کارگر

کارگر

 İslami şura meclisi başkanı Ali Laricani, İslam iddiasında bulunanlarca uygulanan şiddet ve katliamın Amerika ve küresel Siyonizm'e hizmet etmek ve siyasi şarlatanlıktan başka bir şey olmadığını vurguladı.

Sudan'ın başkenti Hartum'da düzenlenen İslam ülkeleri meclis başkanları zirvesinin açılış gününde konuşan Laricani, son yıllarda uluslararası arena,dünyanın tek kutuplu oluşu ile ilgili teorilerin çöküşü ve ödenen ekonomik ve insani bedellerin ardından şimdi çok kutuplu olma noktasına doğru ilerlediğini belirtti.

İslam dünyasında son yıllarda yaşanan gelişmelerin İslami ilkelere dayanan demokratik nizamların açısından büyük sıçramalar kaydettiğini belirten Laricani, bu gelişmelerin, bağımsızlık ve, özgürlük yanlılığı ve islamiyeti sergilediği ölçü kadar küresel güçleri dehşete düşürdüğünü vurguladı.

Ali Laricani, İslam iddiasında bulunanlarca uygulanan şiddet ve katliamın Amerika ve küresel Siyonizm'e hizmet etmek ve siyasi şarlatanlıktan başka bir şey olmadığını vurguladı.

Laricani ayrıca İslam coğrafyasında terörist eğilim sergileyen mantıksız radikal örgütlerin yayılması, İslam ümmetinin iç sorunlarını arttırdığını ve İslam ülkelerine ağır ekonomik ve insani bedeller dayattığını kaydetti.

İran İslam Cumhuriyeti açısından İslam ülkeleri vahdet eksenli stratejileri ile uluslararası arenalardaki fırsatlardan yararlanabileceklerini belirten Laricani, İslam ülkeleri iktisadi ve siyasi ve kültürel kapasitelerini ortaklaşa kullanarak İslam medeniyetinin kaybettiği konumunu yeniden kazanabileceklerini vurguladı.

Laricani ayrıca İslam ülkeleri meclisleri İslami milletlerin iradesini simgelediğini belirterek bu meclislerin bölgesel ve uluslararası fırsatları İslam ülkelerinin güçlenmesi ve etkili bir kutup haline gelmesi ve İslam azametini yeniden inşa edilmesi için kullanabileceklerini ifade

 

İran İslami Şura Meclisi başkanı Ali Laricani, Filistin İslami Direniş Hareketi HAMAS, Filistin İslami Cihad ve Hizbullah'ı bölgenin etkili ve önemli güçlü hareketleri olarak değerlendirdi.

 Tahran'da düzenlenen "Gazze, direnişin simgesi" adlı seminerde konuşan Laricani, sözkonusu üç hareketi Ortadoğu'nun en etkili üç hareketi olarak nitelerken, Lübnan ve Filistinlilerin, Siyonist İsrail'i, 2006'de 33 günlük savaş, 2008'de 22 günlük savaş ve 2012'de 8 günlük savaşta yenilgiye uğratarak bu rejimin yenilmezlik efsanesinin çöplüğe atıldığını kaydetti ve 'Irkçı İsrail, ciddi bir çözülme sürecine girdi' dedi.

Laricani, Filistin milletinin ırkçı İsrail'e karşı sergilediği cihad ve mücadelenin bu rejimin ancak İslami Cihad yoluyla ortadan kalkacağı inancının da bugün daha iyi bir şekilde görüldüğünü belirterek, Filistin halkına her zaman destek verilmesinin zaruri olduğunu söyledi.

Laricani, İran'da İslam inkılabının zafere ermesinden sonra rahmetli İmam Humeyni'nin Filistin meselesine çok özel bir değer verdiğini zira Müslümanlar için Filistin davasının bir imtihan meselesi olduğunu belirterek, rahmetli İmam'ın, korsan İsrail için kanser tümörü ifadesini kullandığı ve 'müslümanlara bu kansör tümörünü bu bedenden atmak en önemli şer'i görevdir' dediğini hatırlattı.

İran meclis başkanı Mahmut Abbas'ın liderliğindeki Filistin özerk yönetimi ile ırkçı İsrail arasında sözde barış gerçekte ise zillet olan görüşmelerin Filistin halkına bir faydasının olmayacağını zira bu zamana kadar da olmadığının görüldüğünü belirterek, "Terör rejimi İsrail karşısında Filistinlilerin haklarını ancak mücadele ile alacakları bugün daha iyi görülmüştür' dedi

 

 

 BM Daimi Temsilcisi Beşşar Caferi, silahlı terör gruplarının Suriye’de yaptığı terör eylemlerinin sayı ve tür bakımından tehlikeli bir düzeye ulaştığını belirterek bir kısım ülkelerin terörü ve kökten dinciliği destekleyerek gerçekleştirmeye çalıştığı şüpheli hedeflerin su yüzüne çıkmaya başladığına dikkat çekti.

Sana ajansı Türkçe sitesinin haberine göre, Caferi, Güvenlik konseyinin Salı günü bu ayki başkanı Pakistan Dışişleri Bakanının başkanlığında “Terörle Mücadelede Kapsamlı Bir Program İzleme” başlığı altında düzenlediği oturumda Suriye adına okuduğu bildiride, Pakistan’ın Kuveyta kentini vuran terör eylemini kınadı.

Suriye ve Pakistan’ın terör gibi acı bir gerçeği paylaştığını söyleyerek teröristlerin dün Halep Üniversitesini hedef alan ve sınav vermeye gelen 82 öğrencinin şehit olması 162’sinin de yaralanmasına yol açan terör saldırısına işaret etti.

Caferi, “Suriye’deki terör gruplarının güvenlik Konseyi toplantısının düzenlenmesini fırsat bilerek terör eylemleri düzenlediğini defalarca yineledik. Dün Halep’te yapılan saldırı buna benzer saldırıların onuncu yada belki yirmincisidir ” dedi.

Terörle mücadelede kapsamlı bir programa duyulan ihtiyaca değinen Caferi, teröristlerin bir çok ülkede bugün Suriye’dekine benzer terör yöntemleri ve araçları kullandığına, Suriye’de faaliyet gösteren ve sınırdan sızan yabancı teröristlerin birçok ülkede vatandaşların ölümü ve yaralanmasına yol açtığına ve bunların gelecekte başka bölgelere taşınacaklarına dikkat çekti.

Bazı Ülkeler Terör Örgütlerini Destekleme Politikalarını Alenen Sürdürüyor

BM Daimi Temsilcisi, cini terör şişesinden çıkarabileceğini ve kontrol altına alabileceğini sananların yanıldığını, uluslar arası toplumun geç de olsa Suriye’de korkunç katliamlar yapan bir kısmı Kaideye bağlı terör örgütleri bulunduğunu kabul etmesine rağmen terörle oynayanların gün gelecek parmaklarının yanacağını ve bu terör tarafından vurulacaklarını ifade etti.

Bazı ülkelerin hala bu terör örgütlerini silah, para, eğitim, barınma, medya ve politik destek sağlayarak terörü destekleme politikalarını alenen sürdürdüklerini bildiren Caferi, “bu ülkelerin teröristlere sunduğu medya desteğine bir örnek vermek istiyorum. Silahlı bir terör grubu Dera kentinde Suriye ordu mensuplarının ailelerinin oturduğu lojmanlara saldırıp kadın ve çocuklardan oluşan aile fertlerinin bir kısmını öldürüp yaraladı. Arabiye televizyonu bu olayı gerçekleşmeden önce yayınlayarak silahlı grupların rejime vurduğu bir darbe olarak nitelendirdi. Bununla birlikte Kaideye bağlı terör örgütleri Kaidenin komutanlarından gelen çağrılar üzerine Suriye’de gerçekleştirilen terör eylemlerinin bir çoğunu üstlendi. Bu örgütlerden biri olan Nusra Cephesi pek çok terör eylemini üstlenirken Amerika’nın CNN televizyonu Nusra’nın Suriye’de 600’den fazla terör eyleminden sorumlu olduğunu açıkladı” dedi.

