کارگر

کارگر

İslam tarihi araştırmacısı Dr. Muhammed Hüseyin Recebi Devani şöyle dedi: Rivayetlerde Musul’da şiddetli karışıklıklar ve cinayetlerin meydana geleceği, ahir zamanda Humus, Halep ve Şam’da şiddetin ve toplu ölümlerin ortaya çıkacağı söylenmiştir.
 
IŞİD terör örgütü 2013 Nisan ayında varlığını ilan etti. Selefi cihadi (Tekfirci) bu silahlı terörist grubu öncül olarak kullanıp kuruluşundan şimdiye kadar vahşice saldırılarla Suriye ve Irak’ın farklı şehirlerinde en acımasızca suçlarla yüzyılımızda iz bırakmıştır.

Bu arada bu terörist grup ve meydana getirdiği kargaşa ve güvensizlik ortamı ahir zamanda meydana gelecek olaylarla irtibatlandırılarak farklı tahliller gündeme gelmiştir. Bu konuda tarihçi ve islam tarihi araştırmacısı Dr. Recebi Devaniyle bir sohbet yapıldı.
Dr. Muhammed Hüseyin Recebi Devani bu konuda şunları söyledi: Vaad edilen rivayetler ve dünyanın durumunun gidişatı göz önüne alındığında, bizim ahir zamanı yaşadığımız ortadadır ancak ahir zamanın ne zaman başlayıp ne zaman sona erdiğini gösteren bir ölçü ve sınırı belirlenmemiştir. önemli olan şey, Veliyi Asr’ın (a.f.) zuhuru, adaletli büyük cihan devletinin kurulması, fasid ve zorba güçlerin yerle bir edilmesidir.
Dr. ahir zamanda dünyada ve özellikle de İslam dünyasında meydana gelecek olaylarla, bazı rivayetlerde  İmamı Zaman’ın zuhur alametlerine benzerliğine işaret ederek, bu olayların ahir zaman rivayetleriyle karşılaştırması konusunda uyarıda bulunarak şunları söyledi: Bu olaylar o rivayetlerle örtüşsün ya da örtüşmesin biz bu meseleleri karşılaştırma peşinde olmamalıyız ve gerçek intizar olan kendi vazifemizle amel etmeliyiz. Eğer biz intizar vazifemizi yerine getirmek için o alametlerin gerçekleşmesini beklemeye koyulursak dolambaçlı bir yola girmiş oluruz. Bizden istenen intizarı ferec olan vazifeyi yerine getirmeliyiz.
Dr. Recebi Devani IŞİD’in ahir zamandaki Süfyani ordusu olup olmadığı yönündeki soruya şöyle cevap verdi: IŞİD de Süfyani gibi Şia’ya düşmandır. Ancak IŞİD’in sapkın, fasid, cellat, kan içici ve Allah’tan korkmayan bir hareket olduğu açıktır ve işlemekte oldukları cürümler bazen rivayetlerde bahsi geçen Süfyani ile ilgili meselelerde benzerlik göstermektedir, ancak bunların bahsi geçen Süfyani hareketi olduğunu söylememiz doğru değildir, çünkü Süfyani, o hareketin başında olup insanları kandıran kimseye denmektedir. Ancak bu cani ve fasid IŞİD hareketinin arkasında kirli selefi müftüleri vardır ve bu cinayet şebekesinin başında olan kimse kendini imam Hüseyin’in (a.s.) neslinden gören ve bu iddiada bulunan Ebubekir Huseyni el Bağdadi’dir.
Dr. Recebi Devani bu konudaki mevcut rivayetlere işaret ederek şöyle devam etti: Bizim rivayetlerimizde Süfyani’nin çıkması mütevatir ve kesin meselelerdendir, habis beni Ümeyye neslinden bir kimse çıkacak fesat ve yıkım getirecek ve 9 ay boyunca cinayetler ve suçlarla hükmedecek ve sonra da imam zaman tarafından yok edilecektir. Bu meselelerle örtüşen rivayetlerimiz vardır. Hatta rivayetlerde Musul’da şiddetli karışıklıklar ve cinayetlerin meydana geleceği, ahir zamanda Humus, Halep ve Şam’da şiddetin ve toplu ölümlerin ortaya çıkacağı söylenmiştir.
Dr. Recebi Devani bir rivayeti zikrederek şunları dedi: İmam Sadık (a.s.) Hazretin zuhuruyle ilgili alametlerden birini zikrederken şöyle buyurmuştur: Eyvahlar olsun Araba, ve onları kuşatacak olan belaya, Irak halkını öylesine korkutacak ki onlar huzur ve emniyeti kaybedeceklerdir.
Dr. Recebi Devani şunları vurguladı: Süfyani’nin çıkış olayında bir şahıs söz konusudur ancak bugün gerçekleşen bu cinayetlerin odağında bir şahıs değil bir hareket vardır. Ancak bu hareketin Süfyani denilen özel ve işin odağında olan bir şahsın ortaya çıkmasıyla sonuçlanması mümkündür, ama bu öngörülebilinecek bir şey değildir ve bu konuda kesin bir görüş bildirilemez.
intizar

 

 

Enerji Bakanı Taner Yıldız, resmi temaslarda bulunmak üzere gittiği Bağdat’ta önemli açıklamalarda bulundu. Taner Yıldız, “Irak’la birbirimizi daha iyi anlayan ve destek veren yapıyı sürdürüyoruz. Terör örgütü DAİŞ (IŞİD) ile mücadelede Irak’ın yanındayız. Irak’ın güvenlik güçlerine destek vermeye hazırız” dedi.

