
کارگر
İmam Hamanei İnkılabın Beş Aşamasını Açıkladı
İmam Hamanei şu ifadelerde bulundu: ‘Mü’min ve devrimci gençler ordusu, bilinçli ve sürekli olarak değerlerin ve inkılabın hedeflerinin gerçekleşmesine yardım etme yoluna girmelidir.
Çeşitli üniversitelerden yüzlerce öğrenci, ilmi, kültürel, siyasi, toplumsal ve ticari olmak üzere çeşitli oluşumların temsilcileri, İmam Hamanei ile gerçekleştirdikleri yaklaşık 3 saatlik samimi görüşmede, üç yürütme organı ve çeşitli kuruluşlar hakkındaki eleştirilerini dile getirdiler.
İmam Hamanei bu görüşmede, gençlik ruhunu, etkili kimlik duygusunu, inanç motivasyonunu ve öğrenci hareketlerinin ideallerini, gelecek için umut olarak nitelendirdi ve kapasite ve gerekliliği dikkate alarak ve elbette özellikleri ve nitelikleri açısından “inkılabi olmanın, inkılabi kalmanın ve inkılabi davranmanın” gerekliliğine dikkat çekti ve şu hatırlatmalarda bulundu: ‘Ülkenin kapasitesini ve imkanlarını göz önüne alarak, değerlere yönelik iftihar dolu harekete daha güçlü ve hızlı devam etmeliyiz.’
İslam İnkılabı Rehberi konuşmasının başında, ülke konularını, önerileri, şikayetleri ve eleştirileri kapsayan çeşitli konular olmak üzere üniversitelilerle yaptığı konuşma ve gerçekleştirdiği görüşmenin gerçek bir öğrencilik anlamına geldiğini belirterek şunları söyledi: ‘Bu toplantının en önemli sonucu, farklı eğilimlere sahip öğrenciler arasında ruhlu, canlı ve motive olmuş hareketlerin ortaya çıkmasıdır ve bu gerçek atmosfer, düşmanların ve yabancıların ve bazı iç unsurların üniversitelerde depresyon ve hayal kırıklığı hakim olduğuyla ilgili dayatmalarının tam aksidir.
Böyle bir ruh halinin varlığı, öğrenciyi etkili hissettirir ve bu his temeline dayalı olarak ta konuşur ve talep eder.’
İmam Hamani öğrencilerin toplantıdaki konuşmalarına ve onların birçok ülke meselesine yönelttikleri eleştirilere değinerek, bu eleştirilerin birçoğunun kabul edilir eleştiriler olduğunu belirterek şu hatırlatmalarda bulundu: ‘Gençler tarafından rahat bir şekilde dile getirilen isteklerinin gerçekleşmesi, gerçekler göz önüne alındığında çok kolay değildir ve bunların gerçekleşmesi, çalışmayı, çabayı ve bazı önkoşulları gerektirir.
Bu isteklerin yerine getirilmesinin ön koşullarından biri, sahnede istekli ve iradeli gençlerin bulunması ve bu sorunların çözülmesi için fikir üretmesi ve çaba göstermesidir.’
İmam Hamanei daha sonra üniversiteliler tarafından bazı kurumlar hakkında yapılan eleştirilere değinerek şu ifadelerde bulundu: ‘Örneğin silahlı kuvvetler gibi kurumların yönetimi Rehberliğe aittir ancak Radyo ve Televizyon Üst Kurulu ve yargı sisteminin başkanları rehberlik tarafından atanmasına rağmen, Rehberlik tarafından yönlendirilmezler. Örneğin benim, IRİB’in hem mevcut yönetimine hem de önceki yönetimine karşı farklı konularda eleştirilerim vardı ve var.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu gibi bazı kurumların eksikliklerini ve sorunlarını gidermek için temel çözüm, genç, aktif, inanan ve motive edici unsurların bu kurumlara girmesidir ve ben onlara bu konuyu vurguladım.’
İslam İnkılabı Rehberi, İslam İnkılabının ve ülkenin hareketinin hiç şüphesiz ileriye doğru olduğunu belirterek şunları söyledi: ‘Pek çok kez, geleceğin bugünden daha iyi ve gençler için olduğunu söyledim, ama bunun için doğru yolda kalmak ve yorulmak nedir bilmemek ve sürekli hareket etmek gerekiyor.
Üniversitelilerin bu ziyareti, üniversitelerde inançlı, hevesli ve kararlı bir öğrenci akışı olduğuna dair büyük bir müjde ve büyük bir umut taşımaktadır.
Bu gerçek göz önüne alındığında, gelecek ve üniversiteliler hakkında umutsuzca konuşanların düşüncelerini düzeltmeleri gerekmektedir.’
İmam Hamanei konuşmasının devamında nasıl inkılabi olunur, inkılabi kalınır ve inkılabi hareket edilir” konusuna değindi.
İslam İnkılabı Rehberi ilk olarak, inkılabın beş aşamasını açıkladı ve şunları söyledi: ‘İslam İnkılabı zaferinin başında, sistemin kurulmasından sonra inkılabın sona ereceği ve kurumların ve bürokrasinin kurulmasının zorunlu olduğu yönünde yanlış bir düşünce vardı ve bu yanlış düşünce, İnkılabı, gerilim, çatışma ve yasadışı bir çalışma olarak nitelendirmekteydi.’
İslami ve İnkılabi bir sistemin kurulmasının ikinci aşama olduğunu belirten İmam Hamanei şu ifadelerde bulundu: ‘İnkılabi ve İslami sistemin, hedeflerinin, ideallerinin ve değerlerinin gerçekleşmesi için üçüncü aşamaya yani İslami sistemin temellerine inanan bir hükümet olan “İnkılabi bir hükümetin oluşmasına ihtiyaç vardır.’
İslami ve İnkılabi bir hükümetin doğru bir şekilde davranması ve ideallerin gerçekleşmesiyle, dördüncü aşama, yani İslami ve İnkılabi bir toplum şekillenecektir ifadesinde bulunan İmam Hamanei “İslami sistem, İslami hükümet ve İslami toplum, beşinci aşamanın yani İslami ve İnkılabi medeniyetin oluşumunun mukaddimesi olacaktır. Bu nedenle inkılap hiçbir zaman bitmez ve her zaman devam eder” dedi.
İmam Hamanei daha sonra İslami ve İnkılabi sistemin değerlerine değinerek şu hatırlatmalarda bulundu: ‘Çok önemli olan bu değerlerden biri, ulusal haysiyettir yani hayallere değil, toplumun gerçeklerine dayanan ulusal iftihar duygusudur.’
İslam İnkılabı Rehberi, düşünce, konuşma ve uygulama özgürlüğünü de kapsayan “ulusal benlik saygısı”, “siyasal, ekonomik ve kültürel bağımsızlık” ve “özgürlük” kavramını İslami sistemin diğer ideallerinden biri olduğunu belirtti ve şu ifadelerde bulundu: ‘Özgürlük olmazsa, manevi gelişim ve toplumun ilerleyişi olmayacaktır, ancak bu özgürlük bir kural ve çerçeve gerektirmektedir aksi takdirde Batı dünyasında da örneği yaşanan kayıtsızlığa yol açacaktır.’
İmam Hamanei, “Adaletin sağlanması”, “Kurumsal ahlakın gelişimi” ve “Maneviyatın büyümesi ve şehvet ve gazabın köleliğinden kurtulmak için hazır olmanın” da diğer idealler olduğunu söyledi ve şu hatırlatmalarda bulundu: ‘Bu ideallerin gerçekleştirilmesi kısa vadede mümkün değildir, bunların gerçekleştirilmesi, uzun vadeli ve bilinçli bir hareket gerektirir.
İnkılap, ideali ve sürekliliği olmadan sadece ülke yönetiminin bir kişiden diğerine değişmesi olacaktır. Bu nedenle hareket, ideallere doğru devam etmelidir.’
İslam İnkılabı Rehberi konuşmasının ikinci bölümünün özetinde üniversitelilerin talep edici hallerini onaylayarak şunları söyledi: ‘Farklı kanallar aracılığıyla toplumun meselelerinden haberdarım ve bu konuların farkındayım ve durumun çok kötü olduğunu söyleyen o gencin hislerini teyit ediyorum ama bütün konuları dikkate alarak, İslam sisteminin kırk yıl içerisinde bütün bu ideallerde ilerleme kaydettiğine inanıyorum.
Adalet alanında bile, beklenen ilerlemeyle kıyaslandığında geri kalmış olsak da bu alanda da iyi bir ilerleme kaydettik ve Tağut zamanındaki yıkım ve geri kalmışlıkla yapılan bir kıyaslama bu konuyu kanıtlamaktadır.’
İmam Hamanei ülkedeki sosyal, siyasal, medya ve sanal ortamdaki mevcut özgürlüklerin, baskıcı Şah rejimi dönemiyle kıyaslanamaz düzeyde olduğunu belirterek şu ifadelerde bulundu: ‘Birileri neden IRİB’in eleştirilmediğini söyleyebilirler ama, tam aksine, hükümet yetkilileri defalarca IRİB’in çeşitli bölümlerine şikâyette bulunuyorlar.’
İslam İnkılabı Rehberi bilim ve teknoloji alanında hissedilir derecede görülen ilerlemeleri hatırlatarak şu ifadelerde bulundu: ‘İdealler alanında bir ilerleme kaydettik ve tabi bu kadarıyla yetinmemeliyiz ve imkân ve kapasiteleri dikkate alarak bu harekete iftiharla, güçlü ve hızlı bir şekilde devam etmeliyiz.’
İmam Hamanei, binlerce üniversiteliye yaptığı konuşmaya idealleri takip etmenin önündeki engellere değinerek devam etti.
İnkılabi hükümetin ve İnkılabi Devletin, ülke yönetiminin kapsamı anlamına geldiğini ve ideallerin gerçekleşmesinin nedenlerinden olduğunu belirten İmam Hamanei şunları söyledi: ‘Eğer bu ana faktör bozulursa, devrim yolunda kesinlikle sorunlarla karşı karşıya kalacağız.’
İslam İnkılabı Rehberi, akademisyenler, entelektüeller, sanatçılar ve bilim adamlarının da ideallere doğru hareket etmenin hızlandırılmasının nedenlerinden olduğunu söyledi ve şu ifadelerde bulundu: ‘Genç güçler, bir lokomotif olarak bu ideallerin gerçekleşmesinde önemli bir rol oynayabilirler.’
İmam Hamanei, umut, irade ve planlamanın da idealler konusunda ilerlemenin nedenlerinden bir diğeri olduğunu belirtti ve şu hatırlatmalarda bulundu: ‘Topluma umutsuzluk aşılayanlar her zaman düşman olmayabilirler ama onların yaptığı da düşmanın yaptığının aynısıdır.’
İslam İnkılabı Rehberi, ideallerin gerçekleşmesinin önündeki engellere değinerek şunları söyledi: ‘Bazıları İmam Hamanei neden bütün sorunları Amerika ve İngiltere’nin üzerine atıyor diyorlar. Bu yanlış bir anlayıştır. Çünkü ben sorunların büyük bir kısmının iç sorunlar olduğunu ve düşmanın bunları suiistimal ettiği söylüyorum.’
İmam Hamanei aynı zamanda dost ve düşmanın karıştırılmasının, sorunlarla ilgilenmeyip, yıkıcı ve ihtilaf çıkaran bahanelerle uğraşmanın da ideallere doğru hareket edilmesinin önündeki engellerden olduğunu belirtti.
