
کارگر
İran yapımı Raad füzesi başarılı bir şekilde fırlatıldı
Velayet-91 askeri deniz tatbikatı sözcüsü Amiral Restegari, İran yapımı Raad füzesinin tatbikatın dördüncü gününde başarılı bir şekilde fırlatıldığını açıkladı.
Velayet-91 askeri deniz tatbikatının dördüncü gününde gazetecilere açıklama yapan tatbikat sözcüsü Amiral Restegari, İran yapımı Raad füzesinin başarılı bir şekilde fırlatıldığını belirtti.
Denizden havaya fırlatılan Raad füzesinin bu denemede başarılı not aldığı kaydedildi.
Amiral Restegari ayrıca tatbikatın devamında düşman birliklerine karşı yoğun füze ateşi gerçekleştirildiğini ve düşman savaş gemilerinin geri püskürtüldüğünü vurguladı.
İran donanmasının düşmanı gafil avlayarak gelişmiş torpidolarla isabetli vuruşlar gerçekleştirdiğini belirten Amiral Restegari, stratejik bir silah olan torpidoların gerçek hedefleri imha etmeyi başardığını ifade etti.
İmam Hamaney: İslam inkılâbının asıl sahibi millettir
İran İslam inkılâbı rehberi İmam Hamenei, İran İslam inkılâbının halka dayalı olduğunu belirterek, İslam inkılâbının gerçek sahibinin de halk olduğunu vurguladı.
İslam inkılâbı rehberi, İran genelinde sağlık alanında hayırseverleri kabulünde yaptığı açıklamada, İran’da İslam inkılâbının gerçekleşme sürecine temasla, sağlığın İran’ın en önemli önceliklerinden biri olduğunu kaydetti ve “Yetkililer, bu alanda sorumluluk sahibi olanlar, halkın sağlık konusunda kafasının rahat olacağı şekilde görevlerini yerine getirmeliler” ifadesini kullandı.
İslam inkılâbı rehberi, İran’da başta sağlık olmak üzere hayır gibi bir alanın korunması gereğine temas ederek, idari ve bürokratik çalışmaların hayır alanında faaliyetlerini engellememesi gerektiği aksine bu alanda hayırseverleri teşvik etmeleri gerektiğini bildirdi. Hayır sahipleri için en güzel neticenin her şeyden önce Hakk’ın rızasını kazanmak olduğunu belirten İslam inkılabı rehberi her yardımın Hakk’ın rızasında mahfuz ve karşılığının olduğunu belirtti
Suudi Müftüden Kadınlara Fetva: 'Cennete Gitmek İçin ÖSO Militanlarının Cinsel İsteklerini Giderin'
Suudi Arabistan’da Vahhabi müftü Muhammed El Arifi Suriyeli muhaliflerin uzun süredir savaştığı için cinsel ilişkiye gidemediğini söyleyerek, militanların cinsel isteklerini karşılamanın cennete gitmek için yerine getirilmesi gereken bir görev olduğunu iddia etti.
Ehlibeyt Haber Ajansı ABNA- Presstv'nin haberine göre, Vahhabi müftü Muhammed El Arifi Suriye ile ilgili verdiği fetvada insanlık dışı önerilerde bulundu. Suriye'deki militanların iki yıldır savaştıklarını, bu yüzden uzun süredir cinsel ilişkiye giremediklerini söyleyen El Arifi, ÖSO militanlarının Suriyeli kadınlarla kısa süreli evlilikler yapabileceğini söyledi.
Müftü El Arifi "mücahit" olarak nitelendirdiği yabancı militanların Suriyeli kadınlarla ilişkiye girerek cinsel arzularını tatmin edebileceğini, böylece militanların "Suriyelileri öldürmek için kararlılığının artacağını" savundu.
Cinsel ihtiyaçları gidermek için yapılacak evliliklerde dul, boşanmış ve 14 yaşından büyük kadınların tercih edilmesi gerektiğini söyleyen müftü, militanların cinsel isteklerini karşılamanın cennete gitmek için yerine getirilmesi gereken bir görev olduğunu iddia etti.
Kuds el-Arabi:Suriye yönetimi 4 pilotun yakalandığını bir kez daha doğruladı
Halep’te yakalandığı öne sürülen 4 Türk subayın Suriyeli muhaliflerin ihbarı üzerine ele geçirildiği bildirildi
Londra'da yayımlanan el-Kuds el-Arabi gazetesi, Türkiye Genelkurmay Başkanlığı'nın yalanlamasına rağmen Türkiyeli 4 subayın Halep'te tutuklandığı bilgisinin Suriye yönetimi tarafından bir kez daha doğrulandığını duyurdu.
Gazetenin Şam muhabiri Kamil Sakr'ın Suriye kaynaklarına dayandırdığı haberinde, Türk ordusuna mensup dört subayın, Türkiye'de yaşayan Suriyeli muhaliflerden sızdırılan bilgiler doğrultusunda tutuklandığı belirtildi.
İddiaya göre Suriye Ordusu, Suriyeli muhaliflerden gelen istihbari bilgiler doğrultusunda, sınırı geçen Türk subayları yakın takibe aldı. Türk subaylar, Halep'teki Koris Askeri Havaalanı'na yaklaştıkları anda düzenlenen operasyonla tutuklandılar.
Habere göre Suriye istihbarat servisi tarafından sorgulanan Türk subaylardan, başta Halep'teki Özgür Suriye Ordusu birliklerinin silahlandırılması olmak üzere Türkiye'nin Suriye yönetimine karşı attığı adımlara ilişkin önemli bilgiler elde edildi.
İlk defa Suriye'de yayımlanan el-Vatan gazetesi tarafından gündeme getirilen Türk subaylarının tutuklandığı haberi, aynı gün Türkiye Genelkurmay Başkanlığı tarafından yalanlanmıştı.
Kerbela'ya Milyonluk Ziyaretçi Akını
15 milyonu aşkın ziyaretçi kitlesinin Irak'ın Kerbela şehrine girdiği bildirildi.
"Kullul Irak" haber ajansının bildirdiğine göre Kerbela valiliği enformasyon yetkilisi "Salim ez-Zubeydi" bu konuyu açıklayarak ziyaretçi akınının halen devam ettiğini ve Hz. İmam Hüseyin as.ın şahadetinin 40. Günü olan Erbain'e yani Perşembe güne kadar ziyaretçi sayısının bu rakamın çok daha üstünde olacağını belirtti.
Söz konusu yetkili bu ziyaretçi kitlesi içerisinde 350 bin de yabancı ziyaretçi bulunduğunu ve bu rakamın her saat artmakta olduğunu söyledi.
Öte yandan "Fırat'ul Evsat" harekat komutanlığınca yapılan bir açıklamada Kerbela eyaletinde 36 bin güvenlik görevlisinin katılmasıyla yeni bir güvenlik planının hayata geçirildiğini ve bu eylemden asıl amacın ise İmam Hüseyin as. Ziyaretçilerinin can güvenliğinin korunması olduğunu bildirdi.
Münafıklara ABD tarafından askeri eğitim veriliyor
İran İslami Şura Meclisi Ulusal Güvenlik ve Dış Siyaset Komisyonu üyesi Amerika ve Avrupa'nın Afganistan'da terör örgütü münafıklar güruhu desteklemedeki asıl amacının onları terör eylemlerinde kullanmak olduğunu bildirdi.
İslami Şura Meclisi Haber ajansına açıklamada bulunan İran İslami Şura Meclisi Ulusal Güvenlik ve Dış Siyaset Komisyonu üyesi Seyyid Bakır Hüseyni, Amerika, Kanada ve Avrupa Ülkelerinin terör örgütü münafıklar güruhunu kendi amaçları doğrultusunda kullandıkları için, terörist örgütler listesinden çıkardıklarını belirterek, bu terör örgütü üyelerinden bazılarının Afganistan'da bir Amerikan askeri üssünde terörist operasyonlar amacıyla özel eğitim almakta olduklarını söyledi.
Terör örgütünün kendi üyelerini kaba kuvvet ve tehditlerle bu teşkilat içinde tutuklarını belirten İran İslami Şura Meclisi Ulusal Güvenlik ve Dış Siyaset Komisyonu üyesi, bu terör teşkilatı üyelerinin büyük bir bölümünün kendi faaliyetlerinden pişman olduklarını ve bunun için bu teşkilattın ayrıldıklarını söyledi.
Hüseyin bu terör örgütünün hızlı bir çöküş aşamasında bulunduğunu da belirtti.
