
کارگر
"Suda Boğulan Saman Çöpüne Tutunur"
Bismillah
Yazının başlığı "el- ğariku yeteşebbisu bil haşiş" Arap atasözünün tercümesidir. Bu söz herşeyden ümidini kesmiş, çaresiz kalmış zavallı insanların düştükleri anafordan kurtulmak için en zayıf, en anlamsız şeylerden bile yardım beklemesi anlamında kullanılır. Türkiye'de mezhepçilik girdabına düçar olmuş çevrelerin şu sıralar içinde bulundukları durumu anlatacak bundan daha iyi bir söz bulamadım.
Bilindiği üzere İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad, Venezuella'nın vefat etmiş cumhurbaşkanı Hugo Chavez'in cenaze töreni sırasında Chavez'in yakınlarına taziyelerini bildirirken kendisinden kaynaklanmayan bazı sahnelerle karşılaşmıştır. İslami hükümler gereği İranlı devlet adamları kadınlarla tokalaşmazlar ve bunu İran’a gelen bayan misafirlerine karşı uyguladıkları gibi gittikleri ülkelerde de uyulması gereken protokol kuralları olarak ev sahibi ülkeye bildirirler. Bu yüzden diplomatik çevrelerde herhangi bir aksilikle karşılaşmazlar. Ama muhataplarının ve görüştükleri insanların hepsi diplomat olmadığı için bazen istenmeyen sahneler de ortaya çıkmaktadır. Ve nitekim Ahmedinejad'ın Hugo Chavez 'in annesine taziyelerini bildirirken ortaya çıkan durum da bu türdendir. Ahmedinejad, saygı göstermek için ellerini birleştirerek göğsüne çekerken karşı tarafın bunu yanlış anlaması veya duygusal matem ortamından dolayı olsa gerek ki anne Chavez bir an Ahmedinejad'a yaklaşır ve Ahmedinejad geri çekilir ve beklenmedik durum burada sona erer. Ancak İran'daki hassasiyetleri tahrik etmek için bahane peşinde koşan medya bu sahneleri mal bulmuş mağribi misali önemli bir habermiş gibi yayınlarlar. BBC ve VOA televizyon kanalları başta olmak üzere Farsça yayın yapan rejim muhalifi medyanın bunca propagandasına rağmen İran içinde pek kaale alınmaz ve halk arasında beklenen yankıyı bulmaz.
Türkiye ve bazı İslam ülkelerinde ise Ahmedinejad'ın inancı, İslami değerlere olan bağlılığı hususunda herhangi bir açık bulamayan sözde İslami ve gayri İslami çevreler ise bunu dallandırıp budaklandırarak güya İran aleyhinde kullanmak seviyesizliğine kadar işi vardırdılar. Olay bu kadar basit olmasına rağmen sanal alemde yüzlerce fotoshop dalavereleri yayınlanmıştır. Bu fotoshop hilelerinden biri de Chavez'in annesiyle Ahmedinejad'ın el ele tutuşup yüzlerini bir birine yapıştırması sahnesidir. Aslı astarı olmayan bu sahneden rahatsız olan bazı çevreler ise Ahmedinejad'ın eli üzerindeki elin gerçekte Bayan Chavez'in değil de gerçekte bir erkek eli olduğunun farkına varır ve maalesef ayrı bir fotoshop oyununa tevessül ederek alelacele olarak Bayan Chavez'in başı yerine Baradey'in başını koyarak güya Ahmedinejad'ı savunmaya kalkışırlar.
Bu yeni fotoshopu iyi niyetinden olsa gerek ki, Türkiye'de ilk defa olarak GENÇBAKIŞ adlı haber sitesi yayınlar ve RASTHABER'den bir haber editörü arkadaş da bu siteyi kaynak göstererek haberi yayınlar. Kısa süre sonra her iki fotoshop fotoğrafının da aslının olmadığı farkedilince haber kaldırılır.
Ama gel gör ki, İslamcı olarak geçinen, gerçekte ise ilkesizliği ilke zanneden bazı siteler, bu cümleden olarak haksöz sitesi aynı Ahmedinejad örneğinde olduğu gibi bir açığını bulamadıkları rasthaber'i karalamak için fotoshoplu haber bahanesiyle saldırıya geçerler. Halbuki birincisi; kinlerini kusmaya başladıklarından çok öncesinde söz konusu haber yukarıda işaret edilen sebepten dolayı siteden kaldırılmıştı. İkincisi; bu ikinci dereceden fotoshop ve ilgili haber ilk olarak Kuveyt'te ardından da İran'da yayınlanmış, Türkiye'de ise rasthaber dışında bir sitede yayınlanmıştır. Fotoshop'un yapılmasında herhangi bir müdahalesi olmadığı gibi ilk defa yayınlayan da rasthaber değildir.
Konu aslında üzerinde durulmaya ve saldırganlarla polemiğe girmeğe değmeyecek kadar basittir. Ancak mezhepçilik taasubuyla gözleri dönmüş bazı çevreler ne gariptir ki bu konuyu bahane ederek bizi “mezhepçi- provokatör, İran’daki rejimin finansıyla kurulan, kutsal devleti koruma refleksi gösteren siteler” olarak tanıttıkları için bazı açıklamalar yapmayı zaruri gördük:
1- “Mezhepçi- Provokatör”: Mezhepçilik ve kışkırtıcılık iddialarının fikir ve inanç krizi geçirmekte olan bu çevrelerin literatüründe ne anlama geldiği bir yana, rasthaber gibi düşünce çizgisini yayın hayatına başladığı günden beri şeffaf bir şekilde ortaya koymaktan çekinmeyen bir siteyi mezhepçilik ve kışkırtıcılıkla suçlamanın tam da kendisi mezhepçilik, kışkırtıcılık, başka düşüncelere tahammülsüzlük ve bağnazlık kokmaktadır.
