
کارگر
Velayet Eksenli İslami Uyanış
Bugün ümmetin içinde bulunduğu dramın ve kanamakta olan yaranın tedavisi de ancak Veli-y-ül Emrin etrafında birlik ve vahdeti sağlamakla mümkün olabilir.
’Hiç Allah’ın, göğsünü İslam’a açması sebebiyle, Rabbi tarafından nura kavuşan kimse, kötü tercihinden ötürü fıtratını değiştiren, kalbi katılaşan, göğsü daralan kimse gibi olur mu? Yazıklar olsun, kalpleri Allah’ı anmak hususunda katılaşmış olanlara! İşte onlar besbelli bir sapıklık içindedirler.’’ 39/22
Evet!. Yirmi birinci yüzyılın insanının kalbini İslam’a açmasıyla tekvini olarak (kainat kitabından) tenzili olarak (Kur’an-ı Kerim’in ayetlerinden) damla damla akan ilahi nurun gerçekleştirmiş olduğu uyanışla İmam Humeyni’nin kıyadetinde büyük İslam Devrimini gerçekleştirmiştir. Tarihin karanlık kapısına kilit vuran ve aydınlatıcı kapısından ilham alarak gerçekleşmiş olan “İslam İnkilabı” tarihe yeni bir sayfa açarak, “İslami Uyanışın” başlangıç tarihini, asrın tarihinin baş sayfasına yeniden yazmıştır.
İslam ümmetine karanlık bir dönem yaşatan müstekbir ve sömürgeci Batılı devletler ve zalim sultanların tarihe bırakmış oldukları kirli izler, insanlığa karşı işlenmiş bir cinayettir. Miras olarak tarihten günümüze bırakılmış bu cinayet şebekesi hala ecdatlarının işlemiş olduğu cinayeti sürdürerek necip bir milletin torunları olduklarının iftiharını yaşarlar. O gün ve bugün işlemiş oldukları cinayetlerin ve dökmüş oldukları kanları ve gasbettikleri İslam ümmetinin milli servetlerinin hesabını sormak için uyanmış mü’min ve muvvahitler korku perdesini yırtarak, izzetli bir duruşla İslami motifli Batı yanlısı olan zalimler karşısında durarak hak cephesinde yer almışlardır.
Bu uyanışın doğru bir çizgi üzerinde hedefine gidebilmesi için, devrim lideri İmam Humeyni’nin (r.a) tesis ettiği “Velayet-i Fakih” çizgisinde hareket ederek “Veli-y-ül Emr’e” itaat etmekle ancak varılabilinir.Ümmet cami-u şerait olan bir lider ekseninde toplanmadıkça şer güçlerin aldatıcı ve oyalayıcı şeytani oyunlarından kurtulması mümkün olamaz; zira tarih bize tanıklık etmektedir; tarihte bağımsızlık ve istiklal savaşını veren Türkiye, Cezayir, Libya, Tunus, Mısır vs. devletler her ne kadar bağımsız birer devlet olduklarını iddia etmiş olsalar da İngilizlerin, Fransızların ve Amerika’nın esaret zincirinden hala kurtulamamışlardır; zira tek ümmet, tek lider, tek siyaset ve tek ekonomi olmadıkça insanları parça parça ederler ve lokma lokma yutarlar; bu nedenledir ki yüce Allah tefrikanın ve ayrılığın bir ateş çukuru olduğunu beyan ederek kullarını uyarır.
‘’Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı sarılın; parçalanmayın. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın: hani siz birbirinize düşman kişiler idiniz de O, gönüllerinizi birleştirmişti ve o’nun nimeti sayesinde kardeş kimseler olmuştunuz. Yine siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi O kurtarmıştı. İşte Allah size ayetlerini böyle açıklar ki doğru yolu bulasınız.’’ 2/103
Ayetin nüzul sebebi:
İslam’dan önce Medine’de yaşayan iki büyük kabile olan Evs ve Hazreç kabileleri arasında Yahudiler tarafından yapılan fitne ve yaktıkları tefrika ateşi sebebiyle tam 120 yıl Yahudiler bu iki kabileyi savaştırmış ve kendilerine hizmet ettirmişlerdir; ancak yüce İslam peygamberi Mekke’den Medine’ye hicret ettikten sonra bu iki kabile arasında imanın gereği olan kardeşliği İslam bağıyla birbirine kenetleyerek aradaki adaveti ve husumeti kaldırmıştır. Artık dünün düşmanları bugünün kardeşleri olmuştur; peygamberin ilahi emirle gerçekleştirmiş olduğu bu kardeşlik bağı Yahudilerin yüzündeki maskeyi düşürerek onların fitneci yüzlerini onlara tanıtmıştı. Ne var ki Müslüman olduktan sonra cahil ve bilgisiz dostlar tekrar bilgili ve şeytan olan Yahudilerin oyununa gelerek savaş kıvılcımlarını yeniden başlatırlar; bunu duyan peygamber süratle savaşacakları mahale gider ve iki kabile arasında durarak nazil olan yukarıdaki ayeti iki kabileye okur ve onların birbirinin kardeşleri olduğunu onlara hatırlatır ve Yahudilerin hazırlamış olduğu fitne ve tefrika tezgahı oyununa gelmemelerinin uyarısını yapar.
Bu eylemiyle yüce İslam peygamberi Hz. Muhammed (s.a.a) ümmetine yol haritası çizerek gidiş yolu üzerindeki düşman tarafından hazırlanmış ama üstü örtülü ateş çukurlarına düşmemelerinin uyarısını yapar ve dikkatli olmalarını ister. Bu ateş çukurlarından en tehlikelisi olan kabilevi, ırki ve milliyetçi faşizan duygular ve taasuplardır. Siyonist ve emperyalist güçler İslam ümmetine en çok bu kanaldan yaklaşarak ümmet birliğini bozarak onlar arasında kin, husumet ve hatta savaş bile çıkarırlar. Bu nedenle yüce Allah (va’tesimu biheblillah) emrini vererek “Veli-y-ül Emr’in” etrafında Allah’ın ipine sımsıkı sarılarak birliği ve vahdeti sağlamalarını ister.
İkinci tehlikenin tefrika olduğunun uyarısını yapar (Vela teferreku) diyerek ateşin kenarında olduğunun ikazını yapar; bilindiği gibi Firavunun siyasi planlarından biri olan toplumları parça parça yaparak tefrika ateşinin çukurunda cayır-cayır yakarak kendi ilahlığını ilan etmiştir. Firavun’un bu planı hala sömürgeci siyonist müstekbirler tarafından kullanılarak bilinçsiz ve geri kalmış toplumları sac kavurması gibi tefrika ateşinde kavurmaktadır. Buna binaen Cenab-ı Allah (Vela teferreku) emrini vererek, İslam ümmetini birliğe davet eder.
Üçüncü tehlike şeytanın vasıflarından biri olan kibir, kendini beğenme ve üstünlük taslama; bu hastalık ümmetin devamlı kanayan yarası olmuştur. Bunun tedavisi ise iman ve takvaya davet eder ve şöyle buyurur: (Ey iman edenler! Allah’tan, O’na yaraşır şekilde korkun ve ancak Müslümanlar olarak can verin) diyerek tefrikaya düşmemelerini ister. Tüm bunlar Allah’ın elçisi veya onun canı olan imamın veya naibinin etrafında birleşmekle mümkün olabilir. İşte İslami uyanış bu ilkeler üzerinde gerçekleştiği zaman İslami uyanış olduğu kanıtlanabilinir. Şu bir gerçektir ki velayet eksenli olmayan uyanışlar yine müstekbirlerin siyasi çarklarının dişlileri arasında ezilerek yok olur. Yakın tarihimizde bağımsızlık mücadelesi veren ülkeler velayet eksenli olmadığından yine müstekbirlerin açmış oldukları kuyuya düşerek sömürülmüşlerdir. Ancak uyanmış İran halkının” Velayet” ekseninde gerçekleştirmiş oldukları bağımsızlık payidar kalmış ve İslam düşmanlarına korkulu rüyalar ve anlar yaşatmaktadır.