 

Resmi temaslar için başkent Bağdat’a giden bakan Yıldız, “Türkiye-Irak 17’nci Karma Ekonomik Komisyonu (KEK) Toplantısının” ardından Irak Dışişleri Bakanı İbrahim Caferi ile ortak basın toplantısı düzenledi.

Yıldız, Bağdat’ta bulunmaktan memnuniyetini dile getirerek konuşmasına başladı. KEK toplantısında birçok alanda işbirliğini öngören imzaları attıklarını aktaran Yıldız, toplantıda ekonomik, siyasi, ticari ve yatırımcıların önünün açılmasıyla ilgili konuların ele alındığını kaydetti.

Türkiye ve Irak başbakanlarının karşılıklı ziyaretlerinden sonra gerçekleştirilen toplantının önemli olduğunu vurgulayan Yıldız, “Irak’la birbirimizi daha iyi anlayan ve destek veren yapıyı sürdürüyoruz. DAİŞ ile mücadelede Irak’ın yanındayız. Irak’ın güvenlik güçlerine destek vermeye hazırız” diye konuştu.

Terör örgütü IŞİD’in ortaya çıkmasından sonra Türkiye’nin, Suriye ve Irak sınırındaki önlemlerini daha da artırdığını kaydeden Yıldız, ”Yaklaşık 7 bin şüphelinin Türkiye’ye girmesi engellendi. Bin 100 kişi de Türkiye’den sınır dışı edildi. Terör konusunda dünyanın ortak dili olmalıdır. Bunu Sayın Caferi’yle de konuştuk” dedi.

Yıldız, Türkiye’nin Irak Anayasası’nın tüm maddelerine saygı duyduğunu belirterek, ”Nereden çıkarsa çıksın petrol Irak halkınındır” dedi.

Irak Dışişleri Bakanı İbrahim Caferi de KEK toplantısında iki ülkeyi ilgilendiren hassas ve önemli konuların masaya yatırıldığını belirterek, “Bu toplantı, iki ülke arasındaki ilişkilerin güçlendirilmesi açısından daha da önem taşıyor. Ticaret, hizmet, güvenlik, elektrik ve yapı konularıyla ilgili imzalar atıldı. İki ülkenin ilişkileri dünya ve bölgedeki etkin rolümüzü artırabilir. Tarihi ve coğrafi ortak bağımız var. Köklü geçmişi olan ülkeleriz” dedi.

Terör örgütü IŞİD sorununa da değinen Caferi, ”Bu örgüt, sadece Irak ve Türkiye’yi değil tüm dünya ülkelerini tehdit ediyor” diye konuştu.

 

 

Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah iki kelimelik mesajında Siyonistleri uyararak “Sığınaklarınızı Hazırlayın” dedi.

 

El Menar kanalı internet sitesi, Lübnan Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah’ın projesini flaş haber olarak verdi. Fotoğrafa bakacak olursak, Nasrallah’ın iki kelimede Siyonistlere uyarıda bulunduğunu görebiliriz: Sığınaklarınızı hazırlayın.

Siyonist rejimin Golan tepelerindeki Hizbullah ve direniş birliklerine yaptığı saldırı sonrası, Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah Siyonistlere iki kelimeyle cevap verdi: «جهزوا ملاجئکم!» Sığınaklarınızı hazırlayın.

Açıklama olmaksızın sadece Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah’ın resmiyle el-Menar sitesinde Arapça ve İbranice olarak yayınlanan bu resim aslında Nasrallah’ın Siyonistlere savaşının bir ilanı olarak sayılmaktadır.

 

 

İslam İnkılabı Muhafızlar Ordusu Başkomutanı Tümgeneral Muhammed Ali Caferi tarafından yapılan açıklamada, İnkılap Muhafızları'nın İsrail'in çözüleceğine kadar mücadelesine devam edeceği belirtildi.

 

İşgal rejimi İsrail'in Suriye'nin Güneyine düzenlendiği saldırıda İranlı komutan Tuğgeneral Muhammed Ali Allahdadi'nin şehit edilişi münasebetiyle yaptığı açıklamada, Tümgeneral Caferi, Lübnan ve İşgal rejimi İsrail'deki savaşlarda gösterdiği gibi, İnkılap Muhafızlarının, İsrail'in çözüleceğine kadar mücadelesine devam edeceğini ifade etti.

İslam ümmeti evlatlarının Kuneytra'da şehit düşmelerinin, uğursuz, zalim ve terörist Siyonist İsrail rejiminin siyasi yapısının yakın gelecekte çözülmesi için yeni bir başlangıç noktası oluşturduğunu ifade eden İslam İnkılabı Muhafızlar Ordusu Başkomutanı, İslam İnkılabı'nın coğrafi sınırları aştığını, birleşik İslami cephe kurulduğunu kaydetti.

Bugün İslam dünyasında bütün gençlerin birer "mücahit Muğniye" ve bütün Muhafızların birer "Allahdadi" olduğunu belirten Caferi, İnkılab'ın kendi topraklarına kadar yayılmasını gören düşmanların, bu yüzden bir yerde İslam Peygamberine hakaret ettiğini, başka bir yerde, İslam İnkılabı'nın mücahitlerine saldırı düzenleyerek, İlahi vaatlerin tahakkukuna mani olabileceklerini düşündüğünü söyledi.

Siyonistlerin yıkıcı şimşekleri beklemeleri gerektiğini söyleyen Tümgeneral Caferi, onların geçmişte öfkelerini gördüğünü hatırlattı

Bölgedeki Müslüman mücahit ve direnişçilere İnkılap Muhafızlarının desteğinin artarak devam edeceğini vurgulayan İnkılap Muhafızları Başkomutanı, bu fesat kaynağını, bölgenin siyasi coğrafyasından silinceye kadar mücadelelerine devam edeceklerini belirtti.