Müslümanların vahdeti konusuna geçici taktiksel ve hatta stratejik konular olarak değil inancının bir parçası olarak bakan, bu konuda imamları ve önderlerinin çizgisine bağlı olmakla iftihar eden ve bu çizgiden asla taviz vermeyen rasthaber sitesi mi mezhepçilik yapmaktadır yoksa nereye gittiği, hangi yolu/çizgiyi takip ettiği, ne yaptığı belli olmayan şaşkın, pusulasız, ilkesiz bir şekilde sağa sola saldıran, hedefe ulaşmak için İslam düşmanlarıyla - bilerek veya farkında olmaksızın- işbirliği içinde olmaktan utanmayan, her türlü cinayeti onaylayan sizler mi mezhepçilik yapmaktasınız?
Rasthaber ve aynı çizgide olan sitelerin mezhepçilik yapmadığını sizler herkesten daha iyi bilirsiniz, bilirsiniz de buna rağmen böyle iftiralarda bulunursunuz. Çünkü şerr güçlerle ittifak içinde bulunmanızın küçük çapta da olsa ifşa edilmesi sizi çıldırtmakta ve buna karşı dümen suyuna girdiğiniz iktidarın yaptığı gibi mezhepçilik silahına sarıldığınız halde kendiniz gibi düşünmeyenleri mezhepçilikle itham etmektesiniz.
Daha iki ay öncesinde Resulullah’ın(sa) mübarek veladeti münasebetiyle İstanbul’da ülkenin çeşitli şehirleri başta olmak üzere on dört ülkeden Şii ve Sünni akademisyenlerin katılımıyla başarılı bir uluslararası vahdet konferansı düzenleyen, müslümanları Batı hayat tarzına karşı Muhammedi hayat tarzına sarılmaya çağıran, Batı emperyalizminin bölgesel ve dünya çapındaki komplo planlarına dikkat çeken, ayrıca İslami vahdete sözle değil pratikte katkıda bulunmak için her yıl halka yönelik etkinlikler, yarışmalar düzenleyen rasthaber camiası mı mezhepçilik yapmaktadır, yoksa Suriyedeki Esad rejimini düşürmek bahanesiyle mezhepçilik fitnesini ateşleyen, masum insanları katleden teröristleri sırf kendi mezhebinizden oldukları için mücahit diye adlandıran ve büyük çoğunluğunu Sünnilerin oluşturduğu Baasçı rejim yerine sırf insanların mezhebi duygularını tahrik etmek için Nusayri/Alevi rejiminin zulmü diye diye İslam düşmanlarıyla işbirliğine meşruiyyet kazandıran sizler mi mezhepçilik yapmaktasınız?
2- “ İran’daki rejimin finansıyla kurulan siteler” : Bu iddiayı ortaya atan haksöz sitesinin elinde bunu ispatlayacak belgeleri varsa yayınlasınlar ve gösterecekleri belgeyi rasthaber’de yayınlamaya da söz veriyoruz. Biz rasthaber sitesi olarak İslami İran’ın bölgesel ve uluslararası meselelere yaklaşımını İslam ve müslümanların maslahatına daha uygun gördüğümüzü ve benimsediğimizi gizlemiyoruz. Ancak iki-üç öğrencinin bile bir araya gelerek cep harçlıklarıyla bir site kurdukları bir dönemde site çalışmaları için başka ülkelerden finans desteği alacak kadar muhtaç olmadığımız gibi bundan dolayı rasthaber’e karşı böyle bir iddiada bulunan bu sitenin hangi ülke ve iktidarlardan beslendiği üzerinde durmak niyetinde de değiliz. Ama Merdi kıpti şecaat arzederken sirkatin söyler misali bahse konu site rasthaber’i İran’ın çizgisine yakınlığından dolayı İran rejiminin finansıyla kurulmuş site olarak itham ederken kendi mahiyetini ortaya koymaktadır. Bir ülkenin veya iktidarın çizgisine yakın görüşler ortaya koymak onlardan finans desteği alıyor olarak görülecekse haksöz ve benzeri siteleri emperyalist- siyonist güçlerin finansıyla kurulan siteler olarak tanımlamak gerekir. Çünkü Suriye örneğinde olduğu gibi bölgesel ve uluslararası meselelerde izledikleri çizgi tam da emperyalist/siyonist çevrelerin siyasetiyle örtüşmektedir. Sürdürdükleri propagandaların da aynı çizgide olduklarından şüphemiz olmasa da biz, bu sitelerin ABD ve İsrail’den finans desteği aldıklarını- kesin bilgiye sahip olmadığımız için-iddia etmiyoruz.
Haksöz sitesinin, kadrosunda bulundurduğu bazı yazarların yıllarca devrimci İslamcılık adına daha birkaç yıl öncesine kadar İran’ı su yoluna çevirdikleri herkesçe bilinmesine ve emperyalist/siyonist güçlere karşı tek başına direnen İran’ın rasthaber ve benzeri sitelere, yayın organlarına ihtiyaç duymadığını bilmelerine rağmen böyle bir iddiada bulunması bu kadronun düştüğü acı durumu gözler önüne sermesi açısından da oldukça düşündürücüdür.
3- “kutsal devleti koruma refleksi gösteren siteler” : Haksöz sitesi ve yazarlarının doğrudan veya dolaylı olarak sık sık dile getirdikleri hususlardan biri de İslam İnkılabı ve liderinin çizgisinde olan, İmam Hamanei’yi takip edilmesi gereken şer’i bir lider olarak gören müslümanlara karşı gösterdikleri tahammülsüzlüktür.
Bu yeni bir durum olmayıp İslam’ın ilk asrından beri müslümanlar arasında devam edegelen bir küstahlık ve başıboşluktur. Peygamberin Allah’tan vahiy aldığını, vahyi almada, insanlara iletmede ve uygulamada masum, hatadan beri olduğunu bildikleri halde sahabeden bazılarının hala kendi görüşlerinde direndiklerine en belirgin örnek Hudeybiye sözleşmesi esnasında ortaya çıkan tartışmalar olup başka örnekleri de tarih kitaplarında kaydedilmiştir. Ve yine meşru halifenin aldığı karara karşı çıkma, görüşünü reddetme ve hatta biyat ettikleri halifeye isyan edip müslümanlar arasında savaşlara sebebiyet verme aynı hastalığın tezahüründen başka bir şey değildir.
