
کارگر
İran, Polonya’yı ikince defa mağlup etti
İran voleybol milli takımı Dünya voleybol ligi karşılaşmalarında Polonya milli takımını ikinci karşılaşmada da üç sıfır yenerek finallere adını yazdırdı. Toplamda 19 puan alan İran voleybol takımı aynı puana sahip İtalya ile birlikte gruptan çıkarken iki maç eksiği ile 11 puana sahip olan Brezilya ve Polonya takımları ise elendiler.
İran voleybol milli takımı Dünya voleybol ligi karşılaşmalarında Polonya milli takımını ikinci karşılaşmada da üç sıfır yenerek finallere adını yazdırdı.
Toplamda 19 puan alan İran voleybol takımı aynı puana sahip İtalya ile birlikte gruptan çıkarken iki maç eksiği ile 11 puana sahip olan Brezilya ve Polonya takımları ise elendiler.
Kaos (2)
ALKAİDE’nin Irak kolu olan Irak İslam Devleti olayların başlaması ile adını IŞİD olarak değiştirdi ve Suriye’de örgütlenmeye başladı.
Dünyanın dört bir yanından Türkiye’ye gelip cihat için Suriye’ye giren on binlerce ruh hastasının büyük bölümü bu örgüte katıldı. Emperyalist ülke ve güçlerin bölge ülkeleri ile birlikte Türkiye, Ürdün ve Lübnan üzerinden Suriye’ye gönderdiği silahların büyük bölümü bu örgüte gitti, gidiyor. Bu gücü ile başta Rakka olmak üzere bazı Suriye şehir, kasaba ve köylerini ele geçiren IŞİD yöresel dengeleri de iyi kullanarak gençleri ve aşiretleri kendi safına kattı, katıyor. Emperyalist ve yandaşı bölgesel ülkelerin desteği ile gücüne güç katan IŞİD benzer Sünni ittifakları Irak’ta başardıktan sonra son saldırısını gerçekleştirdi.
Şimdi ise Suriye ve Irak’ın Sünni bölgeleri ile ilgili kendi devlet haritasını yayınlayıp duruyor. Canı sıkıldığında bu haritanın sınırlarını tüm Suriye, Ürdün ve Lübnan’a kadar genişletiyor. Kuzeyde ise sınırlar Toros’ların eteğinden başlıyor ve Hatay’ı içine alıyor. Kendini ‘en hakiki Müslüman’ olarak tanıtan IŞİD bu harita çalışmaları içinde İslamın baş düşmanı siyonist İsrail ve emperyalist batı ve onların islam düşmanı Müslüman işbirlikçiler için hiç birşey söyleyip yapmıyor. Oysa IŞİD’in lideri Bağdadi önceki gün Peygamber soyundan olduğunu iddia ederek kendini tüm müslümanların halifesi ilan etti. Peki AKP yönetiminde Türkiye ne yapıyor? AKP yönetiminde Türkiye içerde cumhurbaşkanlığı seçimi ile ilgili olarak yoğun tartışmalar yaşarken dışarıda anlatmaya çalıştığım tüm kompozisyonların hem merkezinde hem de kenarında duruyor. Merkezinde çünkü Suriye ve Irak’ta olup biten herşeyde Türkiye taraf. Kenarında çünkü bu taraflılığına rağmen orta ve uzun vadede devre dışı bırakılacak ya da sonraki tüm tehlikeli gelişmelerden en çok etkilenen ülke olacak. Örneğin IŞİD Irak ve Suriye topraklarında devletini kurarsa bu devlet Türkiye’ye sınır olacak ve dost ve kardeş IŞİD’çiler İstanbul’a gelip buradan dünyaya dağılacaklar.
Geçen hafta Beyrut’ta intihar saldırısını gerçekleştiren iki Suudi vatandaşın yaptığı gibi. Çünkü hepsi İstanbul üzerinden Suriye’ye oradan da Irak’a gitmişti. Obama ve batılı müttefikleri yakında başlarına bela olacak IŞİD’çilerden kurtulmaya karar vermediği sürece bu konu Türkiye için çok ciddi riskler oluşturacaktır. Çünkü adamlar ruh hastası. Yoksa durduk yerde Türk diplomatlarını esir alırlar mıydı? Geçenlerde Türkiye’yi Fırat konusunda bile uyardılar Onlara göre Ankara Suriye ve Irak’a bırakması gereken suyu bırakmıyor. Yani IŞİD de Şam ve Bağdat gibi Fırat ve Dicle suları konusunda Ankara ile kavga edebilir. Aynı IŞİD bu iki nehir üzerindeki barajları kontrol ederek Iraklıları tehdit ediyor. Bazen ‘suyunuzu keserim’ bazen de ‘ barajları patlatarak boğarım sizleri’ diyor. AKP yönetiminde Türkiye olası su tehdit ve savaşlarını ne kadar ciddiye alıyor bilmiyorum ama olası Sünnistan ve Kürdistan petrolü ile yakından ilgilendiği ortada. Örneğin Mayıs 2013′te Rakka şehrini işgal eden IŞİD buradan elde ettiği petrolü kaçakçılar üzerinden Türkiye’ye satıyordu, satıyor. Aynı Türkiye merkezi Bağdat hükümeti ile kavgalı Mesut Barzani’nin de petrolünü alıyor. Ceyhan’a gelen petrol tankerler ile İsrail’e taşınıyor. Buna karşın İsrail ve Amerikan şirketleri Kıbrıs açıklarında çıkması olası gazın Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşınabileneceğini konuşuyor. Tabi AKP’nin Kıbrıs’ta istenilen tüm tavizleri vermesi koşulu ile. Tıpkı Kerkük’te verdiği gibi. Petrol uğruna… Son gelişmeleri fırsat bilen Mesut Barzani Kerkük ve çevresindeki tartışmalı kasaba ve köylerin Kerkük’e bağlandığını ve Kerkük’ün tümü ile peşmergenin kontrolünde olduğunu söyledi. İki gün sonra Başbakan Naçirvan Barzani Ankara’ya geldi ve Kerkük petrolünün geleceğini konuştu. Kerkük Kürdistan’ın bir parçası olursa bu şehirde bulunun petrol Kerkuk-Ceyhan boru hattı üzerinden batıya taşınacak. Buna karşın AKP yönetiminde Türkiye Kerkük ve Musul’daki Türkmenleri unutacak. Tıpkı Sünnistan’ın bir parçası Musul’a bağlı Telafer’deki Şii Türkmenleri unuttuğu gibi. Konuşulacak ve anlatılacak çok şey var. Hepsi rezalet ve çok tehlikeli. AKP yönetiminde Türkiye son üç yılda içerde olduğunun çok daha fazlası ile dış politikada aşırı tehlikeli politikalar uyguluyor. ‘Arap Baharı’ tezgahı ile İslam aleminin lideri olma hayalleri kuran AKP yönetiminde Türkiye’ye kala kala Kürdistan ve IŞİD yönetiminde Sünnistan kaldı. Tabi şimdilik. Çünkü burası Ortadoğu ve batı bu coğrafyanın petrol ve gazını asla Türkiye’ye bırakmaz.
Bırakmaz çünkü Körfez’deki çağdışı, ilkel, bağnaz ve ihanet içindeki kral, emir ve şeyhler kendisine çok daha iyi hizmet veriyor, verecek. Fotoğraf çok net : Önümüzdeki ay ve yılların temel konusu petrol ve su… Sünni-Şii… Her gruptan kan! Üstelik artık tosun gibi bir halifemiz var. Sıra Sultan’da!
Hüsnü Mahalli
IŞİD’in füzeleri var…Türkiye’de menzilinde
Halifelik ilan edip adını “İslam Devleti” olarak değiştiren ve Irak’ın yanısıra Suriye’de de ilerleyen IŞİD’in artık füzeleri de var. Suriye’nin Rakka kentinde, Suriye Ordusu’ndan ele geçirdiği Scud füzeleriyle gövde gösterisi yapan IŞİD militanlarının görüntüleri endişe yarattı. Bin 500 kilometre menzili olan füzeler, Türkiye dahil pek çok Ortadoğu ülkesini tehdit ediyor
Irak ve Suriye’de birçok bölgede kontrolü ele geçirerek ilerleyen ve Türkiye’yle de komşu olan Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) örgütü, pazartesi Suriye’nin Rakka kentinde, Esad’a bağlı ordudan ele geçirdiği Scud füzeleriyle gövde gösterisi yaptı. IŞİD, üç Scud füzesi ve T-55 tankları yollarda gezdirdi. Bazı uzmanlar, bu füzelerin ateşlenebilir durumda olmadığını iddia etti. IŞİD örgütünün, iki gün önce “İslam Devleti (İD)” şeklinde ismini değiştirerek hilafet ilan etmesiyle bölgede şiddetin tırmanmasından korkuluyor. Irak’ın kuzeyinde hızla ilerleyen ve Suriye’nin kuzeyinin bir kısmını da kontrol altında tutan örgüt, lideri Ebu Bekir el Bağdadi’yi “halife” ilan etmişti. İD lideri Bağdadi, hilafet ilanının ardından yayımlanan ilk ses kaydında dün militanlara savaşa devam çağrısı yaptı. Bağdadi, Twitter mesajında, “Müslümanlara karşı yanlışların intikamının alınmasını” istedi.
