کارگر

کارگر

ABD Başkanı Biden ve İsrail Başbakanı Netanyahu yaptıkları açıklamalarla Suriye'yi böldüklerini itiraf ettiler.
A

BD Başkanı Joe Biden ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'ın devrilmesi sonrası açıklamalarda bulundular. Biden ve Netanyahu olaylardaki rollerini kabul ettiler.

BIDEN'DAN ORTAKLARLA ÇALIŞMAYA DEVAM VURGUSU
 
Biden, Suriye'deki gelişmelere ilişkin basın tolplantısı düzenledi.

Biden, "Bu rejim, yüz binlerce masum Suriyeliyi vahşete mahkum bıraktı, işkence etti ve öldürdü." ifadesini kullandı.

Biden, "Suriye rejiminin düşmesi, Suriye halkı için tarihi bir fırsattır. Uzun yıllardır acı çeken Suriye halkına daha iyi bir gelecek inşa etme fırsatı sunmaktadır." değerlendirmesinde bulundu.

 

İran Cumhurbaşkanı Pezeşkiyan, bir anlaşmaya ulaşmak için Suriye toplumunun farklı kesimleri arasında diyalog yapılması gerektiğini vurgulayarak, askeri çatışmanın ve şiddetin en kısa sürede sona ermesini temenni etti.

İran Cumhurbaşkanı Mesut Pezeşkiyan, Suriye'nin birlik, egemenlik ve toprak bütünlüğünün korunmasının gerekliliğine vurgu yaparak, bu ülkenin geleceğine, siyasi ve hükümet sistemine karar vermesi gereken kişinin Suriye halkı olduğunu açıkladı.

Bir anlaşmaya ulaşmak için Suriye toplumunun farklı kesimleri arasında diyalog yapılması gerektiğini vurgulayan Pezeşkiyan, askeri çatışmanın ve şiddetin en kısa sürede sona ermesini ve Suriye halkının, her türlü şiddetten, endişeden, yıkıcı dış müdahalelerden uzak, sakin bir ortamda kaderini belirlemek için bir karar almasını temenni etti.

Cumhurbaşkanı Pezeşkiyan, durumun istikrara kavuşturulmasına ve bölgenin istikrar ve güvenliğinin korunmasına yardımcı olmak için İran'ın ilgili taraflarla ve Birleşmiş Milletlerle diplomatik istişarelerini sürdürdüğünü vurguladı.

Siyonist rejimin Suriye topraklarına saldırısını şiddetle kınayan Pezeşkiyan, bu ülkedeki tüm iç tarafların yanı sıra bölge ülkelerine, Siyonist rejimin bölge uluslarına karşı yayılmacı ve yasadışı emellerini ilerletmek için yaptığı istismarlara karşı uyanık olmaları çağrısında bulundu.

Perşembe, 28 Kasım 2024 03:27

Terk Edilmiş ve Uzaklaştırılmış Kur’an

 “Peygamber, ‘Ey Rabbim! Kavmim şu Kur’an’ı terk edilmiş bir şey hâline getirdi’ dedi.” Furkan, 30 

Bu ayet-i kerime, Hz. Peygamber’in (s.a.a) şikâyetlerinden birini nakletmektedir. Hz. Peygamber (s.a.a) âlemlere rahmet olarak gönderildiğinden beddua da etmemiştir.

 

İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: “Namazda Kur’an ayetlerini okumamızın bir delili de, Kur’an’ın mehcuriyetten (terk edilmekten) çıkarılması içindir.” 1

 

Rivayetlerde şöyle geçmiştir: “Her gün Kur’an’dan 50 ayet kıraat ediniz ve hedefiniz son sureye bir an önce ulaşmak olmamalıdır. Yavaş okuyunuz ve kalbinizi Kur’an tilavetiyle harekete geçiriniz. Gece karanlığında çaresiz kalmış gibi fitneler üzerinize geldiği vakit, Kur’an’a sığının.” 2

 

Bazı büyüklerin Kur’an’ın mehcuriyeti hakkındaki görüşlerini nakletmeyi uygun görüyorum:

 

1 - Molla Sadra ‘Vakıa Suresi’ tefsirinin mukaddimesinde şöyle der: “Birçok hikmet sahibi hekimin kitaplarını mütalaa ettikten sonra kendimi önemli biri gibi görme yanılgısına sahip olduğumu gördüm. Ancak basiretimin biraz açılmasıyla i gerçek ilimler hususunda yetersiz olduğumu anladım. Ömrümün sonlarında Kur’an ayetleri ve Hz. Peygamber’in (s.a.a) Ehl-i Beyt’inin (a.s) rivayetlerini daha dikkatli tahkik etmeyi gerekli gördüm. İşlerimin bir esasa dayanmadığına itminanım oldu. Çünkü ömrümün sonuna kadar nurun olduğu yerde değil gölgesinde durmuş

idim. Bu pişmanlığımdan ötürü ateşlendim, kalbim kendini alevin içinde buldu. İlahi rahmet elimden tuttu ve beni Kur’an’ın sırrıyla aşina eyledi. Kur’an üzerinde dakik düşünmeye ve tefsir yapmaya başladım. Vahiy evinin kapısını çaldım. Kapılar ardına kadar açıldı ve perdeler sonuna kadar çekildi. Ve meleklerin bana hitaben şöyle dediklerini duydum: “Cennete vardıklarında oranın kapıları açılır ve cennet bekçileri onlara şöyle der: 3 “…Selâm olsun size! Tertemiz oldunuz. Haydi, ebedî kalmak üzere buraya girin.” 4

 

2 - Feyzi Kaşani şöyle der: “Onca kitap ve risale yazdım, araştırmalar yaptım, ancak onca ilimde derdime çare olacak ve ateşimi söndürecek bir şey bulamadım. Kendimden korktum ve önümde bulunanlardan sıyrılarak Allah’a yöneldim. Allah da beni içsel yollarla Kur’an ve hadise hidayet etti.” 5

 