İmam Hamanei masum olmadığı gibi herkesin ona biyat etmesi gerektiğini iddia eden de yoktur. Ama müslümanlardan bir kısmı O’nu meşru önder olarak görmekte, İslam’ın ve müslümanların maslahatını gözetecek yeterli derecede ilim, takva, basiret, cesaret ve siyasi derinliğe sahip olduğuna inanmaktalar. Bunun için şahsen tespit etmekte zorlandıkları toplumsal, siyasal ve özellikle de içinden çıkamadıkları karmaşık uluslararası meselelerde O’nun görüşünü kendi görüşlerine tercih etmekteler. Bu ise kendilerini allame zanneden bazı çevreleri, bu cümleden olarak haksöz sitesi kadrosunu rahatsız etmektedir. İlkesel davranan müslümanların bu tavrına tahammül edemeyenler, bu İslami ilkeye doğrudan saldırmak yerine fırsatını buldukça İmam Hamanei’ye saldırmayı tercih etmekteler. Sadece bir araç olan devlet mekanizmasının kutsal olmadığını her kes bilir, kutsal olan devlete meşruiyyet kazandıran velayet makamı veya veliy-yi emr’dir.
Suriye meselesi karşısında müslümanların bir kısmının İmam Hamanei’nin görüşünü benimsemeleri bu çevrelerin öncüleri tarafından en iyimser tabirle körü körüne itaat olarak tanımlanmaktadır. Daha ileri gidenler ise bu tavrı Fars milliyetçiliği, Şii yayılmacılığı, İran’ın ulusal stratejik önceliklerini savunma vb. ifadelerle dile getirmekteler. Müslümanlardan bir kısmının İmam Hamanei’nin görüş ve tespiti doğrultusunda hareket etmesine tahammül edemeyenler sırf inat ve haset yüzünden ABD ve NATO siyasetlerinin uygulayıcısı laik, diktatör, ve çağ dışı bölgesel iktidarlarla işbirliği yapmaktan, onlara yardımcı olmaktan çekinmez ve akıllarınca İslami vazifelerini yerine getirirler.
Ve işte bu çevrelerin rasthaber ve aynı çizgideki yayınlara saldırmaları velayet-i fakih makamına duydukları kin ve hasetlerinin dışa vurmasıdır. Çünkü rasthaber kadrosu velayet-i fakih sisteminin doğruluğuna, hakkaniyetine ve Batı emperyalizminin son kozu liberal demokrasiye karşı halihazırda en işlevsel sistem olduğuna inanmakta ve bunu var gücüyle tanıtmaya çaba sarfetmektedir.
Ratshaber sitesine yönelik iftira ve ithamlar konusunda yazılacak daha çok şey var, ama...
Y. ZİYA T.YILMAZ - 18/03/2013
İstanbul müzakereleri sona erdiİran 5+1'e önerilerini sundu, sonuç Almatı'da görüşülecek
İran ve 5+1 grubu uzman heyetlerinin İstanbul'da gerçekleştirdikleri üç tur müzakere sona erdi.
İran ve 5+1 grubu uzman heyetleri Pazartesi günü İstanbul'da bir araya geldi. İki taraf üç tur müzakere çerçevesinde İran'ın öneri paketinin çeşitli boyutlarını inceledi.
Müzakerelerde İran'ın Moskova'da sunduğu öneri paketi ve yine 5+1'in Almatı'da sunduğu düzeltilmiş önerileri tartışıldı.
İstanbul zirvesinin sonuçları 6 Nisan'da Almatı-2 zirvesinde ele alınacak.
Dışişleri, Suud Büyükelçiliğe nota verdiSarhoş Suud diplomat, İranlı vatandaşı ezdi
Tahran'da Arabistan Büyükelçiliği'nde görevli bir diplomat sarhoş halde aracını kullanarak İranlı bir vatandaşın ölümüne sebep oldu
Dışişişleri Bakanlığı Sözcüsü Ramin Mihmanperest olayla ilgili yaptığı açıklamada, İranlı bir vatandaşın ölümü ile sonuçlanan trafik kazasında sarhoş Suud diplomat suçlu bulunduğunu belirtti.
Geçen gün Tahran'da sarhoş haldeyken aracını kullanan ve yine aracında çok miktarda alkollü meşrubat bulunan sarhoş Suud diplomat, aracı ile İranlı bir vatandaşın aracına çarptı ve ölümüne sebep oldu.
Sözcü, Dışişleri Bakanlığı olaydan hemen sonra harekete geçtiğini ve gerekli diplomatik ve yargı girişimlerinde bulunduğunu belirtti.
Sözcü ayrıca Suud elçiliğine en sert itirazlarını bildirdiklerini ifade etti.
Ayetullah Hamanei’nin yeni yıl mesajı / GENİŞ ÖZET
İrib'in haberine göre İslam Devrimi Lideri İmam Hamenei, yeni hicri şemsi yılını İran milleti için 'Siyasi Hamaset ve İktisadi Hamaset' yılı olarak adlandırdı.
Hicri şemsi 1392 yılının başlaması dolaysıyla bir mesaj yayınlayan İslam inkılâbı rehberi İmam Hamenei, geçen yılda İran'ın özellikle küresel istikbarla iktisadi ve siyasi mücadelede ileriye dönük hareketine temas ederek, 1392 yılının ufkunu umut dolu ve İran milletinin çeşitli siyasi ve iktisadi arenalarda ilerleme, hareketlilik, ustalık ve cihadi varlık yılı olarak değerlendirdi. İmam Hamenei bu yaklaşımla 1392 yılını 'Siyasi Hamaset ve İktisadi Hamaset' yılı olarak adlandırdığını vurguladı.