Tümgeneral Caferi, açıklamasının devamında, şehit Allahdadi'nin yakınları ve arkadaşlarına taziye mesajında bulundu.

 

Çarşamba, 21 Ocak 2015 00:00

Ben Charlie Değil, Ortadoğu'yum

غفر الله لنا ولكم
Ünlü ve küstah mizah dergisi Charlie Hebdo'nun Paris'teki bürosuna düzenlenen saldırı sonucu 12 kişinin yaşamını yitirmesinin ardında terörizm lanetli yüzünü bir kez daha gösterdi.


Terör, hangi gerekçelere dayandırılırsa dayandırılsın başta sevgi ve kardeşlik dini olan İslam dininin mensubu olan Müslümanlar olmak üzere hiçbir insanın kabul etmeyeceği bir vahşettir. Faili kim olursa olsun ve kime karşı işlenirse işlensin terör, vahşi bir eğilimdir.
Her insan gibi bizlerde Fransa'da düzenlenen menfur terör eyleminin insanlık suçu olduğu kanısındayız. Zira hiçbir gerekçe sivil ve masum insanların öldürülmesini haklı ve meşru çıkaramaz. İnsanın yaşam hakkını elinden alan terörizmin failleri ve finansmanları kendilerini ne kadar da demokrasi havarileri olarak göstermeye çalışırsa çalışsınlar katildirler, kanla beslenen insanlık yoksunu kimselerdir.
Ama şu da var ki, teröristler sadece Avrupa'da boy göstermiyor. Terörizm sadece Paris'te can almadı. Bugün Ortadoğu, teröristlerin cirit attığı, kolaylıkla ürediği bir merkez haline gelmiştir. Ortadoğu, müsebbip ve niyetleri belli olanların kirli planlarını hayata geçirmeye çalıştığı kaos coğrafyasına dönüştü.
Müslüman coğrafyada kaldırdığınız her taşın altından "etnik veya mezhep savaş" sloganlı yeni bir tarihi hesaplaşma ya da bir paylaşım planı görürsünüz. Her geçen gün biraz daha belirsizlik girdabına sürüklenen bu coğrafyada selefi, radikal vb. terör grupları, maşaları oldukları oyun kurucularının da desteğiyle ayakta kalma imkânı buldu. Ortadoğu'yu kan gölüne çevirdi.
Tarihin her sayfasında terörü imal ve ithal eden ülkeler, maşalarının da yardımıyla İslam dünyasında ölüm yağdırmıştır. Terörizmin kuluçkası sözde dünya liderleri bu topraklara yılların tüketemediği ve tüketemeyeceği kinlerini kusmuştur.
***
Neden?
Neden; Başta katil Netanyahu olmak üzere teröre karşı yürüyen liderler Irak, Suriye, Mısır, Filistin, Bahreyn ve daha nice İslam ülkelerinde 12 kişi değil yıllardır öldürülen, çoğunluğu kadın ve çocuk olan milyonlarca sivil ve masumlar için sokaklarda boy göstermedi?
Neden; Paris Cumhuriyet Meydanı'na 1 milyon insanı aynı anda toplamayı beceren dünya liderleri aynı hassasiyet ve olgunluğu öldürülen Müslümanlar için de göstermedi?
Neden: Bugün Ortadoğu'da istediği gibi hareket edenler, "ifade özgürlüğü" adı altında Müslümanların en kutsal değeri olan Hz. Muhammed'e (s.a.a) hakaretin yaratabileceği tepkiyi hesaplayamadı?
Nijerya'da Boko Haram terör örgütü bir gecede yaklaşık 2 bin kişiyi acımasızca katletti.
Mizah dergisine saldırıda sadece bir gün sonra Yemen'in başkenti Sana'da düzenlenen intihar saldırısında 37 kişi hayatını kaybetti.
İsrail sadece 51 günde, çoğu çocuk ve kadın olmak üzere 2 bin 145 kişiyi katletti.
Suriye'de bugüne kadar yarım milyona yakın insan batının ithal ettiği teröristlerin kurbanı oldu.
Neden; Petrol için cinayet işleyen ve Ortadoğu'nun sınırlarını değiştirmek hayali kuranlar Irak'ta 1.5 milyon Müslüman öldürülürken sokağa çıkmadı?
Neden; Peygambere hakareti bile ifade özgürlüğü kapsamında ele alan batı, Suudi Arabistan'da ve Bahreyn'de sadece "düşüncelerini özgürce ifade ettikleri" için bugün hapiste olan Şeyh Nemr ve Şeyh Salman için yürümedi?
Müslüman oldukları için mi? Yoksa Fransa vatandaşı olmadıkları için mi?
Neden; Fransa'nın yaşadığı terör saldırısını her gün yaşayan Müslüman ülkeleri görmezden gelerek "hepimiz Charlie'yiz" diyenler, "Hepimiz Şam'ız", "Hepimiz Bağdat'ız", "Hepimiz Yemen'iz", "Hepimiz Nijerya'yız" diyemedi?
Paris'te sokaklara dökülen 1 milyon insanı geçelim.
Neden; Ülkemizde bile "Hepimiz Charlie'yiz" diyenler Filistin'de devlet terörü estiren İsrail'e karşı bir gün olsun sokaklara çıkıp "Hepimiz Filistin'iz", "Hepimiz Kudus'üz" demedi?
"Müslümanların Hz. Muhammed betimlemesine karşı hassas olduğunu biliyoruz" diyen ABD sözcüsü, saldırıdan sonra bile Peygamber karikatürü ile Müslümanları tahrik etmeye devam eden mizah dergisinin küstahlığını onaylarken en azında düşünce olarak kime dost kime düşman olduğunu ortaya koymuyor mu?
Medyanın tutumuna değinmiyoruz bile. Zira batının ikiyüzlü olduğu bir dünyada medya yüzsüzdür.
Son bir söz;
Hz. Hüseyin'in (a.s) özgürlük mesajını canlı tutmak için matem programları düzenleyen Şia'ya "bu programlar kabuk tutan yarayı kaşımaktır" diyen sözde aydınlar, dekanlar, profesörler neden ABD sözcüsünün "Müslümanların Hz. Muhammed tasvirine karşı hassas olduğunu biliyoruz" açıklamasına "Müslümanların yarasına tuz basmak" olarak tepki göstermiyor?