İslam İnkılabı Rehberi, yabancı ürünlerin İran ürünlerine tercih edilmesinin toplumdaki büyük sorunlardan biri olduğunu ifade ederek şunları söyledi: ‘Toplumda yabancı ürünlerin daha iyi olduğu yönündeki düşünce silinmelidir.’
İmam Hamanei, İslami-İrani yaşam tarzı, laubalilik, tembellik, kişiliksizlik ve din düşmanlığı ile mücadelenin İnkılabi yönde hareket etmenin gerekliliğinden olduğunu belirterek şunları söyledi: ‘Bütün bu gereklilikler sabır ve zeka ile ve akıllıca gerçekleşmelidir.’
TR.JAMNEWS.COM
Ali (a.s), Ramazan Ayı ve Kur'an-ı Kerim
Ramazan ayı, bir aydır ki insanlara doğruyu bildiren, doğruluğa ait apaçık delillerden ibaret olan, hakla bâtılı ayırt eden Kur'ân, bu ayda indirildi." Bakara/185. Bu ayet, insanın önünde nasıl bir ay olduğunu anlamaya kifayet eder. Allah bir ayette bu ayın azametini, içinde Kur'an nazil olması yönüyle beyan buyurmuştur. çyle bir Kur'an ki insanlara doğruyu ve doğruluğa ait apaçık delilleri bildirir. Yani bir ayette hem Kur'an hem de Furkan gelmiş. Halbuki Kur'an ve Furkan kelimelerinin geniş açıklaması vardır.
Ömür geçti ve biz bu dinin hakikatlerine erişemedik. Bilelim ki zaman kaptır. Zaman içinde vuku bulan bu iki şeyin mülahazası yapılmalıdır. Ramazan ayında şu özellik vardır; evvela zamanı istisnaidir. Allah resulü, önemi hutbeyi şaban ayının son cumasında okumasından anlaşılan bir rivayette buyurdular; Doğrusu Allah'ın ayı bereket, rahmet ve mağfiretiyle yaklaşmakta.
Rivayette “Şehrullah” tabiri geçer. Ayın izafe edildiği kelime Allah ismidir. Bu ayın azametini anlamak normal beşerin aklını aşar. O önemli zaman şudur ki bütün bu azamet ve peygamberin buyurduğu bütün bu celalin günleri en faziletli günlerdir. Geceleri en faziletli geceler. Saatleri en faziletli saatler. Bütün bu azamet de bir ayet sayesindedir; "Şüphe yok ki indirdik Kur'ân'ı Kadir gecesi. Ve ne bildirdi sana, nedir Kadir gecesi? Bin aydan daha da hayırlıdır Kadir gecesi. O gece melekler ve Rûh, takdîr edilen her iş için, Rablerinin izniyle inerler. Esenliktir, o gece, gün ışıyıncaya dek sürer." (Kadir/1,2,3,4,5)
Bütün bu azametin sebebi bu ayda Kaderlerin çizildiği bir gecenin varlığıdır. O gece bütün ameller mukadder olur bütün takdir edilenler Hz. Mehdi'ye (a.f) nazil olur ve tamamı onun imzasıyla süslenir. çyleyse bu ayın azameti o gece, o gecenin azameti de Kur'an'ın nüzulü sebebiyledir.
Bu meclisten azami istifadeyi etmeli ve sözlerimi dikkatlice dinlemelisiniz. çünkü bütün konuların özü şu birkaç kelimededir. çnce Kur'an'ı tanımalıyız. Bilmeliyiz ki Kur'an Allah'ın tecellisidir. Burada akıl, Allah'ın bu kitapta baştan sona tecelli edişine hayretler içinde kalır. Her bir ayet bir hazinedir. Bu hazinenin 7 göbeği vardır; ibareleri avam için, işaretleri ulema için, incelikleri evliya, hakikatleri enbiya içindir. çyle ise bu hayatın kadrini bilmeli ve bugünden itibaren bu konulara amel etmelisiniz.
Bu rivayet, şeyhu'l-Muhaddisin Kuleyni'nin Kafi'de, Reisu'l-Muhaddisin Saduk'un Sevabu'l-A'mal'da Allah'ın konuşan dilinden naklettiği bir rivayettir. çzetini söylüyorum; eğer bir kimse çocukluğundan itibaren Kur'an okur ve o Kur'an onun eti ve kanıyla yoğrulur ise, bu adam dünyadan göçtüğü zaman İbrahim, Musa ve İsa peygamberle hasredilecek. Eğer kadın olursa Hz. Meryem ve Hz. Fatıma ile hasredilecek. Dolayısıyla eğer şimdiye kadar gaflet ettiyseniz, şimdiden fırsatı ganimet sayıp hangi yaşta olursanız, beyan edeceğim şekilde başlayın.
Bu o kadar önemli ki Allah resulü (s.a.a) buyurdu; Eğer bir kimse Ramazan ayında bir ayet okursa bir hatim sevabı alır. Yani eğer bu ayda sadece “Yasin” veya “Elif, lam, mim” deseniz, amel defterinize bir hatim sevabı yazılır. Doğrusu akıl bu meseleler karşısında şaşkındır. çünkü her Kur'an hatmi iki konuya haizdir; evvela beraattır, yani cehennem ateşinden berat, saniyen duayı makbul kılar. Ramazan ayı işte böyle değişim yaşatır. Bu yüzden Ramazanda bir hatim okuyan kişi altı bin küsur hatim okumuş sayılıyor. Bu programı terk etmeyin, çünkü bu mezhep imamımızın beyanı ve Emire'l-Mümininin oğlu Muhammed Hanefiyye'ye vasiyetidir ki şöyle buyurdu; Allah'ın ahdini okumadığın gün olmasın.
En azından 50 ayet okuyun ve eğer başarabilirseniz daha fazla okuyun. Böyle bir anda Kur'an ne yapar ve nasıl etki eder? Eğer bu metot pratiğe dönüşür, erkek, kadın bugünden itibaren her ay bir hatim okurlarsa, kıyamet günü Allah o insana iki elbise ve başına keramet tacı giydirir. Aklı bir eline, emri de diğer eline verir ve ona “gir cennete, bir ayet oku ve bir derece yücel.” Der. Neticesi de şu ki, cennetin bütün makamları Kur'an ayetleri sayısına göre tanzim edilmiştir. Demek ki eğer bu programa amel ederseniz, cennette en son dereceye ulaşmamanız mümkün değil.
Dinde fakih olmak, dinin inceliklerini anlamaktır. Bu hakikatler rivayetlerde geçer. Dolayısıyla eğer Kur'an'ı böyle okursanız, Kur'an munkalip olur, öyle ki akıl hayrette kalır. şu andan itibaren her ay bir hatime başlayacaksanız, niyetiniz “bu hatmi sadece İmam-ı Zaman için okuyorum” olmalı. Eğer böyle yaparsanız, şeyh Müfid, Kuleyni ve Seyyid İbn-i Tavus gibi şahsiyetlerin nakillerine göre İmam-ı Zaman'dan ayrılmazsınız. Fakat bu nimetlerin değerini bilecek var mı ki? Ömrümüz geçti ve biz şimdiye kadar anlamadık. Fakat şu andan itibaren başlayabilirsiniz ve eğer her ay bir hatim hediye ederseniz, amel defterleriniz Kadir gecesinde önüne getirildiğinde, 124 bin peygamberin sahip olduklarının tümüne haiz o Süleyman-ı âlemin size nasıl davranacağını görürsünüz. Bu değerleri kavrayın ve kaybetmeyin.
İkinci konu, Ramazan ayında ne olduğunu bilmeniz gerektiğidir. Bilmek istiyorsanız şu yeterli; Peygamber (s.a.a) Ramazan ayına dair o Garra hutbesini beyan buyurduğu zaman, bir anda bir kişi yerinden kalktı ve o kişi, dilin onu vasfetmekten aciz kaldığı Emire'l-Müminin Ali'den (a.s) başkası değildi. Kalktı ve “Ey Allah'ın elçisi, mübarek Ramazan ayında en üstün amel nedir?” diye sordu. Nebilerin hatemi ve varlık aleminin özü olan Peygamber (s.a.a) cevabını verir. Bütün alem kemale erdiği zaman nübüvvet olur. Nübüvvet makamı kemale erdiğinde olur risalet. Risalet kemale erince olur kitap sahibi. Kitap sahibi kemale erince olur Ulu'l-Azm. Bundan sonra olur öz ve hatem.
"Muhammed, sizden birisinin babası değildir ve fakat Allah'ın resûlüdür ve peygamberlerin sonuncusu ve Allah, her şeyi bilir." Ahzab/40.
Bu Allah'ın kelamıdır. Hatem peygamber, Allah'ın Kur'an'da onunla konuştuğu zaman canına andolsun" dediği kimsedir. Ya da onu miraca götürdüğünde kendisini bu olayla övüyor. "Noksan sıfatlardan münezzehtir kulunu geceleyin Mescid-i Harâm'dan çevresini kutladığımız Mescid-i Aksâ' ya götüren" İsra/1.
Emire'l-Müminin böyle bir şahsiyetin karşısında kalkıyor ve bu soruyu soruyor. O da buyuruyor; Allah'ın haram kıldıklarından sakınmaktır. Yani karnı haram lokmadan, gözü yabancıya bakmaktan sakınmaktır. Ondan sonra da ağlıyor. Hatem ağladığı zaman 124 bin peygamber nale eder. Onun gözyaşı aktığı zaman, Cebrail, Mikail ve İsrafil titrerler. Hatem peygamberin kalbi kırılır ve gözyaşı dökülürse, arş ve kürsü titrer. Ama o ağladı. Emire'l-Müminin sordu; “Ey Allah'ın elçisi, niçin ağlıyorsunuz?” buyurdu; “Ey Ali! Ağlamam böyle bir ayda başına vurulacak darbe içindir.”
Bu ay, böyle birinin ayıdır. Şimdi eğer akıllı iseniz, düşünmelisiniz, Hatem-i Enbiya, varlık dairesinin kutbu, evvellerin ve ahirlerin baş tacı, olmamış bir olaya niçin ağlıyor?
Müslümanların 21 Ramazan'da görevi nedir? Ne yazık ki ömür tükendi. Ne kadar kusur işledik. İnsanlar oruçlu olduklarını ve oruçlu halde nasıl dışarı çıkıp onun darbe almış başına yas tutacaklarını mazeret olarak bildiriyorlar. Fakat nimetin değeri bilinmeli.
Oruçlu halde dışarı çıkar ve yas merasimi düzenlerlerse, öldükleri zaman son peygamber onların başlarını dizine koyar. Bu nimetler kaybolmuş. Peygamber, "Ey Ali, seni öldüren beni öldürmüştür." Sonra buyurdu; "Ey Ali sen benim ruhumsun, canım ve tıynetim gibisin."
Bu sözlerin anlamı ne? Yani 21 Ramazan'ın yası Peygamberin (s.a.a) yasıdır. Bu sinezen grupları Peygamber için gelmişler. Yapılan programlar Peygamber için yapılıyor. Eğer insanlık anlasa, Ramazanın 21'inde sadece şiiler değil bütün insanlık Ali için yas tutup karalar giyiniyorlar.
Ali (a.s) Malik-i Eşter'e şöyle yazmıştı; "Ey Malik insanlara böyle davran. İyi dinleyin, anlayın ve idrak edin. Ey Malik, emrin altındakiler iki kısımdır. Ya dinde kardeşindir veya yaratılışta benzerin. Sözlerinde kâfirlere de işaret ediyor ve şöyle buyuruyor; Malik, kalbinde herkese hatta kâfirlere karşı muhabbet, rahmet ve lütuf taşı. Budur İslam hükümeti. O Hazret aklın hayrette kaldığı beş konu buyurdu. Müslüman ya da kâfir herkese rahmet, muhabbet, lütuf, af ve sabır göster. Olmaya ki hâkimiyetindeki bir kâfire bile zulüm edile."