İslam Devrimi Lideri İmam Hamenei yüce Allah'ın inayeti ile bu yeni yılda, iktisadi hamaset ve siyasi hamasetin, İran milleti ve yetkililerinin eliyle gerçekleşmesini temenni ettiğini ifade etti.
1391 yılı boyunca küresel istikbarla mücadelemizde açık ve aşikâr olan durumun, düşmanların İran milletine ve İslam cumhuriyetine yönelik baskıları olduğunu belirten İmam Hamenei, tabi olayın görünen şekli, düşmanın baskısı olduğunu, ancak olayın gerçeği İran milletinin ustalığı ve çeşitli arenalarda elde ettiği zaferlerden ibaret olduğunu vurguladı.
İslam Devrimi Lideri mesajının devamında İran düşmanlarının, bu milleti yaptırımlarla felç etmek istediklerini, ancak bunu başaramadıklarını ve İran milletinin çeşitli arenalarda yüce Allah’ın inayeti sayesinde büyük başarılara imza attığını kaydetti.
İmam Hamenei, düşmanların İran milletini inzivaya itme çabalarında, İran'ın mantıklı ve uluslararası bazda siyasetlerini kısıtlayamadığı gibi, hatta uluslararası bağlamda Bağlantısızlar Hareketi gibi bazı zirvelerin dünyanın bir çok liderinin katılımı ile Tahran'da gerçekleştiğini ve düşman isteklerinin tam tersi olduğunu ve İran İslam cumhuriyetinin inzivada olmadığını, bilakis tüm dünya İslam cumhuriyetine ve İslami İran ve bu aziz millete saygı gözü ile baktığını ortaya koyduğunu vurguladı.
İslam Devrimi Lideri İmam Hamenei, Allah'ın lütuf ve Müslüman İran milletinin çabası ile 1392 yılının umut dolu bir yıl olarak göründüğünü, bu yılın İran milletinin kalkınma, hareketlilik ve ustalık yılı olacağını, tabi bunun düşmanlıkların azalacağı anlamında olmadığını, bunun anlamı İran milletinin hazırlık seviyesi ve varlığının daha etkili olacağından ibaret olduğunu ve bu milletin geleceğinin yapıcılığı yine bu milletin eliyle ve kendi çabası ile inşallah daha iyi olacağını kaydetti.
Mesajında 1392 yılında cumhurbaşkanlığı seçimlerine de değinen İslam inkılâbı rehberi İmam Hamenei, inşallah İran milletinin bu arenada varlığını sergileyerek, ülkeleri ve kendileri için daha iyi bir gelecek belirleyeceğini ifade etti.
İran'ın sınır güvenliği İHA’larla sağlanacak
İran İslam Cumhuriyeti Güvenlik Güçleri Sınır Güvenliği Komutanı, ülkenin iki doğu eyaletin sınır güvenliği İHA’larla sağlanacağını bildirdi.
Ülke sınırlarında kullanılan İHA’ları Mehr Haber Ajansı’na değerlendiren General Hüseyin Zülfikari, bu projenin İran’ın iki doğu sınır eyaleti olan Güney Horasan ve Sistan Belucistan eyaletlerinde başladığını, İHA’ların bu işleyişi her gün test edildiğini söyledi.
İHA’ların işleyişi nihaleştiği zaman sınır güvenliğinin sağlanmasının bir parçası olacağını ifade eden İran İslam Cumhuriyeti Güvenlik Güçleri Sınır Güvenliği Komutanı, illegal olarak sınırı geçmek isteyenleri uyarıda bulundu.
NEVRUZ BAYRAMI, BARIŞ VE İNSANLIĞIN SEMBOLÜ
- Nevruz, Farsça “nev” (yeni) ve “ruz” (gün) kelimelerinin birleşmesinden meydana gelmiş olup “yeni gün” anlamına gelmektedir.
Baharın ve Hicri-Şemsi yeni yılın başlangıcı olan ve 21 Mart gününe rastlayan Nevruz, antik İran döneminden günümüze kadar uzanan ve İran platosunun dört bir yanından, Türkiye, Türki cumhuriyetler ve çoğu Asya ülkelerinde kutlanan en eski şenliklerden bir tanesidir.
Nevruz, Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) tarafından 29 Eylül 2009 tarihinde Dünya Manevi Kültür Mirası Listesi’ne dahil edilirken, Nevruzun başlangıcı 21 Mart günü de, 23 Şubat 2010 tarihinden itibaren Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nca “Dünya Nevruz Bayramı” olarak ilan edilmiştir.
Nevruzun bir dünya günü olarak ilan edilmesine ilişkin Birleşmiş Milletler kararı İran, Afganistan, Türkiye, Tacikistan, Türkmenistan, Kırgızistan, Kazakistan, Azerbaycan, Hindistan, Arnavutluk, ve Makedonya ülkelerinin girişimleri ve işbirliği ile hazırlanarak Genel Kurul’a sunulmuş, neticede Genel Kurul’a üye bir çok ülkenin desteği ile kabul edilmiştir.
Konuyla ilgili olarak Birleşmiş Milletler Genel Kurulu Halkla İlişkiler Ofisi’nce yayınlanan bildiride; baharın başlangıcının ve doğanın yeniden dirilişi olan geleneksel Nevruz Bayramı’nın günümüzde İran, Afganistan, Tacikistan, Azerbaycan Cumhuriyeti ve diğer Orta Asya ve Kafkas ülkeleri ile Balkanlar, Karadeniz ve Ortadoğu gibi geniş bir coğrafyada üçyüz milyondan fazla kişi tarafından kutlandığı vurgulanırken, Nevruz, tarihi üç bin yıldan daha eskilere uzanan İran kökenli bir şenlik olarak nitelendirilmektedir.