Ağırlığı Olan Ülkeler Suriye’deki Terörle Mücadeleyi Baltaladı

BM Daimi Temsilcisi Caferi, Suriye’nin güvenlik konseyini karşı karşıya olduğu terör tehlikesi, mezhepsel cihat ve kutsal savaş adı altında Suriye’ye akın eden teröristlerin tehdidi konusunda defalarca uyardığını ve ilgili kurumlardan sorumluluğunu yüklenmesini talep ettiğini belirterek ağırlığı olan ülkelerin Suriye’de uygulanan terörle mücadele konusunda somut icraatlar alınmasını baltaladığını kaydetti.

Söz konusu ülkelerin yüzlerce masum Suriyelinin canına mal olan terör eylemlerini kınayan bir basın bildirisi çıkarılmasını bile engellediğine işaret ederek aynı zamanda Suriye’nin güvenlik konseyine gönderdiği mektupların resmi bir belge olarak üye ülkelere açıklanmadığının ve resmi bir belge şeklinde yayınlanmadığının altını çizdi.

Bazı Terör Gruplarının Eylemleri Tehlikeli Bir Seviyeye Ulaşmıştır

Caferi, bazı terör gruplarının Suriye’de gerçekleştirdikleri terör eylemlerinin sayı ve nitelik bakımından tehlikeli bir seviyeye ulaştığını bildirerek bu grupların vatandaşların yaşam kaynaklarını kurutmak amacıyla alt yapıyı ve önemli tesisleri vurduğuna işaret etti.

“Silahlı terör gruplarının BM’nin ve diğer örgütlerin sunduğu uluslar arası insani yardımları hedef alması, Kızılay örgütü gönüllülerine suikast düzenlemesi, Suriye’deki diplomatik temsilcilikler ve uluslar arası görevlilere tehditler savurması nasıl yorumlanmalı? Sivil uçakların hedef alınmasının insani gerekçesi nedir?” diye sorarak bu kinci kör terörün tek hedefinin devleti ve toplumu yıkmak olduğunu vurguladı.

Bazı ülkelerin Suriye’deki terörü destekleyerek gerçekleştirmeye çalıştığı hedeflerin su yüzüne çıkmaya başladığına işaret eden Caferi, İsrail’in Suriye’nin işgal altındaki Golan topraklarında ateşkes hattı boyunca 42 km uzunluğunda bir duvar inşa etme gerekçesi olarak tampon bölgeye kökten dinci terör gruplarının girdiğini gösterdiğine dikkat çekti.

Caferi, bu grupların özellikle bu dönemde söz konusu bölgeye ulaşması ve harekete geçmesini sağlayan tarafları sorgulayarak BM Barış Gücü Yönetimindeki üst düzey sorumlularının İsrail’in teröristlere kolaylıklar sağladığına ilişkin kesin bilgileri göz ardı ettiğinin altını çizdi.

Caferi, “Din ve medya tüccarları kılığına bürünen sözde din adamlarının verdiği tekfirci ve cihat fetvalarıyla hayata geçirilen yönlendirilmiş bir terörle karşı karşıyayız” diye belirtti.

internet sayfaları ve sosyal paylaşım sitelerinde Suriye’de terör ve sözde cihadın kışkırtılmasının BM’nin teröristlerin interneti ve iletişim araçlarını düşüncelerini yayma ve masum gençleri aldatmaya karşı harcadığı çabaların ciddiyeti konusunda şüphe yarattığını söylerine ekledi.

Caferi, batılı ülkelerin Arap aleminde meşru reform taleplerini öne sürüp kökten dinci İslami örgütlerle ittifak içinde çarpıtmayı, Kaide örgütü unsurlarının hapishaneden kaçırılıp Türkiye, Katar, Suudi Arabistan ve Lübnan’daki belirli siyasi grupların desteği ile Suriye’ye gönderilmesini kimin çıkarına gerçekleştirdiğini sorguladı.

BM Daimi Temsilcisi, halkların bazılarının İslami Hilafet hayalleri, Osmanlı İmparatorluğunu yeniden canlandırma kuruntuları, bazılarının da yaratıcı kaos teorisi nedeniyle acı çektiklerini, heykellerin yıkıldığını ve bilgeliğin fanatizm sunağında katledildiğini ifade etti.

Türk Hükümeti Ekonomi Terörü Uygulamak İçin Suriye Halkının Acılarını İstismar Etti

Caferi, Türkiye hükümetinin, korsanlık ve ekonomi terörü uygulamak için Suriye halkının acılarını istismar ettiğini belirterek yaklaşık 1500 sanayi ve ilaç tesisindeki makine ve araçların sökülüp çalınması ve Halep’ten Türkiye’ye kaçırılması için silahlı gruplarla işbirliği yaptığını bildirdi.

BM Daimi Temsilcisi, Suriyelilerin kalkınma unsurları ve geçim kaynaklarını hedef alan bu tür eylemlerin diğer terör eylemleri gibi kınanması ve güvenlik konseyinin Türkiye hükümetini çalınan malların Suriyeli sahiplerine iade etmesini ve zarar görenlere tazminat ödemesini sağlayan bağlayıcı bir karar almasını gerektirdiğini dile getirdi.

Türkiye Başbakanının birkaç gün önce kendi değimiyle emperyalist ülkelere Afrika’da çaldığı servetleri iade etmeye çağırdığına değinen Caferi, başbakanın hükümetine Suriye’den çaldığı malları iade etmeye ve kardeş Türk halkının onuru ve komşuluk ilişkilerini zedeleyen tutumlarından vazgeçmeye çağırması gerektiğine dikkat çekti.

BM Daimi Temsilcisi, “içişlerimize yönelik uluslar arası ve bölgesel müdahale kaba bir hal almıştır. Bazı ülkelerin uluslar arası meşruiyetin en basit ilkelerini ihlal etmesinin görmezden gelinmesi utan vericidir. Suriye halkının kanlarının yıkıcı şeytani terörist siyasi ajandaları uygulamak için istismar edildiği açık hale gelmiş ve göze batmaya başlamıştır. Mali’de terörle mücadele için harekete geçilirken ayını terör Suriye’de nasıl oluyor da desteklenip teşvik ediliyor?” diyerek sözlerini noktaladı.

 

 

İslam inkılabı rehberinin uluslararası işler danışmanı İran İslam cumhuriyetinin nükleer hakkından geri adım atmayacağını belirtti.

 İran devlet televizyonun haberine göre, İslam inkılabı rehberinin uluslararası işler danışmanı Ali Ekber Velayeti dün Genç Muhabirler Kulübü'ne verdiği demeçte Tahran'ın nükleer enerji hakkını asla göz ardı etmeyeceğinin, müzakereci heyeti tarafından algılanmasını umut ettiklerini belirtti.

Nükleer müzakereler konusunda İran İslam cumhuriyeti tutumlarının tamamen açık ve net olduğunu, bu tutumun ise uluslar arası yasalar çerçevesinde kabul edildiğini belirten Velayeti, şimdiye kadar yapılan görüşmelerde karşı tarafın (5+1) İran'ın en asgari haklarını bile kabul etmediğini, NPT ve uluslar arası yasalar dışında beklentisinin olduğunu söyledi.