Bu arada geçen ay militanlarını Irak’a kaydıran İD, Suriye’nin Halep kentinde yeniden saldırılara başladı ve Özgür Suriye Ordusu’nun (ÖSO) kontrolündeki Boztepe, Samandere ve Bahvarto köylerini üç köyü ele geçirdi. Örgüt Halep’teki Azez, Telrifat ve Mera kasabalarına da gireceğini ilan etti. Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Koalisyonu ise, IŞİD’in “hilafet” ilan etmesini kınadı ve “Bu, Arap halkının diktatörlüğe karşı ayaklanmasını sekteye uğratacaktır” denildi.
Boko Haram, Batı’nın İslamofobi stratejisinin hizmetinde
Boko Haram isyancılarının Nijerya’nın doğusunda, Sambiza ormanlarında yaktığı fitne ateşi, Batı ve siyonist İsrail askerlerinin terörle mücadele bahanesi ile Afrika kıtasının en kalabalık nüfusu olan ve petrol zengini sayılan Nijerya’ya ayak basmasına yol açtı.
Nijerya halkının yarısı Müslümandır. Son günlerde ise bu ülkenin adı sürekli Boko Haram adı ile anılıyor. Boko Haram örgütü yaklaşık iki ay önce Borna eyaletinde yatılı bir okuldan 276 kız öğrenciyi kaçırdı. Örgütü şimdi de Benoe eyaletinde erkek öğrencilerin okuluna saldırı tehdidinde bulundu. Boko Haram örgütü ayrıca Cas kentinde iki bombalı eylemde 118 kişiyi katletti. Gerçi Boko Haram örgütünün kaçırdığı 276 kız öğrenciden bazıları kaçmayı başardı, ancak hala 223 kız öğrenci örgütün elinde rehine olarak bulunuyor. Bu arada örgütün kaçırdığı kızların sayısı da arttığı belirtiliyor. Reuters haber ajansı geçen ay örgütün Borno eyaletinin Gavza bölgesinde de 8 kızı kaçırdığını duyurdu.
Boko Haram örgütünün küstahlığı had safhaya ulaştı, öyle ki Benoe eyaletinde bir erkek lisesi yetkilileri örgütten bir kaç tehdit mektubu aldıklarını açıkladı. Boko Haram örgütünün Hosa dilinde anlamı, Batı tarzı eğitim yasaktır. Örgüt en çok okullara baskın düzenlenmek ve öğrencileri öldürmek veya kaçırmakla biliniyor. Fakat nedense ne Amerika, Fransa ve İngiltere gibi Batılı devletler, ne de BM örgüte ciddi bir tepki gösterdi. Buna karşın Batılı devletlerin ilk tepkisi 276 kız öğrenci kaçırıldıktan hemen değil, 17 gün sonra başladı, çünkü kaçırılan kızların aileleri ve Nijerya halkı Boko Haram örgütüne karşı protesto eylemlerine başladı ve sanal ortamda da kızlarımızı geri verin kampanyası başlattı. Amerika Dışişleri Bakanı John Kerry bu gelişmenin ardından hemen Washington yönetimi olaya el koymaya hazır olduğunu açıkladı. Bu arada kız öğrencilerin kaçırıldığı sıralarda BM güvenlik konseyinin dönem başkanlığını yürüten Nijerya yönetimi bile konuyu konseyde gündeme getirmek için hiç bir adım atmadı.
Oysa Boko Haram örgütü uluslararası ceza mahkemesi tüzüğünün 7. Maddesine göre ve yine örgüt liderinin yayınladığı video mesajlarda kızları Cameron ve Çad’a götürdüklerini ve orada köle olarak sattıklarını veya evlenmeye zorladıklarını açıklamasına göre beşeriyete karşı suç işlemiştir. Bir süre önce ilk kez işgal altındaki Filistin’i ziyaret ederek İslam dünyası ve hatta Nijeryalı Hristiyanların tepkisine neden olan Nijerya Cumhurbaşkanı Good Luck Janatan kızların kaçırıldığı ortaya çıktığı günlerde daha çok Afrika’da düzenlenmesi planlanan dünya ekonomik forumunun sakin bir şekilde geçmesi için çaba harcıyordu.
Nijerya yönetiminin bu tutumu yüzünden olsa gerek, kız öğrencilerinin kaçırılması ve başkent Ebuca’da iki bombalı eylemde sırasıyla 75 ve 19 kişinin hayatını kaybetmesi, sadece bu ülkenin Amerika, İngiltere, Fransa ve Çin’den yardım talebi ile sonuçlandı. Şimdiye kadar Amerika, İngiltere, Fransa ve hatta İspanya ve siyonist İsrail rejimi kaçırılan kızları bulmak için Nijerya’ya istihbarat servislerine bağlı arama ekipleri gönderdi. Geçen ay Paris’te düzenlenen ve Nijerya, Cameron, Çad ve Nijer liderlerinin katıldığı oturumda Fransa Cumhurbaşkanı Oland’ın önerisi üzerine Boko Haram’la mücadele için geniş kapsamlı bir program hazırlanması kararlaştırıldı. Bu oturumdan sonra Nijerya Cumhurbaşkanı Janatan, Boko Haram dosyasını BM güvenlik konseyine göndermeyi kabul etti. Janatan Boko Haram örgütünü Afrika’nın batısının El-kaide’si niteledi ve böylece örgütün yerel isyancı bir grup olamayacağını ortaya koydu.
Bu arada Fransa yönetimi Nijerya’nın güçlü ordusu bulunduğunu açıkladı ve bu yüzden bu ülkeye askeri müdahalede bulunmayacağını belirtti. Oysa Fransa geçtiğimiz yıllarda benzer bahanelerle Fildişi Sahili, Kongo ve Merkezi Afrika ülkelerine müdahale etmişti. Amerika ise Nijerya’ya İHA’larını gönderdi. Amerika yönetimi Nijerya yönetimi kaçırılan kızları bulmakta başarısız olduğunu ileri sürerek bu kararı uyguladı. Uluslararası af örgütü yaptığı araştırmaların ardından Nijerya güvenlik güçleri Boko Haram örgütünün yatılı okula saldırmadan dört saat önce bazı duyumlar aldığını, ancak bu saldırı önlemek için yeterli girişimde bulunmadığını açıkladı, Nijerya savunma bakanlığı ise bu açıklamayı reddetti. Her halükarda Afrika kıtasının ikinci büyük ekonomisi başta Amerika olmak üzere Batılı istihbarat servislerinin raporları ve uydu görüntüleri ile Nijer, Çad ve Cameron arasında kalan ortak bir bölgede yer alan ve mayınlı arazileri bulunan Sambiza ormanlık alanlarına yöneldi.
Bu gelişmenin ardından Nijerya ile Çad’ı bir birine bağlayan köprünün patlaması, Nijer deltasında üç Hollandalının kaçırılması, Borno eyaletinde günün en kalabalık saatlerinde bir siteye düzenlenen baskında 125 kişinin katledilmesi, Borno eyaletinde stratejik bir köprünün havaya uçurulması ve emekli bir subayın eşi ve iki çocuğunun kaçırılması gibi olaylar bir bir yaşandı. Boko Haram örgütü faaliyetlerini 2003 yılında Nijerya’nın kuzeyinde başlarken, sürekli strateji değiştirdiği gözleniyor, çünkü bundan 4 yıl önce örgütün lideri Muhammed Yusuf öldürüldükten sonra örgütün başına geçen Şakao ta o günlerden itibaren kamu binaları, camiler ve kiliselere ve yine yabancı uyruklulara ve bölgesel ve uluslararası kurumların binalarına saldırılarını arttırdı. Örgüt üç yıl önce BM bürosuna intihar saldırısı düzenledi. Şimdi de bombalı eylemler ve adam kaçırma olayları daha büyük ebatta ve daha korkunç boyutlarda devam ediyor. Nijerya acil durum kurumu, Boko Haram örgütünün bu yılından başından beri işlediği cinayetlerden üç milyon insanın etkilendiğini açıkladı. BM mülteciler ajansı da son dört yılda Nijerya’da 470 bin kişi ülke içinde ve 30 bin kişi de komşu ülkelerde mülteci durumuna düştüğünü açıkladı.
Öte yandan son yıllarda Boko Haram örgütü teknolojik açı bir yana sayı, askeri güç ve siyasi nüfuz bakımından da bir hayli güçlendiği gözleniyor. Nijerya medyası bazı siyasi, iktisadi ve etnik grupların Boko Haram örgütü ile işbirliği yaptığını yazdı. Kuşkusuz bu durum örgütü cinayetlerini sürdürmekte daha da cesaretlendiriyor. Her halükarda Nijerya Cumhurbaşkanı Janatan şimdiye kadar Boko Haram örgütünün bölgesel bir terör örgütü olduğunu kabul ettirmeyi başardı. Örgüt ta El-kaide lideri Usame Bin Laden öldürüldüğü günlerden itibaren El-kaide eğilimli tavır sergilemeye başladı ve şimdi Afrika’nın batısında El-kaide’nin bir kanadını oluşturdu. Janatan böylece Boko Haram örgütü ile mücadeleyi Batı ile bölge ülkeleri arasında paylaştırdı ve böylece örgüte karşı yenilgi eleştirilerinden ve örgütün her türlü misilleme ve intikam eyleminden korunmak istedi. Belki de bu yüzden Nijerya yönetimi örgüt lideri Şakao’nun kaçırılan kız öğrencileri tutuklu bulunan örgüt üyeleri ile takas önerisini reddettikten bir gün sonra Amerikan ordusunun bu sürecin başlatılması ile ilgili açıklamasının ardından örgütlü müzakere etmeye hazır olduğunu açıkladı.
