
کارگر
Rusya’ya ayrı İsrail’e ayrı
UEFA ve FIFA, Ukrayna krizinin ilk günlerinde sivil ölümleri gerekçe göstererek Rusya’yı tüm turnuvalardan men etmişti. Aynı günlerde Euroleague ve Eurocup'ta mücadele eden Rus takımları da organizasyonlardan resmen ihraç edilmişti. Euroleague yönetimi, THY Avrupa Ligi ve ULEB Avrupa Kupası'nda mücadele eden 4 Rus kulübü CSKA Moskova, UNICS Kazan, Zenit St. Petersburg ve Lokomotiv Kuban'ı uluslararası sporun dışına itmişti.
İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarında önlemlerin sayısı 23 bine yaklaştı. Euroleague yönetimi, ULEB, UEFA ve FIFA İsrail’e karşı ise sessizliğini sürdürüyor.
UEFA, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in, askeri operasyona başladıklarını duyurmasından sadece 5 saat sonra açıklama yapmıştı. Aynı saatlerde toplanan FIFA yönetimi ise Ukrayna’ya askeri müdahalede bulunan Rusya’da uluslararası futbol maçlarının oynanmayacağını, karşılaşmalarda Rusya bayrağı ve marşının kullanılmayacağını açıklamıştı. Rus takımları, o günden bu yana uluslararası alanda müsabakalara katılamıyor.
İsrail’in, 500 kişinin hayatını kaybettiği 17 Ekim’deki El-Ehli Baptist Hastanesi’ni bombalaması dünyanın dört bir yanında protesto edilirken, savaş suçu niteliğindeki bu saldırıda bile UEFA ve FIFA kınama mesajı dahi yayımlamadı. Aynı kurumlar, bu saldırıdan sadece bir gün önce 2024 Avrupa Futbol Şampiyonası Elemeleri’nde Belçika ile İsveç arasında oynanan karşılaşma sırasında Brüksel’de yapılan silahlı saldırıda ölen 2 kişi için derhal kınama mesajı yayımlarken, o hafta oynanan maçlarda saygı duruşunda bulunma kararı aldı.
UEFA ve FIFA, önce İsrail’in milli takım ve kulüp takımlarının oynaması gereken tüm uluslararası maçları erteledi. Daha sonra İsrail’in talebi doğrultusunda, ülkede oynanması gereken müsabakalar, yine İsrail’in belirlediği başka ülkelere alındı. Buna göre milli takım için Macaristan, kulüp takımlarından Maccabi Tel Aviv için Sırbistan ve Maccabi Haifa için Kıbrıs Rum Kesimi tayin edildi. Bu karar alınırken diğer takımların fikstürü ve yerel lig maçları dikkate alınmadı.
ATAŞEHİR YERİNE LİTVANYA
İki yıl önce Ukrayna krizindeki sivil ölümleri gerekçesiyle Rusya’yı 4 günde futboldan güreşe, atletizmden basketbola olimpiyatlar dahil tüm turnuvalardan men eden dünya sporunu yönetenler haftalardır Gazze’ye yönelik saldırılarda bulunan İsrail için herhangi bir yaptırıma başvurmadı. Hatta İsrail takımlarına avantaj sağlayacak uygulamalar getirdi.
Fenerbahçe Erkek Basketbol Takımı, Euroleague mücadelesinde İsrail takımı Maccabi ile Ataşehir yerine 2 bin 700 km uzakta Litvanya'nın Panevezys şehrinde oynamak zorunda kaldı. Sözde, bu Fenerbahçe için “iç saha” maçıydı.
Maccabi Tel Aviv takımı ilk yarıdaki müsabakalarını İsrail’deki güvenlik koşulları nedeniyle Belgrad’da oynadı. Salı günü Ataşehir’de bir başka Euroleague maçı oynamış olan Fenerbahçe, aradan 48 saat geçmeden Avrupa’nın kuzeyinde yer alan Panevezys’de sahaya çıkmak zorunda bırakıldı. Fenerbahçe’nin maçı 35 sayı farkla 109-74 kazanması gecenin güzelliği oldu.
İnsan hakları, olimpik ruh, fair play ve barış gibi süslü kelimeler içeren cümlelerle Rus takımlarının uluslararası müsabakalara katılımını anında durduran kuruluşlar İsrail takımlarını korumaya devam ediyor. İşin kötüsü uluslararası kamuoyu bu çifte standardı çoktan kanıksadı.
Kamil Erdoğdu
o uçaklar askeri malzeme dolu
Aydınlık’ın ortaya çıkardığı İncirlik Üssü’nden Güney Kıbrıs’taki Agratur Üssü üzerinden İsrail’e silah taşınması konusuyla ilgili yeni bir bilgi ortaya çıktı. Sızdırılan Wikileaks belgeleri ise Erdoğan'ın ilk yıllarında Amerikalılara İncirlik'e dair verdiği tavizlere ışık tutuyor.
İngiltere merkezli Declassified sitesi, İncirlik Üssü’nden Agratur’a giden uçağın, bir gün önce İtalya’daki ABD’nin Avrupa’daki silah ve malzeme stoğunun bulunduğu Aviona Üssü’nden İncirlik’e geldiğini ortaya koydu. Bu bilgiye göre, İncirlik’ten kalkıp Agratur’a uçan ABD Hava Kuvvetleri’ne ait C 130J Hercules uçağı, bir gün önce İtalya’daki ABD’nin savaş stoklarının bulunduğu Aviano Üssü’nden İncirlik’e geldi. ABD’ye ait C-130J Hercules askeri nakliye uçağı 5 Kasım 2023’te, İncirlik Üssü’nden İngiltere’nin Güney Kıbrıs’taki hava üssü Agratur’a inmişti.
İtalya’daki Aviano Hava Üssü, “savaşa hazır stok bulunduran, ekipman bakımı yapan ve destekleyen” ABD 31. Mühimmat Filosuna ev sahipliği yapıyor. Üste konuşlanan birimin F-16’ların “mühimmat ve silahlanma gereksinimlerini destekleyen” 250’den fazla aktif görev çalışanına sahip olduğu ve 790 milyon dolar değerinde dört ayrı stok bulundurduğu belirtiliyor.
HÜKÜMET YETKİLİLERİ ÜSTÜNÜ ÖRTMEYE ÇALIŞTI
Aydınlık yazarı Fikret Akfırat’ın yazısını Aydınlık 19 Kasım 2023’te manşet yapmıştı. Yazıda şu bilgilere yer verilmişti:
“ABD, Türkiye’deki İncirlik Üssü’nden İsrail’e silah taşıdı. Bu bilgi, İngiltere merkezli Declassified UK haber sitesinde yer aldı. Haberde, ABD’nin İsrail’e silah, savaş aracı, askeri teçhizat ve mühimmat trafiğinin ayrıtıları yer alıyor. Sitenin haberine göre, ABD’nin İsrail’e silah ulaştırmasında Güney Kıbrıs’taki İngiliz Agratur üssü uluslararası bir merkez haline getirildi. ABD ve İngiltere uçakları Almanya, Türkiye ve İspanya’daki üslerinden Agratur’a, oradan da İsrail’e nakliye uçuşları yapıyor. 5 Kasım’da ABD Hava Kuvvetleri’ne ait C-130J Hercules askeri nakliye uçağı İncirlik’ten Agratur Üssü’ne uçtu. Resmi uçuş bilgilerinin görüntülenebildiği radarbox adlı internet sitesinde, söz konusu uçuşun ayrıntıları da yer alıyor. Buna göre İncirlik Hava Üssü’nden saat 11.51’de kalkan C 130 J Hercules uçağı, İngiliz Hava Kuvvetleri’ne ait Agratur Hava Üssü’ne 12.37’de ulaştı. C-130J Hercules nakliye uçağı, 128 muharip asker ve 19 bin 600 kg kargo taşıyabiliyor.