İslam inkılabı rehberinin uluslararası işler danışmanı Ali Ekber Velayeti İran ve 5+1 grubu arasındaki müzakere sürecinde gündeme getirilen tüm soruların Tahran tarafından cevaplandırıldığını da sözlerine ekledi.

Güvenilir kaynakların belirttiğine göre UAEA ve İran İslam cumhuriyeti arsında Çarşamba günü Tahran'da başlayan müzakereler Perşembe günü sona erirken, gelecek tur müzakerelerin şubat ayında yine Tahran'da yapılmasına karar verildi.

 

İki gün Tahran’da süren müzakerelerin ardınan bir dahaki müzakerelerin 12 Şubat’ta yapılmasına kararlaştırıldı.

Mehr haber ajansı muhabirinin bildirdiğine göre, İran ve Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu arasında Çarşamba günü Tahran’da başlayan ve iki gün süren müzakerelerin ardından, müzakerelerin 12 Şubat’ta devam etmesine kararlaştırıldı.

Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu heyetinin başkanlığını Yukia Amano'nun yardımcısı Hemran Nackaerts ve İran tarafı hayetin başkanlığını İran’ın UAEK nezdindeki daimi temsilcisi Ali Asger Sultaniye üstlenmişti.

Müzakereler UAEK modalitesi çerçevesinde gerçekleşti.

 

 

Pakistan ve Irak’taki katliamlara işaret eden Tahran Cuma namazı hatibi, teröristleri Amerika Suriye’ye gönderdiğini söyledi.

Mehr haber ajansının bildirdiğine göre, bugünkü Tahran Cuma namazı Ayetullah Ahmed Hatemi’nin imamlığında eda olundu.

Ayetullah Ahmed hatemi hutbesinde devrim yıldönümüne işaret ederek, Amerika’nın son otuz dört yılda İran aleyhinde çeşitli komplolar kurmasına rağmen İslam devrimi boyu eğimeyerek dik durduğunu ifade etti.

2009 fitnesinin de ABD’nin işi olduğunu hatırlatan Tahran Cuma namazı hatibi, dışarda hazırlanan bu fitne içerde uygulandığına dikkat çekti.

Hutbesinin bir bölümünde Pakistan ve Irak’ta yapılan katliamlara işaret eden Ahmed Hatemi, bu katliamları yapanların ağzından çıkan Lebbeyk Ya Hüseyin sloganı insana acı verdiğini, çünkü Amerika’nın parasıyla bu kişiler Suriye’de katliam yaparak müslümanları öldürdüğünü vurguladı.

Teröristleri Amerika Suriye’ye gönderdiğini, bu ülkenin terörizmle mücadele söylemi yalan olduğunu söyleyen Tahran Cuma hatibi, Paskistan’da yapılan cinayetlerin Suriye’de gerçekleşen cinayetlerle aynı cinsten olduğunu, bölgedeki gerici Arapların parasıyla harcanan paralarla müslümanlar arasında mezhebi tefrika çıkartılarak katliam yapıldığını kaydetti.

İslam ve müslümanların düşmanlarının yok olmasını temenni eden Ayetullah Hatemi, zaferin müslümanların olacağını söyledi.

 

 

Perşembe, 17 Ocak 2013 05:58

KUR'AN'DA HZ. MEHDİ (A.S.)

Kur’an-ı Kerim’in birçok ayetinde, yeryüzünde geniş çaplı bir ıslah hareketinin başlayacağı, Allah Teala’nın şeytanın hakimiyetine son verip, onu izleyenlerin iktidarını yıkacağı ve salih kullarını bütün yeryüzüne egemen kılıp, dünyanın yönetimini onlara vereceği açıkça bildirilmiştir. 

Böylece salih kullar, İslam’ın kanun ve hükümlerini bütün boyutlarıyla eksiksiz olarak uygulayacak, insanoğlunun saadet ve mutluluğunu temin edip hayatın ana hedefinin gerçekleşmesini sağlayacaklardır.

 Hz. Resulullah sallâ’llâhu aleyhi ve alih’in sünnetini ihtiva eden muhtelif mezheplere ait kaynak eserlere müracaat edildiğinde, “Hz. Resu-lullah’ın soyundan olan büyük bir zatın ahir zamanda zuhur edip ortaya çıkacağı, baştan başa zulüm ve kötülükle dolmuş bulunan dünyayı adalet ve iyilikle dolduracağına” dair pek çok sahih ve mütevatir hadislerin rivayet edilmiş olduğu görülür.

 Buna ilaveten, yine İslam alimleri tarafından kaleme alınmış olan yüzlerce eserde de Hz. Resulullah sallâ’llâhu aleyhi ve alih’in mutahhar soyundan gelen büyük bir insanın ahir zamanda zuhur edip ortaya çıkacağını ve o sırada zulümle dolmuş olan yeryüzüne adaleti hakim kılacağı kaydedilmiştir.

 Bizzat Hz. Resulullah sallâ’llâhu aleyhi ve alih’ten ulaşan sahih ve mütevatir hadislerde onun soyu, bütün vasıfları, hatta fiziki özellik ve nişaneleri bütün ayrıntılarıyla belirtilmiştir. Bunların en meşhurlarından biri Sünen-i Ebu Davud’da[1] yer alan Ebu Said-i Hudri’nin rivayetidir:

 Hz. Resulullah sallâ’llâhu aleyhi ve alih şöyle buyurdular: “Mehdi bendendir. Açık alınlı, ince burunludur. Zulüm ve kötülükle dolan yeryüzünü adaletle dolduracaktır.”

 Bu hadisi tanınmış hadisçilerin tamamı rivayet etmiş ve sahih olduğunda ittifak etmişlerdir. Şii Müslümanların kaynak kitapları da aynı hususta Ehl-i Beyt İmamlarının Hz. Resulullah sallâ’llâhu aleyhi ve alih’ten aktardığı sahih hadislerle doludur. Bunlarda işlenen ortak konu şudur: “O hayattadır, herkes gibi yemek yer, su içer, insanların içerisinde yaşar fakat insanlar onu tanımazlar, ama o insanları görür, insanların işlerini yoluna koyar, insanlarla Rableri arasında feyiz vasıtasıdır o. Eğer o hayatta olmasaydı yeryüzü yok olurdu. Yerle gök, onun sayesinde bakidir.”

 

İmam Mehdi (a.s) ve Kur’an 

Kur’an-ı Kerim ile aşina olan her araştırmacı, Kur’an’ın ilahî hüküm ve esaslarını açıklarken kendine özgü bir yöntem izlediğini, birtakım değişmez prensiplere dayandığını bilir. Bunlardan birkaçını aşağıda aktarıyoruz.

 1- Bu kitap (Kur’an) belli konularda bir dizi bilgiler içeren salt ilmî ve kanunî bir eser olmayıp, başlı başına hidayet ve yol gösterici bir kitaptır.

 2- Bu kitap, Hz. Resulullah’ın bütün zaman ve mekânlar için geçerli olan sürekli bir mucizesidir. Hangi çağda ve hangi düzeyde olursa olsunlar, bu kitap tüm insanlara hitap edici niteliktedir.

 3- Hz. Resulullah sallâ’llâhu aleyhi ve alih’ten ulaşan sahih hadisler ve sünnetinin ortaya koyduğu üzere Hz. Resulullah, ilahî hikmetin gerektirdiği üzere insanların Kur’an’ı anlayabilme hususunda Ehl-i Beyt’e müracaat etmelerini istemiş ve bu hususta kimsenin kendisini müstağni görmesini caiz bulmamıştır. Bu nedenledir ki, Kur’an bazı dinî hükümleri genel çerçevesiyle belirtmekle yetinmiş ve bunlarla ilgili teferruat ve gerekli açıklamaları Hz. Resulullah sallâ’llâhu aleyhi ve alih ve onun Ehl-i Beytine bırakmak suretiyle ümmetin Hz. Resulullah ve onun Ehl-i Beytine yönelmesini istemiştir. Zira böylece insanlar sapmayacak, şaşkınlık ve gaflet içinde bocalamaktan kurtulacaklardır.

