کارگر

کارگر

İslam İnkılabı Rehberi bu sabah yetkililerle yaptığı görüşmede; ABD ve müttefiklerinin Suriye’ye gerçekleştirdiği saldırıyı cinayet olarak niteledi.

İslam İnkılabı Rehberi İmam Hamanei bu sabah İslam ülkelerinden büyükelçiler ve hükümet liderleri ile gerçekleştirdiği görüşmede şunları söyledi: ‘Bu sabah Suriye’ye düzenlenen saldırı bir cinayettir ve ben açıkça Amerika Başkanı, Fransa Cumhurbaşkanı ve İngiltere Başbakanının katil olduğunu ve cinayet işlediğini ve geçmiş yıllarda Irak, Suriye ve Afganistan’da bulundukları, bu tip cinayetler işledikleri ve fayda sağlayamadıkları gibi bu saldırıdan da hiçbir fayda sağlayamayacaklarını açıklıyorum.

İmam Hamanei şunları söyledi: ‘Dün açık ve gizli bir şekilde IŞİD’i destekleyenler bugün onunla mücadele için bölgede bulunduklarını ve onları yendiklerini iddia ediyorlar! Yalan söylüyorlar, böyle bir şey gerçekleşmedi. Onların bu yenilgide bir müdahalesi olmadı.

Amerika Başkanının birkaç saat önce biz Suriye’de IŞİD’i yenebildik şeklindeki söylemleri açık bir şekilde yalandır!

Onlar gerekli gördükleri yerde müdahale ettiler ve yardım ettiler. IŞİD’in temel unsurları kuşatmadayken müdahalede bulundular ve onları kurtardılar. Daha önce de IŞİD’in oluşumunda etkililerdi.

Onlar Suudi ve Suudiler gibilerin paralarıyla bu kirli varlıkları meydana getirip, Irak ve Suriye halkının başına bela ettiler. Ancak direniş, Amerika ve Amerika’nın uşakları karşısında bu iki ülkeyi kurtardı ve bundan sonra da durum böyledir.

Bu olaydan birkaç gün önce Amerika Başkanı Batı Asya’da, onun tabiriyle Ortadoğu’da 7 trilyon harcadıklarını ama hiçbir şey elde edemedikleri söyledi. Doğru söylüyor. Bir şey elde edemediler ve bundan sonra da Amerika her ne kadar harcamada bulunursa bulunsun, bu bölgeden bir şey elde edemeyecek.

İmam Hamanei, Amerika’nın kimyasal silaha karşı olduğu yönündeki iddialarının yalan olduğunu vurgulayarak, İran İslam Cumhuriyeti’nin eskiden de olduğu gibi aynı şekilde direniş gruplarının yanında olduğunu ve Amerika’nın da kesinlikle bölgedeki hedeflerinde yenilgiye uğrayacağını belirtti.

Peygamber’in (s.a.v) bi’seti münasebetiyle gerçekleşen görüşmede konuşan İmam Hamanei, tevhidin, zulüm, baskı ve zorbalıkla mücadelenin genel ilkelerini kapsadığını, bu nedenle hak cephenin her zaman batıl ile mücadele etmesi gerektiğini ve bu mücadelede batılın kaçınılmaz sonunun geri çekilmek olduğunu ifade etti.

İslam İnkılabı Rehberi, İslam Ümmetinin en önemli vazifesinin bi’setin mesajına yani tevhide dönmek olduğunu vurgulayarak şu hatırlatmalarda bulundu: ‘Eğer tevhide inanıyorsak zulme boyun eğmez ve mazlumu destekleriz. Bu nedenle, nerede bir mazlumun yardıma ihtiyacı olsa, İran İslam Cumhuriyeti orada bulunacaktır.’

İran İslam Cumhuriyeti’nin Filistin konusunda ısrarcı olmasının felsefesinin de bu çerçevede olduğunu belirten İmam Hamanei şunları söyledi: ‘Zulüm karşısında durmak kesinlikle ilerlemeye neden olacaktır ve bunun en açık örneği de başta zayıf bir millet olan ama direniş sayesinde güçlü bir Filistin’e dönüşen ve Siyonist rejimi tehdit eden Filistin halkıdır ve işgalci rejim Filistin halkı karşısında zayıflık ve acizlik hissetmektedir.

Bu mücadelede hiç şüphesiz Filistinliler Siyonistlere galip olacak ve Filistin toprakları halkına dönecektir.’

İslam İnkılabı Rehberi, İran İslam Cumhuriyeti’nin Batı Asya’daki varlığının, direniş gruplarının yanında yer almasının ve Suriye’de bulunmasının da mazlumu destekleme çerçevesinde olduğunu belirterek şu ifadelerde bulundu: ‘İran İslam Cumhuriyeti’nin yayılımcı politikası olduğunu söyleyenler yalan söylüyorlar ve bu gerçeğin tam aksidir ve İran ne bölgede ne de dünyanın hiçbir noktasında yayılımcı bir politikanın peşinde değildir.

İmam Hamanei, halkların, ülkelerin ve İslam hükümetlerinin akıllı ve uyanık olması gerektiğini hatırlatarak şunları söyledi: ‘Amerikalıların amacı sadece Suriye, Irak ve Afganistan değildir, onların amacı, İslam ümmetine ve İslam’a zarar vermektir. Bu nedenle İslam hükümetleri kendilerini Amerika’nın ve bazı batılı işgalci ülkelerin hedeflerinin hizmetine sunmamalıdır.

Suudiler gibi bir İslam ülkesi için Amerika’nın mevcut başkanının seçim kampanyasında onlar hakkında açık bir şekilde “süt veren inek” tabirini kullanması iftihar değildir. Bir ülkenin parasını alıp ta sonrasında da böyle bir tabirle hitap etmekten daha büyük bir aşağılanma olamaz.

İmam Hamanei Amerika Başkanı’nın kimyasal silah kullanılmasıyla mücadele için Suriye’ye saldırıldığına yönelik iddialarının yalan olduğuna değinerek şunları söyledi: ‘Onlar, İslam ümmetine ve mazlum halklara karşı kimyasal silah ya da diğer silahların kullanılmasına karşı değiller, Yemen halkının günlük olarak bombalanmasını destekliyorlar ve İran-Irak savaşında da kimyasal silah kullanıp, İran ve Irak halkından binlerce kişiyi şehit eden ve idam eden katil Saddam’ı desteklemişlerdi.

İmam Hamanei konuşmasının sonunda, dünya müstekbirlerinin ve zalimlerin, onlar karşısındaki direniş nedeniyle geri çekileceğinin ilahi bir sünnet olduğunu ve mazlum Irak, Afganistan, Suriye, Filistin, Myanmar ve Keşmir halkının çok yakın bir gelecekte direnişleriyle düşmanı geri çekilmek zorunda bırakacaklarına dair umutlu olduğunu belirtti.

Pazartesi, 16 Nisan 2018 13:42

Büyük Şeytan vurdu Türkiye destekledi

ABD, Fransa ve İngiltere'nin Suriye'ye yönelik operasyonu ile ilgili Dışişleri Bakanlığı'ndan ilk açıklama geldi. Açıklamada "Operasyonu memnuniyetle karşılıyoruz" denildi.

Hiçbir uluslararası kurumun teyit etmediği Duma'daki iddia edilen kimyasal saldırı sonrasında büyük şeytan Abd'nin saldırısı sonrası Bakanlıktan yapılan açıklamada şöyle denildi: 

"Türkiye, 7 Nisan günü Duma’da çok sayıda sivilin ölmesine yol açan kimyasal silah saldırısına mukabil ABD, İngiltere ve Fransa'nın bu sabaha karşı Suriye rejimine karşı düzenlediği operasyonu yerinde bir tepki olarak görmektedir. Rejim tarafından gerçekleştirildiği yönünde güçlü şüphe bulunan Duma saldırısı karşısında tüm insanlığın vicdanına tercüman olan bu operasyonu memnuniyetle karşılıyoruz.

 

Laricani:Suud rejimi parasını verdi, ABD Suriye’yi vurdu
Meclis’in bugünlü genel kurul oturumunun açılışında ABD, Britanya ve Fransa’nın Suriye’ye tecavüzüne değinen Laricani, dün bu üç ülkenin barbarca saldırısına şahit olduklarını belirtti.

Laricani, bu olayda en büyük talihsizlik, korsan İsrail ile birlikte bazı İslam ülkelerinin bu saldırı ve cinayete destek vermeleri olduğunu vurguladı.

İllegal saldırıyı kınayan Laricani, Suud hanedanı kendi milletinin malını ABD’ye hibe ederek bu ülkeyi Suriye’yi bombardıman etmeye teşvik ettiğini vurguladı.

 Rusya lideri Vladimir Putin ve İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, Amerika, İngiltere ve Fransa’dan oluşan şer üçgeninin Suriye’ye füze saldırısını görüştü.


 Rusya lideri Putin, Cumhurbaşkanı Ruhani ile telefon görüşmesinde, Batı’nın Suriye’ye saldırıları uluslararası kaosa yol açacağını vurguladı.