Milletlerin bekasında birlik ve vahdetin rolü:
‘’Allah’ın dinine sımsıkı sarılın’’Emri; bir millette serbülent, başı dik, özgür ve şahsiyetli bir yaşamın sütunlarını oluşturur. Bu sütunlar tevhidin, nübuvvetin, imametin ve velayetin ekseninde birliğin, beraber oluşun ve kardeşliğin kimliğini ortaya koyarak ümmet olmanın zevkini insana yaşatarak o milletin bekasının garantisi olur. Zira ulvi duyguları geliştirmenin, olumsuz duyguları yönlendirme ve terbiye etmenin esaslarını vahiy belirlemiştir. Vahiy de peygamberler vasıtasıyla gelir. İnsanlığın ferdi, sosyal, hukuki hatta teknolojik kalkınmasını, kısaca maddi ve manevi yükselmesi, Cenab-ı Hakk’ın peygamberleri aracılığıyla göndermiş olduğu hakikatler sayesindedir. Çünkü medeniyeti, nezaketi, nezaheti ve diyaloğu insanlığa ilk olarak peygamberler öğretir. Yaradılışın sebebi, hayatın sırrı, kainatın manasını ve muamması ancak peygamberlerin sayesinde çözülür ve hayat ancak onların sayesinde boşluktan kurtulur ve değer kazanır.
Can yakıcı tefrika ateşinin kuyusundan insanı kurtaracak olan ilahi elçiler ve onları günümüzde temsil eden “Veli-yyi Fekih” ümmet birliğinde ve İslami uyanışın hedefine doğru ilahi çizgi üzerinde hareket etmesinde temel sütundur; zira günümüzün mozaik ve oldukça karanlık siyasetleri arasında hedefi pürüzsüz tesbit etmede ve yol güzergahını çok iyi seçebilmede velayet makamındaki rehberin yol göstericiliği çok önemlidir. Bugün ümmetin içinde bulunduğu dramın ve kanamakta olan yaranın tedavisi de ancak Veli-y-ül Emrin etrafında birlik ve vahdeti sağlamakla mümkün olabilir. Allah’ın ipi olan din-i mübini İslama bağlanmayı emreden ayetin metninde var olan gerçek de budur.
Tefrika beşeriyetin hayatını olumsuz yönde etkilediği gibi, insanın ulvi değerlerini de hayvani değerlere tebdil ederek adata vahşi bir hayvan gibi saldırgan ve kan dökmekten zevk alır. Buna binaen yüce Allah (vela teferreku) emriyle ümmeti İslamın uyanmasını ve evvel emirde ilmi, ahlaki ve cesur bir kimliğe sahip olan bir liderin etrafında birleşmeye davet eder. Çünkü günümüz dünyasında şer güçlerin kin ve nefret tohumlarını ekerek İslam ümmeti üzerinden sermaye yaparak onların kanlarını döktükleri gibi, onların tabii kaynaklarını da yağma ederek ülkelerine götürmekteler. Bu acı manzarayı İslam ümmetine yaşatan ümmetin tefrika içinde birbirleriyle soğuk ve sıcak savaş yapmalarından ileri gelmektedir.
Her ne kadar İslam ümmetinin uyandığı iddia edilmekte ise de, düşmanlar yeni siyasetlerle yeşil ışık yakarak yeni tefrika kapılarını oluşturmaktadır ve ümmet tekrar düşmanın oyununa gelerek ılıman islam’ın temellerini biraz daha muhkemleştirerek batının nüfuzunu artırmaktalar. Açık bir örnek verecek olursak; NATO’nun füze rampalarının ve patriotlarının askerleriyle birlikte İslam beldelerine yerleştirerek İsrail’in güvencesini sağlamak ve Müslümanları da tehdit altında tutmaları ve Türkiye Müslümanlarının da bunu çok rahatlıkla kabul etmeleri, hangi İslami gelişmenin veya uyanışın delili olabilir?..Milliyetçi duygularla necip bir millet ve ulus bir devlet olduklarını iddia edenler Batı’ya köle ve İsrail’in koruyuculuğunu üstlenmiş bir hükümete alkış tutanlar, nasıl bir İslami gelişmeden veya uyanıştan bahsedebilirler?...
İslami uyanış ancak cami’u şerait olan ilmiyle, takvasıyla ve cesaretiyle zalim ve şer güçlerin el ve ayaklarını İslam beldelerinden keserek (la şerkiyye ve la garbiye!.. el islamiyye islamiyye!...) diyen yiğit liderin etrafında birleşenler İslami uyanışa imza atmış kimseler kabul edilirler. Batıya sonuna kadar kapılarını açan ve onlarla beraber olmanın iftiharını yaşayanlar, değil islami uyanıştan belki İslam’dan dahi nasibini almamış olan kimselerdir.Amerika’nın ve Batı’nın kabul ettiği bir İslam’la şahinleşenler, velayet nuruyla aydınlanmış Hz. Huseyn’in mektebinin mü’min ve muvvahit müslümanlarını aldatacaklarını sanmasınlar, zira iman nuruyla velayet gölgesinde onların çirkin emellerini görmekteler. Velev ki cami yapsalar ve hutbe irad etseler dahi Amerikancı bir islamı ve laik bir sistemi korudukları müddetçe ve velayeti fakihe bağlanmadıkça mü’min ve muvvahitler onlara dostluk elini uzatmayacaklar; İşte bunun adı islami uyanıştır!..
Zulmün ve küfrün karşısında Huseyn-i bir duruş!..
Zalimlerin ve saltanatçı zihniyetlerin ok, kılıç ve mızraklarıyla dökmüş oldukları temiz ve mübarek kanların, sulamış oldukları yer küresi üzerinde yeşeren asrımızın yiğit müslümanları günümüz Yezit’lerine ve onları sömüren müstekbirlere korkulu rüyalar yaşatmaktalar. İlmi gelişmelerle, bilimsel çalışmalar neticesinde elde etmiş oldukları teknik ve teknolojide baş döndürücü ilerlemelerle, düşmanı yenilgiye uğratacaklarının korkusunu yaşatmaktalar.
Velayet ekseninde gelişmekte olan bu ilmi çalışmalar, sömürülmekte olan ülkelerin halklarının uyanışına sebep olmuştur. Zira sömürgeci ülkeler İslam ümmetinin birşeyler yapamayacağının ve ilim ve teknolojiden asla ve asla anlayabilmeyeceklerini onlara kabul ettirerek, zeki ve başarılı çocuklarını da satın alarak ve onlara imkanlar vermek suretiyle okutmuş ve kirli emellerine hizmet ettirmişlerdir; ancak İslam Devrimiyle gerçekleşen göz kamaştırıcı teknolojik büyüme, mü’min kalplere akan damla damla ilahi nurla korku perdesini yırtarak, sömürgecilere karşı özgürlük meş’alesini yakarak, karşı durma cesaretini kendilerinde bulmuşlardır.
Müslüman gençleri; İslam’dan uzaklaştırmak için geri kalmışlığı İslam’a mal eden şer ve zalim güçlerin, İslam devrimiyle yüzlerindeki maske düşerek ne kadar yalancı, aldatıcı ve hain oldukları gün yüzüne çıkmıştır.
İslami uyanışın temel sütununun “Velayet” olduğunu bilin ve sımsıkı ona sarılın inancıyla hoşça kalın.
Muhammed Avcı 10/01/2013
TAHA HABER
Pakistan'da şehit sayısı 117'ye yükseldi
Pakistan'da dün Şiileri hedef alan saldırılarda 117 kişinin öldüğü bildirildi. Pakistan'ı kan gölüne çeviren saldırılar sonrası karşılaşılan tabloyu anlatan bir polis yetkilisi, "Kıyamet günü gibiydi. Her yerde cesetler vardı" ifadesini kullandı.
Pakistan bombalı saldırılarla sarsıldı. Quetta ve Mingora'da düzenlenen saldırıda toplam 117 kişi şehid oldu. Patlamalarda 270 kişi de yaralandı.
Quetta şehrindeki ilk saldırı pazar yerinde gerçekleşti 12 kişi şehid oldu. 40'tan fazla kişi de yaralandı. İkinci saldırı ise bir bilardo salonunda gerçekleşti. Bir intihar bombacısının üzerindeki düzeneği patlaması üzerine 83 kişi şehid oldu. Olayda 120 den fazla da yaralı var. Saldırıları Birleşik Beluç Ordusu ve Leşker-i Cengavi isimli örgütler üstlendi.
Polis yetkilisi Zubair Mehmood, saldırıda hayatını kaybedenlerin çoğunluğunun Şii Hazaralar olduğuna dikkati çekti. Saldırılarda hayatını kaybedenler arasında dokuz polisin bulunduğu belirtiliyor.
Son saldırı ise Mingora'da bir camiye düzenlendi. 22 kişi şehid oldu, 70'ten fazla kişi de yaralandı.
Bu arada, Pakistan hükümeti saldırıyı ağır bir dille kınadı, hükümet eyalet genelinde üç gün yas ilan etti.
İmam Hamaney: Emperyalizm yaptırımlarla İran milletini bıktırmak niyetinde
Cumhurbaşkanlığı seçimlerine işaret eden İslam İnkılâbı Rehberi, emperyalizmin İran milletini bıktırmak niyetinde olduğunu bildirdi.
