneticiler buna dikkat etmelidir. Halk ise bu gidişatı ve bizim davranışlarımızı, yöneticilerin davranışlarını duyarlılıkla takip etmeli, izlemelidir. İrtica oluştuğunda eski inkılapçılar yine işbaşında olur, ama inkılabın rotasını, yolunu değiştirmişlerdir. Sanki inkılap, öncekiler gitsin yerlerine biz gelelim diye yapılmıştır, anlamı ortaya çıkar. İnkılap bunun için yapılmadı. İnkılap yani değişim, rotanın değiştitilmesi, yüce hedeflerin nazara alınması ve ona doğru harekettir, bu hedefleri unutursak artık buna inkılap denmez.
İNKILABIN DEVAMLILIĞI
Bazıları İnkılabın sadece 1979 yılında gerçekleştiği ve bittiğini sanırlar, bu hatadır. İnkılap 1979 yılında başladı, bitmedi. Değişimin başlangıcı, toplumun ıslah hareketinin başlaması 1979’da meydana geldi. Bu harektin tedrici olarak derinleşmesi, genişlemesii yayılması, akıllıca ilerlemesi, devam etmesi gerekir, durması değil. (...) İnkılabın bir düzen olmadan varlığını sürdürmesi de anlamsızdır. Bunun için inkılapçılık adına düzenin her şeyine itiraz etmek, eleştirmek de doğru değildir.İnkılap eşittir inkılapçı düzen. Bu İslami düzen ümmet-imamet düzenidir, dini halk-yönetim düzeni İnkılabın hedefleriyle, inkılapçı yönlendirmeyle birlikte olmalıdır ve bu gerçekleştirilmelidir. Bu duyarlılık halk arasında sürdürülmelidir.
Yöneticilerin, sorumluların eşraflığa yönelmesi, ayrıcalık gütmesi, beytulmala laubali davranması, mustaz’af sınıfa itina etmemesi vb davranışlar İnkılap karşıtı hareketlerdir. İslam düzeninin tüm organları, teşkilatı İnkılabın hedeflerine göre hareket etmelidir.
İKTİSAT
Bugün ülkenin gündemdeki önemli meselesi iktisattır. Ülke iktisadının ıslah edilmesi için yaılması gereken “direniş ekonomisidir”. Direniş ekonomisi sınırlarımız içinde hapsolunmak veya mahsur kalmak değildir. “Dünya ile ilişki içerinde olacağız” demek doğru değildir. Direniş ekonomisi dünya ile ilişkilere engel değildir, ama kendi halkımıza güvenmeliyiz. İçeride üretim ve dışarıya yöneliştir. Halkın yetenekleri, imkanları, sermayesi üretime ve servet icadına yönlendirilmeli, ihtiyaç oranında ithalat yapılmalı ve üretimin artması için ihracatımızı yükseltmeliyiz. Ekonomik ilişkilerimiz olmalı, dış sermaye çekilmeli, bunda kimsenin terddütü olmasın. Ekonomi yabancılara teslim edilmemeli, tedbir ve yönetimi fdahili müdürlere verilmelidir.
DIŞ SİYASET
Yabancılara güvenmek tehlikelidir. Yabancıdan yararlanılmalı ama güvenilmemelidir, ülkenin kaderine tedrici olarak musallat olmalarına izin verilmemelidir. Sorumlular bu hususa önem vermelidir.
Nükleer anlaşma konusunda yabancılara güvenmenin sonucunu gördük. Nükleer görüşmelerde onlara güvendik ama bunun hiç bir yararını görmedik.
Dış siyasette doğuyu batıya, komşuyu uzakta olana, bizimle müşterekleri olan ülke ve milletleri ötekilere tercih etmeliyiz.
ÖNCELİKLER
- Cihad yönetimini eskimiş yönetim biçimine tercih etmeliyiz. Yürütmeden, yargıya ve çeşitli organlara kadar cihad yönetimine sarılmalıyız. Bu düznsizlik anlamına alınmamalı; tedbirli davranmak, çok çalışmak, geceyi gündüze katmak, işleri takip etmektir cihad yönetimi.