Bu konu özellikle Amerika ve diğer Batılı devletlerin Nijerya’nın 6 milyar varil ham petrol rezervlerine göz diktiği düşünüldüğünde daha da önem arz ediyor. Dünyada doğalgaz rezervleri bakımından 9. Sırada yer alan Nijerya ayrıca 1300 ton dolayında uranyum madenleri bulunuyor ve dünyada uranyum ihraç eden ülkelerin arasında üçüncü sırada yer alıyor. Nijerya’da ayrıca taş kömür, altın ve diğer önemli madenler, yabancı yatırımcılara büyük gelirler sağlıyor. Amerika’da Cheney raporu olarak bilinen ve bu ülkenin ihtiyacı olan petrol kaynaklarının güvenliğini içeren enerji milli stratejisine göre son yıllarda Amerika Afrika ülkelerinde bu kaynaklara sahip olan ülkelere iktisadi, teknik ve askeri yardımlarına şahit oluyoruz. Amerika bu yardımları terör ve uyuşturucu madde kaçakçılığı ve yine petrol hırsızlığı ile mücadele bahaneleri ile yapıyor.
Gerçekte Batı’nın Libya’ya yaptığı saldırının amacı da bu ülkenin petrol kaynaklarına musallat olmaktı. Bu arada El-kaide bağlantılı bir örgütlü mücadele bahanesi bir kez daha bu tür tekfirci örgütlerin İslamofobi projesine hizmet ettiklerini ortaya koyuyor. Çünkü Batı yine bu bahane ile nüfusunun yarısı Müslüman olan Nijerya’ya Irak ve Afganistan’a yaptığı gibi çıkarma yaparak bu ülkenin yeraltı zenginliklerinin üstüne konmak istiyor.
“Bölgedeki esas hedef, Şia’yı mücrimleştirerek İran devriminin gücünü yok etmektir”
Lübnan’ın önde gelen Sünni alimlerinden Şeyh Mahir Hammud Cuma hutbesinde İslam’ı düşünsel ve eylemsel boyutta doğru anlamış olan, ancak siyasete sıra gelince hataya düşen “orta yollu İslamcı”lara işaret ederek” bu kimselerin siyasi hataları onları öyle bir noktaya taşıyor ki, Şimon Peres’le dost olabiliyor, Ca’ca’yı cumhurbaşkanı adayı olarak destekleyebiliyorlar. İşte tüm bunlar, insanların güvenlerinin yok olmasına ve sonuç olarak geleceğe yönelik umutlarının çürümesine yol açıyor” dedi.
Lübnan’ın önde gelen Sünni alimlerinden Şeyh Mahir Hammud cuma hutbesinde İslam’ı düşünsel ve eylemsel boyutta doğru anlamış olan, ancak siyasete sıra gelince hataya düşen “orta yollu İslamcı”lara işaret ederek “Bu kimselerin siyasi hataları onları öyle bir noktaya taşıyor ki, Şimon Peres’le dost olabiliyor, Ca’ca’yı cumhurbaşkanı adayı olarak destekleyebiliyorlar. İşte tüm bunlar, insanların güvenlerinin yok olmasına ve sonuç olarak geleceğe yönelik umutlarının çürümesine yol açıyor” dedi.
Hutbenin tamamı şu şekilde:
IŞİD, Irak ve Suriye’de İslam devleti kurmak istediğini iddia ediyor. Fakat hedeflerine giderken kullandıkları yöntem öldürmekten öteye geçmiyor. Tarihte bu derecede yalana ve teröre dayanan başka bir fikir görülmemiştir. Üstelik Batı dünyası ve zengin Arap ülkeleri de bu terörü destekliyorlar. Bu ülkeler basında eleştirel söylemleriyle ön plana çıkmakla beraber gerçekte lojistik destek sağlıyor. Nitekim son olarak Amerika’dan bu şekilde bir yardım gönderildi. Ama Amerika bunu orada bulunan orta yollu gruplara yardım için gönderdiğini iddia ederek konuyu geçiştirdi.
Biz Amerika’nın ve diğer ülkelerin yalanlarını reddediyoruz. Yine biz Amerika’nın emirlerini yerine getirip ümmetin malını gasp eden, üstelik sahip oldukları mal varlıklarını eğlenmek için çarçur eden yöneticilere karşı duruyoruz. Ve yine biz ümmeti ve İslam’ı aşama aşama yok etmek için var gücünü harcayan laik zihniyete de karşı geliyoruz.
Diğer yanda, İslam’ı düşünsel ve eylemsel boyutta doğru anlamış olan, ancak siyasete sıra gelince hataya düşen “orta yollu İslamcı”lardan da söz etmek gerekiyor. Bu kimselerin siyasi hataları onları öyle bir noktaya taşıyor ki, Şimon Peres’le dost olabiliyor, Ca’ca’yı cumhurbaşkanı adayı olarak destekleyebiliyorlar. İşte tüm bunlar, insanların güvenlerinin yok olmasına ve sonuç olarak geleceğe yönelik umutlarının çürümesine yol açıyor.
Bir başka tarafta ise İslam devrimi duruyor. Ümmete sahip çıkan, Filistin davasını ve direnişini zihinlerimizde yeniden canlandıran ve sayesinde 70 yıldır Arap devletlerinin başarılı olamadığı zaferlerle Filistin’in dimdik durmasını sağlayan bir devrim… Ama devrim de mezhepçilik ve ırkçılık fitnesinin kıskacında çepeçevre kuşatılıyor. Doğrusu sağlam düşünceye sahip olanlar elbette ki bu planın karşısında durabiliyorlar. Fakat asıl amaç elbette ki Şia’yı bölgede bir numaralı düşman haline getirerek devrimin gücünü yok etmek… Nitekim İsrail de şu an devrime düşmanlık hususunda başı çekiyor.
Vahhabi zihniyetin komplolarını, Amerika’nın sömürüsünü, IŞİD ve tekfircilerin ayrılıkçı yaklaşımlarını görmezden gelerek; ayrıca Şia’nın askeri ve siyasi anlamda ümmet çapında kazandığı zaferlere rağmen, şunu her zaman söyledik: “İlmi bir bakış açısıyla yorumladığımızda Ehli Sünnet’in fıkhı ve tarihinden daha iyi başka bir alternatifinin olması mümkün değildir.”
Ancak Şia’nın yürütmekte olduğu çalışmaların bazı sonuçları elde etmek gayesiyle ortaya konulduğunun bilincinde olmak gerekmektedir. Elde etmek istediği sonuçlardan biri, “Biz, azınlık da olsak, yalanlardan ve ithamlardan uzak bir şekilde bir araya gelip ümmet olmayı başardık. Neden kalabalık bir ümmet haline gelemiyoruz” diyen bir ümmeti güçlendirmek ve öne taşımaktır. Diğer bir ihtimal olarak, bu çalışma en azından “tek bir ümmet” kapsamına dahil olarak “büyük ümmet”in oluşumuna katkı sağlar. Neticede bugün İslam dünyasının içerisinde bulunduğu karanlıklardan kurtulmasına ve İslam adıyla yapılan hataların, mezhepçilik hastalığının önünün alınmasına katkı sağlamayı hedeflemektedir.
Lübnan’da ve İslam dünyasında yaşanan son olayları değerlendirirken Yusuf Suresi 110. Ayeti hatırlamakta fayda görüyorum: “Elçiler, umutlarını kesip, kendilerinin gerçekten yalanlandıklarını sandıklarında onlara yardımımız geldi.”
Tüm bu karanlık ortam aydınlığın habercisi midir? Allah’ın izniyle bu gerçekleşecektir.
Kaos (1)
10 Haziran’da IŞİD, Saddam’ın adamları ve bazı Sünni aşiretlerin militanları Musul’u ele geçirdi. Olayın 20. gününde ve Irak’ın her tarafında çatışmalar sürerken insanlarımız bu konuya da alıştı, alıştırıldı. Tıpkı Irak’ta bir milyon, Suriye’de 150 bin ve tüm coğrafyamızda yüz binlerce insanın ölümüne alıştırıldığı gibi. Peki Batı ne yapıyor? Eğleniyor. Musul işgalinin ilk saat ve günlerinde […]
10 Haziran’da IŞİD, Saddam’ın adamları ve bazı Sünni aşiretlerin militanları Musul’u ele geçirdi.
Olayın 20. gününde ve Irak’ın her tarafında çatışmalar sürerken insanlarımız bu konuya da alıştı, alıştırıldı. Tıpkı Irak’ta bir milyon, Suriye’de 150 bin ve tüm coğrafyamızda yüz binlerce insanın ölümüne alıştırıldığı gibi.
Peki Batı ne yapıyor?
Eğleniyor.
Musul işgalinin ilk saat ve günlerinde herkesten bir tepki duyduk. Amerikalılar Bağdat’a askeri danışmanlar bile gönderdi. Kerry ve İngiliz Hague koşa koşa Bağdat ve Erbil’e gittiler. Mesut Barzani her ikisine ‘ Biz kendi işimize bakarız. Kerkük artık bizim ve bağımsızlık hakkımızdır’dedi.