3 - İmam Humeyni bir konuşmasında ömrünün tamamını Kur’an yolunda geçirmediği için müteessif olduğunu söylemiştir. İlim havzalarına ve üniversitelere, Kur’an’ın ve çeşitli boyutlarının yüksek bir amaçla tüm bölümlerde temel kabul edilmesini tavsiye etmiştir. Böylelikle ömürlerinin sonlarına geldiklerinde gençlik dönemleri için teessüf etmemiş olurlar. 6

 

Ayette geçen ‘mehcura’ kelimesinin kökü olan ‘hicr’ kelimesi; dilin ve kalbin şamil olduğu bedenin amelden uzaklaşmasıdır. 7

 

İnsan ve semavi kitap arasındaki ilişkinin daimi ve her boyutta olması gerekir. Zira ‘hicr’ kelimesi insanın ilişkide olduğu şey hakkında kullanılır. 8

 

Öyleyse Kur’an’ı mehcuriyetten çıkarabilmek için ciddi gayret içinde olmalıyız. Ve Kur’an’ı hayatın tüm boyutlarında, ilmi ve ameli eksene yerleştirmeliyiz. Böylelikle aziz İslam Peygamberi’nin (s.a.a) rızasını kazanmış olabilelim.

 

Kur’an’ı okumamak, Kur’an’dan başka bir şeyi Kur’an’a tercih etmek, O’nu hayatın eksenine yerleştirmemek, üzerinde dikkatlice düşünmemek, başkalarına öğretmemek ve O’nunla amel etmemek, Kur’an’ın mehcuriyetinin mısdaklarındandır. Hatta Kur’an’ı öğrenip de bir kenara bırakan, okumayan ve görmezlikten gelen kimse de Kur’an’ı mahcur etmiş, kendisinden uzaklaştırmış olur. 9

--------------------------------------------

1 Tefsir’u Nuru’l Sakaleyn

2 Tefsir’u Nuru’l Sakaleyn

3 Mukaddime-i Tefsir-u Sure-i Vakia

4 Zumer, 73

5 Risaletu’l İnsaf

6 Sahife-i Nur, c.20, s.20

7 Mufredat-ı Rağib

8 et – Tahkik fi Kelimati’l Kur’an

9 Tefsiru’l Munir

 Lübnan’ın güneyinde ateşkesin ilan edilmesinin hemen ardından Tahrir el-Şam’ın Halep’e düzenlediği saldırı, hem bölgesel hem de uluslararası açıdan değerlendirilebilir. Görünüşe göre, Tahrir el-Şam’ın yeniden canlandırılması, NATO’nun Ortadoğu’daki yeni projesi olup, küresel güçler arasındaki rekabetin devamı niteliğindedir.


Terörist grup Tahrir el-Şam, bugün sabah, Siyonist rejim ile Lübnan arasında ateşkesin ilan edilmesinden birkaç saat sonra, Halep’in kuzeyine yönelik büyük bir saldırı başlattı. Bu saldırı, 2016 yılındaki Halep’in kurtarılması operasyonundan sonra Halep kırsalının batısında yaşanan en büyük çatışmalar arasında sayılmaktadır.

Tahrir el-Şam, şu anda Suriye’nin kuzeyinde en önemli tekfirci terörist grup haline gelmiş durumda. Aynı zamanda “Sıkur el-Şam”, “Ceyş el-Şimal”, “Türkistan İslam Partisi”, “Ceyş el-İzza”, “Kata’ib el-Rahman” ve “Ceyş el-Öze” gibi birçok diğer grup bu örgütle ittifak kurmuş ve bugün Halep kırsalındaki operasyonlarda önemli bir rol üstlenmişlerdir.

Tahrir el-Şam, birkaç aydır Halep çevresinde geniş çaplı hareketlilikler başlatmış ve bu bölgedeki terörist varlığına dair yerel ve bölgesel medya organlarında birçok rapor yayımlanmıştır. Bu hareketliliklere karşılık olarak Suriye ordusu, bir ay önce zırhlı birliklerinin bir kısmını kuzey Suriye ve Halep kırsalına sevk etmiştir.

Bunun yanı sıra, Rusya ordusu da Şam yönetimiyle koordineli bir şekilde, bu süreçte Halep çevresindeki Tahrir el-Şam’ın üsleri ve savunma hatlarını bombalamıştır.

Tahrir el-Şam, aslında Suriye El-Kaidesi’nin güncellenmiş bir versiyonudur. Suriye iç savaşı başladığında, bu grup "Cehfet en-Nusra" olarak adlandırılmıştı. El-Kaide etiketinden kurtulmak amacıyla, kendisine "Tahrir el-Şam" adını seçti. Bu grubun lideri Muhammed el-Culani şu anda İdlib'de bulunmaktadır. Tahrir el-Şam, "El-Aksâ Fırtınası" operasyonunun başlatılması ve Hizbullah’ın Siyonist rejime karşı güney Lübnan’da savaşmaya başlamasının ardından, Halep’e geri dönme fırsatının doğduğunu değerlendirmiştir. Çünkü şu anda Hizbullah ve direniş güçleri Güney Lübnan cephesine odaklanmışken, Suriye topraklarında teröristlerin manevra yapabileceği bir ortam oluşmuştur.

Bu saldırı, Halep’e yönelik yapılmışken, Suriye hükümeti, yaklaşık bir yıl önce, Ankara’yla ilişkileri yeniden canlandırmak ve Türkiye’yi terörist gruplarla olan işbirliğinden uzaklaştırmak amacıyla müzakerelere başlamıştı. Tahrir el-Şam, Şam ile Ankara arasındaki bu müzakerelere karşı olan en önemli engeldi. Bu müzakereler Rusya’nın aracılığıyla yürütülüyordu. Bu bağlamda, son altı ayda, İdlib ve Halep kırsalındaki çatışmalar önemli ölçüde artmıştı; ancak Halep şehri bu çatışmalardan bir ölçüde korunmuştu.