 Nitekim Hz. Resulullah şu hadisiyle mezkur gerçeği açıkça beyan etmişlerdir: “Benden sonra aranızda iki değerli ve ağır emanet bırakıyorum; biri Allah’ın kitabı, diğeri de benim soyum olan Ehl-i Beyt’im! Bu ikisine sarılırsanız asla sapmaz, yolunuzu şaşırmazsınız!”

 Bundan dolayı, sahih İslamî akidelerin tümünün ayrıntılarını değil de sadece çerçevesini ve kökünü Kur’an-ı Kerim’de bulmak mümkündür. Şüphesiz, bu temel İslamî inançlardan biri de, Kur’an-ı Kerim’de birçok ayette beyan edilmiş bulunan “Mehdilik” akidesi, yani Hz. Mehdi’ye iman olayıdır.

 Bu noktaları göz önünde bulundurarak şimdi Hz. Mehdi ve ashabıyla ilgili bazı ayetleri, Hz. Resulullah ve Ehl-i Beyt İmamlarından gelen tefsirleriyle birlikte zikrediyoruz:

 1- “Müşrikler istemese de dini (İslam’ı) bütün dinlere üstün kılmak için Peygamberini hidayet ve hak dinle gönderen O’dur.” [2]

 Şeyh Saduk, Ebu Basir’den şu hadisi rivayet eder:

 Hz. İmam Sadık bu ayetle ilgili olarak şöyle buyurmuşlardır: “Allah’a ant olsun ki, bu ayette zikredilen vaat henüz gerçekleşmiş değildir;Kaim (Kıyam edecek olan Hz. Mehdi) zuhur edinceye kadar da bu gerçekleşmeyecektir. Kaim zuhur ettiğinde onun kıyam ve zuhurundan rahatsızlık duymayacak olan hiç bir kâfir ve müşrik kalmayacaktır. Kâfir veya müşrik olan bir kimse, taşın içine de girecek olsa, o taş dile gelecek ve “Ey mü’min! İçimde bir kâfir var, beni kır ve onu öldür!” diyecektir.”[3]

 

2- “Müşrikler istemese de dini (İslam’ı) bütün dinlere üstün kılmak için Peygamberini hidayet ve hak dinle gönderen O’dur.” [4]

 Büyük Şafii alimlerinden Allame Ebu Abdullah Muhammed b. Yusuf Genci “el-Beyan fi-Ahbari Sahib-iz Zaman” adlı kitabının 103. sayfasında şöyle yazıyor: “Said b. Cubeyr, bu ayetten Fatımat-üz Zehra selâm’ullahi aleyha’nın neslinden olan Hz. Mehdi’nin kastedildiğini söylemiştir.”[5]

 Yine diğer bir Ehl-i Sünnet alimi de bu ayeti tefsir ederken şöyle demiştir:

 “Mehdi zuhur edince bütün yeryüzünde yaşayanlar ya İslam dinine girecek, ya da cizye vermeyi kabul edecekler.”[6]

 

3- “Ey İman edenler! İçinizden kim dinden dönerse, Allah (onun yerine), kendisinin onları sevdiği, onların da kendisini sevdiği, mü’minlere karşı alçakgönüllü, kâfirlere karşıysa güçlü ve onurlu, Allah’ın yolunda cihat eden ve kınayıcının kınamasından korkmayan bir topluluk getirir...” [7]

 İbn-i Ebi Zeyneb-i Nu’mani olarak tanınan Muhammed b. İbrahim “Gaybet” adlı eserinde Süleyman b. Harun İcli’den şu hadisi rivayet eder:

 İmam Sadık aleyhi’s-selâm bu ayetle ilgili olarak şöyle buyurdular: “Şüphesiz, Hz. Mehdi’nin bunu yapacak olan dost ve yardımcıları vardır; bütün insanlar ortadan kalkmış olsa bile, Allah Teala onun yardımcılarını getirecektir. Bu ayette sözü edilen topluluk işte onlardır.”

 

4- “....ve şüphesiz o (Hz. Mehdi’nin kıyamı) kıyametin yaklaştığını bildirir.” [8]

 Allame Hamzavi “Meşarik-ul Envar fi-Fevzi Ehl-il İtibar” adlı kitabında şöyle yazıyor:

 “Mukatil b. Süleyman ve tefsir hususunda ona tabi olan bir grup tefsir yazarları, bu ayetten ahir zamanda zuhur edecek olan Mehdi’nin kastedildiği inancındadırlar.”

 Yine Ehl-i Sünnet’in geçmiş ve günümüz ulemasından kalabalık bir grup, bu ayet-i kerimenin Hz. İmam Mehdi aleyhi's-selâm hakkında olduğunu belirtmişlerdir. Bu cümleden aşağıda adı geçenleri sayabiliriz.

 Kadı Beyzavi (H. 585-691) “Envar-üt Tenzil” adlı kitabında, Şafiî mezhebinden olan Ali b. Burhan-ı Halebi “Siret-ül Halebiyye” adlı kitabının birinci cildinin 226. sayfasında (Mısır bas.), Muhammed b. Ali Sabban “İs’af-ür Rağibin” adlı kitabının 156. sayfasında ve İbn-i Hacer “es-Savaik-ul Muhrika” adlı kitabının 96. sayfasında bu ayetin Hz. Mehdi’ye işaret ettiğini belirtmişlerdir. Yine, Zimahşeri “el-Keşşaf” adlı tefsirinde ve “Ruh-ul Beyan” tefsirinin yazarı, mezkur tefsirinde bu ayeti tefsir ederken Hz. İsa aleyhi’s-selâm’ın, İmam’ın (Hz. Mehdi’nin) arkasında namaz kılacağını belirtmişlerdir. Alusi “Ruh-ul Meani” adlı tefsirinin 25. cildinin 95. sayfasında bu ayeti tefsir ederken şöyle diyor: “Meşhur görüşe göre, İsa aleyhi’s-selâm Şam şehrinde halk sabah namazını kılmak isterken inecektir. Bu arada İmamMehdi aleyhi's-selâm geri çekilecek, fakat İsa onu öne geçirip arkasında namaz kılacaktır ve, senin için kamet getirilmiştir, diyecektir.”