İki lider telefon görüşmesinde Amerika ve müttefiklerinin son illegal hareketleri Suriye krizinin siyasi yollardan çözümlenme ufkunu ciddi bir şekilde tehlikeye atacağını vurguladı.

Görüşmede Putin, Batı’nın Suriye’ye saldırıları uluslararası kaosa yol açacağını vurguladı.

 

Ruhani Esad’ı aradıİran Suriye milleti ve devletinin yanındadır

Cumhurbaşkanı Ruhani Suriyeli mevkidaşı Beşar Esad’ı arayarak Suriye’ye düzenlenen tecavüzü kınadı.

Ruhani, ABD’nin İngiltere ve Fransa ile birlikte Suriye’ye saldırması uluslararası yasaların ihlali olduğunu ve aslında tüm bölgenin istikrarına yapılan bir saldırı sayıldığını kaydetti.

Saldırıyı Batı’nın Suriye’de bozguna uğrayan teröristlere destek amaçlı niteleyen Ruhani, İran her zaman Suriye milleti ve devletinin yanında olmaya devam edeceğini ve Rusya ve Türkiye’nin işbirliği ile Suriye’de barış ve istikrarı sağlamaya çalışacaklarını vurguladı.

 

İran Devrim Muhafızları: Söz konusu saldırı bir tiyatroydu
İran Devrim Muhafızları Danışmanı Hamidrıza Mukaddemfer, bugün yaptığı açıklamada ABD, İngiltere ve Fransa'nın Suriye saldırısına değinerek, 'Söz konusu saldırı askeri bir saldırıdan ziyade, bir tiyatroydu' açıklaması ile dikkat çekti.
 
İran Devrim Muhafızları Danışmanı Hamidrıza Mukaddemfer, ABD, İngiltere ve Fransa'nın Suriye'ye gerçekleştirdiği saldırıyı ele alarak "Suriye'ye saldırı düzenleyerek bir başarı ede edebileceklerini sanıyorlardı. Saldırıyı gerçekleştirerek haysiyet ve iktidar kazanacaklarını düşünüyorlardı. Ancak hedeflerine ulaşamadılar. Bu karar bir aptallıktı. Söz konusu saldırı askeri bir saldırıdan ziyade, bir tiyatroydu" dedi.

Mukaddemfer açıklamasının devamında dünya kamuoyunun ABD, İngiltere ve Fransa'nın Suriye'ye saldırısını kabul etmediğini söyleyerek, "Söz konusu ülkeler Suriye'ye saldırı yaparak uluslararası çapta kendileri için derin bir sorun oluşturmuş oldu" diye konuştu.

"Suriye'de tekfirci teröristlerin yenilgiye uğraması ile artık kimyasal silahlar gibi bahaneler işe yaramıyor" diyen Devrim Muhafızları Danışmanı Mukaddemfer, Muhammed Bin Selman'ın ABD, İngiltere ve Fransa yolculuğuna değinerek, "Suudilerin dolarları ABD, İngiltere ve Fransa'nın Suriye'ye saldırısının mali kaynağı oldu" ifadesini kullandı.


el-Alem ve Pers tv gibi İngiltere’den beslenen kanallardan birisi Fedek televizyon kanalından aşina olduğumuz miladi 1977 doğumlu genç bir isim Yasir Yahya Abdullah’ın her türlü imkanata rağmen ciddi sorunlarla yüz yüze olması oldukça düşündürücüdür.
 

[+]
metin Boyutu
[-]
 
Yasir Yahya Abdullah

el-Alem ve Pers tv gibi İngiltere’den beslenen kanallardan birisi Fedek televizyon kanalından aşina olduğumuz miladi 1977 doğumlu genç bir isim Yasir Yahya Abdullah’ın her türlü imkanata rağmen ciddi sorunlarla yüz yüze olması oldukça düşündürücüdür. 39 yaşındaki Yasir el-Habib tefrika ve fitneci çalışmaları sebebiyle Kuveyt’te tutuklandıktan sonra İngiltere’ye sığındı ve şimdi Londra’dadır. Yasir Yahya Abdullah hali hazırda mali giderlerinin tamamının Seyit Sadık Şirazi tarafından karşılanan “shianewspaper” ve Fedek Televizyon kanalında çok etkin bir role sahiptir.

Yasir Yahya Abdullah Fedek tv kanalında “Allahuekber … Ayşe ateştedir” sloganıyla Müslümanların bir kısmını hassaslaştırmış ve Âl-i Suud’un birinci müftüsü “Şeyh Abdülaziz Âl-i Şeyh” onun bu faaliyetleri karşısında şu sözüyle tepkide bulunmuştur: “Şia mezhebinin İslami ve Arap ülkelerinde yayılması doğrultusunda çirkin amaçlı çalışmalarından ötürü Yasir Yahya Abdullah’ın faaliyetleri durduruldu.” Keza Âl-i Suud’un birinci müftüsü “Şeyh Abdülaziz Âl-i Şeyh” Arabistan Cuma imamlarına hitaben şu açıklamayı yapmıştır: “Kuveytli Şia ruhanisi Yasir Habib’in sözleri Şia mezhebine meyli olan Ehlisünnet Müslümanlarının çoğunun bu sapıklığa düşmemesine ve kendi doğru yollarına devam etmelerine sebep oldu.”

Şeyh Amri, Şeyh Hüseyin Ma’tuk, Şeyh Hasan Saffar, Şeyh Ali Âl-i Muhsin, Şeyh Abdulcelil Semin, Şeyh Nemr ve Seyit Haşim es-Selman gibi Arabistan ve Kuveyt Şia âlimleri Yasir Habib’in sözleri karşısında yer alıp onu reddettiler. Şia âlimleri tarafından Yasir Habib’e karşı gösterilen bu tür tutumlar Arap Şiaları üzerinde pek çok baskı uygulanmasına da sebep oldu ve Arabistan’ın İhsa şehrindeki seçkin âlimlerini Yüce Rehberlik Makamından fetva almaya zorladı. İslam İnkılabı Rehberi söz konusu âlimlere şu cevabı verdi: “Ehlisünnet kardeşlerimizin kutsallarına ve özellikle İslam Peygamberinin eşlerine hürmetsizlik haramdır. Bu konu Peygamberlerin eşlerinin tamamını ve özellikle peygamberlerin efendisi Peygamber Ekrem’in– Hz. Muhammed (s.a.a) – eşlerini kapsar.” İran İslam İnkılabı Rehberinin bu cevabı İslam âleminde şiddetle yankılandı. Bununla birlikte Sistan, Mekarim Şirazi, Nuri Hamedani gibi büyük taklit mercileri, Allame Kemal Haydari ve Arabistan, Bahreyn ve Lübnan âlimleri Yasir Habib’in faaliyetleri karşısında tavır aldılar. Taklit mercilerinin yayınladıkları fetva medyada geniş ölçüde yankı buldu ve Ehlisünnet arasında oluşan olumsuz yankılanma teskin edilmiş oldu.

İngiliz ajanı Yasir Habib Fedek kanalında yenilerde sahneye girecek “Yevmu’l Azab-Azab Günü” adlı dizi filmi için şunları dile getiriyor: “Batının en seçkin film yönetmenleri tarafından hazırlanacak bu film Hz. Fatıma’nın yaşamından ve özellikle Peygamber Ekrem’in (s.a.a) rihleti sonrasını ayrıntılarıyla ele alacaktır. Dünya halkı ilk kez birinci halife ve onun yaranlarının Hz. Zehra’nın (s.a) evine nasıl saldırdığını ve onun hürmetini nasıl çiğneyip geçtiğini görecek. Bu film gerçek İslam’la Sakife İslam’ını ortaya koyacaktır… Biz Hz. Zehra’nın (s.a) intikamını alacağımıza yemin ettik.”

Uydu üzerinden yayın yapan bu televizyon kanalı şimdiye kadar bu filmin yapımı için milyonlarca Pound yardım toplamış ve son derece çirkin yayınlarıyla Müslümanlar arasına fitne tohumları saçmıştır.

Yasir Habib’in Siyonistler tarafından seçilmesinin delilleri:

1. Söz konusu bu filmin yapımında kimliği belirsiz kimselerin anlaşma içinde yer alması.

2. Müslümanlar arasında ihtilafın oluşturulup şiddetlendirilmesi için halk yardımı adı altında yüklü paraların temin edilmesi.

3. Bu filmin yapımı için İslami hicaba dikkat etmeyen ve bazen hicapsız kadınlardan “Narrator-Seslendirici” unvanıyla istifade edilmesi.

4. Söz konusu filmin resmi izninin alınması için Londra’da özel akımların fevkalade yardımları.

5. Yasir Habib Fedek kanalından kendi yayın akışında İsrail aleyhine slogan atılmasının doğru olmadığını ve öncelikle Ehlisünnetin yok edilmesi gerektiğini açıkça söylemesi.