Dünya bu sözleri söyleyen için yas tutmalı. Bu beyanın sırlarını şeyh Ensari gibi büyükler anlamalılar. Daha sonra şöyle beyan buyurdu; "İslam sesinin yükseldiği alevi hükümette herkese hatta küffara bile lütufkâr davranmalı. çünkü reayanın zararı, hastalığı, kasten ya da bilmeyerek hataları olur ve eğer bilmeyerek hata ederlerse, onlara, Allah'ın sana davranmasını beklediğin gibi davran. Böyle biri için bütün dünya yas tutmalı mı tutmamalı mı? Kim Ali b. Ebi Talib'i tanıdı? Bayrağı altındaki küffara karşı böyle davranan birisi, görün Müslümanlara karşı nasıl davranır."
Hâkimiyeti altındaki Roma ve İran imparatorlukları ona ram olmuşlardı. çniversiteliler bunları düşünmeli. Ulema dikkat edip anlamalılar ne olduğunu. Roma imparatorluğu ve İran şahlığı ayakları altında olan birisi, sahibi olduğu zırhın kendisine ait olduğunu iddia eden bir Yahudi'ye bakın nasıl davranıyor. Ali (a.s) zırhın kendisinin malı olduğunu beyan ediyor. Fakat Yahudi ona hâkime gitmeden vazgeçmem diyor. Mana açısından 124 bin peygamberin kendi sancağı altında olduğu, insanlığın sesi ve dünya hakimiyetini elinde bulunduran Emire'l-Müminin o Yahudi ile birlikte hâkimin huzuruna çıkıyor. Hâkim de zırhı Yahudi'nin elinde görünce hükmü Ali'nin (a.s) aleyhine veriyor. O da zırhı Yahudi'ye veriyor. Yahudi o sırada İmamın ayaklarına kapanır ve Ey Ali bu zırh senindir der. Ben bütün bunları, bu dinin Musa'nın haber verdiği din olduğuna yakin etmek için tertip ettim. Haksız yere bu iddiada bulundum. Sen benim gibi birinin karşısında mahkemeye geldin ve hakimin hükmünü kabul ettin. Sen, Musa'nın haber verdiği kişisin. Daha sonra İmamın ayaklarına kapanıp şehadet getirerek Müslüman oluyor. İmam da zırhını 700 dirhemle birlikte ona veriyor ve o yeni Müslüman olan Yahudi, Sıffin savaşında Emire'l-Müminin'in emrinde şehit oluyor.
Budur Emire'l-Müminin, hükümetinin ilkeleri ve yaptıkları böyleydi. Dünya nerde böyle bir beşeri görmüştür, yedi iklim altındaki her şeyi verseler bir karıncanın ağzındaki arpa kabuğunu almayacak olanı. Böyle biri için beşeriyet yas tutmalı. Kim olduğunu, ne yaptığını ve nasıl yaşadığını bilmeli.
Kâbe'de dünyaya geldiği günden beri Allah'ın evi onun doğum yeri ve şehit edildiği yer oldu ve tarih böyle bir makamı bir daha görmedi. çünkü o Allah'ın evinde doğdu ve yine Allah'ın evinde şehadet şerbetini içti. Akıl bu meseleleri kavrayamıyor ki baba gece kızına misafir olsun ve kız dünyanın ¼ üne hâkim olan babası için hazırladığı sofraya arpa ekmeği, tuz ve süt koysun ve baba da “Ne zaman gördün baban bir sofrada iki çeşit yesin?” desin. Kızı gelip tuzu kaldırmak isteyince, sütü de kaldır, olmaya ki Hicaz ve Yemen'de sofrası Ali'den daha renksiz biri olsun desin.
O öyle biridir ki, kılıç darbesini mübarek başına yediği zaman Cebrail yerle gök arasında dedi ki; "Andolsun Allah'a hidayet rükünleri sarsıldı, takva ve sancakları düştü, Urvetu'l-Vuska (sağlam ip) koptu."
Ayetullah Vehid Horasani
ehlader
Orucun İnsan Yetiştirmedeki Rolü
Nefsi tezkiye edip yetiştirmekte önemli bir rolü olan çok büyük ibadetlerden biri de oruçtur. Orucun fazileti hakkında çok hadis vardır. Bunlara bir kaç Örnek:
Hz. Resulullah (s.a.a) buyuruyor ki:
"Oruç cehennem ateşinden korunmak için bir kalkandır." [1]
İmam Sadık (a.s) şöyle buyurur:
"Allah Teala, oruç benim içindir ve ben oruçlu kimseyi mükafatlandırırım, buyurmuştur." [2]
Hz. Resul-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyururlar:
"Kim sevabı için bir gün sünnet oruç tutarsa günah ve hatalarının bağışlanması farz olur." [3]
İmam Sadık (a.s) buyurmuşlardır ki:
"Oruçlu kimsenin uykusu ibadet, susması zikir, ameli makbul ve duası müstecap olur." [4]
Resulullah'tan (s.a.a) şöyle nakledilir:
"Allah Teala buyuruyor ki: "Sabır hariç insanların bütün iyi amellerine on kattan yediyüz kata kadar sevap verilir; Sabrın mükafatını ben vereceğim." O halde sabrın sevabını sadece Allah Teala bilir sabırlı ise oruçtur." [5]
Hz. Ali (a.s) miracla ilgili bir hadiste şöyle nakleder:
"Resulullah 'Rabbim! İbadetin başı nedir?' diye sordu. Allah, 'İbadetin başı susmak ve oruçtur' buyurdu. Resulullah (s.a.a) 'Rabbim! Orucun semeresi nedir?' diye sorunca da Allah, 'Orucun semeresi hikmettir ve hikmet marifete sebep olur ve marifet de yakine ulaşmaya yol açar ve insan yakin derecesine ulaşınca artık zor veya rahat bir hayat yaşamaktan korkusu kalmaz." [6] buyurdu.
Oruç iki yönden değerlendirilmesi mümkün olan özel bir ibadettir.
Birincisi, yalnızca bu ibadetin zahiri yönü bu yönüyle yemek, içmek ve cinsel münasebet gibi meşru lezzetlerden kendini sakındırmak, Allah ve Resulü'ne (s.a.a) yalan istinat etmemek ve fıkıh kitaplarında geçen bazı şeyleri terketmek anlamına gelir.
İkincisi ise, gerçekte bu ibadetin ruhu konumunda olan ihlas, ve muhtevasıdır. Orucun hakikatı ise oruçlu olanın Allah'ın rızası için bütün haramlardan ve hatta helal olan maddi zevklerden kendisini sakındırması ve nefsini korumaya karar vermesidir; yeme, içme, cinsel münasebette bulunma, Allah ve Resul'üne yalan isnat etme ise orucu batıl eden şeylerdendir.
Fıkıh kitaplarında oruç hakkında yapılan tanım şöyledir: Bir kimse sabahtan akşama kadar (alemlerin Rabbine yakın olma) kastıyla yemek, içmek, cinsel münasebet, istimna (kendisinden meni çıkarmak) Allah ve Resulüne yalan istinad etmek, tenkiye yapmak, başının tamamını suya sokmak ve cenabet halinde (sabah ezanına kadar) kalmaktan sakınırsa oruçludur ve orucu sahihtir. Kaza ve keffaret de yerine getirmesi gerekmez, bu avam halkın orucudur.
Ancak hadislerde kendini sakındırma dairesi yukarda zikredildiği kadarıyla sınırlandırılmamış; çok daha geniş tutulmuştur. Oruçlu olan birisinin yeme ve içmeyi terketmenin yanısıra, bütün organlarını günahtan sakındırmasının gerekli olduğu önemle vurgulanmıştır. Yani gözü, kulağı, dili, eli, ayağı ve diğer organları kendileriyle ilgili günahlardan sakındırmalıdır.
Bundan daha üstünü, en ihlaslı kulların orucudur. Böylece oruçlu olan kimse nefsini yeme, içmeden sakındırdığı gibi kalbini de, Allah'ı anmaktan alıkoyan bütün düşüncelerden temizler ve daima Allah'ı anar. Sürekli Allah'ı hazır ve nazır bilir. Kendini Allah'ın misafirliğine ve likaullah'a hazırlar.
İmam Sadık (a.s) şöyle buyurur:
Oruç sadece yeme ve içmeyi terketmekle gerçekleşmez. Oruç tuttuğun zaman kulağın, gözün, dilin, miden ve şehvetin de oruçlu olmalıdır. Oruçlu olduğun zaman el ve şehvetini de günahtan sakındır, hayır dışında bir şey söyleme ve emrindekilere karşı yumuşak ol." [7]
Yine İman Sadık (a.s) buyurur ki: "Oruçlu kimse gibi vakarlı ol ve Allah'ın zikri dışında elinden geldiği kadar sükut et, oruçlu olduğun günü oruç olmadığın gün gibi etme." [8]
Hz. Resul-i Ekrem (s.a.a) bir hutbesinde şöyle buyurur: "Her kim Ramazan ayını susacak oruç tutar da, kulağını, gözünü, dilini, şehvetini ve vücudunun organlarını yalandan, haramdan ve gıybetten Allah'ın rızası için korursa Allah Teala onu kendine mukarreb (yakın) kılar, öyleki o adam Hz. İbrahim Halilullah'a (a.s) (bulunduğu makama) erişir ve onunla birlikte olur." [9]
İmam Sadık (a.s) şöyle buyurur:
"Oruç sadece yeme-içmeden sakınmak değildir. Orucun tam ve mükemmel olması için (gözetilmesi gereken) bir şart vardır ki o da batınî sükuttan ibarettir. İmran kızı Meryem'in (s.a) insanlara "ben Allah'a oruç tutmayı adadım. O halde bugün hiç kimseyle konuşmayacağım," yani oruçlu olduğum için sükut etmem gerekir dediğini duymadın mı? O halde oruçlu olduğunuz zaman dilinizi yalandan koruyun, gözlerinizi harama yumun, kavga ve çekememezlik etmeyin. Gıybet, münakaşa ve yalandan sakının. Birbirinize karşı suratınızı asmayın. İhtilaf etmeyin. Öfkelenmeyin. Küfretmeyin. Ağzınızı bozmayın. Cidal ve kavga etmeyin. Zulüm ve sitemden sakının. Cahilce davranışlardan, ahlaksızlıktan ve birbirinizi tardetmekten kaçının. Allah'ın zikrinden ve namazdan gafil olmayın. Sükuta, düşünmeye, sabretmeye, doğruluğa ve kötü kimselerden uzak durmaya önem verir. Batıl sözden, yalandan, iftiradan, düşmanlık etmekten, kötü zandan, gıybetten ve başkalarını çekiştirmekten sakının. Ahirete yönelin, Allah'ın vaadlerinin gerçekleşeceği günleri bekleyin ve likaullah için azık toplayın.
