کارگر

کارگر

 İslam düşmanlarının Kur'an-ı Kerim yönelik alçak saldırıları bitmek bilmiyor.
 

Hollanda’da, ırkçı ve aşırı sağcı Batı'nın İslamlaşmasına Karşı Vatansever Avrupalılar (PEGIDA) hareketi lideri Edwin Wagensveld’in planladığı Kur'an-ı Kerim'e saldırı eylemine müdahale eden grup ile polis arasında arbede çıktı.

Polis tarafından yapılan yazılı açıklamada, PEGIDA’nın Arnhem kentinde belediyeden izin aldığı Kur'an-ı Kerim yakma eylemine karşı bir grubun gösteri yaptığı belirtildi.

Açıklamada, söz konusu grubun Kur'an-ı Kerim'e yapılan saldırıya müdahale etmek istediği ifade edildi.

Grup üyeleri ile polis arasında çıkan arbede nedeniyle PEGIDA'nın gösterisinin sona erdirildiği bilgisine yer verilen açıklamada, polisin talimatına uymadıkları gerekçesiyle üç kişinin gözaltına alındığı, üç polis memurunun ise hafif yaralandığı bildirildi.

PEGIDA liderinin de polis tarafından koruma altına alındığı kaydedildi.

Fas kökenli Arnhem Belediye Başkanı Ahmed Marcouch yaptığı açıklamada, Hollanda'da kutsal bir kitabın yakılmasının yasak olmadığını aktardı.

Marcouch, böyle bir eylemin insanları etkilemesinin anlaşılabileceğini belirterek, şiddete başvurulmasının kabul edilemez olduğunu söyledi.

Hollanda’da belediye başkanları, kamu düzeninin bozulması beklenen durumda gösteriyi yasaklama hakkına sahip bulunuyor.

Denk Partisi Arnhem Belediye Meclis Üyesi Yıldırım Usta, yayımladığı basın bildirisinde, Marcouch’un PEGIDA'nın Kur'an-ı Kerim'e saldırı eylemine izin vermesini eleştirdi.

Usta, "Fikir özgürlüğü bahanesi altında yapılan bu açıkça nefret suçu görmezden gelindi. Polisin köpeklerle Müslüman göstericilere karşı tutumu sadece gerilimi tırmandırmaktan öte bir işe yaramadı. Toplumumuzu korumak ve nefret eylemlerine karşı güçlü bir duruş sergilemek amacıyla belediye meclisinde daha etkin önlemler alınması için çeşitli girişimlerde bulunacağız." ifadesini kullandı/haber7

Tesnim Haber Ajansı'nda yer alan habere göre, İran Ordusu Deniz Kuvvetleri Umman Denizi'nde seyretmekte olan ST Nicolas isimli Amerikan petrol gemisine Cuma günü el konulduğunu açıkladı.

İran Ordusu Deniz Kuvvetleri'nin bu operasyonu Mayıs ayında Amerika tarafından çalınan İran petrolü vakasına bir misilleme olarak gerçekleştirdiği düşünülüyor. Geçtiğimiz Mayıs ayında bir İran tankeri zorla alıkonulmuş ve taşıdığı ham petrol bir Amerikan gemisine nakledilerek Amerikan limanlarına götürülmüştü. 

İran Ordusu Deniz Kuvvetleri'nin el koyduğu ST Nicolas isimli geminin Amerika'nın gasp ettiği Suez Rajan isimli tanker olduğunu, Amerikalıların gasptan sonra tankerin ismini ST Nicolas olarak değiştirdiğini vurguluyor.

İran Ordusu Deniz Kuvvetleri açıklamasında,  Amerikan gemisine Umman Denizi'nde el konulması operasyonunun yasal süreçleri takiben gerçekleştirdiğini, bu hususta mahkeme kararı bulunduğunu, Amerikan gemisinin adli makamlara sunulmak üzere İran limanlarına doğru çekildiğini belirtti.

Amerika Birleşik Devletleri'nin Fars Körfezi ve Umman Denizi'nde büyük bir filoya sahip olduğu, bu filonun kaçak petrol taşımacılığına göz yumarken, İran bandralı ticari gemileri zaman zaman taciz ettiği biliniyor. 

İran İslam Cumhuriyeti bölgedeki seyrü sefer güvenliğinin bölge ülkeleri tarafından sağlanabileceğini ve Amerika'nın desteğine ihtiyaç olmadığını dile getirerek Amerika'nın bölgeden çekilmesini istiyor. 

