
کارگر
Erdoğan Esad’la Neden Normalleşmek İstiyor
Kardeşim Esad’dan katil Esed’e giden süreç ve şimdi normalleşme mesajları. Erdoğan’ın manevraları ve değişim sürecinin nedenleri.
ABD’nin başını çektiği emperyalist güçler BOP planı ile Batı Asya ülkeleri üzerinde yeni planlarını hayata geçirmek adına Siyonist İsrail rejimi için tehdit oluşturan ve BOP planının önüne taş koyacak Esad yönetimini ortadan kaldırmaları gerektiği kararını vermişlerdi.
ABD ve yandaşları bu kararı verdiklerinde Türkiye’nin Suriye ile ilişkileri üst düzeye taşınmış Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Suriye Cumhurbaşkanı ile ailecek tatil yapıyor ve Esad’a kardeşim diye hitap ediyordu.
Ama merkezden düğmeye basılmıştı bir kere, bir anda kardeşim Esad katil Esed’e dönüştü. Cumhurbaşkanı Erdoğan mecliste yaptığı konuşmada: “CHP yarın Şam’a gidecek yüz bulamayacak göreceksiniz ama inşallah biz en kısa zamanda Şam’a gidecek, oradaki kardeşlerimizle muhabbetle kucaklaşacağız. O gün de yakın. İnşallah Selahaddin Eyyubi’nin kabri başında Fatiha okuyacak, Emevi Camisi’nde namazımızı da kılacağız. Bilali Habeşi’nin, İbn-i Arabi’nin türbesinde, Süleymaniye Külliyesi’nde, Hicaz Demiryolu İstasyonu’nda kardeşliğimiz için özgürce dua edeceğiz” açıklamasında bulundu.
Hedef en kısa sürede Şam’a girmek ve Esad’ı devirmekti. 2011’de başlayan Suriye savaşında ülkedeki ayrılıkçı silahlı örgütlere yapılan tüm yardımlara rağmen Esad bir türlü devrilmiyordu. Tarihler 2014’ü gösterdiğinde ağır silahlarla donatılmış peşmerge güçlerinin Türkiye’den Suriye’ye geçmesine izin verildi. Türkiye’nin besleyip, donattığı ÖSO yeterli olmuyordu. Peşmerge güçleri alkışlar, halaylar eşliğinde Türkiye’nin şimdi terör örgütü dediği YPG-PYD gibi silahlı örgütlere yardım için Suriye’ye uğurlandı. Bu adım da Esad’ı devirmek için yeterli olmadı ardından Esad’ı devirmek için ABD, İsrail, İngiltere, Fransa, Türkiye ve daha sonra diğer ülkelerin de katılımı ile 60 ülkenin katıldığı bir koalisyon oluşturuldu. Dünyanın birçok ülkesinden teröristler Türkiye üzerinden Suriye’ye geçiriliyordu.
İran, Hizbullah ve daha sonra Rusya’nın da yardım ettiği Esad; ÖSO, HTŞ, El-Kaide, YPG, PYD, IŞİD gibi terörist gruplarla mücadele ediyordu. Şam ele geçirilememiş, Emevi Camiinde namaz kılınamamıştı. 2016 yılında bu defa Türkiye Fırat Kalkanı Harekatı adıyla Suriye’ye kara harekatı başlattı. Ardından İdlib Operasyonu, Zeytin Dalı, Barış Pınarı, Bahar Kalkanı isimleriyle operasyonlar düzenleyerek Kuzey Suriye’de birtakım bölgeleri ele geçirdi.
Fakat ne yapıldıysa Esad bir türlü devrilmedi ve dünyada yaşanan gelişmelerle birlikte planlar da değişmeye mecbur kaldı. Covi-19 pandemisinin oluşturduğu ekonomik kriz tüm dünyayı etkisi altına aldı. Ülkeler ekonomik krizle boğuşurken İran’la yapılan nükleer müzakerelerde istenilen tavizler elde edilememiş, İran nükleer çalışmalarına hız vermiş, İHA-SİHA, balistik füze geliştirip bölgedeki nüfuzunu arttırıyordu. Üstüne Ukrayna savaşının çıkması dünya siyasetinde safların yeniden belirlenmesine planların değişmesine neden oluyordu. Dünya siyaseti ajandasını değiştiriyordu.
Bu bağlamda Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan da hem dünya siyasetinin getirdiği zorunluluklar hem yaklaşan seçim nedeniyle siyasetini değiştirmek durumunda kaldı. Yaşanan gelişmeler Erdoğan’ı Emevi camiinde namaz kılmaktan vazgeçmesine Esad’la görüşmeye mecbur bırakıyordu.
İlk açıklama Türkiye Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’ndan geldi. Çavuşoğlu 11 Ağustos 2022’de yaptığı açıklamada; “Ekim 2021’de Bağlantısızlar Toplantısı'nda, Belgrad'da ayaküstü diğer bakanlarla sohbet ederken Suriye Dışişleri Bakanıyla da ayaküstü kısa bir sohbetim oldu” dedi. Sonrası siyasiler ve gazetecilerden peş peşe açıklamalar geldi. Asıl açıklamalar ise hükümet ortağı MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan geldi.
Daha önceki açıklamalarında Katil Esad’la asla görüşme olmamalı diyen Bahçeli 22 Kasım 2022’de meclis grup toplantısında yaptığı konuşmada; “Sayın Cumhurbaşkanımızın Mısır Cumhurbaşkanı Sisi ile Katar'da kurduğu temas doğru bir temastır. Bize göre arkası getirilmelidir. Bununla da kalınmamalı, Suriye Arap Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Beşar Esad ile görüşme vasatı (ortamı) açılmalı, terör örgütlerine karşı ortak bir irade oluşturulmalıdır.” dedi.
Bahçeli’nin açıklamasından bir gün sonra ise AKP Başkanı Erdoğan meclis grup toplantısı sonrası gazetecilere Esad’la görüşme hakkında yaptığı açıklamada; siyasette küslük, dargınlık olmaz. Eninde sonunda en uygun şartta bunun adımları atılır." ifadelerini kullandı.
Erdoğan’ı Esad’la normalleşmeye götüren süreç, Covid pandemisi ve Ukrayna savaşına ilaveten Karabağ Savaşı da etkili oldu. Karabağ Savaşı sonrası bölgede nüfuzunu arttırmak isteyen Türkiye, bir taraftan Ermenistan’la normalleşmeye çalışırken bir taraftan da Suriye sınırını güven altına almayı hesaplıyor. Ayrıca İsrail’in de İran’a karşı Azerbaycan’da nüfuzunu arttırma çalışmaları göz önüne alındığında Türkiye’nin Azerbaycan üzerinden Türki Cumhuriyetlerle ilişkilerini geliştirmesi kaçınılmaz gözükmekte.
Bir diğer neden ise ABD’nin Türkiye’yi satarak Türkiye’nin terör örgütü olarak kabul ettiği YPG-SDG gibi örgütlere yüklü miktarda ağır silah vermesi YPG-SDG militanlarını eğitmesi ve bu grupların Türkiye karşıtı eylemleri Erdoğan’ı Esad’la normalleşmeye mecbur kılmakta.
Gücün Asya’ya kaymasına bağlı olarak Türkiye’nin Avrasya ülkeleri ile ilişkilerini geliştirmek istemesi ki bunun için Suriye tarafında olan Rusya, Çin ve İran gibi ülkelerle ilişkilerini iyi tutması gerçekliği Türkiye’nin Suriye ile ilişkilerini normalleştirmesini gerekli kılmaktadır.
Bir diğer unsur ise yaklaşan cumhurbaşkanlığı seçimidir. Erdoğan, iktidarını korumak için kavgalı olduğu Batı Asya ülkelerinin hepsi ile yeniden barışma kararı aldı. Büyük bir krizde olan ekonomiyi düzlüğe çıkarmak için Arap ülkelerinden gelecek sıcak paraya ihtiyacı olmakla birlikte ülkede büyük bir yük olan Suriyeli göçmenleri ülkelerine göndermesi gerekmekte. Bunun için ise Esad’la anlaşarak Suriyeli sığınmacıları rahat bir şekilde ülkelerine gönderebilecek hem ekonomik olarak rahatlayacak hem de iç siyasetteki baskıları azaltabilecektir.
Ve son olarak bükemediğin bileği öpeceksin sözü doğrultusunda Erdoğan, Esad’ı yenemediğini kabul etti ve Esad’la anlaşmaktan başka yolunun olmadığını görmüş durumda./tesnim
ABD Başkanlarının İmam Humeyni İle Ortak Noktası!
Keyhan Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni şunları yazdı: ‘Amerikan gazetesi "USA TODAY", American Enterprise düşünce kuruluşundan naklen şunları yazdı: ‘Amerika'nın İran'daki en büyük sorunu, Ayetullah Hamanei adında yol haritasını bilen ve halkın ona inançla bağlı olduğu süper bir rakibin varlığıdır.’
Keyhan Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hüseyin Şeriatmedari, “Amerikan başkanlarının İmam Humeyni ile ortak yönleri!” başlıklı makalesinde şunları yazdı:
1- İslam İnkılabı Rehberi İmam Hamanei, İsfehan halkıyla gerçekleşen görüşmede, bu günlerde gündeme gelen bazı konuları aydınlattı ve şöyle buyurdu: ‘Bugün ülkemizin temel sorunu, ilerleme ve durma, çöküş ve yükseliştir. Çünkü biz ilerliyoruz ama müstekbir güçler İran'ın ilerlemesinden endişeli ve üzgünler. Bu üzgünlük ve kızgınlık nedeniyle Amerikalılar ve Avrupalılar tüm imkânlarıyla sahaya giriyorlar ancak hiçbir halt yapamayacaklar ve tıpkı daha önce de yapamadıkları gibi gelecekte de yapamayacaklar.’
Ünlü Amerikalı stratejistlerden biri olan George Friedman şöyle diyor: ‘Amerika'nın İran'la sorunu nükleer mesele ve İran'ın nükleer silah edinme olasılığı değildir. Sorun şudur; İran İslam Cumhuriyeti, sadece Amerika ile ilişkisi olmadan değil, aynı zamanda Amerika ile sürekli bir çatışma halindeyken bile bölgenin en büyük teknolojik ve askeri gücü olmayı başarmıştır. Bu şekilde İran, Amerika'ya meydan okumuş ve kafasını karıştırmıştır.’ Bu bağlamda sadece İran’ın dostlarından değil, düşmanlarının dilinden ve kalemlerinden gelen yüzlerce başka itiraf bulunmaktadır.
2- İmam Hamanei şu ifadelerde bulunmuştur: ‘İran ve müstekbirler arasındaki savaşın başında Amerika yer almakta ve Amerika’nın ardından Avrupa gelmektedir. İslam İnkılabının zaferinden sonraki yıllarda ABD’nin Carter, Clinton ve Demokrat Obama ve Reagan, Bush ve önceki aptal Cumhuriyetçi başkanından, şu anki beyinsiz başkana kadar tüm başkanları İran halkını kurtarmak istiyordu ve hepsi İran İslam Cumhuriyeti’nin karşısında duruyordu ve zincirlerinde olan köpekleri Siyonist rejim ve bölgedeki bazı ülkeler de dâhil olmak üzere alabildikleri herkesten yardım aldılar. Ancak tüm bu çabalara rağmen milletin düşmanları tamamen başarısız oldu. Elbette ambargo, nükleer bilim adamlarına suikast, her türlü siyasi ve güvenlik taktiği kullanarak içerideki bazı insanlara İran İslam Cumhuriyeti aleyhinde konuşma yapmaları için rüşvet verme gibi sorunlar yarattılar, ancak İran milletinin hareketini durduramadılar.