Huzur, vakar, huzu ve huşu gösterin ve mevlasından korkan köle gibi olmaya özen gösterin, korku ve ümit halinde olun. Kalbini kusurlardan, içini hileden, bedenini pisiliklerden temizlersen ve Allah'tan başka her şeye sırt çevirirsen, oruçla içini ve dışını Allah'ın nehyettiği şeyden temizleme vasıtasıyla O'nun velayetini kabul edersen, Allah'tan korkmanın hakkını içinde ve dışında eda edersen, oruçlu günlerinde nefsini Allah'a bağışlarsan, kalbini O'nun için temizler de Hak Teala'nın emirlerine amel etmeye onu memur edersen, bu şekilde oruç tutarsan gerçekten oruçlu olmuş, vazifene amel etmiş olursun. Kezâ, sana beyan edilen şeyden her ne kadar noksan bırakırsan orucun da o kadar noksan olur. Bunu bilinki, oruç sadece yiyip içmekten sakınmak demek değildir. Sadece Allah Teala bunu, orucu bozan diğer amel ve sözlere örtü ve perde kılmıştır. O halde oruç tutanlar ne az; aç kalanlar ne kadar da çoktur?" [10]
Oruç özel şart ve adabıyla, İslam şarisînîn* isteğine uygun yapıldığı takdirde kendini yetiştirme ve nefsin tezkiyesinde oldukça etkili olan çok önemli ve değerli bir ibadettir. Oruç, nefsi günahlardan, çirkin ahlaktan temizleme ve tekâmül, tahliye ve ilahi işraklardan pay alma hususunda oldukça etkilidir. Oruçlu kimse günahları terk etme vasıtasıyla nefs-i emmareyi dizginleyip kontrol ederek kendi emri altına alır. Oruçlunun oruçlu olduğu günler, günahları terketme ve nefse riyazet vermeye devresidir. Nefisle cihat ve kendini sakındırmaya alıştırma devresidir. Bu devrede nefsini günahlardan ve pisliklerden temizlemesi dışında hatta yeme ve içme gibi meşru lezzetlere sırt çevirir, bu vesileyle nefsine huzur ve nur verir. Çünkü açlık batının huzurlu olmasına ve Allah'a teveccüh etmeye sebep olur. İnsanın, aç olduğu zaman çoğunlukla neşeli bir hali vardır; midesi dolu olunca bu hali bulamaz.
Velhasıl takva edinme hususunda orucun etkisi pek fazladır ve bu yüzden Kur'an-ı Kerim'de takva edinmek orucun meşruiyetinin hedefi olarak tanıtılmıştır.
Allah Teâlâ Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurur: "Ey iman edenler, sizden öncekilere yazıldığı gibi, oruç size de yazıldı (farz kılındı). Umulur ki sakınırsınız." [11]
Ramazan ayında oruç tutan ve oruçlu olduğu için Ramazan ayı boyunca günah işlemekten ve ahlaksızlıklardan sakınan kimse kendi nefsine galib gelir ve Ramazan ayından sonra da o günahı yapmaz.
Buraya kadar orucun batını arıtmada günah ve pisliklerden temizlemedeki öneminden bahsettik. Ancak orucun müspet boyutlarda da nefsin tekâmülünde, batını tezkiye etmekte ve Allah'a yaklaşmada birçok etkisi vardır. O boyutlardan bazıları:
1- Oruç, nefsi sakındırmak ve orucu bozan özel bir takım şeylerden uzak durma, demektir. İhlas ve kurbet kastıyla nefsi yetiştirme, mükemmelleştirmeye ve Allah'a yaklaşmaya sebep olan bir ibadettir.
2- Meşru lezzet ve günahları terk etmesiyle oruçlu kimsenin kalbi temizlenir, nurlanır. Allah'ın zikrinden başka her türlü fikir ve zikirden kurtulur, bu vesileyle Hak Teâlâ'nın nurdan feyz almaya başlar ve likaullaha layık olur. Böyle bir durumda Allah Teâlâ'nın lütuf ve inayetlerinin kapsamına girer, ilahi cazibelerle Allah Teâlâ'ya yakın olma makamına erişir. Dolaysıyla hadislerde, oruçlu kimsenin nefes alıp vermesi ve uykusunun ibadet sevabı taşıdığı bildirilmiştir.
3- İnsanın oruçlu olduğu günler ibadet, namaz, dua, Kur'an okuma, zikir, salih ameller için en iyi ve en güzel vakitlerdir. Çünkü kalp bu durumda, ihlâs ve Allah'a teveccüh etmek için her zamankinden daha hazırlıklıdır. Mübarek Ramazan ayı vakitlerin en hayırlısı, ibadet ve Allah'a teveccüh etmenin baharıdır. Dolayısıyla hadislerde Ramazan ayının fazileti ve o ayda ibadet etme hakkında birçok tavsiyelerde bulunulmuştur.
İmam Sadık (a.s) Ramazan ayı gelince evlatlarına şöyle tavsiye ediyordu: "(Fazla) ibadet etmeye gayret gösterin, çünkü bu ayda halkın rızkı bölüştürülür ve eceller yazılır. Bu ayda, Allah'ın davetine icabet edip gidecek olanlar belli olur. Ramazan ayında bir gece vardır ki o gecede yapılan amel bin gecenin ibadetinden faziletlidir." [12]
Hz. Ali (a.s) halka şöyle buyuruyordu: "Ramazan ayında fazla dua edin; istiğfar edin. Çünkü dua vasıtasıyla sizden bela giderilir ve istiğfar vesilesiyle günahlarınız affedilir." [13]
Şabaniye Hutbesi
Hz. Ali (a.s) buyuruyor:
"Resulullah (s.a.a) bir gün bir hutbesinde bize şöyle buyurdu:
"Ey insanlar! Allah'ın ayı bereket, rahmet ve mağfiretle size varıp ulaşmıştır. Öyle bir ay ki Allah indinde her aydan daha üstündür. Gündüzleri en iyi gündüz; geceleri en üstün gece ve saatleri en iyi saatlerdir. Öyle bir aydır ki, o ayda Allah'ın misafirliğine davet edilmiş ve Allah'ın ikramına layık kimselerden kılınmışsınızdır. Nefeslerinizde tesbih, uykunuzda ibadet sevabı vardır. Bu ayda amelleriniz makbul ve dualarınız müstecap olur.
O halde sadık niyetler ve temiz kalplerle sizleri oruç tutmaya ve Kur'ân okumaya muvaffak etmesi için Allah'ı çağırın (dua edin). Asıl kötü ve bedbaht kimse, bu büyük ayda Allah'ın mağfiretinden mahrum olan kimsedir. Açlık ve susuzluğunuzla kıyamet günündeki açlık ve susuzluğu hatırlayın. Fakir ve miskinlere sadaka verin. Büyüklerinize saygı gösterin. Akrabalarınıza sila-i rahim yapın (akrabalık hakkını koruyun), dilinizi tutun, gözünüzü haramdan koruyun ve kulağınızı haram olan şeyleri duymaktan sakındırın. Halkın yetimlerine şefkat gösterin ki sizin de yetimlerinize şefkat göstersinler. Günahlarınızdan tövbe edin ve namaz vakitleri dua için ellerinizi O'na doğru kaldırın; bu saatler Allah Teâlâ'nın halka rahmet gözüyle baktığı, münacatlarına icabet ettiği ve nidalarına "lebbeyk" dediği en iyi saatlerdir. Ey İnsanlar! Nefisleriniz amellerinizin rehinesidir. O halde istiğfar vasıtasıyla onları azad edin; sırtlarınız günahtan ağırlaşmıştır, uzun secdeler ederek yükünüzü hafifletin.
Bilin ki, Allah Teâlâ namaz kılanları ve secde edenleri azaplandırmamak ve kıyamette onları cehennem ateşiyle korkutmamak üzere kendi izzeti hürmetine and içmiştir.
Ey İnsanlar! Her kim bu ayda oruçlu bir mümine iftar verirse ona bir köle azat etmenin sevabı verilir ve geçmiş günahları affedilir."
Biri: "Ya Resulullah (s.a.a)! Bizim hepimiz bir mümine iftar verecek güçte değiliz." demesi üzerine Resul-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurdu:
"Bir hurma tanesiyle veya bir içim suyla da olsa cehennem ateşinden kurtulmaya çalışın. Ey İnsanlar! Her kim bu ayda ahlakını iyileştirirse kıyamette sırat köprüsünden geçmesine müsaade edilir. Her kim bu ayda (emri altındaki) kölesinin işini hafifleştirirse Allah Teâlâ kıyamette onun hesabını kolaylaştırır.
Kim bu ayda şerrini halktan uzaklaştırırsa Allah Teâlâ kıyamette gazabını ondan uzaklaştırır. Kim bir yetime ikram ederse Allah da kıyamette ona ikram eder. Her kim akrabasıyla ilgilenir, ihsan eder üzerine düşen görevi yaparsa Allah da kıyamette onunla ilgilenir, ihsan eder, üzerine düşeni yapar. Kim de akrabasıyla ilişkisini keserse Allah Teâlâ kıyamette rahmetini ondan keser. Her kim bu ayda sünnet namaz kılarsa Allah Teâlâ onun hakkında ateşten beraatı (uzak olmayı) yazar. Her kim bu ayda bir farizayı yerine getirirse diğer aylarda yapılan yetmiş farizanın sevabı verilir ona. Her kim bu ayda bana fazla salâvat gönderirse, Allah Teâlâ kıyamette onun salih amellerinin terazisini ağırlaştırır ve her kim bu ayda Kur'an-ı Kerim'den bir ayet okursa diğer aylarda yapılan bir Kur'an hatmi (Kur'an bitirme) sevabı verilir ona. Ey İnsanlar! Bu ayda cennetin kapıları açılmıştır; Allah'tan o kapıları sizin yüzünüze kapatmamasını isteyin, (bu ayda) cehennemin kapıları kapanmıştır; Allah'tan, o kapıları (sizin yüzünüze) açmamasını isteyin, bu ayda şeytanlar bağlanmıştır; Allah'tan onları size musallat etmemesini isteyin."
Hz. Ali buyurur ki:
"Ben, Ya Resulullah! Bu ayda en iyi amel nedir? diye sorunca Resulullah (s.a.a), 'Ey Ebu'l Hasan! Bu ayda en iyi amel takva ve Allah'ın haramlarından kaçınmaktır." diye buyurdu ve ağlamaya başladı.
"Ya Resulullah niçin ağlıyorsunuz" diye sorduğumda ise şöyle buyurdu:
"Ya Ali, bu ayda sana karşı yapmayı helal bildikleri şey için ağlıyorum. Rabbine namaz kılarken geçmiş ve geleceklerin en kötüsü; Semud kavminin devesini yaralayanın kardeşinin sana doğru gelip kılıçla seni vurarak sakalını kana boyadığını görür gibiyim."
"Ben: ya Rasulallah, bu dinimin salim kalmasından mıdır?" diye sorunca Resulullah (s.a.a): "Evet bu, dininin salim kalmasındadır" cevabını vererek şöyle buyurdu:
"Ya Ali! Kim seni öldürürse beni öldürmüş olur, kim sana buğzederse bana buğzetmiş olur, kim sana küfrederse bana küfretmiştir. Çünkü sen gerçekten de kendi nefsin gibi bendensin, ruhun benim ruhumdur, ahlakın benim ahlakımdır. Doğrusu Allah beni ve seni bir (anda) yarattı, beni ve seni seçti, beni nübüvvete, seni de imamete seçti. Kim senin imametini inkâr etmiş olur. Ya Ali! Sen benim vâsim çocuklarımın (Hasan ve Hüseyin'in) babası, kızım Fatıma'nın kocasısın, hayatımda ve ölümümden sonra ümmetime halifemsin.