6. Keza Yasir Habib mazlum Filistin ve Gazze halkının nasibi olduğunu söyleyerek onların Ehlibeyt düşmanı olduğunu ve onlara yardım edilmesinin kesinlikle caiz olmadığını açıklaması.

7. Yasir Habib kendi programlarının birisinde Kudüs Günü’nün günler içinde en kötü gün olduğunu açıklamıştır. Hâlbuki batılı ve Amerikalı stratejistler bu günün Siyonistlere en şiddetli darbenin vurulduğu bir gün olduğunu açıkça dile getirmektedir.

Söylenmesi gerekir ki büyük taklit mercileri bu tür dizilerin yapılması için her türlü yardımın haram olduğunu bildirmişlerdir.

TR.JAMNEWS

Resmi ziyarette bulunmak üzere Moskova’ya gelen İran Savunma Bakanı Tuğgeneral Emir Hatemi, 7. Uluslararası Güvenlik Konferansı'nda bir konuşma yaptı.

Tuğgeneral Hatemi’nin konuşmasının satır başları şöyle:

- Uluslararası güvenlik konusunda kaba güç, fırsatçılık ve tekelci bir anlayışa dayanan politikaların izlenmsei terörizmin oluşmasıyla birlikte büyümesine yönelik uygun bir zemin hazırlamıştır.

- İran İslam Cumhuriyeti, yeni krizler sürecinde radikalizm ve terörizmin milyonlarca insanın hayatını tehdit eden büyük bir sorun olduğuna inanmaktadır. Bu ortak tehdidi etkili bir şekilde önlemek için bölgede istikrarlı ve kalıcı bir güvenliğin tesis edilmesiyle beraber bölgesel düzeyde kooperatif bir savunma politikası benimsenmesi gerekiyor.

- Çeşitli alanlarda tırmanan terörizmin istihbarat ve güvenlik alanında bölgesel işbirliğini bir gereklilik haline getirdiğine inanıyoruz.

- İran, Suriye, Irak, Rusya ve Türkiye’nin DEAŞ’le mücadele işbirliğindeki deneyimleri bölgede tüm ülkeler için bir model olabilir.

- ABD’nin tek taraflı sulta politikasına karşı olan İran, Siyonist Rejim’in aşırıcılık ve şiddet içeren ideolojisinin geliştirilmesindeki yıkıcı ve istikrarsızlaştırıcı rolüne vurgu yapıyor ve bunun yanı sıra bölgedeki ülkelerle ilgili her türlü müdahale, saldırganlık ve kaba güç politikası, bu devletler ve halklarının iradesi ile çıkarlarına karşı olduğuna inanıyor.

- Suriye krizinin çözümü konusunda ortak bir siyasi inisiyatife vurgu yapan İran İslam Cumhuriyeti, diğer ülkelerin topraklarına karşı herhangi bir askeri saldırı yapılmasına karşıdır. Ayrıca diğer devletlerin toprak bütünlüğü ve ulusal egemenliğine saygı gösterilmesini desteklemektedir. Bunun yanında masum Yemen halkının sıkıntılarını sona erdirmek için bölgesel işbirliği yapmaya hazırdır.

- İran, nükleer anlaşmaya verdiği tüm taahhütlerine bağlıdır. Bu anlaşmayı zedeleyecek olan tarafı uluslararası güvenlik için zararlı sonuçlarından sorumlu olacağı konusunda uyarıyorum.

- İran İslam Cumhuriyeti, özellikle füze alanında savunma gücünü meşru bölgesel savunmada doğal bir hak olarak görmektedir ve yeni ortaya çıkan tehditlere karşı çıkabilmek için bu potansiyelini geliştirip güçlendirecektir.

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, "Türkiye-Rusya-İran Üçlü Zirvesi'nin ardından ortak basın toplantısı düzenledi. 

Türkiye-Rusya-İran zirvesinden ortak deklarasyon

Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan, yaptığı açıklamada, üçlü zirveye ilişkin "Bugün önümüzdeki döneme ışık tutacağına inandığımız istişareler gerçekleştirdik ve atılacak adımları belirledik." diyerek, "Suriye'nin toprak bütünlüğünün sağlanabilmesi, tüm terör örgütlerine aynı mesafede olunmasına bağlıdır." ifadelerini kullandı. 

Erdoğan, "Münbiç başta olmak üzere PYD/YPG'nin kontrolündeki tüm bölgeleri güvenli hale getirene kadar durmayacağımızı tekrarlamakta fayda görüyorum." diyen Erdoğan, "Tel Rıfat bölgesini, Suriyeli kardeşlerimiz için yaşanabilir hale getirmek için Rus ve İranlı dostlarımızla çalışma yürütmeye hazırız." ifadelerini kullandı. 

Erdoğan, "Üçlü zirvede bütün arzumuz, gayretimiz bir an önce barışın egemen olduğu bir Suriye'yi yeniden inşa ve ihya edebilmek." dedi. 

İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, bölgenin son senelerde büyük ve çok önemli bir sorun olan terörizmle karşılaştığına dikkati çekerek, bu teröristlerin bazı ülkeler tarafından eğitildiğini, finansal kaynak sağlandığını ve modern silahların temin edildiğini kaydetti. 

Ruhani, "Bu teröristler Suriye halkına ait petrolü satabiliyor, Suriye halkına ait tarihi eserleri götürüp pazarlarda satabilen teröristler. Bazı büyük dünya güçleri ve Amerika gibi, DEAŞ ve El Nusra gibi terör örgütlerinin bizim bölgemizde uzun yıllar aracı olarak kalsın ve değerlendirilsin istiyorlar." dedi. 

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ise Türkiye, Rusya ve İran'ın ortak kararının Suriye'nin egemenliği ve toprak bütünlüğünün sağlanmasından yana olduğunu kaydetti. 

İşte zirve sonrası yapılan açıklamadan satır başları: 

ERDOĞAN: SURİYE'NİN TOPRAK BÜTÜNLÜĞÜ KONUSUNDA AYNI DÜŞÜNÜYORUZ 

Cumhurbaşkanı Sayın Putin, Cumhurbaşkanı Sayın Ruhani, heyetlerimizin kıymetli üyeleri sizleri en kalbi duygularımla selamlıyorum. Sizlerin huzurunda kıymetli dostlarım Sayın Putin ve Sayın Ruhani’ye ülkemize bir kez daha hoş geldiniz diyorum. Suriye’de güvenliğin huzurun ve barışın tesisi yönündeki çabalarımızın bir ifadesi olan bu zirveye ev sahipliği yapıyor olmanın memnuniyeti içindeyiz. Geçen kasım ayında Soçi’de gerçekleşen ilk zirveden bu yana Suriye’de önemli gelişmeler yaşandı. 

Bugün önümüzdeki döneme ışık tutacağına inandığımız istişareler gerçekleştirdik ve atılacak adımları belirledik. Gerginliği azaltma bölgelerinin konusunda Türkiye olarak sorumluluklarımızın gereğini yerine getiriyoruz. İdlib’deki 8’nci gözlem noktamızla bu konudaki kararlılığımızı gösterdiğimize inanıyorum. Suriye konusunda şu hususun tüm dünya tarafından dikkate alınmasını bekliyoruz. Suriye’nin toprak bütünlüğü tüm terör örgütlerine aynı mesafede olunmasına bağlıdır. Sadece Suriye ile kalmayıp çevre ülkelere hatta tüm bölgeye tehdit oluşturan terör örgütlerinin ayrım yapılmaksızın dışlanması çok ama çok önemlidir. 

Türkiye Fırat Kalkanı harekatıyla yaklaşık 3 bin teröristini imha ettiği DEAŞ’a karşı en etkili mücadeleyi veren ülkedir. DEAŞ saldırılarında en büyük bedelleri ödemiş ülkelerden birisi de biziz. 

Her iki harekatta 4 bin kilometre kare alanı güvenli hale getirdik. Sadece güvenliği sağlamakla kalmıyoruz, kontrol altına aldığımız yerleri bölgenin asli sahipleri olan Suriyeli kardeşlerimiz için yaşanabilir hale getiriyoruz. Bilindiği gibi ülkemizde 3,5 milyon Suriyeli sığınmacıya ev sahipliği yapıyoruz. Cerablus El Bab bölgesine 160 bin Suriyeli kardeşlerimiz geri dönerek vatanlarında hayatlarını kurdular. 

Tel Fırat bölgesinin de oraya dönecek Suriyeli kardeşlerimiz için yaşanabilir hale getirmek için Rus ve İranlı dostlarımızla birlikte ortak çalışma yürütmeye hazırız. PYD YPG’nin kontrolündeki tüm bölgeleri güvenliği hale getirene kadar durmayacağımızı bir kez de burada tekrarlamakta fayda görüyorum. PYD YPG ile mücadelemiz Suriye’de DEAŞ ile mücadeleyi engelleyen veya aksatan değil tam tersine tamamlayan bir mahiyete sahiptir. DEAŞ ile PYD’nin aynı amaca hizmet etmediğini kabul etmeyen hiçbir anlayışın Suriye’de kalıcı barışa hizmet edebilmesi mümkün değildir. 