 

5- “....onlar için dünyada aşağılanma ve zillet vardır...” [9]

 Hafız Muhammed b. Cerir-i Taberi “Cami-ül Beyan” adlı tefsirinin 1. cildinin 501. sayfasında bu ayetin tefsiri ile ilgili olarak aşağıdaki hadisi nakletmiştir:

“Onların (Hıristiyanların) aşağılanma ve zilleti, Mehdi’nin zuhur ettiği zaman olacaktır. O, Konstantiniye’yi fethedecek ve onları katledecektir. İşte onların dünyadaki aşağılanma ve zilleti budur.”[10]

 

6- “...Göklerde ve yerde ne varsa, isteyerek ve istemeyerek O’ na teslim olmuştur.” [11]

 Ayaşi, kendi senediyle Rifaa b. Musa’dan şöyle aktarır: İmam Sadık aleyhi’s-selâm bu ayete istinat ederek şöyle buyurdular: “Hz. Mehdi kıyam ve zuhur ettiğinde, “La ilahe illellah, Muhammedun Resulullah” sesinin yükselmediği bir tek belde kalmayacaktır.”[12]

Ayaşi, yine kendi senediyle İbn-i Bükeyr’den şöyle nakleder: Allah Teala’nın, “Göklerde ve yeryüzünde ne varsa, istese de istemese de O’ na teslim olmuştur.” buyruğu hakkında İmam Musa Kâzım aleyhi’s-selâm’dan sorduğumda şöyle buyurdular: “Bu ayet Hz. Mehdihakkında nazil olmuştur. Kıyam ettiğinde tüm yeryüzündeki Yahudiler, Hıristiyanlar, sabiiler, zındıklar, mürtetler ve kâfirlere İslam’ı sunacaktır. Kendi rızasıyla Müslüman olanları namaz, zekat gibi bir Müslüman’a farz olan amelleri yapmaya mükellef kılacaktır; İslam’ı kabul etmeyenleriyse katledecektir. Artık yeryüzünde “Allah birdir!” demeyen kimse kalmayacaktır.”[13]

 Hanefi mezhebi ulemasından olan Hace Kelan Kunduzi “Yenabi-ül Meveddet” adlı kitabının 421. sayfasında şöyle yazıyor:

 “Rifaa b. Musa, mezkur ayetle ilgili olarak, Hz. İmam Sadık aleyhi’s-selâm’ın şöyle buyurduğunu rivayet eder: “Hz. Mehdi’nin kıyam ettiği zamanda yeryüzünde Allah’ın birliğine (La ilahe illellah) ve Hz. Resulullah’ın O’nun Peygamberi olduğuna (Muhammed’un Resulullah) şahadet getirme sesinin yükselmediği hiç bir bölge kalmayacaktır.”[14]

 

7- “Ey İman edenler! Allah’a, Peygambere ve sizden olan emir sahiplerine itaat edin...” [15]

 Cabir b. Abdullah Ensari şöyle der: “Allah (c.c) Hz. Peygamber’e, “Ey İman edenler! Allah’a, Peygamber’e ve sizden olan emir sahiplerine itaat edin” ayetini nazil buyurduğunda: “Ya Resulullah, Allah’ı ve Resulünü tanıyoruz, itaatinin sana itaat demek olduğu o emir sahipleri kimlerdir peki?” diye sordum. Resulullah: “Onlar benim halifelerim, benden sonra Müslümanların İmamlarıdırlar ey Cabir!” buyurarak şöyle eklediler: “Onların ilki Ali b. Ebu Talib’dir, sonra Hasan ile Hüseyin, ardından da Ali b. Hüseyin ve Tevrat’ta “Bâkır” adıyla tanınan Muhammed b. Ali gelir. Sen de onu göreceksin ey Cabir; onu gördüğün zaman kendisine benim selamımı ilet. Onu, Cafer b. Muhammed Sadık izler; ondan sonra da Musa b. Cafer, Ali b. Musa, Muhammed b. Ali, Ali b. Muhammed, Hasan b. Ali gelir ve onu da adı ve künyesi benim adım ve künyem olan, Allah’ın yeryüzündeki son hücceti ve kulları arasında bıraktığı son İmam, yani Hasan b. Ali’nin oğlu izler. Allah Teala onun eliyle yeryüzünün doğusunu ve batısını fethedecektir. O, dostları ve Şiilerinden gizlenip gaybete çekilecektir. Onun gaybette bulunduğu dönemde, kalbi Allah Teala tarafından iman için denenip sınanmış (ve bu sınavı yüz akıyla verebilmiş) olan kimseden başkası onun imametine olan inancını sürdüremeyecektir.”

 Cabir hadisin devamını şöyle anlatır: “Ya Resulullah! Şiileri ve dost-ları onun gaybette bulunduğu dönemde kendisinden faydalanabilecekler mi?” diye sordum. Resulullah buyurdular ki: “Beni peygamberlikle görevlendirene yemin olsun ki, evet; güneş bulutun ardında kalınca onun ışığından faydalanıldığı gibi, gaybet çağında da insanlar onun velayetinden faydalanacak ve onun ışığıyla aydınlanacaklardır. Ey Cabir, bu, Allah’ın gizli sırlarından ve saklı ilimlerindendir, ehli olmayandan bu sırrı gizle!”[16]

 

8- “....ve biz yeryüzünde zayıf kılınanlara lütufta bulunmak, onları önderler ve mirasçılar kılmak istiyoruz...” [17]

 İbn-i Ebi-l Hadid bu ayetle ilgili şöyle diyor:

 “Bizim büyükler, bu ayetin, bütün ülkeleri fethedecek bir İmamın zuhur edeceğinin vaadi olduğu görüşündedirler.”[18]

 

9- “Ve bunu (imameti) insanlar Allah’a dönsün diye onun (Hz. İbrahim’in) ardında (soyunda) kalıcı bir kelime olarak kılıp bıraktı.” [19]

 Ebu Hureyre’den şöyle nakledilir: Resulullah sallâ’llâhu aleyhi ve alih’e “Ve bunu onun soyunda kalıcı bir kelime kıldı” ayeti hakkında sordum, şöyle buyurdular: “Allah Teala İmamları Hüseyn’in soyunda bırakmıştır. İmamlardan dokuzu onun soyundan gelecektir; bu ümmetin Mehdi’si de işte bunların arasındadır. Bütün hayatı Kabe’nin rüknüyle Makam-ı İbrahim arasında geçen biri dahi benim soyuma kin duyuyor olarak Allah Teala’nın huzuruna çıkarsa (ölürse), ateşe atılacaktır.”[20]

 Sabit-i Sumali’den şöyle nakledilir: İmam Zeynelabidin aleyhi’s-selâm şöyle buyurdular: “Allah’ın kitabında kan bağıyla akraba olanlar yekdiğerlerine nispetle evladırlar” ayeti bizim hakkımızda nazil olmuştur. Aynı şekilde “ Ve bunu (imameti) insanlar Allah’a dönsünler diye onun (Hz. İbrahim’in) ardında (soyunda) kalıcı bir kelime olarak kılıp bıraktı” ayeti de bizim hakkımızda inmiştir. Bu ayette geçen imamet, kıyamet gününe kadar Hz. Hüseyn aleyhi’s-selâm’ın soyundadır ve bunlardan biri olan gaybete çekilecek olan İmam’ın (Hz. Mehdi’nin) iki gaybeti olacaktır ki, biri diğerinden daha uzun sürecektir. Birincisi kısa süreli olacak; diğeri ise o kadar uzayacaktır ki, buna inananların çoğu bu inançlarından döneceklerdir; yakini güçlü ve bilgisi doğru olan, kalbinde bizim rızamızdan başka hiçbir şey hissetmeyen ve biz Ehl-i Beyt’e tam bir teslimiyetle teslim olanlardan başka, imamete inanan kimse kalmayacaktır.”[21]

 

10- “... Açık ve gizli nimetlerini size tamamlamıştır...” [22]

 Şeyh Saduk, Ebu Ahmed Muhammed b. Ezdi’den şu rivayeti nakleder: Efendim İmam Musa b. Cafer aleyhi’s-selâm’a: “... açık ve gizli nimetlerini size tamamladı ...” ayetinin açıklamasını sordum, şöyle buyurdular: “Zahir ve açık nimet, zahirde olan ve açıkça görebildiğiniz imamdır, gizli nimet de gaybetteki imamdır.” Bunun üzerine kendisine: “İmamlar arasında gaybete çekilecek olanı var mıdır” diye sordum. “Evet,” buyurdular, “kendisi gaybette kalacak ve insanların gözünden gizlenecektir, ama mü’minlerin kalplerinde sürekli anılacaktır, o bizim (Ehl-i Beyt İmamlarının) on ikincimizdir. Allah Teala bütün zorlukları ona kolaylaştıracaktır, yeryüzünün hazinelerini ona aşikar edecektir, her çeşit uzaklığı ona yakın kılacaktır, zorba ve zalim olan herkesi onun eliyle yok edecektir, onun elleriyle, tuğyan eden her şeytanı helak edecektir. Cariyelerin en iyisinin oğludur; onun, dünyaya gelişi gizli olacaktır, Allah Teala onu aşikâr edinceye kadar adını anmak insanlara helal olmayacaktır, (zuhur edince) zulüm ve kötülükle dolmuş bulunan yeryüzünü, adalet ve doğrulukla dolduracaktır.”