Buyruğun benim buyruğum, yasağın benim yasağımdır. Beni nübüvvetle gönderene ve yaratılmışların en hayırlısı kılana andolsun ki hiç şüphesiz sen, Allah'ın yarattıkları üzerine hücceti, sırrının emini ve kulları üzerine halifesin."*
Hadislerden de anlaşıldığı gibi, Ramazan ayı bereket ve fazilet dolu bir aydır. İbadet, kendini yetiştirme, dua, teheccüd ve nefsi eğitme ve mükemmelleştirme ayıdır. Bu ayda ibadet etmenin sevabı diğer aylarda yapılan ibadetlerin sevabından katlarca fazladır. Hatta müminin uyumasında, nefes almasında bile ibadet sevabı vardır. Bu ayda cennetin kapıları müminlerin yüzüne açık ve cehennemin kapıları ise kapalıdır. Allah'ın melekleri devamlı insanları Allah'a ibadet etmeye davet ederler; bilhassa ibadet ve ihyası (teheccüd için uyanık kalınması) bin gecenin ibadetinden daha hayırlı olan kadir geceleri ve seherleri yapılan ibadetler.
Allah bu ayda ziyafet vermiş ve herkesi ziyafete davet etmiştir. Bu davetin mesajını peygamberler getirmişlerdir. Oruçlu kimse, Allah'ın misifiridir ve bu misafiri ağırlayan elbette ki o "mutlak cömerttir." Melekler hizmetçi ve müminler de misafirlerdir. Allah'ın nimetlerinin sofrası genişçe açılmıştır "hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın duymadığı ve hiç bir kalpten geçmeyen" çeşitli hediye ve ikramlar hazırlanmıştır. Allah'ın tevfiki her açıdan hazırdır; ancak bunun için bizim liyakatimiz olması gerekir. Gaflet edecek olursak kıyamette, hasret ve pişmanlığın fayda vermediği günde pişman oluruz.(ehlader)
Ayetullah İbrahim Emini
Kaynaklar
[1]- Vesail-u Şia, c.7, s.289.
[2]- Vesail-u Şia, c.7, s.290.
[3]- Vesail-u Şia, c.7, s.293.
[4]- Vesail-u ?ia, c.7, s.294.
[5]- Vesail-uş Şia, c.7, s.295.
[6]- Müstedrek-ul Vesail, c.1, s.590.
[7]- Vesail-uş Şia, c.7, s.118.
[8]- Vesail-uş Şia, c.7, s.118.
[9]- Vesail-uş Şia, c.7, s.117.
[10]- Vesail-uş Şia, c.7, s.119.
* - Dini kanun ve hükümlerin sahibi; maksat Allah ve Resulü'dür.
[11]- Bakara / 183.
[12]- Vesail-uş Şia, c.7, s.221.
[13]- Vesail-uş Şia, c.7, s.223.
* - Uyun'u Ahbar'ir Rıza, c.1, s.230, Revzat'ul Muttakin, c.3, s.277, Seyyid ibn. Tavus'un Sahihi İkbali, s.1, Şeyh Behai, Erbain, s.84, Bihar-ul Envar, c.96, s.356.
İran’a Yönelik Son Tehditlerin Amacı
Allah’ın Adıyla
ABD’nin İran’a yönelik nükleer anlaşmadan ayrılma da dahil son tehditlerini anlamak için aşağıdaki soruların cevaplandırılması gerekir.
ABD, KOEP’i niçin yetersiz bulup ayrıldı?
AB, Çin ve Rusya İran ile yapılan nükleer anlaşma olarak bilinen KOEP(Kapsamlı Ortak Eylem Planı) anlaşmasının sürdürülmesinde niçin ısrar ediyorlar?
İran, bu anlaşmanın ABD dışındaki beş ülkenin bağlı kaldıklarını açıkladıkları KOEP’in sürdürülmesi için niçin AB ülkelerinden bazı garantiler vermesini istiyor? ABD’nin ayrıldğı KOEP niçin değerini kaybetmiştir?
Bu soruların cevabı anlaşma taraflarının izledikleri hedeflerinde gizlidir. Bu ülkelerin hedefi anlaşılmadıkça diplomatik açıklamaların ne anlama geldiğini anlamakta zorlanırız. Ve hatta bazen dünya ülkelerinin İran konusunda ABD’ye karşı dayanışma içerisine girdiği gibi bir yanılgıya kapılırız.
İRAN’IN KOEP İLE HEDEFİ VE BEKLENTİLERİ NEYDİ?
İran’ın hedefi kendisine yönelik çok yönlü haksız ve zalimce yaptırımlardan kurtulmaktır. Bunun için İslam İnkılabından sonra ilk defa uzlaşmasız tutumundan vazgeçerek ABD ile masaya oturmuş, birtakım ilkesel ödünler vererek KOEP anlaşmasını imzalamıştır. İki yıldan fazla bir süre devam eden görüşmeler boyunca masaya yatırılan sadece İran’ın nükleer teknolojisindeki kazanımları olmuştur. Buna karşılık başta ABD olmak üzere öteki ülkeler ise normalde her ülkeyle sürdürdükleri ekonomik-ticari ilişkilere tedrici olarak dönmeyi sadece vaadetmişlerdir(!).
Ayrı bir ifadeyle öteki ülkelerin taahhüdü uluslararası hukuka karşı İran’a yönelik başlattıkları engellerin bir kısmını kaldırmaktır. Aslında taahhüt altına giren sadece İran’dır. Ötekilerin, daha doğrusu ABD ve AB’nin taahhüt diye üstlendikleri ise zorbalıktan, sultacılıktan birkaç adım geri atmaktır. Rusya ve Çin zaten bu yaptırımlardan müztariptir ve kaldırılmasını kendi lehlerine görmekteler.
Uluslararası temaüllerin aksine önce İran’ın taahhütlerini yerine getirmesi istenmiş ve İran da nükleer teknolojide son yirmi yılda elde ettiği kazanımlarının önemli bir bölümünü imha etmiş, tesisleri devre dışı bırakmış veya tatil etmiştir. Buna karşılık AB ülkeleri (ABD değil) İrana uyguladıkları petrol satın alımı, gemicilik, sigortacılık ve İran’ın petrol-gaz sanayisine yatırımlar, makina satışı vb alanlardaki yaptırımları kısmen kaldırdılar. Yani bunda da kazanan taraf sadece İran değil, AB ülkeleri de İran pazarına yeniden girdiler.
ABD ise taahhüt ettiği yaptırımları kaldırmadığı gibi başka bahanelerle yeni yaptırımlar da başlattı. İran’a uygulanan en ağır ve onların deyişiyle “felç edici” yaptırım olan bankacılık dalındaki ambargo ise taahhüt etmelerine rağmen hiç bir zaman kaldırılmadı. Çünkü dünya ticareti Dolar üzerinden yapılmaktadır ve ABD’nin izni ve onayı olmadan dünya üzerindeki hiç bir banka İran’a veya başka ülkelere Dolar transferi yapamaz ve KOEP’teki taahhütlere rağmen yapmadılar.
ABD’NİN İRAN KONUSUNDAKİ HEDEFLERİ VE PLANLARI
ABD’nin hedefi İslam İnkılabının zaferinden beri İran’da kurulan anti emperyalist rejimi yıkmak, en azından kalkınmasını, başka ülke ve halkları etkilemesini engellemektir. Geçen kırk yıl içerisinde doğrudan sınırlı askeri müdahale, dolaylı savaş da dahil ekonomik, siyasal her türlü baskıyı, ablukayı yapmaktan kaçınmamış ve aleni olarak bu niyetini ilan etmiştir ve hala da bu hedef peşindedir.
ABD’nin nükleer anlaşma KOEP’e imza atması uysallaştığı için değil mecbur kaldığı içindi. Çünkü İran uranyumu yüzde %20 zenginleştirme teknolojisini yakalamakla nükleer silah yapımına çok yaklaşmış(her ne kadar böyle bir niyeti olmadığını defalarca açıklamış olsa da), bu teknoloji ile sanayisinin öteki dallarını da geliştirme aşamasına gelmişti. Bunun geçici olarak da olsa sekteye uğratılması gerekirdi ve birtakım vaadlerle buna ulaşmayı planlıyordu. Ve nitekim KOEP ile bu hedefine ulaştı ve artık sözünde durup taahhütlerine uymasına gerek kalmamıştı.
Donald Trump veya onun konumunda bulunacak herhangi bir Amerikan başkanının uluslararası siyonizmin baskısıyla bu anlaşmadan çıkabileceği beklenmeyen bir gelişme değildi. Çünkü ABD yüzyıla yakın bir zamandan beri uluslararası hiç bir taahhüdüne uymamıştır ve kendini uymak zorunda da görmüyor. Donald Trump, Dışişleri Bakanı Pompeo ve Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton’un İran’a yönelik son açıklama ve tehditleri ABD’nin İran konusundaki 40 yıldan beri sürdürdüğü siyasetini herhangi bir yoruma gerek duymadan gözler önüne sermektedir.
İmam Hamanei bu konuyu görüşmeler öncesi ve sırasında defalarca hatırlatmasına rağmen İran’ın müzakere heyeti bu uyarılara gereken dikkati göstermedi. İran’da yaygın ifadeyle İran’ın değerini nakit ödediği mal bir türlü gönderilmedi ve ödenen tutarın geri verilmesi zaten mümkün değildi. Binlerce santrifuj imha edilmiş, yenilerinin yapımı durdurulmuş, zenginleştirme tesisleri tatil edilmiş, Erak ağır su reaktörünün beyni beton ile doldurulmuş ve en kötüsü yüzlerce nükleer bilim adamı işsiz bırakılmış, yeni bilim adamlarının yetiştirilmesinin yolu fiilen kapatılmıştır.
AB AÇISINDAN KOEP NİÇİN KORUNMALIDIR?
AB ülkelerinin ABD ile ortak hedefleri olduğu gibi ayrıldıkları hususlar da vardır. İslam Cumhuriyetinin yıkılıp yerine Batı sultasında bir rejimin getirilmesi, İsrail’in varlığı ve güvenliğinin korunması, İran’ın bölgesel nüfuzunun durdurulması ve bölgeden çıkarılması, savunma sisteminin zayıflatılması, bu cümleden olarak uzun menzilli balistik füzeleri üretimine son verilmesi vb konularda ABD ile AB arasında bir görüş ayrılığı yoktur. Görüş ayrılığı bu hedefe nasıl varılacağı konusundadır. ABD kaba güçle, tehditle, baskıları artırmakla bu hedeflerin bir an önce gerçekleşmesini açıkca deklare ederken AB bu hedeflere tedrici bir şekilde ulaşmanın daha az riskli olduğunu ileri sürmektedir.
AB açısından KOEP bu hedefe varmak için en ideal araçtır. Çünkü İslam Cumhuriyetinin zorla yıkılmasına İranlıların fırsat tanıyıp tanımayacağı kolay tahmin edilemez ve bu gerçekleşse bile yerine gelecek rejimin ne kadar uysallık göstereceği de belirsizdir. Halbuki KOEP ile kontrol altında tutulacak İran rejimini içten değiştirmek ve uysallaştırmak akla daha yakındır. AB’nin üç büyük ülkesi ve KOEP’i imzalayan İngiltere, Almanya ve Fransa liderlerinin Trump’ın KOEP’ten çıkmayı açıklaması ardından yaptıkları açıklama, AB Dışişleri ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini tarafından son günlerde yapılan açıklama ve ileri sürülen şartlara dikkat edildiğinde AB ülkelerinin ne yapmak istedikleri, nasıl bir görev üstlendikleri daha iyi anlaşılmaktadır.