Dikkat edilirse sahada birbiriyle çatışıyor gibi görünen bu iki örgüt, sürekli birbirini destekleyen önünü açan bir anlayışla hareket etmektedir. 

'SİVİL KAYIPLARININ YAŞANMASININ ÖNÜNE GEÇTİK' 

Biz kendi sınırlarımızı da tüm Suriye’yi de bu cendereden çıkartmakta kararlıyız. Suriye huzur bulmadan Türkiye huzur bulamaz. 911 km sınırımız ve akrabalık bağları olan bir yapıya sahibiz. Bu bakımdan Suriye’de yaşananların anlamı bizimi için çok ayrı bir yere sahiptir. Türkiye olarak yürüttüğümüz tüm operasyonlarda gereken her fedakarlığı yaparak sivil kayıplarının yaşanmasının önüne geçtik. Operasyon yürüttüğümüz şehirlerde, diğer şehirlerin görüntüleri yan yana konduğunda ne demek istediğimiz daha iyi anlaşılacaktır. 

Terör örgütünün etkinlik yürüttüğü bölgelerde sürekli bir gerilim, çatışma potansiyeli olduğu açıkça görülebiliyor. Burada bulunan, garantör ülke olarak suriye’nin toprak bütünlüğünün temin edilmesi, ülkenin geleceğinin yeniden inşası konusunda anlayış birliği içindeyiz. Yaşanan krizin kaybedeni Suriye halkıdır. Kazananın kimler olduğunu ise hepimiz gayet iyi biliyoruz. Önümüzde zor ama başarı ışığı kuvvetlenen bir yol var. 

Buradan bir kez daha uluslararası toplumu, Suriye’deki sorunun adil ve uygulanabilir bir çözüme kavuşması gayretine destek olmaya çağırıyoruz. 

Yaptığımız istişarelerin ve aldığımız kararların Suriye için, Suriyeli mazlumlar için hayırlara vesile olmasını rabbimden niyaz ediyorum. Kıymetli dostum Putin’e ve aziz kardeşim Ruhani’ye çok teşekkür ediyorum. 

RUHANİ: ABD, IŞİD'İN BÖLGEDE KALMASINI İSTİYORDU 

İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani yaptığı açıklamada şunları söyledi: 

Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan beyefendi, Türkiye hükümeti ve Türkiye’nin değerli halkına teşekkür etmek istiyorum. Bugün çok sıcak bir misafirperverlik örneği gösterdiler. İran ve Rusya’dan gelen arkadaşlarımızı en iyi şekilde ağırladılar. 

Bizim bölgemiz son senelerde büyük ve çok önemli bir sorunla karşılaştı ve bu sorun da terörizmdi. Bu teröristler de bazı ülkeler tarafından eğitilmiş, bu ülkeler tarafından para sağlanmış ve modern silahlar onlara temin edilmiştir. Bu teröristler Suriye halkına ait olan petrolü satabiliyor ve Suriye’ye ait olan değerli müzeleri yok edip, onların eşyalarını tarihi eserlerini pazarlarda satabilen teröristlerdi. 

Bazı büyük dünya güçleri ve başta Amerika istiyorlardı ki, DEAŞ gibi terör örgütleri bizim bölgemizde uzun yıllar olarak, onların aracı olarak kalsın ve onlar bundan değerlendirsin. Ama Suriye ve Irak gibi büyük halklar, dost ülkeler ve milletlerin yardımıyla bu büyük komployu bozdu. 

'BU SÜREÇTE RUSYA, İRAN VE TÜRKİYE TEMEL ROL OYNADILAR' 

Terörizm ile mücadele doğrultusunda yaklaşık 15 ay önce Astana’da bir toplantı yapıldı ve bu zirvede de bir süreç ön görüldü. Ve bu süreç de Suriye’de kısmi bir ateşkesin sağlanması ve dört bölgede de krizin azalmasına neden oldu. Bu süreçte Rusya, İran ve Türkiye temel rol oynadılar. Ve uzmanlar seviyesinde, bakanlar seviyesinde de çeşitli toplantılar gerçekleştirildi. 

'SURİYELİ MÜLTECİLER DE EVLERİNE DÖNMEK İÇİN DAHA ÇOK UMUTLULAR' 

O günden bugüne kadar da Suriye’de çeşitli gelişmeler gerçekleşti. Bunun bazıları ne yazık ki acı ama bazıları da ümit vericiydi. Ama ben bugün Suriye halkının umudunun düne nazaran daha çok olduğunu, barışa kavuşma ümitlerinin olduğu görmekten memnunum. Ve Suriyeli mülteciler de evlerine dönmek için daha çok umutlular. Bugün çok mutluyum ki üç ülke liderleri Ankara’da ikinci zirveyi gerçekleştirdiler. 

Benim için bugünkü en mutlu anlar, özellikle üç ülkenin Suriyeli mazlum halka yardım için ve yaralıları kurtarmak için mutabık kaldıkları an oldu. Her üç ülke de geçmişe nazaran yardımlarını daha da geliştirmek istiyorlar. 

İran İslam Cumhuriyeti’nin bakışından, ki biz bunu her zaman vurgulamışızdır. Suriye sorunu hiçbir zaman askeri seçeneği yoktur ve hep birlikte savaşın durması için yardımcı olmamız lazım. Barışçıl çözüm yolu olması gerekiyor. 

Biz Suriye’nin toprak bütünlüğü, milli egemenliğinin ve bağımsızlığının en önemli amaçlar olarak herkes tarafından dikkate alınması gerektiğini vurguluyoruz. 

'BÖLGEMİZİN EN BÜYÜK BAYRAM GÜNÜ KESİNLİKLE SURİYE’DEKİ SAVAŞIN SON BULDUĞU GÜN OLACAKTIR' 

Terörizm ile mücadele devam etmelidir. Ve terör örgütlerinin kalıntıları da Suriye’den çıkarılmalıdır. Bizim yapmamız gereken iş Suriye’nin geleceğinin şekillenmesi için yardımcı olmaktır. Hiçbir ülke Suriye’nin geleceği için karar verme yetkisine sahip değildir. Burada sadece Suriye halkı seçime katılarak, anayasa reformunu isteyerek ve özgür bir seçime katılarak kendi geleceklerine karar verebilirler. Bölgemizin en büyük bayram günü kesinlikle Suriye’deki savaşın son bulduğu gün olacaktır. Teröristlerin bu ülkeyi terk ettiği gün olacaktır. Ve Suriye halkı da bu ortamda özgür bir seçime katılarak kendi geleceği için karar verecektir. 

PUTİN: SURİYE'Yİ PARÇALAMAYA ÇALIŞANLAR VAR 

Sayın Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan, Sayın Cumhurbaşkanı Ruhani, bugünkü görüşmelerimiz son derece yapıcı bir hava içerisinde gerçekleşti. Biz detaylı şekilde Suriye’deki durumu ele aldık. Bu ülkede kalıcı normalleşmenin tesisine yönelik adımlarla ilgili görüş alışverişinde bulunduk. Önemli mutabakatlar sağladık. İmzaladığımız ortak bildiride yer aldı. 

Bizim kesin kararlılığımız şu doğrultudadır. Suriye’nin toprak bütünlüğü ve bağımsızlığını sağlamaktan yanadır. Bu ilkesel tutum bugün çok önemli. Bazıları mezhepsel çatışmaları destekliyor. Suriye’yi parçalamaya çalışanlar var. Biz üçlü işbirliğimizi tüm yönleriyle artırmaya karar verdik. Astana formatı zaten verimli olduğunu defalarca kanıtlamıştır. 

İç ve dış mülteciler evlerine dönmeye başladılar. Sosyal ve ekonomik tesislerin yeniden yapılması söz konusu. Önceliklerimizden bir tanesi şudur, Suriye meselesinin siyasi boyutunu güçlendirmeye çalışacağız. Suriyeliler arasında diyaloğun ilerletilmesi önceliğimizdir. Suriye ulusal diyalog kongresinin sonuçları da çok önemlidir. 

'DOĞU GUTA’DA BENZERİ OLMAYAN BİR OPERASYON GERÇEKLEŞTİRDİK' 

Görüşmemizin önemli konularından bir tanesi, insani yardım meselesiydi. Bu meselenin siyasallaşmaması gerekiyor. Ve ben meslektaşlarımı Rusya’nın bu doğrulta yapmış olduğu gayretler konusunda bilgilendirdim. Doğu Guta’da benzeri olmayan bir operasyon gerçekleştirdik. Çatışma bölgelerine insani yardımlar gönderiliyor. 

Bizim hedefimiz teröristleri tamamen ortadan kaldırmaktır. Barış çabalarımızı engellemeye çalışıyorlar. Militanlar zehirleyici maddelerin kullanıldığı bazı provokasyonlara başvuruyorlar. Bununla ilgili çok net kanıtlarımız var. 

Ve son olarak meslektaşlarıma bu verimli görüşmelerden dolayı teşekkürlerimi sunmak istiyorum. Eminim bu zirvenin sonucunda somut tedbirler alınacaktır ve sonuçları da barış ve istikrarın tesis edilmesine yönelik çalışmalara katkı sağlayacaktır. 