Dünya Nevruz Bayramı törenlerinin ilki, bu geleneği sürdüren ülkelerin devlet başkanları ve yetkililerinin katılımlarıyla Mart 2010’da Tahran’da düzenlenmiş, törenler için bir de daimi sekretarya oluşturulmuştur. Dünya Nevruz Bayramı törenlerinin ikincisi yine Tahran’da düzenlenmiş, törende söz konusu etkinliğin dönemler halinde nevruz kültürüne sahip ülkelerin başkentlerinde düzenlenmesi kararlaştırılmıştır. Buna göre, Tacikistan’ın başkenti Duşenbe, Mart 2012’de 3. Dünya Nevruz Bayramı Törenine ev sahipliği yapmıştır. Bu yılki tören ise Türkmenistan’ın başkenti Aşkabat’ta gerçekleştirilecektir.
Nevruz Bayramı bugün bazı ülkelerde milli bayram ve resmi tatil günü sayılmakta ve diğer onlarca ülkede kültürel bir etkinlik olarak kutlanmaktadır.
Kaynağını maneviyat, insan severlik ve doğaya saygıdan alan gelenek ve ritüellerle bir milli bayram olma özelliği taşıyan Nevruz Bayramı, İran’da yılın son Çarşamba günü başlayarak yeni yılın onüçüncü gününe kadar devam eder. Nevruz’da, kamu işyerleri 5 gün, okul ve üniversiteler ise 14 gün tatildir.
Suriye'deki kanlı savaşın ikinci yıl dönümü
FHA-Özel Dosya haber Suriye meselesinin üzerinden iki yıl geçti. Bunca emperyalist ve işbirlikçi güçlerin desteğiyle devam eden savaşa rağmen, Suriye ve Suriye halkı dimdik ayakta
Türkiye deki sözde İslamcılar, dini istismara etmeye devam ediyorlar. Bu din istismarcıları, Allah’ın adını alarak Batının ve Emperyalistlerin desteklediği sözde “Özgür Suriye Ordusu” dedikleri silahlı örgütü destekliyorlar.
TÜRKİYE’DEKİ İSLAMCILAR VE SURİYE MESELESİ
İsrail’i devlet olarak kabul etmeyen ve İslam dünyasının direği olan İran’a işbirlikçi diyorlar. Bu din istismarcıları, Türkiye’de yılardır inancından dolayı başını örten insanlara devlet tarafından yapılan zulüm’ü görmek istemiyorlar. Kürtler etnik kimlerinden dolayı zülüm altındadır. Aleviler ve Şiiler mezheplerinden dolayı hem tehdit ediliyorlar, hem de bazı din adamları tarafından ölüm emirleri veriliyor. Bu din istismarcıları birilerine yaralanmak için kendilerine yakın olan zulümlere seslerini çıkarmıyorlar. Ve emperyalistlere hizmet ediyor. Bugün “Suriye halkıyla dayanışma platformu” adı altında bu İslamcı grup, Esad’ı ve askerlerini protesto ediyordu. Ve protestolarında Esad’a Suriye’den defol diyorlardı.
Bu İslamcı grubu Suriye halkı için Esad’ı protesto ederken, Filistin için İsrail’i protesto etmiyor. Hocalı katliamı için Ermenistan’ı protesto etmiyor ve Hocalı katliamını kendi medyasında gündeme getirmeyip katliamın yıl dönümünü anmıyor. Kendi vatandaşı olan Kürtler, aleviler ve Şiiler için devletini protesto etmiyor.
Türkiye böyle bir ülke iken, sözde bu İslamcılar hangi ümmete hizmet ettikleri doğrusu anlamış değiliz.
ÖSO'nun eline silah verdiği bir çocuk
Suriye'de “Arap Baharı”nın etkisiyle başlayan krizin üzerinden tam iki yıl geçti. Başta ABD olmak üzere emperyalist güçler ve Türkiye, Katar ve Suudi Arabistan gibi bölgesel işbirlikçileri tarafından desteklenen savaş ülkeyi yıkımın eşiğine getirse de Suriye halkı ayakta kalmayı başardı.
Ortadoğu'yu emperyalizmin çıkarları doğrultusunda dönüştürme projesi olan “Arap Baharı” Tunus, Mısır ve Libya'nın ardından Suriye'yi etkilemeye başladığında tarih 2011 Ocak ayını gösteriyordu. Ancak Suriye'de yönetim ile dış destekli muhalifler arasında kanlı bir savaşa dönüşecek olan kriz, ülkenin güneyindeki Dera kentinde duvarlara Devlet Başkanı Beşar Esad karşıtı sloganlar yazan çocukların gözaltına alınmasıyla 15 Mart 2011 tarihinde başladı. Aradan tam iki yıl geçti.
HALKIN TALEPLERİ
Suriye'de gösterilere dış destekli silahlı İslamcı gruplar damgasını vurmadan önce, sokağa çıkan halk yönetimin devrilmesinden ziyade, siyasi, toplumsal ve ekonomik alanda reformlar gerçekleştirilmesini talep ediyordu. Siyasi partiler yasasının değiştirilmesi, gelişigüzel tutuklamaların son bulması, yolsuzlukla etkin mücadele edilmesi, hayat şartlarının iyileştirilmesi, mazot fiyatlarının düşürülmesi, maaşların artırılması, istihdam yaratılması halkın belli başlı talepleri arasındaydı.
Pankartta "Hepimiz için özgürlük istiyoruz" yazıyor
TERÖR BAŞLADI HALK SOKAKLARDAN ÇEKİLDİ
Ancak, Suriye yönetiminin bu taleplere kısa zamanda karşılık verememesi ve güvenlik güçlerinin protesto eylemlerine yönelik sert müdahaleleri emperyalist güçlerin de desteklediği Müslüman Kardeşler gibi radikal İslamcı örgütlerin devreye girmesine zemin oluşturdu.
Suriye yönetimi gösterilerde yüze yakın kişinin hayatını kaybetmesinin ardından hiçbir şekilde silah kullanmama kararı almıştı. Ancak silahlı grupların güvenlik güçlerine ateşli silahlarla, hatta keskin nişancı tüfekleriyle saldırması, yollarda kurulan pusularda çıkan çatışmalar sonucunda onlarca Suriyeli güvenlik gücü mensubu hayatını kaybetti. Yönetimin de bu saldırılara silaha karşılık vermesiyle ülkede ölü sayısı giderek artmaya başladı. Ancak Batı basını ve El Cezire ve El Arabiya gibi işbirlikçi Körfez basını silahlı militanların yalnızca “barışçıl” gösterileri korumak için bu saldırılara başvurduğunu iddia etti.