ABD ve İngiltere, Yemen’in batısındaki Hudeyde’deki deniz üssüne saldırılar düzenliyor.
 

Yemen Ensarullah Hareketi işgalci ABD ve İngiltere’nin Yemen’in batısındaki Hudeyde şehrindeki deniz üssüne hava saldırısını düzenlediğini belirtti.

Ensarullah’tan bir kaynak, Sputnik’e açıklamasında, “Amerikan ve İngiliz savaş uçakları Yemen’in batısındaki Hudeyde şehrindeki deniz üssünü vuruyor” şeklinde konuştu.

Al Mayadeen televizyonu da Hudeyde şehrinin güneyinde patlama seslerinin duyulduğunu bildirdi.

 

“ABD ve İngiltere’nin Saldırıları Bizi İsrail Gemilerini Engellemekten Alıkoymayacak”
Yemen Ensarullah Hareketi dün sabah saatlerinde kendilerine ait hedeflere düzenlenen saldırının ardından açıklama yaptı. 

Ensarullah tarafından yapılan açıklamada şu ifadeler yer aldı: ‘ABD ve İngiltere'nin İsrail'i desteklemek için gerçekleştirdikleri saldırılar, bizi İsrail'e düzenlediğimiz askeri operasyonlar ile işgal altındaki Filistin limanlarına giden İsrail gemilerini engellemekten alıkoymayacak.

ABD ve İngiltere tarafından gerçekleştirilen saldırılar kesinlikle cezasız" kalmayacak. Bu saldırılar, Yemen'in İsrail aleyhindeki askeri operasyonlarının ve gemilerin geçişini engellenmesinin etkisini ortaya koymaktadır.’

 

Ensarullah: ABD ve İngiltere Dikkatleri İsrail'in Gazze'deki Soykırımından Çekmek İstiyorlar
 Yemen Ensarullah Hareketi’nin önde gelen yöneticilerinden Hızam el-Esed, ABD ve İngiltere'nin Yemen'e düzenlediği saldırıyla dikkatleri Siyonist İsrail'in Gazze'de işlediği soykırım suçlarına başka yöne çekmeye çalıştığını söyledi.
 

Haber 7’de yer alan habere göre, el-Esed, ABD ve İngiltere'nin Yemen'e düzenlediği saldırıyla çıkarları ve deniz seyrüseferlerini tehlikeye attığını ve bu iki ülkeye verecekleri cevabın "acı verici" olacağını söyledi.

ABD ve İngiltere'nin saldırılarını sonuçları olacağını kaydeden Esed, "Washington ve Londra, düşmanca operasyonlar aracılığıyla dikkatleri Siyonist düşmanın (İsrail) Gazze'deki kardeşlerimize karşı işlediği soykırım suçlarından başka yöne çekmeye çalışıyor." ifadelerini kullandı.

Esed, ABD ve İngiltere'nin deniz kuvvetlerinin (Kızıldeniz'de) kaybettikleri itibarı bu saldırıyla yeniden kazanmaya çalıştıklarını ve kendilerinin ise Gazze'deki savunmasız insanları desteklemeye devam edeceklerini dile getirdi.

Hizbullah'ın sınırdaki faaliyetlerinin Gazze için hayati önem taşıdığını söyleyen Lübnanlı lider, Tel Aviv'deki endişeyi gözler önüne sermek için İsrailli bir generale atıfta bulundu
 

    Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah, Salil El Aruri ve aralarında İzzettin El Kassam Tugaylarından üst düzey isimlerin de yer aldığı 6 kişinin Beyrut'ta suikaste kurban gitmesini “büyük ve tehlikeli bir suç” olarak nitelendirdi. Nasrallah, Tel Aviv'i işaret ederek, “Buna karşı sessiz kalamayız. Bu konuda fazla konuşmaya gerek yok. Bu suç cevapsız ve cezasız kalmayacak.” ifadelerini kullandı.

'SAVAŞTAN KORKMUYORUZ'
 
İslam Devrimi Muhafızları Ordusu Generali Kasım Süleymani'nin dördüncü ölüm yıl dönümünü vesilesiyle halka hitap eden Nasrallah, “Lübnan'daki cepheyi, Gazze'deki mazlum halklarımıza destek için açtık. Bu eylemi, Lübnan'daki zorlukları da göz önünde bulundurarak, stratejik vizyonumuzu ve Gazze'ye destek verme ihtiyacımızı dikkate alarak yürütüyoruz.” şeklinde konuştu. “Şimdilik, ön cephede titiz hesaplar yaparak savaşıyoruz.” diyen Genel Sekreter, “Eğer düşman Lübnan'a saldırmayı düşünür ise Lübnan'ın çıkarları savaşı sonuna kadar götürmemizi gerektirecektir, o zaman bizim savaşımız sınırsız ve kuralsız olacaktır. Savaştan korkmuyoruz. Tereddüt etmiyoruz." uyarısında bulundu.