Birinci günümüzde ikili görüşmelerimiz oldu. Bu ziyaret çok başarılı geçti. Ben Türk dostlarıma sayın Erdoğan’a teşekkür etmek istiyorum. 

ERDOĞAN: AVRUPA BİRLİĞİ VERDİĞİ YARDIM SÖZÜNÜ TUTMADI 

Erdoğan, Putin'in açıklamasından sonra söz alarak dün temeli atılan Akkuyu NGS'ye atıf yaptı ve AB ülkelerinin taahhütlerini yerine getirmediğinden bahsetti. Erdoğan şunları söyledi: 

Dün malum Mersin Akkuyu Nükleer Enerji santralinin temel atma törenini buradan birlikte yapmıştık. Ve maliyeti yaklaşık 21 milyar doları bulacak olan bu nükleer enerji santralimiz inşallah cumhuriyetimizin 100’ncü yıl dönümü 2023’e kadar nasip olursa yetişecek. Bir taraftan orada çalışacak mühendis kadrolar, Rusya’da eğitimleri yapılıyor. Bugün de üçlü zirvenin çalışmalarını yaptık. Ve bu üçlü zirvede de bütün arzumuz gayretimiz bir an önce barışın egemen olduğu bir Suriye’yi, özellikle yeniden inşa ve ihya edebilmek. 

Bizler tüm STK’larımızla hep birlikte şu ana kadar bu bölgede 31 milyar dolar buraya yatırım yaptık. Ve gerek çadır kentlerde, gerek konteyner kentlerde, gerekse şu anda Kuzey Suriye o taraflarda olan vatandaşlarımız ki, şu anda Cerablus Rayi Bab 160 bin kişinin de bütün oradaki bakımları A’dan Z’ye tarafımızdan yürütülmektedir. 

Şu an itibariyle Avrupa Birliği’nin bize vaat ettiği sözden gelen, verilen söz 3 milyar avro sözü vardır. Ama bunların tamamı da ilgili kurumlara ulaşmış değildir. biz gelse de gelmese de buradaki yatırımlarımızı yapmaya devam edeceğiz. 

ZİRVENİN ÜÇÜNCÜSÜ TAHRAN'DA OLACAK 

Afrin operasyonundaki dayanışmamızı, başta Rusya ile çok çok önemsiyorum. İran ile aynı şekilde ilgili arkadaşlarımız gerek bakan düzeyinde, gerek genelkurmay başkanlarımız bu çalışmalarını gayretli bir şekilde sürdürdükleri sürece inanıyorum ki burada barışın alt yapısını oluşturacağız. Birinciyi Soçi’de, ikinci burada, üçüncüyü de inşallah Tahran’da yapacağız. 

SORU-CEVAP 

SORU: Defalarca Suriye’nin siyasi süreçten bahsediliyordu. Şu anda ekonomik süreçle ilgili soru sormak istiyorum. Rusya yılbaşında yol haritası imzaladı enerji altyapısının kurulmasına yönelik. Şu anda Suriye’nin ekonomik ve enerji altyapısının kurulmasıyla ilgili bir proje var mı? Buna yönelik diğer ülkeler de adım atıyor mu? 

PUTİN: Ben tam olarak anlayamadım ne sorduğunuzu. İnsanların normal yaşam koşullarını sağlamak lazım. Dışarıdan yatırım olmadan bu sağlanamaz. Bütün ülkelere de sesleniyorum. Sözde değil somut bir şekilde adım atsınlar. Ama Rusya İran ve Türkiye’den başka kimse adım atmıyor. Çok kısıtlı insani yardım miktarları gönderiliyor. Herkes Suriye’nin altyapısını üst yapısını tesis etmeye herkes katılmalıdır. 

SORU: Uluslararası gündem ile ilgili bir sorun var. Spiral olayıyla ilgili… Dün sizin temsilcileriniz ifade ettiği gibi, İngiltere artık özür dileyecek mi? 

PUTİN: Biz hiçbir şey beklemiyoruz. Bu kadar bir zarar görmeyecek bizim ikili ilişkilerimiz. 

RUHANİ: ABD VE İSRAİL BAŞARILI OLAMADI 

SORU: İran ve Türkiye’nin resmi hükümetlerinin sabotajlara karşı tutumları nasıl olacak? 

RUHANİ: Bizim bugüne kadar gördüğümüz şudur ki, Amerikalılar ve İsraillilerin başarılı olamadıklarıdır. Teröristleri hakim etmek istiyorlardı. Kendi menfaatlerini güdüyorlardı. Bugüne kadar her ne kadar ki Suriye halkı için büyük sorunlar yaratmış olsalar da başarılı olduklarını söyleyemeyiz. Bölgemizin haritası hiçbir şekilde değişmemeli. Ve hakların, düşüncelerin ve istekleri kendi ülkelerinin geleceğini şekillendirmek için yol göstermelidir. Biz aynı ilkeleri savunuyoruz. Çabamız bölgemizin düşmanlarını, bölgenin bölünmesi amaçlarında başarılı olmamalarıdır. Biz yakın zamanda bölgenin güvenliğinin sağlandığını görmek istiyoruz. Ve barışı destekleyen bütün dünay ülkeleri ve başta bugün burada bulunan üç ülkenin hedeflerine ulaşmalarını diliyoruz. 

'SURİYE'NİN TOPRAK BÜTÜNLÜĞÜ OLMAZSA OLMAZ' 

ERDOĞAN: Suriye’nin toprak bütünlüğü bizim olmazsa olmazımızdır. Birilerinin kendilerine göre yapmış olduğu parselasyonlar bize göre değildir. biz bu toprak ameliyatlarına sıcak bakmıyoruz. Fakat bütün bunlarla beraber terörizmin bunu bir fırsata dönüştürüp, Suriye’nin ülkemize tacizde bulunmasına da özellikle fırsat vermeyi asla kabul etmemiz mümkün değil. Çünkü burada bizim durumumuzda olan bir ikinci ülke yok. Biz Suriye’ye sınır bir ülkeyiz. Dolayısıyla bütün tacizler bugüne kadar ülkemize yapılmıştır. Bunda durmak bilmemişlerdir ve 100’e aşkın roket atışı yapılmıştır, 100’ü aşkın vatandaşımız şehit olmuştur. Biz hep sabır sabır. Artık yetti demişizdir ve ondan sonra da teröristlere karşı önce Cerablus, ondan sonra da Zeytin Dalı harekatıyla bölgedeki bu harekatı gerçekleştirmek zorunda kaldık. 

Şunun bilinmesini özellikle istiyoruz. Bu bir inşa ve ihya hareketidir. Bölgede gerek rusya gerek iran şu astana sürecinin garantörleri olarak başlayan sureci de emin adımlarla yürüteceğiz. Astana’yı hiçbir zaman Cenevre’ye alternatif demektir. 

Alternatifidir diyorlarsa ona da söyleyeceğimiz sözümüz yok. Ama bizim netice alma mecburiyetimiz var. Burada insanlar oluyor. En son Doğu Guta’da meydana gelenleri gördük. Yavruların nasıl acımasızca öldürüldüğünü gördüm. Ben kucağıma 6 aylık çocuğu aldığımız zaman bizim yüreklerimiz parçalanıyoruz, biz babayız. Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanıyız, buna dayanabilmek için herhalde insan olmamak gerekir diye düşünüyorum. 

ZİRVE 1 BUÇUK SAAT SÜRDÜ 

Beştepe'deki zirve 1 buçuk saat sürdü. 

Suriye'ye ilişkin müzakerelerin yapıldığı Cenevre görüşmelerinden sonuç alınamaması üzerine, ilki 22 Kasım 2017'de Soçi'de yapılan üçlü zirvenin ikincisi Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda gerçekleştirildi. 

Zirve, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ev sahipliğinde, Rusya Devlet Başkanı Putin ve İran Cumhurbaşkanı Ruhani'nin katılımıyla basına kapalı yapıldı. 

Zirveye Türkiye heyetinden Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak, Milli Savunma Nurettin Canikli, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan da katıldı. 

Üçlü zirveye ev sahipliği yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan, çalışma yemeğinin ardından Ruhani ve Putin ile ortak basın toplantısı düzenleyecek. 

Zirve sonunda yayımlanması planlanan ortak deklarasyonda Suriye'de mevcut ateşkesin devamı, Suriye'nin toprak bütünlüğü ve Suriye içindeki ateşkes ihlallerinin durdurulması gibi daha önceki deklarasyonlarda hemfikir olunan konuların vurgulanması bekleniyor. 

ÜÇLÜ ZİRVE ÖNCESİ AİLE FOTOĞRAFI ÇEKİLDİ 

Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda zirve kapsamında liderler ikili görüşmeler gerçekleştirdi. 

Basına kapalı yapılan ilk görüşme Erdoğan ve Ruhani arasında, ikincisi ise Putin ve Ruhani arasında oldu. 