Mehr haber ajansının İslam İnkılâbı Rehberi’nin internet sitesine dayandırdığı habere göre, h.ş 19 Dey 1356 (8 Ocak 1979) kıyamı yıldönümü dolaysıyla Kum halkını kabul eden İslam İnkılâbı Rehberi İmam Hamanei, konuşmasında önümüzdeki cumhurbaşkanlığı seçimlerini değerlendirdi.
İslam İnkılâbı Rehberi İmam Hamanei, düşman komplolarından bir diğerinin de, seçimlerin coşkulu ortamda gerçekleşmesini önlemek olduğunu ve bundan dolayı İran milletinin sağduyulu olması gerektiğini söyledi.
"Ülkede serbest seçimler yapılmalı" diyen bazı kesimlerin beyanatlarına işaret eden İmam Hamanei, düşmana yardım edecek söylemlerden uzak durmak gerektiğini, zira İran’da bugüne kadar özgürce 34 kez seçim gerçekleştiğini hatırlattı.
Seçim arenasına adım atacak olan kişilerin taşıması gereken sorumlulukların önemini anlatan İslam İnkılâbı Rehberi, bu kişilerin Anayasayı icra ederek Koruyucular Konseyi tarafından incelenecek yetkilere dikkat etmeleri gerektiğinin altını çizdi.
İslam İnkılâbı Rehberi, emperyalizmin İran milletini bıktırarak yetkililerin kararlarını etkilemek peşinde olduklarını ancak İran milletinin gün geçtikçe İslam ilkelerine daha da yakınlaştığını ve dimdik ayakta durduğunu kaydetti.
Uyanış ve Birikimlerin Saptırılması
Bismillah
İslam dünyası üç yüzyıldan beri Batı istikbarının (istikbar=üstünlük taslamak, başkaları üzerinde sulta kurmayı hakkı olarak görmek) kültürel, siyasal, bilimsel ve askeri üstünlüğü altında eziklik hissetmektedir. İslam dünyasına asırlar boyunca tahakküm eden Abbasiler, Osmanlılar ve Safeviler gibi şahlık ve padişahlıkların hakkaniyete, meşruiyete sahip olmadıkları, İslam’ın temel ilkelerinden uzak oldukları ve içeride nice zulümlere imza attıkları şüphe götürmez bir gerçektir. Ancak kendi iktidarlarını sürdürme uğruna da olsa Doğu ve Batı müstekbirlerinin her türlü hücumlarına karşı müslümanları korudukları, hakim oldukları ülkelerde güvenliği sağladıkları ve bugün insanlığın yararlandığı ilimlerin gelişmesine hükümranlıkları boyunca uygun ortam hazırladıkları inkar edilemez.
Osmanlı Devletinin yıkılmaya yüz tutması ve bir çok İslam ülkesinin Batılı müstekbirler arasında işgal edilerek paylaşılmasıyla müslümanlar arasındaki bu yenilgi, eziklik ve aşağılanma duygusu gün be gün daha da artmış ve 20.yüzyılın ilk yarısında en üst seviyeye çıkmıştır. Bu eziklik ve moral yıkımına paralel olarak İslam dünyasının çeşitli yerlerinde hal çareleri arayan düşünür ve alimlere de az da olsa rastlanmaktadır. Ehl-i Sünnet uleması ve düşünürleri Hint Yarımadası ve Mısır’da, Şia uleması ve düşünürleri İran ve Irak’ta bu yeni durum karşısında bir yüzyıldan beri bir takım tepkiler ortaya koymaya başlamışlardır. Her birinin düşünce ve faaliyetlerinin ayrıca ele alınması gereken Muhammed İkbal Lahori, Muhammed Abduh, Cemaleddin Esedabadi(Afgani), Ayetullah Kaşif’ul Gıta, Ayetullah Mirza Şirazi gibi alim ve düşünürler bu yeni düşünce akımının veya İslami uyanış hareketinin öncülerine örnek olarak gösterilebilir. Müslüman alim ve düşünürler bir yandan Batı’nın sultasına karşı durarken bir yandan da bu çok yanlı sultaya son vermenin tek çaresi olarak öze dönüş ve İslamcılığı kurtuluş yolu olarak görmüşlerdir.
Müslümanların izzet ve her alanda bağımsızlığına kavuşması yönünde devam edegelen bu uyanış hareketi yirminci yüzyılın üçüncü çeyreğinde(1963) İmam Humeyni’nin(ra) liderliğinde İran’da başlatılan ve son çeyreğinde(1979) zafere ulaşan İslam inkılabıyla birlikte yeni bir ivme kazanmıştır. Bugün Kuzey Afrika ve Ortadoğu ülkelerinde müşahade edilen hareketler –adına ne denilirse denilsin- Batı müstekbirliğinin her türlü sultasına karşı bir yüzyıldan fazla bir zamandan beri başlatılmış uyanış hareketinin bir devamıdır.
Türkiye’de ise Merhum Erbakan’ın çabalarıyla “ Milli Görüş” adı altında siyasal gündeme getirilen ve daha çok yerel İslamcılık olarak tanımlanabilecek uyanış akımı, Mısırlı ve Pakistanlı düşünürlerin eserlerinin tercüme edilmesi ve akabinde İslam İnkılabının İran’da zafere ulaşmasıyla yeni bir içerik kazanmaya başlamıştır.
Ancak asırlardır İslam dünyası da dahil dünya üzerinde üstünlük kurmuş ve bu sultasını sürdürmeye kararlı olan Batılı müstekbirler bu uyanış hareketi karşısında hiç bir zaman kayıtsız kalmamış ve fikri hareketleri durdurmanın ve ortadan kaldırmanın imkansızlığı gerçeğinin farkında olarak bu hareketi hedefinden saptırma ve kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirme yöntemine başvurmuşlardır.
İslam dünyasında yeni nesillerin, asırlardır devamedegelen sulta ve oyunun idrakine varmış olarak bilendiklerini, kendi varlıklarına karşı müthiş bir enerji birikiminin oluştuğunun farkında olan Batı müstekbirliği bu enerjiyi kendi çıkarlarına dönüştürmek için oldukça komplike yöntemler uygulamış ve uygulamaktadır. Örnek vermek gerekirse; Afganistan’ da Sovyet işgaline karşı direnişin İslam’ı referans alarak sürdüren grup ve partileri kontrolü altına alamayınca buna paralel olarak Taliban adlı başka bir cihad grubu oluşturmuş ve Sovyetlere karşı yıllarca mücadele veren cihad gruplarının zaferi ardından -ve elbette bunların iç çekişmeleri ve ilkesel zaaflarından da yararlanarak- kendi kontrolündeki Taliban’ı harekete geçirmiş ve ülkeyi baştan başa kontrolüne almıştır. Taliban ise iktidara gelir gelmez beslendiği Selefilik inancının gereği olarak ilk iş olarak Sünni Şii demeden cihad gruplarını düşman ilan etmiş ve müthiş bir katlaim başlatmıştır. Aynı yanlış akımın öğretileri doğrultusunda birtakım çağ dışı uygulamalara başvurmak suretiyle İslam’la terörizmi, şekilciliği, bağnazcılığı vb özdeşliştrimiştir. Bu tutumdan en fazla da Batı İslam aleyhine yararlanmıştır. Bir yandan İslam’ı terörizmin kaynağı olarak tanıtmış ve tanıtmaya devam etmektedir, bir yandan da kendi yetiştirdiği teröristleri etkisiz hale getirmek bahanesiyle Afganistan’ı yeniden işgal etmiştir. Gel gör ki, teröristler etkisiz hale getirilmediği gibi 2001 yılından beri Afganistan dünyaya terörist ihraç eden ülke olmaya başlamıştır. ABD, Taliban akımı içinde yetiştirip büyüttüğü El-Kaide ve benzeri terörist grupları hala da istediği yerde kullanmakta ve kontrol edemediği durumlarda ise acımasızca öldürmekte veya ölüme göndermektedir.
Ülkemizde de yukarıda değindiğimiz faktörlerin etkisiyle İslami uyanışın yükselişini gören Batı istikbarı, halkın inançlarına saygı duymayan geleneksel müttefikleri olan katı laiklerin miadının dolduğunu farkeder farketmez yeni alternatifler aramaya koyulmuştur. Yeni bir İran örneği ile karşılaşmamak için doksanlı yılların başından itibaren bazı İslami kesimler ve kişilerle ilişkilerini artıran Batı ve özellikle de Batı’nın başını çeken ABD , dindar kesimlerde biriken Batı karşıtı enerjiyi boşaltmayı planlamıştır.