AB’nin KOEP’i ayakta tutmak için çaba sarfettiği doğrudur. Ama bunu kendi itibarını korumak, uluslararası kurallara uymak ve İran’a verilmiş taahhütleri gözetmek için değil bu anlaşmanın tümden iptal edilmesi durumunda İran’la nasıl başedileceğini kestiremedikleri içindir. İran üzerindeki amaçlarına ulaşmadan önce İran’ın vereceği tepki ve neler yapabileceğinden kaygılanmaktalar.
AB’nin İran hakkında ABD ile anlaşamadığı konulara İran’la ticari ilişkilerdeki çıkarlarını da eklemek gerekir. AB’nin onlarca milyar dolar ticareti varken halbuki ABD’nin İran’la kayda değer bir ticari ilişkisi bulunmamaktadır.
AB hiç bir zaman İran’ı ABD’ye tercih etmemiş ve bundan sonra da etmiyecektir. ABD ile olan ticaret hacmi ve ekonomik ilişkileri İran ile ilişkilerinden yüz kat daha fazladır. Buna ilaveten İran’a uygulanan yaptırımlar çok uluslu şirketler tarafından sürdürülmekte olup bu şirketlerin Avrupadaki şubeleri AB’den çok ABD’ye bağlıdırlar ve ABD yaptırımları karşısında tutunamazlar.
Sonuç olarak denilebilir ki; KOEP anlaşması İran’ın lehine ve ABD ile AB’nin aleyhine olduğu için değil, İran’daki rejimi değiştirmek, İran’ın bölgesel nüfuzunu engellemek ve İsrail’in varlığını ve güvenliğini korumak için yeterli bulunmadığı için iptal ediliyor. KOEP onlar açısından bu hedefin ilk aşamasıydı ve yeni aşamalara da ulaşmak gerekir. ABD ile AB, aralarındaki görev bölümü uyarınca İran’a karşı iyi polis, kötü polis rolünü ifa etmekteler. Halbuki ikisinin de hedefi aynıdır: İran’dan daha fazla ödün koparmak, İran’ı daha fazla sıkıştırmak ve böylece bölgedeki sultalarını daha rahat bir şekilde sürdürmektir.
RUSYA VE ÇİN AÇISINDAN KOEP NİÇİN KORUNMALI?
Rusya ve Çin İran’la imzalanan KOEP anlaşması konusunda AB ve ABD ile farklı düşünseler de kendi çıkarları açısından onlar da İran’ın daha fazla ödünler vererek geri adım atmasını bekliyorlar. Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov ve Bakan yardımcısı Sergey Rybakov’un son günlerde ABD’yi İran’ın içişlerine müdahale konusunda uyarmakla birlikte KOEP’in devamı için İran’ın balistik füzeler ve bölgesel konularda Batı ile görüşmesi gerektiğine dair ifadeleri İran’da rahatsızlık yaratmış bulunuyor. Hatta Suriye’de ittifak halinde savaştıkları İran ve Hizbullah’ın bu ülkeden çıkma zamanı geldiğine dair Putin tarafından yapılan üstü kapalı açıklama Rusya’nın kendi çıkarlarını KOEP’e feda etmiyeceğini ve Batı ile İran yüzünden yeni bir gerginliğe girmek istemediğini gösteriyor. Bunun için hem KOEP’in devamını Rusya’nın çıkarları için destekliyor hem de İran’dan daha fazla ödün vermesini bekliyor.
Çin ise Batı ve Rusya’dan farklı olarak güvenlik konularından ziyade herkesle kurmuş olduğu ekonomik-ticari ilişkilerini korumaya öncelik vermektedir. İran’la olan 50-60 Milyar Dolarlık ticari mübadele ABD, AB ve Fars Körfezindeki İran düşmanı Arap krallıklarıyla olan trilyon dolarlara varan ticari ve ekonomik ilişkilerle karşılaştırıldığında Çin’in nasıl bir tavır takınacağı açıktır. Çin de Rusya gibi KOEP’in ABD’siz devamını istemekte ve İran’a Batı ile uzlaşma çağrısında bulunmaktadır.
SONUÇ VE YAPILMASI GEREKEN
ABD’nin KOEP’ten ayrılmasından sonra bu anlaşma İran’dan çok öteki ülkelerin lehine işleyecektir. Çünkü İran’a karşı yaptırımları başlatan ve sürdüren ABD ve kontrolündeki çok uluslu şirketlerdir. Trump’ın KOEP’ten çıkış açıklaması ardından TOTAL; British Petroleum ve Siemens gibi Avrupa orjinli çok uluslu şirketlerin İran’daki projelerden çekileceklerini açıklamaları AB’nin direnemeyeceğinin kanıtıdır. Bunun için İran’ın KOEP’te kalmak için öteki beş ülkeden ve özellikle de üç AB ülkesinden garanti istemesi oldukça mantıklıdır. AB ülkeleri birkaç ay sonra yeniden ABD’nin dümen suyuna girer ve petrol alışını durdururlarsa KOEP’te kalmanın İran açısından hiç bir anlamı kalmaz. Ama AB ülkelerinin İran’ın ileri sürdüğü şartları ve garantileri yerine getirmesi imkansız görünüyor.
KOEP’in fiyasko ile sonuçlandığı ve İran için bu anlaşma öncesinden daha kötü sonuçlar doğurduğu artık inkar edilemez. Basiretsiz siyasetçilerin Büyük Şeytan’dan merhamet ve insaf beklemeleri, şeytana iyimser yaklaşmaları, ellerindeki nakiti verip veresiye vaatlere kanmaları ve İnkılapçı, uzlaşmasız siyasetçileri diplomasi bilmezlikle suçlamalarının ne kadar yersiz, yanlış olduğu bir kere daha ispatlanmış oldu.
Ortaya çıkan yeni durumda İran'da H.Ruhani hükümetinden beklenen yaygın görüş fedakar ve sabırlı İran halkından özür dileyerek halkı her alanda direnişe hazırlamak yönündedir. İmam Hamanei tarafından yıllarca tekrarlanan “direniş ekonomisine” sıkı sıkıya sarılmak bunun ilk aşamasıdır. Şeytani güçlerin istedikleri konularda görüşmeleri sürdürmenin İran’a bir yararı olmayacağı gibi İslam İnkılabı ve Direniş Cephesini daha derin bataklığa sürmekten başka bir sonuç vermeyecektir.
“İntensurullah yensurkum ve yusebbit akdamekum= Allah’a yardım ederseniz Allah da size yardım eder ve sizi sabit kadem kılar” ilahi vaadi mutlaka gerçekleşecektir. İran ne zaman bu ilahi ilkelere sıkı sıkıya bağlandıysa Allah’ın nusretini görmüş izzet kazanmıştır, ve ne zaman bu ilkelerden uzaklaşmış müstekbir güçlerden medet ummuşsa kaybetmiştir. Umut edilir ki KOEP İran’ın şeytani güçlerle yaptığı son anlaşma olur.
Ziya TÜRKYILMAZ
Imam Hamanei'den nükleer açıklaması: Anlaşmaya devam etmek için şartlarımız....
İran lideri imam Ali Hamanei, ABD'nin çekildiği nükleer anlaşmanın devamı için İran'ın şartlarını açıkladı.
Başkent Tahran'daki konutunda ülkenin askeri ve siyasi liderlerini kabul eden imam Hamanei, devlet televizyonunda yayınlanan konuşmasında, nükleer anlaşma konusuna ve ABD yönetiminden gelen İran aleyhindeki açıklamalara değindi.
ABD'nin İran'a karşı derin düşmanlık beslediğini ancak devrimden bu yana ABD'nin rejime karşı yaptığı tüm saldırıların başarısızlıkla sonuçlandığını belirten imam Hamanei, devlet yetkililerinin görevlerini layıkıyla yerine getirmeleri halinde Washington'un şimdiki saldırılarının da başarısızlığa mahkum olduğunu ifade etti.
ABD'NİN İRAN'DA REJİM DEĞİŞİKLİĞİ HEDEFİ
ABD yönetiminin nükleer anlaşmadan ayrıldıktan sonra İran'a karşı attığı adımların rejim değişikliğini hedeflediğine yönelik söylemlere değinen imam Hamanei, "Bu yeni bir şey değil. Devrimden bu yana kurdukları bütün komploların amacı rejimi devirmekti ancak bütün bunlarda Tom ve Jerry hikayesinin meşhur kedisi gibi başarısız oldular" dedi.
ABD'nin sadece mevcut Başkan Donald Trump döneminde değil önceki dönemlerde de hiçbir zaman taahhütlerine bağlı kalmadığına dikkati çeken imam Hamanei, "İran, uluslararası bir anlaşmayı kolaylıkla ihlal eden bir hükümetle etkileşim kuramaz" ifadesini kullandı.
Imam Hamanei, ABD Başkanı Trump'ın da önceki ABD Başkanları George Bush, Ronald Reagan gibi selefleriyle aynı kaderi paylaşacağını ve tarihte kaybolacağını söyledi.
Imam Hamanei, anlaşmaya imza koyan diğer Avrupa ülkeleri İngiltere, Fransa ve Almanya'yı da "hassas konularda ABD'yle ortak hareket etmek"le suçladı.
İRAN'IN ŞARTLARI
Imam Hamanei, nükleer anlaşmanın devam etmesi için Avrupa ülkelerine İran'ın şartlarını şu şekilde sıraladı:
- İran'ın Ortadoğu'daki faaliyetleri ve balistik füze programının sorgulanmaması,
- Nükleer anlaşmadan ayrılarak 2231 sayılı kararı ihlal eden ABD'ye karşı yeni bir karar çıkarılması,
- ABD'nin İran aleyhindeki her türlü yaptırıma karşı konulması,
- İran'ın petrol ihracı ve Avrupa bankalarıyla ilişkisi konusunda garanti verilmesi.
"AVRUPA ONAYLAMAZSA..."
Imam Hamanei, Avrupa'nın bu şartları sağlayamaması halinde İran'ın nükleer faaliyetlerine yeniden başlama hakkının saklı olduğunu sözlerine ekledi.
Elif Çakır-Yorum:Mavi Marmara anlaşması neden iptal edilmiyor?
Bosna Hersek’ten dönüş yolunda gazetecilere mülakat veren Cumhurbaşkanı Erdoğan’a şu soru sorulmuş: “İslam İşbirliği Teşkilatı Zirvesi sonrasında İsrail’e yaptırım, boykot, tecrit konusunda bir karara varıldı mı?”
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın cevabı şöyle:
“Bu hususta İslam İşbirliği Teşkilatı olarak, bunların ürünlerine yönelik bir boykot uygulanması konusunda tavsiye kararı aldık. Temenni ederim ki İTT üyesi ülkeler alınan tavsiye kararı doğrultusunda boykot uygulamasına girerler; neticede oralardan artık herhangi bir ürünün alınması da söz konusu olmaz. Tabii ki biz de aynı şekilde bu durumu gözden geçireceğiz. Türkiye olarak orayla olan münasebetlerimizi, özellikle ekonomik, ticari ilişkilerimizi masaya yatıracağız.”
Peki, Türkiye İsrail’le olan ilişkilerini ne zaman gözden geçirecek, ekonomik ve ticari ilişkilerini ne zaman masaya yatıracak?
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yanıtı şöyle:
“Önümüzde malum seçim var, seçimin ardından bizler de bu istikamette adımlarımızı atacağız.”
***
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Türkiye olarak İsrail ile ilişkilerimizi gözden geçireceğiz, ekonomik ve ticari ilişkilerimizi masaya yatıracağız” sözleri önemlidir.