Amerika Birleşik Devletleri ve Siyonist rejim açısından, bu terörist hareketlilikleri, direniş eksenine karşı bölgesel bir çatışma başlatma fırsatı olarak değerlendirilebilir. Çünkü en azından, direniş cephesinin, özellikle Suriye’deki gücü, kuzey Suriye’deki çatışma alanlarında harcanmaktadır. Son aylarda, Suriye, NATO’nun Ukrayna ile mücadelesinin yeni bir arenası haline gelmişken, Tahrir el-Şam’ın, Ukrayna istihbarat elemanlarının yardımıyla insansız hava araçlarıyla donatıldığı bildirilmiştir. Ayrıca, üç ay önce, İdlib’de, Ukraynalıların Suriye ordusu ve Rus askeri birliklerine karşı kullanılmak üzere mini insansız hava araçları üretecek atölyeler kurduğu yönünde raporlar bulunmaktadır.

Bu durum, NATO’nun, Rusya ve İran ile olan bölgesel meselelerde Suriye krizine özel bir dikkat gösterdiğini ortaya koymaktadır. Bu arada, Fransa'nın, ABD güçleriyle birlikte Suriye’nin kuzeydoğusunda üslerde bulunduğuna dair raporlar yayımlanmıştır. Bu durum, Suriye krizinin ciddi şekilde yeniden gündeme geldiğini ve bu vesileyle Rusya’ya baskı yapılmaya çalışıldığını göstermektedir.

Daha ilginç olan bir diğer gelişme ise, Orta Asya ülkelerinden gelen güçlerin Suriye’deki terörist gruplara katılımının belirgin bir şekilde arttığıdır. Özellikle, son saldırılarda yer alan ana terörist gruplardan biri, Çin’in Sincan bölgesinden Suriye’ye gönderilen güçlerden oluşan “Türkistan İslam Partisi”dir.

Bu durum, Suriye’deki mevcut satranç tahtasının ne kadar uluslararası gelişmelerle iç içe geçtiğini açıkça göstermektedir. Sonuç olarak, Suriye’deki mevcut gelişmeleri sadece içsel bir perspektiften değerlendirmek mümkün değildir. Görünüşe göre, Halep’teki son gelişmeler, Amerika’nın, Batı Asya’daki jeopolitik ortamda direniş eksenine karşı çok boyutlu mücadelesinin yeni bir aşamasıdır. Bu aşama, Lübnan’ın güneyinde 60 günlük ateşkesin sağlanmasının ardından, direniş ekseninin insan gücünü yeniden kazanması ve güçlerini örgütlemesi için gerekli fırsatın engellenmemesi amacını taşımaktadır.

Not: Analiz Tasnim Haber Ajansından tercüme edilmiştir.

  El-Nusra Cephesi teröristleri, bugün Siyonist rejim ile Lübnan arasında ateşkesin ilan edilmesiyle aynı anda Halep, Hama ve İdlib çevresinde Suriye ordusuna yönelik büyük bir saldırı başlattılar ve şiddetli çatışmalar yaşanıyor.


El-Nusra Cephesi ve ona bağlı diğer terörist gruplar, bugün sabah saatlerinde Suriye ordusunun mevzilerine saldırarak, bu bölgelerdeki kasaba ve köyleri roketler ve topçularla ateşe tutmuşlardır.

Teröristler, Halep’in batısındaki Nebil Ez-Zehra ve Qaytan el-Cil kasabalarına roketli saldırılar düzenlerken, aynı zamanda İdlib’in güneyi ve Hama’nın batısındaki ön hatlara da ağır saldırılar yapmışlardır.

Sputnik, Senhar, Qaytan el-Cebel, Şeyh Akil ve Şeyh Süleyman bölgelerinde şiddetli çatışmaların sürdüğünü ve bölgedeki kontrol haritasında herhangi bir değişiklik yaşanmadığını bildirdi.

Ayrıca, teröristler 46. Tümen bölgesindeki ön hatları kırmaya çalışmaktadırlar.

Suriye ordusunun topçusu, teröristlerin saldırdığı hatları yoğun ateşe tutarak, Suriye ve Rusya savaş uçakları, teröristlerin lojistik hatlarını, topçu mevzilerini, mühimmat depolarını ve askeri üslerini bombalamışlardır.

Bir saha kaynağı, Sputnik'e verdiği demeçte, Al-Aşa’ib el-Hamra adlı grubun Halep ve İdlib çevresinde birkaç cephede saldırılar düzenlediğini belirterek, Suriye ordusunun karşı taarruzunda onlarca teröristin öldüğünü aktardı. Suriye ordusu, El-Nusra Cephesi’nin Dareh Azze kasabasının kuzeybatısındaki tepelere kurduğu topçu bataryalarını ve cephaneliklerini yoğun ateşe tutmuştur.

Ayrıca, Suriye ordusu, Türkistan İslam Partisi ve Huras el-Din teröristlerinin Cebel el-Zaviyah bölgesindeki İdlib’in güneyindeki merkezlerine de yoğun bombardıman düzenlemiştir.

Şiddetli çatışmalar, Hama’nın batısındaki Sarmaniya, Ferqur, Eş-Şeyh ve Duveir el-Ekrad bölgelerinde ve İdlib’in güneyinde devam etmektedir.

Çatışmalar hala yoğun bir şekilde sürerken, Suriye hava kuvvetleri, teröristlerin ön hatlardaki toplanma merkezlerine yoğun hava saldırıları gerçekleştirmektedir.

Sputnik, Al-Aşa’ib el-Hamra grubunun, El-Nusra Cephesi’nin yan kolu olduğunu ve bu grubun başlarına kırmızı bant taktığını belirtti. Bu grup, Ebu Aliqzan el-Mısri tarafından kuruldu. Al-Aşa’ib el-Hamra, özellikle sivil halkı öldürme ve Suriye askerlerine karşı vahşi katliamlar yapma konusunda tanınmaktadır.

Huras el-Din teröristleri ise daha önce Afganistan, Bosna ve Kafkasya’da savaşmış teröristlerden oluşmaktadır.

 Lübnan Parlamento Başkanı, Siyonist rejimin saldırılarının durması ve ateşkesin sağlanmasını, Lübnan halkının direnişi ve fedakarlıkları sonucunda elde edilen bir zafer olarak nitelendirdi.
 