'İSRAİL SAYILARI GİZLİYOR'
Nasrallah konuşmasında “İsrail'in HAMAS tarafından zayıflatıldığını” belirterek ülkenin “artık yok olma yolunda” olduğunu ekledi. Lübnan'ın İsrail birliklerine yönelik bombardımanının Gazze'de daha geniş saldırıları önlediğini söyleyen Nasrallah, İsrail'in kuzey sınırındaki Hizbullah saldırılarında ölenlerin sayısını gizlediğini ve ekim ayından bu yana “yüzbinlerce” kişinin İsrail'i terk ettiğini belirtti. İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant'ın sözlerine atıfta bulunan Hizbullah lideri, İsrail'in “savaştaki hedeflerine ulaşmada başarılı olamayacağı” öngörüsünde bulundu ve “Kim bizimle savaşmayı düşünürse tek kelimeyle pişman olacaktır.” diye ekledi.

O GENERALİ İŞARET ETTİ
Hizbullah'ın füze ve roket kabiliyetlerine de değinen ve bunların İsrail'i şu ana kadar savaşa girmekten caydırdığını söyleyen Nasrallah, şöyle konuştu: “İsrailli bir general iki üç kez açıkça şunu söyledi: 'Netanyahu'nun yanındaydım. Onunla iki kez oturduk, konuştuk. Onu Lübnan'la savaşa girmemeye ikna ettim çünkü bu, Dan bölgesinin yok olmasına neden olur.' Dan bölgesi ne anlama geliyor? İsrail nüfusunun dörtte üçünün yaşadığı Tel Aviv çevresindeki dikdörtgen alan.”

 
İsrail basınında çıkan haberlere göre Hasan Nasrallah'ın işaret ettiği general, daha önce de sütunlarımızda yer bulan, İsrail'in savaş operasyonlarını şiddetle eleştiren ve bu yüzden “Felaket Habercisi” olarak adlandırılan Yitzhak Brick'in ta kendisi.

 Konuya ilişkin yapılan haberlerde eski üst düzey ordu subayı ve Savunma Bakanlığı Ombudsmanı Tümgeneral Brick'in, çarşamba günü geç saatlerde yaptığı açıklamada, Hizbullah'ın roket ve füzelerini “İsrail devletinin kuruluşundan bu yana en büyük varoluşsal tehdit” olarak adlandırdığı hatırlatıldı. Brick'in endişelerini “nüfusun yoğun olduğu merkezlerde, ordu üslerine, elektrik ve su altyapılarına her gün binlerce mühimmat ateşlenebilir. Bunu sadece Nasrallah değil herkes biliyor. Bunu biliyoruz. Neye sahip olduklarını biliyorlar. Biz buna hazırlanmadık.” şeklinde dile getirdiği ifade edildi.

Pazartesi, 08 Ocak 2024 06:45

Reisi’nin Ziyareti ve Bölgesel Denge

Ekim ayından bu yana geldi gelecek diye konuşuluyor. İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin Türkiye ziyareti 5 ocakta gerçekleşecekti, ancak İran’da Kasım Süleymani anmasındaki terör saldırısı nedeniyle yine ertelendi.

İki ülke arasında masada yer alan konuların kapsamı geniş. Erdoğan ve Reisi’nin ele alacağı konular arasında, karşılıklı ticaretin yanı sıra, Suriye’den Gazze’ye ve Güney Kafkasya’dan Orta Asya’ya bölgesel konular bulunuyor. Ayrıca iki ülkenin en önemli ortak gündemi teröre karşı ortak mücadele. Her iki ülke de ABD destekli ayrılıkçı terör faaliyetleriyle mücadele ediyor. Türkiye’nin Suriye, Irak ve ülke içinde mücadele ettiği PKK’nın yan kolu PJAK’ın terörist eylemleri İran’ın önemli gündem maddeleri arasında.
 