Ayrı bir ifadeyle “Dine Karşı Din” taktiği ile halkı oyalayacak ve geleneksel laik kadrolara oranla özgürlükçü söylemler ileri süren muhafazakar kadroların iş başına gelmelerine önceleri göz yummuş ve din referansını kullanan kesimlerin güçlendiğini görünce de iktidarı ele geçirmelerini ve sürdürmelerini desteklemiştir. Bugün Türkiye’de sadece iktidar el değiştirmiş, eski ortodoks laik kadroların yerini yeni muhafazakar laik kadrolar almıştır. Bugün gelinen noktada ABD’nin başını çektiği Batı istikbarı ülkede eskisinden daha çok nüfuzlu hale gelmiştir. Mevcut iktidarın bölgesel siyasetlerde izlediği çizgi bu iddiamızın en belirgin ispatıdır.
Bu gibi örnekler çoğaltılabilir. Peki Batı müstekbirliğinin İslam dünyasına yönelik asırlardır devam edegelen sultalarının devam etmesinde, uğursuz planlarının hayata geçirilmesinde İslami hareketlerin, önderlerin, etkin alim ve aydınların hiç mi suçu yok? Bu konunun herkesçe yeniden araştırılması, irdelenmesi ve sorgulanması gerekir. Nerede yanlış yapılmaktadır? Bunca yenilgide hangi kesimler ne kadar sorumlu ve suçludur? Geniş halk kitlelerinin bunca fedakarlıklarına, desteklerine rağmen İslami hareketler niçin ilk hedeflerinden sapmakta veya saptırılmaktadır? Her kesim tarafından üzerinde ciddi olarak durulması gereken bu hususa başlangıç oluşturması bakımından bir iki kriteri hatırlatmak yerinde olur:
- Başarıyı yanlış tanımlama
Nihai hedefi Allah’ın rızasını kazanmak ve insanlar arasında adaleti yerleştirmek olması gereken ilahi herhangi bir hareketin çıkış noktasından itibaren her aşaması bir başarı olarak telakki edilmelidir. Her hak üzere hareketin belirlenen sonuca, nihai hedefine ulaşması gerekir diye bir kaide yoktur. Nice haklı hareketler vardır ki haktan, ilkelerden taviz veremedikleri için bazıları nütfede boğulmuş, bazıları geçici olarak durdurulmuş, bazlarının liderleri ortada kaldırılmış, neferleri hak yolda şehid edilmişlerdir. Sonuca ulaşmadığı için bu hareketlerin başarısız olduğu söylenemez. Enbiyanın ve vasilerinin hareketleri buna en güzel örnektir. Ne yazık ki, İslam dünyasında başarı denince gücü ele geçirmek, ekonomik ve askeri olarak güçlü olmak anlaşılmakta, ilkesek davrananlar ise akılsızlık ve siyaset bilmezlikle suçlanmaktadır.
- İlkesizlik, kural tanımazlık
Tarih boyunca nice toplumsal ve halk hareketleri vardır ki, hak ve adalet talebiyle ortaya çıkmalarına rağmen hedefinden sapmıştır. Çıkış noktası haklı sebeplere dayanmasına rağmen çeşitli aşamalarda tavizler ve değişikliklerle karşılaşmıştır. Hatta ortadan kaldırmaya çalıştıkları zalimlerden daha zalimce davranabilmiş, bazen sonuca ulaşabilmek için cinayet işlemekten geri durmamıştır. İslam topraklarını işgalcilerden kurtarma, zalim rejimleri yıkıp yerine halkın talepleri doğrultusunda bir yönetim tarzı kurma, İslam ülkelerinde ilahi değerleri hakim kılma adına ortaya çıkan bazı toplumsal ve siyasal hareketlerde görülen sapmalar buna açık bir örnektir.
Bu sapmalarla ilk defa karşılaşmıyoruz. Kökleri İslam’ın ilk asrına kadar uzanmaktadır. Bugün bütün müslümanların hüzünle yad ettikleri ve hatta bazen inanmadıkları halde model olarak gördüklerini iddia ettikleri Kerbela olayı hedeften ve ilkelerden sapmanın belirgin bir sonucudur. Halbuki İmam Hüseyin(as) açıkca ilan ettiği üzere ilkeleri ihya etmek, yarım asırlık sürede ortaya çıkan sapmaları düzeltmek için kıyam etmiştir. Batıl yöntemlerle, düşmanlarla işbirliği içine girmekle, zulmü ortadan kaldırmak için yeni zulümler işlemekle adalet ikame edilemez. Bu sünnetullaha ve sünnet-i nebeviye aykırıdır.
- İktidar düşkünlüğü
Bazı kesimler iktidarı ele geçirince her şeyin düzeleceğini sanırlar. Bunun için iktidarı ele geçirmek için her zillete katlanır, her türlü gayri meşru yönteme başvurur, gerekirse dış güçlerle işbirliğini mubah sayarlar. Bunu fırsat bilen müstekbir güçler bugün komşu Suriye’de görüldüğü üzere rejim muhaliflerini desteklemekte, silhlandırmakta , bu ülkede iç savaşı teşvik ederek kardeşi kardeşe kırdırmakta ve yeni planlarını uygulamak için daha uygun ortamlar hazırlamakta iken bazı komşu ülkeler de yeni nüfuz alanları hayaliyle bunlara yardımcı olmaktadır. Bazı planları hayata geçirmek için iktidarın ele geçirilmesi gereklidir, ancak meşruiyetten ve halkın makbuliyetinden/genel desteğinden yoksun iktidarların insani ve ilahi değerleri hayata geçirmeleri imkansızdır. Hatta bazen halkın desteğini alsa bile meşru kriterlere dayalı olmayan veya bunu gerekli görmeyen iktidarların düştüğü duruma en açık örnek şimdiki AKP iktidarıdır. Oy aldığı kesimlerin çoğunluğunun karşı olduğu değerleri savunduğu yetmiyormuş gibi bu değerleri başka ülkelere de tavsiye etmektedir.
- Haset, taassup.
Bazı kesimler başarıyı maddi ölçülerle değerlendirdikleri için başkalarının sabırla, sıkıntılara/baskılara tahammülle, zahmetlere katlanarak ve ilkesel davranarak halklar nezdinde elde ettikleri başarıları ve kalplere nüfuz etmelerini bir oldu bittiyle, dezenformasyonla, yalan iddialarla kazanacaklarını sanırlar. Bunun için gerçeğini andıran sahte sloganlarla amaçlarına ulaşacaklarını hayal ederler. Mesela bir yandan işgalciyle işbirliği yaparken ülkesi işgal edilenleri savunduğunu iddia etmek ne büyük bir yalandır! Adaleti yerleştirmek, insan haklarına saygılı düzenler kurmak gibi ilahi referanslı söylemler söz konusu olduğunda herşeyden önce insanın kendisi buna inanmalı ve hayatında uygulamalıdır. Çünkü adaleti ancak adil olanlar yerleştirebilir, insan haklarını ancak insana saygılı olanlar yayabilir. İlahi değerlerden habersizlerin, ilahi bir nimet olan adaleti halk arasında tesis etmeleri mümkün müdür? Başkalarına haset etmek yerine insanın kendisini ıslah etmesi, adil davrananlara yardımcı olması, zalimlerle işbirliği yerine İslam’ın ve müslümanların maslahatını gözleyenlerle el ele vermesi gerekmez mi? İslam düşmanları bazı iktidar düşkünlerinin bu hasedinden yararlanarak bu çevreleri daha üstün oldukları, İslam dünyasına model olabilecekleri yalanına inandırmaya çalışırlar. İşin içine ulusal, bölgesel ve mezhebi tassupları da katınca artık dönüşü olmayan uçurumlara sürüklenmaya hazırdırlar.
İslam düşmanları örnek olarak saydığımız bu vesilelerden yararlanarak azimli müslüman çevrelerde oluşan istikbar karşıtı nefret ve enerjiyi yanlış yerlere yönlendirmekteler. Suriye’deki rejimin meşruiyetini savunmak gibi bir niyetimiz yoktur. Ancak bugün bu ülkede iç savaş çıkarmak ve kardeşi kardeşe kırdırmak için gönderilen genç kadrolar müslümanların baş düşmanı ABD ve İsrail’e karşı savaştıklarını sanmaktadırlar. İçlerinde tekfirci ve kalpleri körelmiş kesimlerin olduğunu inkar etmemekle birlikte bu gençlerin büyük bir çoğunluğunun İslam’ın ve müslümanların yüceliği için adam öldürdüklerine inandıkları maalesef bir gerçektir. Ayrı bir ifadeyle ABD ve İslam dünyasındaki müttefikleri bu ABD ve Batı sultası karşıtı birikimi kendi lehlerine çevirmiş ve yine müslümanlar aleyhinde harekete geçirmişlerdir. Bu enerji birikimi yüz yıllık bir uyanışın sonucu olup gerektiği gibi yönlendirelemediği ve saydığımız etkenlerden dolayı saptırıldığı için maalesef bugün kısmen İslam düşmanlarının hizmetine sokulmuş bulunuyor.