İran 6 maddelik planda ısrar ediyor
İran ile Türkiye arasındaki ilişkilere hiç bu kadar aynı anda tavan yapan iki zıt eğilim hâkim olmamıştı: Bir yanda diyalog kanalları görülmemiş düzeyde açık, diğer yanda gerilim hiç olmadığı kadar yüksek. Suriye krizi komşuların komşularla ilişkilerini zehirledi. Türkiye’nin çizgisi ne denli tartışmalı hale geldiyse Suriye’ye desteği nedeniyle İran’ın prestiji de o kadar hercümerç oldu.
Bir Dışişleri sözcüsünün bir başka ülkeye gidip gazetecilerle kahvaltılı toplantılar düzenlemesi pek de teamülden sayılmaz. İran Dışişleri Sözcüsü Ramin Mehmanperest, İran’ın İstanbul Başkonsolosluğu’nda gazetecilerle buluştu; Suriye, Patriot ve PKK konusunda İran’la ilgili Türk kamuoyunda oluşan berbat algıyı yıkmaya çalıştı. Karşılıklı tedirgin edici demeçlere rağmen Mehmanperest “Bazen iki ülke dışişleri bakanları günde 3 kez görüşüyor. İlişkiler üst düzeyde… Bizim için en iyi hükümet AKP hükümetidir; Türkiye’yi kalkındırdı ve bizimle ilişkileri geliştirdi” notunu düşse de Türkiye’nin Suriye’de Batı’nın oyununa geldiğini ima etti, hatta İran’ın PKK’ya nefes aldırdığını söyleyen İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin ile “Kendisi 2500 kilometrelik füzelere sahipken açıklama yapması kabul edilemez” diyen Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ı iğneledi:
‘Türkler de konuşuyor’
“(İranlı komutanların tehditkâr çıkışlarıyla ilgili) Askeri yetkililer tedirgin. ABD hep bir plan peşinde. ABD’nin Irak ve Afganistan’daki varlığından kötü tecrübeler edindik. Şimdi yeni bir yere konuşlanmak istiyorlar. Bir taraftan da sürekli İran’a askeri müdahaleden bahsediyorlar. Bölge ülkeleri de bu planın farkına varmalı… Türk yetkililer de İran aleyhine konuşuyor. Babacan ‘İran’ın füzeleri varsa bizde de Patriot var’ dedi. İran’ın füzelerinin kontrolü İran’ın elindedir… (PKK’ya destek suçlaması) Bu çok ilginç bir demeç. Bu konuda işbirliğinin düzeyini en iyi İçişleri Bakanı bilir. 5 düzeyde işbirliği mekanizmaları var. Bu meseleyi Türk Dışişleri ile konuştuk. ‘Bu şahsi görüştür, devletin yaklaşımı değildir’ dediler. Kamuoyunu böyle yönlendirmemek lazım.”
‘Kararı Suriye halkı versin’
İran’ın Suriye krizinden çıkış senaryosunu sorduk. İran’ın 6 maddelik planını sıraladı: 1-Çatışmalar dursun. 2-Milli diyalog sağlansın. 3-Tüm tarafların katılımıyla geçiş hükümeti kurulsun ve uluslararası denetim altında şeffaf ve adil şekilde seçim yapılsın. 4-İnsani yardım ulaştırılsın. 5-Halkın zararları tespit edilsin. 6-Basının gerçeklere erişimi sağlansın. Sözcü, Beşşar Esad’ın gitmesi şartına şu argümanla karşı çıktı: “Suriye’de halkın ne istediğini kim biliyor? Silahlı gruplar devletle savaşmanın meşruiyetini nereden alıyor? Kendilerini silah zoruyla halka kabul ettiriyorlar. Yarın Batılıların İran ve Türkiye’de silahlı grupları desteklediklerini ve resmen tanıdıklarını düşünün… Halkın iradesini ortaya koymasına yardım edelim. Ama bunun için önce çatışmalar durmalı. Türkiye ve İran birlikte bunun için çalışabilir. Çatışmalar sürdükçe masumlar ölüyor. Masumları düşünüyorlarsa neden çatışmanın sürmesini istiyorlar. Zira normal seçimlerde halkın silahlı gruplara oy vermeyeceğinden korkuyorlar. Halkların hukukunu koruyalım. Bunun istisnası olmasın. Bahreyn’de de halkı koruyalım.” Mehmanperest Türkiye’ye 150 bin Suriyelinin sığındığına ilişkin soru üzerine “İran problem yaşayan tüm halklara yardım ediyor. Biz 30 yıl 3 milyon Afgana, 30 yıl 2 milyon Iraklıya ev sahipliği yaptık. 34 yıldır Filistin’i destekliyoruz. İran’ın yardımları olmasaydı İsrail daha büyük kıyım yapardı” dedi. Bir Kürt şeridinin yaratıldığı tespitine “Bölge ülkelerinin toprak bütünlüğünden yanayız. Batılıların planlarına izin vermemeliyiz” yanıtını veren sözcü, İran’a gelmesinden korkup korkmadıklarına ilişkin soru üzerine şunu söyledi: “Bu değişim 34 yıl önce İran’la başladı.” İranlı bir diplomat özel sohbetimizde “İran için kırmızı çizgi Esad değil direniş hattı” dedi. “Hep halkın iradesi diyorsunuz, ya halk aksini seçerse” dedim, yanıtı şu oldu: “Yapacak bir şey yok, ona da saygı duyarız.”
Fehim TAŞTEKİN 29/12/2012
RADİKAL
Türkiye model olabilir mi? (2)
Komşularımızla olan ilişkimiz ulus devlet ilişkisini aşabilmiş değil.
Bu model bizi kaçınılmaz olarak onlarla çatışmaya sürükler, çünkü onlardan veya bizden kaynaklanan sebeplerle olsun, ulusların tabiatında çıkarları itibarıyla birbirleriyle çatışma potansiyeli yatmaktadır. Her ulus kendi çıkarını korumak, komşularının ve rakiplerinin aleyhine olmak üzere genişlemek ister. Her ulusun bir “büyüme, büyük olma ideali” vardır: Büyük Türkiye gibi, Büyük Arnavutluk, Büyük Ermenistan vs. Büyüklük, genişleme ve ulusal çıkar sürgit çatışma demektir. Ulusal temelde belirlenmiş bir politika tabiatı gereği ahlaki olanla sorunlu ilişkiler yaşar; politika yürütücüleri toplumlar arası adaleti, vicdani karar süreçlerini tesis etmeyi arzu etseler bile bunu başaramazlar. Silah üretimine göre kurulmuş bir fabrikadan ekmek üretilemez.
Hâlbuki modernitenin içine girdiği krizde üretim yapısı ve ulus devletlerin bünyevi değişim geçirmesine paralel politik kültür de değişiyor. Yeni dönemde belki ulus devletler tamamen ortadan kalkmayacak; fakat klasik manadaki misyonları zayıflayacak, üzerinde çokça titredikleri egemenliğin önemli bir bölümünü devretmek zorunda kalacaklardır. Karşılıklı bağımlılık ortak sorunlar karşısında ortak sorumlulukları ve işbirliğini gerektiriyor. Bizi bekleyen süreçte giderek güçlenen yerel yönetimlere, bölgesel entegrasyonlara ve diyalog çalışmalarına şahit olacağız. Bu aşamadan sonra mezhep, ırk, etnisite/kavim veya coğrafî bölge temelinde bir ulus devletin yaşama şansı şüphelidir. Yeni kurulacak bir Kürt veya Filistin devletinin yaşama şansı zayıf olduğu gibi Türkiye, İran, Mısır, Suriye veya başka devletin de kendi başına ayakta kalma şansı giderek zayıflamaktadır. Hepsinin bir araya gelip ortak olabileceği yeni bir model arayışı bize kendini empoze etmektedir. Sorun, Türkiye’nin hangi bölgesel havzadan yana tercihini kullanacağı noktasında düğümlenmektedir. Mevcut durumda Türkiye sadece siyasî ideolojisi ve sosyo-ekonomik tercihleri itibarıyla değil, “Batı eksenli” takip etmeye zorlandığı dış politikasıyla da Batı’ya bağlı ve bağımlıdır. Suriye krizinde Başbakan’ın açıkça “Burası bir NATO toprağıdır” demesi acı bir hakikatin itirafıydı. Ortalama insanlar şunu sorar: Burası bir NATO toprağı ise Kurtuluş Savaşı’nda biz neden İngiliz, Fransız, İtalyan ve Yunanlılara karşı savaştık?