Pazartesi, 19 Ocak 2015 00:00

Ruhani Bugün İşine Metro ile Gitti

İran Cumhurbaşkanı, 19 Ocak Temiz Hava Günü çerçevesinde bugün iş yerine metro ile gitti.

MHA'nın haberine göre, 19 Ocak Temiz Hava Günü nedeni ile bugün iş yerine metro ile giden İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, "Cumhurbaşkanı olmadan önce ve eski zamanlarda metro kullanıyordum. Ülke yetkililerinin bugün metro ile iş yerlerine gitmeleri, insanların temiz bir havaya ulaşabilmemiz için çaba göstermemiz gerektiği ve bu konuda atılabilecek en önemli adımlardan birisinin toplu taşıma araçları kullanmak olduğunu göstermek amacı ile gerçekleşmiştir" dedi.

Ruhani açıklamasının devamında metroda cumhurbaşkanı ile karşılaşan halkın isteklerine dikkat çekerek, "İstekleri olan ve öncelikleri hakkında daha önceden düşünmeyen insanlar ile karşılaşmak çok iyi bir olay oldu. Belirtilen bazı istekleri mutlaka takip edeceğiz. Bazı insanlar, dış politikalar hakkındaki görüşlerini açıklamış ve müzakerelerin devam etmesini istediler. Bazı diğer insanlar ise metronun bazı saatlerde aşırı derecede kalabalık olması, üniversitedeki sorunlar, yüksek lisans sınavı gibi konular hakkındaki görüşlerini belirttiler. Bir hanımefendi ise toplum ahlakı ve yapılması gereken çalışmalar hakkında önerilerde bulundular" dedi.
 
 

 

Paris sokaklarında fikir/düşünce zabıtaları ve haksızlık koruyucu ve yayıcılarından oluşan kutsal bir devlet terörizmi ittifakı buluşması izledik. Buna sessiz kalanlar saldırganlar üzerine ağızlarını açmasınlar.
 
 
Paris’te yaşanan saldırının faturası şimdiden sinsice halka çıkartılıyor. Hükümetler gecikmeden ırkçılığı ve ayrımcılığı körükleyen, halkları dini kimlikler üzerinden bölen ve kendi ekmeğine yağ sürmek için açıklamalar yapmaktan geri kalmıyor. Bu konuda yapılan iki çeviriyi sizlerle paylaşıyoruz:

 

Kutsal Terör İttifakı: Fransa’daki Saldırılar ve AB İçişleri Bakanları

Arnold Schölzel SCHOLZEL
Junge Welt

Daha Paris’teki anma yürüyüşü sırasında ajanslar AB içişleri bakanlarının terörle mücadele amacıyla Schengen bölgesi dış sınırlarında kontrolleri yoğunlaştırmak istediklerini bildirdiler. Aynı zamanda uçak yolcularıyla ilgili bilgilerin Avrupa çapında merkezi toplanmasını sağlayacak bir sözleşme imzalanacağı konusunda da çığlıklar atılmaya başlandı. Almanya İçişleri Bakanı Thomas de Maiziere, pazar günü Paris’te 11 AB içişleri bakanı ve ABD Adalet Bakanı Eric Holder’le yaptığı görüşme sırasında AB üyesi ülkeler gizli servislerinin kendi aralarındaki ve ABD ile ilişkilerinin güçlendirileceğini açıkladı.

‘Polis bakanlarının resmen açıkladıkları arzularına bakarak Paris’teki saldırıların kimin işine yaradığı sorusuna cevabımız; ‘Bir sonraki adım birey haklarının yok edilmesi, parlamentoların yetkilerinin kısıtlanması,  özgürlük haklarının gasp edilmesi, vb.dir.’  şeklinde olabilir.Maiziere’nin, üstüne üstlük bir de ABD ile gizli servis ilişkilerinin güçlendirileceğini açıklamasıyla atılan adım reel bir kara mizaha doğru yönlenmektedir. Almanya, 2013’te Edward Snowden’ın açıklamalarından bu yana  ABD gizli servislerinin, özellikle NSA’nın olta yemi olarak sürekli boyun eğmeyi esas alan bir güvenlik politikası sergiliyor. Devletsel olarak boyun eğme politikası izleniyor.

Bu komik değil. Kanlı bir politika. Kısa süre öncesine kadar komplo teorisi sayılan şeyler şik hamdi gerçeline geldi. Bir Alman generali, ABD’nin dron (insansız savaş uçakları) katliamlarına Almanya’nın yardımcı olmasının çok doğal olduğunu açıkladı. Savaş propaganda dergisi Der Spiegel de bir dron saldırısında savaşın yan etkisi (koleteral tahribat) olarak öldürülmesi mümkün olan kadın, çocuk ve genel olarak suçsuzların sayısını tartışma konusu yaptı. Hangi komutanın hangi sayıdan itibaren dron saldırısına yeşil ışık yakabileceğini gündemine aldı.

Almanya’da terörist kavramıyla ilgili resmi açıklama en kıyısından Beyaz Saray’a kadar uzanan zeminde siyasal veya dinsel  hedeflere ulaşmak amacıyla baskı, yıldırma ve her türlü şiddet içeren yolun kullanımı, desteklenmesi veya şiddet uygulamaya yönelik çağrı şeklindedir.