ABD ve İngiltere’nin bölgesel müttefiki Türkiye, Katar, Suudi Arabistan ve diğer Sünni ülkeler IŞİD ve yandaşı güçlerin Şii Maliki karıştı ayaklanmasına destek verdiler veriyorlar.
Irak ile ilgili bunlar yaşanırken 22 Haziran’da CBS televizyonuna konuşan Obama herkesi şaşırtacak bir açıklama yaptı ve mealen ” Suriye’deki ılımlı muhalefet dandik bir muhalefettir ve bunlar Esad’ı asla yenemez. Biz de üç yıldır bir fantezi olarak onlarla oyalandık” dedi.
Obama’nın bu sözleri Suriyeli ılımlı muhaliflerin temsilcisi Suriye Ulusal Koalisyon (SUK) yöneticilerini çok kızdırdı. Ortak demeçlerinde ‘ ABD her zaman olduğu gibi yine bizi sattı’ vurgusu vardı. SUK’a destek veren Türkiye, Katar ve Suudi Arabistan ise Obama’yı kızdırmamak için sessiz kalmayı tercih ettiler.
Bazılarını aptal yerine koymayı ve onlarla alay etmeyi bir gelenek haline getiren ABD bir kez daha klasik numarasını yaptı. Ilımlı muhalefeti dandik bulan Obama bu açıklamasından 4 gün sonra Senato’ya gidip bu muhalefet için 500 milyon dolar istedi. Bir gün sonra Kerry, Cidde’de SUK Başkanı Carba ile buluşup ‘ IŞİD’e karşı savaşın’ dedi. Dedi ama SUK’ta kıyamet kopuyordu. SUK’un Başbakanı Ahmet Toama ÖSO Yüksek Askeri Konsey başkan ve üyelerini yolsuzluklarla suçlayıp görevden aldı. Yani adamlar savaşmayın çalıyordu .
Carba ise bu karara karşı çıktı. Kavga devam ediyor.
Bu muhalefete ‘dandik’ diyen Obama haklı ama aynı Obama bu muhalefet ile Suriye, Irak ve bölgeyi karıştırmaya kararlı görünüyor.
Hem de dolaylı IŞİD’e destek vererek.
İkiyüzlülük emperyalizmin genetik karakteridir.
Senato’nun onayı ile büyük bölümü İslamcı olan ılımlılara 500 milyon dolarlık maddi ve askeri yardım edecek olan Obama bu yardımın büyük bölümünün IŞİD’e gideceğini de bilir.
Çünkü IŞİD Suriye ve Irak’ta en güçlü, militan ve gaddar bir örgüt. Bu örgüt militanları Aralık’tan bu yana başta Nusra olmak üzere diğer örgütlerle savaşıyor ve silahlarına el koyuyor.
Özetle Obama’nın ılımlılara ‘vereceğim dediği’ 500 milyon doların 400 milyonu kesin IŞİD’e gider. Geri kalanı da SUK yöneticilerinin cebine.
Garibanlar İstanbul, Londra, Paris , Berlin, Doha ve güzel şehirlerde demokrasi ve özgürlük mücadelesi veriyorlar!!!
ABD ve müttefikleri adına…
Irak’ı perişan eden ABD …
Bu da yetmedi bir kez daha perişan etmeyi planlayan ABD.
Her şeyi İsrail için yapan ABD.
İsrail hapishanelerinde binlerce Filistinlinin katılımı ile haftalardır süren açlık grevleri var ama umursayan yok.
İsrail Batı Şeria’da aralarında 21 vekilin bulunduğu yüzlerce Filistinliyi tutukluyor ama tepki gösteren yok.
Gazze ve Batı Şeria’da İsrail askerleri operasyon yapıp Filistinlileri öldürüyor ve yaralıyor ama haber yapan yok.
‘Oneminute’ diyen ise hiç yok!
ABD ile Batılı ve bölgesel işbirlikçilerinin IŞİD yaygarası palavra.
Irak’taki IŞİD’i Suriye ve dünya çapında IŞİD yapan aynı ülkelerdir.
Bugün Irak’ta yaşanan olayların tümü çok önceden planlanmış ve zamanı gelince uygulanmaya konulmuştur.
Amaç Irak, Suriye ve bölgenin bir çok ülkesini bölmek ve gerektiğinde bu ülke ve halkları birbirine kırdırmak.
Malzeme bol : Müslümanlar, Hıristiyanlar, Şiiler, Sünniler, Aleviler, Dürziler, Araplar, Türkler, Kürtler, Acemler, Süryaniler, Ermeniler ve diğerleri…
Ve Türkiye tüm bu denklemlerin içinde en tehlikeli bir biçimde politika uyguluyor.
Türkiye ‘Arap Baharı’ tezgahı öncesinde bu coğrafyanın tüm ülke ve halkaları tarafından saygı gören bir ülke idi. Kanlı ‘Bahar’ ile Arap ve Müslüman âleminin yeni sultanı olabileceğini hayal edip politika uygulayan Erdoğan bugün artık Katar hariç hiçbir Arap ülkesinde kabul görmüyor. ‘Komşular ile sıfır politika’ diyerek bölge ülkeleri ile dostluk ilişkileri geliştiren Davutoğulu’nun ise bölgede hiçbir dostu kalmamış ama iki yeni komşu edinmiştir:
Kürdistan ve Sünnistan.
Ortak payda : Petrol, su ve kan !
Hüsnü Mahalli
Ramazan Ayının Faziletleri
Merhum Şeyh Sadûk, muteber bir senet ile İmam Rıza’dan (a.s), o da babalarından, onlar da Hz. Emirü’l-Muminin Ali’den (a.s) şöyle rivayet etmişlerdir, buyurdu:
Hz. Resulullah (s.a.a) bir gün bize hutbe okuyarak şöyle buyurdu:
“Ey insanlar, Allah’ın ayı bereket, rahmet ve mağfiret ile size doğru gelmekte; öyle bir ay ki Allah katında en üstün aydır. Onun günleri, en faziletli günler, geceleri, en faziletli geceler ve saatleri, en faziletli saatlerdir. Bu ayda siz, Allah’ın ziyafetine davet edilmiş ve Allah’ın değer verdiği kimselerden sayılmışsınız. Nefesleriniz bu ayda tesbih (zikir) ve uykunuz ibadet sayılır. Amelleriniz kabul ve dualarınız icabet edilir. O hâlde doğru niyetler ve temiz kalplerle Allah’tan isteyin ki sizi bu ayın orucunu tutmaya ve kendi kitabını (Kur’ân’ı) okumaya muvaffak eylesin; zira hiç şüphesiz gerçek bedbaht (kimseler), bu yüce ayda Allah’ın mağfiretinden mahrum kalan kimselerdir.
Bu ayda açlık ve susuzluğunuzla kıyamet gününün açlık ve susuzluğunu hatırlayın. Fakir ve düşkünlerinize sadaka verin. Büyüklerinize saygılı ve küçüklerinize karşı şefkatli olun; yakınlarınıza sılayı rahim yapın; dilinizi koruyun gözlerinizi haram olan şeylere yumun ve kulaklarınızı haram olan şeylere tıkayın; halkın yetimlerine şefkatli davranın ki sizin yetimlerinize de şefkatli davranılsın; günahlarınız-dan Allah’a tövbe edin. Ve namaz vakitleri en faziletli vakitlerdir; o vakitlerde Allah, kullarına rahmet gözüyle bakar; O’nunla münacat ettiklerinde cevap verir; O’nu çağırdıklarında lebbeyk der ve O’na dua ettiklerinde icabet eder.
Ey insanlar, canlarınız amellerinizin elinde rehindir. Onları istiğfar dileyerek kurtarın; sırtlarınız vizr u vebaliniz ile ağırlaşmıştır; uzun secdelerinizle onları hafifletmeye çalışın. Şunu bilin ki hiç şüphesiz, şanı yüce Allah, namaz kılan ve secde edenleri azap etmemeğe, insanlar Rabbü’l-Alemin’in huzurunda durup (hesap verecekleri) sıra-da onları korkutmamaya dair kendi izzetine ant içmiştir. Ey insanlar kim bu ayda mümin bir oruçluya iftar yemeği verirse, Allah katında bir köle azat etmenin sevabını alır ve geçmiş günahlarının bağışlanmasına vesile olur.”
“Ya Resulallah, hepimizin buna gücü yetmiyor!” denilince, Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu:
“Bir yarım hurmayla da olsa cehennem ateşinden korunmaya çalışın. Bir içim suyla da olsa cehennem ateşinden korunmaya çalışın. Zira Allah-u Teâlâ bu azı yapan kimseye de aynı mükâfatı verir, eğer ondan fazlasına gücü yetmez ise.
Ey insanlar, içinizden kim bu ayda ahlakını güzelleştirirse, bu, ayakların kaydığı günde sırattan (rahatlıkla) geçmesini sağlar.
Kim bu ayda, eli altında olanlara (hizmetçilerine, ailesine, çoluk çocuğuna ve…) kolaylık sağlar ve yüklerini hafifletirse, Allah da onun hesabını hafifletir. Kim bu ayda (başkalarına karşı yapabileceği) şer ve kötülüklerinin önünü alırsa, Allah da onu, kendisini mülakat edeceği günde, ona karşı gazabının önünü alır. Kim bu ayda, bir yetime değer verir, ona ikram ederse, Allah da kıyamette ona değer verir, merhamet eder. Bu ayda yakınlarına sılayı rahimde bulunan kimseyi Allah, kendisini mülakat edeceği günde rahmetine kavuşturur, akrabalarıyla ilişkisini kesen kimseyi de Allah kıyamet gününde kendi rahmetinden mahrum kılar.