Deneysel olarak gözlendiği üzere Türkiye’nin ekonomik ve sosyal gelişmesi ile Batı’yla olan organik ilişkileri arasında ters orantı söz konusudur: Ülke son 10 senede AB’yi bir miktar rölantiye aldığı –almak zorunda bırakıldığı- için yüksek bir sosyo-ekonomik performans gösterdi. Hiç kuşkusuz siyasî ve hukukî reformların bir bölümü önemlidir ve AB üyelik süreci bunları sağlamaktadır. Ancak AB’nin reformlarını paket olarak aldığımızda toplumsal yapının nasıl çözüldüğünü de bugün acı bir biçimde yaşıyoruz. Elimizde toplum, aile, ahlakî yüksek değerler kalmıyorsa, kazandıklarımızın ne önemi var?
Türkiye Suriye, İran, Irak ve diğer bölge ülkeleriyle yapısal ilişkilere girme eğilimi gösterip bunun bölgesel bir entegrasyona dönüşme istidadı gösterdiğinin işaretlerini vermeye başlayınca, Batı alelacele NATO üyeliğini ve AB üyelik sürecini hatırlattı; el çabukluğu ile radar sistemini ve patriot füzelerini getirip dikti. Bu çerçevede tarihin tozlu raflarından Osmanlı-Safevi savaş dosyasının indirilmesi, İran’ın ne kadar güvenilmez bir ülke olduğunun, teröre destek verdiğinin, nükleer programının hepimizi tehdit ettiğinin; Maliki’nin Irak’ta nasıl acımasız bir “Şii diktatörlük kurma”ya çalıştığının; Suriye’de halkını ezen bir despotun bulunduğunun; Lübnan’da İsrail’e kök söktüren Hizbullah’ın esasında bir “Şii partizan” olduğunun bir bir anlatılması hayli manidardı. İki sene önce bunları bilmi
Ali Bulaçm Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.
İmam Zeynelabidin’in Haklar (Hukuk) Risalesi
Her kim burada açıklanacak olan 50 hakka riayet ederse dünya ve ahretinin kesinlikle garanti altına alınacağını bilmelidir. Sözler Vahiy evi olan Ehlibeyt imamlarından dördüncüsü İmam Hüseyin’in oğlu, İmam Zeynelabidin’e (aleyhi selam) aittir. Bu haklar ezberlenerek mutlaka hayata geçirilmelidir:
Allah hakkı, Nefsinin üzerindeki hakkı, Dilinin hakkı, Kulağının hakkı, Gözünün hakkı, Ayaklarının Hakkı, Ellerinin Hakkı, Midenin Hakkı, Cinsel organının hakkı, Namazın Hakkı, Orucun Hakkı, Sadakanın Hakkı, Kurbanın Hakkı, Seni Yönetenin Hakkı, Nikâhla Sahip Olduğunun Hakkı, Annenin Hakkı, Babanın Hakkı, Çocuğunun Hakkı, Kardeşinin Hakkı, Sana İyilikte Bulunanın Üzerindeki Hakkı, Arkadaşının Hakkı, Komşunun Hakkı, Ortağının Hakkı, Mal/Mülkün Hakkı, Alacaklının Hakkı, Büyüğün Hakkı, Küçüğün Hakkı…
İmam Zeynelabidin’in Haklar (Hukuk) Risalesi
Bil ki - Allah sana rahmet etsin- yaptığın tüm hareketlerde, durduğundaki sükûnetinde, kat ettiğin her merhalede ya da hareket ettirdiğin her uzvunda veya kullandığın her eşyada Allah’ın seni kuşatan üzerindeki hakları var. Bu hakların bazıları diğerlerinden daha büyüktür. Allah (c.c)’ın üzerindeki en büyük hakkı: Allah (c.c)’ın haklarından zatına karşı seni sorumlu tuttuğu haklardır. Tüm hakların temelinde bu haklar vardır. Hakların tümü bunlardan(Allah c.c’ın hakları) dallanır. Allah (c.c) tependen tırnağa tüm farklı organlarınla alakalı senin için üzerine sorumluluklar yüklemiştir.
- Allah (c.c) gözün için üzerinde hak yaratmıştır.
- Allah (c.c) kulağın için üzerinde hak yaratmıştır.
- Allah (c.c) dilin için üzerinde hak yaratmıştır.
- Allah (c.c) ellerin için üzerinde hak yaratmıştır.
- Allah (c.c) ayakların için üzerinde hak yaratmıştır.
- Allah (c.c) miden için üzerinde hak yaratmıştır.
- Allah (c.c) cinsel uzvun için üzerinde hak yaratmıştır. Fiiller bu yedi uzuv ile olmaktadır.
Daha sonra Allah (c.c) üzerinde fiillerin ile alakalı haklar yaratmıştır.
- Namazın için üzerinde hak yaratmıştır.
- Orucun için üzerinde hak yaratmıştır.
- Sadakan (infak) için üzerinde hak yaratmıştır.
- Kurbanın için üzerinde hak yaratmıştır.
Fiillerin içinde üzerinde haklar vardır. Daha sonra haklar, senden üzerine hakların vacip olduğu bir başkasına intikal eder. Yöneticilerin üzerine haklar yükler. Allah (c.c) kendilerinden sorumlu oldukların ve akrabaların için üzerine haklar yükler. Bu haklardan da yeni birtakım haklar dallanmaktadır. Allah (c.c)’ın yöneticilerin hakkında seni sorumlu tuttuğu haklar üç tanedir. ”
Seni yönetenin hakkı, ilimde yönlendirenin hakkı ardından da efendinin ve tüm liderlerin hakları vardır. Allah (c.c)’ın seni sorumlu tuttuğu, kendilerinden sorumlu olduklarının hakları üç tanedir: Güç ve otoriten ile sorumlu olduklarının hakları, ilmin ile sorumlu olduklarının hakları - Cahil âlimin tabasıdır -, eşlerin ve cariyelerinden sahip olduklarının hakları. Akrabalarının yakınlık derecesine bağlı olarak değişen birçok hakları vardır. Allah (c.c) bu haklardan annenin sonra babanın, evladının, kardeşinin, ardından en yakınından en uzak akrabana kadar her kişinin haklarından seni sorumlu tutmuştur. Bu haklar: Sana ihsanda bulunan velinin hakkı, ikram eden efendinin (sahibinin) hakkı, iyilik edenin hakkı, namaza çağıranın (müezzin) hakkı, namazda sana imamlık edenin hakkı, sohbet arkadaşının hakkı, komşunun hakkı, dostunun hakkı, ortağının hakkı, malının hakkı, sana borç verip de isteyenin hakkı, içli dışlı olduğun yakınının hakkı, seni dava edenin hakkı, senin dava ettiğin kişinin hakkı, seninle istişare edenin hakkı, sana öğüt verenin hakkı, senden nasihat isteyen kişinin hakkı, sana nasihat edenin hakkı, senden büyük olanın hakkı, senden küçük olanın hakkı, senden bir şey isteyenin hakkı, senin kendisinden bir şeyler istediğin kişinin hakkı, sana söz veya fiili ile kast ederek ve ya etmeyerek kötülük ya da iyilik yapan kişinin hakkı, toplumun genelinin hakkı, zimmet ehlinin hakkı daha sonrada tüm durumların sebepleri ve bu sebeplerin farklılaşması oranında cereyan eden haklardır. Sorumlu tuttuğu kişilerin görevlerini yerine getirmede Allah (c.c)’ın yardımcı olduğu kişilere müjdeler olsun. Allah onu muvaffak kılmış ve haklarını eda etmesini sağlamıştır.
1- Allah (c.c)’ın en büyük hakkı: O’na şirk koşmaksızın ibadet etmendir. Eğer sen tüm samimiyetin ile bunu yerine getirir isen Allah (c.c) dünya ve ahiret işlerinde sana yeter ve bunlardan hoşuna gidenleri senin için muhafaza eder.
2- Nefsinin üzerindeki hakkı: Tüm benliğin ile Allah (c.c)’a itaatte bulunarak ve O’na sığınarak dilinin, kulağının, gözünün, elinin, ayağının, midenin, cinsel organını hakkını eda etmendir.