Y. ZİYA T.YILMAZ 03/01/2013
Esad: Tekfirciliği düşünce ve fert olarak dışarıdan ithal ettiler/ 2
Çözümün İkinci Sürecinde Ulusal Bir Misaka Ulaştıracak Kapsamlı Bir Diyalog Konferansı Düzenlenmelidir
Krizin çözümü için ikinci sürecin ilk aşamasında mevcut hükümetin kapsamlı ulusal bir diyalog konferansı düzenlenmesine çağrı yapması gerektiğini belirten Cumhurbaşkanı el-Esad; bu konferans sonucunda Suriye'nin ulusal egemenlik, bağımsızlığına, toprak bütünlüğü ve selametine ve bağımsız kararına sımsıkı tutunacak, Suriye'nin içişlerine her türlü müdahalenin yanında her türlü terör ve şiddeti reddedecek ulusal bir misakın hazırlanması gerektiğinin altını çizdi.
Cumhurbaşkanı el-Esad; bu ulusal misakın Suriye'nin siyasi geleceğini resmedeceğini, anayasa ve yargı sistemini öne koyacağını, siyasi ve ekonomik belirtileri ortaya koyacağını, siyasi partiler, seçimler ve yerel yönetimler ve daha başka konulara ilişkin yeni kanunlara anlaşmayı sağlayacağını belirtti.
İkinci aşamada ise söz konusu ulusal misakın halkın oylamasına sunulacağını belirten Cumhurbaşkanı el-Esad; üçüncü aşamada ise; Suriye toplumunun tüm bileşenlerinin temsil olacağı genişletilmiş bir hükümetin kurulacağını ve ulusal misak bentlerinin hayata geçirilmesiyle görevlendirileceğini söyledi.
Cumhurbaşkanı el-Esad; dördüncü aşamada ise; anayasanın halkın oylamasına sunulacağını ifade ederek, kabul edilmesi ardından genişletilmiş hükümetin yeni anayasa doğrultusunda diyalog konferansında kabul edilen kanunları üstleneceğini söyledi. Bu kanunların arasında seçim kanununun da yer alacağına işaret eden el-Esad; böylelikle yeni parlamento seçimlerinin yapılacağını kaydetti.
Üçüncü Süreçte Yeni Bir Hükümet Kurulacak, Ulusal Uzlaşma Genel Konferansı Düzenlenecek ve Genel Af İlan Edilecek
Çözümün üçüncü sürecinin ilk aşamasında o zaman içinde geçerli anayasa kapsamında yeni bir hükümetin kurulacağını söyleyen Cumhurbaşkanı el-Esad; ikinci aşamasında ise ulusal uzlaşma için genel bir konferansın düzenleneceğini belirtti.
Cumhurbaşkanı el-Esad; ardından olaylar nedeniyle tutuklananlar için genel af ilan edileceğini ifade ederken, sivil hak sahiplerinin bu haklarının korunacağını ekledi.
Sözlerine devam eden el-Esad; tüm bunlardan sonra altyapının onarılacağını, yeniden yapılanma çalışmalarının başlatılacağını ve olaylardan zarar gören vatandaşlara tazminatların ödeneceğini vurguladı. Genel Af konusunda Cumhurbaşkanı el-Esad; vatandaşların haklarının korunacağını belirtirken, devletin kamu hakkı olarak bilinen kendi hakkını affedebileceğini, fakat vatandaşların haklarını affetme hakkına sahip olmadığına dikkat çekti.
Cumhurbaşkanı el-Esad; böyle bir sürece ulaşılması halinde herkesin devletle birlikte müsamahakar olacağına inandığını ve böylelikle kapsamlı bir ulusal uzlaşmanın sağlanabileceğini söyledi.
Tüm Bunlar Ana Başlıklar Olmasıyla Ayrıntılara İhtiyacı Vardır
Sözlerine devam eden Cumhurbaşkanı el-Esad; tüm bunların, ayrıntılara ihtiyaç duyan ana başlıklar olduğuna dikkat çekerek, hükümetin bu konuları idare etmekle görevlendirileceğini söyledi.
El-Esad; gerekli çalışmaların yapılması ardından önümüzdeki bir kaç gün içinde bu vizyonun bir girişim olarak takdim edileceğini, ardından da söz edilen bentler doğrultusunda süreçlerin takip edileceğini açıkladı.
Çarpıtma Dezenformasyon ve Yanlış Yorumlama Dönemindeyiz
Çarpıtma, dezenformasyon ve yanlış yorumlama çağında yaşadığımızı söyleyen Cumhurbaşkanı el-Esad; tüm bunların arkalarındaki kasıt ve hedefleri yansıttığını söyledi. El-Esad; Suriye'nin böyle bir şey yapmadığını, dolayısıyla konuların doğru yere konulması, öne koyulan düşünce ve terimlerin düzeltilmesi gerektiğini belirtti.
Çözüme ilişkin vizyonu konusunda bazılarının endişe yada korkuları olabileceğine, güvenlik durumlarında gerileme olarak görebileceklerine işaret eden el-Esad; Suriye'de bir terörist bile kaldığı sürece terörle mücadelenin kesinlikle durmayacağı konusunda herkesin temin olması gerektiğini belirtti. Terörler mücadelede atılan adımlardan kesinlikle geri dönülmeyeceğini belirten el-Esad; tam aksine bu konuda ne kadar ilerleme kaydedilirse çözüm girişiminin başarılı olma şansının da bir o kadar yüksek olacağını ekledi.
Vizyon Herkese Yönelik Değildir
Cumhurbaşkanı el-Esad; gerek girişim, gerek vizyon, gerekse düşünce olarak adlandırılabilecek bu çözüm vizyonunun diyalog isteyen, Suriye'de yakın bir süreç içinde siyasi çözüm temenni eden herkese açık olduğunun altını çizdi. Bu vizyonun diyalog istemeyenlere yöneltilmemiş olduğunu belirten el-Esad; belirli kimselerin derhal bu vizyonu reddettiklerine ilişkin çok sayıda sözlerin duyulabileceğini söyledi.
Bu tarafların artık herkes tarafından bilindiklerine işaret eden el-Esad; herhangi bir açıklamada bulunmalarından önce, zamanlarını kaybetmemeleri için bu vizyonun onlara yönelik olmadığını, dolayısıyla onu reddetmelerine gerek olmadığını söylemek istediğini ekledi.
Sunulacak Herhangi Bir Girişim Kesinlikle Suriye Vizyonuna Dayanmalıdır
Cumhurbaşkanı el-Esad; her hangi bir şahıs, taraf yada devlet tarafından öne koyulacak her hangi bir girişimin kesinlikle Suriye vizyonuna dayanması gerektiğinin altını çizdi.
Suriye'nin vizyonu haricinde ülkedeki krizi çözebilecek başka bir girişimin bulunmadığını belirten el-Esad; başka bir değişle her hangi bir girişimin Suriyelilerin vizyonunun yerini almaması gerektiğini, bu vizyonun hayata geçirilmesine yardımcı olması gerektiğini ifade etti.
Cumhurbaşkanı el-Esad; bu düşüncelerin Suriye hükümeti tarafından ortaya koyulmaları ardından dışarıdan gelecek her hangi bir girişimin bu düşüncelere dayanması ve yardımcı olması gerektiğini söyledi. El-Esad; ‘bunun haricinde ne bizim, nede başkalarının zamanlarını kaybetmenin gereği yoktur..” dedi.
Dışarıdan Çalışan Herkese Bir Mesaj
Dışarıdan gelecek girişimlerin nasıl yardımcı olacağı konusunda bunun iki ekseni olduğuna dikkat çeken el-Esad; ilk eksenin siyasi, ikinci eksenin ise terörle mücadele olduğunu vurguladı.
Cumhurbaşkanı el-Esad; ilk eksende Suriyelilerin yardıma ihtiyaçları olmadığını, Suriyelilerin bütünsel bir siyasi süreç yürütme güçlerine kadir olduklarını belirtti.
Suriye'ye fiili, pratik ve dürüst bir şekilde yardım etmek isteyen, çözümün başarılı olmasını gerçekten temenni edenlerin Suriye'ye silah, silahlı ve finansın girmesini engellemeye odaklanma gücüne sahip olduğunu belirten el-Esad; bunun dışarıdan çalışan herkes için nereye odaklanmasını bilmesi için bir mesaj olduğunu vurguladı.