ORTAK YOL HARİTASINDA BULUŞMAK

2022 yılı eylül ayında Mahsa Emini adlı genç kızın hayatını kaybetmesi gerekçesiyle ülke geneline yayılan eylemlerde PJAK’ın baş rolde yer aldığı İran resmi makamlarınca açıklanmıştı. PJAK ile birlikte Komele ve İran Kürdistan Demokrat Partisi kökenli örgütler, Irak’ın kuzeyinde CIA ve MOSSAD tarafından İran’a karşı eğitilip donatılıyor. İran Ordusu, PJAK’a ve diğer örgütlere yönelik operasyonlarını sürdürüyor.

Öte yandan Rusya ile birlikte Astana ortaklığı içinde yer alan Türkiye ve İran’ın “Suriye’nin egemenliği ve toprak bütünlüğü” temel amacı doğrultusunda, PKK’nın Suriye kolu PYD/YPG’nin bertaraf edilmesinde de çıkarları aynı noktada buluşuyor. Dolayısıyla bölgede İsrail’den sonra ABD’nin en işlevsel aracı olan PKK’nın tasfiye edilmesi iki devletin en önemli öncelikli ortak görevi. Yine Irak’ın kuzeyinde ABD’nin Kukla Devleti’ne karşı ortak mücadele iki devletin de menfaatine.

Hamas’ın 7 Ekim 2023’teki AKSA Tufanı operasyonundan sonra Filistin merkezli cepheleşmede de Türkiye ile İran aynı safta yer alıyor. Her iki ülke için İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırganlığını bir an önce durdurmak amacında. Bu hedefe ulaşmak için İsrail’in arkasındaki ABD desteğini sınırlayacak şartları oluşturmak önem taşıyor. Bu yöndeki politikalar her iki devletin ayrı ayrı yol haritası içinde. İki devletin bu konuda ortak bir yol haritasında buluşması belirleyici önem taşıyor.

REKABET DEĞİL İŞBİRLİĞİ ŞARTLARI OLUŞUYOR

Aslında iki ülke arasında rekabet konusu olarak görülen Güney Kafkasya ve Orta Asya konularında da ortak çıkarların daha baskın olduğu bir durumun giderek geliştiği görülüyor. Azerbaycan’ın 40 yıldır işgal altında tutulan Dağlık Karabağ’ı ve diğer topraklarını kurtarması, bu meseleye ABD’nin müdahil olmasının şartlarını ortadan kaldırdı. Bu ihtilafın sağladığı şartlar, ABD’nin ve bölgedeki ortağı İsrail’in kimi zaman Ermenistan kimi zaman Azerbaycan üzerinde nüfuz kazanmasına imkan sağlıyordu. Böylelikle, CIA ve MOSSAD, hem Ermenistan hem Azerbaycan üzerinden bölgeye yönelik operasyonlar düzenleyebiliyordu. Ermenistan-Azerbaycan ihtilafının bu yolla çözülmesi, her iki ülke üzerinden İran’a yönelik Atlantik tertiplerinin de zeminini belli ölçülerde ortadan kaldırmış oldu.

NESNEL DURUM VE ÖZNEL KONUMLANIŞ ARASINDAKİ ÇELİŞKİ

Peki, iki devlet yönetiminin bu nesnelliğe göre politikalar izlediği söylenebilir mi? Ne yazık ki, Türkiye’nin de İran’ın da yönetimleri bu duruma göre bir konumlanış içinde değil. Ankara’nın izlediği politikalarda NATO/Atlantik bağı belirleyici etkiye sahip. Bölgesel konuların ötesinde iki ülke arasındaki ticaretteki durum bile Atlantik zincirinin Türkiye’nin aleyhine sonuçlarını ortaya koyuyor. İki ülke arasında 2012 yılında 22 milyar doları bulan ticaret hacmi ABD’nin 2018 yılından itibaren uyguladığı ağır yaptırımlar nedeniyle 2019 yılından itibaren 6 milyar dolara kadar düştü. Türkiye’nin özellikle petrol ve petrol ürünlerini Amerikan ambargosu nedeniyle almaması bu düşüşte esas etken oldu. Türkiye, böylece “komşudan ucuz enerji temini” imkanını da Atlantikçi konumlanış nedeniyle kaybetmiş oldu. İran yönetimi için de, Türkiye’ye yönelik güvensizliklerden beslenen bir mesafeli duruş gözleniyor.

İran’ın özellikle Güney Kafkasya’daki gelişmeler ve Zengezur koridoru gibi konularda konumlanışı, hem Türkiye içinde sözde “mezhepçi” ve sözde “milliyetçi” fitnenin hem de bölge dışı güçlerin meseleye daha fazla müdahil olmasına imkan sağlıyor.