3- Dilinin hakkı: Onu müstehcen şeylerden koruman ve hayra alıştırmandır. Onun edepli olmasını sağlaman, din ve dünya için gerektiği ve faydalı ortamlar dışında kullanmamam, onu az bir kazanım ile zararından emin olunmayan faydasız, çirkin ve boş sözlerden uzak tutmandır. Kişinin akli olgunluk ziyneti ile olan örnek hayatı, dilinin güzelliğinden kaynaklanır. Azim ve Yüce olan Allah (c.c)’tan başka güç yoktur.
4- Kulağının hakkı: Kalbinde hayrı oluşturan ve ya üstün bir ahlak kazandıran güzelliklere kapı aralamadığı sürece kulağını kalbine giden yoldan uzak tutmandır. İşitmek: Kalbe giden, içerisinde hayır ve şerrin olduğu manalar barındıran sözün (kelamın) kapısıdır. Allah (c.c)’tan başka güç yoktur.
5- Gözünün hakkı: Sana helal olmayanlardan onu sakınman, kendisi ile bakışını kuvvetlendirecek bir ibret veya faydalanacak bir bilgi edinilecek konumlar dışında onu korumaya gayret göstermendir. Nitekim göz: Saygınlık ve itibar kapısıdır.
6- Ayaklarının Hakkı: Onlar ile sana helal olmayan şeylere yürümemen; sahibine hiçbir faydası olmayan gereksiz yollarda onu kendine binek edinmemendir. Ayakların seni taşıyan, din yoluna seni ileten kazancın/ödülündür. Allah (c.c)’tan başka güç yoktur.
7- Ellerinin Hakkı: Sana helal olmayan, uzattığında Allah (c.c)’dan ahirette karşılığını (cezanı) göreceğin; dünyada ise insanlardan kınayan bir dil ile karşılık bulacağın şeylere uzatmamandır. Allah (c.c)’in üzerine farz kıldıklarında cimrilik etmemendir. Nitekim sen onu helal olmayanlara karşı tutarak ve üzerine gerekli olmamasına rağmen elinin açık olması ile ona vakar ve izzet kazandırır. Eğer ellerin (alıp/vermende) olgunlaşır ve dünyada iken şeref kazanırsa ahirette onun için güzel bir karşılık gerekli olur.
8- Midenin Hakkı: Onu haramdan az veya çok hiçbir şeye mekân kılmaman, helalde ölçülü olman, onu bedenini güçlendirme sınırlarından çıkartıp zevkûsefa ve atalet sınırlarına sokmamandır. Ona açlık ve susuzlukta sahip olmandır. Sonuna kadar dolduran tıka basa yemek, tembellik, alıkoymak ve tüm yüce ve güzelliklerden bağını koparmaktır. Sahibini sarhoşluk seviyesine ulaştıracak derecesine su içmek, bayağılık, cahillik ve yüceliği gidermektir.
9- Cinsel organının hakkı: Sana helal olmayanlardan onu koruman ve gözünü sakınma fiilini bunu dayanak yapmandır. Nitekim gözün sakınması en büyük yardımcıdır. Ölümü çokça hatırlaman, Allah (c.c) ile nefsini tehdit etmen ve heybeti karşısında nefsini korkutman namusunu korumana yardımcı olur. Muhafaza ve destek Allah (c.c)’dandır. Ondan başka güç ve kuvvet yoktur.
(İBADET İÇERİKLİ) FİİLLERİN HAKLARI:
10- Namazın Hakkı: Senin onu Allah (c.c)’a giden bir yol olduğunu ve namaz ile Allah (c.c)’ın huzurunda durduğunu bilmendir. Eğer namazı bu haliyle tanır ve bilirsen sana yaraşan: Boyun eğen, istekli, ürperen, korkan, umut besleyen, yoksun, yalvaran, huzurunda sükûnet ve tevazu ile durulanı yücelten, tüm uzuvlarıyla huşu içerisinde olan, yumuşak huylu, sinesinde Allah (c.c)’a en iyi şekilde yönelen olmandır. Seni kuşatan hataların ve seni yok etmeye çalışan günahlarından kurtulmayı Allah (c.c)’dan talep etmendir. Allah (c.c) dışında hiçbir güç yoktur.
11- Orucun Hakkı: Oruç, Allah (c.c)’ın diline, kulağına, gözüne, cinsel organına ve midene koyduğu seni ateşten korumak için olan örtüdür. Hadis-i Şerif’te bu şekilde geçmektedir: “Oruç ateşten koruyandır.” Eğer tüm hücrelerin orucun örtüsünde sükûnet bulursa umulur ki sen bu örtüye bürülü korunmuş olanlardan olursun. Yok, eğer sen bu örtü içerisinde sağa/sola gider ve de onu bazı uçlarından kaldırmaya kalkar Allah (c.c)’ın takva sınırları dışında şehvet ve güce seni çağıran helal olmayan şeylere bakarsan bu örtüyü parçalamak ve içerisinden çıkmaktan emin olamazsın. Allah (c.c) dışında hiçbir güç yoktur.
12- Sadakanın Hakkı: Onun Allah (c.c) katında ki hazinen ve şahide ihtiyacı olmayan emanetin olduğunu bilmendir(Sadakanın, alıcının eline ulaşmadan önce Allah (c.c)’ın haberdar olması ile alakalı geçen haberden dolayı Kıyamet gününde şahitliğe ihtiyacı yoktur). Eğer bu şekilde bilirsen Allah (c.c)’a vereceğin emaneti açıkta vermektense gizli bir şekilde vermen senin için daha güvenilir ve uygundur. Sana yakışan açıktan yaptığın bir iyiliği gizli bir şekilde yapmandır. Her halükarda sadakandaki bu iyilik senin ile Allah (c.c) arasında gizli kalır.Sadakandan Allah (c.c) katında emanet bıraktıklarının üzerine, görme ve duyma şeklindeki şahitlik ile açığa vurman gerekmiyor. Sanki şahitler ile açıktan verdiğin emanet Allah (c.c)’ın karşılığını vereceği gizliden verdiğin emanetinden daha güvenlidir. Daha sonra verdiğin sadakada hiç kimseye minnet etme. Çünkü onun sevabı nihayetinde sana dönecektir. Eğer minnet edersen Allah (c.c.)’ın seni minnet ettiğin kişinin konumuna düşürmeyeceğinden emin olamazsın. Çünkü sen bu konumda olmayı arzulamış olsaydın bu nedenden dolayı başkasına minnet etmezdin. Allah (c.c) dışında hiçbir güç yoktur.
13- Kurbanın Hakkı: Kurbanı sadece Allah (c.c) için sunman, O’nun rahmetini ve kurbanını kabul etmesini arzulamandır. Allah (c.c)’dan başkalarından bir beklentin olmasın! Eğer bu şekilde bir kurban sunarsan o zaman isteksiz/zoraki ve içten olmayan biri değil aksine kurbanını sadece ve sadece Allah (c.c) sunmuş biri olursun. Bil ki Allah (c.c) yarattıklarına zor değil kolayı arzuladığı gibi kendisine çetin olanlarla değil kolay olanlarla yönelmemizi ister. Bu şekilde alçak gönüllü olman, kibirli/kendini beğenmiş olmandan daha uygundur. Çünkü isteksiz ve zoraki tavırlar, kendini beğenmiş/kibirli insanların özelliğindendir. Alçak gönüllülük ve mütevazilikte isteksizlik ve mecburilik yoktur. Nitekim bu ikisi insanın tabiatında bulunan fıtri özelliklerdendir. Allah (c.c) dışında hiçbir güç yoktur.
YÖNETİCİLERİN HAKLARI:
14 - Seni Yönetenin Hakkı: Onun için bir imtihan sebebi olarak yaratıldığını ve onun Allah (c.c)’ın senden üstün kıldığı güç ve otorite ile seninle imtihan olduğunu bilmendir. Ona nasihatte özverili olman; onunla zıtlaşmaman (tartışmaman ve muhalif olmaman ) üzerindeki onun haklarıdır. Allah (c.c) onu senden üstün kılmıştır. Onun haklarına dikkat et! Yoksa yaptıkların senin ve onun yok olmasına neden olur. Rızasını kazanmak için ona karşı alçak gönüllü ve yumuşak davran ki oda senden elini çeksin ve dinine zarar vermesin. Ona karşı sorumluluklarında Allah (c.c)’tan yardım iste. Ona karşı gururlu davranma (şeref ve üstülükte karşı çıkma, inat etme). Eğer böyle yaparsan ona isyan etmiş, kendine kötülük yapmış ve onu yıkıma sürüklemiş olursun. Seni yönetmesi konusunda ona yardımcı olman ve sana verilenler ile ona ortak olman gerekir. Allah (c.c) dışında hiçbir güç yoktur.