Cumhurbaşkanı el-Esad; siyasi süreçte ne yapılması gerektiğini söylemek için kimsenin Suriye'ye gelmesini istemediğine işaret ederek, binlerce yıllık geçmişi olan bir ülkenin kendi durumlarını nasıl yöneteceğini iyi bildiğine dikkat çekti.
Sözlerine devam eden el-Esad; Suriye'nin dışarıdan gelen girişimleri onaylamasının hiç bir şekilde bu girişimlere ilişkin yorumları kendi vizyonuyla uyuşmadığı takdirde kabul ettiği anlamına gelmediğini belirtti. Cumhurbaşkanı el-Esad; Suriye'nin bu girişimlere ilişkin yorumları ancak ve ancak ulusal çıkarlarına hizmet ettiği sürece kabul edeceğini ifade etti.
‘Geçiş Sürecinden’ Kastin Netlik Kazanması Gerekiyor
Bu çerçeve altında Suriye'nin onayladığı ‘Cenevre Girişimine’ değinen el-Esad; bu girişimde geçiş sürecine ilişkin kapalı olan bir bendin yer aldığına dikkat çekti. El-Esad; bu bendin basit bir nedenden dolayı yorumlanmamış olduğunu söylerken, geçiş sürecinden söz edildiği zamanda nereden nereye yada neyden neye geçişten söz edildiğini açıklama gereğinin altını çizdi.
Cumhurbaşkanı el-Esad; bu bağlamda bağımsız ve hür bir devletten hegemonya yada işgal altında bir devlete, devletin yer aldığı bir ülkeden devletin olmadığı ve mutlak kaosun hüküm sürdüğü bir ülkeye geçişten söz etme örneğini dile getirdi. El-Esad; geçiş sürecinden neyin kastedildiğini net bir şekilde belirlemek gerektiğine dikkat çekerek, geçiş ürecinin ulusal bağımsız bir karardan bu kararı yabancılara teslim etme yorumu taşıyabileceğini de ekledi.
Düşmanların şüphesiz yukarda sayılan üç geçiş sürecini birlikte istediklerine işaret eden Cumhurbaşkanı el-Esad; bu koşullar içinde Suriye açısından geçiş sürecinin istikrarsızlıktan istikrara geçiş anlamına geldiğinin altını çizdi. El-Esad; geçiş sürecine ilişkin bunun haricinde herhangi bir yorumun Suriye'yi hiç bir şekilde ilgilendirmediğini belirtti. Başka koşullar altında yada krizin olmaması halinde geçiş sürecinin daha iyi bir duruma geçiş anlamına geldiğine işaret eden el-Esad; bunun kalkınma çerçevesinde geldiğini söyledi.
Cumhurbaşkanı el-Esad; herhangi bir geçiş sürecinin kesinlikle anayasal yöntemlerle olması gerektiğini belirtirken, Suriye'nin bu süreç içinde yaptıkları ve öne koyduğu düşüncelerin Suriye açısından geçiş süreci olduğunu ifade etti.
Her Hangi Bir Karar Yada Girişim Mutlaka Halkın Oylamasından Geçecek
Şua ana kadar öne koyulup da Suriye'nin onayladığı tüm girişimlerin egemenlik ve halkın kararlarına odaklandığına işaret eden el-Esad; dolayısıyla Suriye'nin içinde yada dışında üstüne anlaşılacak şeylerin kesinlikle halkın kararıyla olması gerektiğine vurgu yaptı.
Cumhurbaşkanı el-Esad; bu amaçla kampsalı ulusal diyalog konferansında üstüne anlaşılacak ulusal misakın halkın oylamasına sunulacağını söyledi. Özellikle ülkenin tanık olduğu bu zor koşullar içinde her şeyin halkın kararı ve onayıyla olması gerektiğine dikkat çeken el-Esad; bu çerçeve altında dışarıdan yada içerden gelen her hangi bir girişim yada kararın Cumhurbaşkanı, hükümet, diyalog yada benzeri herhangi bir taraf aracılığıyla değil de mutlaka halk tarafından onaylanması gereğinin altını çizdi.
Cumhurbaşkanı el-Esad; böyle bir şeyin gerçekten halkın onayını, ulusal çıkarları ve gerçek reformları ifade edeceğini söyledi.
Bu açık ve basit sözlerin anlaşılmasıyla Suriye'ye gelecek ve gidecek herkesin önemli bir noktayı idrak ettiğini belirten Cumhurbaşkanı el-Esad; Suriye'nin nasihati kabul edeceğini fakat dayatmayı kesinlikle kabul etmeyeceğini; yardımı kabul edeceğini fakat diktayı yada boyunduruğu kabul etmeyeceğini bildiklerini söyledi.
Daha Önce Duyulanların Tümü Suriye'yi İlgilendirmiyor
Sözlerine devam eden Cumhurbaşkanı el-Esad; bunlara dayalı olarak daha önce medya yada yetkililer aracılığı ile öne koyulan girişimler, terimler, düşünceler, görüşler yada açıklamalara ilişkin tüm duyulan ve duyulacak olanların ‘bahar’ kaynaklı olması halinde kesinlikle Suriye'yi ilgilendirmediğini söyledi. El-Esad; ‘bahar’ kaynaklı tüm bunların sabun köpüğü gibi kaybolacaklarına işaret etti.
Cumhurbaşkanı el-Esad; vatanın her şeyin üstünde olduğunu ve Suriye'nin herkesten önce geldiğini belirtirken; Suriye'nin siyasi girişimlerle güçlendirileceğini ve onu savunmakla korunacağını vurguladı.
Suriyelilerin Damarlarında Onur ve Vatan Sevgisi Akıyor
Suriyelilerin damarlarının müsamahakarlıkla attığını, bu damarlarda onur ve vatan sevgisinin aktığını söyleyen el-Esad; Suriye halkının büyük çoğunluğunun teröre karşı mücadele için ayaklandığına işaret etti. El-Esad; herkesin vatan için elinden geldiğini yapmaya çalıştığını, bazılarının bilgilerle bazılarının da teröre karşı intifadalarıyla Suriye'yi korumaya çalıştıklarını söyledi.
Cumhurbaşkanı el-Esad; halkın muhtelif şekillerde terör ve çetelerine kahramanlıkla karşı koyduğuna dikkat çekerken, bir çok bölgede silahlıların çıkmalarını talep eden kitlesel gösterilerin düzenlendiğine işaret etti. El-Esad, bazı vatandaşların kendi bölgelerinde, bazılarının da başka bölgelerde terörle mücadelede silahlı kuvvetlerimizle gönüllü olarak omuz omuza savaştıklarına dikkat çekti.
Terörü destekleyen çevrenin ciddi bir şekilde daraldığına işaret eden el-Esad; vatandaşların vatanı hedef alan dış planların tamamen bilincinde olduklarını ekledi.
Ras el-Ayn Bir Örnek Teşkil Ediyor
Vatandaşların vatanı, altyapısını ve kurumlarını savunmada oynadıkları rolde aklına gelen bir örnek olarak Haseke kırsalına düşen Ras el-Ayn Köyünü örnek veren Cumhurbaşkanı el-Esad; Türkiye sınırlarında düşen bu köydeki yiğit gençlerin bir kaç gün boyunca terör saldırılarına karşı koyduklarına dikkat çekti.
Cumhurbaşkanı el-Esad; bu yiğitlerin Türkiye'den gelen teröristlere kahramanca karşı koymayı başardıklarını söylerken, Ras el-Ayn Köyü ve gençlerini selamladı.
Cumhurbaşkanı el-Esad; bazı vatandaşların yerel düzeyde gerçekleştirilen ulusal uzlaşma çabaları kapsamında kayda değer başarılar kaydettiğine işaret etti.
Vatanın kendisini koruyan ve korumaya çalışan herkesin olduğunu belirten el-Esad; herkesin mevcut olduğu konum yada mekandan vatanı için bir şeyler yapabileceğini söyledi.
Batının zorbalık ve despotlukla ‘Arap Baharı’ olarak adlandırdıkları olayların bir çok masum insanın kanını akıttığına dikkat çeken el-Esad; bu olayların herkesi kavurup yakan kızgın bir ateşe dönüştüğünü söyledi. El-Esad; akıtılan şehit kanlarının vatan için bir kalkan oluşturduğunu, bir çok kimsenin dış planların gerçeğini idrak etmesine yardımcı olduğunu vurguladı.