Birkaç yıl önce, Amerikan dergisi "Weekly Standard", İran'ın bilimsel başarıları, bölgesel ve küresel denklemlerde oynadığı önemli rol hakkında oldukça ayrıntılı bir rapor hazırlayıp yayınladı. Weekly Standard, raporunda her ne kadar ön yargısız olmasa da şu ifadelerde bulundu: ‘İran'ın ilerleyişi beklentilerin çok ötesindeydi ve inkar edilemeyecek kadar açıktı. Jimmy Carter'dan Barack Obama'ya kadar tüm Amerikan başkanları arasında İmam Humeyni ile ortak bir görüş var ve o da Amerika’nın hiçbir halt yapamayacağıdır.’
3- Şu noktayı da hatırlatmak gerekir ki, Amerikan gazetesi "USA TODAY", American Enterprise düşünce kuruluşundan naklen şunları yazdı: ‘Amerika'nın İran'daki en büyük sorunu, Ayetullah Hamanei adında yol haritasını bilen ve halkın ona inançla bağlı olduğu süper bir rakibin varlığıdır.’
Hz. Zeyneb'in (sa) Kutlu Doğumu
Hz. Zeynep (s.a), hicretin altıncı yılının Cemadiulevvel ayının beşinde dünyaya geldi. Hz. Zeynep (s.a) dünyaya gelince annesi Hz. Fatıma (s.a) onu babası Hz. Ali'nin (a.s) yanına götürdü ve şöyle dedi:"Bu çocuğun adını koy."
Hz. Ali (a.s) şöyle buyurdu:
"Ben bu konuda Peygamberin önüne geçemem…"
Hz. Zehra (s.a) yeni dünyaya gelmiş olan bu çocuğa ad koyması için değerli babasının yanına götürdü. Cebrail (a.s) nazil olarak Peygamber'e (s.a.a) selam dedikten sonra:
"Bu çocuğun adını Zeynep koy, bu adı bizzat Allah O'nun için kendisi seçti.” dedi.
Daha sonra Peygamber Efendimiz'i, Hz. Zeyneb'in başına gelecek olan musibet ve zorluklardan haberdar etti. Allah Resulü (s.a.a) ağlayarak şöyle buyurdu: “Her kim Zeyneb'e ağlarsa sevap ve mükâfatı ağabeyleri Hasan ve Hüseyin'e ağlayanın sevap ve mükâfatı gibidir.”
Hz. Zeyneb'in (s.a) Lakapları
En önemli lakapları: Haşim oğullarının Akile'si, Taliplerin Akile'si, Arapların Akile'si, çmmül Mesaip (musibetler anası)… tir. (Akile, akrabaları arasında çok değerli olan ve kendi ailesi yanında muhterem ve seçkin olan kadınlara denir.) [1]
Hz. Zeyneb'in (s.a) Konumu
Tarih kitaplarının naklettiklerine göre Hz. Hüseyin (a.s) kız kardeşi Hz. Zeyneb'e (s.a) karşı çok saygılı ve şefkatliydi. Ne zaman ağabeyinin yanına gitse imam Hüseyin (a.s) onun ayaklarına kalkar ve kendi yerine oturturdu. Sadece bu davranışın kendisi Onun Hz. Hüseyin'nin yanındaki makam ve konumunu anlatmak için yeterlidir. [2]
Hz. Zeyneb'in (s.a) İffeti
Büyük İslam alimlerinden biri Yahya adında birinden şöyle nakletmektedir: “Hz. Ali'nin (a.s) kapı komşusu olmama ve Hz. Zeynep orada yaşamasına rağmen bir kere dahi olsun ne onu gördük ve ne sesini duyduk ve her ne zaman değerli dedesi Peygamber Efendimizin yanına gitmek istediğinde gece karanlığında giderdi…[3]
Hz. Zeyneb'in (s.a) Makamı
Hatun Abadi şöyle yazmakta: Hz. Zeynep (s.a) belagat, tedbir ve şecaatte annesi Hz. Fatıma (s.a) gibiydi…
Aynı şekilde Nişaburi "Risale-i Aleviye" kitabında şöyle yazmıştır:
"Hz. Ali'nin (s.a) kızı Zeynep (s.a) fesahat, belagat, takva ve ibadette baba ve annesi gibiydi. [4]
Hz. Zeyneb'in (s.a) İlim ve Kemali
Hz. Zeynep (s.a) Medine beşiğinde nebevi ilimle terbiye olmuş ve ömür boyunca cennetin büyükleri olan iki imamın yanında eğitilmiştir. çyle bir ilim ve bilgiye sahipti ki hatta düşmanları bile, örnek olarak Yezit onun fazilet, ilim ve kemalini itiraf etmişlerdir. İmam Seccad (a.s) halası Hz. zeyneb (s.a) hakkında şöyle buyurmuştur:
"Allah'a hamdolsun ki sen, öğreten olmadan öğrenen, anlatan olmadan anlayansın.”
Hz. Zeyneb'e (s.a) Ağlamanın Sevabı
İmam Sadık (aleyhi selam) şöyle buyurmuştur:
"Kim kardeşinin dert ortağı olan halam Zeyneb'in (s.a) musibetine ağlarsa ve bizim zikrimizin anıldığı meclisler teşkil eder, dinler veya ağlarsa eğer bir sineğin kanadı kadar bu musibet için gözü ıslanırsa Allah onu bağışlar. İşte Hz. Zeyneb'in (s.a) musibeti için ağlamanın sevabı budur.”[10]
Hz. Zeyneb'in Sabrı
Kerbela çölünde yaşanan olaylar Hz. Zeynep (s.a) için oldukça zor geçmişti:
1. Hz. Zeynep (s.a) için çok zor geçen olaylardan biri, Hz. Ali Ekber'in (a.s) öldürülme anıydı. Hz. Zeynep (s.a) bu esnada yüksek sesle bağırarak şöyle diyordu:
"Ya habiba vebne eha!” (Ey kardeşimin oğlu habibim!) ona doğru hızla koşarken yere düştü. İmam Hüseyin (a.s) onu tutarak kaldırdıktan sonra çadırlara gönderdi ve şöyle buyurdu:
"Ey Haşim oğullarının gençleri! Kardeşiniz Ali Ekber'in naşını çadırlara götürün… Hz. Zeynep (s.a) bu sırada çadırdan dışarı çıktı. Gözü Hz. Ali Ekber'e (a.s) ilişince aşırı derecede ağlayarak perişan bir vaziyette şöyle feryat etmeye başladı:
"Ey Ali Ekber'im! Keşke kör olsaydım da seni bu halde kanlara boyanmış olarak görmeseydim." [11]
2. Hz. Zeyneb'in (s.a) bitap olmasına sebep olan olaylardan bir tanesi de İmam Hüseyin'in (a.s) gençlerin şehit edildiği yere bakarak yardım istemesiydi. O esnada kadınlarının ağlama sesleri yükseldi. İmam Hüseyin (a.s) çadırların arkasına gelerek şöyle buyurdu:
"Bacım Zeyneb! Süt emen çocuğumu getir onunla vedalaşayım…"
3. Hz. Zeyneb'e (s.a) ağır gelen olaylardan bir tanesi de Hz. Hüseyin'in (a.s) kadınların ve çocukların olduğu çadırlara baktığında şiddetli hasta olan Hz. Zeynel Abidin'den (a.s) başka bir erkeğin kalmadığını görerek şöyle seslenmesiydi:
"Ey Zeynep, Ey ümmü Gülsüm!... Aleykunne minni selam” (benden size selam olsun) yani Allah ısmarladık ben de gidiyorum.
4. Hz. Zeyneb'e (s.a) en ağır gelen olay hiç şüphesiz, imam Hüseyin'in (a.s) atından düşerek mübarek yüzünü yere değdiği andı. Hz. Zeynep (s.a) çadırların önünde durduğu sırada bu yürekleri parçalayan olaya tanıklık etmişti. O anda yüksek sesle şöyle buyurdu:
“Ey insanlar! Sizin içinizde bir tane bile Müslüman yok mu?"
Hz. Zeynep (s.a) bir tepeye çıkarak imam Hüseyin'in (a.s) tek başına, yar ve yardımcısız olarak yerde olduğunu, mızrak, kılıç ve hançerlerle ona vurduklarını gördü. [12]
RASTHABER ailesi olarak Hz. Zeyneb'in (s.a) dünyaya teşrifleri münasebetiyle tüm insanlığa, mustazaflara ve özellikle de müminlere tebriklerimizi arz ederiz.
Kaynaklar
[1] - Zeyneb-i Kubra, s. 48
[2] - Zeyneb-i Kubra, s. 52
[3] - Zeyneb-i Kubra, s.52
[4] - Zeyneb-i Kubra, s.58
[10] - Zeyneb-i Kubra, s. 104
[11] - Keşfu'l- Gumme, s. 186 ve şeblenci'nin Nuru'l Ebsar kitabı, s. 135
[12] - Zeyneb-i Kubra, s. 132
CIA, MOSSAD İran’da iç savaş peşinde
İran’da kışkırtma sürüyor.Mehsa Emini’nin ölümü bahane.
ABD bütün ajanlarını sahaya sürdü.
İran’ın koyduğu yasakları kırıyorlar.
Eylemleri sosyal medyadan yönlendiriyorlar.
PKK uzantıları da görev başında.
CIA ve MOSSAD doğrudan işin içinde.
İran’da iç savaş çıkarma peşinde.
Ambargolarla ekonomik kriz.
Arkasından iç kargaşa.
Ne kadar tanıdık değil mi?
EŞ ZAMANLI
Eş zamanlı olarak,
Türkiye ve Azerbaycan’da da faaliyetteler.
İran düşmanlığını körüklüyorlar.
Psikolojik harekatla İran’ı kuşatıyorlar.
Bunu her olayda görmek mümkün.
İstiklal saldırısını bile İran’a yıkmaya çalıştılar.
SOYLU BOZDU
Saldırı ile birlikte,
İran ve Rusya suçlaması başladı.
Söyleyenden çok söyletenler önemli.
Failler yakalanmasaydı devam edecekti.
CIA’nın klasik taktiği.
Suçu işleyip başkasına yıkma…
Emniyet güçleri hızlı çalıştı.
Aynı gece failler yakalandı.
İçişleri Bakanı Soylu planı bozdu.
Saldırıda Amerika’yı adres gösterdi.
Bütün Amerikancılar göğüslerini siper etti.
Soylu’ya karşı saldırıya başladı.
PSİKOLOJİK HAREKAT
İran’la ilgili yalan bombardımanı…
Hem içeride hem dışarıda.
Yazılan haberlerin büyük bölümü gerçek dışı.
En son, “Humeyni’nin evi yakıldı” haberi.
Tanıdıklarımı aradım, sordum.
Evin önünden fotoğraf paylaştılar.
Orası müze yapılmış.
“Halkın ziyaretleri sürüyor” dediler.
DEAŞ SAHADA
ABD’nin denetimindeki örgütler.
PJAK, İKDP, KOMELE, …
En son DEAŞ da sahaya sürüldü.
Halka saldırıp güvenlik güçleri süsü veriyorlar.
Arkasından güvenlik güçlerini tarıyorlar.
Tek amaç gerilimi yükseltmek.
İç çatışma yaratmak.
Suriye ve Irak’tan tecrübeliler.
AYRIŞMA KIŞKIRTILIYOR
İran’da her türlü çelişki kullanılıyor.
Bu aralar, Şii-Sünni ayrışması kaşınıyor.
Etkili olması çok zor.
En tehlikeli oyun Azeri-Fars kışkırtması.
Hem İran içinde hem dışında…
Bu tuzağa düşenler de var.
Geçmişte de gündeme gelmişti.
CIA, MOSSAD bunun üzerine oynuyor.
Tebriz’de stadyumda bir maç sonrası…
Tribünlerde, “Bakü-Tebriz bir olsun.
Afganistan siz olsun” sloganı bile attırıldı.