Lübnan Parlamento Başkanı Nebih Berri, konuşmasına İslam ümmetinin şehidi Seyyid Hasan Nasrallah’ı rahmetle anarak başladı ve "İslami direnişin emanetini bana yükleyen" dediği Nasrallah’ın ruhuna selam gönderdi.

Berri, "Biz, İsrail'in saldırganlık planlarını boşa çıkardık ve yeni bir aşama başlatıyoruz," diyerek, Lübnan halkının ve direnişin kazanımlarına dikkat çekti.

Lübnan Parlamento Başkanı, "Biz, topraklarımızı savunmak için dört binden fazla şehit verdik," diyerek, direnişin ve fedakarlığın büyüklüğünü vurguladı.

Berri, Lübnan halkının mültecileri kucaklayıp onlara yardım elini uzattığına ve bu dayanışmanın ülkenin ihtiyacı olduğu bir dönemde büyük bir öneme sahip olduğuna değindi.

Berri sözlerine devamla, "Bu, Lübnan için en tehlikeli aşamadır, çünkü düşman, tüm Lübnan’ın bileşenlerini tehdit etti. Lübnan’ın birliği için bu an çok yakındı," dedi.

Berri, "Toprağa dökülen değerli kanlar, Lübnan’ı koruyacak ve ülke, istikrar ve caydırıcılık ile bu aşamadan daha güçlü bir şekilde çıkacaktır," ifadelerini kullandı.

Berri, "Tüm mültecilerimizi direniş göstererek ayakta duran, şehitlerin emanetine sahip çıkmak için kendi topraklarına geri dönmeye davet ediyoruz," dedi.

Son olarak, Lübnan’ın direniş kahramanlarını öven Berri, şunları söyledi:

"Direnişçiler, Lübnan topraklarının Siyonist katiller için bir oyun alanı olmasına izin vermediler. Biz, Lübnan halkını ve tarihini tehdit eden, ülkenin en tehlikeli anını geride bırakıyoruz."

 

ran, Ateşkesi Memnuniyetle Karşıladı

İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü İsmail Bekayi, Siyonist rejimin Lübnan'a yönelik saldırganlığının sona ermesini memnuniyetle karşılayarak, İran'ın Lübnan hükümetine, milletine ve direnişine kararlı desteğini vurguladı.

Mehr Haber Ajansı’nın haberine göre Bekayi, İran'ın Gazze ve Lübnan’a yönelik savaşın derhal durdurulması gerektiğine ve İran'ın son 14 ay içinde bu hedefe ulaşmak için kapsamlı diplomatik hareketlerine değinerek, “Siyonist rejimin, ABD ve bazı Avrupa hükümetlerinin kapsamlı desteğiyle işlediği savaş suçları sonucu 60 bin masum insanın şehit oldu, 120 bin kişi yaralandaı ve 3,5 milyondan fazla mazlum Filistin ve Lübnan halkı iyerinden edildi ve bu bölgelerde hayati önem taşıyan çok sayıda altyapı tahrip edildi” dedi.

Bekayi, “Uluslararası Adalet Divanı'nın soykırımı önlemek için çıkardığı geçici emirlere ve Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin Siyonist rejimin liderleri hakkında çıkardığı emrine göre, son 14 aydır savaşa ve soykırıma son verilmesi çağrısında bulunanlar, bugün işgalci rejimin suçlularının yargılanıp cezalandırılmasını bekliyorlar” ifadelerinde bulundu.

Bekayi ayrıca Batı Asya bölgesinde barış ve istikrarın korunması ve saldırgan Siyonist rejime Gazze'ye karşı savaşı durdurması için etkili baskı uygulama konusunda uluslararası toplumun sorumluluğunu da vurguladı.

 

 Türkiye Dışişleri Bakanlığı, Lübnan’da ateşkes sağlanmasına yönelik müzakerelerin olumlu sonuçlanmasını memnuniyetle karşılandığını belirtti.
Türkiye Dışişleri Bakanlığı yaptığı açıklamada; Lübnan’da ateşkes sağlanmasına yönelik müzakerelerin olumlu sonuçlanmasının memnuniyetle karşıladığını belirtti.

“Ateşkesin kalıcı olmasını temenni ediyoruz” denilen açıklamasında, "İsrail’in ateşkese harfiyen uyması ve Lübnan’da yol açtığı zararı tazmin etmesi için uluslararası toplum tarafından baskı kurulmalıdır." ifadelerine yer verildi.

Türkiye'nin Lübnan’da iç barışın tesisi amacıyla gerekli desteği sunmaya hazır olduğu bir kez daha vurgulanırken, "Bu vesileyle, bölgede barış ve istikrarın sağlanması için Gazze’de bir an önce kalıcı ve kapsamlı ateşkes ilan edilmesi ve İsrail’in saldırgan politikalarına son vermesi gerektiğini hatırlatmak isteriz." ifadeleri kullanıldı.

 Tam da Hizbullah'ın Lübnan'da işgal altındaki topraklara düzenlediği en ağır ve en zarar verici saldırılarından birinden sadece iki gün sonra, Lübnan Hizbullah Hareketi ile apartheid rejimi İsrail arasında 60 günlük ateşkes fısıltısı duyuluyor. Bu “fısıltı” o kadar ciddi ki, siz bu yazıyı okurken ateşkes çoktan başlamış olabilir.
 

Hizbullah'ın geçen hafta pazar günü (24 Kasım), işgal altındaki topraklara yönelik saldırıları gerçekten benzersizdi. Bu saldırılar kuzeyden Tel Aviv ve Aşdod'a kadar işgal altındaki bölgeleri kapsıyordu ve ciddiyet açısından bakıldığında işgal altındaki bölgeleri 300'den fazla füze ve insansız hava aracının vurduğunu söylemek gerekir.

İbrani gazetelerinden Yediot Aharonot, izin verildikten sonra bu saldırının zararlarının bir kısmına değindi ve şunları yazdı: ‘Oluşan hasarın miktarının on milyonlarca şekel olduğu tahmin ediliyor. Savaşın başlangıcından bu yana geniş alanlarda en yoğun çatışmaların yaşandığı günlerde, onlarca maliye ekibi hasarlı bölgelere akın etti ancak olayların kapsamının geniş olması nedeniyle tazminatın tespiti hâlâ mümkün değil ancak hasarın on milyonlarca şekel olduğu tahmin ediliyor.