İki ÖSO'lu sokaktan geçen ve kendilerine herhangi bir tehdit oluşturmayan bir kişiyi öldürüyor
Humus ve Dera'da muhaliflere ait silah depoları ortaya çıkarıldı. 11 Nisan'da muhaliflerin pusuya düşürdüğü güvenik güçleri ile yaşanan çatışmada 20 asker hayatını kaybetti. Müslüman Kardeşler'in etkili olduğu Cisr Eş Şuğur'da toplu asker mezarları bulunmaya başladı. 6 Haziran 2011'de MK'nın baskın düzenlediği Cisr Eş Şuğur'da çoğu asker yaklaşık 200 kişi hayatını kaybetti. Halk sokaklardan çekildi.
Muahliflerin Suriye bayrağı yerine kullandığı üç yıldızlı bayrak
CHAVEZ: “SURİYE'DE ABD PARMAĞI VAR”
Suriye’de daha silahlı çeteler gösterilere damgasını vurmamışken, Venezuela Devlet Başkanı Hugo Chavez gösterilerin başlamasından yaklaşık iki hafta sonra yaptığı açıklamada ABD ve diğer müttefiklerinin, Libya’ya benzer bir plan uygulayarak, ülkeyi işgal etmeye hazırlandıklarını söylemişti.
Chavez “İddialara göre barışçıl gösteriler başlıyor. Hemen ardından bazı ölüm haberleri geliyor ve Suriye lideri kendi halkını katletmekle suçlanıyor. Sonra Yankılar geliyor ve halkı kurtarmak için onların üzerine bomba yağdırmak istiyor. Bunu bir düşünün” diye konuşmuştu.
“ALEVİLER TABUTA, HRİSTİYANLAR BEYRUT'A”
Suriye'de dış destekli silahlı gruplar bu iki yıl süresince Alevilere, Sünnilere, Hristiyanlara, Ermenilere ve diğer farklı mezhep ve milliyetlere karşı birçok katliam gerçekleştirdi. Sosyal paylaşım sitelerinde yayımlanan katliam görüntülerinde Erdoğan'ın her türlü desteği sunduğu bu çetelerin vahşette sınır tanımayacağı anlaşıldı.
Fotoğrafta, Seyyide Zeynep türbesinin yanında bombalanmış bir otobüs gözüküyor. 14 Temmuz 2012'de düzenlenen intihar saldırısında, en az 14 kişinin yaralandığı ve türbenin zarar gördüğü bildirilmişti.
Ancak muhalifler, kriz daha iki ayını doldurmadan “etnik temizlik” tehditleri savurmaya başladı. 24 Nisan 2011 tarihinde Lübnanlı ünlü siyaset bilimci Esad Ebu Halil “Angry Arab” isimli blog sayfasında, Suriye'de eylemleri izleyen solcu bir arkadaşının şu sözlerini aktarıyordu:
Şimdi Suriye’de olanları düşünüyorum. Protestocuları desteklemeye çalıştım... Ama yapamıyorum. Bu insanlar ancak Taliban ya da bir benzerini iktidara getirirler. [...] Dün Cuma’da atılan slogan 'Aleviler’e ölüm, Hıristiyanlar Beyrut’a' şeklinde idi. Bu adamları nasıl destekleriz...
Başka bir Suriye muhalefeti daha olduğunu kabul ediyorum, ama azınlıklar. Gösterileri yönetenler Suudi tipi islamcılar.
Söylemek istediğim şu: Suriye’de rejimin yıkılmasını istediğinden emin misin? Çünkü ben 'isyancılara' baktıkça bölgenin geleceği için daha fazla karamsarlığa düşüyorum. Hayatımda ilk defa bölgede yaşama kararlılığımı sorguluyorum.”
EL NUSRA DESTEĞİ
Suriye'de çok sayıda katliamdan sorumlu El Kaide Bağlantılı EL Nusra Cephesi 23 Ocak 2012'de resmen kurulduğunu ilan etti. Bu grubun Suriye'deki sınır kapılarını ele geçirmesiyle birlikte Tunus, Libya, Yemen, Afganistan, Çeçenistan, Ürdün ve Suudi Arabistan gibi ülkelerden Suriye'ye giren çok sayıda radikal İslamcı militan güvenlik güçleri karşısında önemli bir güç oluşturdu. Türkiye ve Suudi Arabistan tarafından desteklenen militanlar sivillere ve esir askerlere yönelik birçok katliam gerçekleştirdi. Suriye'de halka yönelik katliamların gizlenemez boyutlara ulaşmasının ardından, ABD El Nusra Cephesini terörist örgüt ilan etti. ABD'nin bu hamlesi ülkedeki diğer silahlı çeteleri aklama girişimi anlamına gelirken, Suriye'deki muhalif grupları bir araya getirmesi amacıyla AB öncülüğünde 11 Kasım 2012'de Katar'ın başkenti Doha'da kurulan Suriye Ulusal Koalisyon'u, El Nusra Cephesi'nin “Suriye devriminin bir parçası” olduğunu söyleyerek ABD'nin kararını eleştirdi.
Bir El Nusra militanı esir aldıkları Suriye askerlerini infaz ediyor
“ANNAN PLANI” DEVRE DIŞI
BM ve Arap Birliği Suriye eski Özel Temsilcisi Kofi Annan’ın 2012 Haziran ayında Suriye'de çatışmaların durması için Cenevre'de hazırladığı ve Esad'lı bir geçiş sürecinin öngörüldüğü 6 maddelik barış planı muhaliflerin 18 Temmuz'da Şam'daki ulusal güvenlik toplantısına yönelik bombalı saldırıyla fiilen son bulmuş oldu. Saldırıda İçişleri Bakanı Muhammed İbrahim el-Şaar, Savunma Bakanı Davud Raciha ile Savunma Bakanı Yardımcısı ve Genelkurmay Başkan Yardımcısı Asıf Şevket hayatını kaybetmişti.