Ama İran halkı oyunu kısa sürede gördü.
Planları boşa çıkardı.
GÜVENSİZLİK
İran’da güvensizlik öne çıkmış durumda.
Komşularıyla ilgili kuşkuları da artmış.
Yapılan bazı açıklamalar…
CIA ve MOSSAD’ın topraklarını kullanmaları…
Bu güvensizlik İran’a hata da yaptırıyor.
İran ve Türkiye’nin çıkarları ortak.
ABD ve İsrail…
Bölgemizde oyun üstüne oyun peşinde.
Bu nedenle; Ankara, Moskova,
Tahran, Bağdat, Şam güçlü olmalı.
Bölgesel sorunlar bölge ülkeleriyle birlikte çözülmeli.
TÜRKİYE-İSRAİL İLİŞKİLERİ
Türkiye-İsrail ilişkileri.
Nedense çok hızlı ilerledi.
Bu durum uzmanlarını kaygılandırıyor.
Geçmişte örneği çok.
MOSSAD’ın yanlış bilgileri,
Türkiye’ye büyük hatalar yaptırdı.
Umarız aynı hatalara tekrar düşülmez.
İsrail üzerinden ABD ile ilişkiler.
Bazıları geleceğini buna bağlamış.
Ama Türkiye’nin çıkarları,
Bunların çıkarlarından çok daha önemli.
BİDEN: İRAN’I ÖZGÜRLEŞTİRECEĞİZ
ABD Başkanı Biden,
“İran’ı özgürleştireceklerini” söyledi.
Sonrasında terör eylemleri arttı.
ABD, 2003’te “Irak’ı özgürleştireceğiz” demişti.
Nasıl özgürleştirdiklerini gördük.
Bir milyon Müslüman Iraklıyı öldürdüler.
Binlerce Müslüman kadına tecavüz ettiler.
Irak varlık içinde yokluk çekiyor.
İran’ın devlet geleneği çok eskiye dayanır.
İran halkı ABD ve İsrail’e pabuç bırakmaz.
İzleyip göreceğiz.
Güvenli bölge bombacı sızdırır mı?
Güvenlik şeridi çözümse saldırganın Afrin’den geldiği izahatını da izah etmeleri gerekmez mi? Afrin 2018’den beri Türk ordusu ve SMO kontrolünde. Sınırlar duvarla örülü. İdlib’in çeperlerinde de Türk ordusu, içinde HTŞ hakim. Evet paranın delemeyeceği sınır hattı yoktur. Fakat kast ettiğim geçilebilirlik değil “Suriye’de güvenli bölge kuralım da terör saldırılarını önleyelim” önermesinin geçersizliği.
İstiklal’de canlarımızı alan terör saldırısı kadar gerçek olan bir ulusal güvenlik sorunu var. Çapsızlık, pervasızlık ve siyasal oburluktan gelen bir sorun. Evet öfkeyle yazıyoruz ama aklımıza mukayyetiz.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ziyadesiyle tüketilmiş “kokteyl terör” sıfatlandırmasına girmeden temkinli bir açıklama yapması dikkat çekti. Kendileri yola çıkıyordu, senaryoyu yazmak İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya kaldı. O da olayı layıkıyla aydınlatmaktan çok paratoner gibi şüpheleri çekti. Mesel hayli tuhaflaştı.
Bakana göre Suriyeli terörist Ahlam Alsharif (Ehlam el Şerif) Afrin-İdlib hattından Türkiye’ye sızdı. Talimatlar Kobani’deki PYD-YPG’den geldi. PKK’den istihbarat eğitimi aldı. Saldırıyı planlayanlar bombacıyı Yunanistan’a kaçırıp güzergahta öldüreceklerdi. Saldırganın önce Esenler’de ele geçirildiği söylendi, ardından Küçükçekmece diye tashih edildi. Türkiye’nin sınırlarında ‘terör koridorları’ oluşturulduğu için bu tür tehditler gelmekteydi. İstiklal’e kadar 200’ün üzerinde de saldırı önlenmişti.
Bakana göre bunun arkasındaki güç ABD. O yüzden taziyesini alıp başına çalmalıydı. Gerçi Erdoğan, Soylu’nun reddettiği taziyeyi G20 zirvesinde Başkan Joe Biden’dan muradına ermiş bir vaziyette kabul etti. Üstelik Twitter’dan diğer ülkelerle birlikte ABD’ye de teşekkür etti. Soylu sıklıkla temas, faaliyet ve söylemleriyle Dışişleri Bakanı, Savunma Bakanı ve Cumhurbaşkanı’nın sorumluluk alanlarına giriyor. Bu dert de Saray’ın olsun!
PKK ve YPG’den gelen yalanmalarla saldırı şimdilik ‘sahipsiz’ kaldı. Elbette geçmiş sicilinden hareketle “PKK yapmaz” diyecek halimiz yok. PKK ile ilintilendirilen TAK’ın 2016’dan bu yana üstlendiği birkaç saldırı malum. Ne var ki teyit edilebilir bilgi olmayınca spekülasyonların sonu gelmiyor. İktidar-medya-parti sarmalından kurtulup da gerçeği yakalamak güç. Bu işi hızlıca İsrail ve İran’a bağlayanlar da çıktı. Bir de Ümit Özdağ “Benim edindiğim bilgi, Soylu’nun paylaştığı bilgiden oldukça farklı” diyerek istihbaratıyla da bakana meydan okudu. Artık Soylu da altta kalmayıp “Aldık” dediği mesaj neyse açıklar mı?
SALDIRGANLA İLGİLİ KAFA KARIŞTIRAN BİLGİLER
Zanlının giysisindeki New York yazısından Amerikan bağlantısı kuranlar aynı kafayla cep telefonundaki arama kayıtlarından hareketle bir MHP ilçe başkanının kapısına da gidebilirler. En hızlı senaryoyu tekmili olması gerekenler diziyor.
Zanlı nereli mesela? Tam kimliği nedir? PYD-YPG fedai olarak bir Arap’ı mı göndermiş? Zanlının bir geceliğine gittiği evin sahibi olan Afrinli kadın, Ehlam’ın Arap olduğunu söylüyor. Askeri kamuflajla bomba bırakmaya gitmesi de tuhaf değil mi? Afrin’den ne zaman sızmış? 4 ay önce mi geldi? Yoksa komşusunun dediği gibi en az 1 yıldır Esenler’deki evde mi yaşıyordu? Bağlantıları nedir? 50 kişinin gözaltına alınması soruşturmanın derinliğini mi gösteriyor yoksa manipülasyonun büyüklüğünü mü? Bu olayı Kobani davası gibi siyasal bir linç hareketine dönüştürebilirler mi?
Görüntülere bakınca zanlı öyle bir örgütün tornasından geçmiş birine benzemiyor. Bilgi kirliliğiyle görüntü fluya düşüyor. İşin kriminal soruşturma boyutuna dair inançsızlık, elbette emniyetin imkan ve kapasitesiyle ilgili değil. İktidar aygıtlarının maniple etme marifeti gerçeği yamultuyor. İmkan ve kapasite zanlının kısa sürede yakalanmasında kendini kanıtlıyor. Ama önlemeye sıra gelince bu kapasite ya tökezliyor ya da köreliyor. “Kim saldırdı” sorusundan sonra sorulması gereken soru “Neden önlenmedi?”. Sorunun muhatabı olay sırasında İdlib’de komşu ülkenin topraklarına nasıl hükmettiklerine dair ahkam kesiyordu.
SİYASAL İKLİM NE ANLATIYOR?
Fakat bu sefer Soylu senaryoyu yazarken hükümetin diğer üyelerinin geride kalmasına ne demeli? Onlar neden çekingen? İktidarın MHP kanadı saldırının hemen ardından HDP’nin neden hâlâ kapatılmadığı ve Suriye’de güvenlik koridorunun neden yarım bırakıldığına dair gündeme hızla döndü. MİT’in güdümündeki Suriye Milli Ordusu (SMO) komutanları Ankara’dan gelecek emirle Menbic, Kobani, Ayn İsa ve Tel Rıfat’ı yıkmaya hazır oldukları mesajını veriyorlar. Emret yapsınlar!
Bu hızlı kampanya tek bir senaryoyu canlandırıyor: 2015’tekine benzer bir seçim çalışması. Karanlıkta kalan ve sonuç çıkarmayı güçleştiren hususlar var. Saldırıyla ilgili ortaya çıkmasını umduğumuz gerçeklerden bağımsız olarak olaya bir fırsat penceresinden bakıldığı aşikar. En azından Soylu kendi hikayesini hızla yazarak bunu gösterdi. Erdoğan da yine “Allah’ın lütfu mu” diyecek? Seçime doğru sivil darbe mekanizması mı devreye girecek?
Bu sorulara yanıt ararken bombanın nasıl bir siyasal ortamda patlatıldığı da önem kazanıyor. 2015’te şiddete yatırım yapıp ikinci kez kurulan sandığın yönünü değiştiren iktidar şimdi daha farklı bir açmaz içinde. Birkaç gün geriye gittiğimizde dikkat çeken iki gelişme var: Demans teşhisi konulan eski HDP Milletvekili Aysel Tuğluk’un bırakılmasını önleyenler aradan çekildi. Ardından iktidar anayasa değişikliği için ‘terörist’ diye yaftalamadan anmadığı HDP’nin kapısını çaldı. Son olarak Selahaddin Demirtaş hasta babasını görmesi için helikopter aktarmalı özel jet yolculuğuyla Diyarbakır’a götürüldü. Yaygın çıkarım; iktidar seçim mühendisliğinde yeni bir denemeye girişiyor. Peki iktidar bu denemeden umduğunu buldu mu? Bulmadıysa bu patlamadan sonra yeniden 2015 bandına dönülür mü? Ya da Erdoğan’ın ortakları bu denemeden rahatsız mı oldu? Bu patlama onlara Erdoğan’a istikamet verme fırsatı mı sunuyor? Erdoğan’ın G20 zirvesinden dönüşte izleyeceği rotaya bakıp anlayacağız.
GÜVENLİ DİYE SATILAN GÜVENSİZ BÖLGE
Şimdi sorunun kaynağına bir bakalım. Daha önce 200 saldırının önlendiğinden bahseden Soylu bunlarla ilgili kaç zanlının yakalandığını, örgüt bağlantılarının ne olduğunu, kaçının yargılanıp ceza aldığını ya da bırakıldığını açıklayabilir mi? Etkin pişmanlık ya da (soruşturma eksikliğine bağlı) delil yetersizliğinden kolayca bırakılan IŞİD zanlılarını kanıksadık. Soylu saldırının kaynağından hareketle halledilmesi gereken yerlere işaret ediyor. Tekmili birden 30 kilometre derinliğindeki güvenli şeridin tamamlanmasının ne denli elzem olduğu üzerinde duruluyor.
Evet Türkiye Suriye’deki mevcut durumdan kaynaklı birincil dereceden tehdit altında. Dürüstçe altını çizmek gerekirse Türkiye’nin güvenlik çemberini kırılganlaştıran iki ters müdahale var:
Bir tarafta 2011’den beri rejim değiştirme, ABD’nin hegemonya oyununa taşeronluk yapma ve araya Osmanlı heveslerini sıkıştırma hesabıyla onbinlerce cihatçıyla örgütler ve ordular kuruldu. Sınır kapıları bunlara teslim edildi. Eğit-donat programları yürütüldü. Binlerce ton silah ve fon aktarıldı. Bu felaket senaryosunun birincil sorumlusu bu iktidar. Bu yolda durmak da bilmiyorlar.
İkincisi bir siyasal tercih olarak Suriye’de Kürtlerin öncülüğündeki ‘demokratik özerklik’ projesine savaş açıldı. Sınırın altındaki kuşağı düşmanlaştıran çok boyutlu bir müdahale sürüyor. Karadan top atışları, havadan SİHA’larla suikast saldırıları.