TÜRKİYE-İRAN GÜÇBİRLİĞİ DENGELERİ DEĞİŞTİRİR

Sonuç olarak, Türkiye ile İran arasındaki bölgesel rekabet ABD ve İsrail’in ekmeğine yağ sürerken, bölgesel işbirliği ise iki ülkenin nesnel çıkarlarının dayattığı zorunluluktur. Önemle üzerinde durulması gereken nokta şurasıdır: İki ülkenin çıkarları, ABD’nin İran, Rusya ve Çin’e karşı bir sıçrama tahtası olarak kullanmak üzere girmeye çalıştığı Karadeniz’de de, Türkiye’yi Atlantik cephesinde boğmak üzere yığınak yaptığı Doğu Akdeniz’de de ortaktır.

Bugün için ihtiyaç, Türkiye ve İran’ın Atlantik’e karşı güçbirliği yapmasıdır. Bu, sadece iki ülke ve bölgesel düzlemde olumlu sonuçlar vermekle kalmaz. Türkiye-İran güçbirliği, gelişen dünya ülkeleri lehine denge değişikliği imkanını yaratacak önemdedir.

aydınlık

  Eski ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence, kuzeydeki Siyonist İsrail askerlerini ziyaret ederek, sınırdaki “top mermilerine” imza attı. İsrail basınındaki haberlere göre, Tel Aviv’e gelen Pence, ülkenin kuzey sınırında bulunan bir grup Siyonist rejimaskerini ziyaret etti.
 

Eski ABD Başkanı Mike Pence, kuzeydeki terörist Siyonist rejim askerlerini ziyaret ederek, sınırdaki "top mermilerine" imza attı.

Tel Aviv'e gelen eden Pence, ülkenin kuzey sınırında bulunan bir grup işgalci İsrail askerini ziyaret etti. Siyonist İsrail'in Lübnan sınırındaki askerleri ziyaret eden Pence'in, burada top mermilerine de imza attığı aktarıldı. İsrailli teröristlerle samimi bir şekilde sohbet eden Pence, "Yaptıklarınızı takdir ediyoruz. ABD hükümeti adına artık konuşmuyorum. Ancak Amerikan halkı adına, 'biz sizlerin yanındayız ve olmaya devam edeceğimizi' söylüyorum" ifadelerini kullandı.

X sosyal medya platformundaki hesabında da ziyarete ilişkin kareler paylaşan Pence, gördüğü askerlerin birçoğunun aynı zamanda ABD vatandaşı olduklarına da dikkati çekti.

Pazartesi, 08 Ocak 2024 06:25

Hz. Fatıma'yı (s.a) Ne Kadar Tanıyoruz?

Bazen bu yüce şahsiyetlerin tarih sayfasında bazı hadiselerdeki yıldız gibi parlayan tavırları, hayatlarının diğer alanlarındaki davranışlarından bizleri habersiz bırakıyor. 

Hz. Fatıma denince Ehli Sünnet’in zihninde un öğütmekten elleri nasır tutan, ev işlerinden başını kaldıramayan bir Fatıma; Şia’nın zihninde yanan kapının ardında eteği tutuşan ve daima hüzünlü bir Fatıma tasavvuru oluşuyor. Belki de bir kısmı doğru ancak eksik olan bu tasavvurların ötesinde Hz. Fatıma’nın şahsiyetini Müslümanlar olarak ne kadar tanıyoruz?

Öncelikle Hz. Fatıma’nın şehadet günlerinin (eyyami Fatime) arifesinde Hz. Fatıma’nın şahsiyetinin yüceliğine değinelim. Elbette bunu, aciz benliğim de aciz kalemim de hakkıyla yazamaz. Ancak elimden geldiği ölçüde bu konuya kısaca yazımda değinmeyi bir vazife bildim.

Hz. Peygamberin (s) Hz. Fatıma odaya girdiğinde ayağa kalktığını biliyoruz, uzak bir yere giderken en son biricik sevgili kızını ve döndükten sonra da en önce yine biricik sevgili kızını ziyaret ettiğini de biliyoruz. Hz. Fatıma’nın makamının yüceliğini idrak edebilmek için alemlere rahmet olan efendimizin, kızına karşı hal ve davranışlarını mercek altına alabiliriz. Yalnız burada Hz. Peygamberin, yalnızca kadınlara değer verdiği için böyle davrandığı zannına kapılmak ya da salt baba sevgisinin sebep olduğu refleksler olarak okumak doğru olmaz. Zira, bu Hz. Fatıma’nın şahsiyetini eksik incelemek olur. Belki de bu noktada İranlı sosyolog Dr. Ali Şeriati’nin şu sözlerini zikretmek gerekir:

“Dedim ki, Fatıma yüce Hatice'nin kızıdır.