ÜLKE YIKIMIN EŞİĞİNE GELDİ
İki yıllık savaşın ülkeye maliyeti çok ağır oldu. On binlerce insan hayatını kaybettiği savaşta Suriye ekonomisi milyarlarca dolar zarar ederken, Şam ve Halep gibi büyük kentlerde kıtlık baş gösterdi. Muhaliflerin elektrik santrallerine, altyapı tesislerine düzenlediği saldırılar sonucunda birçok yerde elektrik kesintileri meydana gelmeye devam ediyor. Binlerce insan ekmek fırınlarının önünde kuyruklar oluşturuyor. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği Yurt dışına 1 milyon kişinin kaçtığını açıklarken, Suriye içinde yer değiştiren mültecilerin sayısının ise 2 milyonu aştığı tahmin ediliyor.
SURİYE'DE RÜZGAR YÖN DEĞİŞTİRDİ
Ordu, 2013 Ocak ayından sonra ülkede muhaliflere önemli kayıplar verdirdi. Batı basını ordunun Halep'te ilerlediğini ve muhaliflerin üçüncü Şam taarruzunun başarısız olduğunu kabul etti. Suriye'ye dönük kimyasal silah provokasyonu konusunda başarılı olunamadı. Ülke olanca kışkırtma ve katliama rağmen mezhep savaşına sürüklenmedi. Devlet Başkanı Esad, 6 Ocak'ta uzun bir aradan sonra halkın karşısına çıktığında dışarıdan gelen baskılara boyun eğmeyeceklerini söylerken, krizin çözülmesi için muhalefete ulusal diyalog çağrısında bulundu. Türkiye ise Esad'lı bir çözüm olamayacağı konusunda net bir tavır sergiledi. Rusya ve ABD Suriye'de müzakerelerin başlaması için görüşmelere başladı. 25 Şubat 2013'te Rus mevkidaşı Sergey Lavrov'la görüşen Suriye Dışişleri Bakanı Velid Muallim, silahlı muhalifler dahil “isteyen herkesle görüşmeye hazır olduklarını” açıkladı. ABD'nin yeni Dışişleri Bakanı John Kerry ise iki gün önce Suriye'de bir geçiş hükümetinin oluşturulması için muhaliflere Esad'la masaya oturması çağrısında bulundu.
Türkiye ve muhaliflerin bayrakları sınırda beraber dalgalanıyor.
İslam İnkılabı Rehberi Danışmanıİran’ın ABD’ye yönelik politikası resmi ve tamamen nettir
İran İslam İnkılabı Rehberi’nin Uluslararası Danışmanı Velayeti “İran’ın ABD’ye yönelik politikası resmi ve tamamen nettir” dedi.
İslam İnkılabı Rehberi’nin Uluslararası Danışmanı Ali Ekber Velayeti muhabirlerle konuşurken “İran’ın dış politikasını ilgilendirdiği kadarıyla ABD’yle ilişki konusunda karar verme yetkisi İslam İnkılabı Rehberi’nin elinde” dedi.
Azerbaycanlı “Trand” haber sitesinin bildirdiğine göre, Velayeti daha sonra Amerikalılar İslami İran’a karşı davranış biçimlerini değiştirmedikçe İran’ın Washington’a yönelik tavrının değişmeden olduğu gibi kalacağının altını çizerek “Amerikalı yetkililerin İran’a karşı düşmanca davrandıkları ve sanayi ve ekonomik muhtelif yaptırımların yanı sıra, İran ekonomisi ve bu ülkenin siyasi-uluslararası durumuna durmadan darbe indirmeye çalıştıkları şartlarda İran’la ABD arasındaki ilişkiler iyileşemez” şeklinde konuştu.
Velayeti ayrıca, ülkemizin ABD’ye karşı politikasının remi ve tamamen net olduğunu vurguladı.
İran'a akıl vermenin dayanılmaz hafifliği
Suriye meselesi İslamcılar için, ama özellikle de Türkiye İslamcıları için turnusol kağıdı vazifesi gördü.
Bu mesele sayesinde İslamcıların derinliğini, çapını, zekasını, kabalıkları ve ‘stratejik aklının’ manipülasyona ne kadar da müsait olduğu görüldü.
Ben şahsen dünya İslamcılarından da İslamcılığından da umudumu kestim.
Ama esas anlatmak istediğim bu değil.
Bir tespitte bulunmak ve eski - yeni İslamcı arkadaşlara birkaç soru yöneltmek niyetindeyim.
Sizin de dikkatinizi çekiyor mu bilmiyorum ama Türkiye’deki İslamcı arkadaşlar İran’a dış politika ve diplomasi dersi verme çabasındalar.
Çaycı, muhasebeci, köşe yazarı, din adamı, akademisyen, yardım kuruluşu çalışanı, öğretmen, öğrenci, TV yorumcusu, danışman her meslekten insan, her gün varsa köşelerinden, veyahut sosyal medya aracılığıyla İran’ın Suriye’de yanlış bir dış politika izlediğini anlatıyor.
Üstelik İran’ın ‘aslında nasıl davranması gerektiği' konusunda da akıl veriyorlar.
Kime? Asırların diplomasi duayeni sayılan İran’a. Osmanlı’ya boyun eğmemiş, İngilizlere pabucunu ters giydirmiş, neredeyse bölgenin sınırları en uzun süredir değişmeyen tek devleti olan İran’a.
Gerçekten bu tür yazıların, mesajların, konuşmaların barındırdığı sığ cüretkarlığı anlayabilmiş değilim.
Sanırım komik duruma düştüklerinin farkında değiller.
Asırlardır diplomasi ile varlığını ve bütünlüğünü korumuş bir İran var karşımızda. Ama bu arkadaşlara göre Suriye meselesinde iyi dış politika yapamıyor.