Erdoğan’n açıkça deklare ettiği güvenlik şeridi, İdlib ve Afrin’den başlayıp Suriye sınırlarını aşarak İran-Türkiye-Irak üçgenindeki Kandil dağlarına kadar gidiyor. Plan bu. İstiklal’deki saldırının kaynağı dedikleri gibi Afrin ise bu da askeri operasyonlarla güvenli kuşak oluşturulduğu iddiasını boşa çıkartıyor. Askeri operasyonlar dostluk ve komşuluk potansiyelini dinamitliyor; ortak geçmiş ve geleceği paylaşan halklar arasında diyalog kanallarını yok ediyor; insanları ötekileştiriyor ve düşmanlaştırıyor. Bu tür bir kuşaktan güvenlik beklenmez.
Reuters’a konuşan bir yetkili demiş ki, "PKK'ya yönelik Irak'ta devam eden bir operasyon var. Bu tamamlandıktan sonra Suriye'de de belirli hedefler söz konusu.”
Suriye tarafında Rus-Amerikan kırmızı çizgileri yüzünden yapılamadığı için Irak tarafına ağırlık verildi. Irak tarafında operasyon iyi gitmiyor. Seçim öncesinde ekonomide gidişat iyiye yönelmezse operasyon meselesini sıcak tutabilirler.
İKİ AÇMAZ VAR AMA SADECE BİRİYLE MÜZAKERE MÜMKÜN
Güvenlik şeridi çözümse saldırganın Afrin’den geldiği izahatını da izah etmeleri gerekmez mi? Afrin 2018’den beri Türk ordusu ve müttefik bellediği SMO milislerinin kontrolünde. Sınırlar duvarla örülü. İdlib’in çeperlerinde de Türk ordusu, içinde HTŞ hakim. Evet paranın delemeyeceği sınır hattı yoktur. Fakat kast ettiğim geçilebilirlik değil “Suriye’de güvenli bölge kuralım da terör saldırılarını önleyelim” önermesinin geçersizliği.
Saldırının faillerinden bağımsız olarak şunu vurgulamak lazım: Kürtlerin düşmanlaştırıldığı, İslamcı örgütlerin de müttefik haline getirildiği ikili bir süreç Türkiye’yi bir çıkmaza sürükledi. Kürtlerle oluşan düşmanlığı istenirse diyaloga çevirmenin koşulları oluşturulabilir. Ya ötekiler? 10 yıldır altını çizdiğimiz şeyi yine tekrar etmek durumundayız: Desteklenen örgütler fişlerini çektiğinizde dönüp sizi vuracak. Bu iktidarın yaptığı en büyük kötülük ülkeyi böylesi açmazlarla karşı karşıya bırakmış olması. Şimdi Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekatıyla kontrol edilen bölgelerdeki silahlı muhalif güçleri yeniden dizayn etmenin peşindeler.
Uzatmadan özetleyeyim: 11-13 Ekim tarihlerinde HTŞ yanına birkaç muhalif gücü alarak Afrin’e girdi. Azez’e yöneldiğinde MİT devreye girerek 14 Ekim’de SMO grupları ile HTŞ arasında bir anlaşma sağladı. Anlaşma özünde HTŞ’nin nüfuz alanını İdlib’in dışına taşımanın yolunu açıyordu. Türkiye bu gelişmeyi kullanarak Zeytin Dalı, Fırat Kalkanı ve Barış Pınarı bölgesindeki muhalifleri yeniden organize edip yekpare bir ordu kurmaya çalışıyor. 14 Ekim anlaşmasından sonra Türk istihbarat ve askeri yetkilileri hem HTŞ hem SMO grupları ile görüşmeler yaptı. 2 Kasım’da Gaziantep’teki görüşmede SMO komutanlarına ortak ordu, tek sivil yönetim ve birleşik emniyet teşkilatı oluşturulması için iki ay süre verildi. Taleplere uyulmadığı takdirde bu grupların alternatifsiz olmadıkları belirtildi. Yani ortak çatıyı kabul etmeyenlerin üstünün çizileceği, HTŞ’nin sivil ve askeri idareyi ele almasının önünün açılacağı mesajı verildi. HTŞ ile de Atme ve İdlib’de görüşmeler gerçekleştirildi. HTŞ Türkiye’nin de terör örgütleri listesinde. Yoğrulan bu hamur yeterince zehirli ve tehlikeli. Netice olarak Zeytin Dalı ya da Barış Pınarı harekatları isimleriyle müsemma olmadı. Ne barış geldi ne huzur. Fırat Kalkanı da Türkiye’ye değil ‘cihatçı’ tayfalara kalkan oldu. İstiklal’deki bombayı Suriye politikasının ürettiği sonuçlardan bağımsız ele almak ölümcül hata olur. Reyhanlı, Reina, Diyarbakır, Ankara-Gar, İstanbul Havaalanı ve Sultanahmet saldırıları da yanlış Suriye politikasıyla ilintili sonuçlardı.
gazete DuvaR
İmam Hamanei: Müzakere, Sürekli Fidye İsteyen ABD İle Sorunları Çözmeyecek
İmam Humeyni Hüseyniyesinde bulunan ve ülkedeki 5 milyon besiciye hitap eden İmam Hamanei, batının kızgın olmasının nedeninin İslam Cumhuriyeti’nin gelişmesi olduğunu ve şüphesiz kargaşaların sonlanacağını söyledi.
İmam Hamanei yaptığı konuşmada; İmam Humeyni’nin en önemli ve büyük girişimlerinden birinin besici kurması olduğunu ifade etti.
İslam İnkılabı Rehberi; “Besic'in bereketi, bu büyük girişim o kadar büyüktü ki İmam Besic'i öven o azametli, belagatlı ve uzun hutbeyi Aralık 1988'de, yani kuruluşundan 9 yıl sonra yaptı. Bu 9 yılda memlekette Besic'in elinde olup bitenler, muhterem imamı öyle bir etkilemiştir ki, o yüce ve beliğ ifadeyi, bu garip tefsirleri ve bu garip edebiyatı kullanmıştır” dedi.
İmam Hamanei konuşmasının devamında: "Şimdi sevgili imamımızın aslında Besic'le çocuklarını seven bir baba gibi konuştuğunu hatırlamanız için saygıdeğer İmamın büyük edebiyatından birkaç cümle aktaracağım. İmam; "Besic; aşk mektebidir, o namazın yüce çelenklerinde şehadet ve yiğitlik veren meçhul şahitlerin mektebidir..." demiştir."
Ne asil bir edebiyat, ne uzun bir tefsir: "Besic, çiçeklerinden baharın kokusunu, yakinin tazeliğini ve aşk hadislerini veren bir ağaçtır..."
Ardından, dünyayı sarsan, tarihi sarsan bir büyüklükle İmam şöyle der: "Besic mensubu olmaktan gurur duyuyorum... Ellerinizden öpüyorum." Bunlar gerçekten unutulmaz.
İmam, ellerinizden öpüyorum sözünü sadece 60’ların besicilerine demedi; size, sizden sonra geleceklere ve gelecekteki besicilere de dedi.
Besici olmak, isimsiz şehit kültürü olmaktır, beklenmedik ve risk alan, korkmayan, herkese, vatanına hizmet eden, kendini başkalarına veren mücahidin kültürüdür.
Besici olmak, mazlumları özgürleştirmek için mazlum olmak demektir. Bakın besiciler bu son olaylarda milleti bir avuç gafil, cahil ve satılmış isyancıya ezdirmemek için zulme uğradı. Başkalarının zulmünü durdurmak için kendileri gerçekten zulme uğradılar.
Altmışların, seksenlerin, doksanların Besicileri de farklı değildi. Siz yeni gençliksiniz, İmam’ı görmediniz, inkılap zamanını görmediniz, mukaddes müdafaa devrini görmediniz ama savaş meydanında aynı gençlik ruhuna sahipsiniz. Altmışlar, doksanlar ve seksenler yok; Nesil farkı sözleri entelektüellerin entelektüel girintilerdeki sözleridir; Gerçekler farklı. Bugünkü Besic, 60'lı yılların aynısıdır.
İmam, Besici Şecere-i Tayyibe olarak kabul ediyordu. Şecere-i Tayyibe’nin özelliği, her dönemde tatlı meyvelerinin, kendi sonuçlarının ortaya çıkmasıdır.
Besic’in her dönemde olması İnkılabın canlı olduğunu göstermektedir. İnkılap kelimesinden vahşete kapılan kör olasıcalar, İnkılap isminin kullanılmasından rahatsızlar, sevmiyorlar ve uzak duruyorlar ama Besic’in varlığı İnkılabın canlı olduğunu, yeni olduğunu ve yaratıcı olduğunu göstermektedir.
Besic'in İslam dünyasının siyasi coğrafyasında önemli bir konuma sahip olduğunu hatırlatan İmam Hamanei: "Batı sömürge cephesinin Batı Asya'ya özel bir yaklaşımı var çünkü bu bölge önemli. Batı dünyasının sanayi çarklarının hareketi bölgemizdeki petrole bağlıdır. Bu nedenle işgalci Siyonist Rejimini bölgede savaşmak ve işgal etmek için kendilerine üs olarak oluşturdular. İran, Batı Asya bölgesinin en önemli ülkesidir, çünkü zenginliği tüm bu ülkelerden fazladır ve onlar İran üzerine bölgedeki diğer ülkelere göre hassaslardır." dedi.
İslam İnkılabı İran'da onların tüm hayallerini boşa çıkardı ve sömürge politikalarına ölümcül bir darbe indirdi.
İslam İnkılabı ile ABD, İngiltere ve sömürgeciliğe bağlı kalma kimliğini fidye ödememeye dönüştürdük ve kendi ayaklarımız üstünde durduk.
Düşmanlar devrimi yok etmek için her şeyi yaptılar ama İran'la yüzleşmenin zor olduğunu anladılar. Onlar Irak, Suriye ve Lübnan Hizbullah Hareketi'nin kontrolünü ele geçirmek istediler ancak bunu başaramadılar. Amerikalılar İran'a darbe indirmek için çok para ve zaman harcadılar ancak başarısız kaldılar.
Şehit General Süleymani'nin isminin İran halkı için neden bu kadar popüler olduğu ve düşmanlar için neden bu kadar öfkeye sebep olduğu şimdi anlaşılıyor. Çünkü Şehit Süleymani, düşmanın bölgedeki planlarını suya düşürdü.
Bazıları siyasi anlayış iddiasında bulunuyor ama onların gazetelerdeki ve sosyal medyadaki tahlilleri üzücüdür. Kargaşaların bitmesi için ABD ile sorunumuzu çözmemiz gerektiğini söylüyorlar. ABD ile sorun nasıl çözülür? Müzakere yolu ve ABD'den taahhüt alarak sorun çözülür mü?
ABD yaptırımları kaldırıp yükümlülüklerini yerine getirdi mi? ABD yükümlülüklerini yerine getirmiyor. Amerikalılar nükleer endüstriyel faaliyetlerimiz azaltmamız durumunda yaptırımları kaldıracaklarını söylediler ama bunu yapmadılar. Müzakere, Amerika ile sorunumuzu çözmeyecek; Amerika ile sorunumuzu çözecek şey Amerika’ya fideye ödememizdir ama sadece bir fidye değil, sürekli fidye ödemeliyiz.
Düşmanı ve düşmanın planlarını bilmeliyiz ve kimse onların planlarına şaşırmamalı. Bugün düşmanın en önemli yöntemi yalan yaymaktır. Onlar yalan haber ve analizler yapıyorlar ve bazı insanlar buna inanıyor. Ülke yetkilileri, vatanın her yerine özen göstermelidir. Düşmanın ne yapmak istediğine dikkat etmeliyiz.