Bu ayda, müstehap bir namaz kılanın Allah, cehennem ateşinden kurtuluşunu yazar. Kim bu ayda, farz bir namazı kılarsa, diğer aylarda kıldığı yetmiş farzın sevabını almış olur. Kim bu ayda, bana çok salât u selam ederse, terazilerin hafif olacağı günde Allah onun (amel) terazisini ağırlaştırır. Bu ayda Kur’ân’dan bir ayet okuyan kimse, diğer aylarda bir Kur’ân hatmetmenin sevabını alır.
Ey insanlar, cennetin kapıları bu ayda açıktır; Rabbinizden isteyin ki, onları yüzünüze kapatmasın. Cehennem kapıları ise kapalıdır; Rabbinizden dileyin ki, onları sizin yüzünüze açmasın. Şeytanlar da bu ayda bağlanmışlardır; Rabbinizden dileyin ki onları size musallat etmesin…”
Yine Merhum Şeyh Saduk’un nakline göre Resulullah (s.a.a) Ramazan ayı girdiğinde ellerinde bulunan bütün esirleri azat eder ve her sâile bağışta bulunurdu. Mefâtihü’l-Cinân kitabının yazarı Merhum Şeyh Abbas Kummî şöyle devam ediyor:
Ramazan ayı, âlemlerin Rabbi Allah-u Teâlâ’nın ayıdır ve ayların en faziletlisi ve en üstünüdür. Öyle bir aydır ki sema kapıları, cennet kapıları ve Allah’ın rahmet kapıları onda açılır ve cehennem kapıları kapanır; bu ayda, öyle bir gece vardır ki, onda Allah’a yapılan ibadet, bin ayda yapılandan daha hayırlıdır. O hâlde bu mübarek ayda gafletten kaçın ve gece gündüzlerini nasıl değerlendireceğine, kendini ve uzuvlarını, Allah’ın masiyet ve günahından nasıl koruyacağına dikkat et. Sakın gecelerini uykuyla, gündüzlerini ise Hakk’ın zikrinden gafil olarak geçirme. Bir hadis-i şerifte şöyle buyrulmaktadır:
“Ramazan ayının her günü, iftar vaktinde Allah bir milyon insanı cehennem ateşinden azat eder. (Ramazanın) cuma gecesi ve gündüzü olduğunda ise, bütün ramazanda azat olanların sayısı kadar insan azaptan kurtulur.”
O hâlde ey aziz, sakın ramazan ayı geçip de bir günahı bile kalan kimselerden, istiğfar ve duadan mahrum sayılan günahkârlardan olma. Zira İmam Sadıktan (a.s.) şöyle rivayet edilmiştir:
“Ramazan ayında bağışlanmayan kimse, artık gelecek Ramazana kadar bağışlanmaz; Arafat çölünde bulunmaya muvaffak olup da (orada istiğfar ve tövbe eden) kimseler hariç.”
Evet, nefsini Allah’ın haram ettiği şeylere bulaşmaktan ve haram şeylerle iftar etmekten koru ve İmam Sadık’ın (a.s) şu tavsiyelerine amel etmeyi ihmal etme; buyuruyor ki:
“Oruçlu olduğun zaman, kulağın, gözün, tüylerin, derin ve bütün uzuvların da (günahlara ve hatta mekruhlara karşı) oruç tutsun.”
Yine buyuruyor ki: “Oruçlu olduğun gün ile oruçlu olmadığın gün aynı olmasın.”
Bir başka hadisinde de şöyle buyuruyor:
“Oruç, sadece yemek ve içmeye karşı değildir. Oruç tuttuğunuz vakit, dillerinizi yalandan koruyun ve gözlerinizi Allah’ın haram kıldığı şeylere kapayın, birbirinizle çekişmeyin, birbirinize haset etmeyin, birbirinizin aleyhine (yalan yere, hatta doğru yere) ant içmeyin, birbirinize sövmeyin-küfürleşmeyin.
Birbirinize zulmetmekten, akılsız davranışlarda bulunmaktan ve eziyet etmekten kaçının; Allah’ın zikrinden ve namazdan gaflet etmeyin; susmayı (boş yere konuşmamayı), sabır ve doğruluğu, kötü insanlardan kaçınmayı, kendinize düstur edinin; batıl sözlerden, yalan, iftira, düşmanlık, kötü zanda bulunmak, gıybet, söz taşımak gibi (kötü amellerden) kaçının.
Her an ahirete meyleden ve kurtuluş günlerinizi (Hz. Mehdi’nin -a.s- zuhurunu) ve Allah’ın vaat ettiklerini gerçekleştirmesini bekleyen ve Allah’ın likasına hazırlanan kimselerden olun. Sukûnet, vakar, (Allah’a karşı) huşu ve huzûyu elden bırakmayın ve Allah karşısında, efendisinden korktuğu halde onun şefkatine ümit bağlayan ve ona karşı kendisini zelil ve hakir gören köleler gibi olun.
Ey oruçlu olan! Kalbin ayıplardan, batının habasetten, cismin kir ve pislikten temizlensin. Allah’tan gayri her şeyden berî olup, velâyeti Allah’a halis kılmaya çalış ve Allah’ın nehyettiği şeylerden, gizlide ve aşikârda oruçlu ol (onlardan kaçın). Gizli ve aşikârda Allah’tan korkup oruç günlerinde kendi nefsini O’na (Allah’a) hediye et. Kalbini, tamamıyla O’na ayır ve nefsini Allah’ın emir ve nehiylerini yerine getirmeye ada.
Bütün bu zikrettiklerimden hangisini eksik edersen, orucunda da o kadar eksiklik meydana getirmiş olursun. Babam (a.s) şöyle söylemiştir: ‘Resulullah (s.a.a), oruçlu bir kadının, cariyesine küfür ettiğini görünce, bir miktar yemek isteyerek kadına, ‘Hadi ye!’ buyurdu. Kadın, ‘Ben oruçluyum ya Resulullah!’ deyince, Resulullah (s.a.a), ‘Cariyene küfür ettiğin halde nasıl oruçlu olabilirsin?!’ diye buyurdu.
Oruç sadece yememek ve içmemek değildir. Allah orucu aslında yemek ve içmek dışında olan fiilî ve sözlü kötülüklerden uzak durmak için engelleyici bir vesile olsun diye emretmiştir.
Evet, ne azdır oruç tutanlar; ne çoktur aç kalanlar!”
Emirü’l-Müminin Hz. Ali (a.s) da şöyle buyurmuştur:
“Nice oruç tutanlar vardır ki orucundan, susuzluktan başka bir şey nasip alamaz ve nice gece ibadete duranlar vardır ki yorgunluktan başka bir nasibi olmaz. Ne güzeldir akıllıların uykusu ve oruç tutmaları (onların uykusu ahmakların orucu ve gece ibadetlerinden daha hayırlıdır)!
Cabir b. Yezid, İmam Muhammed Bâkır’dan (a.s) şöyle rivayet etmiştir:
Resulullah (s.a.a), Cabir b. Abdullah’a şöyle buyurdu:
“Ey Cabir, işte bu ramazan ayıdır; kim bu ayın gündüzünü oruç tutup gecesinin bir miktarını ibadetle geçirir, midesini ve cinsel organını haramdan korur ve diline hâkim olursa (onları haram ve boş şeylerden korursa), ramazandan çıktığı gibi günahlarından da çıkar.”
Cabir: “Ya Resulullah, ne güzeldir bu hadis!” deyince, Resul-i Ekrem (s.a.a) de: ‘Ne de zordur bu şartlar!’ buyurdu.”
Rehberin Bakış Açısıyla İmam Humeyni
Hiç şüphesiz, İmam gerçekleştirdiği devrim ile öz Muhammedi İslam`ı çağımızda ihya etti.
Bismillahirrahmanirrahim
يَا أَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُ ارْجِعِي إِلَى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَرْضِيَّةً
Öncelikle düşünce ve eylemleriyle tarihin seyrini değiştiren ve çağımızda insan-ı kamilin somut bir örneği olan, İmam Ruhullah el Musavi el Humeyni`yi büyük bir saygı, sevgi, özlem ve rahmetle anıyoruz.Kendisinden sonra bırakmış olduğu Velayet-i Fakih emanetinedeburada bağlılığımızı ilan ediyoruz.
Hiç şüphesiz, İmam gerçekleştirdiği devrim ile öz Muhammedi İslam`ı çağımızda ihya etti. Ve müslümanlara izzet, özgüven ve yeni bir islami anlayış kazandırdı.
Şehid Muhammed Bakır Es Sadr’ın deyimiyle, İmam Humeyni İslam`ı hakim kılmakla, bütün Peygamberler`(a.s)in arzusunu gerçekleştirdi.
O bizi gerçek anlamda karanlıktan nura çıkardı. Dini olsun, siyasi olsun her alanda bakış açılarımızı değiştirdi. Tek kelimeyle bizim basiret gözümüzü açtı.
Onun için, biz müslümanlar, özellikle Velayet taraftarları, İmam Humeyni’ye çok şey borçluyuz.
Tarihe iz bırakanlar,bazıları insanlara sundukları hizmetler ve yeniliklerle anılır, bazıları ise yapmış oldukları zulüm, baskı ve katliamla isimlerini tarihin karanlık sayfalarına yazdırmışlardır.