“İsrail’de yayımlanan Haaretz gazetesinin haberine göre, 7 Ekim-24 Ekim arasında 40’tan fazla ABD nakliye uçağı, 20 İngiliz nakliye uçağı ve yedi ağır nakliye helikopteri Agratur’a teçhizat, silah ve kuvvet taşıdı (Haaretz, 31 Ekim 2023). Haaretz’in bir hafta önceki haberine göre uçaklara Avrupa’daki ABD ve NATO’ya ait stratejik depolardan kargo yüklendi. Gazete, ABD uçuşlarının yaklaşık yarısının “askeri yardım teslimatı” olduğunu yazıyor. İsrail’in güneyinde Negev çölünün yakınında bulunan Nevatim Hava Üssü’ne inen ABD uçakları, İsrail ordusuna silah teslim etti. Ayrıca Tel Aviv’deki Ben Gurion havaalanına inen ABD uçakları, silah ve mühimmatın yanı sıra zırhlı araçlar da taşıdı (Haaretz, 24 Ekim 2023).”
İsrail’in Gazze’yi bombalamaya başlamasından önceki iki ay içinde İncirlik’ten Agratur’a herhangi bir uçuş olmadığı görülmüştü.
PERİNÇEK: İNCİRLİK TSK’NIN DENETİMİNE ALINSIN
Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek 2 Aralık 2023’te düzenlediği toplantıda İncirlik ve Agratur üzerinden İsrail’e silah sevkıyatı konusuyla ilgili ayrıntıları açıklamış ve Hükümet’e üç soru yöneltmişti:
“Buradan Cumhurbaşkanlığına tekrar soruyoruz:
Soru 1. İncirlik Hava Üssü’nden 5 Kasım 2023 günü 11.51’de kalkan ve 12.37’de Agratur Hava Üssü’ne inen ABD Hava Kuvvetleri’ne ait C130J Hercules uçağının yükü nedir?
Soru 2. ABD uçağının Agratur’a yaptığı uçuşta taşıdığı yükün bilgisi Türkiye’ye bildirildi mi? Bu uçuş için, Türkiye’den izin ya da onay alındı mı? ABD’nin İncirlik’ten kalkan uçakların taşıdığı yük konusunda Türkiye’ye bilgi verme yükümlülüğü bulunmakta mıdır?
Soru 3. Türkiye makamlarının İncirlik’ten kalkan uçakların yükünü denetleme yetkisi var mıdır?”
Perinçek, devamla şunları belirtmişti:
“NATO ilişkileri içinde ABD’ye verilen İncirlik üssü, Türkiyemiz topraklarına bir hançer gibi duruyor. Öyle bir hançer ki, hem vatanımız bağrına saplanmıştır. Hem de komşularımızı tehdit etmekte ve kardeş Filistin halkına karşı ABD ve İsrail’e karşı kullanılmaktadır.Filistin halkına sadakatin ve Gazze ile dayanışmanın ilk adımı İncirlik’teki ABD Üssü’nü Türk Silahlı Kuvvetleri’nin denetimine almaktır.”
ABD Ve İsrail’in Kaos Stratejisinin Hedefi
Dünya 2024’e hızlı girdi. Gazze’de devam eden savaşın yanı sıra, Lübnan, Irak, Suriye ve İran’daki terör saldırıları önümüzdeki günlerin ne kadar hareketli geçeceğinin işareti. ABD ve İsrail’in düzenlediği Irak, Suriye ve Lübnan’daki suikastlerin, Irak’taki 12 Mehmetçiği şehit verdiğimiz saldırıdan ya da İran’daki intihar bombalı eylemden bir farkı yok. Hepsinin hedefi aynı. ABD, kara gücü PKK ve CIA-MOSSAD’ın maymuncuğu IŞİD aracılığıyla bölgede kaos eylemlerinin düğmesine basıyor. Burada ABD ve İsrail’in farklı hedefleri olduğunu vurgulamak gerekiyor. ABD, kontrollü bir şekilde İran’a ve Türkiye’ye sopa sallamayı esas alıyor. Washington’un amacı, İran ve Türkiye’nin kolunu kanadını kırarak, bir an önce ABD için baş tehdit olan Çin ve Rusya ile mücadeleye odaklanmak. İçinde olduğu durumu uzun vadeli bir ölüm kalım savaşı olarak gören İsrail ise, savaşın yayılması ile ABD’nin bölgede kalmasını sağlama peşinde. Çünkü İsrail, ABD’nin geçmiş dönemde olduğu kadar arkasında bulunmadığı bir güçler dengesinde kendini güvende saymıyor.
İRAN VE DİRENİŞ EKSENİNİN TUTUMU
İran ve İran’ın desteklediği Yemen’den Lübnan’a, Suriye’den Irak’a çok geniş bir alanda etkili olan direniş ekseni ise İsrail’in bu stratejisini boşa çıkaracak politikalar izliyor. ABD ve İsrail’in karşısında yıllar içinde biriktirdiği savaş, diplomasi ve yönetim tecrübesiyle neredeyse bir devlet ile eşdeğer ağırlık kazanan Lübnan Hizbullahı bu konuda son derece akıllı bir politika izliyor. İsrail, AKSA Tufanı’ndan sonra savaşı Lübnan’a yaymaya çalıştı. Fakat Hizbullah’ın savaşı sınırda tutan taktiklerine karşı başarılı olamadı. Hizbullah Genel Sekreter Hasan Nasrallah da, Kasım Süleymani anması için yolladığı video mesajda bu noktanın altını çiziyor.
Direniş cephesinin en önemli eylemi ise Yemen’in Kızıldeniz’deki İsrail’e giden her türden gemiyi hedef alma hamlesi oldu. Bu, dünya deniz ticaretinde Avrupa’ya ulaşım açısından en önemli rota olan Kızıldeniz’in deniz trafiğine kapanmasına yol açtı. Buna karşılık ABD bir koalisyon oluşturdu. ABD, Avustralya, Bahreyn, Belçika, Kanada, Danimarka, Almanya, İtalya, Japonya, Hollanda, Yeni Zelanda, Kore Cumhuriyeti, Singapur ve İngiltere’nin yer aldığı koalisyon bugüne kadar Yemen üzerinde herhangi bir caydırıcı etki sağlayamadı. Bu 14 ülke 3 Ocak’ta yaptığı ortak açıklamada “küresel tahıl ticaretinin yüzde 8’i, deniz yoluyla ticareti yapılan petrolün yüzde 12’si ve dünyanın sıvılaştırılmış doğal gaz ticaretinin yüzde 8’i dahil olmak üzere, küresel deniz ticaretinin yaklaşık yüzde 15’i Kızıldeniz’den geçtiği” vurguluyor ve Yemen’i eylemlerine son vermeye çağırıyor.
KAYBEDİLEN ZAMAN
Hamas’ın 7 Ekim’deki AKSA Tufanı operasyonuyla başlayan yeni dönemin ayırt edici özelliği, önceki dönemde işe yarayan “zaman kazanmaya oynama” taktiklerine dayanan stratejinin artık geçerli olmayacağı bir dünya tablosunun ortaya çıkması. CIA’nın yanısıra dünya siyonist lobisinin güdümündeki uluslararası medyanın her türden yönlendirme, yanlış bilgi operasyonlarıyla desteklediği propagandaya rağmen, İsrail’in barbarlığının ABD’yi de yalnızlaştırdığı, ABD ve Avrupa’da devlet ve toplum içinde anti İsrail eğilimlerin güçlendiği görülüyor.
ABD önderliğindeki Atlantik/NATO cephesinin gelişen dünyaya açtığı savaşta sadece İran’ı, Rusya’yı ve Çin’i değil, Türkiye’yi de hedefe koyduğu görülmektedir. Bu koşullarda, ön cephede yer alan Türkiye’nin yeni döneme uygun bir stratejiyi benimsemesi zorunludur. Cumhurbaşkanlığı Güvenlik ve Dış Politikalar Kurulu üyesi Burhanettin Duran’ın “(Türkiye) milli çıkarlarını hem içinde bulunduğu ittifakları dönüştürmeye gayret ederek hem de gerektiğinde kendi başının çaresine bakma tedbirleri alarak koruyacak (Sabah, 30 Aralık 2023)” diye temellendirdiği stratejinin geçmiş dönemde herhangi bir başarılı sonuca ulaştırmadığı ortadadır. Türkiye NATO’yu dönüştüremez, NATO Türkiye’yi dönüştürür ve dönüştürmektedir. Türkiye, Atlantik saldırganlığına karşı ön cephedeki diğer ülkelerle eşgüdüm oluşturacağı bir strateji kurmak durumundadır./aydınlık
Lübnan ve Filistinli Âlimlerden İmam Hamanei ve Şehit Kasım Süleymani’ye Teşekkür
Lübnan ve yurtdışındaki Filistinli Âlimler Konseyi'nin başkanı ve sözcüsü Şeyh Muhammed Salih Moud, İran İslam Cumhuriyeti'nin Filistin davasını savunma çabalarını takdir etti ve Şehit Razi Musevi'nin ailesine başsağlığı dileyerek, şehit Süleymani'yi Kudüs ve Filistin şehidi olarak nitelendirdi.