Ama baktım ki bu Fatıma değil.

Ardından Fatıma Muhammed'in kızıdır, dedim.

Fakat bu da Fatıma değildi.

Fatıma Ali'nin eşidir, diyecek oldum.

Ancak gördüm ki, Fatıma bu da değil.

Fatıma Hüseyin'in annesidir, diyeyim dedim.

Ama yine gördüm ki bu da Fatıma değil.

Bir an için Fatıma Zeynep'in annesidir, dedim içimden.

Oysa gördüm ki Fatıma bu da değil.

En sonunda şu neticeye vardım:

Evet, bunların hepsi doğrudur, fakat Fatıma bunların hiç birisi değildir. Fatıma Fatıma'dır…”

İslam aleminde Hz. Fatıma’nın şahsiyetinin yüceliği konusunda farklılıklar olsa dahi ciddi bir ihtilafın söz konusu olduğunu sanırım söyleyemeyiz. Ülkemizde de en çok kullanılan kız isimlerine baktığımız zaman ilk sırada Peygamberimizin kızının ismini iftihar ile görmekteyiz.

Ancak bazen bu tür şahsiyetlerin tarih sayfasında bazı hadiselerdeki yıldız gibi parlayan tavırları, hayatlarının diğer alanlarındaki davranışlarından bizleri habersiz bırakıyor. Örneğin, Hz. Hüseyin’in Kerbela katliamında altmış yaşına merdiven dayadığını biliyoruz, oysa o zamana kadarki Hz. Hüseyin’e dair pek bir malumatımız yok. Hz. Hüseyin o zamana kadar nasıl yaşadı? Normal hayatında ailesiyle nasıldı? Altmış yaşına kadar bizlere örnek ve ibret olacak hangi özellikleri vardı? Onu o yüce mertebeye yani Aşura’da tertemiz kanıyla şehit olmaya getiren özellikleri neydi? Bu konuyu değerli bir üstada arz ettiğimde kendisi kısaca “Doğru, “Aşura’daki Hz. Hüseyin” konusunda elimizde daha çok malumat var, zira Hz. Hüseyin’in tabiri caizse kendi şahsiyetini ortaya koyan en zirve olay Aşura’da vuku bulmuştur. İmam Hüseyin’in iman, cesaret, feraset, merhamet, akıl, aşk gibi özelliklerinin en belirgin halini bizler Kerbela sahnesinde gördük. Yalnızca bu olay bile onun şahsiyetini anlamamıza yetebilir.” dedi. Değerli üstada katılmakla beraber, bazen sosyal hayatta bu tür olayların yeterli gelemediği kanısına varıyorum. Belki de bizim olayları bugüne tatbik edemememizden kaynaklanıyordur. Hz. Hüseyin zulme karşı durdu, bu bizim aldığımız ibretlerden biri. Peki, günümüzdeki “zulümler” nelerdir? Nerede konumlanmalıyız? Yezit kim, Amr bin As kim, Muaviye kim? Zeynep kim, Ammar kim, Malik Eşter kim? Zalim ve mazlum kim?

Gelelim Müslüman kadınların en güzel ve değerli idolü Hz. Fatıma konusuna; Hz. Fatıma’nın iyi bir evlat, eş, anne, komşu, akraba vs. olduğunu biliyoruz. Peki somut olaylarla bunların örneklendirilmesi bizler için, özellikle doğru yönü gösteren pusulanın belirsizleştiği günümüz dünyasında kılavuz olmayacak mıdır?

Hz. Ali bir gün mescidden döndüğünde Hz. Fatıma’nın biricik eşine “Bugün yemeğimizi alalım yanımıza, falan yerdeki ağacın gölgesinde oturup yiyelim mi?” dediğini bilen Müslüman kadın için bu olay örnek olmayacak mı?

Hz. Fatıma’nın mescide babasıyla giden Hz. Hasan eve döndüğünde “Hadi bakalım sana minderlerden minber yaptım, deden Resulullah mescidde ne sohbet ettiyse sen de çık buraya aynısını bana anlat” dediğini bilen Müslüman kadına bu olay, çocuğuna nasıl davranması gerektiği noktasında bazı ipuçları vermez mi?