15- İlimle Seni Yönlendirenin Hakkı: Onu yüceltmen, meclisine (ders halkası) saygı göstermen, iyi bir şekilde dinlemen, içtenlikle ona yönelmen gerekir. Aklını onun için (seni meşgul edecek şeylerden) boşaltman, anlayışını hazır hale getirmen, kalbini temizlemen, gözlerini hoşa gidenleri terk ve şehevi şeyleri azaltarak keskinleştirmen ile senin için kesinlikle gerekli olan bilgileri alma konusunda ona yardımcı olman Âlimin senin üzerindeki haklarındandır. Sana öğrettiklerinde bilgisi olmayanlardan biri ile karşılaştığında onun elçisi olduğunu hatırlaman ve en iyi şekilde o kişiye mesajını iletmen gerektiğini bilmen gerekir. Âlime ihanet etmemen ve eğer onun görevini üstlenirsen bu sorumluluğu yerine getirmen âlimin üzerindeki haklarındandır. Allah (c.c) dışında hiçbir güç yoktur.
16- Efendinin Üzerindeki Hakları: Onun hakları seni yönetenin hakları gibidir. Ancak efendin yöneticinin sahip olmadıklarına sahiptir. İrili ufaklı Allah (c.c)’a karşı yapılması gereken haklarından seni uzaklaştırması haricinde her şeyde ona itaat etmen gerekir. Kulların hakkı da senin ve onun hakkı arasına girer. Allah (c.c)’a karşı sorumluluklarını yerine getirdikten sonra efendine dön ve onun istekleriyle meşgul ol. Allah (c.c) dışında hiçbir güç yoktur.
17- Güç ve Otorite İle Yönettiklerinin Hakları: Senin onları üzerlerindeki üstünlüğün ile yönettiğini, onları yönetilen konuma sokanın zayıflık ve acziyetlerinin olduğunu bilmen gerekir. Allah (c.c) onları sana yönetilen kıldı, hükmünü uygulanır yaptı. Seni kendisi ile zayıflığını ve acziyetini giderdiğin kişilerin sana herhangi bir izzet ve kuvvet ile karşı gelmemeleri, büyüklüğün nedeni Allah (c.c)’dan başka hiç kimseden yardım isteyememeleri karşısında, seninde onlara merhamet, korumak, vakar ve hoşgörü ile davranman daha evladır. Sana kendisi ile boyun eğdirdiğin bu güç ve kuvvet üstünlüğünden verdiklerini bilirsen o halde şükretmen daha evladır. Kim ki Allah (c.c)’ şükreder ise Allah (c.c) ona verdiklerini kat kat çoğaltır.
18- İlim İle Yönlendirdiklerinin Hakları: Allah (c.c)’ın sana ilimden verdikleri ile onlara hizmetkâr kıldığını, seni hikmet (bilgelik) makamlarından görevlendirdiğini bilmendir. Eğer Allah (c.c)’ın seni görevlendirdiklerinde başarılı olur, onlar için (hayırları) depolayan şefkatli bir dost, Allah (c.c) için kullarına nasihat eden ve ihtiyaç hissedildiğini gördüğünde elindeki mallardan çıkartıp veren karşılığını sadece Allah (c.c)’dan bekleyen sabırlı bir kul olursun o zaman sen iyi bir mürşit (yol gösteren), güvenilir bir umut kapısı (o kişinin hizmetkârı ve kendisinden ümit beklenilen yardımcı) olursun. Eğer de böyle yapmaz isen Allah (c.c)’a karşı hain, yarattıklarına karşı zalim olursun.
19- Nikâhla Sahip Olduğunun Hakkı: Allah (c.c)’ın, eşini sükûnet, rahatlık, sevecen ve koruyucu kıldığını bilmendir. Her ikinizin de eşinden dolayı Allah (c.c)’a şükretmesi, eşinin kendisine Allah (c.c)’dan bir nimet olarak verildiğini bilmesi, Allah (c.c.)’ın bu nimeti (eş) ile iyi geçinmesi, ikramda bulunması ve ona merhamet etmesi gerekir. Eğer senin onun üzerindeki hakların daha kapsamlı/zor ve de günah olmaksızın hoşlandığı ya da hoşlanmadığı noktalarda sana itaat etmesi gerekiyorsa (buna mukabil) olarak eşinin hakları ona karşı merhametli ve iyi davranılmasıdır. Eşteki sükûnet hali karşılanılması gerekli olan cinsel ihtiyacın giderilmesidir. Bu ise büyük bir iştir. Allah (c.c) dışında hiçbir güç ve kuvvet yoktur.
20- Sağ Elinin Sahip Olduğu (cariyen, hizmetçin) Kişinin Hakkı: Allah (c.c)’ın onu et ve kanından seni yarattığı gibi yarattığını bilmendir. Sen sadece ona sahipsin. Onu Allah (c.c) olmaksızın sen yaratmadın! Onun duymasını ve görmesini de sen yaratmadın! Onun rızkını da sen vermiyorsun! Fakat Allah (c.c) hizmetine sunduğu bu nimeti ile ihtiyacını giderdi; seni onun üzerine güvenilir kıldı, onu koruyasın ve onun ile iyi anlaşasın diye senin yanına emanet olarak bıraktı. Bu şekilde yediğinden yedirmen, giydiğinden giydirmen ve gücünün yetmediği şeylerde onu sorumlu tutmaman gerekir. Eğer onda hoşlanmadığın bir şey görürsen Allah (c.c)’a yönel ve onun bu halini değiştir; Allah (c.c)’ın kuluna zulmetme! Allah (c.c) dışında hiçbir güç yoktur.
AKRABA HAKLARI
21- Annenin Hakkı: Annenin seni kimsenin bir başkasını taşıyamayacağı bir şekilde taşıdığını ve hiç kimsenin bir başkasını doyuramayacağı kalbinin meyveleri ile seni beslediğini bilmendir. Kuşkusuz o seni kulağı, gözü, eli, ayağı, saçı, teni ve de tüm uzuvları ile korur; bundan dolayı da neşeli ve mutlu olur. Ta ki Allah (c.c) kudret eli ile seni ondan ayırıp gün yüzüne çıkartana kadar hamilelikte zorluklarına, açılarına, ağırlığına ve sıkıntılarına sağlığının bozulma tehlikesine rağmen tahammül etti. O seni yeryüzüne çıkartan, aç kalırken seni emziren, çıplakken seni giydiren, susuzken susuzluğunu gideren, ter kan içerisinde sana gölgelik olan, senin için üzüntüsü ile feryadı figan eden ve uykusuzca geceleyerek seni uyku ile dinlendirendir. Annenin karnı senin için bir mekân, kucağı sığınak, göğüsleri pınar, vücudu bir barınaktır. Annen senin için dünyanın zorluklarına karşı (sıcağına) sana zarar gelmesin diye (serinliği için) göğüs gerer. Allah (c.c)’ın yardımı ve rızası olmaksızın güç yetirilemeyecek bu zorluklara katlanması karşısında annene şükranlarını sun.
22- Babanın Hakkı: Bil ki o asıldır; sen onun bir dalısın! O olmasaydı sen olmazdın! Kendinde hoşuna giden her ne görürsen bil ki üzerindeki bu nimetin aslı babandır! Allah (c.c)’a hamt et! Bundan kolayı şükret! Allah (c.c) dışında hiçbir güç yoktur.
23- Çocuğunun Hakkı: Bil ki o, sendendir! Ve o hayrı ve şerri ile dünyada iken sana tabidir. Sen onun güzel bir şekilde eğitiminden, rabbine onu yönlendirmenden ve sana karşı itaatkâr olması için ona yardım etmeden sorumlusun. Bunlara göre sevap alır ve cezalandırılırsın. Dünyada iken onun ile alakalı iyi bir eserin ortaya çıkarılması için dengeli bir şekilde davran. Çocuğun iyi bir eğitimi için senin ile onun arandaki mazeretin rabbine olsun. Yaptıklarının karşılığını Allah (c.c)’dan bekle!