Doğal olarak Berlin, devlet terörizmi sözcüğünün bu bağlamda hukuki açıdan anlamsız olduğunu açıklayarak kendisine terörist denmesine karşı tedbirini aldı. Eğer anayasadaki saldırı savaşlarına dahil olma yasağı veya BM’in saldırgan çatışmalara müdahalenin devletler hukukuna aykırı olduğu sözleşmesinin her ihlal edilişi cezalandırılabilseydi kararı alan ve sürdüren başbakan, dışişleri ve savaş (savunma)  bakanları ve destekçi parti ve parlamenterlerin terörist ilan edilip cezalandırılmalarını görmek bizim açımızdan çok iyi olurdu.

Paris sokaklarında fikir/düşünce zabıtaları ve haksızlık koruyucu ve yayıcılarından oluşan kutsal bir devlet terörizmi ittifakı buluşması izledik. Buna sessiz kalanlar saldırganlar üzerine ağızlarını açmasınlar.

 

Manuel Valls’a Göre  ‘11 Ocak Ruhu’

Michel SOUDAIS
Politis

45 dakikalık konuşmasından sonra başbakan herkes tarafından ayakta alkışlandı. Salı öğleden sonra Mecliste eşi nadir bulunan bir birlik vardı. Sadece savaşlar esnasında görülen bir birlik. Zaten Manuel Valls’da savaşta olunduğunu belirtti: “Fransa terörizme, cihada ve radikal İslam’a karşı savaşta”.

Meclis oturumu saat 15’de Meclis başkanının 7, 8 ve 9 Ocak’da katledilenlerin 17 kişinin anısına kısa bir konuşma ile başladı, daha sonra 1 dakikalık saygı duruşu ve hemen ardından milletvekilleri, beklenmedik bir şekilde sağcı UMP partisinin en sağında bulunan Serge Grouard’ın başlattığı, milli marş Marseillaise’i söylediler. Milli marşı Mecliste ta 11 kasım 1918’den bu yana hiç söylenmemişti.

Manuel Valls diğer grup liderlerinden sonra söz aldı, ama konuşmadan önce çok savaşçı bir içerikle konuşan UMP Parlamento Grup Başkanı Christian Jacob’un kendisine seslenerek  “Yıllar sürecek terörizme karşı bu savaşta” “Ülkeyi silahlandır” talebini kafasıyla onaylamıştı. Sinsi bir konuşma yapan Başbakan “olağanüstü önlemler” alınmasını onaylarken asla “sıradışı önlemler” alınmayacağını belirtti ve UMP’nin şahinlerini bile çok memnun kıldı. Manuel Valls’ın önlemleri şunlar oldu:

* İç istihbarat ve antiterör hukukunu “İnsan ve maddi kaynakları bakımından önemli oranda” güçlendirme. Manuel Valls diğer şeylerin yanı sıra istihbarat servislerini güçlendirme konusunda “Daha da ileri gidilmesini” istedi ve İçişleri Bakanı Bernard Cazeneuve’den “sekiz gün içinde” interneti ve “eyleme geçme, irtibat kurma ve beyin yıkama konusunda her zamankinden daha fazla kullanılan sosyal medyayı” denetlemek için önerilerde bulunmasını istedi.

* Avrupa uçak yolcularının bilgilerini paylaşma sistemi PNR’nin (Passenger name record) hayata geçmesi açısından Fransa’nın sistemi Eylül 2015’te hazır olacak. Manuel Valls AB parlamenterlerine 2 yıldır dondurulan bu sistemi onaylamaları için resmi bir çağrıda bulundu.

* Radikalleşmeye karşı önleyici önlemler. “Terör eylemlerinden mahkum olmuş ya da terör savaş gruplarına girmiş kişilerin ikametlerini ve denetlenme zorunluluğuna boyun eğmelerini mecbur kılan” yeni bir fişlenme sistemi kurulacak. […]

2015 sonundan önce hapishanelerde “Radikalleşmiş olarak sayılan kişilere” yönelik “Özel ve ayrı bölümler” oluşturulacak. Bu ise hapishane yönetimi ve istihbaratının “olanaklarını güçlendirme” anlamına geliyor. […]

* Başbakan “gençlerin hukuksal korunma bölümünün (PJJ) yönetiminde bir istihbarat biriminin kurulmasını” istiyor. Ve PJJ servisi çalışanlarına yönelik nitelikli bir eğitim verileceğini belirtti.

2012’den bu yana 2 antiterör yasasının onaylandığını hatırlatan Başbakan, dinlemeleri kolaylaştıracak yeni istihbarat yasa projesinin ise 3 ay içinde gündeme geleceğinin sözünü verdi. Ve kasım 2014’te onaylanan son terör yasasında cihat adaylarına sınır dışına çıkma yasağı ve tehdit teşkil eden yabancıların ülkeye girmelerini engelleyen maddelerin gelecek çarşamba bakanlar kurulunun gündeminde olduğunu ifade etti.  Tüm bu güvenlik önlemlerini meşrulaştırmak için Manuel Valls konuşmasında bir çok defa “11 Ocak ruhuna” atıfta bulundu, hani 4 milyon insanın “cumhuriyet yürüyüşlerine” katılmasını sağlayan “ruh”.

Ona göre bu ruh ulusal topraklarımızda ve “Bize saldırmak, çıkar ve yurttaşlarımızı tehdit etmek için örgütlenen teröristlerin bulunduğu yerlere” müdahale etme ve sert yanıt vermeyi meşrulaştırıyormuş. Özgürlüğü ve kardeşliği savunmak için sokağa inen milyonlar şimdiden ihanete uğradıklarını hissedebilirler.

 evrensel.net
 

 

 

 

Cumartesi, 17 Ocak 2015 00:00

Röportaj; Türkiye Nereye Ait?