Hz. Ali’nin eve geldiğinde hüznünü unuttuğunu söylemesi boşuna değildir kuşkusuz. Hz. Fatıma’yı alnını secdeden kaldırmayan, sürekli hüzünlü ve zahmetkeş, dünyadan kopuk ve sosyal hayattan izole, aile bütçesi noktasında kayıtsız bir kadın olarak gördüğümüz takdirde o yüce şahsiyetle aramıza dağlar girecek ve günümüz dünyasında Hz. Fatıma’yı örnek almanın imkansız olduğu yanılgısı oluşacaktır. Bu noktada o değerli şahsiyetin ve şahsiyetini layıkıyla anlatamadığımız için mahcubiyet duyduğumuz o numune kadının şehadet günleri vesilesiyle, bir şekilde gerek camiler vesilesiyle gerekse Televizyon kanalları vesilesiyle sesini büyük kitlelere ulaştırabilenlerden bu tür somut olaylarla, yaşantımızda Peygamberimizin kızını örnek alabileceğimiz şekilde Hz. Fatıma’yı anlatmalarını rica ediyoruz.

21. yüzyılda genç kızlarımızın idol ve hedef belirmede zorluk yaşadığı hatta daha da üzücüsü birçoğunun idol ya da hedef bulma gayesinde bile olmadığı bu zamanda bu rica, ricadan öte bir yalvarış kabul edilsin.

Selma Mostafapoor

iqna

Amerikan medyası, rejimin Dışişleri Bakanı Anthony Blinken’ın Türk yetkililerle yaptığı görüşmelerde Gazze savaşı ile İsveç’in NATO üyeliği konularının ele alındığını bildirdi.


Associeted Press haber ajansı, Amerikan Dışişleri Bakanı Anthony Blinken’in Türkiye ziyaretiyle ilgili haberinde görüşmelerin gündemiyle ilgili olarak şunları ifade etti:

“Blinken İstanbul'da Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile Türkiye ve diğerlerinin, özellikle İran ve vekilleri üzerinde nüfuz oluşturmak, gerilimi azaltmak, Gazze'ye insani yardım dağıtımını hızlandırmak ve savaş sonrası Gazze'nin yeniden inşası ve yönetimi için planlama başlatmak için neler yapabileceği konusunda görüşmelerde bulundu.”

Haberde Amerikan Dışişleri Bakanlığının Blinken'in Erdoğan'la görüşmesini özetleyen bir açıklama yayımladığı belirtildi.

Habere göre Amerikan Dışişleri Bakanlığı açıklamasında Blinken’in Türkiye’deki temaslarında çatışmanın yayılmasını önlemek, İsrail'in güvenliğini garanti altına almak ve bir Filistin devletinin kurulmasını ilerletmek için kapsamlı ve kalıcı barış çabalarının gerekliliği vurgulandı.

Blinken ayrıca ABD'nin, Türkiye'nin İsveç'in NATO üyeliğini onaylamasına verdiği önemi de vurguladı.

Habere göre bir Türk yetkili, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın, Blinken'e İsrail rejiminin Gazze'de artan saldırganlığının bölge için bir tehdit olduğunu ve derhal ateşkes ilan edilip kesintisiz insani yardım sağlanması çağrısında bulunduğunu söyledi.

Konuların hassasiyeti nedeniyle isminin açıklanmaması kaydıyla konuşan yetkiliye göre Hakan Fidan, iki devletli çözüm müzakerelerinin "mümkün olan en kısa sürede" başlaması gerektiğini söyledi.

Fidan, Türkiye'nin F-16 savaş uçağı filosunun modernizasyonu talebinin sonucunu beklediğini de belirterek, İsveç'in NATO üyeliğinin onaylanmasının TBMM'nin elinde olduğunu vurguladı. (YDH)

İRNA- Türkiye Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, Komutan Kasım Süleymani'yi emperyalizme ve Siyonizm'e karşı mücadelede tüm İslam dünyasının ve tüm dünya haklarının şehidi olarak nitelendirdi.

Doğu Perinçek, Kasım Süleymani'nin şehadetinin dördündü yıl münasebetiyle Sosyal Hak ve Hürriyetler Sorumlusu ve  Cumhurbaşkanı Yardımcısı Sakine Sadat Pad'a gönderdiği mesajda, Komutan Kasım Süleymani ve yol arkadaşı Ebu Mehdi El Mühendis, emperyalizme ve Siyonizm'e karşı mücadelede sadece İran ve Irak halklarının değil tüm İslam dünyasının ve tüm insanlığın şehitleri olduğunu belirtti.

Perinçek, mesajının bir kısmında  " Bu topraklarda emperyalizme, Siyonizm'e, bölücü ve İslami tekfirci terör örgütlerine karşı mücadele etmekten çekinmeyen nice kahramanlarımızın olması gurur vericidir." ifadelerine yer verdi.