 

11- “Onlar ki, eğer onlara yeryüzünde egemenlik verirsek namazı dosdoğru kılarlar, zekat verirler, marufu emreder ve mün-kerden sakındırırlar. İşlerin sonu Allah’a aittir.” [23]

 Ebu’l Carud, Hz. İmam Muhammed Bâkır aleyhi’s-selâm’ın şöyle buyurduğunu söyler: “Bu ayet Hz. Mehdi ve ashabı hakkında nazil olmuştur. Allah Teala onları yerin doğu ve batısına egemen kılacak, onların eliyle dini aşikâr edecektir. O, zuhur edince, artık zulüm ve sapıklıktan eser kalmayacaktır.”[24]

 Bu hadis ayrı bir nakilde Hz. İmam Muhammed Bâkır aleyhi’s-selâm’ dan şöyle nakledilmiştir: “Bu ayet İmam Mehdi’ye kadar olan Âl-i Muhammed sallâ’llâhu aleyhi ve alih hakkında nazil olmuştur. Allah Teala İmam Mehdi ve ashabını yerin doğu ve batısına egemen kılacaktır; dini kâmil edip onun eliyle batılı, bidatleri ve yanlışlıkları giderecektir. Nitekim daha önce cahiller hakkı yok etmişlerdi. O zuhur edince, artık zulümden eser kalmaz. Onun yaranı iyiliği emreder ve kötülüklerden sakındırırlar.”[25]

 

12- “....de ki, hak geldi ve batıl zail olup gitti....” [26]

Bu ayet hususunda Hz. İmam Muhammed Bâkır aleyhi’s-selâm şöyle buyurmuşlardır:

 “Kıyam edecek Mehdi zuhur ettiği zaman batıl devleti yok olup gidecektir.”[27]

 

13- “Bilin ki, şüphesiz Allah yeri öldükten sonra diriltir; biz, akledesiniz diye sizlere ayetleri açıkladık.” [28]

 İbn-i Abbas bu ayetin tefsirinde şöyle demiştir: “Yani, Allah Teala yeri öldükten sonra Âl-i Muhammed’in kıyam edecek olanı ile ıslah edecektir.”

Selam b. Müstenir de, İmam Muhammed Bakır aleyhi’s-selâm’dan bu konuda şu hadisi rivayet etmiştir: “Allah Teala, kıyam edecek Mehdi’nin eliyle yeri diriltecektir. O, adalet üzere halkı yönetecektir. Böylece yeryüzü zulümle öldükten sonra, adaletle tekrar dirilecektir.”[29]

 

14- “De ki: Haber verin, eğer suyunuz yere batacak olursa, bu durumda kim size bir akar su kaynağı getirebilir.” [30]

 Bu ayetle ilgili olarak Hz. Resulullah Ammar-i Yasir’e şöyle buyurmuştur:

 “Ey Ammar, Allah Hüseyin aleyhi’s-selâm’ın neslinden dokuz İmam getireceğini ahdetmiştir. Onun dokuzuncu çocuğu gaybete çekilecektir. İşte Allah’ın buyruğu budur.” Sonra da anılan ayeti okudu. “Onun uzun bir gaybeti olacaktır ki, birtakım insanlar bu dönemde imanlarını kaybedecek, diğer bir grubu ise imanlarını koruyacaklardır. O, ahir zamanda çıkıp yeryüzünü adaletle dolduracaktır. O, Allah’ın kelamının tevili (yorumu) için savaşacak, nitekim ben Allah’ın kelamının tenzili (nazil oluşu) için savaştım. Ey Ammar, o benim ismimi taşıyacak ve halkın bana en çok benzeyeni olacaktır.”[31]

 Ebu Basir diyor ki: Hz. İmam Muhammed Bâkır aleyhi’s-selâm bu ayetle ilgili olarak şöyle buyurdular: “Bu ayet, Mehdi hakkında nazil olmuştur; Allah Teala şöyle buyuruyor: Eğer imamınız gaybete çekilir ve onun nerede olduğunu bilmezseniz, o zaman kim, size göğün ve yerin haberini getiren ve Allah’ın helal ve haramını açıklayan aşikâr bir imam getirir.” Sonra da: “Henüz bu ayetin tevili gelmemiştir, kesinlikle gelecektir.” dedi.[32]

 

15- “Allah içinizden iman edip salih amellerde bulunanlara vaat etmiştir ki; şüphesiz onlardan öncekileri nasıl güç ve iktidar sahibi kıldıysa, onları da yeryüzünde güç ve iktidar sahibi kılacak, kendileri için seçip beğendiği dinlerini kendilerine yerleşik kılıp sağlamlaştıracak ve onları korkularından sonra güvenliğe çevirecektir...” [33]

 Ebu Basir, Hz. İmam Sadık aleyhi’s-selâm’ın bu ayetle ilgili olarak şöyle buyurduğunu nakleder: “Bu ayette İmam Mehdi ve ashabı kastedilmiştir.”[34]

 Büyük Şia ulema ve tefsir yazarlarından olan Merhum Şeyh Ebu Ali Fazl b. Hasan Tabersi, ünlü Mecma-ul Beyan adlı tefsirinde bu ayeti tefsir ederken Mikdad b. Esved’den şu hadisi aktarır: Resulullah şöyle buyurdu: “Yeryüzünde hiçbir çadır veya ev kalmaz, illa ki Allah izzetle veya zilletle İslam kelimesini (Kelime-i Şehadeti) ona sokar.”[35]

 Yine aynı tefsirde şöyle geçer:

 “İbn-i Abbas, Mücahid ve Ehl-i Beyt’ten gelen rivayetlerde bu ayetin Âl-i Muhammed’in Mehdi’si hakkında nazil olduğunu belirtilmiştir. Ayaşi, kendi senediyle Hz. İmam Ali b. Hüseyin (Zeynelabidin) aleyhi’s-selâm’ın bu ayeti okuyup şöyle buyurduğunu nakleder:

 “Allah’a ant olsun ki, onlar biz Ehl-i Beyt’in Şiileridir. Allah onlara bu imkanı bizden olan birinin eliyle -ki o bu ümmetin vaat edilen Mehdi’sidir- sağlayacaktır. İşte onun hakkında Resulullah da şöyle buyurmuş-tur: “Eğer dünyanın ömründen yalnızca bir gün kalmış olsa bile, Allah, o günü benim itretimden birinin hakimiyete kavuşması için uzatacaktır. Onun ismi benim ismim olacak, yeryüzünü zulüm ve haksızlıkla dolduğu gibi adalet ve eşitlikle dolduracaktır.” Bunun benzeri rivayetler, Hz. İmam Muhammed Bâkır ve İmam Cafer Sadıkaleyhi’s-selâm’dan da rivayet edilmiştir.”[36]

 

16- “Andolsun, Kitap ehlinden, ölmeden önce ona (Hz. İsa’ya) inanmayacak kimse yoktur. Kıyamet günü o da onların aleyhine şahid olacaktır.” [37]

 Ali b. İbrahim, Şehr b. Havşeb’den şöyle rivayet eder:

“Haccac bana (Şehr b. Havşeb’e) “Ey Şehr”, “Kur’an’da anlayamadığım bir ayet var” dedi. Hangi ayet olduğunu sorduğumda Nisa su-resinin 159. ayeti (yukarıdaki ayet) olduğunu söyledi ve: “Vallahi ben, Yahudiler ve Hıristiyanların kellelerini vurduruyorum ve bu sırada onlara dikkatle bakıyorum, ama onların dudaklarının kıpırdadığını (Hz. İsa’ya iman ettiklerini) görmüyorum! Bu nasıl iştir ?!” dedi. Ben “Allah Teala sizi ıslah etsin, o ayet sizin tevil ettiğiniz şekilde değildir” dedim. Nasıl olduğunu sorması üzerine, şöyle açıkladım: “Hz. İsaaleyhi’s-selâm kıyametten önce dünyaya inecektir.