Lübnan ve yurtdışındaki Filistinli Âlimler Konseyi Başkanı ve Sözcüsü Şeyh Dr. Muhammed Salih Moud, Hacı Kasım Süleymani'nin şehadetinin dördüncü yıldönümü münasebetiyle yaptığı açıklamada şunları vurguladı: ‘Şehit Hacı Kasım Süleymani her zaman Gazze'deki Filistin direnişinin her düzeyde destekçisiydi. Hacı Kasım Süleymani'nin şehadetinin 4'üncü yıl dönümü nedeniyle hazırlanan açıklamada şu ifadelere yer verildi:
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
Herkes, şehit Tümgeneral Kasım Süleymani'nin hem genel olarak (Lübnan, Suriye, Irak ve Yemen'de) direnişin desteklenmesinde, hem de özel olarak Filistin direnişinin desteklenmesinde oynadığı önemli rolün, özellikle de kendisinin Filistin direnişinin destekçisi olduğunun bilincindedir. Şehit Süleymani, özellikle Gazze'deki Filistin direnişine askeri teçhizat, lojistik, askeri işler, gerekli malzemeler ve askeri uzmanlık da dâhil olmak üzere her düzeyde tam destek verdi.
Bu gerçek, Lübnan ve Gazze'deki birçok Hamas komutanı tarafından da doğrulandı ve vurgulandı. Bunu Hamas'ın Gazze'deki siyasi bürosu başkanı Yahya Sinvar ve Kassam Tugayları komutanı Ebu Ubeyde de doğrulamıştır. Bu komutanlar, kamuoyu önünde ve TV kanallarında İran ve Hacı Kasım Süleymani'ye şu sözlerle teşekkür ettiler: İran! Gazze direnişine verdiğiniz sürekli destek için size ve bize verdiği önem ve tam destek için Hacı Kasım Süleymani'ye minnettarız.
Ayrıca Hamas hareketinin Siyasi Büro Başkanı İsmail Haniye, Gazze direnişine verdiği tam ve kalıcı destekten dolayı İran İslam Cumhuriyeti'ne teşekkür ederek Kasım Süleymani'ye Kudüs Şehidi ve Filistin Şehidi unvanını verdi.
Aynı zamanda İran İslam İnkılabı, başta Filistin milleti olmak üzere dünyadaki özgür milletlerin ilham kaynağı olmuştur. Filistin milleti bu inkılap tarafından her zaman desteklenmiş, özellikle zafer kazandığı ilk andan itibaren Şah rejimi döneminde kurulan Siyonist rejim büyükelçiliğini kapatmış ve yerine Filistin bayrağını asmış ve Filistin büyükelçiliğini koymuştur.
Dünya ülkeleri arasında Filistin'i tanıyan ilk ülke İran oldu. Bu inkılap sütunlarını oluştururken Kudüs Gücü'nü ve Devrim Muhafızları'nı kurmuş ve bu ordular Filistin'e destek vermiştir.
Ayrıca İran İslam İnkılabı lideri ve kurucusu İmam Humeyni (r.a), her Ramazan ayının son Cuma gününü Dünya Kudüs Günü olarak adlandırmıştır ve bu gün, Filistin’in anısının gelecek nesillerin aklında kalması için uluslararası destek günü haline gelmiştir.
İran İslam İnkılabı, Müslümanların birliğini vurgulamış ve hiçbir ayrım gözetmeksizin tüm direniş gruplarına dostluk elini uzatmıştır. Bugün de devrimin lideri İmam Hamanei bu yola devam ediyor. İmam Hamanei hiçbir konuşmasında Filistin direnişi ve halkına değinmeden geçmemiş, konuşmasının bir kısmını bu konuya ayırmıştır.
Şehit Kasım Süleymani de İslam İnkılabı Rehberi İmam Hamanei’nin rehberliği altında direniş gruplarının desteklenmesinde aynı role sahipti.
Bu nedenle Filistin Âlimler Konseyi olarak şunu vurguluyoruz: İran İslam İnkılabı ve inkılap rehberi İmam Hamanei ve başta Kudüs Şehidi Tümgeneral Kasım Süleymani olmak üzere tüm İranlı komutanlar katil Siyonist rejimle ilişkileri normalleştirme projesine darbe vurulmasında ve bu planın ertelenmesinde doğrudan ve uzun süreli bir etki yarattılar.
Siyonist düşmanla ilişkileri normalleştirme projesinin Allah'a, Peygamber’e, müminlere ve şehit kanlarına ihanet olduğunu ve sonucu her olursa olsun durdurulması gerektiğine inanıyoruz.
İran'a çok minnettarız, çünkü düşmanlarının yaptırımlarına ve saldırılarına rağmen hala direniş eksenini destekliyor. Çünkü bu ülkenin Filistin'i ve dünya mazlumlarını destekleme konusundaki tutumu dine, şeriata ve dini inançlara dayanıyor.
Bu duruşu sayesinde İran artık Amerika'ya, Batı'ya ve dünyanın tüm şer güçlerine meydan okuyan bir süper güç haline gelmiştir.
Birkaç gün önce bu ülke Filistin yolunda bir şehit daha verdi. Şehit General Seyyid Razi Musevi, şehit General Kasım Süleymani'nin kadim dostuydu. Allah'tan kendisine rahmet etmesini diliyoruz. Biz de Filistin Âlimler Meclisi olarak şehit Serdar Razi Musevi'ye şeref madalyası ve Kudüs şehidi ve Filistin şehidi unvanını veriyoruz. İran İslam Cumhuriyeti Rehberine, İran halkına ve sabırlı şehit ailelerine en içten dileklerimizle başsağlığı diliyor ve tebriklerimizisunuyoruz. Allah’tan hepimizi Mescid-i Aksa’da Namaz kılanlardan karar kılmasını ve Gazze, Batı Şeria, Güney Lübnan, Irak, Suriye ve Yemen'in bu destansı, kahramanca ve yüce direnişine güç, kudret ve kahramanlık vermesini niyaz ediyoruz.
İnsanlığın, çocukların, kadınların yaşlıların ve masumların katili olan korkak, eli kanlı ve cani Siyonist düşman, Allah'ın izniyle çok yakında yenilgiye uğratılacaktır. Bu cihadın sonu ya şehadet ya da zaferdir.
*Şeyh Dr. Muhammed Salih Moud, Lübnan ve yurtdışındaki Filistinli Alimler Konseyi Başkanı ve Sözcüsü
Irak İslami Direnişi, Golan’ı ve Hayfa’yı vurdu
Irak İslami Direnişi, resmi Telegram hesabından yayımladığı bildiride İsrail rejiminin işgali altındaki Hayfa kentini Arqab adlı gelişmiş seyir füzeleriyle vurduğunu açıkladı.
Irak İslami Direnişi, yayımladığı bildiride şu ifadelere yer verdi:
“İşgale karşı direniş yaklaşımımız çerçevesinde Gazze'deki halkımıza destek olarak ve işgalci varlığın çocuklar, kadınlar ve yaşlılar da dahil olmak üzere Filistinli sivillere karşı gerçekleştirdiği katliamlara yanıt olarak Irak İslami Direniş Mücahitleri geçtiğimiz günlerde işgal altındaki Hayfa'da uzun menzilli Arqab (gelişmiş seyir) füzesi kullanarak hayati bir hedefe saldırı gerçekleştirilmişti. İslami Direniş, düşman kalelerini yok etmeye devam edeceğini teyit ediyor ve size daha fazlasının sözünü veriyoruz.”
Irak İslami Direnişi, bugün ayrıca Amerikan işgali altındaki Suriye'nin Kasrak ve Irak'ın Ayn el-Esed üslerini insansız hava araçlarıyla ve İsrail işgali altındaki Golan Tepeleri'nde İsrail hedeflerini uygun silahlarla vurdu.