24- Kardeşinin Hakkı: Bil ki o, senin uzattığın elin, sırtını dayadığın dayanağın, güvendiğin şeref ve izzetin, kendisinden güç aldığındır. Onu Allah (c.c)’a karşı işlenecek günahlarda kendine silah edinme. Allah (c.c)’ın hakkı ile zulüm için onu kendine dayanak etme. Kendine kötülüğü dokunduğunda onu bundan kurtarmak için, düşmanına karşı destek için, şeytanları ile arasında engel olmak için yardımını ondan esirgeme! Nasihatinden mahrum etme, onun için Allah (c.c)’a yönel. Eğer tüm bunlardan sonra rabbinin yolunu tutar, Allah (c.c)’a iyi bir şekilde yönelirse bu onun için en hayırlı yoldur. Eğerde bunu yapmaz ise o halde sen Allah (c.c)’a yönel; Allah (c.c) senin için ondan daha lütufkârdır.
25- Velayetini Elinde Bulunduran Ve Sana İkramda Bulunan Efendinin Hakları: Senin için malını harcadığını, köleliğin zillet ve korkusundan hürriyetin izzet ve muhabbetine seni çıkartıp kurtardığını, mülkiyet esaretten kurtarıp özgürlüğünü sağladığını, üzerindeki kulluk zincirlerini kırdığını, izzetin ferah ortamını sağladığını, kahır (derin üzüntü) zindanından seni çıkartıp zorlukları senden defettiğini bilmendir. Sana karşı insaflı ve adil davrandığını, dünyayı sana açıp istediğini yapabileceğin bir ortam sağladığını, esaretini giderip rabbine kulluk imkânı sunduğunu ve tüm bu yapılanlarla malının eksilmesine katlandığını bilmendir. Bil ki hayatın ve ölümün ardından akrabalarından sonra üzerinde hak sahibi olmaya en layık olan odur. Seni destekleme, imdadına yetişme ve Allah (c.c) katında sana yardımda bulunması noktasında en çok hak sahibi de odur. Sana ihtiyacın olduğunda yardımına koş kendini ona tercih etme.
26- Kendisinden İstifade Etmeye Devam Ettiğin Kölenin Hakkı: Allah (c.c)’ın seni onu koruyucu, yardımcı ve güvenilir bir kale ve onu sana rabbinle aranda vesile ve sebep kıldığını da bilmendir. Kölenin seni ateşten koruması ona yaraşandır. Bu şekilde ahirette ondan sana bir sevap vardır. Eğer akrabası yoksa dünyada malından onun için infak ettiklerin ve ter türlü ihtiyaçlarını gidermen karşılığında onun mirasından hak sahibi olursun.Allah (c.c) dışında hiçbir güç yoktur.
27- Sana İyilikte Bulunanın Üzerindeki Hakkı: Ona teşekkür etmen, iyiliğini hatırlaman, onun hakkında övücü/güzel sözleri yayman ve Allah (c.c) ile aranda onun için yapacağın dualarında samimi olmandır. Bu şekilde yaparsan kuşkusuz sen gizlide ve açıkta ona şükranlarını sunmuş olursun. Eğer yaptığına bir fiille karşılık verme imkânı bulursan (hiç beklemeksizin) bunu yap. Böyle bir imkânın olmaz ise bunun için imkân kolla, araştır ve karşılığını verebilmek için kendinde fırsatlar oluşturmaya çalış.
28- Müezzinin Üzerindeki Hakkı: Onun sana Rabbini hatırlattığını, nasibine çağırdığını ve de Allah (c.c)’ın seni sorumlu tuttuğu farzı (namazı) eda etmen için en büyük yardımcın olduğunu bilmen ve ona bunlardan dolayı şükranlarını sunman gerekir. Sana iyilik yapan kişiye karşı nasıl teşekkür ediyorsan aynı şekilde ona da teşekkür etmen gerekir. Eğer sen evinde bundan dolayı kuşku içerisindeysen bil ki Allah (c.c) kendi işinde kuşku duymaz! Şüphesiz onun sana verilmiş Allah (c.c)’dan bir nimet olduğunu anladın. Her halükarda Allah (c.c)’a hamd ile O’nun nimetiyle (müezzin ile) dostluğunda iyi ol! Allah (c.c) dışında hiçbir güç yoktur.
29- Namazında İmamın Hakkı: Onun Allah (c.c) ile arandakilerde elçilik ve Allah (c.c)’a ulaşma görevini üstlendiğini bilmendir. O senin yerine konuştuğunda sen onun hakkında konuşmadın, sana dua ettiğinde sen ona dua etmedin, senin için istediğinde sen onun için istemedin. Allah (c.c)’ın huzurunda durma endişesinden, hesap verme sıkıntısından seni kurtarırken, sen onun için böyle bir şey yapmadın. Eğer tüm bunlarda bir kusur işlerse bu onun eksikliğidir; sen bunlardan sorumlu değilsin. O günahkâr ise sen bu günahta ona ortak değilsin. Senin onu dokunan bir iyiliğin yoktur. Varlığı ile varlığını koru; namazı ile namazını yücelt. Sen bunları yaparak ona teşekkür etmiş olursun. Allah (c.c) dışında hiçbir güç ve kuvvet yoktur.
30- Sohbet Arkadaşının Hakkı: Ona şefkat kanatlarını germen, yumuşak olman, konuşma esnasında adaleti gözetmendir. Ona baktığında dikkatini hemen ondan ayırma, konuştuğunda onun anlaması için çalış! Eğer sen onun yanında oturduysan kalkma konusunda tercih hakkın vardır. Yok, eğer o senin yanında oturdu ise o halde tercih hakkı onundur, onun izni olmaksızın kalkma. Allah (c.c) dışında hiçbir güç yoktur.
31- Komşunun Hakkı: Yokluğunda ve varlığında şeref ve onurunu koruman, her halükarda ona yardımcı olman ve destek vermendir. Açığını arama ve öğrenmek için onun kötülüğünü araştırma. Eğer de iraden dışında onun bir ayıbını öğrenirsen tavır takınma; bilakis onun için kuvvetli bir kale ve güçlü bir örtü ol! Haberi olmadığı esnadaki konuşmalarına kulak asma. Zor anlarda onu teslim etme, nimet verildiğinde ona haset etme, ufak hatalarını bağışla, sana karşı bir cahillik yaptığında alçak gönüllülüğünü ondan esirgeme, onun için emniyetli olmayı terk etme, onun hakkındaki kötü söylentileri bertaraf et, ona kötü öğütte bulunanın tuzaklarını geçersiz kıl ve onunla iyi geçin. Allah (c.c) dışında hiçbir güç ve kuvvet yoktur.
32- Arkadaşının Hakkı: Mümkün olduğunca her fırsatta ona karşı ahlaklı/erdemli ol! Eğer böyle yapamaz isen en azından ona karşı insaflı ol. Onun sana ikram ettiği gibi sende ona ikram et. Onun seni koruduğu gibi sende onu koru. Onunla aranda ikram konusunda seni geçmesin! Eğer seni geçerse karşılığını ver! Dostluk ve sevgiden hak ettiği şeylerde ihmalkâr olma Ona nasihatte, korumanda ve rabbine karşı ibadette destekçi ol. Rabbine karşı günahlardan yapmak istemediği şeylerde yardım etme konusunda kendini mecbur hisset. Bu şekilde sen onun için bir rahmet olursun; azap değil. Allah (c.c) dışında hiçbir güç yoktur.
33- Ortağının Hakkı: Yokluğunda ona yetmen; hazır bulunduğunda eşit davranmandır. Kararlarında onun düşüncesi olmaksızın azmetme, onunla müzakerede bulunmaksızın kendi görüşün ile iş yapma. Malını koru, irili ufaklı hiçbir şeyde ona ihanet etme.“ Allah (c.c)’ın eli iki ortağın elinin üzerinedir” haberi bizlere bildirildi ise o halde neden birbirimize ihanet edelim. Allah (c.c) dışında hiçbir güç yoktur.
34- Mal/Mülkün Hakkı: Helal olmaksızın onu almaman, helalliği dışında onu infak etmemendir. Yaratılış amacından saptırma, hakikati dışında onu kullanma! Eğer mal Allah (c.c)’dan ise sadece ona mahsus kıl ve onu Allah (c.c)’a giden bir yol edin! Malı sana faydası olma ihtimali olmayacak bir kişiye vererek onu kendine tercih etme! Belki o senden çıkan bu mal ile iyilik yapmaz ve onu rabbine itaatte kullanmaz. Bu şekilde sen ona yaptıklarında destekçi olmuş olursun. Senin malınla yaptıkları onun nazarında iyi olabilir. Kendi ilahını (Allah (c.c)dışında) razı etmede bu şekliyle malı kullanır. Sen ise kötü fiiller üzerine inşa edilen her şeyle birlikte günah, hüsranlık ve pişmanlık üstlenirsin. Allah (c.c) dışında hiçbir güç yoktur.