İran Milli Futbol Takımı dün, FIFA 2022 Dünya Kupası'nda İran milletini sevindirdi. Yüce Allah onları sevindirsin.
Devamı geliyor…
Astana Üçlüsünden Ortak Bildiri
Astana Üçlüsü Rusya, Türkiye ve İran’ın Suriye konulu yeni görüşmeleri sonucunda yayınlanan bildiride, tarafların, Suriye’nin kuzeydoğusunda güç kullanarak, ‘meşru olmayan yerel yönetimler dahil yeni gerçeklikler oluşturma girişimlerini’ kınadıkları belirtildi.
Kazakistan’ın başkenti Astana’da Rusya, Türkiye ve İran’ın temsilcilerinin gerçekleştirdiği Suriye konusu görüşme sonrası yayınlanan ortak bildiride; “Suriye’nin kuzeydoğusundaki durum görüşüldü ve söz konusu bölgede daimi güvenliğin ve istikrarın sağlanmasının sadece Suriye’nin egemenliği ile toprak bütünlüğünün korunması durumunda mümkün olacağı konusunda mutabık kalındı. Burada terörle mücadele ismi altında yasadışı yerel yönetimler oluşturulması dahil sahada yeni gerçeklikler yaratma girişimleri kınandı” denildi.
Astana’daki görüşmenin sonucunda ayrıca, Rusya, Türkiye ve İran’ın, ‘Suriye’ye ait olan petrolün yasadışı biçimde ele geçirilmesi ve bu petrolün satışından elde edilen gelirin transferini kabul etmedikleri’ kaydedildi.
Astana Üçlüsü’nün ortak bildirisinde, “Suriye’nin kuzeydoğusundaki yasadışı yerel yönetim girişimleri dahil terörist bileşenlere destek veren ülkelerin bu eylemleri kınandı” ifadeleri yer aldı. Taraflar, İsrail’in Suriye’ye sürdürdüğü saldırıları da kınadı.
Astana Üçlüsü ülkelerinin, Suriye’deki gelişmeleri ele almak adına gelecek senenin ilk yarısında yeniden bir araya gelmesi konusunda anlaşıldı.
İşgal Altındaki Topraklarda Peş Peşe Patlamalar
Filistinli kaynaklar işgal altındaki Kudüs şehrinin girişinde otobüs garı yakınlarındaki durakta büyük bir patlama yaşandığını duyurdu.
Siyonist Rejim ordusu radyosu bu patlama sonucu 10 kişinin yaralandığını onayladı. Kimi kaynaklar da birkaç kişinin bu patlamada öldüğünü öne sürdü.
Siyonist medya patlama sebebinin bir arabada yangının çıkması ve infilakı olduğunu belirttiler.
Siyonist Rejim polisinin şehrin giriş çıkışlarını kapattığı da gelen haberler arasında.
Hiçbir grup hala bu patlamayı üstlenmese de Filistinli "Aslanlar Yuvası" grubunun bu saldırıyı yaptığı belirtilmektedir.
Bu sırada ise Kudüs'ün batısında ikinci bir patlamanın da yaşandığı belirtildi.
Bu patlamanın Ramut mahallesinde yaşandığı en az 2 kişinin ağır yaralandığı belirtildi.
Bölgede ayrıca üçüncü bir patlamanın yaşandığı da gelen son haberler arasında./tesnim
Peygamber Efendimiz’in (saa) Hz. Ebuzer’e Nasihatleri
Ebu’l Esved Dueli şöyle diyor: Ebuzer Cundeb İbni Cunede’nin (r.a) sürüldüğü yer olan Rebeze’ye vardım. O bana şöyle bir rivayet nakletti: Günlerden bir gün sabahleyin mescitte Allah Resulü’nün (s.a.a) yanına vardım. Mescitte Allah Resulü (s.a.a) ve onun yanında oturan Ali (a.s) dışında kimseyi görmedim. Vakti ganimet saydım ve Allah Resulü’ne şöyle arz ettim: Ey Allah Resulü! Babam ve anam sana feda olsun. Bana bir tavsiyede bulun ki Allah onun vesilesi ile bana fayda versin.
Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurdu: “Evet, sen ne kadar yüce bir insansın ey Ebuzer! Şüphesiz sen biz Ehli Beyt’ten sayılırsın. Sana bir vasiyette bulunuyorum. Öyleyse onu hıfzet (ve amel et). Zira bu vasiyet, hayrın yollarını ve yordamlarını kapsamaktadır. Neticede eğer sen bu vasiyeti hıfzeder ve amel edersen, dünya ve ahiretin hayrı senin için olur.
Ey Ebuzer! Allah’a O’nu görüyormuşsun gibi ibadet et. Eğer sen O’nu görmesen de O seni görüyor. Bil ki Allah’a ibadetin başlangıcı (ilk merhalesi) O’nu Tanımaktır. O, evveldir ve O’ndan önce hiçbir şey yoktur. O, tektir ve O’nun ikincisi ve eşi yoktur. O, bakidir son olmadan (ebedidir). Gökleri, yeri ve o ikisinde ve o ikisinin arasında olan her şeyi O yarattı. O, çok lütfeden ve haberdar olandır. Ve O her şeye kadirdir…
Daha sonra bana iman etmek ve yüce Allah’ın beni müjdeleyici, uyarıcı, O’nun izniyle Allah’a davet eden ve aydınlatıcı bir meşale olarak tüm insanlara gönderdiğine itiraf etmek.
Daha sonra Allah’ın onlardan her türlü kiri giderdiği ve onları tertemiz kıldığı benim Ehli Beyt’ime muhabbeti tavsiye ediyorum.
Bil ki ey Ebuzer! Şüphesiz aziz ve celil olan Allah, Ehli Beytimi benim ümmetimin içinde “Nuh’un Gemisi” gibi karar vermiştir. Her kim ona binerse kurtulur ve her kim de ondan yüz çevirirse boğulur. Ve yine Ehli Beytim, İsrail oğullarının içindeki “Hitte Kapısı” gibidir. Her kim o kapıdan girerse âmândadır.
Ey Ebuzer! Sana ettiğim tavsiyeyi koru, dünya ve ahirette mutlu olursun.
Ey Ebuzer! İki tane nimet vardır ki insanların çoğu onlar hakkında ziyandadırlar: Sağlık ve feragat.
Ey Ebuzer! Beş şeyden önce beş şeyin ganimetini bil. İhtiyarlığından önce gençliğini, hastalığından önce sağlığını, fakirliğinden önce zenginliğini, meşgul olmadan önce feragatini ve ölümünden önce hayatını ganimet bil.
Ey Ebuzer! Sakın uzun arzularınla işlerini geciktirme. Çünkü bugün senindir ve yarın senin değildir. Eğer yarının olursa, bugünde olduğun gibi ol. Eğer yarının olmazsa, bugünün ihmalkârlığı için pişman olmazsın.
Ey Ebuzer! Nice güne başlayan vardır ki günü tamamlamazlar ve nice yarını bekleyenler vardır ki yarına varmalar.
Ey Ebuzer! Eğer ecele ve sana doğru nasıl gelişine baksan, arzuya ve onun aldatışına düşman kesilirdin.
Ey Ebuzer! Dünyada garipmişsin gibi ya da yoldan geçen birisi gibi ol ve kendini kabirlerin ashabından say.
Ey Ebuzer! Sabahladığında, kendine akşama varacağın ümidini verme ve akşamladığında ise kendine sabaha varacağın ümidini verme. Hastalanmadan önce sağlığından ve ölmeden önce hayatından faydalan. Çünkü yarın isminin ne olacağını bilmiyorsun.
Ey Ebuzer! Günah halinde ölümün sana gelip çatmasından kork. Öyle bir halde ne geçmişi telafi etmek için fırsat vardır, ne tövbe için ve dünyaya yeniden dönmek için imkan vardır, ne senden sonrakiler (varislerin) bıraktıklarından dolayı seni överler ve ne de öndeki (yüce Allah) meşgul olduklarından (günahlarından) dolayı seni mazur görür.
Ey Ebuzer! Ondan kaçanın uyuduğu cehennemin ateşi gibi ve onu isteyenin uyuduğu cennet gibi bir şey görmedim.
Ey Ebuzer! Ömrün hakkında, dirheminden ve dinarından daha fazla cimri ol.
Ey Ebuzer! Sizden her biriniz, tuğyan ettiren zenginlik ya da (Allah’ı) unutturan fakirlik ya da bedeni bozan hastalık veyahut ta işten düşüren ihtiyarlık veya aniden ulaşan ölüm ya da fitneci deccal ya da korkunç ve acı olan kıyamet dışında bir şeyi mi bekliyor?
Ey Ebuzer! Kıyamet günü Allah’ın yanında yeri en kötü olan ilminden faydalanmayan âlimdir. Her kimi ilmi, insanların yüzüne vurmak için talep ederse, cennetin kokusunu alamaz.
Ey Ebuzer! Her kim ilmi, insanları atlatmak için talep ederse, cennetin kokusunu alamaz.
Ey Ebuzer! Bilmediğin bir şey hakkında soru sorulduğunda, “Bilmiyorum” de, (olumsuz) etkilerinden kurtul. Bilmediğin bir şey hakkında insanlara fetva verme, kıyamet gününde Allah’ın azabından kurtul.
Ey Ebuzer! Kıyamet günü cennet ehlinden bir grup, cehennem ehlinden bir gruba bakar ve şöyle derler: Sizi cehenneme götüren şey ne idi? Hâlbuki bizler, sizin terbiyeniz ve öğretmeniz neticesinde cennete gittik. Onlar şöyle derler: Biz hayra emrederdik ama ona amel etmezdik.
Ey Ebuzer! Şüphesiz övgüsü celil olan Allah’ın hakları, kulların onları yerine getirebileceklerinden daha büyüktür. Allah’ın nimetleri de kulların onları sayabileceklerinden daha çoktur. Lakin sizler sabah akşam tövbe ederek O’na dönün.
Ey Ebuzer! Sizler gece gündüz geçtikçe azalan ömürler ve korunan amellere sahipsiniz. Ve ölüm, aniden gelir. Herkim hayır ekerse, ümit edilir ki hayır biçsin ve her kim de şer ekerse ümit edilir ki pişmanlık biçsin. Her çiftçi, ektiğini biçer.
Ey Ebuzer! Yavaş hareket edenin nasibini başkası alamaz ve hırslı olan da ona takdir edilenden daha fazlasına ulaşamaz. Her kime bir hayır verilmişse şüphesiz onu Allah vermiştir ve her kim de bir şerden korumuşsa şüphesiz Allah onu korumuştur.
Ey Ebuzer! Takvalılar efendiler, fakihler önderlerdir ve onlarla oturmak ilmin ve faziletin artmasına sebep olur. Mümin günahını başının üstünde duran ve üzerine düşmesinden korktuğu bir kaya gibi görür. Kâfir ise günahını burnunun önünden uçup geçen bir sinek gibi görür.
Ey Ebuzer! Şüphesiz mübarek ve yüce olan Allah bir kula hayrı dilediğinde, onun günahlarını gözlerinin önünde canlanmış bir şekilde ve günahı da ona ağır bir vebal olarak karar kılar. Bir kula da şerri dilerse ona günahlarını unutturur.
Ey Ebuzer! Günahın küçüklüğüne bakma. Lakin kime karşı isyan edildiğine bak.
Ey Ebuzer! Müminin nefsinin günahtan duyduğu rahatsızlık bir serçenin tuzağa düştüğünde duyduğu rahatsızlıktan daha şiddetlidir.
Ey Ebuzer! Her kimin sözü fiiliyle uyum içinde olursa, (saadetten) payına ulaşmıştır. Ve her kimin sözü fiiliyle muhalif olursa (mükâfatların alınacağı zaman) kendisini kınayacaktır.