İsrail rejimi basına uyguladığı askeri sansür ile vurulan hedefleri ve verdiği kayıpları gizliyor. Ancak Hayfa’daki hedeflerin vurulduğu sosyal medyaya düşen fotoğraflarla doğrulanmıştı.
Irak İslami Direnişi Hayfa’ya attığı seyir füzelerinin fırlatılma görüntülerini yayımladı.(Ajanslar)
Irak ve Suriye’deki ABD Üsleri Direnişin Hedefi Olmaya Devam Ediyor.
Irak ve Suriye’de ABD askerlerinin bulunduğu üsler, Irak İslami Direnişi tarafından hedef alındı.
Irak İslami Direnişi tarafından yapılan açıklamada, Irak'ın batısında yer alan el-Anbar eyaletindeki Ayn’ül Esed Askeri Hava Üssü'ne SİHA saldırısı düzenlendiği belirtildi.
Yapılan açıklamada şu ifadeler yer aldı: ‘Irak’ın batısında yer alan işgal altındaki Ayn’ül Esed üssüne saldırı düzenlendi. İslami Direniş, düşmanın kalelerini vurmaya devam edecek. Saldırı Irak ve bölgedeki ABD işgal güçlerine direnişimizin devamı ve Siyonistlerin Gazze'deki katliamlarına yanıt olarak gerçekleştirildi.
Aynı zamanda ABD’nin Suriye’nin kuzeydoğusundaki Kasrek üssü ile Culan’daki üssüne SİHA ile saldırı düzenlendi.
İsrail Suikastlarla Nereye Varmak İstiyor?
İsrail ABD’yi de içine alacak bir bölgesel savaş çıkarmaya mı çalışıyor yoksa Hamas’a karşı bir skor elde edip savaşı noktalamaya mı hazırlanıyor? Risk çıtası meseleyi iki tarafa da devirecek sınıra ulaştı.
Hamas’ın Aksa Tufanı’na yanıt olarak 7 Ekim’den bu yana Gazze’de sürdürdüğü soykırım savaşında kritik kararların eşiğine gelen İsrail en iyi bildiği işe geri döndü: Dışarıda suikast ve terör.
25 Aralık 2023’te İran Devrim Muhafızları’nın Suriye’deki komutanı Seyyid Razi Musavi Şam’daki konutunda füzeyle öldürüldü.
2 Ocak’ta Hamas Siyasi Büro Başkan Yardımcısı Salih el Aruri, Beyrut’un güneyinde Hizbullah’ın kalesi Dahiye’nin Maşrafiye bölgesinde SİHA’larla öldürüldü. Aruri dışında Hamas’ın askeri kanadı İzzeddin Kassam Tugayları’ndan iki komutan da ölen 7 kişi arasında.
3 Ocak’ta İran’ın Kirman kentinde Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’yi anma törenini hedef alan iki bombalı saldırıda 103 kişi ölürken 171 kişi yaralandı.
‘Direniş ekseni’nin birbiriyle kesişen halkalarını hedef alan bu saldırıları birlikte ele almak gerekiyor.
***
Suikast ve saldırıların nasıl bir kavşakta gerçekleştirildiği önemli:
- İsrail öldürme, göçertme ve göçürtme dışında Gazze’de deklare ettiği hedeflere ulaşamadı. Hamas’ı yok etme hedefinden hala uzak. Yerin altını üstüne getiriyor ama direnişi istediği ölçüde tünel sistemlerinden söküp atamadı. Askeri operasyonlarla tek bir rehineyi kurtaramadı. Filistinlileri Gazze’den sürme planı için de yol alamadı. Ve askeri kayıpları artıyor. Bu tablo karşısında Gazze’deki 15 tugaydan beşini çekme kararı aldı. Yeniden konuşlanma planı mı çekilmeye hazırlık mı? “Planda değişiklik yok” dese de Başbakan Benyamin Netanyahu’ya içeride ve dışarıda hesap soranlar artıyor.
- İsrail, destekçileri nezdinde savaşın amaç ve araçlarına dair köşeye sıkıştı. Erişilebilir hedefler ve buna uygun strateji konusunda Amerikan yönetimini ikna edemiyor. Biden yönetimi “ya sonuç ya da son” diye sabırsızlanıyor. Çünkü ABD, BM’deki oylamalarda yalnızlaşıyor, soykırım suçunda ortaklığı yüzüne vuruluyor, bölgesel müttefiklerle zar zor toparladığı ilişkiler ağında cızırtılar geliyor ve savaşın ekonomik maliyeti artıyor. Washington’ın İsrail’den yeni yıla kadar işini bitirmesini istediği belirtiliyordu. Tel Aviv üzerinde baskıların artması beklenirken Netanyahu’nun kendine manevra alanı açması lazım.
- Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde (UCM) soykırım davası ciddiyet kazanıyor. Avukatlar ve sivil örgütlerin soykırım soruşturması için yaptığı başvuruların ardından Güney Afrika 84 sayfalık dava dilekçesiyle UCM’ye müracaat etti. Savcıların savsaklaması zorlaştı.
- Başı yargıyla belada olan Netanyahu’yu kurtaracak yasal değişiklik Yüksek Mahkeme’ye takıldı. İsrail Başbakanı’nın siyasi geleceği yeniden tehlikeye girdi.
- Beri tarafta Netanyahu’nun aşırı sağcı ve dinci ortakları savaşa son verildiğinde iktidardan olacaklarını anlıyor. O yüzden Gazze’de sonuna kadar gidilmesi için bastırıyor. Yediot Aharonot gazetesine göre Maliye Bakanı Bezalel Smotrich kabine toplantısında "Gazze Şeridi için doğru çözüm, halkı, kendilerini kabul eden ülkelere göç etmeye ikna etmektir. Kontrolü kalıcı olarak ele alacağız ve orada yerleşim yerleri inşa edeceğiz" diye tutturdu. Ulusal Güvenlik Bakanı İtamar Ben Gvir ise şu ifadeleri kullandı: “Operasyon, Filistinlileri başka ülkelere göç ettirme ve Gazze Şeridi’nin yeniden iskân projesine odaklanmak için bir fırsat.”
İsrail, Filistinlileri Sina’ya sürme konusunda Mısır’ın kırmızı çizgilerini aşamadı. Şimdi yerinden edilen Gazzelileri kabul edecek ülkeler arıyor. Kongo kapısı çalınanlar arasında.
İsrail kamu yayın kurumu KAN ve Yedioth Ahronoth’un geçtiği bilgilere göre Netanyahu savaş kabinesine Gazze’nin yarını için bir çıkış planı sundu. Öneri Gazze’yi yerelde oluşturulacak bir güce bırakmayı içeriyor. Plana göre silahlı aşiretler ve ailelerden oluşturulacak yerel güç Gazze Şeridi’ni sivil açıdan kontrol edecek, güvenlik konusunda ise İsrail ordusuyla iş birliği yapacak. Hükümetin stratejik planlarını hazırlayan araştırmacı Emin Fayek, Hamas'ın bu tür aileleri büyük ölçüde zayıflattığını hatırlatarak “Gazze Şeridi bu ailelerle yönetilemez" diyor. İsrailli araştırmacı Nadaf Eyal de aynı kanaati paylaşıyor: “Gazze Şeridi'nde Hamas'tan olmayan ve güç kullanabilecek silahlı kimselerin yokluğu planın başarısız olması anlamına geliyor.” Yerle bir edilmiş bir bölgede, en az 22 bin insanın cesedi üzerinde, 60 bin yaralının huzurunda İsrail’le iş birliği yapacak Filistinli aramak da acınası bir fantezi! Bu tartışma İsrail’in sivilleri katledip Gazze’yi yaşanamaz hale getirme dışında bir çıkış planı olmadığını teyit ediyor. Amerikalıların fantezisi de Hamas’ı devirip Mahmud Abbas’ı İsrail tankları üzerinde Gazze’ye getirmekti. Bunu İsrailliler bile gerçekçi bulmadı.