35- Alacaklının Hakkı: Eğer verebilecek bir konumda isen borcunu eda etmen, ihtiyacını gidermen, onu başkasına muhtaç etmemen ve borcunu ertelememen gerekir. Hz. Peygamber (a.s.v) şöyle buyuruyor: “ İmkânı olanın borcunu geciktirmesi zülümdür. ” Eğerde veremeyecek bir durumda isen güzel söz ile gönlünü al, iyi bir şekilde iste, sevecen bir üslup ile karşılık ver! Malını almakla beraber birde kötü muamelede bulunma! Bu senin için gerekli olanlardır. Allah (c.c) dışında hiçbir güç yoktur.
36- Samimi Olduklarının Hakkı (dost, ortak, sohbet arkadaşı vb.): Onu aldatmaman, dolandırmaman, ona yalan söylememen, ihmal etmemen, ihanet etmemem ve düşmanın dostunu hiçe sayıp bağlarını kopardığı gibi seninde onunla bağlarını koparmamandır.
37- Senden Davacı Olanın Hakkı: Eğer iddia ettiği doğru ise delilini boşa çıkarmaya çalışmaman ve davasının iptali için uğraşmam gerekir. Nefsine muhalefet etmen, ona hâkim olman ve hiç kimsenin şahitliği olmaksızın senin ona şahit olman gerekir. Bu, Allah (c.c)’ın üzerindeki hakkıdır. Eğer de iddia ettiği batıl ise yumuşak davran, onu öfkelendirme, yeminleşmeyi talep et, Allah (c.c)’ anma ile hiddetini gider. Boş ve gereksiz konuşma! Bu düşmanın senden hiddetini gidermez. Aksine onun günahını üstlenirsin. Yaptıkların ile sana olan öfkesi çoğalır. Çünkü kötü söz şerri doğurur; iyi ise kötülüğü silip yok eder. Allah (c.c) dışında hiçbir güç ve kuvvet yoktur.
38- Davalı Olunanın Hakkı: Eğer iddia ettiğin hak ise münakaşalarında davayı sonuçlandırabilmek için haddinden fazla konuşman davalı katında mesele ile ilgili yanlış bir anlamaya sebep olabilir. Hüccetini yumuşak bir şekilde oltaya koy, süre tanı, açılamaları tam olarak yap, iyilik ve ikramını en iyi şekilde sun! Dedi, denildi vb. sözler ile davalı ile tartışmalarında delilini meşgul etme! Yoksa delilinin bir kıymeti kalmaz ve senin için dayanak olmaktan çıkar.
39- Seninle İstişare Yapanın Hakkı: Eğer aklına bir şey gelirse ona nasihat etmede çaba sarf et. Nasihatin onun konumunda olduğunda yapacağını bildiğin öğüt kapsamında senden bir lütuf ve sıcaklık olsun. Yumuşaklık yalnızlığı yok eder; sertlik sıcak ortamı yabancılaştırır. Eğer aklına bir görüş gelmez ise onu, düşüncesine saygı gösterdiğin ve kendin için razı olduğun birine yönlendir, ilet! Bu şekilde hayırdan herhangi bir şey eksiltmemiş, nasihatini ondan saklamamış olursun. Allah (c.c) dışında hiçbir güç ve kuvvet yoktur.
40- İstişare Ettiğin Kişinin Hakkı: Senin ile aynı fikirde olduğunda onu töhmet altında bırakma! Kuşkusuz bunlar düşünceler ve insanların farklı görüşlerini sundukları serbest tasarruf alanlarıdır. Eğer onun görüşünü beğenmez isen bu noktada seçme hakkın olsun. Fakat onun kendisi ile istişare yapabileceğin birisi onduğunu düşünüyor onu töhmet altında bırakmak caiz değildir. Eğer seninle aynı görüşte ise Allah (c.c)’a hamt et ve şükranlarını sunarak kardeşinden bunu kabul et. O sana istişare etmek için gelirse ona bir benzeri ile karşılık vermek için fırsat kolla. Allah (c.c) dışında hiçbir güç yoktur.
41- Nasihat İsteyenin Hakkı: Onun hakkı, kaldırabileceği oranda kulağına hoş gelecek bir şekilde, bilgin kapsamında hak ettiği nasihat görevini eda etmendir. Söyleyeceklerinde akli kapasitesinin anlayacağı bir dille konuş. Her aklın, söylenenden anladığı ve anlamadığı bir kapasitesi vardır. Senin metodun merhamet olsun! Allah (c.c) dışında hiçbir güç ve kuvvet yoktur.
43- Nasihat Edenin Hakkı: Sineni ona açman/ yumuşak olman, gönülden yönelip nasihat pınarlarından içmen, nasihatini anlamak için kulak kesilmen sonrada onu düşünmendir. Eğer nasihatinde isabetli olursa bundan dolayı Allah (c.c)’a şükret, ondan kabul et ve nasihatiyle yetin! Eğer isabetli olmaz ise ona yumuşak davran, töhmet etme! Çünkü seni nasihatinden mahrum etmediğini bilirsin. O sadece hata ettiğini yapmıştır. Ancak ithamı gerektirici bir duruma şahit olursan boş ver; her halükarda onun bu yatıklarından herhangi bir şeyi önemseme. Allah (c.c) dışında hiçbir güç yoktur.
43- Büyüğün Hakkı: Onun yaşına ihtiram etmendir. Eğer fazilet ehlinden ise İslam dinindeki önceliği sebebiyle dininin yüceltilmesidir. Tartışma esnasında karşılık vermemendir. Yolda onu geçme! Ona öncülük etme! Ve de onu küçümseme! Eğer sana karşı bir patavatsızlık yaparsa tahammül et! Yaşıyla beraber dininin hakkı ile ona ikramda bulun. Yaşın hakkı İslam’ın hakkı kadar önemlidir. Allah (c.c) dışında hiçbir güç yoktur.
44- Küçüğün Hakkı: Ona merhametin, eğitmen, öğretmen, onu af etmen, küçüklüğünün kötülüklerini örtmendir. Bu şekilde yapman onun tövbe etmesini sağlar. Onu idare etmen ve inadına karşılık vermemendir. Kuşkusuz bu onun olgunlaşmasını sebep olur.
45- İsteyenin (dilenci vb.) Hakkı: Eğer yanında var ve onun ihtiyacını gidermeye güç yetirebilirsen ihtiyacını gidermendir. İçerisine düşmüş olduğu konumdan dolayı ona dua etmen, isteklerinde ona yardım etmendir. Doğruluğunda şüpheye düşer, suçlu olduğunu hisseder de yakinen bilemez isen belki de bu şeytanın bir hilesidir. Şeytan seni nasibinden engellemek ve rabbine yanaşmak ile senin arana girmek ister. İsteyen kişinin bu kusurunu örtbas ederek bırak ve iyi bir şekilde gitmesini sağla. Eğer sende onun suçlu olduğu ağır basarda buna rağmen istediğini verirsen kuşkusuz senin bu yaptığın yüce hasletlerdendir.
46- Kendisinden İstenilenin Hakkı: Veren kişinin verdiğini teşekkür ile kabul etmen, iyilik ve keremini bilmendir. Vermez ise onu engelleyen geçerli bir mazeret araştır ve hüsnü zan besle. Eğer o vermemiş ise bil ki kendi malını vermemiş olur. Kişiyi kendi malı ile kınanmaz ve azarlanmaz! Eğer de vermemekle zulüm etmiş ise; Muhakkak ki insan çokça zulmeden ve nankörlük edendir.
47- Allah (c.c)’ın Seni Birinin Eli İle Mutlu Ettiği Kişinin Hakkı: Eğer o bunu kastederek yaptıysa öncelikle Allah (c.c)’a şükret daha sonrada yaptığının karşılığında ona teşekkür et. İyilikte senden önce davranması sebebi ile ona karşılığını ver; vermek için fırsat kolla! Eğer de kastetmeksizin iyilikte bulunursa Allah (c.c)’a şükret ve bu iyiliğin ondan olduğunu bildiğin için o kişiye teşekkür et. O, bu iyiliği sadece sana yaptı. Eğer bu Allah (c.c)’ın sana lütuf sebeplerinden bir sebep ise onu hoş karşılaman ve bundan sonra o kişiye hayır temenni etmen gerekir. Nereden olursa olsun, kastetmese dahi nimetin sebeplerinde bereket vardır. Allah (c.c) dışında hiçbir güç yoktur.