İşgal altındaki bölgelerin kuzeyinde 8 binden fazla bina yıkıldı. Bu saldırıların ardından Siyonistler bir anda ateşkes sağlama kararı aldı. Elbette Kiryat Şomana’daki hasarın inanılmaz boyutlara ulaştığını ve yalnızca hasar gören eğitim binalarının yeniden inşasının 4 ay süreceğini belirtmek gerekir. Lübnan sınırındaki Siyonist yerleşim birimlerinde neredeyse hiç sağlam bina bulunmuyor ve evlerin çoğunun yenilenmesi ya da yıkılması gerekiyor.’

ATEŞKES HİZBULLAH’IN SALDIRILARININ MI YOKSA HOCHSTEİN’İN GÖRÜŞMELERİNİN Mİ SONUCU?

Bu bağlamda Arap dünyasının önde gelen analistlerinden olan Rey el-Yevm Gazetesi Başeditörü Abdel Bari Atvan, bu gazetedeki makalesinde şunları yazdı: ‘Ateşkes, Siyonist rejimin Tel Aviv, Hayfa ve Safed'deki askeri ve istihbarat üslerine 340'tan fazla roket ve patlayıcı insansız hava aracının ateşlendiği ve 4 milyondan fazla Siyonist'in barınaklara kaçmasına neden olan Siyonistlerin Kara Pazar günü sonrasında önerilmişti. Bu saldırılar sonucunda Ben Gurion havaalanı kapatılarak işgal altındaki bölgelerde çok sayıda yangın çıktı ve çok sayıda kişi yaralandı. İşgal altındaki bölgelerin kuzeyinde ve Batı Celile (Akka, Nahariya ve Hayfa dahil) ve Doğu Celile (Safad) şehirlerindeki hayat tamamen sekteye uğradı. Öyle ki Hizbullah'ın bir gün ve gecede gerçekleştirdiği operasyonların sayısı 51'e ulaştı ve bu bölgelerdeki tüm okullar kapatıldı.

Sahadaki bu gelişmeler, füzeler ve insansız hava araçları Lübnan ve Gazze'deki savaşın sonunu getirecektir ve yakın zamanda Tel Aviv'i ziyaret eden ABD Temsilcisi Amos Hockstein’in eylemlerinin bu konuda hiçbir etkisi yoktur. Şeyh Naim Kasım açıklamalarında tamamen doğru söylüyordu ve şu ifadelerde bulundu: “Beyrut’un roket yağmuruna tutulması Tel Aviv’in de roket yağmuruna tutulmasını beraberine getirecek ve Hizbullah teslim olmayacaktır.” Hizbullah'ın geçtiğimiz Pazar günü yaptığı saldırılar sonucunda düşmanın çığlığının göklere yükseldiğini görüyoruz.’

ATEŞKES ANLAŞMASININ AYRINTILARI

Lübnan Meclis Başkanı Yardımcısı İlyas Busaab, Pazartesi günü Lübnan ile Siyonist rejim arasındaki olası ateşkes anlaşmasının ayrıntılarına değindi ve Reuters haber ajansına verdiği röportajda şunları söyledi: ‘ABD'nin İsrail ile Lübnan Hizbullah Hareketi arasındaki çatışmayı sona erdirmek amacıyla önerdiği 60 günlük ateşkesin uygulanmasının önünde ciddi bir engel bulunmuyor. 60 gün içinde İsrail ordusu güçleri Güney Lübnan'dan çekilecek ve Lübnan ordusuna bu bölgelerde konuşlanma zamanı verilecektir.’

Öte yandan bazı haber kaynakları, Lübnan güçlerinin yanı sıra Amerikan ve Fransız güvenlik güçlerinin de Güney Lübnan'da konuşlanacağını, İsrail rejiminin bölgeyi terk edeceğini ve Hizbullah'ın da Litani Nehri'nin yukarısına doğru hareket edeceğini belirtiyor.

Lübnan dışişleri bakanı ayrıca ateşkes anlaşmasının Tel Aviv ile kara sınırlarının belirlenmesine yönelik müzakerelere yol açacağını umut ettiğini ifade etti. Hizbullah’ın meclisteki partisinin başkanı, Siyonistlerin ateşkes yolundaki sabotajlarının tekrarlanması konusunda uyarıda bulunarak şunları söyledi: ‘Lübnan'ın egemenliğine saygı duyan ve onu düşman tehditlerinden koruyan her öneriyi görüşüyoruz ve garantimiz ordu, millet ve direnişin denklemidir. İsrail, gözlemcilerin gözü önünde 1701 sayılı Kararı 30 bin kez ihlal etti. Zaten partimiz dolaylı görüşmelerin sonuçlarını bekliyor.’

Öte yandan, Hizbullah'ın bu kararına tüm direniş cephesinin saygı duyduğunu belirtmek gerekir. Bu bağlamda Hamas hareketinin liderlerinden Usame Hamdan, el-Meyadin kanalına verdiği röportajda şunları vurguladı: ‘İşgalciler sahada başaramadıklarını müzakerelerde elde etmeye çalışıyorlar ama böyle bir şey olmayacak.’

Hamdan, Lübnan cephesi hakkında da Pazar günü direnişin 51 operasyonu sırasında yaşananları “Allah'ın şanlı günlerinden biri” olarak nitelendirdi ve şunları vurguladı: ‘Bu, İsrail işgaline karşı Lübnan direnişinin açık bir mesajıdır. Lübnan'da herhangi bir ateşkes ilanı bizi mutlu edecektir, çünkü Hizbullah halkımızın yanındaydı ve büyük fedakarlıklar yaptı.’

Elbette bölge dışında da ateşkes kararı büyük dikkat çekti.