***
İsrail ABD’yi de içine alacak bir bölgesel savaş çıkarmaya mı çalışıyor yoksa Hamas’a karşı bir skor elde edip savaşı noktalamaya mı hazırlanıyor? Risk çıtası meseleyi iki tarafa da devirecek sınıra ulaştı. İsrail genel olarak Suriye, Lübnan ve İran’daki saldırılarla direniş ekseninin “alanların birliği” ya da “cephelerin birliği” olarak tanımladığı stratejiyi dağıtmayı hedefliyor. İki ihtimal var: Ya İran, Suriye ve Lübnan’ın saldırılara yanıt veremeyeceği öngörüsünden hareket ediyor ya da ABD’yi ortak edebileceği bölgesel bir savaşı kışkırtıyor. İran doğrudan yanıt verirse ABD de savaşa dahil olacaktır; hesap bu. Ya da Hizbullah tam kapasite cephe açarsa ABD tepelerine binecektir. Çok eski ve fırsat için pusuya yattıkları bir senaryo.
İsrail her halükarda Gazze’den sonra Lübnan’ı acil gündem yapmak istiyor. Savaşın bitmesini de beklemeyebilir. Hizbullah’ı sınırlardan uzaklaştırmak için 30 km derinliğinde bir güvenlik bölgesi oluşturma hayaliyle uluslararası destekçilerini Lübnan’ın başına çoktan musallat etti. Fakat İsrail bu hedefe bölgesel bir çatışmayla ulaşabileceğini düşünüyor olabilir.
Aruri suikastı ile bir taşla üç kuş vurma hesabı yapmış olabilirler. Bu suikast her şeyden önce Hizbullah’ın kırmızı çizgilerini test ediyor.
Lübnan’da başta Başbakan Necib Mikati olmak üzere temel aktörler Beyrut’taki saldırıyı “Lübnan’ı savaşa çekme arayışı” olarak görüyor. Bu bakış açısı kışkırtmaya karşı temkinli olmayı gerektiriyor.
Kuşkusuz suikast Hizbullah’ı Lübnan’ı koruma önceliğine göre şekillenmiş olan angajman kuralları içinde çatışmayı sürdürme ile angajmanı genişleterek misilleme yapma arasında hassas bir pozisyona soktu. Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah ağustosta yani savaştan iki ay önce "Lübnan'daki suikastlara geri dönülmesine izin vermeyeceğiz” demişti. Hizbullah, İsrail’i kuzeyden vururken aşamalı olarak saldırıların menzili genişlese de tam kapasite savaşa girmekten kaçınan bir angajman setiyle hareket etti. Aruri suikastıyla birlikte ikinci cephe riski birkaç tık birden yukarı zıpladı.
Lübnanlı kaynaklara bakılırsa tehlikeli kışkırtmalara rağmen Hizbullah savaşa sürüklenmek istemiyor. Geçmişten bugüne İmad Muğniye, Kasım Süleymani ve Seyyid Razi Musavi’ye düzenlenen suikastların sonuçlarına bakıldığında stratejik önceliklerle kendini tutma halinin bozulmadığı görülüyor. 7 Ekim’den bu yana Hizbullah’ın tam kapasite savaşa girme ihtimali Gazze’de direnişin çökme tehlikesi gibi stratejik gerekçelerle ilişkilendirildi. Fakat Hizbullah’ın tamamen yanıtsız bırakması caydırıcılığın çökmesi ve sıradaki hedefin Hamas değil Hizbullah liderleri olacağı anlamına geliyor. Sonuç olarak bu saldırı angajman kurallarının dışında. Hizbullah yanıtsız bırakamaz. Ama odağın Gazze’den Lübnan’a kaymasına da izin veremez. Amerikalı ve Fransızların hemen devreye girip Hizbullah’ı dizginlemesi için Lübnan hükümetini markaja aldığı belirtiliyor. Sonuç olarak Hizbullah’ın bunu yanıtsız bırakmayacağı ama çatışmanın yayılmaması yönündeki önceliği terk etmeyeceği öngörülüyor. Hizbullah ilk açıklamasında “Ellerimiz tetikte ve menfur suç cevapsız kalmayacak” dedi.
İran da “stratejik sabır” ile kırmızı çizgileri arasında sıkışıyor. ABD’nin Süleymani’yi öldürmesinin ardından benimsenen strateji korunuyor. Açıklamalara bakılırsa İran ‘direniş ekseni’ni güçlendirmeye, Amerikan güçlerini bölgede barınamaz hale getirmeye, Gazze’nin düşüşünü önlemeye ve İsrail’i yıpratmaya odaklanıyor. Gazze’de tünellere endeksli direniş altyapısının da en az 20 yıllık bir çalışmanın ürünü olduğunu not edelim. Ama uzun vadeli strateji İran’ın sıkışmışlığını gideremiyor.
***
Aruri’nin hedef alınması daha spesifik nedenlere bağlanabilir ve etkileri de bu nedenler üzerinden okunabilir. Yahya Sinvar, Muhammed el Dayf ve Mervan İsa Gazze’deki operasyonda İsrail’e “zafer çığlığı” attıracak üç önemli hedefti. Üç aydır süren bombardıman ve operasyonlarda bu üçlüye ulaşılamadı. Bunun yerine dışarıda daha erişilebilir durumdaki Hamas liderlerine yönelindi. Olası suikastların adresi olarak Katar ve Türkiye’nin de adı geçmişti. Ankara Mossad’a çalıştıkları suçlamasıyla 33 kişiye yönelik operasyonla yanıt verdi. Arabulucu pozisyonu da Katar’ı şimdilik dokunulmaz kılıyor. Malum Mısır, Katar, ABD, İsrail ve direnişin içinde olduğu 5’li bir müzakere grubu oluştu. Lübnan ve Suriye İsrail’in dokunulmazlık içinde suikast düzenlediği iki yer. Aruri de 2017’den bu yana Beyrut’ta üslenmiş biriydi. Aruri’nin öldürülmesi İsrail savaş kabinesi üzerindeki baskıyı azaltabilir. Sonuçta üst düzey bir isim öldürüldü, bir skor elde edildi. Aruri’nin öldürülmesi iki alandaki ilişkileri hedef alıyor:
2012’de Hamas’ın Şam’ı terk etmesi üzerine direniş ekseniyle ilişkiler bozulunca işleri yeniden toparlamada Aruri’nin girişimleri önemliydi. Aruri Hamas’ın Şam’ı terk etmesinin ardından Türkiye’ye yerleşmiş, Erdoğan’la görüşmelerde de yer almıştı. Erdoğan, Mavi Marmara dosyasını tazminat karşılığı kapatırken İsrail’in peşinde koştuğu Aruri’yi de 2015’te Doha’ya postalamıştı. Aruri iki yıl sonra Körfez’deki komşuların Katar’a uyguladığı baskılar üzerine Beyrut’a geri dönmüştü. 2018’den itibaren İran ve Hizbullah’la köprülerin kurulmasında rol oynadı. Bir röportajında "İran, Filistin direnişine gerçek destek sağlayan tek ülkedir” demişti. Lübnanlı kaynaklar Aruri’nin düzenli olarak Hizbullah’la görüştüğünü aktarıyor. Yani suikast İran, Hizbullah ve Hamas üçgenindeki işleyişi vurdu. Boşluğu doldurulamaz değil tabii ki. Bu tür örgütlerde her liderin mutlaka yedeği vardır.
Ayrıca Aruri, Hamas’ın askeri kanadı ile siyasi kanadı arasındaki krizlerde de paratoner gibiydi. İki tarafı da idare edebilen biriydi. İzzeddin Kassam’ın kuruluşundaki rolü ile de bilinen Aruri’ye suikastın etkisinin aranacağı bir diğer yer Batı Şeria. Kendisi Ramallah doğumlu. Batı Şeria’da Hamas örgütlenmesinde öncüydü. El Fetih’le ilişkilerde de öne çıkıyordu. Aruri’nin öldürülmesinin ardından Batı Şeria’da El Fetih’in Ramallah teşkilatı dahil pek çok örgüt genel grev çağrısı yaptı. Ölümü Batı Şeria’daki alttan alta yayılan direniş hücreleri için yeni bir motivasyon olabilir. Paradoksal olarak İsrail, Batı Şeria’nın daha fazla silahlı direnişe kaymasına yol açacak adımlardan kaçınmıyor. Ya bölgenin karışmasını Batı Şeria için düşlediği sürgün senaryosu için fırsat olarak görüyor ya da burayı da Gazze’ye dönüştürdüğünü göremeyecek kadar körlük içinde hareket ediyor. Hamas liderlerine suikastlar bu örgütü daha da güçlendirerek bir orduya dönüştürdü. İsrail 1990’larda El Fetih’e karşı kullanışlı olarak gördüğü örgütü ABD’yi de arkasına aldığı halde sahadan silemiyor. Ve Amerikalı koruyucuları da İsrail’den artık bu realiteyi kavramasını bekliyor.