 Böylece Yahudi ve Nasranilerden, ölmeden önce[38] ona inanmayan kimse kalmayacaktır. Hz. İsa aleyhi’s-selâm Hz. Mehdi’nin arkasında namaz kılacaktır. Haccac: “Neler söylüyorsun sen?! Bunu nereden biliyorsun ki?!” diye sorunca; “Bu hadistir.” dedim, “Ben bu hadisi Muhammed b. Ali b. Hüseyin b. Ali b. Ebu Talib’den duydum!” Bunun üzerine: “Vallahi tam kaynağından duymuşsun!” dedi.[39]

 

17- “Andolsun biz Zikir’den (bütün sevamî kitaplar veya Tevrat) sonra Zebur’da da “Hiç şüphesiz, salih kullarım yeryüzüne mirasçı olacaklardır” diye yazdık.” [40]

  Mecma’ul Beyan tefsirinde bu ayetle ilgili olarak şöyle geçer:

 “İmam Muhammed Bâkır aleyhi’s-selâm şöyle buyurdular: “Bunlar, ahir zamanda zuhur edecek olan Mehdi aleyhi's-selâm’ın ashaplarıdır.”[41]Mecma-ul Beyan tefsirinin yazarı sonra şöyle devam ediyor: “Şia ve Ehl-i Sünnet’in Hz. Resulullah’tan naklettikleri: “Eğer dünyanın ömründen bir gün kalsa bile, Allah o günü, benim Ehl-i Beyt’imden salih bir kişiyi göndererek, yeryüzünü zulüm ve haksızlıkla dolduğu gibi adalet ve eşitlikle doldurmak üzere uzatır.” şeklindeki hadisler de buna delalet etmektedir.”[42]

 

Tefsir-ul Kummi ve Tefsir-i Ali b. İbrahim’de de, bu ayette sözü geçen yeryüzüne mirasçı olacak olan salih kullardan, Hz. Mehdi ve ashabının kastedilmiş olduğu rivayet edilmiştir.[43]

 Muhsin Arslan 

 

[1] - Sünen-i Ebu Davud, c.4, s.154.

 [2] - Tevbe/33.

 [3] - Kemal-ud Din ve Tamam-un Nime, c.2, s.670.

 [4] - Saf/9.

 [5] - İhkak-ul Hak, c. 12, s. 175, 178, 179.

 [6] - a.g.e.

 [7] - Maide/54.

 [8] - Zuhruf/61.

 [9] - Bakara/114, Maide/41.

 [10] - İhkak-ul Hak, s. 378.

 [11] - Âl-i İmran/83.

 [12] - Tefsir-i Ayaşi, c.1, s.283.

[13] - Ayaşi Tefsir, c.1, s.283.

 [14] - Duhayyil, -in El-İmam-ul Mehdi, s. 34.

 [15] - Nisa/59.

 [16] - Kemal-ud Din ve Temamu’n Ni’me, c.1, s.253. Ayrıca İmam Bâkır’dan söz konusu ayetle ilgili olarak şöyle rivayet edilir: “Kastedilen, özellikle biziz; Allah Teala insanların kıyamete kadar bize itaat etmesini emretmiştir.” Bu hususta çok rivayet vardır; bkz: Usul-i Kafi, c.1, İmamlara itaatin farz oluşu babı;Ayaşi Tefsiri, c.1, s.249, Safi Tefsiri, s.123 ve diğer eserler. Allah Teala’nın kendisi ve Resulüyle birlikte itaatini farz kıldığı kimselerin alelade insanlar olmayacağı ve masumiyetle korunmuş olmaları gerektiği şartı apaçık ortadadır.

[17] - Kasas/5

 [18] - İhkak-ul Hak, s. 378

 [19] - Zuhruf/28.

 [20] - el-Burhan, c.4, bu ayetin tefsirinde.

 [21] - Kemal-ud Din ve Temam’un Ni’me c:2 s:323.

[22] - Lokman/20.

 [23] - Hac/41.

 [24] - Züheyri, el-Mehdi, s. 163; Yenabi-ül Meveddet, s. 425; Duhayyil, el Mehdi, s. 46-47.

 [25] - Bihar-ul Envar, c. 51; İlzam-un Nasib, s. 56.

 [26] - İsra/81.

 [27] - Bihar-ul Envar’dan naklen Duhayyil, el-Mehdi, s. 44.

[28] - Hadid/17.

[29] - Şeyh Tusi, “Gaybet”, s.120; Duhayyil, “el-Mehdi”, s.57.

[30] - Mülk/30.

[31] - Kifayet’ül Eser, İlzam-ün Nasib, c.1, s. 98.

[32] - Bihar-ul Envar, c. 51, s. 52, Hadis 27.

 [33] - Nur/55.

 [34] - Bihar-ul Envar, c. 51, s. 58, Hadis 50.

 [35] - Mecma-ul Beyan, c. 4, s. 152.

 [36] - Mecma-ul Beyan, c. 4, s. 152.

 [37] - Nisa/159.

 [38] - Yani Hz. İsa (a.s) ölmeden önce veya Yahudi ve Hıristiyanlardan herhangi biri ölmeden önce.

[39] - Kummi Tefsiri, c.1, s.158.

 [40] - Enbiya/105.

[41] - a.g.e. s. 66.

 [42] - a.g.e. s. 66-67.

[43] - Biahr-ul Envar, c. 51, s. 47 ve El-Mizan, c. 14, s.

 

 

 

 

 İslam Devrim Muhafızları Genel Komutanı, silahlı kuvvetlerin düşman karşısında tam olarak hazırlıklı olduğunu ifade ederek, İran’ın, düşmana ağır şekilde karşılık vermeye hazır olduğunu bildirdi.

Mehr haber ajansının Sepah News’a dayandırdığı habere göre, Huzestan eyaletinde yer alan Dezful ve Şuşter Devrim Muhafızları ve Seferberlik Güçleri’nden oluşan topluluğa hitaben konuşan İslam Devrim Muhafızları Genel Komutanı Tümgeneral Muhammed Ali Caferi, Devrim Muhafızları, bütün kapasitelerini ve düzen getirilerini kullanarak devrimi geçmişteki gibi korumaya yönelik çabaladığını ve bu yolda da aydın ufuklara doru yol aldığını ifade etti.

Dünya emperyalizmin kendi toplumlardaki durumuna işaret eden Tümgeneral Muhamed Ali Caferi, krizle pençeleşen İslam devrimi düşmanları bu krizi diğer ülkelere taşıyarak kendi kamuoyununu kontrol etmek niyetinde olduklarını belirtti.

Cafer, İran milleti aleyhindeki sulta düzeninin komplolarına işaret ederek, düşmanın eskimiş komploları İslam devriminin temellerini daha da güçlendirdiğini kaydetti.