Ey Ebuzer! Şüphesiz insan, işlemiş olduğu günahtan dolayı (takdir edilmiş rızkından) mahrum kalır.
Ey Ebuzer! Senin için onda bir fayda olamayan her şeyi terk et; sana faydası olmayan şey hakkında konuşma ve dilini paranı koruduğun gibi koru.
Ey Ebuzer! Şüphesiz senası celil olan Allah, bir grubu cennete götürür ve onlara o kadar nimet verir ki onlar artık yorulurlar. Onlar kendi üzerilerinden yüksek derece olan bir gruba bakarlar, onları tanırlar ve şöyle derler:
Ey Rabbimiz! Onlar bizim kardeşlerimiz ve biz dünyada onlara birlikte idik. Neden dolayı onları bize üstün kıldın? Onlara şöyle denir:
Heyhat, heyhat! Sizler tok olduğunuzda, onlar açtı; Sizler susuzluğunuzu gidermiş olduğunuz halde, onlar susuz idi; sizler uyuduğunuz halde, onlar ibadet için kalkıyorlardı ve sizler evlerinizde otururken, onlar Allah için dışarı koşuyorlardı.
Ey Ebuzer! Senası celil olan Allah, gözümün aydınlığını namazda karar vermiştir. Namazı bana, aça yemeği ve susuza suyu sevdiği gibi sevdirmiştir. Aç, yemek yediğinde doyar ve susuz su içtiğinde susuzluğu gider. Ama ben namazdan asla doymuyorum.
Ey Ebuzer! Her ki gece gündüz vacip namazların dışında on iki rekât sünnet namaz kılarsa, Allah’ın boynunda onun için cennette bir evin olması vacip haktır.
Ey Ebuzer! Namazda olduğun müddetçe, cebbar olan padişahın kapısını çalıyorsun. Her kim padişahın kapısını çok çalarsa, ona açılır.
Ey Ebuzer! Bir mümin namaza durduğunda, Arş’la onun arasını kapsayan iyilik onun üzerine yağar ve Allah ona şöyle nida eden bir meleği görevlendirir: “Ey Âdemoğlu! Eğer namazda senin için ne olduğunu ve kiminle münacat ettiğini bilseydin, asla ondan vazgeçmezdin.”
Ey Ebuzer! Kıyamet günün de bayrakdar olanların hoş haine! Onlar bayrağı alırlar ve insanlardan önce cennete giderler. Bil ki onlar seher vakitlerinde ve diğer vakitlerde herkesten önce mescitlere gidenlerdir.
Ey Ebuzer! Namaz, dinin direğidir ve (Allah’ı anan) dil daha büyüktür. Sadaka, günahları yok eder ve (insanlara faydalı olan) dil daha büyüktür. Oruç, ateşe karşı bir siperdir ve (günahlardan korunan) dil daha büyüktür. Cihad, şeref ve izzettir ve dil (ile yapılan cihad) daha büyüktür.
Ey Ebuzer! Cennete derecelerin arası, yerle gök arası gibidir. Kul yukarı bakar ve neredeyse gözlerini kör edece bir nur parlar ve şöyle der: “Bu nedir?” Ona şöyle söylenir: “O, senin falan kardeşinin nurudur.” O, şöyle der: “Falan kardeşim? Biz onunla dünyada birlikte amel ederdik. Ne oldu da benden üstün kılındı?” Ona şöyle denir: “O, amel olarak senden daha üstündü.” Daha sonra onun kalbine rıza karar koyulur ve o da (kendi makamına) razı olur.”
Ey Ebuzer! Dünya, müminin zindanı ve kâfirin cennetidir. Mümin onda geceyi ancak hüzün içinde sabahlar. Nasıl hüzünlenmesin ki? Şüphesiz senası celil olan Allah onu cehenneme sokacağına dair vaade bulunmuştur ama onu cehennemden çıkaracağına dair vaade bunmamıştır. Mümin, hastalıklar, musibetler ve acı olaylarla karşı karşıya gelir. Zulüm görür ama kimse ona yardım etmez. Bundan dolayı da Allah’tan sevap diler. Mümin, dünyadan ayrılıncaya kadar hüzünlüdür. Dünyadan ayrıldığında ise, rahtlığa ve keramete çıkar.
Ey Ebuzer! Allah, uzun hüzün gibi bir şeyle hiçbir zaman ibadet olunmadı.
Ey Ebuzer! Her kime onu ağlatmayacak bir ilim verilmişse, şüphesiz ona faydası olmayan bir ilim verilmiştir. Zira aziz ve celil olan Allah Kuran’da âlimleri şöyle vasıflandırmıştır: “şu bir gerçek ki, bundan önce kendilerine ilim verilen kimselere o (Kuran) okununca, derhal yüz üstü secdeye kapanırlar. Ve derlerdi ki: Rabbimizi tesbih ederiz. Rabbimizin vadi mutlaka yerine getirilir. Ağlayarak yüz üstü yere kapanırlar. (Kuran okumak) onların huşusunu artırır.”[1]
Ey Ebuzer! Her kim ağlayabilirse, ağlasın ve ağlayamayan ise (en azından) kalbine hüznü aşina kılsın ve onu zorla da olsa ağlatsın. Zira katı kalp, Allah’tan uzaktır. Ama onlar bunu şuurunda değildirler.
Ey Ebuzer! Mübarek ve yüce Allah şöyle buyuruyor: Bir kul için iki korkuyu ve iki güveni bir araya getirmeyeceğim. Eğer dünyada benden güvende olursa kıyamet günü onu korkutacağım ve eğer dünyada benden korkarsa, kıyamet gününde ona güven v8ereceğim.
Ey Ebuzer! Kıyamet gününde kula günahları sunulur ve o şöyle der: Bilin ki ben (amelimin akıbetinden) korkardım. Neticede bağışlanır.
Ey Ebuzer! İnsan iyi bir amel eder ve ona itimat ederek küçük sayılan günahları işler ve sonunda Allah’ın huzuruna ondan gazaplı olduğu bir halde gelir. Bir insan da kütü amel eder ama onun akıbetinden de korkar. Böyle birsi de kıyamet günü güvende olduğu halde Allah’ın huzuruna gelir.
Ey Ebuzer! Bir kul günah eder ve o günahın sebebine cennete gider. Şöyle dedim: Nasıl olur bu babam anam sana feda olsun ey Allah’ın Resulü! Şöyle buyurdular: O kimse, o günahı, sürekli gözlerinin önünde karar kılar ve o günahtan kaçarak aziz ve celil olan Allah’a tövbe eder. Ve sonunda da cennete gider.
Ey Ebuzer! Zeki olan, kendi nefsini edep eden ve ölümden sonrası için amel edendir. Aciz kimse ise nefsine ve nefsinin isteklerine uyduğu halde aziz ve celil olan Allah’tan ümitleri olan kimsedir.
Ey Ebuzer! Bu ümmetten ilk olarak kaldırılacak olan sıfat, emanetdarlık ve huşudur. Öyle ki artık bir tek huşu eden dahi görülemez.
Ey Ebuzer! Muhammed’in canı elinde olan Allah’a yemin olsun ki eğer dünyanın allah katında bir sivrisineğin ya da br sineğin kanadı kadar değeri olsaydı, kafire bir içimlik bile su içirmezdi.
Ey Ebuzer! Dünya melundur ve onda olan her şey de melundur, ancak onunla Allah’ın rızasının talep edildiği müstesna. Allah’a dünyadan daha çok nefret edilecek bir şey yoktur. Allah onu yaratı ve daha sonra da ondan yüz çevirdi. Kıyamet kopuncaya kadar da ona bakmayacaktır. Aziz ve celil olan Allah’a O’na imandan ve O’nun terk etmeyi emrettiği şeyi terk etmekten daha sevimli bir şey yoktur.
Ey Ebuzer! Şüphesiz mübarek ve yüce olan Allah kardeşim İsa’ya şöyle vahiy etti: Ey İsa! Dünyayı sevme. Zira ben onu sevmiyorum. Ahireti sev. Zira o, dönüş yurdudur.
Ey Ebuzer! Şüphesiz Cebrail dünyanın hazineleri ile renkli bir katırın üzerinde bana geldi ve ban şöyle dedi: Ey Muhammed! Bu dünyanın hazineleridir. Ondan istifade etmen, senin rabbinin katındaki nasibinden bir şeyi eksiltmeyecektir. Ben şöyle dedim: Ey habibim Cebrail! Benim ona ihtiyacım yoktur. Doyduğun zaman rabbime şükrediyorum ve acıktığımda ise O’ndan istiyorum.
Ey Ebuzer! Aziz ve celil olan Allah bir kula hayrı dilediğinde, onun dinde fakih (derin anlayışlı ve düşünceli) ve dünyada da zahit kılar ve ona nefsinin ayıplarını gösterir.
Ey Ebuzer! Dünyada zühd içinde yaşayan her bir kul için Allah hikmeti onun kalbinde sabit kılar; dilini o hikmetle konuşturur; ona dünyanın ayıplarını, derdini ve devasını gösterir ve onu dünyadan salim olarak esenlik yurdu alan ahirete çıkarır.
Ey Ebuzer! Kardeşini dünyada zahitçe yaşadığını görürsen ona kulak ver. Zira o, hikmeti ilga ediyor. Ben şöyle dedim: Ey Allah’ın Resulü! İnsanların en zahidi kimdir? O, şöyle buyurdu: “Kabirleri ve kabirde çürümeyi unutmayan; dünyanın fazla ziynetini terk eden; baki kalanı fani olana tercih eden; yarını kendi günlerinden (ömründen) saymayan ve kendisini ölülerden sayandır.”
Ey Ebuzer! Mübarek ve yüce olan Allah bana mal toplamam için vahiy etmedi. Lakin bana şöyle vahiy etti: “Rabbini hamd et ve secde edenlerden ol. Yakin gelinceye kadar rabbine ibadet et.”
Ey Ebuzer! Şüphesiz ben kaba elbiseler giyiyorum; yerde oturuyorum; parmaklarımı yalıyorum ve eyersiz merkebe biniyor ve arkama da birsini bindiriyorum. Her kim benim sünnetimden yüz çevirirse benden değildir.
Ey Ebuzer! Mal ve şeref sevgisi, insanını dini için, bir sürüye saldıran ve sabaha kadar zarar veren iki tane yırtıcı kurttan daha çok zarar vermesinden daha çok dinini ortadan kaldırır. O iki kurt, o sürüden bir şey geriye bırakmazlar ki. Ebuzer diyor ki şöyle dedim: Ey Allah’ın Resulü! Acaba Allah’tan korkanlar, huzu edenler, mütevazı olanlar ve Allah’ı çokça zikredenler mi insanlardan en önde cennete girecekler?
Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurdu: “Hayır, lakin Müslümanların fakirleri, insanların boyunlarına basarak cennete girerler. Cennetin hazinedarları onlara şöyle derler: Yerinizde kalın, hesap vermeden geçemezsiniz. Onlar şöyle derler: Neden dolayı hesap verelim. Allah’a yemin olsun ki biz bir şeye malik olmadık ki bağışta bulunduk mu ve adaletle davrandık mı diye hesap verelim. Bize fazladan bir şey verilmedi ki cimrilik mi ettik yoksa elimiz açık mıydı diye hesap verelim. Lakin bizler rabbimize ibadet ettik ve sonunda rabbimiz bizi davet etti ve biz de ona icabet etik.”
Ey Ebuzer! Şüphesiz dünya, kalpleri ve bedenleri meşgul eder. Şüphesiz mübarek ve yüce olan Allah, bizlere nimet olarak verdiği helal şeyden sorguya çekecektir. Haram olarak elde ettiklerimizin hesabı nasıl olacak?
Ey Ebuzer! Övgüsü yüce olan şüphesiz ben beni sevenlerin rızkını yetecek kadar olması ve bana buğzedenlerin mal ve evladının çok olması için Allah’a dua ettim.