***
Bu suikastlar eğer ABD’nin gerilimi sınırlamak için daha fazla ağırlık kullanmasını temin etmezse Kahire merkezli çözüm arayışları biraz daha ötelenebilir. 20 Aralık’ta Hamas ve İslami Cihad liderleri Kahire’de Mısır’ın teklifini dinlemişti. Teklif kalıcı ateşkes karşılığında örgütlerin Gazze Şeridi'nin kontrolünden vazgeçmesini içeriyordu. Hamas’sız Gazze için bulunan formül teknokrat hükümetiydi. Mısır Hamas liderlerinin takip edilmeyeceği veya yargılanmayacağı garantisi veriyordu. Teklif Filistinlileri 1982'de Beyrut'tan çıkartan operasyonu çağrıştırıyor. Bilahare Hamas ve İslami Cihad ortak bir belgeyle yanıt verdi. Gazze’deki direniş komitesinde yer alan örgütlerin genel yaklaşımı Gazze ve Batı Şeria’daki yönetimleri birleştirecek şekilde ulusal birlik hükümetinin kurulması yönünde. Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye ulusal hükümet ve Filistin Kurtuluş Örgütü’nün (FKÖ) yeniden yapılandırılması konusunda tekliflere açık olduklarını bildirdi. Heniyye direnişin iyi bir konumda olduğunu, tehcir planına izin verilmeyeceğini ve tüm tutukluların serbest bırakılması talebinden geri adım atılmayacağını kaydetti. İslami Cihad'dan üst düzey bir yetkili de El Meyadin’e Mısır’a gönderdikleri belgenin ilk maddesini şöyle açıkladı: Kalıcı ateşkes sağlanmalı, İsrail Gazze’den tamamen çekilmeli ve BM Güvenlik Konseyi'nin garantörlüğünde bölge yeniden inşa edilmeli.
Hamas yöneticilerinden Usame Hamdan ise daha somut bir yol haritasından söz etti: Ulusal çözüm, ateşkes ve İsrail ordusunun çekilmesini gerektiriyor. Sonra tüm tarafların katılımıyla bağlayıcı bir ulusal toplantı düzenlenir. Gazze ve Batı Şeria'yı yönetecek bir ulusal birlik hükümeti kurulur. Siyasi sistem demokratik temelde geliştirildikten sonra nispi temsil sistemine göre seçimlere gidilir. Bunların hiçbiri İsrail’in Gazze ve Batı Şeria düşleriyle örtüşmüyor. Aruri suikastı bir yanıyla çıkmazdaki masayı vuruyor.
***
Özetlersek Gazze savaşının başında yakaladığı desteği koruyamayan İsrail muhtemelen çatışmayı sıçratma taktikleriyle içerideki çatlakları gidermeyi ve dışarıda özellikle Batılı destekçilerini kendi gündemine sabitlemeyi hedefliyor. Sorunun sadece Gazze olmadığını, bölgesel bir savaş verilmesi gerektiğini anlatmaya çalışıyor. Aynı zamanda ‘direniş ekseni’nin Filistin’le dayanışmasının bedelini artırmaya, herkese ulaşabileceğini göstermeye, bölgesel caydırıcılığını yeniden inşa etmeye, Gazze’de yeni bir aşamaya geçerken Filistin’in imdadına yetişecek tüm hatları felç etmeye çalışıyor. Bütün bunları kendisine kol kanat geren Amerikan gemileri bölgedeyken yapması gerekiyor.
Sancak: Emperyalizmin sonu geldi
İran İslam Cumhuriyeti İstanbul Başkonsolosluğu’nda önceki gün, İran Devrim Muhafızları Kudüs Gücü Komutanı General Kasım Süleymani’nin şehit edilişinin 4. yıl dönümü nedeniyle anma töreni düzenlendi.
Gökhan BüyükMuhabirTörene Vatan Partisi, Saadet Partisi, Bağımsız Türkiye Partisi ve Türkiye Gençlik Birliği (TGB) temsilcileri katıldı.
İLK SÖZ VATAN PARTİSİ’NİN
Törende ilk söz Vatan Partisi’ne verildi. Genel Başkan Yardımcısı Ethem Sancak, Süleymani’nin şehit edildiği günün insanlık tarihi için çok önemli bir eşik olduğunu belirtti. Sancak şu ifadeleri kullandı: “300 yıldır insanlığın kanını emen Batılı sömürgecilerin ve onların sözcüsü büyük şeytan Amerika’nın ve siyonizmin sonu geliyor. Şehit Kasım Süleymani’nin şehadeti bunun bariz bir ifadesi ve belirtisiydi. O emperyalizme karşı mazlum milletlerin ve İslam ümmetinin davası için hayatını verdi ve cepheyi ilmek ilmek örmeye çalışırken şehit düştü. Ona verilecek en büyük mükafat olan şehadet şerbetini içti. Onu anarken dileğimiz onun içtiği o güzel şerbetin bize de nasip olmasıdır. Cennette İslam’ın büyük şehidi İmam Hüseyin’in yanında olmayı bizi de nasip etmesi içim rabbimize niyaz etmelerini diliyoruz. Nur içinde yatsın.” Ethem Sancak, Vatan Partisi Genel Başkanı Dr. Doğu Perinçek’in mesajını da okudu.
‘SALDIRININ UCU CIA VE MOSSAD’A DAYANIYOR’
Programın arından Aydınlık’a Kirman’da düzenlenen bombalı saldırı hakkında değerlendirmelerde de bulunan Sancak, şöyle konuştu:
“Büyük şeytan Amerika ve siyonizm artık şehitlerimizin adından hatta ölülerinden bile korkar hale geldi. Eylemin simgesel nişanesi budur. Saldırının ucu CIA ve MOSSAD’a dayanıyor. Akılları sıra İslam ümmetini, İran halkını bu yolla sindireceklerini sanıyorlar. Bilmiyorlar ki İran 5 bin yıllık bir devlet, karşısındaki Amerika’nın tüm geçmişi 300 yıl ve bir at hırsızları imparatorluğu. Umut ediyorum ki bu tür elim cinayetler Türkiye’yi, Irak’ı, Suriye’yi, İran’ı, Lübnan’ı bir araya getirir ve Amerika’yı bölgeden kovar. Terör örgütlerini yönlendiren Amerika’nın hevesi kursağında kalır. Emperyalizmin sonu geldi. Dünya birleşiyor. Bu olaylar bunun habercisidir. İran halkına baş sağlığı diliyorum. İran halkı bu tür badireleri çok atlattı ve yine atlatacaktır.”
‘AMAÇLARI DİRENİŞİ DURDURMAKTI YAPAMADILAR’
İran'ın İstanbul Başkonsolosu Cevad Mabudi Far da anma etkinliği sonunda Aydınlık’a konuştu.
Far, “Hacı Kasım Süleymani’nin şehit edilmesindeki asıl amaç direnişin ilerleyişini durdurmaktı. Ancak bunu başaramadılar. Onu öldürerek bu direnişin önünü alamadılar. Aksine direniş daha da bilinçlendi ve bunun örneğini bugün Gazze’de görmekteyiz. Gazze halkı zulmün, sömürgenin karşısında durmuş ve zafer elde ederek ilerlemektedir. Umut ediyoruz ki en kısa zamanda mazlumların zaferiyle dökülen kan son bulsun.” dedi.
‘KENDİ SONLARINI HAZIRLADILAR’ CAFERİDER
Başkanı Hasan Babur Kirman’daki Aydınlık’a yaptığı açıklamada, “Süleymani’nin şehadeti İslam toplumu içerisindeki ayrışmaları giderdi ve birleşmeye bir sebep oldu. Hamas, İsrail’i dize getirdi. İsrail cephede çatışamıyor. Ancak sivil insanların üzerine bomba atarak katliam yapıyor. Kasım Süleymani’nin ölümü şunu gösterdi ki artık emperyalistler İslam coğrafyasında barınamayacaklar.” diye konuştu.