İnsanlığa hizmet etmeyle, adlarını tarihe kaydeden şahsiyetlere baktımızda, bu şahsiyetlerin getirdiklerine veya yeniliklerine baktığımızda, sundukları hizmet ve yeniliğin sadece belli alanlarda olduğunu görmekteyiz.
Örneğin bazıları fikir ve düşünce alanında, bazıları ahlak, maneviyat ve irfan alanında, bazıları fıkıh alanında bazıları da siyaset ve mücadele alanında, uzman olup yenilikler getirmişlerdir.
Fakat asrımıza ve hatta geleceğe damgasını vurmuş ve vuracak ve gerçekleştirdiği inkılabla, tarihin seyrini değiştiren İmam Humeyni` (r.a)e baktığımızda, çağdaş insan toplumunun ihtiyaç duyduğu alanların hepsinde fikir ve düşünce sahibi bir şahsiyet olduğunu görmekteyiz. İmam diğer şahsiyetler gibi, tek yönlü değil, çok yönlü mümtaz karizmatik bir kişiliğe ve kimliğe sahipti.
İmam dünyada olabilir kidaha fazla siyasi kimliği ve devrimci ruhuyla tanınıyor, ancak İmam bunun yanı sıra bir fakih, bir filozof, bir abid, bir zahid, bir arif, bir Kur’an müfessiri ve İslami bir önder idi.
İmam kendisini yüce İslam dinine adamış, bağımsızlık, özgürlük, hak ve adalet uğrunda hayatı boyunca mücadele etmiş ilahi aşkla yanıp tutuşan büyük bir lider idi.
İmam Humeyni gibi yüce bir şahsiyeti hakkıyla tanımak ve hakkıyla övmek bizim gibi sıradan insanları aşar diye düşünüyorum.
Onun için lafı fazla uzatmadan İmam`ın en yakın ve gerçek yanı olan İmam Hameney`in bakış açısıyla İmam`ın şahsiyetini tanımaya çalışsak daha yerinde olacağına inanıyorum.
İmam Hameney İmam (r.a)’ın vefatından birinci yıldönümünde irad ettiği beyanatında İmam Humeyni`nin şahsiyetini şöyle tanımlıyor:
’’Büyük Önderve İmamımız`ın şahsiyeti, hakikaten ilahi Peygamberler ve Masum İmamlar`(a.s)dan sonra hiç bir kimseyle mukayese edilemez. O Allah’ın bize bir emaneti, Allah’ın bizim üzerimizdeki hücceti ve ilahi azamet ve büyüklüğünün nişanesidir. İnsanlar O`nu gördüğünde, dinin büyük şahsiyetlerinin azametine inanırdı. Biz Peygamber (s.a.a)’ın azamet ve büyüklüğünü, Emir-ül Mü`minin’in, Seyyidiş Şüheda`nın, İmam Sadık’ın ve diğer İmamlar`ın azamet büyüklüğünü doğru tasavvur bile etmekten aciziz. Bizim zihnimiz bu yüce şahsiyetlerin azamet ve büyüklüğünü tasavvur edecek kapasitede değildir. Ancak aziz İmamgibi bir şahsiyeti insan bütün yönleriyle müşahede ettiğinde, O`nun güçlü bir imanı, kamil aklı, hikmet sahibi oluşu, sabrı, metaneti, hilmi, doğruluğu ve samimiyeti, fedakarlığı, tezkiyesi, zühdü, takva ve Allah korkusu, Allah için yapılan ihlaslı kulluğu ve bu sıfatlara sahip yüce bir şahsiyetin Velayet güneşleri karşısında tevazu göstermesi, ve kendisini onların karşısında bir zerre olarak görmesi, işte o zaman insan Peygamberler ve Masum İmamlar`ın azamet ve büyüklüğü ne derecede olduğunu anlar.
Tarihin seyrini değiştiren İmam Humeyni (r.a)’ın başarısının sırrı nedir?
İmam Hameney, İmam Humeyni (r.a)’ın başarısının sırrını herşeyden önce O`nun Allah ile olan irtibatında görmektedir.
’’İmam Humeyni Allah ile olan sıkı irtibatından ötürü, dünyada böylesi bir büyük hareket gerçekleştirdi. Bugün O`nun aramızda olmadığı bir zamanda, O`nun yüce şahsiyeti hakkında itiraf ve övgüler yağmaktadır. Bütün dünya O`nun kitleleri harekete geçirerek gerçekleştirdiği İnkılab’ın azameti için itiraf etmektedir. Benim inancıma göre ihlas, Allah’a yönelme ve bağlılık O`nun başarısının sırrıdır.
O إِيَّاكَ نَسْتَعِينُ ‘yalnız senden yardım dileriz’ manasını kendi amelinde mücessem kıldı. Allah’ın sonsuz okyanusuyla bağlantı kuran birisine hiç kimse üstün gelemez.’’
İmam Hameney, ilahi şahsiyetlerin tarihte kalıcı bir iz bırakmalarının ana sebebini, Onların Allah’la olan irtibatları ve Allah için mücadeleve çalışmalarına bağlamaktadır. Seyyid Ali Hameney şöyle buyuruyor:
’’İmam Humeyni’nin manevi gücünün sırrı ve Onun her geçen gün artan azamet ve etkileyiciliğinin sırrı O`nun bütün işlerde yalnızca Allah’ı görmesi ve O`nun yolunda mücadele etmesindendir. Allah da Kur’an-ı Kerim’de vaad ettiği gibi hep O`nun yanındaydı. (Eğer siz Allah'a (dinine) yardım ederseniz, O da size yardım eder. 47/7 ) ...İmam’ın iç huzuru dik duruşunun sebebi, O`nun her lahzada özellikle ülkenin hassas dönemlerinde ve hatta Rabbine kavuştuğu lahzada Allah ile olan bu irtibat ve bağlılığı müşahede etmekteyiz.’’
İmam Hameney, İmam Humeyni’nin ilahi yardıma tam bir imanı Onun başarısının en önemli etkenlerinden saymaktadır.
’’Kur’an’i bir hakikat esasına göre, kim Allah’a (dinine) yardım ederse, Allah da ona büyük bir ölçüde yardım eder. İmam bu ilahi kanuna tam bir imanla, Allah dinin hakimiyeti için durmadan mücadele etti. Allah da buna karşılık Ona mücizevi bir kıyamla İslam’a dayalı bir nizam kurmasında yardım diledi.’’
İslam İnkılabı Rehberi İmam Hamaney, İmam’ın başarısının bir diğer etkenini O`nun halktan kendinisaymasındanbilmektedir.
’’İmam siyaset sahnesine girdi, halk arasında idi, kendi ilkelerini halka açıklardı, halkı kendisinin sahip olduğu aydın ve bilinçli imana kavuşturdu. Halkın iman ve motivasyonunu ve İslami öğretileri Hakk ve hakikat lehine çevirdi. Diğerleri bu zor aşamayı geçemedi ve geçemezdiler de, fakat İmam bunu başardı. İran milleti bu ilkeye iman etti ve bu yolda mücadele etti. Neticede bütün engellere ve düşmanlıklara rağmen İslam nizamı zafere ulaştı ve her geçen gün güçlenerek kök saldı. İslam’ın yeniden hayata hakim kılma ve İslam Ümmeti’ni müstekbir güçlerden kurtarma düşüncesi İran coğrafyasıyla sınırlı kalmadı.’’
’’Aziz ve değerli İmam’ızın çalışma kural ve ilkeleri iki şeyde özetlenebilir: İslam ve halk. İmam’ın halkı esas alması da İslam’a dayanmaktadır. İslam, milletlerin hak ve hukukuna, milletlerin görüşlerinin önemine ve onların etkileyici rolüne vurgu yapmaktadır. Bundan dolayı İmam kendi çalışmalarını İslam ve halk eksenli karar kıldı. İslam’ın azamet ve büyüklüğünü halkın azamet ve büyüklüğü, İslam’ın iktidar ve gücünü, halkın iktidar ve gücü, İslam’ın başarısını halkın başarısı olarak görüyordu.’’
İmam Hameney açısından İmam Humeyni (r.a)’ın başarısının etkenlerinden bir diğeri ise ‘İmam’ın siyasi ekolü’dür.
’’İmam’ın başarlı olmasında en belirleyici etkenlerden bir diğeri ise, Onun bir sistem olarak sunduğu ve hakim kıldığı siyasi ekolüdür. İmam’ın sunduğu siyasi ekol insanlığa ve dünyaya yeni bir yol ve yeni bir mesaj sunmaktadır. İmam’ın siyasi ekolünde maneviyat ve siyaset birbirinden ayrı değildir; İmam kendisi de maneviyat, ahlak, irfan ve siyaseti birarada bulunduruyordu.’’