AB Komisyonu Başkanı Josep Borrell, G7 toplantısında yaptığı açıklamada, Siyonist Kabineden hiçbir mazeret ve ek talep olmaksızın Lübnan Hizbullah Hareketiyle ateşkes anlaşmasını kabul etmesini isteyerek, Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin işgalci rejimin Başbakanı hakkında verdiği tutuklama emri konusunda Batı'nın çifte standartlarını eleştirdi.

SİYONİSTLERİN ÖFKESİ VE ÇIĞLIĞI

Öte yandan üst düzey bir Siyonist yetkili şunları söyledi: ‘Tel Aviv muhtemelen ABD'nin Lübnan Hizbullah'ıyla ateşkes planını onaylayacak. Netanyahu ve kabinesinin savaşı uzatmasına öfkeli olan işgal altındaki kuzey Filistin'deki yetkililer ve yerleşimciler şunları söyledi: Kuzeydeki İsraillilerin kanı Netanyahu'nun boynunda ve o bu bölgenin güvenliğini sağlayamamışken artık Hizbullah'a teslim olmuş durumda. Örneğin, Kiryat Şomana’nın belediye başkanı Avichai Stern şunları söyledi: Tam zaferden tam teslimiyete nasıl geçtiğimizi anlamıyorum ve neden bitiremeyeceğimiz bir şeye başladık? Biz Hizbullah'ı yenmek ve yok etmek yerine ona oksijen enjekte ettik.’

Elbette bazılarının da farklı görüşleri vardı; Örneğin Siyonist rejim muhalefet lideri Yair Lapid şunları söyledi: ‘Doğru olan, 10 ay önce Lübnan'la bir anlaşmaya varmaktı.’ Tabii bu sözler, yerleşimcilerin şu ifadelerinin ardından gündeme geldi: ‘Her gün sağa sola roketler çarpıyor, dayanma gücümüz kalmadı, belimiz kırıldı, gücümüz tükendi.

Siyonist rejimin eski başbakanı Naftali Bennett, Netanyahu'nun güvenlik kabinesi tarafından onaylanması beklenen Hizbullah ile yapılan ateşkes anlaşmasını sert bir şekilde eleştirdi ve şunları söyledi: ‘Bu anlaşma Hizbullah'ın İsrail'e saldırmasını engelleyemez ve bu anlaşma “tam bir diplomatik güvenlik başarısızlığıdır.” Bennett, açıklamasında Lübnan'da tampon bölge oluşturulmamasını eleştirerek, şunları söyledi: ‘Hizbullah sınır noktalarında örgütler oluşturup bunları Kuzey İsrail’e (İşgal Altındaki Filistin) saldırmak için kullanabilecektir.’

SİYONİST REJİMİN MİLYARLARCA DOLARLIK PROJESİNİN ÇÖKÜŞÜ

İbrani medyası, Hizbullah'ın insansız hava aracı saldırısının Tel Şamim bölgesindeki milyarlarca dolarlık bir projeyi hedef aldığını bildirdi. El-Meyadin konuyla ilgili haberinde şu ifadelerde bulundu: ‘Lübnan yakınındaki sınır bölgeleri yer altı tuzaklarından korkulduğu için boşaltıldı.’

SAVAŞIN TARIM SEKTÖRÜNE VERDİĞİ ZARARLAR

İbrani gazetesi Haaretz bir raporda şunları yazdı: ‘İsrail ordusunun 2023 sonlarında gıda rezervlerinde önemli bir artışa ihtiyacı vardı ancak iş gücü bulmada sorunlar yaşandı, bu faktörler meyve sebze sektöründe krize ve fiyatların artmasına neden oldu.’ İbrani medyası, savaşın devam etmesi sonucu işgal altındaki topraklarda tarım sektöründe kriz yaşandığını, meyve ve sebze fiyatlarının arttığını, çiftçilerin topraklarında çalışacak işçi bulmakta zorlandığını yazdı.

Bir diğer haber ise Siyonist rejim TV kanallarından Kanal 12, Yemen silahlı kuvvetlerinin saldırılarının ardından işgal altındaki topraklarda bulunan el-Hadire'deki “İttifak kauçuk fabrikasının” bu hafta kapatıldığını ve 450 çalışanı işten çıkardığını aktardı.

Japonya'nın “Yokohama Rubber” şirketi 2016 yılından beri bu fabrikanın sahibidir. The Globes daha önce fabrika sahibinin daha ucuz üretim alternatifleri ve daha düşük nakliye maliyetleri aradığını, çünkü üretimin büyük kısmının ihraç edildiğini, maliyetlerin ise savaşın başlangıcından bu yana Yemen silahlı kuvvetlerinin saldırıları nedeniyle arttığını belirtmişti.

 El-Manar haber sitesinin bir raporunda, Siyonist rejime yönelik çeşitli iç ve dış baskıların ateşkese yol açtığına dikkat çekildi.
 

El-Manar haber sitesi, Siyonist rejimin Lübnan ile ateşkes anlaşmasını imzalamadan önce, birçok iç ve dış baskıya maruz kaldığını ve raporda bu baskıların bazılarına yer verildiğini bildirdi.

Birinci faktör: Siyonist rejim, Başbakan Binyamin Netanyahu'nun ilan ettiği hedeflere ulaşmakta başarısız oldu. Direniş sadece geri çekilmedi, aksine roket saldırıları devam etti ve işgal altındaki toprakların kuzeyindeki yerleşimciler, evlerine geri dönemedi. Ayrıca Siyonist rejim, Lübnan’da ve bölge genelinde hiçbir siyasi değişiklik gerçekleştiremedi çünkü bu savaşta başarısız oldu.

İkinci faktör: Siyonist rejim, sahada da başarısız oldu. Lübnan’a yönelik kara saldırıları çıkmaza girdi, büyük kayıplar verdi ve askerlerinin ölü ve yaralı sayısı arttı.

Üçüncü faktör: Direnişin roket saldırıları sonucu, Filistin işgali altındaki toprakların kuzeyinden ve merkezi bölgelerinden, Hayfa ve hatta Tel Aviv'den kaçan Siyonist yerleşimcilerin sayısı arttı. Bu durum, daha önce Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah’ın sıkça vurguladığı bir denklem oldu.