Dumlupınar Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden Dr. Barış Adıbelli’ye göre, Türkiye Batı ve Avrupa’ya değil, belki bir çok ortak dinsel, kültürel ve tarihi bağa sahip olduğu Doğuya ait bir ülke.


Mehr Haber Ajansı, Bundan çok kısa zaman önceye kadar, Türkiye’nin nereye ait olduğu sorusu ile karşılaştığımız zaman buna çok net cevap vermemiz her halde mümkün değildi. Soğuk Savaş döneminde Türkiye için Batı Dünyası ve NATO tarafından pasif bir yol ve rol çilizmiş ve Türkiye’den Doğu ve Batı arasında bir köprü rolü oynaması istenmişti.

Ama 90’ların başından ve Sovyetler Birliği’nin çöküşü ile de alakalı olarak ve aynı zamanda Merhum Turgut Özal’ın iş başına gelmesi ile, Türkiye için biçilen rolde yavaş yavaş değişiklikler meydana gelmeye başladı ve bundan önce Türkiye siyasetinin yönü her daim Avrupa’ya ve Batıya iken bu yavaş yavaş değişti. Ama tabi ki buna en çok Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde şahit olduk ve zaman ilerledikçe de Türkiye’nin ilgisi Ortadoğu ve Avrasya bölgelerine giderek çoğaldı.

Ama Türkiye gerçekten nereye ait? Bu soruyu Avrasya Araştırmaları uzmanı ve Dumlupınar Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası  İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Dr. Barış Adıbelli’ye sorduk.

1. bölüm:

Efendim bize kısa olarak Türkiye’nin Avrupa Birliği serüvenini  anlatırmısınız?

Yani şimdi Türkiye’nin Avrupalaşma ve batılaşma tutkusu Cumhuriyetin kurulduğundan beri Cumhuriyetin temel ideolojikdeğerlerinden bir tanesi, yani aslında modern Türkiye için batılılaşma ve muasırlaşma serüveni buradan başlıyor, ama eğer bunu bir bütün olarak ve tarihsel süreçte ele almak isterseniz bizim batılılaşma serüvenimiz 200 yıl öncesine ve ta Osmanlı’ya kadar uzanır ve bu süre zarfında Avrupa ile bir ilişki içerisinde, yani zaman zaman Avrupa’ya karşı üstün olmuşuz veya Avrupa karşısında zayıf olmuşuz ve yani Avrupalaşma ve batılılaşma olayı sırf Cumhuriyet dönemine ait bir gelişme değil, ve biz hep zayıf noktalarımızı ortadan kaldırmak adına ve modernleşme adına ve kalkınma adına Avrupalaşma’yı seçtik ve bu yola başvurduk.

Ancak 1950’lerde Avrupa Birliği bir kurum olarak önümüze çıktığı zaman, yani Menderes zamanında, bizim de başvuru sürecimiz başladı ve o günden bugüne kadar AB ile ilişkilrimiz inişli ve çıkışlı olarak devam ediyor. Hükümetler zaman zaman kendi politik çıkarları için Avrupa Birliği mevzusunu kullanıyor, bunu olumlu veya olumsuz yönde kullanıyorlar. Son dönemde AB’ye girmek için Türkiye’de çok sayıda uyum çalışmaları yapıldı ve bu da toplumsal yaşama ve ekonomiye çok sayıda olumlu yansımaları oldu.

Peki o zaman Türkiye nereye ait? Son Zamanlarda Türkiye’nin Batı ve Doğuya olan bakış açısı ve algısında bir eksen kayması var mı?

Ama şimdi bu işin bir de kimlik boyutu var. Yani sizin sorunuzun ikinci kısmı ile daha çok ilişkili olan boyutu. Yani şimdi burada en önemli soru şu, Türkiye nereye ait? Ve burada öteden beri Avrupa Birliği bizi doğuya ait olan bir ülke olarak gördü, Türkler’i doğuya ait, Asya’ya ait bir medeniyet olarak gördüler, hatta Ortadoğulu bile değil ve Asya’ya ait olduklarını dile getirdiler.

Şimdi toprak açısından baktığınız zaman topraklarımızın yüzde üçü Avrupa’da ve geri kalan yüzde 97’si Asya’da, dolayısı ile şimdi bir kimlik çatışması içerisindeyiz, şimdi biz neyiz? Avrupalı mıyız? Asyalı mıyız? Batılı mıyız? Yoksa müslüman ve Ortadoğulu bir millet miyiz? Ve malesef bu sancı hep Cumhuriyet boyunca boyunca ve Cumhuriyet tarihi boyunca çekildi ve bir türlü adını koyamadığımız bir kimliğimiz var. Bir bakıyorsunuz Asyalıyız, bir bakıyorsunuz Avrupalıyız, Avrupalıyız diyoruz ama Asyalı ve doğulu toplumların tüm özellikleri bizde var, kültürel açıdan ve toplumsal değerler açısından, diğer taraftan batılıyız ve müslümanız diyoruz ama müslümanız ve Ortadoğulu bir devletiz ve Ortadoğulu toplumların bütün özellikleri bizde var.

Şimdi bunları üst üste bir birinin yanına koyduğunuz zaman, Türkiye’nin Avrupa Birliği süreci oldukça çok zor şartlar altında geçmektedir. Çünkü biz Avrupa Birliği’nin bir parçası mıyız? Değilmiyiz? Sorusuna cevabımız, hayır efendim biz Avrupa Birliği kültürünün bir parçası değiliz, yani AB’nin o Hıristiyan değerler üzerinde kurmuş olduğu birliktelik ki bu birliktelik yeni değil ve Haçlı Seferleri’nden beri bu birliktelik var.