Daha sonra, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ev sahipliğindeki "Türkiye-Rusya-İran Üçlü Zirvesi" öncesinde, Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Putin ve İran Cumhurbaşkanı Ruhani'nin katılımıyla üç ülkenin bayrakları önünde aile fotoğrafı çekildi. 

Üçlü buşuşma öncesinde yaşananlar haberimizde: 

ERDOĞAN VE RUHANİ BAŞBAŞA GÖRÜŞTÜ 

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, resmi ziyarette bulunmak üzere Türkiye'ye gelen İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani'yi törenle karşıladı. 

Beştepe Sarayındaki karşılama töreninin ardından, iki lider Türkiye ve İran bayrakları önünde el sıkışarak gazetecilere poz verdi. 

Türkiye-Rusya-İran Üçlü Zirvesi'ne ev sahipliği yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan, çalışma yemeği sonrasında Ruhani ve Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Vladimir Putin ile ortak basın toplantısı düzenleyecek. 

Karşılamanın ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın İran Cumhurbaşkanı Ruhani ile bir araya geldi. 

Beştepe'de basına kapalı gerçekleşen görüşme saat 10.55'te başladı. İki liderin görüşmesi bir saat sürdü. 

Zirve çerçevesindeki görüşmede, ikili ilişkilerin yanı sıra bölgesel ve uluslar arası konular hakkında fikir teatisinde bulunuldu. 

İKİ LİDER EN SON İSTANBUL'DA GÖRÜŞTÜ 

Erdoğan ve Ruhani en son 7 Mart'ta telefonla görüşmüştü. İki lider, başta Doğu Guta olmak üzere Suriye'deki son gelişmeleri ela almış, Doğu Guta'daki sorunun çözüme kavuşturulması için ateşkesin hayata geçirilmesi çabalarının hızlandırılması konusunda mutabık kalmışlardı. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan, İslam İşbirliği Teşkilatı Olağanüstü Zirvesi kapsamında İstanbul'da İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ile 13 Aralık 2017'de Yıldız Sarayı Mabeyn Köşkü'nde bir araya gelmişti. 

"Suriye" konulu üçlü zirve daha önce 22 Kasım 2017'de Cumhurbaşkanı Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Putin ve İran Cumhurbaşkanı Ruhani'nin katılımıyla Soçi'de yapılmıştı. 

PUTİN VE RUHANİ ANKARA'DA BİR ARAYA GELDİ 

Rusya Devlet Başkanı Putin ile İran Cumhurbaşkanı Ruhani, Suriye konulu Türkiye-Rusya-İran Üçlü Liderler Zirvesi için bulundukları Ankara'da bir araya geldi. 

Putin, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'ndeki görüşmenin başında yaptığı açıklamada, iki ülke arasındaki diyaloğun çeşitli alanlarda ve dışişleri bakanları, askeri yetkililer gibi çeşitli seviyelerde devam ettiğini söyledi. 

Rusya ve İran'ın her seviyede birlikte çalıştığını dile getiren Putin, Suriye gibi sorunlu konuları çözmek için çalışmaya devam ettiklerini belirtti. 

Ruhani ile Ankara'da görüşmekten duyduğu memnuniyeti ifade eden Putin, "Bu görüşme bizim için ikili ilişkileri geliştirme konusunda fırsat sunuyor." diye konuştu. 

Putin, "İkili ilişkilerimizi nasıl geliştireceğimizi konuşacağımız, uluslararası ve bölgesel konuları ele alacağımız bu görüşmeden çok memnunum." ifadesini kullandı. 

İran Cumhurbaşkanı Ruhani de iki ülkenin bölgesel meselelerde çok yakın görüşlere sahip olduğunu belirtti. Ruhani, Rus mevkidaşıyla dört yıl içinde 12 kez bir araya geldiklerini hatırlatarak "Bu da iki ülkenin ikili ilişkilerinde ve bölgesel meselelerde çok yakın ve ortak görüşlere sahip olduğunun işaretidir." dedi. 

İran'ın Suriye gibi bölgesel meselelerde Rusya ile iyi iş birliklerine sahip olduğunu belirten Ruhani, Rusya'nın Soçi kentinde düzenlenen liderler zirvesinin Astana süreci açısından önemli bir adım olduğunu ifade etti. 

Ruhani, "Bugün de Ankara'da ikinci liderler zirvesine katılmaktan memnuniyet duyuyorum. Suriye'ye güvenlik ve istikrarın geri gelmesi, mültecilerin ülkelerine dönmesi ve Suriye'nin geleceği ve kaderinin halkın oylarıyla belirlenmesi üç önemli hedefimizdir." diye konuştu. 

Ruhani, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın ev sahipliğinde bugün yapılacak Türkiye-Rusya-İran arasındaki üçlü zirvenin bölgenin istikrar ve güvenliğine katkı sağlamasını umduğunu dile getirdi. 

Putin ve Ruhani, ikili görüşmenin ardından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Suriye konulu Üçlü Liderler Zirvesi'nde bir araya gelecekler.

Filistinli kaynaklar, siyonist İsrail rejiminin, "Büyük Dönüş Yürüyüşü"ne katılan Filistinlileri dağıtmak için kimyasal zehirli gazlardan yararlandığını bildirdiler.

Filistin Enformasyon Merkezinin verdiği habere göre Büyük Dönüş Yürüyüşü Yüksek Heyetine bağlı sağlık komitesi üyesi Cihad Şeyh İyd, er-Risale Net internet sitesine verdiği demeçte, siyonist rejimin Filistinli göstericileri dağıtmak için kullandığı zehirli gazların insan sağlığı üzerinde çok tehlikeli ve korkunç etkileri olduğunu ve insanın sinir sistemini çökerttiğini bildirdi.

Öte yandan Büyük Dönüş Yürüyüşü faaliyetleri altıncı gününde de işgal güçlerinin dün (4 Nisan Çarşamba) akşam saatlerinde etkinliğe katılanlara saldırısı sonucu altı Filistinli yaralandı.

Gazze Şeridi'ndeki hastane kaynaklarından edinilen bilgiye göre bugün hastanelere altı yaralı geldi. Yaralıların çoğunun işgal güçlerinin attığı göz yaşartıcı bombalardan etkilenenler olduğu ve Gazze kentinin doğusunda bir kişinin mermiyle yaralandığı belirtildi.

Filistin Enformasyon Merkezi muhabirleri, Filistinli onlarca gencin Rafah'ın doğusunda Han Yunus'a bağlı Huzaa beldesinde, El-Bureyc Kampı'nda, Gazze'nin Eş-Şucaiyye Mahallesi'nde ve Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Cibaliya'da kurulu dönüş kampları yakınlarında sınır bölgelerinde gösteri yaptığını söyledi.

Gösterici gençlerin otomobil lastikleri yaktığı ve Filistin bayrakları taşıdığı, işgal güçlerini taşlamaya çalıştığı bildirildi.

İşgal güçlerinin gösterilere katılan gençlere ateş açtığı ve göz yaşartıcı bomba attığı ifade edildi.

Bu arada, Büyük Dönüş Yürüyüşü faaliyetlerinin düzenlendiği alanlarda da yüzlerce Filistinlinin katılımıyla çeşitli etkinliklerin gerçekleştirildiği, bugünün en dikkat çekici etkinliğinin Rafah'taki dönüş kampında gerçekleştirilen en uzun okuma zinciri olduğu kaydedildi.

İmam Hamanei, Hamas lideri İsmail Heniyye’nin kendisine yazmış olduğu mektuba cevap verdi.

Heniyye’nin kısa zaman önce kendisine gönderdiği mektuba cevap yazan İmam Hamanei, Filistin meselesinin İslam ümmeti meselelerinin başında olduğunu belirtti.

Pars Today'ın aktardığına göre "Şüphesiz mücadele ve direniş mazlum Filistin’in kurtuluş ve yaralarını sarmanın tek yoludur" ifadesini kullanan İmam Hamanei, “Muhabbet dolu mektubunuzda büyük İslam ümmetinin bazı sorunlarına değinmiştiniz. Bazı Arap ülkelerinin hainlik ve nifakları ve onların büyük şeytan’a (Amerika’ya) uymak için komplolarına işaret edip, Filistinli mücahitlerinin düşmanın baskı, zulüm ve cinayetleri karşısındaki ön safta olduğunu belirtmişsiniz. Bu konuda yazdıklarınız gerçeğin ta kendisidir. Biz kendimizi size her türlü destek vermekle mükellef görüyoruz” diye yazdı.

İmam Hamanei, Filistin’e desteğin dini vazife ve insani görev olduğunu belirterek bunları siyasi gelişmelerin ötesinde olduğunu belirtti.

İmam Hamanei, “Bugün İslam ümmetinin izzet ve iktidarına geri dönmesi sadece istikbar ve onun planları karşısında durmakla mümkün olur. Filistin meselesi İslam meselelerinin en başında gelmektedir. Siyonist rejimle müzakere yönünde hareket Filistin milleti zaferini geciktiren affedilemez bir hatadır ve hüsran ile sonuçlanacaktır’’ dedi.