İslam Devrim Muhafızları Genel Komutanı, silahlı kuvvetlerin düşman karşısında tam olarak hazırlıklı olduğunu ifade ederek, İran’ın, düşmana ağır şekilde karşılık vermeye hazır olduğunu bildirdi.

 

 İran İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı, Suriye halkının mevcut zor şartları başarı ve sağlıkla atlatacağını bildirdi.

MHA - İran İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad, dün Suriye başbakanı Vail el-Halki'yi kabulünde, Suriye'de krizin devam ettirilmesi yönünde gösterilen çabalara temasla, "çatışmalara son verilmesi, ulusal uzlaşı ve Suriye'de seçimlere gidilmesinden başka bir çözüm yolu bulunmamaktadır, bazılarının Suriye'ye yüklemek istedikleri olumsuz şartların, Suriye halkının dayanışması ve gönül ortaklığı ile en kısa zamanda son bulmasını temenni etmekteyim" dedi.

Cumhurbaşkanı muhtelif alanlarda Tahran-Şam ilişkilerinin daha da geliştirilmesi zaruretini vurgulayarak, İran ve Suriye'nin kendi ekonomik potansiyellerini bu iki ülke halklarının menfaati doğrultusunda kullanabileceklerini bildirdi.

Suriye başbakanı Vail el-Halki de bu görüşmede, Suriye düşmanlarının muhtelif cephelerde almış oldukları yenilgi ardından taktik değiştirerek bu kez Suriye ekonomik-sanayi alt yapısını hedef aldıklarını ve müstekbirliğin, Suriye halkını ekonomik açıdan kıskaca almaya çalıştığını, ama Suriye halkının tüm gücüyle bu baskılar karşısında direnmekte olduğunu söyledi.

 

CIA İran Kürtleri için devrede

ABD, İran’da iç karışıklık için faaliyetlerini son dönemde yoğunlaştırdı. CIA, çok sayıda parçaya bölünmüş olan İran Kürt örgütlerini birleştirmek için harekete geçti. Eşzamanlı olarak İran Azerileri içinde çalışmayı yoğunlaştıran CIA, operasyonu Türkiye üzerinden yürütüyor. ABD, Azeri ve Kürt muhalefeti oluşturma çabasının yanısıra, Halkın Mücahitleri Örgütü’nü de canlandırmaya çalışıyor.

ABD, İran’a yönelik ekonomik yaptırımlarla, gerçekleşecek bir ekonomik krizin pususuna yatmış durumda. Bu durumda, altyapısı oluşturulan muhalefetin devreye sokulması hedefleniyor. Son dönemde, Amerikan yönetimine politika seçenekleri hazırlayan kuruluşlarda bu yönde artan yayınlar dikkat çekiyor.

Operasyon merkezi ABD Büyükelçiliği

ABD Büyükelçisi Francis Ricciardone, göreve geldiği ilk günlerden itibaren Türkiye ile İran’ın arasını açacak girişimlerde bulundu. Ricciardone, 2010 ve 2011’de iki kez Türkiye’deki Büyükelçiliği’nin onaylanması için Senato Dışilişkiler Komitesi’ne sunum yaptı. Her ikisinde ağırlıklı olarak, İran konusunda Türkiye’yi ABD’nin yanında konumlandıracak faaliyetler içinde olacağını vurguladı. Sıradan bir büyükelçi olmanın ötesinde Amerikan derin devletinin çekirdek ekibinde yer alan Ricciardone, Kürt uzmanlığıyla tanınıyor. Ricciardone, 1999 yılında ABD’nin Irak koordinatörlüğü görevine geldiğinde, İran Kürtleri ve PKK ile de temaslar yürütmüştü.

Antalya’da Azerilerle toplantılar

CIA’nın geçmişten bu yana İran Azerileriyle ilgili faaliyeti Azerbaycan’ın yanısıra ağırlıklı olarak Türkiye üzerinden yürüttüğü biliniyor. CIA, MİT ve Emniyet istihbaratı ile işbirliği halinde İran Azerbaycanı’ndan çeşitli grupları Türkiye’de örgütlüyor. Aydınlık’a ulaşan bilgilere göre, son dönemde bu yöndeki faaliyetlerde dikkat çekici bir artış var. Bu faaliyet kapsamında, Suriye muhalefeti için de bir merkez olan Antalya’da İranlı gruplarla çeşitli toplantılar yapıldığı belirtiliyor.

Halkın Mücahitleri’yle Türkiye’de toplantı

Yine BOP kapsamında Ön Asya ülkelerinin tamamında “muhalif gruplar” örgütlemek için üs olarak seçilen İstanbul’da da İran’a yönelik son dönemde artan toplantıların yapıldığı kaydediliyor. Ekim ayında İran’ın Farsnews haber ajansı, Iraklı kaynaklara dayandırarak, İran yönetimi karşıtı Halkın Mücahitleri Örgütü lideri Meryem Recavi’nin İstanbul’da Suriye gündemli bir toplantıya katıldığını duyurdu. Türkiye’deki ABD Büyükelçiliği’nin koordinatörlüğünde yapılan toplantının gündemiyse, Halkın Mücahitleri Örgütü’nün Lübnan’da Suriye sınırında bir kamp edinmesi olduğu ileri sürülmüştü. Halkın Mücahitleri Örgütü, Suriye-Lübnan sınırındaki askeri karargah üzerinden Lübnan Hizbullah'ına ve Lübnan'daki İran Devrim Muhafızları'na karşı savaşmayı hedefliyor.

Irak ile İran’ın ilişkilerinin iyileşmesine paralel olarak, iki ülke arasındaki savaş döneminden beri Irak’ta konuşlanan Halkın Mücahitleri, sınırdaki Eşref kampından Maliki Hükümeti’nce çıkartıldı. 2010 yılında da Irak güçleri Eşref kampına baskın düzenlemişti.

İran Kürtlerini birleştirmek için toplantılar

Son dönemde dikkat çekici bir faaliyet de, İran’daki Kürt örgütlerini birleştirmek için yürütülen çalışmalar. Irak’ın kuzeyinde üslenen İranlı Kürt örgütleri arasında 2012 yılının sonuna doğru birlik ve ortak çalışma görüşmeleri konusunda irden fazla toplantı gerçekleştirildi. 2006 yılındaki ayrılığın ardından 2012 Aralık ayında ilk kez biraraya gelen İran Kürdistan Demokrat Partisi’nin (İKDP) iki kanadı yeniden birleşme görüşmelerini başlatma kararı aldı. İki partiyi görüşmek için ikna eden kişi ise, Fransa’nın Erbil’deki Başkonsolosluğu görevini yürüten Frederick Tissot. CIA ile yakın bağları bilinen Sınır Tanımayan Doktorlar örgütü mensubu olan Tissot, 1980’li yıllardan itibaren Irak ve İran Kürt örgütleriyle ilişkisi bulunan bir kişi.

Ağustos ayında da İKDP ile bir başka Kürt örgütü Komala ortak bir açıklama yayımlayarak, İran’da federalizm için ortak çalışma yapacaklarını açıkladı. Ortak açıklamada, Komala lideri Abdullah Mohtadi, 27 Ağustos’ta Al Arabiye televizyonunda katıldığı bir programda, Batı’nın İran’a yönelik bir askeri operasyonunda Tahran rejimini desteklemeyeceklerini açıkladı.

17-18 Kasım’da Çek Cumhuriyeti’nin başkenti Prag’da “İran’da Demokrasi için Birlik” adıyla bir toplantı düzenlendi. İranlı değişik grup ve kişilerden oluşan 120 kişinin katıldığı toplantıya İKDP ve Komala temsilcileri de katıldı.

 Fikret Akfırat    16/01/2013

ULUSAL