Ey Ebuzer! Dünyada zühd içinde yaşayıp ahirete yönelenlerin hoş haline! Onlar, yeryüzünü kendilerine mekân olarak, toprağı sergi olarak ve suyu da kendilerine güzel koku olarak seçmişlerdir. Allah’ın kitabını kedilerine şiar (iç elbise) olarak ve duayı da disar (üst elbise) olarak seçmişler. Ve dünyayı da borç olarak vermişlerdir.
Ey Ebuzer! Ahiretin ekini, salih ameldir ve dünyanın ekini ise mal ve evlatlardır.
Ey Ebuzer! Şüphesiz Rabbim bana haber verdi ve şöyle buyurdu: “İzzetime ve celalime yemin olsun ki ibadet edenler, ağlamanın benim katımdaki değerini idrak etmediler. Şüphesiz ben cennetin üst derecesinde onlar için hiç kimsenin onda ortak olmayacağı bir saray yapıyorum.” Ebuzer diyor ki ben şöyle arz ettim: Ey Allah’ın Resulü! Müminlerin hangisi daha zekidir? Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurdu: “Ölümü en çok zikreden ve onun için en güzel hazırlanan.”
Ey Ebuzer! Nur kalbe girdiğinde açılır ve genişler. Ben şöyle arz ettim: Bunun alameti nedir, babam anam sana feda olsun ey Allah’ın Resulü! Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurdu: “Ebedi yurda (ahirete) yönelme, aldatıcı yurttan (dünyadan) kenara çekilme ve ölüm gelip çatmadan onun için hazırlanma.”
Ey Ebuzer! Allah’tan sakın ve Allah’tan korkuyormuş gibi görünerek insanlara karşı riya etme. Neticede kalbin günahkâr olduğu halde, insanlar sana saygı göstersinler.
Ey Ebuzer! Senin için her şeyde hatta uyku ve yemekte de niyet olması gerekir.
Ey Ebuzer! Allah’ın celali senin sinende yüce olmalıdır. O’nu cahil insanların zikrettiği gibi basit zikretme. Onlar köpekle karşılaştıklarında derler ki Allah’ım, onu benden uzaklaştır ve domuzla karşılaştıklarında derler ki Allah’ın onu benden uzaklaştır.
Ey Ebuzer! Allah’ın, korkudan sürekli kıyamda duran melekleri vardır. Başlarını (aşağı indirmişler ve) Sur’a üfleninceye (kıyamete) kadar kaldırmazlar. Hep birlikte şöyle derler: Münezzehsin ve sana hamd olsun. Bizler sana layık olduğun şekilde ibadet etmedik.
Ey Ebuzer! Eğer bir insanın yetmiş peygamberin ameli kadar amel de olsa kıyamet gününde gördüğü şeyin şiddetinden amelini az sayacaktır. Eğer cehennemin irininden bir kova güneşin doğduğu yere dökülse, güneşin battığı yerdeki insanların kafaları kaynar. Eğer cehennem bir defa coşsa, bütün yakınlaştırılmış melekler ve gönderilmiş peygamberler dizüstü çökerek şöyle derler: Rabbim, beni kurtar, beni kurtar. Hatta öyle ki İbrahim İshak’ı unutur ve şöyle söyler: Ey Rabbim! Ben senin Halil’in İbrahim’im, beni unutma.
Ey Ebuzer! Eğer cennet ehli kadınlardan birisi, zifiri karanlık bir gecede dünyanın gökyüzüne doğarsa, bedir (ayın on üçüncü) gecesindeki ayın dünyayı aydınlatmasından daha üstün bir şeklide dünyayı aydınlatır. Onun yaydığı güzel kokuyu, bütün yeryüzü ehli alır. Eğer cennet ehlinin elbiselerinden bir elbise bugün dünyada sergiye koyulsa, ona bakan herkes bayılır ve gözler onun güzelliğini görmeye dayanamaz.
Ey Ebuzer! Cenaze teşyiinde, savaş anında ve Kuran okunduğunda sesini alçalt.
Ey Ebuzer! Bir cenazeyi teşyi ettiğinde, tefekkür ve huşu ile aklın onunla meşgul olsun. Bil ki sen de ona katılacaksın.
Ey Ebuzer! Bil ki her şey bozulduğunda, tuz onun ilacıdır. Ama tuz bozulduğunda, onun ilacı yoktur. Bil ki sizlerde iki tane (kötü) ahlak vardır: Gülünecek bir şey olmadan gülmek ve yanlışlık olmadan tembellik etmek.
Ey Ebuzer! Tefekkürle kılınan sıradan iki rekât namaz, kalbi teveccühün olmadan bir gece ibadetinden daha hayırlıdır.
Ey Ebuzer! Hak, ağır ve acıdır ama batıl hafif ve tatlıdır. Nice bir anlık şehvet, uzun hüzünler doğurur.
Ey Ebuzer! İnsan fıkha ve kâmil anlayışa, insanları mübarek ve yüce olan azametinin yanında (idraki olmayan) develer olarak görmedikçe, ulaşmaz. Daha sonra kendi nefsine döner (bakar) ve kendisini onlardan daha hakir bulur.
Ey Ebuzer! İnsanların tamamını, dinlerinde ahmaklar ve dünyalarında akıllılar olarak görmedikçe imanın hakikatine ulaşamazsın.
Ey Ebuzer! Hesaba çekilmeden önce nefsini hesaba çek. O, senin yarın kıyamette hesabını daha kolay eder. Ölçülmeden (tartılmadan) önce nefsini ölç (tart). Kıyamet gününde Allah’ın huzuruna çıkmak için hazırlıklı ol. Öyle ki hiçbir şey Allah’a gizli değildir.
Ey Ebuzer! Allah’tan hayâ et. Kuşkusuz ben, canım elinde olan Allah’a yemin olsun ki tuvalete her gittiğimde başımı örtüyorum ve benimle birlikte olan iki melekten utanıyorum.
Ey Ebuzer! Cennete girmeyi istiyor musun? Arz ettim: Evet, babam sana feda olsun. Şöyle buyurdu: Arzunu kısalt, ölümü iki gözünün önüne dik ve Allah’tan hakkıyla hayâ et. Ebuzer diyor ki şöyle arz ettim: Ey Allah’ın Resulü! Hepimiz Allah’tan hayâ ediyoruz. Şöyle buyurdu: O, hayâ değildir. Lakin Allah’tan hayâ etmek, kabirleri ve harabeleri (ya da onda çürümeyi), karını ve onu doldurulanı ve başı ve onun ihtiva ettiği şeyi unutmamaktır. Her kim ahiret yüceliğini isterse, dünya ziynetini terk etmelidir. Eğer böyle olursan, Allah’ın vilayetine ulaşmışsın.
Ey Ebuzer! Yemek için yeterli olan tuz kadar iyilikle birlikte olan dua da yererlidir.
Ey Ebuzer! Amel etmeden dua eden kimsenin misali, yaysız ok atan kimsenin misali gibidir.
Ey Ebuzer! Kuşkusuz Allah, kulun salih olmasıyla evlatlarını ve evlatlarının evlatlarını salih kılar ve onu evinde ve evinin etrafında olanları da o, onların içinde olduğu müddetçe korur.
Ey Ebuzer! Kuşkusuz aziz ve celil olan senin rabbin üç kişi ile meleklere karşı övünür: (Birincisi), bir çölde ezan okuyan ve daha sonrada kamet getirip namaz kılan kimse ile meleklere karşı övünür. Rabbin melekler şöyle buyurur: (Ey melekler!) Benim kuluma bakınız, namaz kılıyor ve benden başkası onu görmüyor. Sonra yetmiş bin melek iner ve onun arkasında namaz kılarlar ve onun için ertesi güne kadar onun için istiğfar ederler.
(İkincisi), gece kalkıp tek başına namaz kılan, secde eden ve sonra da secdede uyuyan kimse ile Allah meleklere karşı övünür. Yüce Allah şöyle buyurur: (Ey melekler!) Benim kuluma bakınız, onun ruhu benim yanımdadır ve cesedi ise secde halindedir.
(Üçüncüsü ise), cihat meydanında, yaranları kaçmış ve o ayakları sabit olarak cihada devam eden ve sonunda da şehit edilen kimse ile Allah melekler karşı övünür.
Ey Ebuzer! Her bir insan eğer yeryüzünden bir noktaya anlını koyup secde ederse, o nokta mutlaka kıyamet gününde onun için şahadet verir. Ve yine eğer bir topluluk bir yerde konaklarsa, o yer ya onlara salâvat gönderir ya da lanet eder.
Ey Ebuzer! Hiçbir sabah akşam yoktur ki yerin bazı noktaları diğerlerini şöyle nida eder: Ey benim komşum! Bugün senin üzerinde yüce Allah zikredildi mi ya da bir kul sana alnını koyup Allah için secde etti mi? Bazıları evet der ve bazıları da hayır. Evet diyen kendisiyle övünür ve sevinir ve kendisini komşusuna karşı daha üstün görür.
Ey Ebuzer! Eğer bir genç, dünyayı ve dünyanın boş şeylerini terk eder ve gençliğini Allah’a itaatte geçirir de ihtiyarlarsa, Allah ona yetmiş iki sıddıkın mükâfatını verir.
Ey Ebuzer! Gafiller içerisinde Allah’ı zikreden cihattan kaçanlar içerisinde cihat eden kimse gibidir.
Ey Ebuzer! Salih bir kimseyle oturmak, yalnızlıktan daha hayırlıdır; yalnızlık, kötü bir kimseyle oturmaktan daha hayırlıdır. Hayırlı bir şeyi beyan etmek, suskunluktan daha hayırlıdır; suskunluk kötü bir şeyi beyan etmekten daha hayırlıdır.
Ey Ebuzer! Mümin dışında bir kimseyle birlikte olma. Yemeğini takvalı kimse dışında bir kimseye yedirme; sen de fasık kimselerin yemeğini yeme.
Ey Ebuzer! Allah yolunda sevdiğin kimseye yemeğini yedir ve seni aziz ve celil olan Allah yolunda seven kimsenin de yemeğini ye.
Ey Ebuzer! Kuşkusuz aziz ve celil olan Allah her konuşanın dilinin yanındadır. O halde insan Allah’tan sakınmalıdır ve ne dediğini de bilmelidir.
Ey Ebuzer! Fazla sözleri terk et. Sözden onunla senin hacetini ulaştıracak miktarı yeter.
Ey Ebuzer! Bir insana yalan olarak, duyduğu her şeyi söylemesi yeter.
Ey Ebuzer! Hiçbir şey, uzun süreli olarak zindana atılmaya dilden daha çok müstahak değildir.
Ey Ebuzer! Yaşlı bir Müslüman’a, Kuran’ı bilen ve ona amel edene ve adil hâkime saygı göstermek yüce Allah’ı yüceltmedendir.
Ey Ebuzer! Her bir kulun ahlakı kötü olduğu müddetçe, sürekli Allah’tan uzaklığı artar.
Ey Ebuzer! Dilini korumayan kimse herhangi bir ameli yerine getirmemiştir (salih amelleri boşa gitmiştir).
Ey Ebuzer! Süreklin (insanların) ayıpları arayan, onları öven, kınayan ve cedel eden olma.
Ey Ebuzer! Kulun ahlakı kötü olduğu müddetçe, sürekli Allah’tan uzaklaşır.
Ey Ebuzer! Güzel ve temiz söz sadakadır. Ve yine namaz için attığın her adım sadakadır.
Ey Ebuzer! Her kim Allah’a davet edene icabet ederse ve güzel bir şekilde Allah’ın mescitlerini imar ederse, Allah tarafından onun sevabı cennettir.