Ayrıca Genel Başkan "Kasım Süleymani'yi şehit ederek Suriye'yi, Irak'ı, Yemen'i, Lübnan'ı, Türkiye'yi, İran'ı, Filistin'i ele geçirebileceklerini düşündüler ama bu isteklerini başaramadılar" dedi.

Perinçek mesajının devamında "Bu savaşta Suriye, Irak, İran, Libya, Filistin, Azerbaycan ve Rusya'nın cephedeki kardeşlerimizdir. Kasım Süleymani'nin bize bıraktığı miras, ABD emperyalizmi ve İsrail Siyonizmi küfrederek, itidal çağrısı yaparak mağlup edilmez, ancak silahlı kararlılıkla bölgemize saldırılarını önleyebiliriz. Gazze ve Batı Şeria'daki katliamı ancak kuvvete başvurarak durdurabiliriz. Başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız bir Filistin devleti kurma mücadelesinde başarılı olacak karargahın inceliği ve mücadele yöntemi, Kasım Süleymani'nin hayatını adadığı mücadeledir. Bu mücadele emperyalist Siyonist saldırganlığı bölgemizden söküp atacak mücadeledir. Bu gün Kasım Süleymani'yi desteklemek Filistinli olmaktır. Filistinli olmak kahraman olmaktır, Hepimiz Filistinliyiz, hepimiz Kasım Süleymani'yiz." ifadelerine yer verdi.

Hizbullah, Filistin direniş liderlerinden Salih Aruri ve beraberindeki 6 kişinin suikaste kurban gitmesinin ardından İsrail'e ilk ciddi askeri tepkiyi cumartesi günü vermişti. Saldırı İsrail'de 'ilerde olabileceklerin fragmanı' olarak nitelendi
 

Lübnanlı grup, cumartesi sabahı yerel saatle 7.50'den itibaren İsrail'in kuzeyinde yer alan Meron askeri üssünü ve civarını 62 roketle hedef aldığını açıklamıştı. Meron'un ülkenin kuzeyindeki hava trafiğini yöneten ve izleyen tek merkez olduğu bildiriliyor. Hizbullah saldırının ardından yayınladığı yazılı bildiride, “işgalcilerin bombalanan tesise eşdeğer bir alternatifi yok.” ifadelerini kullandı.

 
Lübnanlı direniş grubu ayrıca yine İsrail'in kuzeyinde yer alan “Metulla bölgesini ve Hounin Kışlası civarında işgal askerlerinin toplandığı bir yeri sırasıyla saat 9.40 ve 9.55'te uygun silahlarla hedef aldığını” da duyurdu.

'ZARAR GİZLENİYOR'
Saldırıların ardından İsrail basını pazar günü Hasan Nasrallah'ın savaşın başından bu yana “kuzey bölgesindeki İsrail sistemlerini kör etme” amacını güttüğünü vurguladı. İsrail'de yayın yapan Kanal 14'e konuşan askeri analist Noam Amir, özellikle Meron Hava Kuvvetleri Üssü'nün hedef alınmasının ardından “İsrail güçlerinde ciddi bir tedirginlik yaşandığını” belirtti. Uzman ayrıca Meron'a yapılan saldırıdan sonra “üssün istihbarat sisteminin uğradığı zararın boyutu kasıtlı olarak gizleniyor” ifadelerini kullandı.

İsrail basınına göre Tel Aviv'in endişesi Hizbullah'ın stratejik öneme sahip yerler hakkında detaylı bilgiye sahip olmasından kaynaklanıyor. İsrailli Walla haber sitesi, Hizbullah'ın Aruri suikastına verdiği ilk tepkiyi, partinin “çok boyutlu tehditlerinin genişlemesi halinde neler olabileceğinin sadece bir fragmanı” olarak nitelendirdi.

ÜSSÜN SORUMLUK ALANI
 Lübnan'ın güney sınırına sadece 8 kilometre mesafede bulunan Meron Üssü, Jarmaq Dağı'nın zirvesinde yer alıyor ve İsrail'deki en yüksek zirve olma özelliğine sahip. Kaynaklara göre Meron'un başlıca işlevi hava gözetleme. Askeri merkezin Suriye ile Lübnan'ın yanı sıra Doğu Akdeniz havzasının kuzey kesimine yönelik tüm hava operasyonlarını yönetmek ve kontrol etmekten sorumlu olduğu belirtiliyor.