Filistin İslami Direniş Hareketi Hamas'ın siyasi birim başkanı İsmail Heniyye, bir süre önce İmam Hamanei'ne yazdığı mektupta, emperyalizmin Kudüs ve Filistin aleyhindeki büyük komplosuna ve direnişin sembolü olan Gazze mücadelesini ortadan kaldırmak ve bölgedeki rejimlerle ilişkileri normalleştirmeye çalıştığına işaret etmiş ve İran’ın direnişe verdiği desteğe de teşekkür etmişti.

Pazartesi, 02 Nisan 2018 07:13

Kabe'de Kutlu Doğum


13 Recep 1435, Ehl-i Beyt'in ilk nuru Hz. Ali'nin (as)  veladet yıldönümü.

 
Kimlik bilgisi
Adı : ALİ
Künyesi: Ebul Hasan ve Ebu Turab
Lakabı: Emir ul Muminin
Baba adı : Ebu Talib
Anne adı:Fatıma Bint Esed
Doğum yeri:Mekke (Kabe)
Doğum tarihi: Amul filden 30 yıl sonra yani bisetten 10 yıl önce
Peygambere (saa) olan yakınlığı: Amcasının oğlu, Damadı, Kardeşi,Vasisi, Halifesi
Şehadet yılı : Hicretin 40.yılı Ramazan ayının 19.günüŞehadet yeri :Kufe (cami mihrabında)
Şehadet sebebi :İbn Mülcemin secde esnasında zehirli kılıçla darbesi
 
Çocukluk dönemi
Hz Ali altı yaşına kadar Hz Peygamberin büyüdüğü evde yani babası Hz.Ebutalib"in himayesi altında büyüdü. Ama Mekke"de kuraklık çıkması nedeni ile Hz Ebutalib çocuklarının çokluğu nedeni ile onları büyütmeleri için yakın akrabalarına vermek zorunda kaldı ve Hz. Peygamber çocuklar arasında Hz Ali"yi seçti bu da O Hazretin Ali(as)"a olan sevgisini ve Hz Ali"nin Peygambere olan yakınlığını gösterir.
 
Hz Ali çocukluk dönemini şöyle nakleder: Çocuktum henüz, o beni bağrına basar, yatağına alırdı;. beni koklardı; lokmayı çiğner, ağzıma verir yedirirdi. Ben de her an, devenin yavrusu",nasıl anasının ardından giderse, onun ardından giderdim; O her gün bana huylarından birini öğretir ve ona uymamı buyururdu. Her yıl Hıra dağına çekilir, kulluğa koyulurdu. Onu ben görürdüm, başkası görmezdi. Ortalama 4 yıl sonra Allah Resulü"ne ilk ayet nazil oldu ve Hz Ali Ona ilk tabi olan kimse idi.O zamanın en zor şartlarında Peygamber"in yanında ve Onun emrinde idi
Yine İnzar ayeti ismiyle meşhur olan- En yakın aşiretini uyar(1) ayet-i kerimesi nazil olarak Peygamber-i Ekrem yakın akrabalarını uyarmakla görevlendirildiğinde, Hz. Resul akrablarını toplayarak onlara: Sizlerden kim, benim bu görevimde bana yardım etmeye hazırdır ki, benim kardeşim, vasim ve aranızda halifem olsun? buyurduğunda, onların arasından yalnızca Hz. Ali (a.s) ayağa kalkarak imanını ibraz etmiş, buna müteakip Peygamber-i Ekrem de mübarek elini Hz. Ali"nin omuzuna koyarak: Bu benim kardeşim, vasim ve sizin aranızdaki halifemdir; onu dinleyin, ona itaat edin buyurarak o Hazret"in iman etmesini kabul etmiş ve İslam dininin ilk başından itibaren kendinden sonra Hz. Ali"nin geldiğini vurgulamıştır.
 
Böylece Ali (a.s) Müslümanlar arasında ilk iman getiren ve hayatı boyunca Allah"tan başkasına tapmayan ilk şahsiyet olmakla birlikte, Hz. Resulullah (s.a.a)"dan sonra İslam dininin ikinci şahsiyeti oluvermiştir. (2) 
 
İnzar ayeti ve Kureyşin islama daveti 
Muhammed bin Cerir-i Taberi, Hz. Ali (a.s)"ın şöyle buyurduğunu naklediyor Resulullah (s.a.a) beni çağırdı ve şöyle buyurdu: Ya Ali! Allah-u Teala, kendi yakınlarımı inzar etmemi (uyarıp korkutmamı) emretmiştir. Sen bizim için bir yemek yap. Sonra Abdulmuttalib oğullarını, onlarla konuşmam için bir araya topla da iletmekle görevli olduğum şeyi onlara ileteyim.Ben de Resulullah"ın emri üzere onları bir araya topladım, Resulullah (s.a.a) onlara hitaben şöyle buyurdular: Allah-u Teala, sizi O"na davet etmekle beni görevlendirmiştir. Sizlerden hanginiz, aranızda benim kardeşim, vasim ve halifem olmak istiyor? Orada bulunanların hepsi sustular. Onların hepsinden yaşta küçük olmama rağmen; Ya Resulellah, ben senin yardımcın olmak istiyorum dedim. Resulullah (s.a.a) elini benim boynuma koyarak şöyle buyurdu: Bu şahıs, benim sizin aranızdaki kardeşim, vasim ve halifemdir; sözünü dinleyin ve emirlerine uyun.
 
Hicret 
Ali (a.s), Peygamber-i Ekrem"in hicretine kadar devamlı onunla birlikte olmuş, düşmanlarına karşı onu savunmuş, kafirlerin Allah Resulü"nü katletme kararı aldıkları hicret gecesi de Ali (a.s), canını feda etmek pahasına, Peygamber efendimizin yatağında yatmış ve Resul-ü Ekrem bu sayede gizlice evden ayrılarak emniyet içerisinde Medine"ye doğru yola koyulabilmiştir.(3) Hz. Resulullah"ın emniyete kavuşmasından sonra da o Hazret"in vasiyeti üzerine, Peygamber-i Ekrem"in nezdinde emanet olan halkın emanetlerini sahiplerine iade ederek annesini, Resul-ü Ekrem"in sevgili kızı Fatime-i Zehra"yı başka iki kadınla birlikte alıp Medine"ye doğru hareket etmiştir.(4) Resulullah (s.a.a)"in Medine"ye hicretinin peşice, Hz. Ali (a.s) da o şehre gitti. Hicretin ikinci yılında Hz. Fatimet"üz- Zehra ile evlendi. Bir yıl sonra da ilk çocuğu olan İmam Hasan (a.s) dünyaya geldi. Ali (a.s) Peygamber"in vefatında otuz üç yaşındaydı. Tüm dini faziletlere sahip olup, sahabe içerisinde her açıdan en seçkin mevkide olmasına ve Hz. Resulullah (s.a.a)"ın ümmete açıkça: Ben kimin mevlası (efendisi) isem Ali de onun mevlasıdır ve Ali benden sonra her mü"min erkeğin ve mü"me kadının velisidir(5) buyurmasına rağmen o Hazret"in genç olması ve Peygamber"in savaşlarında kafirlerden bir çoğunu öldürüp, onlardan düşman kazanması bahane edilerek hilafetten kenara itildi. Böylece o Hazret"in eli tüm genel olaylardan kesildiğinde evinin bir köşesine çekilerek özel kişileri eğitmeye başladı. Peygamber"in vefatından sonra 25 yıl üç halifenin hilafet zamanı geçti. Üçüncü halife Osman öldürüldüğünde halk Hz. Ali"ye (a.s) biat ederek onu hilafete seçti.
 
Hilafet 
Hz. Ali (a.s) dört yıl dokuz ay süren hilafeti müddetinde Peygamber"in siretine uyup, hilafet"e inkılap ve kıyam ruhu verdi. Toplumda çeşitli ıslahlara baş vurdu. Elbette bu ıslahlar, bir kısım çıkar peşinde koşanların zararına olduğu için sahabeden bazıları, Ümm-ül Mü"minin Ayşe Talha Zübeyr ve Muaviye liderliğinde üçüncü halifenin kanını bahane ederek halifeye karşı çıkıp, çeşitli çirkin olaylara sebebiyet verdiler. O hazret bu fitneleri yatıştırmak için Basra yakınlarında Ayşe, Talha ve Zübeyr ile savaştı ve bu savaş, Cemel savaşı adında maruf oldu. Irak ve Şam sınırlarında Muaviye ile savaştı; bu savaş Sıffın savaşı adını aldı ve bir buçuk yıl devam etti. Nehrevan adıyla maruf olan muharebesinde de Hariciler ile savaştı.
 
Şehadet
Böylelikle o hazretin hilafet müddetice gösterdiği çabaların bir çoğu iç kargaşaları gidermek yolunda geçti. Çok geçmeden Hicretin 40. yılı Ramazan ayının 19. günü Kufe mescidinde, sabah namazında, Hariciler tarafından yaralanıp iki gün sonra şehit oldu.
 