‘TÜRK MİLLETİNİN DE KAHRAMANI’
TGB İstanbul İl Başkanı Yiğit Çınar da patlama ve Süleymani’nin ölüm yıldönümüne ilişkin şunları söyledi: “Süleymani sadece İran halkının değil tüm mazlum milletlerin şehididir. Çünkü onun vermiş olduğu mücadele yalnızca İran’ın mücadelesi değildi. Bütün bölge devletlerinin ve Asya coğrafyasındaki mazlum milletlerin mücadelesiydi. Tük milletinin de bir kahramanıdır.
İslam İnkılabı Liderinin Kerman terör olayıyla ilgili mesajı
İran'ın Kerman kentinde Şehidler mezarlığı güzergahında terör amaçlı bir patlama meydana gelmesi üzerine İslam İnkılabı Lideri Imam Hamenei bir başsağlığı mesajı yayınladı.
Kerman Şehidler mezarlığı güzergahında dün, şehid Süleymani'nin mezarını ziyaret etmek isteyen ziyareçilerden bir grubun terör amaçlı bir patlama eyleminde şehid düşmeleri üzerine İslam Şnkılabı Lideri Ayetullah Seyyid Ali Hamenei yayınladığı başsağlığı mesajında "Acımasız katiller, halkın büyük kahramanları şehid Kasım Süleymani'nin mezarını ziyaret etmek üzere gösterdiği şevk ve coşkuya dayanamadılar" diye kaydetti.
İslam İnkılabı Lideri Imam Hamenei, "Besmele" ile başladığı mesajının başında "İran halkının şer ve katil düşmanları bir kez daha yeni bir facia yaratarak Kerman'da Şehidler mezarlığının o hoş kokulu atmosferinde aziz insanlarımızdan birçoğunu şehid düşürdüler" diye yazdı.
Imam Hamenei daha sonra şöyle devam etti: "İran halkı, özellikle birçok aile azizleri ve yakınlarını kaybetme acısıyla büyük bir mateme büründü. Acımasız katiller, halkın büyük kahramanları şehid Kasım Süleymani'nin mezarını ziyaret etmek üzere gösterdiği şevk ve coşkuya dayanamadılar. Ama o caniler şunu bilsinler ki, şehid Süleymani'nin açık ve aydınlık ylundaki askerler de onların rezalet ve cinayetlerine dayanamazlar. Hem ellerini masum insanların kanına bulayanlar ve hem onları böyle bir işe yönlendiren şer ve fesad beyinli kimseler, şu andan itibaren adil bir cezanın kesin hedefi haline gelmiş durumundalar. Onlar, yarattıkları bu faciaya karşılık olarak Allah'ın izniyle çok sert bir cevap alacaklardır."
İslam İnkılabı Lideri Imam Hamenei mesajının son bölümünde, bu terör hadisesine kurban gidenlerin matemzede aileleri ve yakınları başta olmak üzere, İran halkına başsağlığı dileğinde bulundu.
İran'da yaklaşık 85 kişinin öldüğü bombalı saldırıyı IŞİD üstlendi
İran'ın Kirman kentinde eski Devrim Muhafızları Ordusu komutanı General Kasım Süleymani’nin kabrinin bulunduğu mezarlık yakınında gerçekleşen iki ayrı patlamada 84 kişi yaşamını yitirdi, 280 civarında kişi de yaralandı. İranlı yetkililer, saldırının faillerinden 'intikam' alınacağını belirtiyor.
İran'da dün düzenlenen çifte bombalı saldırıyı Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) üstlendi. Telegram hesabından yapılan duyuruda 84 kişinin öldüğü saldırının grup tarafından gerçekleştirildiği belirtildi.
IŞİD, saldırının patlayıcı yelek giyen iki militan tarafından gerçekleştirildiğini öne sürdü.
İran, ülkede 1979 yılında gerçekleşen İslam Devrimi'nden bu yana yaşanan en büyük ve en kanlı saldırının ardından eylemin sorumlularından "intikam" alınacağını bildirdi.
En çok okunanlar DEVAMI DEVAMI Türkiye'den İngiltere'nin Ukrayna'ya gönderdiğigemilere 'Montrö' engeli
İran dini lideri Ayetullah Ali Hamaney, İran Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) ve İran Cumhurbaşkanı Birinci Yardımcısı Muhammed Muhbir, onlarca kişinin ölmesine ve yaralanmasına neden olan patlamalar için "intikam" vadinde bulundu.
Ülkenin güneydoğusundaki Kirman kentinde eski DMO komutanı Kasım Süleymani’nin kabrinin bulunduğu mezarlık yakınında gerçekleşen iki ayrı patlamada 84 kişi yaşamını yitirmiş 280 civarında kişi de yaralanmıştı.
“Kirman’daki Terör Saldırısının Failleri En Kısa Zamanda Cezalandırılacaktır”
İran Cumhurbaşkanı Reisi, 3 Ocak 2020'de ABD’nin terör saldırısında şehit edilen Devrim Muhafızları Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’nin Kirman'daki kabrinin yakınlarında anma törenlerinde düzenlenen iki bombalı saldırıya ilişkin yazılı mesaj yayınladı.
Mesajında, terör eylemini kınayan ve saldırıda hayatını kaybedenlerin ailelerine ve İran halkına taziyelerini ileten Reisi, yetkililerden saldırılardan zarar görenlerin acılarının hafifletilmesi ve Kirman'ın huzur ve sükûnete kavuşturulması için gerekli tedbirlerin bir an önce alınmasını istedi.
Terör saldırısını "insanlık dışı" olarak niteleyen Reisi, "Kuşkusuz, bu korkak eylemin kara kalpli failleri ve liderleri, güvenlik ve kolluk kuvvetleri tarafından en kısa zamanda tespit edilecek ve bu menfur eylemden dolayı cezalandırılacaktır" dedi.
Reisi, mesajında şu ifadelere yer verdi:
"Düşmanlar, bu tür eylemlerin İran halkının İslami ideallerini savunma konusundaki demir kararlılığını hiçbir zaman sekteye uğratamayacağını bilmelidir. İran, savaş meydanında terör ve şiddetin köklerini kurutma konusunda eskisinden daha kararlıdır."
İran Milletinin Azminin Parlayışı; 9 Dey Destanı
Hicri Şemsi 9 Dey gününde İran milleti tarafından düzenlenen destek gösterisi İslam İnkılabı tarihinin önemli gelişmelerinden biri haline geldi. İslam İnkılabı tarihinin en unutulmaz destanlarından biri bu günde yaşandı.
İran halkının bilinçli ve güçlü bir varlıkla İmam ve liderliğin ideallerine biat ettiği gün olarak bilinen bu günde yaratılan destan sonucu , düşmanların sisteme ve devrime yönelik tüm çabaları boşa çıktı. İslam İnkılabı Lideri'ne göre İran'ın sadık ve gayretli halkının öngörü ve uyanıklığının bir göstergesi olan ve düşmanın hesaplarını alt üst eden bir destan yaratıldı.
Hicri Şemsi 1388, İran İslam Devrimi tarihinin en zorlu anlarından biri olarak kabul edilir; Onuncu cumhurbaşkanlığı dönemi seçimlerinde adayların ciddi ve şeffaf rekabeti ve halkın geniş katılımı, halkın siyasi sisteme olan güveninin arttığını ve bunun sonucunda İslam Cumhuriyeti'nin meşruiyet düzeyinin yüksek olduğunu gösterdi. Ancak, bazı adaylar tarafından geniş çaplı bir dolandırıcılık iddiası ve bazı destekçileri tarafından bu sahtecilik iddiasının başlangıçta kabul edilmesi, halkın katılımı gibi dikkate değer olguyu bir kenara itti; Özellikle olası ihlallerin takibi için öngörülen yasal mekanizmalar terk edilerek Tahran sokaklarına taşınan protestolar yabancı medyanın propaganda manevrasına uygun zemin hazırladı.