Filistin’de, Bosna’da, Keşmir’de ve daha adını yazmadığım Müslümanların zorda olduğu birçok bölgede her zaman tavrını açıktan Müslümanlardan yana koymuş olması bile bu arkadaşların nezdinde bir değere sahip değil artık.
Irak işgali döneminde Irak ile yıllarca savaşmış on binlerce insanını kaybetmiş olmasına rağmen bu işgale destek vermemiş olmasının da bir değeri yok bu arkadaşların gözünde.
Bosna’nın bilge lideri Aliya izzetbegoviç’in Bosna’ya yaptığı yardımlardan dolayı adını vererek teşekkür ettiği neredeyse tek ülke.
Ama nasıl oluyorsa bugüne kadarki bütün meselelerde her zaman bu arkadaşların istediği çizgide tavır alan İran, "Suriye meselesinde katil Esad’ın yanında duruyor."
Peki bunca yıldır 'doğru' yapan bir ülke, niçin Suriye meselesinde farklı davranıyor?
Burada sorgulanması gereken yalnızca İran mı?
işin ilginç yanı aynı arkadaşlar açısından Türkiye’nin Kürecik’e radar sistemine "evet" demiş olması sorun değil. Libya Müslümanlarını bombalayan NATO uçaklarına ev sahipliği yapmış olması da sorun değil.
İstemediğimiz halde patriotların ülkemize kurulmasına izin verilmiş olması da sorun değil.
Hatta ‘İslami devrim’le Mısır’da yönetime gelen Mursi'nin Filistin’in nefes borusu olan tünelleri kapatması da sorun değil.
İran’ın Suriye’de yaptıklarını yanlış görüp diplomasi dersi verenler, bunların her birinde stratejik bir akıl ve hamle görüyorlar.
Mesela İran’a yıllardır uygulanan ambargonun yarısı Türkiye’ye uygulansaydı Türkiye ne halde olurdu? Hiç düşündünüz mü?
Böyle bir yalnızlaştırma politikası Türkiye’ye uygulansaydı AK Parti iktidarı diye bir şey kalır mıydı?
Bu arkadaşların ‘Dünya sistemi’nin tavuğuna kış demediği için iktidarını sürdüren AK Parti’ye değil de ‘Dünya sistemi’nin hesaplarına direnen İran’a öfke beslemeleri sizi de şaşırtmıyor mu?
Peki İran Suriye meselesinde niçin böyle davranıyor?
Türkiye Kürecik'e radar gibi taleplere "evet" diyerek varlığını sürdürüyor. İran ise dünya sisteminin kendisiyle ilgili hesaplarına Suriye'yi cephe yaparak engel olmaya çalışıyor.
Niçin Türkiye'nin yaptığı değil de, İran'ın yaptığı yadırganıyor?
Niçin AK Parti’nin yaptıkları ‘strateji’, vicdan, ahlaki sorumluluk olarak görülüyor da İran’ın yaptıkları ‘ihanet’? Ne karşılığında bu müsamaha? TRT’ye yapılan birkaç belgesel, birkaç film ve birkaç makam için ilkelerden vazgeçmeye değer mi?
Diğer taraftan “Esad bıraksın gitsin” diyen arkadaşlara birkaç sorum var.
Diyelim ki Türkiye’de Suriye gibi 5-10 bin değil 100 bin kişilik bir topluluk gidişattan memnuniyetsziliğini belirtip rejimin değişmesini talep etti.
Bu 100 bin kişinin yanına da dünyanın çeşitli ülkelerinden binlerce İslamcı militan katıldı.
Silahlı bir eyleme kalkıştılar ve Türkiye’de bir ‘İslami devrim’ yapmak istiyorlar.
“Esad’a bırak git” diyenler böyle bir durumda nasıl bir tutum takınacaklar?
Böyle bir talep karşısında iktidarı teslim etmek midir delikanlılık, yoksa ülkesini sonuna kadar korumak mı? Hangisi?
Gerçekten merak ediyorum, böyle bir tablo Türkiye'de yaşansa bu arkadaşlar ülkeyi bu insanlara teslim mi edecekler?
Suriye’de olup bitene "İslami devrim" diye methiye dizenlerin şapkalarını önlerine koyup derin derin düşünmelerinin zamanı çoktan geldi de geçiyor.
Yüzbinlerce insanın canının, düştüğü sefaletin ve çektiği acının üzerine bina edilmeye çalışılan harekete hangi mantıkla "İslami devrim" dediklerinin izahını yapmak zorundalar.
Hangi hak, hangi zulüm, hangi ideoloji, hangi amaç bu kadar insanın ölümünü, bu kadar insanın sefalete düşmesini haklı ve hedefe ulaşmak için meşru görebilir ki?
Bu arkadaşlara karşı İran'ı da ben savundum ya.. Artık ne derseniz haklısınız.
Levent GÜLTEKİN
Ahmedinejad kendisine verilen hediyelerden 200 fakiri ev sahibi yaptı
İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejad, yurt içi ve yurt dışı gezilerinde kendisine ve eşine verilen hediyeleri açık arttırmada sattırarak yeni evli 200 genci ev sahibi yaptı.
Shafgna'nın haberine göre Kamu Refah Sekreterliği Başkanının yaptığı açıklamada, Cumhurbaşkanı Ahmedinejad’a verilen hediyelerin, açık arttırmayla yapılan satışlarından elde edilen gelirle 200 kişinin ev sahibi olduğunu açıkladı.
Ahmed Nasiri’nin yaptığı açıklamaya göre, açık arttırmaya bırakılan eşyaların çok iyi fiyattan satıldığını, 1200 tümen değer biçilen bir saatin bir milyon 200 bin tümene satıldığını, ilk aşamada satılan 20 hediyeden 430 milyon tümen gelir elde edildiğini bildirdi.
Hediyelerin satışından elde edilen gelirle yeni evli fakir 200 genç için ev yapıldığını belirten Nesiri, bunlardan 100 tanesinin yakında sahiplerine teslim edileceğini söyledi.