Cumhurbaşkanı el-Esad; vatanı savunmada yüksek bir sorumluluk ve duyarlılık sergileyen ve en büyük fedakarlıklarda bulunan kahraman silahlı kuvvetlerimizi takdirle selamlarken, silahlı kuvvetlerimizin en küçük rütbeden en büyük rütbeye kadar eşi görülmemiş bir kahramanlık sergilediklerini belirtti.
Vatan için her bir şekilde çaba harcayan herkesi selamlayan Cumhurbaşkanı el-Esad; Suriye halkının bir ferdi olarak kendisinin de yaşananlardan acı duyduğuna, her vatandaşın acısını içtenlikle paylaştığına vurgu yaptı.
Hiç Bir İlkeden Ödün Vermeyeceğiz
Cumhurbaşkanı el-Esad; Suriye'nin her zaman olduğu gibi, bağımsız, egemen ve onurlu kalacağının altını çizerken, ulusal bağımsız karara sahip olan Suriye'nin daha da güçleneceğini belirtti.
Suriye'nin hiç bir şekilde ilkeli ve onurlu tutumlarından caymayacağını vurgulayan el-Esad; Suriye'yi içerden çökertme bahsine oynayanların kaybedeceklerini söyledi.
Cumhurbaşkanı el-Esad; Suriye'nin İsrail işgali altındaki Golan topraklarını unutması için çaba harcayanların hayal peşinde olduklarını belirterek, Golan’ın Suriye toprakları olduğunun altını çizdi.
Filistin’i Unutmak Mümkün Değil
Filistin davası konusunda ise Cumhurbaşkanı el-Esad; Suriye'nin uğruna büyük fedakarlıklarda bulunduğu Filistin davasını unutmasının mümkün olmadığını belirtti. Suriye'nin tek düşmana karşı her daim olduğu gibi direnişi desteklemeye devam edeceğini söyleyen el-Esad; direnişin şahıs yada taraf değil de, bir yöntem olduğuna dikkat çekti.
El-Esad direnişin, ödün verme ve fırsatları değerlendirme değil de, bir düşünce ve pratik yöntemi olduğunu vurguladı.
Her türlü baskı ve dayatmalara ilaveten ödenen ağır bedellere rağmen Suriye'nin devlet ve halk olarak haklı davasında Filistin halkının yanında olacağını belirten el-Esad; Suriye halkının hiç bir koşul yada nedenden dolayı Filistinli kardeşlerinden vazgeçmesinin mümkün olmadığını söyledi.
Filistinlileri Krize Dahletme Çabaları Pusulayı Saptırma Hedefi Taşıyor
Filistinlilerin Suriye'nin tanık olduğu krize dahletme çabalarına değinen Cumhurbaşkanı el-Esad; bu bağlamda harcanacak herhangi bir çabanın pusulayı gerçek yönden saptırma amacı taşıdığını belirtti.
El-Esad bu çabaların pusulayı gerçek düşmandan çevirmeye yönelik başarısız çabalar olarak nitelendiren el-Esad; Suriye'de yaşayan Filistinlilerin ikinci atanları olan Suriye'den yana Suriyeliler gibi üstlerine düşen sorumlulukları üstlendiklerini söyledi.
Cumhurbaşkanı el-Esad; Suriye'nin de devlet ve halk olarak bu kardeşlere sorumluluklarını yerine getirdiğini ifade ederek Suriye'de yaşayan ve vefakar bir tutum sergileyen onurlu her Filistinliği selamladı.
2012'de 900 Filistinli çocuk Siyonist İsrail tarafından kaçırıldı
Tutuklu Filistinlilerden sorumlu Bakanlığın yayınladığı rapora göre, 2012 yılında, 900 Filistinli çocuk İsrail askerleri tarafından kaçırıldığı belirtildi. Her geçen gün yükselmekte olan bu sayı 2011 yılında 700 civarındaydı. Raporda Tutuklanan, sorgudan geçirilen ve hapishaneye atılan çocukların durumunun çok kaygı verici bir hal aldığı açıklandı. Ayrıca Ebeveynlerinden koparılmakla birlikte, bu küçücük canlar İsrail askerlerinin zulmünün altında uzun baskı ve işkenceye maruz kaldıkları belirtildi.
Bakanlık, Gazze'ye yapılan saldırıdan ve Filistin'in Birleşmiş Milletler'e gözcü üye statüsü'nü kazanmasından sonra İsrail'in bilhassa Filistin gençliğine karşı saldırganlığını sıklaştırdığını, Filistin'li makamlarca teyit edildiğini ifade etti.
Bakanlığın hazırladığı rapora göre: kaçırılan çocukların yüzde 95'i tutuklanmaları esnasında saldırıya uğradığını, dövülmüş, kötü şartlara maruz bırakıldığını belirterek, "Çocukların çoğunluğu, vahşi bir şekilde, gecenin ortasında, hiç bir delil teşkil etmeyecek basit kanıtlarla çocukları ailelerinin evinden
alıp götürüldüğü biliniyor. Çocukların elleri kelepçeli, gözleri sarılı bir vaziyettedir. Yavrularını korumaya çalışan ailelere İsrail askerleri de hiç tereddüt etmeden sertçe saldırdığını ve hiçbir mazeret göstermeden, Filistinli çocukları bilinmeyen yerlere götürüldüğünü açıkladı. Hapishaneye Transfer edildikleri zaman da İsrail askerleri tarafından Filistinli çocuklar itilip dövüldüğü, sorgu odasına girer girmez, tehdit ve işkence edilip ve onlardan tatminkâr itiraflar elde etmek için her türlü iğrenç işkence koşullarına maruz bırakıldığı" belirtildi.
İsrail'de Çocuklar Hapsediliyor ve İşkence Ediliyor
Filistinli tutuklulardan sorumlu bakanlık bu konuda birçok delil yayımlayarak,Nassar Aref Jaradat , 16 yaşında olan Sair'li genç Filistinli saatlerce yağmurlu ve soğuk havada ayakta beklemeye zorlanıp dövülüp ardından vücuduna elektrik verildiğini örnek vererek somutlaştırdı.
Raporda, tıpkı yetişkinler gibi, İsrail tarafından hapsedilen Filistinli çocuklar da temel haklarından mahrum bırakıldığı ifadelerine yer verilerek, "küçük zihinlerinden dolayı, masum,ve zayıf bedenlerine rağmen,bu sınav onları derinden sarsıyor: işkence, darbe, küfür, aşağılanmalar, besin eksikliği, aileleriyle görüştürülmeme,sorgu esnasında avukat'ın olmaması ve cinsel taciz ... Onlar, İsrail'in hapishane sisteminin eşit yasal haklarından yoksun bırakıldığı ve insani yardım örgütlerinin ve derneklerin şikayetlerine rağmen durum devam ettiği hatta daha büyük bir hal aldığı görülüyor" denildi.
Boycott Israël cemiyetinin bildirdiğine göre, aşağı yukarı 7500 Filistinli çocuğun 975'i 15 yaşından küçük olup ve bunların hepsi 2000'den itibaren tutuklandığını belirtti.
Mihmanperest: "Patriotların amacı İsrail'i korumak"
Türkiye'de konuşlandırılacak Patriotlar'a İran'dan bir tepki daha geldi.
İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ramin Mihmanperest, Patriot füze bataryalarının olası savaşta İsrail'i İran füzelerine karşı koruma amacıyla Türkiye'de konuşlandırılmak istendiğini iddia etti.
Lübnan'ın El Manar televizyon kanalına konuşan Mihmanperest, Patriotların, İsrail'in İran'a saldırması halinde İran'ın yapacağı karşı atağa karşın İsrail'i korumak amacıyla Türk topraklarında yerleştirmek istendiğini savundu. İranlı sözcü, "Türkiye'ye yaptığım ziyarette Türk makamları Türkiye topraklarını Suriye füzelerine karşı koruma maksadıyla Patriotlar'ın Türkiye'ye konuşlandırılacağını söyledi. Fakat İran'a göre bu sistem Batı ve Nato tarafından İsrail'i koruma amacıyla Türkiye'ye yerleştiriliyor" diye konuştu.Türkiye'nin İran'a yapılacak herhangi bir askeri harekatta yer almayacağını düşündüklerini belirten Mihmanperest, "Bize göre Türkiye hava sahasını İran'a karşı kullandırmaz, fakat Türkiye'deki füze sistemlerinin kontrolü Türklerin değil Batılı ülkelerin elindedir" açıklamasında bulundu.
Kamalak: 'Füzeler Suriye'ye değil, İran'a karşıdır'
Saadet Partisi (SP) Genel Başkanı Mustafa Kamalak, ''Suriye'den Türkiye'ye yönelen bir tehdit yok. Bu füzeler, bu kalkanlar Suriye'ye karşı değil, asıl itibariyle İran'a karşıdır'' dedi.