İran cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ve sokak protestolarının üzerinden aylar geçse de, dolandırıcılık ve sahtekarlık davacıları, taraftarların sokaktaki varlığını kendi şahsi ve kişisel ihtiraslı çıkarları için kullanmaya ve hükümet üzerinde baskı kurmaya devam ettiler. Bu nedenle seçim sonuçlarını protesto eden taraflar, İranlıların saygı duyduğu dini ve siyasi değerlere ve sembollere hakaret de dahil olmak üzere bazı destekçilerinin eylemlerine herhangi bir tepki göstermemekle kalmadı; aksine, birçok durumda onları haklı göstermeye ve haklı çıkarmaya çalıştı. Bu hakaretlerin ve saygısızlıkları zirvesi Hicri Şemsi 1388 Aşura gününde yaşandı. Şehitlerin efendisinin yas törenine saygısızlık yapıldığı ve Hüseyni yas tutanların sokak protestocuları tarafından dövüldüğü bir olay yaşandı.
Tabii ki Aşura'yı lekelemek kolay kolay geçiştirilebilecek sıradan bir olay değildi. Aşura gününün kutsallığına uyulmaması, ülkenin dört bir yanındaki müminler ve dindar kesim arasında bir tepkiye neden oldu. Bu kargaşanın sonucu 9 Aralık destanıydı. Aşura ve Ehlibey'in as üçüncü İmamı Hz. İmam Hüseyin'in (a.s.) şehadet yıldönümünün yasının tutulduğu günden sadece 3 gün sonra tüm İran'da sergilenen bir destan ortaya çıktı. Bu günde İran halkı, devrimin ideallerini desteklemek için isyancılara karşı durdu.
İran'ın sağduyulu ve devrimci halkı, kendiliğinden gelişen bir hareketle, Hicri Şemsi 9 Dey gününde fitnecilerden beraat etmelerini duyurmak, devrimin ve İslam'ın önderliğini ve ideallerini desteklemek için düzenlenen yürüyüşe katılıma ilişkin bildiriler dağıtarak muhteşem ve unutulmaz bir gösteri başlattı. Batılı ülkelerin ve fitnecileri destekleyen siyasi analistlerin ve düşmanlık yapanların çoğu bu olaydan şoke oldu. İran halkının ülke çapında Hüseyni Aşura'ya yönelik yapılan saygısızlığı kınamak için yürüyüşü Hicri Şemsi 9 Dey 1388'de yapıldı, ancak bazı illerde insanlar bir gün önce de gösteri düzenledi; Aşuraîlerin büyük nüfusunun bu iki günde 40 milyondan fazla olduğu tahmin ediliyor.
Bu destan dünyada da büyük yankılar uyandırdı. Yabancı medya, her biri kendi siyasetine uygun olarak, yani şüphe uyandırma politikalarına dayalı olarak 9 Dey destanını aktardı ve halkın katılımının önemini ve büyük varlığını küçümsemeye çalıştı. Reuters haber ajansı, 9 Dey destansı yürüyüşüne katılan milyonlarca İranlının varlığından bahsetmese de İslami İran'daki Aşura yürüyüşüne ilişkin haberinde şunları yazdı: "Yürüyüşçüler, İran İslam Cumhuriyeti'ne bağlılık yemini ettiler. Göstericiler muhalefet lideri aleyhine de sloganlar attı."
Seçimden sonraki günlerde en küçük ve ufak toplantıları bile geniş bir şekilde yansıtmaya çalışan ve sık sık İran'ın iç haberlerini yayınlamaya başlayan Al-Arabiya TV kanalı, 9 Dey günü birkaç milyon İranlının varlığını gördükten sonra önce sessiz kaldı. Ancak sonraları, bu yürüyüşteki İran halkının yoğun olduğunu kabul etti ve bu mitingi bir hükümet mitingi olarak değerlendirmeye çalıştı. Değerini temelsiz iddialar ile düşürmeye çalıştı.
Amerikan kanalı "ABS", bu kitlesel halk varlığını hükümet destekçilerinin bir gösterisi olarak adlandırmaya çalıştı ve bu konuda bir raporda şunları duyurdu: "Alınan haberlere göre, bu yürüyüş hükümet tarafından ve ayrıca bazı ofisler ve daireler kapatılarak ve çalışanlarının toplanması suretiyle organize edildi. Tahran'ın banliyölerindeki küçük kasaba ve köylerden hükümet çalışanları ve diğer tabakalar da bu yürüyüşe getirildi."
Amerikan gazetesi "New York Times", 9 Dey destanını analiz ettiği bir yazısında, Batı ve Batı medyasının İran'ın iç gelişmelerini istismar etme çabalarına atıfta bulunarak şöyle yazmıştı:" İslam Cumhuriyeti'nin içeriden dağılacağı fikri yanlış bir fikirdir ve ABD Başkanı Barack Obama, İran'la angajman konusunda verdiği sözleri yerine getiremediğini herhangi bir stratejik ve ciddi teklifle örtbas etmek için bunu kullanmıştır."
Alman haber ajansı da "İran cumhurbaşkanının hayranlarının gösteri yaptığını" bildirdi. Bu ulusal destanı ve İran halkının bu olaylara yönelik nefretini ve tepkisini bir iç siyasi mücadeleye indirgemeye çalıştı.
9 Dey destanındaki halkın geniş katılımı, İslam İnkılâbı tarihinde, özellikle çağdaş dönemde, milletin tüm katmanlarının ve devrimin farklı nesillerinin ve İslam'ı savunan siyasi akımların birleştiğini gösterdi. Her kesimden ve zevkten yönetim destekçileri fitnecilerle savaşmak ve mücadele etmek için sahaya geldi ve fitnecilerin yabancı efendilerini uyardı. Sonuçta kendi dini, devrimci inançları ve dini egemenliği savunmak için birleştiklerini beyan ettiler. Bu günün bir başka sonucu da düşmanların planlarının yine başarısız olmasıydı. Nitekim 9 Dey destanı, emperyalizm sisteminin oyunları ne kadar karmaşık olursa olsun Müslüman İran milletinin iradesini, azmini ve istikrarını hiçbir şekilde sarsamayacağını göstermiştir. İslam İnkılâbı'nın Lideri Ayetullah Hamanei ise bu konuda şunları söyledi: "Kesinlikle söylemeliyim ki düşman bütün planlarına rağmen bizim halkımızı, İran milletini tanımıyordu, planlarında ve evhamlarında yanılıyordu. Fitneyi başlatıp evhamlarında durumu çok hassas ve zor bir koşula getirmeye çalıştılar ancak birden bire 9 Dey kamu hareketi başladı herkesi şaşırttı. Bu hareket, Hicri Şemsi 1356 yılındaki 19 Dey hareketlerindendi. "
İslam Devrimi'nin 44 yıllık tarihi, İslamcı İran ulusunun zihnine damgasını vuran mihenk taşlarıyla doludur. Bu yıllarda, düşmanlar ve fitneciler her zaman devrimin yolunu, İran'ın büyümesini ve refahını engellemeye çalıştılar; 2009 Cumhurbaşkanlığı seçimi sonrasında yaşanan fitne, milletin dirayeti ve liderin önderliğiyle, 9 Dey destanıyla başarısızlığa uğrayan İslami İran'ın muhaliflerinin ve düşman yandaşlarının plan ve oyunlarının suya düştüğü en açık örneklerinden biri olmuştur. 10. cumhurbaşkanlığı seçiminin geçerliliği ve seçmenlerin çoğunluğunun haklarının savunulması, ayrıca halkın ahdinin İslam İnkılabı idealleriyle yenilenmesi 9 Dey destanının çok önemli kazanımlarından ve sonuçlarından biridir. Bu destansı günün diğer önemli kazanımları arasında uluslararası arenada yönetime verilen güçlü ve istikrarlı desteği sayabiliriz. Bu destanın İslam İnkılabı tarihindeki öneminden dolayı her yıl ülke çapında bu günü anlatmak ve onurlandırmak için çeşitli programlar düzenlenmektedir. Bu yıl da 8 ve 9 Dey tarihlerinde İran'ın tüm eyalet ve şehir merkezlerinde bu tören "9 Dey Destanı; Liderle Halkın Ahdi; Düşmanın Hibrit Savaşına Karşı Koymak" başlıklı sloganla yapılacak. parstoday