- Dahili siyasette işlerin dağıtımı partilere, akımlara bağlı olan azınlıktaki kesimlere değil halka öncelik verilmelidir.
- Hizmet vermede mustaz’afları, geri kalmış bölgeleri, kenarda köşede kalmış bölgeleri müreffehlere terdih etmeliyiz.
-Savunma siyasetlerinde ülkenin bugün ve yarını için ihtiyaç duyulan her yönteme başvurulmalı, her araç yapılmalı ve yenilenmelidir. Tüm dünya karşı çıksa savunma ihtiyaçlarını karşılamalıdır.
- Ekonomide istihdam sahası açmak ve üretim en önemli meselemizdir. Gençler inkılabın ilerlemsinin motorudur, kendilerini hazırlamalıdırlar.
Ziya Türkyılmaz
Irak'tan Amerika'ya Uyarı
Irak Dışişleri Bakanı; bu ülkenin egemenliğini, Bağdat'ın kırmızıçizgisi olarak niteledi, Amerikalıların daimi varlığının Irak'ta olmaması gerektiğinin altını çizdi.
Irak Dışişleri Bakanı İbrahim Caferi dün akşam Rusya ziyareti sonrası yaptığı açıklamada; Irak hükümetinin Irak'ın egemenliği konusunda hiç bir güçle şakasının olmadığını bildirerek, hatta 2. Dünya savaşı sonrası oluşturulan Amerikan askeri üslerinin gölgesinin halen Güney Kore, Türkiye, Japonya ve diğer birçok dünya ülkesinde devam ettiğini ve bu üslerin söz konusu ülkelerin milli egemenliklerini ihlal ettiğini bildirdi.
Irak'ın 2014 tarihinde BM Güvenlik konseyinde IŞİD'e karşı mücadele için uluslararası güçten yardım talep ettiğini ve aynı dönemde söz konusu güçlere bu yardımın kesinlikle Irak'ın hakimiyet ve bağımsızlığını ihlal etmemesi gerektiğini ilan ettiğini belirten Caferi, Irak'ın egemenlik hakkının kendi kırmızı çizgileri olduğunu, Moskova ziyaretini ise iki ülke arasındaki ilişkilerin daha da güçlendirilmesi amacıyla yaptığını söyledi.
Irak milletvekilleri geçtiğimiz Perşembe günü, IŞİD'e karşı Irak ordusuna yardımda bulunan güçlere teşekkürde bulunarak, Irak hükümetinden Amerikan güçlerinin Irak topraklarından çıkması için bir takvim hazırlamasını istedi.
Iraklı kaynaklar halı hazırda Irak'ta 9 bin civarında Amerikan askerinin bulunduğunu bildirmekteler. Amerika ise Irak topraklarında kendisi için kalıcı üs kurmaya çalışmakta.
İmam Hamaney: Kudüs'te cemaat namazı kılacağınız gün yakındır
İslam İnkılabı Rehberi Ayetullah Hamanei bugün Suriye Vakıflar Bakanı ve bir grup Suriyeli dinadamını kabul ettiği görüşmede, Kudüs'te cemaat namazının kılınacağı günün yakın olduğunu belirtti.
İslam İnkılabı Rehberi bugün Tahran'da Suriye Vakıflar Bakanı ve beraberindeki heyeti kabul ettiği görüşmede, "Siyonist rejimin yıllar önce İran'a gelecek 25 yıl içinde bunu şunu yapacağız diyordu, aynı dönemde biz de gelecek 25 yılı siz görmeyeceksiniz dedik" açıklamasında bulundu.
Kabulde imam Hamanei, bölge ülkeleri ve milletlerinin direnmek için kesin karar alırsa, düşmanın hiçbir halt edemeyeceğini belirtti.