Bu bakış açısı ile Türkiye’nin Avrupa’da ve Avrupa kültüründe bir yeri var mı? Evet var, ama ortak ve işbirliği zemini üzerinde değil, tam aksine yüz yıllar boyunca Avrupalılar’ın gözündeki Türkiye imajı, Türk imajı ve Müslüman Türk imajı, tamamen bir tehdit olarak görünmüş ve Avrupa’nın korku ve tehdit kültüründe Türkiye var evet, bakınız bununla ilgili olarak, müsaade ederseniz somut bir örnekle anlatmak istiyorum, bundan bir kaç ay önce bir film yayınlandı Dracula (Dracula Untold) diye batı sinemalarında ve bu film Türkler’e karşı büyük bir kin ve öfkeyle başlıyor ve bununla devam ediyor.

Bu film Fatih Sultan Mehmet’e yönelik bir kin ve nefretle devam ediyor ve yani tarih 2014, bu filmin konusu şuydu efendim Türkler şöyle ulus böyle ulus, Avrupa’da çoluk cucuk, kadın herkesi kesti ve öldürdü şeklinde hiç gerek olmayan hele bugünkü Avrupa’da yaşananları göz önünde tuttuğunuz zaman, bu film çok tehlikeli bir film ama bunu hala batı kullanıyor. O halde yani Türkiye’de şunu yapmatı AK Parti iktidari ile, yeniden bir sorgulama sürecine girdi, yani şimdi gerçekten biz kimlik olarak nereye aitiz?

Lütfen Bosna katliamını hatırlayalım 1990’larda, lütfen Kosova’yı hatırlayalım, buradaki insanların tek bir günahı vardı belki o da müslüman olmaktı ve yani batılıların gözüyle, başka bir sorun yoktu. Müslüman oldukları için batılılar o insanlara karşı katliam yapılmasına ve soykırım yapılmasına hep göz yumdular, bu da bize gösteriyor ki batıda kültürel olarak bir çizgi var, Müslüman Doğu ve  Hıristiyan Batı.

Bakınız Fransa’daki olaylar ve ondan sonraki ortaya çıkan durum ki bu durum bizleri de üzüyor. Şimdi burada AK Parti batılılaşma ve Avrupa Birliği’ne girmeyi Türkiye’nin önünde büyük bir proje olarak gördü ve buna gerçekten inanarak, 2002-2003 yılında iktidara geldiğinden beri adım attı. Ancak sonra gördü ki Avrupa’nın çifte standardı var, yani şimdi Avrupa Birliği Türkiye’ye bir takım koşulları dayatıyor, örneğin Kıbrıs Rum Kesimi’nin Avrupa Birliği’ne üye olması ve üyelik sürecinde yaşanan kirli olaylar.

Bu nedenlerden dolayı da Türkiye yavaş yavaş bunları sorgulamaya başladı. Ancak burada AB’nin Türkiye’ye karşı yapmış olduğu çifte standart çok önemli değil ve bana göre önemli olan nokta şu, Türkiye bana göre kimliğini keşfetti ve bu çok önemli bir şey, bir az evvel söyledim ya Türkiye nereye ait? Her halde Türkiye nereye ait olduğu ekseni buldu.

Ve siz sordunuz ya eksen kayması var mı? Hayır eksen kayması yok, Türkiye eksenini buldu, bakın batı dünyası İran’ı Nükleer Programı konusunda köşeye sıkıştırırken ve bütün ülkeler batının yanında yer alırken, sadece iki ülke İran’ın yanında durdu, Türkiye ve Brezilya, İran’ın yanında durdu sonradan Brezilya da çark etti ve sadece Türkiye kaldı İran’ın yanında.

Batı Beşşar Esedi öteleştirirken yine de Türkiye Esed’in yanında durdu, yani şimdi Türkiye’nin Suriye politikasını eleştirebiliriz bu başka bir konu ama Türkiye Suriye’nin de yanında durdu, Lübnan konusunda da Türkiye Lübnan’ın yanında durdu, burada üst üste koyduğunuz zaman Filistin meselesinde, Gazze meselesinde Türkiye kimliğini keşf etmiş bir şekilde bir politika üretmiştir ve bu da bize göstermiştir ki Avrupa’ya bakışı, Avrupa Birliği içinde yer alarak değil, Win-Win yani kazan kazan politikası ile yürütmek zorunda.

Bakınız önümüzde başka şeyler var, Avrasya Birliği diye yeni coğrafi ve siyasi alan var. Bugün İran, Rusya ve Çin dünyanın yeni güç eksenleri olarak önümüzde yer alıyor ve bir Avrasyacı düşüncü Türkiye içerisinde yeşeriyor ve şimdi Türkiye’nin önünde iki yönlü bir yol var, ya batı ile devam edeceksiniz ve batı sürekli sizin üzerinizde baskı kurmaya devam edecek veya doğuda yeniden kurulmakta olan dünyanın bir parçası olacaksınız ve mazlum halklarla hareket ederek onurlu bir şekilde ve eşit bir şekilde dünya ve bölgesel politikalarda söz sahibi olacaksınız.

Son dönemde Türkiye’nin Rusya ile ilişkilerini gelştirmesi de bu doğrultuda değerlendire biliriz. Bakın büyük bir başarıya imza attı Türkiye bu ne kadar tartışılsa da ve ne kadar espri konusu yapılsa da Şanghay İşbirliği Örgütü’ne üye olmaktır bu.

Devam edecek...