Elbette önümüzde seçimler var. İsrail’e yönelik uygulanacak yaptırımlar konusunda daha sakin bir kafa ile oturulup karar verilmesi gerekiyor.
Fakat AK Parti hükümetinin seçimlerden önce alabileceği bir karar, atabileceği önemli bir adım vardı.
Bunu neden yapmadığını merak ediyorum.
Madem ki, seçimlerden sonra İsrail ile ilişkilerimizi yeniden masaya yatırmayı düşünüyoruz. Madem ki, İsrail katil ve yaptığı katliamın peşini bırakmayacağız.
O zaman Türkiye de, İslam dünyasındaki bütün mazlumların hamisi, mağdurların sesi olarak yapabileceklerini yapmalı değil mi?
Neydi Türkiye’nin seçim öncesinde İsrail’e yönelik atabileceği önemli adım.
İsrail’in 14 Mayıs’ta yaptığı katliamın hemen akabinde, CHP’nin Meclis’e getirdiği İsrail ile yapılan Mavi Marmara anlaşmasının iptalini öngören yasa teklifi. AK Parti hükümetini sevindirmesi, mutlu etmesi gereken bir teklif neden anında geri çevrilir?
Sonuçta Mavi Marmara anlaşması tamamen İsrail’in lehine bir anlaşmaydı. Kerhen imzalanmıştı vaktiyle. İptali için bir fırsat gerekiyordu. O fırsat çıkmıştı şimdi karşımıza.
Buna AK Parti hükümeti neden karşı çıktı? Neden teklifin görüşülmesini dahi istemediler.
Sebep, Meclis’e CHP’nin getirmiş olması mı?
Ne olur CHP getirmiş olursa. Bırakın ülke menfaati için çaba sarf etsin. Makul muhalefet yapabilsin Meclis’te.
Oysa... CHP’nin TBMM Genel Kurulu’na getirdiği “Türkiye Cumhuriyeti ile İsrail Devleti Arasında Tazminata İlişkin Usul anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanunun Yürürlükten Kaldırılması Hakkında” ki kanun teklifinin AK Parti hükümeti tarafından reddedilmesi üzerine İHH ve Mavi Marmara’nın avukatı Gülden Sönmez sosyal medya hesabından şöyle bir açıklama yapmıştı.
“TBMM’deki vekillerin tamamına görev sürelerinin bu son günlerinde, bu tarihi hatadan dönme ve anlaşmayı iptal etme imkanı ve fırsatı doğmuştu. Ama teklif AK Parti ve MHP’li vekillerin oylarıyla reddedildi.” (16.05.2018)
***
Dün Gülden Sönmez’i aradım ve bu açıklamasını ve CHP’nin Meclis’e getirdiği teklifi sordum. CHP gerçekten de AK Parti Grup Başkanvekili Mustafa Elitaş’ın söylediği gibi “Mavi Marmara konusuz kalmış bir sözleşme miydi. İptal edilemez miydi?”
İşte Gülden Sönmez’in değerlendirmesi:
“Mavi Marmara anlaşması uluslararası hukuk kurallarına aykırı bir anlaşmaydı. Yanlış bir anlaşmaydı.”
“Ben Mavi Marmara’nın avukatıyım. Mağdurların çoğunluğu bu anlaşmanın iptal edilmesini istiyordu. Hükümete yönelik böyle bir talep de baskı da vardı.”
“CHP’nin Meclis’e teklifi getirmesi pek çok mağduru umutlandırmıştı. Maalesef geçmedi.”
“Meclisten kanunla geçmiş ikili uluslararası anlaşma, tekrar Meclis’ten çıkartılacak bir kanunla iptal edilebilir. Bunun yolu bir kanun teklif sunulmasıydı. Meclis’e anlaşmanın yürürlükten kaldırılması için kanun teklifi getirilir ve Meclis teklifi kabul eder. Bu yönüyle bakıldığında CHP’nin yöntemi usulü doğruydu.”
“Medyaya yansıdığı gibi CHP’nin verdiği kanun teklif İsrail ve Türkiye arasındaki bütün anlaşmaların feshini kapsamıyordu. Ben okudum kanun teklifini, sadece Mavi Marmara ile ilgili, tazminat anlaşmasını feshini istiyordu.”
“CHP, Meclis kapanmadan önce kanun çıkabilsin diye öne aldırdı. Fakat, AK Parti milletvekilleri kanunun görüşülmesini dahi reddeden oylarıyla kanun teklifi gündeme bile alınamadı.”
“CHP’nin yaptığı yanlış şu. Mavi Marmara anlaşması Meclis’ten geçerken muhalefet etmişti. Ama hakkı ve yetkisi olduğu halde bu anlaşmanın iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurmadı. Oysa bu anlaşma Anayasa Mahkemesine götürülmüş olsaydı, mahkeme iptal etmek zorunda kalacaktı. Çünkü hukuka aykırı bir anlaşmaydı. CHP dün Anayasa Mahkemesine gitmiş olsaydı en azından bu meselede samimi olmuş olacaktı.”
Seçim öncesinde hazır CHP Mavi Marmara anlaşmasının iptali için kanun teklifini getirmişken... Toplumda bu anlaşmanın iptal edileceği beklentisi varken... AK Parti hükümeti neden reddetti?
Dün farklı bir yerde duruyorduk bugün farklı bir yerde değiliz
İHH ve Mavi Marmara mağdurlarının Avukatı Gülden Sönmez diyor ki:
“Bize, İHH’ya çok ciddi suçlamalar yapılıyor. O gün öyle dediniz bugün başka türlü konuşuyorsunuz diye.
Biz en başından beri hep aynı şeyi söylüyoruz ve duruşumuzu hiç değiştirmedik. Mavi Marmara şehit yakınları da, mağdurları da, İHH olarak biz de...
Başından bu yana Mavi Marmara anlaşmasına karşıydık, itiraz ettik, anlaşmanın içeriği ile ilgili uyarılarda bulunduk. Bu anlaşmanın çok yanlış olduğunu defalarca defalarca hükümet yetkililerine anlatmaya çalıştık.
Kapı kapı dolaştık.
Meclis’te kapısını çalmadığımız milletvekili kalmadı.
Cumhurbaşkanına gittik, olmadı defalarca mektuplar yazdık.
Adalet Bakanına gittik saatlerce bu anlaşmanın hukuka aykırı olduğunu anlatık.
Dışişleri Bakanı’na gittik, bu anlaşmanın nasıl sonuçlar doğuracağını söyledik.
Bizlere Mavi Marmara konusunda, önce başka diyordunuz şimdi başka konuşuyorsunuz şeklinde yapılan suçlamalar oldukça yersiz ve bize bu konuda çok büyük haksızlık yapılıyor.”
Ruhani’den Pompeo’ya sert tepki: Sen kim oluyorsun da İran için ahkam kesiyorsun?
Cumhurbaşkanı Ruhani Amerika’nın dünkü casusbaşı ve bugünkü Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nun konuşmasına tepki gösterdi.
Ruhani, Amerikalı yetkililer oğul Bush döneminde hatalarını anlamış ve düzeltmeye başlamıştı, ama tekrar birileri geldi ve aynı yanlış sözleri tekrarlamaya başladı, dedi.
Ruhani, düne kadar bir casusluk örgütünün başında olan bu zat şimdi Dışişleri Bakanı olduğunu ve haddinde olmayan sözleri sarfederek başka ülkeler için ahkam kestiğini, oysa hiç bir ülke bu tür davranışları kabul etmeyeceğini, İran milleti bundan önce de bu tür sözlerini duyduğunu ve umursamadığını, şimde da umursamadan yoluna devam edeceğini vurguladı.
Kur`an-ı Kerim`de Oruç ile İlgili Ayetler
Oruç insanoğluna farz kılınmış yani yapılması zorunlu olan ibadetlerden bir tanesidir.
Oruç insanoğluna farz kılınmış yani yapılması zorunlu olan ibadetlerden bir tanesidir. Ramazan ayının rahmet ve bereket ayı olarak anılması bu manada çok isabetlidir.
364 günden daha hayırlı bir gün olan Kadir gecesi bu aydadır. O Kadir gecesi ki; Allahu Teala o geceye “Bin aydan daha hayırlıdır” diyor. Bin aydan daha hayırlı olan bu gece de insanları kurtuluşa, felaha ulaştıran ve aydınlatan yüce kitabımız Kur'an-ı Kerim bu ay da indirildi. Bu mahiyet de internet de detaylı bir anlatım mevcut değildi. Oruç kelimesinin geçtiği tüm ayetleri Arapça ve Türkçe meal olarak bir araya topladık… 13 Ayet-i Kerime'de oruç insanların üzerine farz kılınmış. Sağlımız yerinde ve mazeretimiz yoksa oruç mutlaka tutulmalıdır…
Yâ eyyuhellezîne âmenû kutibe aleykumus sıyâmu kemâ kutibe alellezîne min kablikum leallekum tettekûn(tettekûne).
"Ey iman edenler! Oruç, sizden öncekilerin üzerine yazıldığı (farz kılındığı) gibi sizin üzerinize de yazıldı (farz kılındı). Umulur ki böylece siz takva sahibi olursunuz." BAKARA/183
* * *
Eyyâmen ma'dûdât(ma'dûdâtin), fe men kâne minkum marîdan ev alâ seferin fe iddetun min eyyâmin uhar(uhara) ve alellezîne yutîkûnehu fidyetun taâmu miskîn(miskînin), fe men tatavvaa hayran fe huve hayrun leh(lehu), ve en tesûmû hayrun lekum in kuntum ta'lemûn(ta'lemûne).
"(Farz kılınan oruç) sayılı günlerdir. Fakat sizden kim hasta veya yolculukta olursa, o taktirde (tutamadığı günlerin sayısı), diğer (başka) günlerden (oruç tutarak) tamamlanır. (İhtiyarlıktan veya iyileşmesi umulmayan bir hastalıktan dolayı) ona (oruç tutmaya) güç yetiremeyenlerin, bir yoksulu (sabah, akşam) doyuracak (kadar) bir fidye vermesi (gerekir). Artık kim isteyerek (gönülden) bir hayır yaparsa (orucunu veya fidyeyi artırırsa),işte o, kendisi için bir hayırdır.Oruç tutmak sizi için daha hayırlıdır, keşke bilseydiniz." BAKARA/184
* * *
Şehru Ramadânellezî unzile fîhil kur'ânu huden lin nâsi ve beyyinâtin minel hudâ vel furkân(furkâni), fe men şehide minkumuş şehra fel yesumh(yesumhu), ve men kâne marîdan ev alâ seferin fe iddetun min eyyâmin uhar(uhara) yurîdullâhu bikumul yusra ve lâ yurîdu bikumul usra, ve li tukmilûl iddete ve li tukebbirûllâhe alâ mâ hedâkum ve leallekum teşkurûn(teşkurûne).
"Ramazan ayı ki, insanlar için hidayete erdirici (hidayete erme, Allah'a ulaşma vesilesi) ve beyyineler (açık deliller ve ispat vasıtaları) ve Furkan (hakkı bâtıldan ayırıcı) olarak Kur'ân, Hüda tarafından onda (o ayın içinde) indirildi. Artık içinizden kim bu aya (yetişir de ramazan ayını görüp) şahit olursa o zaman onu, oruç tutarak geçirsin. Ve kim, hasta veya yolculukta olursa, o taktirde (tutamadığı günlerin sayısı) diğer günlerde (oruç tutarak) tamamlanır. Allah sizin için kolaylık diler, zorluk dilemez. (Size bu kolaylık) sayıyı tamamlamanız ve sizi hidayet erdirdiği şeye karşılık (sizin de) Allah'ı tekbir etmeniz (yüceltmeniz) içindir. Umulur ki böylece siz (bütün bu kolaylıklara) şükredersiniz." BAKARA/185
Bir önce ki ayette orucun hükmü ve felsefesi anlatıldıktan sonra, oruç hükmünün ağırlığını hafifletmek için bu ayet bir kaç hükmü daha gündeme getiriyor.