Ebuzer şöyle diyor: Şöyle arz ettim: Babam anam sana feda olsun ey Allah’ın Resulü! Allah’ın mescitleri nasıl imar edilir?
Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurdular: Onlarda ses yükseltilmez; batıl işlere dalınmaz; alış veriş yapılmaz. Mescitte olduğun müddetçe boş şeyleri terk et. Eğer böyle yapmazsan, kıyamet gününde sakın ola mutlaka ve mutlaka kendinden başkasını kınamayasın.
Ey Ebuzer! Kuşkusuz yüce Allah, mescitte oturduğun müddetçe sana, aldığın her nefes karşılığında, cennette bir derce verir; melekler sana salâvat gönderirler; senin için her nefesin karşılığında, on iyilik yazılır ve senden on kötülük silinir.
Ey Ebuzer! Şu ayetin hangi şey hakkında indiğini biliyor musun? “Ey iman edenler! Sabredin; (düşman karşısında) sebat gösterin; (cihad için) hazırlıklı ve uyanık bulunun ve Allah’tan sakının ki kurtuluşa erişebilesiniz.” Arz ettim: Hayır, babam anam sana feda olsun. Şöyle buyurdular: “Namazdan sonra (diğer) namazı beklemek hakkında inmiştir.”
Ey Ebuzer! Zorluklarda (soğuk havada olduğu gibi) abdesti kâmil ve güzel almak, (günahların) keffarelerinden biridir. Mescide çok gidip gelmek de sizin (ayette geçen) “ribat”tır (cihad için) hazırlıklı ve uyanık bulunun).
Ey Ebuzer! Mübarek ve yüce olan Allah şöyle buyuruyor: “Kuşkusuz kullarım içerisinde bana en sevgili olan, benim için birbirlerini seven kimselerdir. Onların kalpleri mescitlere bağlıdır ve seher vakitlerinde istiğfar edenlerdir. Onlar öyle kimselerdirler ki yeryüzü ehli için cezalandırmayı irade ettiğimde, onları hatırlarım ve o cezayı onlardan kaldırırım.”
Ey Ebuzer! Üç şey dışından mescitte oturmak boştur: Namaz kılanın Kuran okuması, Allah’ı zikretmek ve bir ilim hakkında soru sormak.
Ey Ebuzer! Takvaya amelden çok önem ver. Çünkü takvayla olan bir amel az değildir. Kabul olan bir amel nasıl az olabilir ki? Aziz ve celil olan şöyle buyuruyor: “Allah (ameli) ancak ve ancak takva sahiplerinden kabul eder.”[2]
Ey Ebuzer! Bir insan, kendi nefsini, ortağın kendi ortağını hesaba çekmesinden daha sıkı hesaba çekmedikçe takvalılardan olmaz. Neticede yemeğinin, içeceğinin ve elbisesinin nereden geldiğini bilmelidir. Helalden midir yoksa haramdan mı?
Ey Ebuzer! Her kimin malı nereden kazandığı umurunda olmazsa, aziz ve celil olan Allah’ın da onu nereden cehenneme sokacağı umurunda olmaz.
Ey Ebuzer! Her kimi insanların en değerlisi olması mutlu ediyorsa (en değerlisi olmak istiyorsa), öyleyse aziz ve celil olan Allah’tan sakınsın.
Ey Ebuzer! Sizlerden, senası yüce olan Allah’a en sevgili olan, O’nu en çok zikredendir; Allah’ın katında sizlerin en değerlisi, O’ndan en çok sakınanadır; Allah’ın azabından en çabuk kurtulanınız da O’ndan en şiddetli korkanınızdır.
Ey Ebuzer! Kuşkusuz takvalılar, (genelde) kaçınılmayan bir şeyden şüpheye düşmemek için ondan sakınan kimselerdir.
Ey Ebuzer! Her kim Allah’a itaat ederse, kuşkusuz Allah’ı zikretmiştir. Gerçi namazı, orucu ve Kuran tilaveti az olsa da.
Ey Ebuzer! Dinin aslı (kökü) veradır (günahlardan ve şüphelerden kaçınmadır) ve başı da itaattir.
Ey Ebuzer! Günahlardan kaçınan ol ki insanların en çok ibadet edeni olasın. Sizin dininizin en hayırlı kısmı günahlardan kaçınmaktır.
Ey Ebuzer! İlmin fazileti ibadetin faziletinden daha hayırlıdır. Bil ki sizler eğer o kadar namaz kılsanız ki beliniz bükülse ve o kadar oruç tutsanız ki çöp gibi olsanız, ancak günahlardan kaçınarak size faydası olur.
Ey Ebuzer! Dünyada vera (günahlardan ve şüphelerden kaçınma) ve zühd ehli, gerçekten de onlar Allah’ın evliya kullarıdırlar.
Ey Ebuzer! Her kim kıyamet günü üç şeyi kendisiyle birlikte getirmezse, kuşkusuz hüsran etmiştir. Ebuzer diyor: O üç şey nedir? Babam anam sana feda olsun. Peygamber Efendimiz (s.a.a) cevabında şöyle buyurdular: “Onu aziz ve celil olan Allah’ın haram kıldığı şeylerden engelleyen vera; cahilin sefihliğini onunla reddettiği hilim ve onun vesilesi ile insanlarla iyi geçindiği güzel ahlak.”
Ey Ebuzer! Eğer insanların en güçlüsü olmak seni sevindiriyorsa (en güçlüsü olmak istiyorsan), öyleyse Allah’a tevekkül et. Eğer insanların en değerlisi olmak seni sevindiriyorsa (en değerlisi olmak istiyorsan), o halde Allah’tan sakın. Eğer insanların en zengini olmak seni sevindiriyorsa (insanların en zengini olmak istiyorsan), öyleyse aziz ve celil olan Allah’ın elinde olana kendi elinde olandan daha fazla güven.
Ey Ebuzer! Eğer insanların hepsi şu ayeti alsalardı, kuşkusuz onlara yeterdi: “Kim Allah’tan sakınırsa, Allah ona bir çıkış yolu ihsan eder. Ve ona hesap etmediği yerden rızık verir. Kim Allah’a tevekkül ederse O, ona yeter. Şüphesiz Allah, emrini yerine getirendir. Şüphesiz Allah, her şey için bir ölçü koymuştur.[3]
[1] İsra suresi, 107-109. ayetler.
[2] Maide suresi, 30. ayet.
[3] Talak suresi, 2-3.
Ulu’l Emre İtaat
يَا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا اَطٖيعُوا اللّٰهَ وَاَطٖيعُوا الرَّسُولَ وَاُولِى الْاَمْرِ مِنْكُمْ فَاِنْ تَنَازَعْتُمْ فٖى شَیْءٍ فَرُدُّوهُ اِلَى اللّٰهِ وَالرَّسُولِ اِنْ كُنْتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ ذٰلِكَ خَيْرٌ وَاَحْسَنُ تَاْوٖيلًا
“Ey iman edenler! Allah’a itaat edin. Peygamber’e ve sizden olan ulu’lemre de itaat edin. Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz Allah’a ve ahirete gerçekten inanıyorsanız onu Allah’a ve Resul’e götürün; bu hem hayırlı, hem de netice bakımından daha güzeldir.” Nisa/59
Bu ayet, insanların Allah’a ve Peygambere olan vazifesine işaret eder. Üç mercinin, yani; Allah, Peygamber ve Ulu’l Emrin kabul edilmesi neticesinde asla çıkmaz yola düşülmez. Bu üç merciye itaate davet etmek, Kur’an’ın tevhid çizgisiyle de çelişmez. Çünkü Peygambere ve Ulu’l Emre itaat etmek, Allah’a itaat etmenin bir parçasıdır ve bunun paralelindedir. Farklı boylamda olan bir itaat değildir. Allah’ın emrine göre hem Peygamber’e hem de Ulu’l Emir’e itaat zorunludur.
Tefsir-i Numune, İbn Abbas’tan şöyle bir rivayet nakletmiştir:
“İslam Peygamberi (s.a.a), Tebük’e sefer için hareket ettiğinde Medine’de kendi yerine Hz. Ali’yi (a.s) bıraktı ve şöyle buyurdu: ‘Kuşkusuz senin bana olan konumun ey Ali; Harun’un Musa’ya olan konumu (menzilesi) gibidir…’ Daha sonra Nisa suresinin 59. ayeti nazil oldu.”
Bu ayetin öncesinde emanetin ehline geri döndürülmesi hakkında tavsiyede bulunulmuştur. Hemen peşinden gelen bu ayette âdeta şu ifade edilir:
“Emaneti ehline teslim etmek, Allah’ın, Peygamberin ve Ulu’l Emr’e itaatin gölgesinde gerçekleşmelidir.”
‘İtaat edin’ emrinin tekrarlanması, emirlerin çeşitlendirmesinin işaretidir. Hz. Peygamber (s.a.a) kimi zaman ilahi hükümleri beyan eder, kimi zaman da hükümet emirlerini açıklardı. Beyanatları ya ‘Risalet’ ya da ‘hüküm’ makamında olurdu. Kur’an kimi zaman Hz. Peygamber’e (s.a.a.) hitaben şöyle buyurur:
“... İnsanlara, kendilerine indirileni açıklaman için ve düşünüp anlasınlar diye sana da bu Kur’an’ı indirdik.” [1]Kimi zaman da şöyle buyurur:
“Allah’ın sana gösterdiği şekilde insanlar arasında hükmedesin diye sana Kitabı hak ile indirdik…” [2]
Kur’an ‘müfsitler’, ‘müsrifler’, ‘yoldan çıkmışlar’, ‘cahiller’ ve ‘zorbalar’ hakkında ‘itaat etme’ ve ‘tabi olma’ emri vermiştir. Öyleyse ‘itaat edin’ hususu öyle kimseleri işaret etmelidir ki; itaatleri yasaklanmamış olsun ve itaatleri Allah’ın ve Peygamberlerin emri ile çelişmesin.
Ayette Ulu’l Emre itaat konu edilmiştir. Ancak anlaşmazlık ve niza halinde onlara müracaat edilmesi açıklanmamıştır. Anlaşmazlıkların giderilme adresi olarak sadece Allah ve Resul’ü gösterilmiştir. Bu durum bize şunu anlatıyor; eğer Ulu’l Emri tanıma ve mısdağını (kim olduklarını) anlama konusunda anlaşmazlığa düşülürse Allah’a ve Resulüne müracaat edilmelidir. Zaten nebevi rivayetlerde Ulu’l Emr, Peygamberin Ehl-i Beyti olarak tanıtılmıştır. [3]
Hüseyn ibn Ebi’l A’la şöyle der:
“Peygamberin vasileri hakkındaki inancımı ve kendilerine itaatin vacip olduğunu tasdikimi İmam Cafer Sadık’a (a.s) arz ettiğimde şöyle buyurdular: ‘Evet! Söylediğin gibidir. Onlar Allah’ın haklarında ‘Allah’a itaat edin. Peygambere ve sizden olan emir sahiplerine itaat edin…’ buyurdukları kimselerdir. Evet, Allah onların hakkında şunu der: ‘Sizin veliniz ancak Allah, Resulü ve rükû halinde zekât veren müminlerdir…” [4]
Hz. Ali (a.s), Nehcu’l Belağa’nın 125. hutbesinde ve Malik Eşter’e yazdığı Ahidname’de şöyle buyurur:
“Allah’a ve Peygamberine müracaattan kastedilen, üzerinde herkesin ittifak ettiği sünnet ve muhkem ayetlerdir…” Bir başka sözü de şöyledir:
“Peygamber Ehl-i Beytinin görüşünün dışında hüküm veren her hâkim, tağuttur.” [5]
[1] Nahl,44
[2] Nisa,105
[3] Kemalu’d Din Saduk, s.222
[4] Kâfi, c.1, s.185
[5] Deaimu’l İslam, .c.2, s.530