İmam Humeyni (r.a)’ın başarısının en önemli etkenlerinden birisi de hiç şüphesiz O`nun Hüseyin’i bir ruha sahip oluşuydu. İmam Hameney bu konuda şöyle buyurmaktadır:
’’İmam’ın İnkılab`tan sonra on senelik mübarek hayatına baktığımızda O bir an bile, hiç bir alanda düşmanın ağır tehditlerinden dolayı tereddüte düşüp geri adım atmadı. İşte bu Hüseyin’i ruha sahip olmak demektir. Savaş beraberinde zaiyat ve hasar getirir. İmam için bir insanın canı çok değerliydi. Bazen İmam acı çeken birisi için gözyaşı döker veya gözleri dolardı. Biz bu halı defalarca İmam’da müşahede ettik. Şefkatlı ve merhametli bir insandı. Sevgi ve insaniyyet dolu bir kalbe sahipti. Ama şefkat ve merhamet dolu bu kalp düşmanın şehirleri bombalama tehditleri karşısında ayakları kaymadı ve titremedi. Hak yolundan geri adım atmadı. İmam’ın hiç bir şekilde korkutulmayacağını bütün İslam İnkılabı’nın düşmanları bu on sene zarfında anlayıp tecrübe edindiler. Bütün dünya anladı ki, İmam bu parlayan kişiliğiyle siyasi arenadan uzaklaştırılamaz, tehdid, baskı ve yaptırımlarla O`nu yolundan vazgeçiremezler. Bu yüzden İnkılab`a uyum sağlamaktan başka bir çareleri kalmadı.’’
İslam İnkılabı Rehberi İmam Seyyid Ali Hamaney, mücadelede basiret ve sabrı İmam Humeyni (r.a)’ın başarısının etkenlerinden saymaktadır. Kendisi bu konu da şöyle buyurmaktadır:
’’Aziz İmam’ı ve yiğit milletimizi başarı kılan şey, basiret ve sabır idi (basiretli bir direniş) idi. Emir-ül Mü`minin Ali (a.s) Nehcul Belağa’da 173. Hutbe’de buyurduğu gibi:
و لايحْملُ هذا الْعلم إلاّ أهْلُ الْبصر و الصّبْر Bu bayrağı ancak sabır ve basiret ehli olan kişiler taşıyabilir. Sebebi de şudur: Bugün mücadele yüzde yüz küfür veya yüzde yüz şirk cephesine karşı değildir ki, mesele açık ve net olsun, saflar birbirinden ayrı olsun. Belki, bugün mücadele nifak ve ikiyüzlülüğe, içi boş sloganlara karşı, mücadele yalan ve aldatmaya karşıdır. Bugün birçok kişi insan haklarından söz ediyor, fakat yalan söylüyorlar. Birçok kişi İslam’dan söz ediyor, ancak yalan söylüyorlar. Butür kişilerin İslam’ı müstekbir güçlerin istek ve arzularına göredir. Bugün bir çok kişi eşitlikten bahseder, fakat yalan söylüyorlar. Bundan dolayı, bu devirdeki mücadele çok zordur. Zor olmanın nedeni, bir taraftan müstekbirleringücünden, diğer taraftan ise, Onların yalan ve iki yüzlü ve güçlü propaganda yapmalarından kaynaklanıyor. Basiretsiz insanlar, çok çabuk aldanıyorlar. Günümüzde de dünyada yüreği yanan fakat aldanmış olan bir çok insan vardır. Bunlar ne düşmanı tanımış ne de saflarını belirtmişlerdir. Değerli İmam İran’da sabır ve direnişle beraber olan halkın basireti sayesinde,bu yolu kat ederek zafere ulaştı. Halkın basiret ve sabırlı olmasında, en çok etkili olan İmam’ın kendisi idi.
İslam İnkılabı Rehberi İmam Hameney, İmam Humeyni’yi, İran milletinin ve yetkililerin zor anlarda başvurduğu ve sığındığı bir kişi olarak nitelendirmektedir.
’’İnkılab`ın başından beri üstlendiğim görevlerde defalarca İmam Ali (a.s)’ın buyurduğu şu cümlesini hatırlardım:
اذا اشتدّ بناالحراق التجینا برسولاللَّه Savaşlarda işimiz zorlaşınca hemen Resulullah’a sığınırdık.
Emir-ül Mü’minin Ali (a.s)’ın bu cümlesini hatırladığımda, bizim bulunduğumuz dönemde de geçerli olduğunu görürdüm.
Defalarca yetkili kardeşlerle değişik meselelerde görüş alış verişinde bulunurduk,halledemediğimiz meseleyi de sonunda İmam’a götürürdük. O doğru bir bakış, güçlü bir irade ve imanla, ve Allah’a olan emsalsiz bir tevekkülle sorunu hallederdi. Allah şahittir ki, yaşadığım müddetçe bu derecede Allah’a tevekkül ve hüsn-i zanda bulunan birisini ne görmüş ne de duymuşumdur. O sorunları çözer ve düğümleri açardı.’’
İmam Hameney bir konuşmasında İmam Humeyni hakkında şöyle buyurmaktadır: ’’İnşallah Allahu Teala kendi yardım ve hidayet elini müslüman İran milletinden çekmez. İmam 1986 yılında bir defasında bana şöyle buyurdular: Ben memleketin bütün işlerinde gizli bir gücün eli, işi yürüttüğünü görüyorum. İnşallah bu elin bizi terk etmemesi için layık olmaya çalışmalıyız.
İmam Hameney,İmam Humeyni’den şöyle nakletmeye devam eder: Ama zannetmeyelim ki, Allah`ın lütuf ve bereketi her ne yaparsak yapalım sürekli bizimle beraber olur. Hayır böyle değildir. Tam tersine bu gücün eli bazen insanlar layık olmadıkları zaman insanın başına vurur. Eğer biz dikkat etmezsek, ilahi sınırları çiğnersek, vazifemelerimizi kötü bir şekilde yerine getirirsek, veya vazifelerimizi yerine getirmezsek, o zaman bu güç bizden yardım elini çeker. Hatta hal böyle oldu mu, Allah`a sığınırız bu güç bize karşı da işleyebilir. O`nun yolunda hareket ettiğimiz müddetçe Allah bize yardım edecektir.’’
Evet, İmam Humeyni hakkında söylenecek gerçekten çok meseleler vardır. Fakat bizim için önemli olan bu yüce şahsiyeti her alanda örnek almamızdır. Ve hakikaten günümüz dünyası özellikle müslümanlar için bu yüce şahsiyette örnek alınması gereken şeyler vardır. Çünkü İmam yüce İslam dinini güncelleştirdi, canlı bir hale getirdi. İslamı ferdi alandan çıkarıp, toplumsal ve siyasal hale getirerek çağımızın sorunlarına cevap verecek bir konuma getirdi.
Ümit ederim ki, bizler bu yüce şahsiyeti anma merasimleriyle, her şeyden önce kendi iç hayatımızda bir devrim gerçekleştirir ve Allah`ın razı olduğu kişi ve toplumlar haline geliriz.
İbrahim Çakar
Ramazan sohbetleri 1
İmam Hamaneinin Ramazan Dersleri 1
Allah’a kulluk
Bismillahirrahmanirrahim
Dua, Allah’ın huzurunda kulluğu izhar etmektir. Dua, insanda ubudiyyet ruhunu güçlendirir. Allah’ın huzurunda izhar edilen bu ubudiyyet ruhunun güçlenmesi, bütün peygamberlerin çaba, eğitim ve öğretiminin en büyük hedefidir ve insanda bu ruhun güçlenmesi ubudiyyeti diriltmek içindir. İnsani değerlerin ve insanın bireysel ve toplumsal alanda yaptığı hayır amellerin hepsinin kaynağı Allah’a kulluk duygusudur.
Bu ubudiyyet duygusunun karşısında bencillik, insanın kendisini beğenmesi, kendisini üstün görmesi ve kendisine tapması yer alır. İnsandaki enaniyyet/bencillik bütün kötü sıfatların kaynağıdır. Geçmişte ve günümüzdeki bütün savaşların, katliamların, kavgaların, zulümlerin kaynağı insana hakim olan bu kötü huydur. Ubudiyyet bu kötü huyun karşısında olup onu yok etmek içindir.
Enaniyyet Allah’ın karşısında olursa yani insan kendisini Allah’ın karşısında görürse bu insanın tuğyan etmesi demektir. Bu tağut demektir, sadece padişanlar/sistemler tağut değillerdir; her insan kendi içinde bir tağut oluşturmuş olabilir, Allah etmesin bizlerde içimizde bir tağut, bir bencillik putu oluşturmuş olabiliriz. Allah’a isyan etmenin neticesi insanda tuğyan oluşturur.
Bu bencillik, kendini üstün görme, enaniyyet insanların karşısında olursa,yani kendisini diğerlerinden üstün görürse insanların haklarını elinden almak, diğerlerine zulm etmek ile sonuçlanır.
Bu bencillik, tabiata karşı olursa, doğanın tahrib edilmesine, insanın kendi çıkarı için tabiatı istediği gibi kullanmasına yol açar. Tabiati yaşanmaz hale getirir.
Dua, bunların hepsini engellemek içindir, dua ediyorsak huşu ve huzunun sağlanması, insanın dış dünyası karşısında alçakgönüllü olması, bencilliği, kendini beğenmeyi, kendini üstün görme huyunu yok etmek içindir. Böylece insanın tuğyan etmesi, yaşam ortamının tahribi ve diğerlerinin hukukunun ayaklar altına alınması engellenmiş olur. “Dua, ibadetin beynidir”, hadisi bize bunu anlatıyor. İbadetin hikmeti Allah’ın karşısında huşu içinde olmayı, Allah’ın emrine itaat ve teslim olmayı sağlıyor. İnsanın Allah’ın karşısında boğun eğmesi insanların önünde tevazu ve eğilmesi gibi değildir;Allah’ın huzuruda eğilmek mutlak cemalin, mutlak hayrın, mutlak kudretin karşısınde eğilmedir.