Dördüncü faktör: Binyamin Netanyahu, iç siyasette de büyük baskı altındaydı. Bu baskı, hükümetin sağcı ve aşırı milliyetçi üyelerinden ve aynı zamanda muhalefet partilerinden geldi.

Beşinci faktör: Siyonist rejim, Amerika’nın Lübnan’a yönelik ateşkes düzenlemeleri üzerine yaptığı Amos Hochstein aracılığıyla yapılan müzakerelerde başarısız oldu. Lübnan Meclis Başkanı Nebih Berri, bu müzakerelerde, uluslararası 1701 sayılı kararın değiştirilmesi veya Lübnan'a yeni bir gerçeklik dayatılmasının önünü kapattı.

Altıncı faktör: Siyonist hükümet, savaşta elde ettiği askeri başarıların sadece sivil binaların ve ticari yapıların yıkılması olduğunu kabul etti ve maliyetli savaşın devamından kaçınma kararı aldı.

El-Manar, raporunun sonunda, Siyonist rejimin, sahadaki ilerleyişinde, sadece 22 kilometrekarelik bir alana sahip olan El-Khayyam şehrine bile giremediğini vurguladı. İki ay boyunca peş peşe bu şehre saldıran ve geçen bir yıl boyunca işgal altındaki Filistin sınırındaki tüm bölgeleri roketlerle vuran Siyonist rejim, El-Khayyam'da yaşadığı hezimetle, genel olarak Siyonist rejimin ve komutanlarının, ordu liderlerinin ve rejim yöneticilerinin başarısızlıklarını ve yalanlarını gözler önüne serdi.

Pazar, 24 Kasım 2024 03:40

Kuran'da Çokluğun Anlamı

   “Çokluk kuruntusu sizi o derece oyaladı.” Tekasür, 1 

İslam’da çokluk ve ekseriyete bakış açışı şöyledir; Çokluk düşüncesinin itikat ve şirkteki görünümü: “Ey zindan arkadaşlarım! Çeşitli ilahlar mı daha iyi, yoksa gücüne karşı durulamaz olan bir tek Allah mı?” 1

 

Yemeklerde çokluk: “Hani siz (verilen nimetlere karşılık): ‘Ey Musa! Bir tek yemekle yetinemeyiz. Bizim için Rabbine dua et de yerin bitirdiği şeylerden; sebzesinden, hıyarından, sarımsağından, mercimeğinden, soğanından bize çıkarsın, dediniz. …’” 2

 

Ömürde çokluk: “O ki, toplamış ve onu sayıp durmuştur.” 3

 

Meskende çokluk: Kur’an kimilerine serzeniş ederken şöyle buyurur: “Siz her yüksek yere bir alâmet dikerek eğleniyor musunuz? Temelli kalacağınızı umarak sağlam yapılar mı ediniyorsunuz?” 4

 

Şehvette çokluk: “İslam cinsellik meselesinden evliliği uygun görmüştür ve eşlerin birbirlerinden bu yöndeki istifadesini de kınamamıştır. “Ve onlar ki, iffetlerini korurlar; Ancak eşleri ve ellerinin sahip olduğu (cariyeleri) hariç. (Bunlarla ilişkilerden dolayı) kınanmış değillerdir.” 5 Bunların dışındaki birliktelikler ise haddi aşma olarak kabul edilmiştir: “Şu halde, kim bunun ötesine gitmek isterse, işte bunlar, haddi aşan kimselerdir.” 6

 

Çokluk sadece cemiyetin çoğunluğu ile ilgili sayımlarda olmaz. Kimi zaman zenginlik ve evlat için de çokluk gündeme getirilir: “Bilin ki dünya hayati ancak bir oyun, eğlence, bir süs, aranızda bir övünme ve daha çok mal ve evlât sahibi olma isteğinden ibarettir…” 7 Bundan dolayı Kur’an malı ve evlatları nedeniyle dünyaya dalmaması hususunda insanı uyarmıştır: “Ey iman edenler! Mallarınız ve çocuklarınız sizi Allah’ı anmaktan alıkoymasın. Kim bunu yaparsa iste onlar ziyana uğrayanlardır.” 8

 

Hz. Peygamber (s.a.a) Tekasür suresini okuduktan sonra şöyle buyurmuştur: “Meşru olmayan yollardan mal yığıp toplamak, o malda birikmiş olan vacip hakları ödememek ve kasalarda saklamak tekasürdür.”

--------------------------------------------

1 Yusuf, 39

2 Bakara, 61

3 Hümeze, 2

4 Şuara, 128

5 Muminun, 5-6

6 Muminun, 7

7 Hadid, 20

8 Münafikun, 9

Ömürde çokluk: “O ki, toplamış ve onu sayıp durmuştur.” 3

 

Meskende çokluk: Kur’an kimilerine serzeniş ederken şöyle buyurur: “Siz her yüksek yere bir alâmet dikerek eğleniyor musunuz? Temelli kalacağınızı umarak sağlam yapılar mı ediniyorsunuz?” 4

 

Şehvette çokluk: “İslam cinsellik meselesinden evliliği uygun görmüştür ve eşlerin birbirlerinden bu yöndeki istifadesini de kınamamıştır. “Ve onlar ki, iffetlerini korurlar; Ancak eşleri ve ellerinin sahip olduğu (cariyeleri) hariç. (Bunlarla ilişkilerden dolayı) kınanmış değillerdir.” 5 Bunların dışındaki birliktelikler ise haddi aşma olarak kabul edilmiştir: “Şu halde, kim bunun ötesine gitmek isterse, işte bunlar, haddi aşan kimselerdir.” 6

 

Çokluk sadece cemiyetin çoğunluğu ile ilgili sayımlarda olmaz. Kimi zaman zenginlik ve evlat için de çokluk gündeme getirilir: “Bilin ki dünya hayati ancak bir oyun, eğlence, bir süs, aranızda bir övünme ve daha çok mal ve evlât sahibi olma isteğinden ibarettir…” 7 Bundan dolayı Kur’an malı ve evlatları nedeniyle dünyaya dalmaması hususunda insanı uyarmıştır: “Ey iman edenler! Mallarınız ve çocuklarınız sizi Allah’ı anmaktan alıkoymasın. Kim bunu yaparsa iste onlar ziyana uğrayanlardır.” 8

 

Hz. Peygamber (s.a.a) Tekasür suresini okuduktan sonra şöyle buyurmuştur: “Meşru olmayan yollardan mal yığıp toplamak, o malda birikmiş olan vacip hakları ödememek ve kasalarda saklamak tekasürdür.”