48- Sana Mahkeme Kararında Söz Veya Fiil İle Aleyhine Hüküm Verdiren Kişinin Hakkı: Eğer bunu kastederek yaparsa senin onu yaptığı şeyden dolayı affetmen daha uygundur. Bu onu yaptıklarından vazgeçtirir ve kendisi gibi olanlara iyi muamelede bulunmasını sağlar. (Allah (c.c) şöyle buyuruyor)- bu ayetten-: “Kim zulme uğradıktan sonra hakkını alırsa, artık onlara yapılacak bir şey yoktur ”. (Şura suresi:41) -şu ayete kadar-“bu, üstün davranışlardandır”. (Şura suresi:43), “Eğer ceza verecekseniz, size yapılanın misliyle cezalandırın. Eğer sabrederseniz, elbette bu, sabredenler için daha hayırlıdır.” (Nahl suresi:126) .Bu kasıtlı yapılanlar için geçerlidir. Eğer kasıt söz konusu değil ise ona karşı üstün gelmeye çalışmamakla adaletsizlik yapmış olmazsın. Yaptığı hata karşısında sen kasıtlı olarak karşılığını (iyi bir şekilde) vermiş, ona iyi davranmış ve gücünün yettiği oranda kibarlık ile karşılık vermiş olursun.
49- Halkının Genelinin Hakkı: İçerinde (gönlünde) onların esenlik ve afiyetlerine yer vermen, merhamet kanatlarını germen, kötülük yapanlara yumuşak davranman, onlarla iyi geçinmen, aralarını bulman, kendisi ve sana iyilikte bulunana teşekkür etmen halkının üzerindeki haklarındandır. Halktan birinin sana iyiliği: Eziyet edici elini geri çekmesi, sen olmaksızın kendine yetmesi ve sana sıkıntı vermemesidir. Davetinle onların tümünü aydınlat, desteğinle onlara yardım et! Onları hak ettiği mertebelere koy. Yaşlı ise baba yerine, çocuk ise evlat yerine, ikisi arasındakileri kardeş yerine koy! Her kim sana gelir ise ona incelik ve merhamet ile davranacağına söz verdir. Onu kardeşin kardeşini ziyaret ettiği gibi ziyaret et.
50- Zimmet Ehlinin Hakları: Onlar hakkında ki hüküm: Allah (c.c)’ın kabul ettiklerini kabul etmen, Allah (c.c)’ın zimmet ve anlaşmalarından onlar için gerekli kıldıklarına karşı vefalı olman, kendileri için istedikleri ve kendilerini sorumlu kıldıkları meselelerde onları Allah (c.c)’a havale etmendir. Muamelelerde onlarla senin aranda olanlar hakkında kendinle ilgili olarak Allah (c.c)’ın hükmettiği şeyler ile hükmetmen gerekir. Seninle onlara zulüm arasında Allah (c.c)’ın zimmet gözetimi ve Hz. Peygamber (s.a.v)’in ahde vefası bulunsun! Kuşkusuz O (s.a.v) bizlere şunu iletti: “ Kim anlaşmalı olan birine zulmederse ben ona hasım olurum.” Allah (c.c)’dan kork! Allah (c.c) dışında hiçbir güç ve kuvvet yoktur.
Seni kuşatmış olan bu elli haktan hiçbir şekilde bağımsız olamazsın. Bu haklara uyman, yerine getirebilmek için çalışman ve onlar hakkında yüceler yücesi Allah (c.c)’a sığınmak gerekir. Allah (c.c) dışında hiçbir güç ve kuvvet yoktur. Hamd âlemlerin rabbi olan Allah’adır.
ABNA.İ
Türkiye, model olabilir mi? (1)
Ortadoğu’da siyasî ve toplumsal patlamaların baş gösterdiği 2011’den önce de Batılı ülkelerin zihninde cevabı aranan bir soru vardı: Türkiye Ortadoğu’ya model olabilir mi?
Tabii ki bazılarının “ulusal gururu”nu okşayan bu fikir, küresel güçler için fonksiyonel bir değere sahiptir. Zira eğer Türkiye modeli bölgede yürürlükte olabilecekse bunun anlamı, bölge sistem dışına çıkmayacak, muhalif güçlerin ve siyasî ideolojilerin denetimine girmeyecek, meydan okuyan İslam dini laik bir çerçevede diyanete dönüşüp özel, marjinal ve izafi alanda var olmakla yetinecek ve elbette bu arada enerji kaynakları ve enerji nakil hatları ile İsrail’in güvenliği teminat altına alınmış olacak. Kuşkusuz bölgede ilk kuruldukları günden beri Batı’nın aktif desteğindeki otokrat rejimler, monarşiler ve diktatörlükler de bu işlevi görüyordu, fakat neredeyse tümünün “son kullanma tarihi” çoktan sona erdiğinde, bundan sonraki aşamada Tunus’tan Mısır’a, Körfez ülkelerinden Yemen’e bölgesel ve küresel bünyeyi zehirleme noktasına gelmiş bulunmaktadırlar.
Anglosakson küresel ittifakın gönlünden geçen söz konusu modelin işler halde olmayacağını iki ana sebep dolayısıyla düşünebiliriz: İlki eğer Türkiye İslam dünyasına “model” olacaksa adına “Türkiye” dediğimiz modern fenomenin Müslüman dünyasında nasıl bir algıya sahip olduğunu kritik etmemiz demektir. 1920 yılından önce “Türkiye” diye bir gerçeklik yoktu, 600 yıl ömür süren bir Osmanlı devleti vardı. Türkiye’yi ortaya çıkaran fikir bambaşka bir mahiyettir. Osmanlı dediğimiz zaman; İslam ümmetinin kurucu ideolojisi İslam; hukukî referansı İslam hukuku; iç örgütlenme modeli siyasi olarak merkezi, sosyokültürel olarak adem-i merkeziyetçi; dini ve etnik olarak çoğulcu; dış dünyaya bakışı İslam birliği perspektifinden bütün Müslümanları ve İslam dünyasının genelini ihata eden bir hakikatin ve buna göre şekillenmiş bir idealin idare, siyaset ve beşeri sosyal hayat zemininde somutlaşmasından söz ediyoruz.
Savaş şartlarında uğradığı yenilgiyle çizilmiş sun’i sınırlarla bütünden koparılmış; ithal yasalarla bireysel ve sosyal hayatı Batılılaşma yönünde zorlanmış; dini baskı altına alınmış; seçilen kurucu etnik kimlik (Türk) dışında diğer etnik kimlikleri inkâr edip asimile etmeye yönelmiş; gayrimüslimleri İslam’ın zimmi hukukunun dışında ötekileştirmiş bir Türkiye’nin henüz çok yönlü kritiği yapılmış değil. Kuruluşun üzerinden neredeyse bir asır geçiyor olmasına rağmen, verili durumda baskı altında tutulan etnik grupların, mezhep veya inanç gruplarının ve gayrimüslimlerin üzerinde mutabakata vardıkları, mutlu yaşadıkları, içten ve samimi duygularla devlete sadakat gösterdikleri bir Türkiye yok ki, böyle bir Türkiye Ortadoğu’ya örnek model teşkil etsin. Örneğin Kürt sorununda Türkiye hangi tutum ve politikasıyla Suriye, Irak ve İran’a model olsun! 40 bin insanın heba olduğu bir model kan ve gözyaşı getirir sadece. İktidarlar (ANAP, DYP, CHP, AK Parti) gelir geçer, kan ve gözyaşı akmaya devam eder. Cemevlerine ibadet statüsü tanımayan bir Türkiye, mezhep konusunda Suriye ve Irak’a örnek olabilir mi? Hepimize acı gelse de şunu sormalıyız: Kim, hangi Türkiye’den söz ediyor? Soruyu iktidar seçkinlerine veya toplumsal merkez adına iktidara gelip bir süre sonra bürokratik merkezin ideolojik denetimine giren siyasi partilere değil herkese, sorunları olan etnik, dini ve mezhep gruplarına, çarkın en sıkışık yerinde olup canı yanan yoksullara sormalı.
Dinlerden ve mezheplerden meşruiyetini alan farklı yaşama biçimlerinin kısıtlandırılıp herkese yukarıdan bir yaşama biçiminin dayatılması, Ortadoğu’da bugüne kadar yaşanmamış sorunların sun’i olarak icad edilip bünyenin Türkiye tipi hastalıklara maruz bırakılmak istenmesi anlamına gelecektir.
Ali Bulaç