(6)[1] - Şuarâ: 214[2]- İrşad-i Şeyh Müfid, Tahran baskısı, 1377 yılı, s.4, Yenabi-ul Mevedde, s.122, Tefsir-i Taberi c. 19 s. 68, Dürr-ül Mensur c. 5 s. 97[3]- Fusul-ul Mühimme, s.28-30. Tezkiret-ül Havass, Necef baskısı, 1383 H. yılı, s.34. Yenabi-ul Mevedde, s.105. Menakıb-ı Harezmi, s.73-74.[4]- Fusul-ul Mühimme, s.34.[5] - Müsned-i Ahmet bin Hanbel 606, 906, 915, 1343, 2903, 17749, 18497, Sahih-i Tirmizi 2646, Sünen-i İbn-i Mace 113, 118 numaralı hadisler vs.[6]- Menakıb-ı A-li Ebu Talib, c.3, s.312. Fusul-ul Mühimme, s.113-123. Tezkiret-ul Havass, s.172-183.

Pazartesi, 02 Nisan 2018 07:07

Geç Olmadan Uyanmak!

İnsan, zaman tünelinde geri dönüşü olmayan bir yolculuğun tükenmeye mahkum yolcusudur.

Çoğu zaman ilmi bir çalışma yaptığımızda birilerinin bizi uyarmasına aldırış etmeyiz. Tek başımıza yaptığımız işin üstesinden gelebileceğimizi düşünürüz. Yapılan uyarıların bize faydası olmadığını zannederiz. Hâlbuki insan uyarı ve eleştirilere açık olmalıdır.
 

Akıp Giden Zamandan Gaflet etmek


İnsanın gaflet uykusuna dalıp unutmaması gereken en önemli şey, bir biri ardına akıp giden günlerdir. Basit bir ifade ile "zaman akıp gidiyor" ve insan bu hakikatten gafil. Bu ve benzeri gafletler insanın “öze dönüş”üne engel oluyor.


Zamanın engel tanımadan akıp gitmesi ibret vericidir. Fakat insan bundan ders almaz. Bu konuda Hz. Ali (a.s) şöyle buyurmaktadır:


"İnsan için ne kadar çok ibret vardır, fakat çok az kişi bu ibretlerden ders çıkarır."


İnsan nefes aldığı her anından kendine ders çıkarmasını ve zamanı tasarruflu kullanmasını bilmelidir. Zira zaman dilimine yayılmış olan fiillerimizin kıyamette şahitliği söz konusudur.


İmam Sadık (a.s) babalarından naklettiği rivayette şöyle buyuruyor:


"Nuru insanın yüzüne doğmayan hiçbir gün yoktur. Her yeni bir gün insanoğlu için şöyle nida eder: "Ben san yeni bir gün ve yeni bir başlangıç için geldim. Ve ben senin için yapacağın işlerde şahidim. şahidin olacağım bu zaman içerisinde güzel işler yap. çünkü kıyamet günü ben yani zaman sana şahit olacağım. Sen beni o günden (kıyametten) sonra artık görmeyeceksin."


Zaman durmaksızın hareket halinde ve yaşanan olaylar insan için hüccet ve şahittir. Yapmış olduğumuz şeylerin zaman içerisinde kaybolması gibi bir şansı yok. Böyle bir yanlış düşünceye kapılmayın. Zira her anımız vazifelendirilmiş varlıklar tarafından kayıt altına alınmaktadır.


Rivayetlerde kullanılan tabirlerine dikkat ediniz. Günler ve haftalar insan için şahit olacaktır. Her yeni gün insana şöyle hitap ediyor: "Benimle olduğu anlarda hayırlı işler yapın. Zira kıyamet günü size şahit olarak çağrılacağım."


Her İnsan Kendi Zamanını Oluşturur


Her insan kendi zamanını oluşturur. Günler geçerken insan yerinde sabit kalmaz. Böyle bir şey düşünülemez. İnsan olarak zamanımızı biz oluşturuyoruz. Elbette oluşturulan bu zamanda başka varlıklarında müdahalesi vardır. Günlerin haftaların ve ayların geçmesi zamanın bitmesi anlamına gelmez. Aslında bitip tükenen zaman değil insanoğludur.

Biten her gün insanın yaşamından eksilen bir nefestir. Hz. Hüseyin b.  Ali'den (a.s) nakledilen bir rivayette şöyle geçiyor:


"Ey insan! Senin kendin yeni bir günsün. Sen, günler ve haftaların kendisisin. Geçen her gün senden bir parça eksiltmektedir. Günler geçip giderken sen yerinde sabit kalmazsın. İnsanın ömrü onun sermayesidir. Bu sermaye her geçen gün biraz daha azalmaktadır."


Her Geçen Yıl Hayattan Bir Parça Koparır


Ömrümüzden bir yıl daha geçti. Acaba zaman benim için geçerken benliğim olduğu yerde hiç eksilmeden sabit mi kaldı? Elbette ki hayır. Benim benliğimde azaldı belki de eriyip tükendi hiçbir eser kalmadı.


Geride bıraktığım bir yıl nefesimden bir nefes daha eksiltti. Zira insan, zaman tünelinde geri dönüşü olmayan bir yolculuğun tükenmeye mahkûm yolcusudur. Bu nedenle insan, zaman sermayesini çok iyi harcamalı ve tasarruflu kullanmalıdır. Elde etmek için tüm zamanını feda ettiği dünya malına verdiği önem kadar harcadığı zamanın da değerini bilmelidir.


Hz Ali'nin, Hz. Peygamber efendimizden (s.a.a) nakil ettiği bir rivayette şöyle geçer:
 

"En akıllı insan kendini her an hesaba çekendir. Ve dünya işlerini öteki alem ile irtibat halinde yapan kişidir."


 Biri Hz Ali'den (a.s) şöyle sordu:


"İnsan kendini nasıl hesaba çekebilir, nasıl sorgulayabilir?"


Hazret (a.s) cevaben şöyle buyurdu:


 "Geceyi sabah ve sabahı akşam ettiğin anında nefsine bak. Ve nefsine şöyle söyle. "Bugünün senin için diğer gülerden bir farkı yoktu. Ve bugünde gelip geçti ve gitti. Asla sana geri dönüşü olmayacaktır. Allah, "bugün ne yaptın?" diye senden soracak."


Burada vurgulanmak istenen şey gün mefhumunun anlamı değildir. Maksat, bir daha geri dönüşü olmayan gün ve haftalar değil tükenen insan ömrüdür. Ve Allah'ın insana soracağı şey ömrünü nerede ve nasıl harcadığıdır.


Benim sana bahşettiğim gün içerisinde sen neler yaptın?


Gün içerisinde beni andın mı? Adımı zikir ettin mi?


Bana hamd ve sena da bulundun mu?


Acaba kudretin olduğu halde hacetlerin için Allah'a yakardın mı ve karşılığını Allah'tan aldın mı?


Acaba komşuluk haklarına riayet edip onların hakkını savundun mu?


Diğer Müslüman kardeşlerinin sorunları için gerçekten çaba harcadın mı?


Dünyadan ayrılan akraba, eş ve dostların için cenaze evlerine gittin mi?


Yetim kalan çocuklara el uzattın mı?


Müslüman kardeşinin gıybetini eden arkadaşlarından uzak kaldın mı?


Söyle bakalım, sana vermiş olduğum bu güzel günlerini nasıl geçirdin?


Hz Ali (a.s) insan geçmişinde ders alma metotlarını söyledikten sonra şöyle devam ediyor:


"Kendi kendine şöyle de: Ey filanı! Bugün senin için bitti. Bu âlemdeki varlığından bir eksilme meydana geldi. Sen buna nasıl bir önlem aldın?"


İnsan geride bıraktığı zamanı hatırlamalıdır. Eğer bu zaman diliminde hayır işler yapmışsa Rabbine hamd ve sena etmelidir. "Elhamdülillah" demelidir. Bu başarıya ulaşma noktasında Allah'ın istediği şeyleri yaptığı için "Allah-u Ekber" demelidir. Elbette insanın gafil olmaması gereken nokta elde ettiği tüm bu başarıların kaynağının Allah olduğu hakikatidir. Ama eğer geçmişe baktığında bir hata veya günah görürse hemen tövbe edip “Estağfurullah” demelidir. Yapmış olduğu hata ve günahtan pişmanlık duymalı ve aynı hatayı yapmayacağına dair ciddi bir karar almalıdır.


Eğer insan gerçek manada kemal yolunda ilerlemek ve nefsini terbiye etmek istiyorsa mutlaka geçmişine bakmalı, kendi geçmişinden ibret ve dersler çıkarmalıdır. Özellikle Allah'ın kendisine bahşettiği bazı özel fırsatları iyi değerlendirmeli, kemal için uyanık ve ehli tefekkür olmalıdır.


Kısacası insan dalmış olduğu gaflet uykusundan bir an önce uyanmalıdır.

Ayetullah Müçtehid-i Tahrani