Dua nimet ve fırsattır
Dua, ilahi bir nimettir, dua etme fırsatı bir nimettir. Hz. Ali (a.s) öğlu İmam Hasan’a vasiyetinde buyuruyor: “Oğlum bil ki gök ve yerin hazinelerini elinde bulunduran sana dua etme izni vermiş ve kabulüne de kefil olmuş. Sana vermesi için, O’dan istemeni emr etmiş.” Allah ile kul arasındaki bu irtibat ve Allah’tan isteme ve O’nun da vermesi insan ruhunun yücelmesini ve tekamülünü sağlar. Ubudiyyet ruhunun güçlenmesini sağlar. “ Ve Rahim ve Kerim’dir, seninle kendisi arasında perde olacak hiçbirşey koymaz.” Yani ne zaman istesen O’nunla sohbet edebilirsin, ne zaman ondan birşey istesen, ne zaman O’na dua etsen duyar ve cevap verir. Bu insan için en büyük nimettir.
İşte Allah ile bu irtibat ve Allah karşısında kulluk/ubudiyyet duygusu duanın en büyük özelliklerinden ve etkilerindedir. Allah’a dua edilip istendiği zaman O’da icabet eder. Allah’ın cevap vermesi hiç bir şarta bağlı değildir. Bizler amellerimizle duaların icabete ulaşmasını engelliyoruz, bizim kendimiz dualarımıza itina edilmemesine sebep oluyoruz.
İmamlardan nakl edilen me’sur duaların özelliklerinden biri de ilahi maarifi içermesidir. Sahifeyi Seccadiye, Duay-ı Kumeyl, Munacati Şabaniyye, Ebu Hamzayi Somali ve diğer duaların hepsi maaarifle doludur. Bu duaları okuyup anlayanlar, Zatı mukaddes Rabbul alemin ile kalbi irtibat ve bağ kurmanın yanısıra bu dualardan birçok ilahi maarif de öğrenmiş olurlar.
Ben gençlere tavsiye ediyorum; bu duaların tercümelerine bakın. Arefe duası, Ebu Hamzayi Somali duası baştan sona marifet doludur.
Dua, Allah’ı çağırmaktır. İstediğiniz dilde olabilir. İstediğiniz dilede Allah’ı çağırın O’nunla sohbet edin, istediğiniz şeyi O’na söyleyin.
Bazen dua, Allah’tan bir ihtiyacı istemek için değildir, fakat Allah ile sohbet etmektir. Elbette ihtiyaçlar da farklıdır; bazıları O’nun rızasını isterler, bazıları af ve mağfiretini dilerler, bazen ise insan maddi ihtiyaçlarını talep eder, bunların hiçbirisinin sakıncası yoktur. Allah’tan birşey istemek hangi dille olursa olsun iyidir. Ama masumlardan nakl edilen me’sur dualar en güzel maarifi içerir; en güzel kelimelerle ve cümlelerle beyan edilmişlerdir. Bunların kadrini bilmemiz lazım, onların okunması gerekir.
Vesselamu aleykum ve rahmetullahi ve beraketuh
Rasthaber
İran, İslam Medeniyetinin Yeni Merkezi
LÜBNAN, SURİYE, IRAK OLAYLARINDAN SONRA İRAN, BÖLGESEL GÜÇ VE İSLAM MEDENİYETİNİN MERKEZİ OLDUĞUNU İSBAT ETTİ.
İran, İslam Devrimi ile dünyaya bir mesaj verdi. Dini bir devlet kurulabilir ve ulema da bu devleti yönetebilir.
Bu mesaj, başta ABD olmak üzere doğu ve batılı güçleri tedirgin etti. Dinin bu meydan okuyuşu batı değerlerine, modern dünyaya karşı bir duruştu. İnsanlığa huzur veremeyen, insanları AVM ve Medya ile uyutan Batı dünyası, İslam medeniyetinin yeniden doğuşundan tedirgin oldu. Modern batı dünyası, doğu bloku ile mücadele etmekten vaz geçti ve doğu bloku çöktü. Kendini geliştiremeyen ve çökme sınırına gelen, batı emperyalizminin kendini yenileyebilmesi için bir düşmana ihtiyacı var. ABD ve batı dünyası bu düşmanı İslam olarak seçti.ve zaman içerisinde, islam ile mücadele ederek insan ve madde kaybına uğramamak için, bulduğu yeni taktik, dine karşı din modelidir. Yani İslam’ın kendi içinde çatışmasıdır.
ABD ve batı emperyalizmi 1990’lı yılları bu teori üzerinde çalışmakla geçirdi, araştırmalarını olgunlaştırdı ve İslam ile mücadele için, yine eski metotlarına döndüler. Batı emperyalizminin metodu: böl ve parçala, sorun çıkar ve karıştır. İslam ile mücadele etmenin en kolay yolu, yine İslami olduğunu iddia edenler ile o dinin savunucularını savaştırmak değil mi?
Basit fıkhi ihtilaflar veya tarihi birikimler dinselleştirilerek, “dine karşı din” savaşı başlatıldı. Din içerisinde ise en iyi savaş, mezhep savaşı: Şii-Sünni savaşı. ABD ve Batı dünyası medya, üniversite, iletişim, kültür, sanat yoluyla, İslam üzerinde tahakküm kurmaya başladı. İslam dünyasına referans olmaya başladı. İslam ve Müslümanların en büyük düşmanı “Kapitalist Batı Medeniyeti” ve “Siyonist İsrail Terörü” iken, Batı medya aracılığı ile İslam dünyasına mezhep savaşı ve fitne tohumlarını ekti. Çünkü, Batı dünyası bu işi çok iyi biliyor. Yüzlerce yıl mezhep savaşları içinde büyük katliamlar yapan bir tarihe sahipti.
Ali Şeriati’nin dediği gibi, “savaş hakla batıl, İslam ile küfür arasında değil” daha zor olan “dine karşı dinle” savaşılıyordu. Bir yanda hak din ve onun takipçileri varken, diğer yanda pekte habersiz olmadığımız kendini dindar tanıtan, inanıyormuş gibi yaparak dine darbe vurup zarar veren bir kesim var.
İran İslam Devriminden sonra ne mezhep fitnesi ne milliyet fitnesi ve nede Saddam’ın savaş fitnesi İran’a karşı başarılı olamadı. Afganistan’da Ruslar’a karşı desteklenen Taliban ve El-kaide güçleri, eski Hariciler gibi, akılları dillerinin ucunda olan bir kavim. Bağnaz dindarlıkta inat ederken, basiret ve ferasetten uzaklar. Sabahlara kadar ibadet eden, ama şeytanın oyunları görmekten aciz varlıklar. Din için çalışıp zorluklara sabreden ama farklı düşünce veya fıkhi farklılıklar nedeniyle müminleri tekfir edip kesmekten çekinmeyen bir cahili kavim. Yüz yıl önceki Vahhabilik, Suudi-Arabistan’ın yeşil petrol dolarları ile tekrar yeşermeye başladı. İnsanlık ve Batı, İslam’ın barış, hoşgörü ve huzuruna muhtaçken, bu “Tekfirci Terör Militanları” İslam dünyasını ateşe vermekten ve batıyı dinden korkutmak ve uzaklaştırmak dışında bir şey yapmıyor.
Lübnan’da mezhep savaşını başaramayanlar, İsrail’in güvenliği için Suriye’de bu işe soyundular. Suriye devleti ve halkının büyük fedakarlıkları, Hizbullah’ın çabaları ve İran’ın yardımlarıyla bu yangında başarılı olamadılar.
Yerli işbirlikçiler buna daha çok kızdı ve yıllarca Baas Partisi ve Saddam’ın zulmü altında kalan son 40 yılı savaş ve yıkımlarla geçen Irak’a saldırdılar. Irak tamda “eceli gelen köpeğin cami duvarına bevl etmesi” gibi, zamanımızın “cehennem köpekleri” IŞİD, Arap-Kürt-Türkmen-Şii-Sünni-Süryani-Hristiyan Musul’a ihanetle girdi. Barış şehri olan Musul, petrol ve İngiliz siyasetiyle, çile ve ölüm şehri olmaya başlamıştı. Şimdi ise terör merkezi olacak, cehennem köpeklerinin üreme yeri olacak.
Ama nasıl Suriye bu zorlukları aştıysa, fedakar mümin insanlar ve muttaki önderler sayesinde de ırak bu fitne ateşinden kurtulacaktır.1300 yıl önce Süfyan’ın çocukları nasıl İmam Ali ve İmam Hüseyin’i katlettilerse, şimdi yine onların soyu, din görünümü altında müminleri, insanlığı katletmeye devam ediyorlar. Ama az bir topluluk, batıl yoldaki büyük toplulukları yenmeye kadirdir. Tüm fitne ve fesatlara rağmen, batıl örümcek yuvası gibidir, yok olmaya mahkum.
Suriye’de başarılı olamayan bu “Tekfirci Terör”, Irak’ta da başarılı olamayacak. Necefin, Kerbela’nın çocukları bunları geldikleri yere gönderecek veya Ney-neva çölünü bunlara mezar yapacaktır.
Maliki Eşter’in o zaman yapamadığını bugünün Alisi, Hüseyin’i yapacaktır….
Murat Nazlı / Taha Haber