İslam İnkılabı Rehberi imam Seyyid Ali Hamanei kabulde yaptığı açıklamada; "Suriye bugün ön cephede yer almıştır ve bizim görevimiz Suriye'nin mukavemetine destek vermektir." diye konuştu.
İslam İnkılabı Rehberi, Suriye'nin muhterem Cumhurbaşkanı Beşar Esad'ın büyük bir mücahit ve direnişçi simasında ortaya çıktığına işaretle, Esad'ın dimdik durduğunu ve sarsılmadığını, bunun bir millet için çok önemli olduğunu ifade etti.
Imam Hamanei beyanatının devamında şöyle konuştu: Siz zillet içinde yaşayan gördüğünüz Müslüman milletler, zelil değil, liderleri zelildir. Eğer bir milletin İslam ve kendi kimliğiyle onur duyacak liderleri olursa, o millet aziz olacak. Düşman böylesi bir millet için bir şey yapamaz."
İslam İnkılabı Rehberi, İslam İnkılabı'nın hayatının 40. yılına girdiğine işaretle, İnkılab'ın ilk gününden itibaren, gerek ABD, gerek Sovyetler Birliği, gerek NATO, gerekse gerici bölge ve Arap ülkeleri iş tutarak, İran aleyhinde girişimde bulunduklarına rağmen, ancak giderek daha büyüyüp, ilerlediklerini, bunun anlamının büyük güçlerin istediği şeyin illa gerçekleşecek olmadığını beyan etti.
Imam Hamanei, bu meselenin milletleri bilinçlendirip, ümit ve güç verdiğini belirterek, "Eğer biz ve siz ve bölgedeki direnişin diğer unsurların kararı kati olursa, düşman hiçbir halt edemez" diye açıklamada bulundu.
İslam İnkılabı Rehberi ayrıca, İslam ümmetinin Suudilerin girişimleri gibi istikbar politikalarından kaynaklanan anlaşmazlıklara kararlı şekilde karşı koymak olduğunu belirterek, "Biz Londra'nın desteklediği Şii ve ABD ve İsrail'in desteklediği Sünni'yi kabul etmiyoruz, çünkü İslam, küfür, zulüm ve istikbara karşıdır" beyanatında bulundu.
Hamas: İran İslam Cumhuriyeti en zor şartlarda dahi Filistin’e sahip çıkmıştı
Hamas Siyasi Büro üyesi İzzet el Şark, el Kudüs gazetesine yaptığı açıklamada; Siyonist İsrail rejimi karşısında direnişi destekleyen tüm İslam ülkeleri ile işbirliğine hazır olduklarını söyledi.
İran ile ilişkilerini geliştirmek istediklerini ifade eden İzzet el Şark, İran’ın en zor şartlarda dahi Filistin’e sahip çıktığını vurguladı.
Hamas’ın tüm Arap ve İslam ülkeleri ile işbirliğine hazır olduğunu belirten el Şark, Suriye tarafından Golan tepelerinde düşürülen Siyonist İsrail rejimine ait savaş uçağına işaret ederek; “Düşmanımız ortak ve düşmana yönelik her türlü siyasi, askeri ve ekonomik darbe Filistin’e hizmet etmektedir” dedi.
Son günlerde işgalci İsrail rejimi ile artan gerilime ilişkin değerlendirmede bulunan Hamas’ın siyasi büro üyesi İzzet el Şark, gerilim ve çatışmadan yana olmadıklarını ancak rejimin özellikle Gazze’ye yönelik herhangi bir askeri saldırısına sert bir şekilde karşılık vereceklerini söyledi.
Amerika ve Siyonist İsrail rejiminin Filistin meselesini Arap coğrafyasında unutturmaya çalışmasına ilişkin konuşan İzzet el Şark, Amerika ve İsrail’in bunda başarısız olacaklarını ifade ederek; “Filistin halkı ve İslam ümmeti her şeye rağmen mazlum Filistin halkının yanında olmaya devam edecektir” dedi.