Bu hükümleri şöyle özetleyebiliriz:
Sizler yıl boyunca veya önemli bir bölümünü oruç tutmakla yükümlenmediniz ve sadece sayılı günler oruç tutacaksınız. Hastalar, yaşlılar, gebe kadınlar, emziren kadınlar ve bunun gibi oruç tutamayan kimselerin orucunu yiyebilir, lakin karşılığında fidye veya keffaret ödemesi gerekir.
Fidye miktarı her gün için aç bir insanı doyuracak kadardır. Lakin eğer biri bir kişinin yerine daha fazla insanı doyurmak isterse daha da iyidir.
Yine yolculuk yapan insanlar da oruç hükmünden muaf tutulur, ancak Ramazan ayından sonra oruç tutmadığı günlere göre oruç tutması ve kazasını yerine getirmesi gerekir.
Ayetin sonunda bir kez daha oruç tutmanın daha iyi olduğu ve bu ibadetin hayır ve sevabını bilen herkes keşke ben de oruç tutabilseydim diye arzu edeceğini vurguluyor.
Bakara suresinde oruçla ilgili üçüncü ayette şöyle okumaktayız: "Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur'an'ın indirildiği aydır."
Öyle ise sizden Ramazan ayını idrak edenler onda oruç tutsun. Kim o anda hasta veya yolcu olursa (tutamadığı günler sayısınca) başka günlerde kaza etsin. Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez. Bütün bunlar, sayıyı tamamlamanız ve size doğru yolu göstermesine karşılık, Allah'ı tazim etmeniz, şükretmeniz içindir. Oruç hükmü ve felsefesi ve ne kadar süre ile oruç tutulacağı beyan edilen önceki ayetlerin devamında bu ayet oruç tutulacak özel günleri açıklarken şöyle buyurmakta: O sayılı günler ramazan ayının günlerinden ibarettir ki özel imtiyazı söz konusudur.
Ramazan ayı, yüce Allah'ın ayıdır ve başka aylarda olmayan faziletlere sahiptir. Gerçekte zaman ve mekan kavramları kendi başına hiç bir fazilet taşımaz ve bunlara imtiyaz ve fazilet kazandıran şeyler, o zaman veya mekanda yaşanan önemli hadiselerdir.
Bu ayette yüce Allah ramazan ayının faziletini, bu ayda Kuran'ı Kerim'in nazil oluşu ile açıklıyor ve yine Kuran'ı Kerim'in bazı güzel sıfatlarını beyan ediyor. Kuran'ı Kerim hidayete erdirendir ve insanları doğru yola yönlendirir. Kuran'ı Kerim ayrıca hidayet işaretlerini içerir, yani insanları hidayete erdirmenin yanı sıra onlara hakkı batıldan ayırt etme gücü de kazandırır ve böylece yanlış yola saplarını engeller.
Ayetin sonunda ise üç konuya işaret ederken yüce Allah'ın sizlerden bir kaç görevi yerine getirmenizi istemek için oruç hükümlerini beyan ettiğini buyurur. İlkin oruç tuttuğunuz günleri tamamlayın ve eğer hastalık veya yolculuk gibi sebeplerden ötürü eksik gününüz varsa, daha sonraki günlerde tamamlayın. İkincisi, yüce Allah'ı erdirdiği hidayeti için tekbir edin. Bu hatırlatma belki de ramazan bayramı namazında zikredilen tekbirlere işaret etmektedir. Ve son olarak yüce Allah'a, sizlere bu hükümleri açıkladığı için şükredin ve bu nimetten yararlanın.
ABD'nin 12 Maddelik İran Kararnamesinin Perde Arkası
Ünlü Arap analist, Amerika'nın İran’a dayatmaya çalıştığı şartların aslında İsrail'in bölgede tam bir hakimiyet kurmasına hizmet ettiğini ve Pompeo'nun konuşmasında resmen Netanyahu ve Lieberman'ın sözcülüğünü yaptığını vurguladı.
Qodsna'nın haberine göre, Arap analist Abdulbari Atvan Rey El'yevm gazetesinde şöyle yazdı:
Amerika'nın İran için hazırladığı 12 maddelik kararname, özetle İran hakkında benzersiz ve tarihî ambargo kararı, ABD’nin İran hakkında değişen stratejisi ve ülkedeki yönetimin düşmesi için ortaya konan azmin bir göstergesidir. Tıpkı bundan önce de Irak ve Libya'da değişiklik yapmak istedikleri zaman uygulamaya koydukları yöntemler gibi.
Atvan ayrıca, Amerika'nın şartlarını 4 eksende özetlemenin mümkün olduğu kanısında:
1- İran'ın füze programlarını sonlandırmak ve ülkenin füze depolarını imha etmek
2- İran'ın teröre(!) olan maddî desteğini kesmek, yani Lübnan'da Hizbullah'a, Filistin'de HAMAS ve İslâmî Cihad'a ve Irak'ta da Haşd-i Şabi'ye yapılan yardımlar kastedilmektedir.
3- İran'ın -birinci derecede Filistin ikinci derecede ise Lübnan, Suriye ve Irak kastedilerek- Ortadoğu’daki çatışmalara dahil olmasını önlemek
4- İran'ı Suriye'den tamamen çıkarmak ve bu ülkedeki askerî varlığına son vermek
Atvan , Amerika'nın "İran Şartları"nın , İsrail'in bölgede tamamen bir hakimiyet kurması ve İran tehdidinin ortadan kalkması hedefine hizmet ettiğini savunuyor ve de Pompeo'nun ifadelerinin, Netanyahu ve Lieberman'ın sözcülüğünü yaptığını açıkça gösterdiğini beyan ediyor.
Amerika'nın İran'a ve müttefiklerine gönderdiği tehdit mesajları ise, İran'a karşı uygulanacak olan tarihî yaptırımların tıpkı şu an Kuzey Kore'ye uygulanan ve daha önce de Irak'a uygulanmış olan yaptırımlar gibi olacağından dem vurmakta. Çünkü Trump hükümeti artık Obama hükümeti gibi müsamaha göstermek istemiyor ve Kuzey Kore'nin şimdiki durumunu önceki Amerika hükümetlerinin siyasetinin bir sonucu olarak değerlendiriyor.
İran'ın Amerika'ya ne tür bir tepki vereceği şu an belli değil; acaba uranyum zenginleştirilmesinin hızlandırılmasına baştan mı başlar yoksa Asya ve Avrupa'daki müttefikleri tarafından konumlandırılmayı mı bekler bilinmez?
Bu sorulara hemen yanıt vermek güç. Ancak Pompeo'nun ifadelerinin açıkça İran'a savaş ilan etmek olduğu ortadadır ve İran'daki mevcut düzenin devrilmesi için Trump hükümetinin belirlediği hedeflerin değiştiğini göstermektedir.
Şu an Trump, Bolton ve Pompeo savaş davulları çalmaktadır ve gelecekte her şeyi yerle bir edecek bir kasırgaya dönüşecek olan "kaos rüzgarları" esmektedir. Bu isimler Arap'tan, Müslümandan ve İslam'dan nefret eden ırkçı kişilerdir ve unutmayalım ki Beyaz Saray'ın bu günlerdeki gerçek hakimi de Netanyahu'dur.
kudusgunu.com
ABD ve İş Birlikçileri İlahi Sünnet Karşısında Yenilgiye Mecburdur
İmam Hamanei şu ifadelerde bulundu: ‘Kudüs Filistin’in başkentidir ve Allah’ın izni ile Filistin düşmanların elinden kurtulacaktır. Amerika ve uşakları, ilahi sünnet karşısında hiçbir halt edemezler.’
İslam İnkılabı Rehberi İmam Hamanei, mübarek Ramazan Ayının ilk gününde İmam Humeyni mescidinde düzenlenen Kur'an'ı Kerim ile üns mehfilinde, Kur’an karileri, münacaat ve mersiye okuyanlarla üç saatlik bir merasimde bir araya geldi.
İmam Hamanei bu görüşmede, İslam ümmetinin bugün ilk ihtiyaçlarından birinin, Kur’an ile yakınlaşmak ve onun emirlerine uymak olduğunu belirterek, özellikle Siyonist Rejimin son günlerde işlediği cinayetlerle birlikte Filistin’in acı verici durumu olmak üzere İslam dünyasının mevcut sorununun, İslam ümmetinin Kur’an’dan uzaklaşması olduğunu vurguladı ve şu ifadelerde bulundu: ‘Kudüs Filistin’in başkentidir ve Allah’ın izni ile Filistin düşmanların elinden kurtulacaktır. Amerika ve uşakları, ilahi sünnet karşısında hiçbir halt edemezler.’
İslam İnkılabı Rehberi, yaşamın her alanında Kur’an’a daha fazla önem verilmesi gerektiği hatırlatmasında bulunup, özellikle Filistin halkının durumu olmak üzere İslam dünyasının acı ve felaketine değinerek şunları söyledi: ‘Bu birkaç gün içerisinde Siyonist rejimin işlediği cinayetleri ve onlarca kişiyi şehit etmesini ve yaralamasını gördünüz. Böyle bir durumda, bazıları Amerika’nın neden bir tavır sergilemediğinden şikâyet ediyorlar. Oysa ki Amerika ve birçok batı hükümeti bu cinayetlere ortaktır.’
İslam İnkılabı Rehberi, İslam ümmetinin, İslam devletlerinin ve İslam hükümetlerinin bu cinayetler karşısında bir tutum sergilemeleri gerektiğini vurgulayarak şu hatırlatmalarda bulundu: ‘Kur’an bize, din düşmanları ve kafirler karşısında güçlü ve sert ve kendi aranızda şefkatli olun buyuruyor ama bugün Kur’an’dan uzak olunması sebebiyle İslam Dünyasında Müslümanlar arasında ihtilaf ve savaşlara ve kafirler karşısında teslim olunmaya şahit oluyoruz.’
İmam Hamanei, İslam ile düşmanlıkların bitmeyeceğini belirterek şunları söyledi: ‘Eğer İslam Ümmeti Kur’an ile yakınlaşırsa, Kur’an’ın da buyurduğu gibi hiç şüphesiz düşmana galip olacaklardır. Çünkü bu Allah’ın vaadidir.’
İslam İnkılabı Rehberi, Kur’an meclislerinin ve tilavetlerinin, Kur’an’ı anlama, üzerinde düşünme ve emirlerine uyma konusunda bir başlangıç olduğunu belirterek gençlere hitaben şu ifadelerde bulundu: ‘Kur’an ile aşinalığınızı ve yakınlığınızı her geçen gün arttırın. Çünkü Kur’an’ı anlamak ve ona uymak, size, güç, otorite ve onur kazandıracaktır.’
İmam Hamanei konuşmasının sonunda, geçtiğimiz günlerde Filistin’de şehit olan şehitlere Allah’tan rahmet ve aynı zamanda hak yolundaki mücahitlere de daha fazla dayanma gücü vermesini diledi ve şunları söyledi: ‘Amerika ve iş birlikçileri, kaçınılmaz ilahi sünnet karşısında yenilgiye ve teslim olmaya mecburdur.’