--------------------------------------------

1 Yusuf, 39

2 Bakara, 61

3 Hümeze, 2

4 Şuara, 128

5 Muminun, 5-6

6 Muminun, 7

7 Hadid, 20

8 Münafikun, 9

İran Dışişleri Bakanlığı Hukuki İşler ve Uluslararası İlişkilerden Sorumlu Başkan Yardımcısı Kazım Garibabadi konuk olduğu bir devlet televizyonu kanalında gündemdeki gelişmeleri değerlendirdi.


Uluslararası Ceza Mahkemesinin (UCM) Siyonist İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski savaş bakanı Yoav Gallant hakkında tutuklama emri çıkarmasını Filistin halkı için "büyük bir zafer" olarak nitelendiren Garipabadi, "Aslında bu karar ezilen Filistin halkı, Direniş Ekseni ve destekçileri için büyük bir zaferdir, Siyonist rejim ve destekçileri için de bir yenilgidir. Bu açıdan bakıldığında bu karar çok önemlidir." dedi.

Garipabadi, Avrupalıların Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) Yönetim Kurulu'nda İran'a karşı karar çıkarma girişimine tepki göstererek, "Eğer siz (Avrupalılar) böyle bir adım atarsınız. Doğal olarak İran da karşılık verir. Tahran'ın cevabı, İran İslam Cumhuriyeti'nin UAEA ve nükleer programının denetimini sağlamaya çalışan aynı ülkelerin zararına olacaktır." ifadesini kullandı.

Garipabadi sözlerine şöyle devam etti:

"Aslında bu ülkeler Sayın Grossi'nin Tahran'daki sözlerini dinlemediler çünkü siyasi hedefler doğrultusunda hareket ediyorlar. Gördüğünüz üzere, UAEA Başkanı Grossi bir karara ihtiyaç olmadığını söylüyor. O Tahran gezisinin olumlu ve yapıcı olduğunu, İran ile etkileşimlerin ilerlediğini söyledi ama Avrupalılar 'hayır' diyorlar. UAEA müfettişlerinin fiilen erişimi olmadığı, kurumun İran'la sorunları çözülmediği için bir karar çıkarmak zorunda olduklarını ileri sürüyorlar. Yani kendilerini UAEA Başkanı'nın yerine koyuyorlar."

BM Güvenlik Konseyinin 2231 sayılı kararın geçerliliğinin bitimine bir yıldan az süre kaldığını belirten Garipabadi, "Bu konuyu takip eden analistler Avrupalı tarafların İran'ı yükümlülüklerini yerine getirmemekle suçlayıp Kapsamlı Ortak Eylem Planı (KOEP) anlaşmasındaki tetik mekanizmasını işletmeye çalıştıklarını düşünüyorlar." açıklamasında bulundu.

Tetik Mekanizması Devreye Girerse İran NTP’den Çıkacak

İranlı diplomat, "Tetik mekanizmasını İran İslam Cumhuriyeti'ne zarar vereceği düşünülmemelidir. Bu mekanizmayı İran üzerinde sopa gibi tutamamaları gerektiğini Avrupa'ya açıkça söyledik ve ABD'ye de aktarmalarını istedik. Tetik mekanizmasının Batı için de bir tehdittir. Tetik mekanizması devreye girerse İran NTP’den çıkacak.

Şu anda UAEA Yönetim Kurulu kararının tetik mekanizmasıyla sonuçlanıp sonuçlanmayacağını kesin olarak söyleyemeyiz. Vatandaşları endişeye sokmamalıyız. Doğru analizlerimiz olmalı. İran İslam Cumhuriyeti, UAEA Yönetim Kurulu kararına karşı tek bir bildiri ile yetinemez." değerlendirmesinde bulundu.

İran Nükleer Anlaşması Nedir?

Kapsamlı Ortak Eylem Planı (KOEP) olarak adlandırılan İran nükleer anlaşması, 2015 yılında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 5 daimi üyesi (İngiltere, ABD, Çin, Fransa, Rusya) ile Almanya ve İran arasında imzalanmıştı.

ABD Başkanı Donald Trump'ın 2018'de ülkesini tek taraflı olarak anlaşmadan çekmesinin ardından İran'a yönelik ekonomik yaptırımlar tekrar uygulamaya konulmuştu. Bunun üzerine Tahran yönetimi nükleer faaliyetlerine aşamalı olarak geri dönmüştü.

Tetik Mekanizması Nedir?

“Tetik mekanizması” nükleer anlaşmadaki olası bir ihtilafı çözme mekanizmasıdır. Nükleer anlaşmanın herhangi bir tarafı, taraflardan birinin anlaşmanın taahhütlerini yerine getirmediğine inanıyorsa, anlaşmanın 36. ve 37. maddelerine göre konu, İran dahil tüm tarafların bulunacağı ortak bir komisyona havale edilir.

Rast'ta yer alan habere göre bu iki maddeye göre, Avrupa ülkeleri İran'ı nükleer anlaşmaya uymamakla suçlayıp konuyu KOEP Ortak Komisyonu'na havale ederse, İran'ın şikayetçi tarafın rızasını almak için 30 günü olacaktır. Aksi takdirde dosya birkaç gün sonra Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'ne havale edilir.

BM Güvenlik Konseyi'nin bu dosyayı aldıktan sonra bir ay içinde İran'a yönelik yaptırımların geri getirilmesini oylaması gerekiyor, ancak Batılı ülkeler KOEP müzakerelerinde oylama sürecinin yapısını Çin ve Rusya’nın Batılı ülkelerin görüşünü veto etme olasılığını ortadan kaldıracak şekilde değiştirdiler.