Omid Shamizi

Charlie Hebdo haftalık dergisi Avukatı Richard Malka, derginin bu hafta içinde Yüce İslam Peygamberine yönelik hakaret karikatürleri yayımlanacağı açıkladı. Derginin ofisine düzenlenen saldırının ardından, Charlie Hebdo'nun hayatta kalan çalışanları, bir an önce özel bir sayı çıkarmaya çalışıyor.


Derginin avukatı Richard Malka France Info radyosuna yaptığı açıklamada, Charlie'nin doğasında dine eleştirinin olduğunu savundu. Çarşamba günü 1 milyon baskı yapacak derginin yeni sayısında da daha önce tepki çeken karikatürlerin yer alacağını söyledi.
Charlie Hebdo'nun Çarşamba çıkacak sayısı 1 milyon basılacak ve 16 dile çevrilecek.
Charlie Hebdo dergisine yönelik çarşamba günü gerçekleştirilen baskında 12 kişi hayatını kaybetmişti. Hayatını kaybedenler arasında derginin genel yayın yönetmeni Stéphane Charbonnie de bulunuyor.
Söz konusu dergi daha önce defalarca Peygamber Efendimize –saa- yönelik hakaret karikatürleri yayımlamıştı.
Öte yandan Paris'teki saldırıların ardından Fransa'da binlerce askeri güç, ülkenin güvenliğini sağlamak için görevlendirildi.
Fransız kaynaklarının verdiği habere göre Fransa Savunma Bakanı Jean Yves Le Drian bugün Elize Sarayında güvenlik konulu toplantıda yaptığı açıklamada, Cumhurbaşkanı François Hollande'nin talimatı üzerine, Fransa'nın hassas noktalarını korumak üzere 10 bin askerin görevlendirildiğini bildirdi.
Fransa Savunma Bakanı, Cumhurbaşkanı'nın silahlı kuvvetlerin kritik noktaların güvenliğini sağlamak amacıyla görevlendirilmesini istediğini ifade etti.
Jean Yves Le Drian, Fransa'da ilk kez bu kadar gücün ülkenin kritik noktalarının güvenliğini sağlamak amacıyla görevlendirildiğini söyledi.
Fransa Başbakanı daha önce yaptığı açıklamada, 8500 askerin görevlendirileceğini söylemişti. Fransız yetkililer, camiler, sinagoglar ve dini okulların güvenliğini sağlamak amacıyla, ülkenin genelinde binlerce askerin konuşlanacağını bildiriyor.
Ancak Fransa hükümeti, bu ülkedeki Müslümanları ve mekanlarını korumak için önemli bir girişimde bulunmuyor.
Fransa'daki Müslümanlar topluluğu Pazartesi günü yaptığı açıklamada, geçtiğimiz hafta Paris'te meydana gelen olaylardan sonra Müslümanlar ve İslam merkezlerine en az 50 kez saldırı gerçekleştiğini duyurdu.
Fransa'daki İslami Merkez Kurulunda çalışan sözcü Abdullah Zekri, Müslümanlara ait binalara 21 saldırı raporu aldıklarını, bu saldırıların el bombası veya kurşunla gerçekleştiğini, ayrıca Müslümanların 33 kez saldırıyla tehdit edildiğini bildirdi.
Fransa'da İslamofobi girişimleri tırmanırken, Almanya'da İslamofobi'ye karşı büyük hareketliliğin olduğu bildiriliyor.
Bu bağlamda, Pazartesi günü Almanya'nın genelinde yüz bini aşkın kişi, İslam karşıtı Pegda isimli hareket aleyhinde gösteri düzenleyerek, çok kültürlü ve özgür topluma destek verdiler.
Pegida hareketi son sıralarda, Almanya'da İslam karşıtı gösteri düzenlemişti.
Binlerce Alman vatandaşı, geçtiğimiz hafta da ülkenin Berlin, Coln ve Neonazilerin kalesi Dresden dahil birkaç kentinde sokaklara gelerek, Irkçılık ve yabancılarla mücadele söylemini yayma yerine diğer din mensuplarına saygı gösterilmesine vurgu yapmıştılar.
Dresden başta olmak üzere Almanya'nın Güney kentlerinde ırkçı Neonaziler, her hafta Pazartesi günü Müslümanlar aleyhinde gösteri düzenliyor.
Almanya Adalet Bakanlığı son sıralarda, radikal sağcıların göçmenler ve mültecilere yönelik itirazlarının Almanya'yı mahcup ettiğini bildirdi.

İslami İran içişleri bakanlığı sözcüsü Hüseyin Ali Emiri, terör örgütü IŞİD'in  sürekli olarak İran güvenlik güçlerinin gözetiminde tutulduğunu söyledi.

Hüseyin Ali Emiri,  düzenlediği basın toplantısında, İran sınırlarının IŞİD ile uzun mesafesinin olduğunu belirterek, bundan dolayı İran güvenlik ve askeri birimlerinin IŞİD'i tamamen rasat ettiğini belirtti ve ''bunun için IŞİD terör örgütü hiçbir zaman İran'ın güvenliği için tehdit olamaz'' dedi.

Emiri,  açıklamasında ayrıca İran İslam Cumhuriyetinin Amerika'nın öncülüğünde IŞİD aleyhindeki koalisyona inanmadığını ve bu koalisyonun  terörizmle mücadelesini kabul etmediğini belirterek, ''Amerika ve müttefikleri, kendi oluşturdukları grubu yok etmezler'' dedi.

İran içişleri bakanlığı sözcüsü, Pakistan'ın sınır  güvenliğinin sağlanmasında ciddi olmadığına temas ederek; teröristlerin İran'ın  komşularının  toprak bütünlüğüne saygı duyduklarını bildiklerini ve ama onların bu durumu suiistimal ettiklerini ve Pakistan topraklarından İran'a girerek İran aleyhindeki terörist girişimlerde bulunduklarını söyledi.