Milli Gazete'nin haberine göre mitingte ilk olarak Saadet Partisi Genel İdare Kurulu üyesi ve Genel Başkan Yardımcısı Temel Karamollaoğlu konuştu. Karamollaoğlu Türkiye'nin dış politikada sınıfta kaldığına vurgu yaparak, Türkiye'nin yeniden Milli Görüş'e ihtiyacı olduğunu vurguladı.
Dış borç çığ gibi
Hükümetin İMF'ye borcunun kalmadığının bir aldatmaca olduğuna dikkat çeken Karamollaoğlu borç her geneç gün artıyor ve Allah muhafaza bununla ilgili bir önlem alınmazsa sonuç içinden çıkılamayacak bir hal alacaktır. dedi.
Daha sonra Saadet Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Mustafa Kamalak sözaldı.
Saadet Partisi Genel Başkanı Kamalak Türkiye'nin Başbakan'ı olan Recep Tayyip Erdoğan'ın BOP eş başkanlığı görevine dikkat çekerek, "Bu görevi kim verdi açıklanmalıdır" dedi.
"Bu görevi kendisine aziz milletimiz vermedi, TBMM vermedi, eğer bizim bilgimiz dışında gizli bir toplantıda verildiyse TBMM bunu açıklamalıdır. Fakat bu görevi bize göre Erdoğan'a dış güçler verdi, kendisine üstün cesaret ödülü verenler verdi." dedi.
Prof. Dr. Kamalak, şunları kaydetti: "Haçlı savaşları günümüzde de devam ediyor. Fakat çok usta bir şekilde yürütülüyor. Bunu biz değil ABD Başkanı söyledi. Irak'ı işgal ederken bu yeni bir haçlı seferidir. demiştir. Fransa Cumhurbaşkanı Libya'yı bombalarken, bunu ifade etmedi mi? YİK başkanımızın ifade ettiği gibi Suriye'den Türkiye'ye karşı bir tehdit yok. Dolayısı ile bu füzeler asıl olarak İran'a karşı konuşlandırılıyor. İsrail kısa bir süre sonra İran'a saldırısa, onu korumak için bu füzeler koyulmak isteniyor. İsrail'i NATO şemsiyesi altına alınarak Türkiye'nineliyle İsrail'i koruyacaklar."
Müslümanlar bir araya gelmek zorunda
"Müslümanlar bir araya gelmek zorundadır. Unutmayınız ki Batıl Zalim ancak güçten anlar. Sık sık hatırlattığımız gibi Mazlumlar ayağa kalkmadıkça zalimler diz çökmez, Zalimleri diz çöktürmek için mazlumların ayağa kalkması gerekmektedir.
Türkiye'den iki tren kalkıyor biri batıya Haçlı zihniyetine kalkıyor diğeri İSlam birliğine gidiyor.. Siz hangi trene binmek istersiniz? Değerli kardeşlerim İslam birliğine giden trenin üzerinde Saadet Partisi Milli Görüş yazar...
İslam birliği İslam Ortak pazarı, İslam Ortak para birimi, İslam Kültürel İşbirliği teşkilatı, ve İslam Birleşmiş Milletlerini acil olarak kurmak zorundayız. Erbakan Hocamızın doğru söylediğini Hanslar, Abrahamlar anladı, yazıkki İbrahimler ve Hasanlar anlamadı. Allah Rahmet Eylesin Erbakan Hocamız görevini hakkıyla ifa etti. Şimdi görev bizlerde ve sizlerle o bayrak mutlaka burçlara dikilmelidir."
Yapılan konuşmaların ardından, SP Genel Başkanı Mustafa Kamalak, Gazianteplilerden oy vermeleri için söz istedi. Daha sonra, SP Gaziantep Kadın Kolları Başkanlığı tarafından Genel Başkan Kamalak'a çiçek takdim edildi. Genel Başkan Kamalak, daha sonra miting alanından ayrıldı. Mitinge, SP Genel Başkan Yardımcıları, Gençlik Kolları Başkanı Fatih Aydın, Gaziantep, Malatya, Elazığ, Manisa, Kilis, Şanlıurfa ve bir çok ilin il başkanları katıldı.
Esad: Tekfirciliği düşünce ve fert olarak dışarıdan ithal ettiler . özet1
SANA'nın haberine göre Suriye Cumhurbaşkanı Beşşar el-Esad bugün Şam’daki Opera Merkezinde Suriye ve tüm bölgenin gündemini ele alan bir konuşma yaptı.
Konuşmasında Cumhurbaşkanı el-Esad; tüm bu acının kara bir bulut gibi vatanın üstünde dolaşması halinde tüm önemiyle vicdani durumun tek başına sevdiklerimizi kaybetme acısını telafi etme, vatan güvenliğini sağlama ve her yerinde vatandaşların ihtiyaçlarını sağlamak için yeterli olmadığını belirtti.
Bu Enerji Kapsamlı Ulusal Bir Hareketliliğe Dönüştürülmelidir
El-Esad; umudun acının rahminden doğması ve en önemli çözümlerin çilenin derinliğinden çıkması gerektiğini ifade ederek, gökyüzündeki karabulutun güneş ışığını kapatabileceğini, fakat bulutların yağmur, umut ve verimlilik taşıdığına dikkat çekti.
Acı, hüzün, kararlılık ve meydan okumadaki tüm bu duygu ve hislerin muazzam bir güce sahip enerjiden ibaret olduğuna işaret eden el-Esad; fakat bu enerjinin Suriye'yi maruz kaldığı eşi benzeri görülmemiş bu krizden kurtarabilmesi için kapsamlı ulusal bir hareketliliğe dönüştürülmesi gereğinin altını çizdi.
Suriye Cumhurbaşkanı el-Esad; böyle bir hareketliliğin Suriye toplumunun yaşadığı acı ve yaralar için yegane merhem olduğuna işaret ederek, Suriye coğrafyasını korumakla birlikte siyasi, stratejik, sosyal, kültürel ve ahlaki olarak Suriye'yi daha güçlü bir konuma getirecek olanın sadece Suriye toplumu olduğunun altını çizdi.
Vatanı savunmanın her vatandaşın sorumluluğu olduğunu ifade eden el-Esad; herkesin basit yada sınırlı olsa bile bir şeyler yapabileceğini belirtirken vatanı hep birlikte savunacağımızı söyledi. El-Esad; vatanın bir düşünceyle, bir tutumla, halkın mülklerini korumakla yapılanmaya katkı sağlamakla savunulabileceğine vurgu yaparak, vatanın bu süreç içinde tamamıyla tüm bileşenleri, kurumları, altyapısı, ekonomisi, toplumu ve her şeyiyle hırçın bir savaşa maruz kaldığına dikkat çekti.
Pusulayı Doğru Yöne Yönlendirmek Herkesin Sorumluluğudur
Suriye Cumhurbaşkanı el-Esad; bilinçli her vatandaşın bugün olumsuz bir tutum takınma yada sorunu çözmek için zamanı veya başkalarını beklemenin hiç bir sorunu çözmeyeceğini idrak etmiş olduğuna işaret etti. El-Esad, böyle bir şeyin vatanı uçuruma sürükleme anlamına geldiğine vurgu yaparak, çözümlere katkı sağlamamanın vatanı geriye götürme anlamı taşıdığını belirtti.
Bu süreç içinde pusulayı doğru yöne yönlendirmenin herkesin sorumluluğu olduğunu belirten el-Esad; çatışmanın temelde vatan ve düşmanları, halk ve suçlu katiller,vatandaş ve ekmeyi arasında olduğunun altını çizdi.
Çatışmanın Temeli Vatan ve Düşmanları Arasındadır
Düşmanların vatanımızda nur ve aydınlığı yok etmek için sivil ve masumları öldürdüklerine işaret eden El-Esad; cahilliklerini mantığa dayatmaları için yetenek, deneyim ve uzmanlık sahiplerine suikast düzenlediklerini söyledi. El-Esad; halkın yaşamını ve ihtiyaçlarını engellemek için halkın parasıyla yapılandırılan altyapıyı yıkıp yağmaladıklarına dikkat çekerek, ülkenin geleceğini sabote etmekle birlikte cahilliklerini ifade etmek için öğrencileri okullarından menettiklerine, komünikasyon ve elektrik şebekelerini kestiklerini, yakıt sektörünü baltaladıklarına vurgu yaptı. Yaşlıları, çocukları ve herkesi ilaç ve ısınma yakıtından mahrum ettiklerine işaret eden el-Esad tüm bunların vahşetlerini ve karanlık mantıklarını yansıttığını söyledi.
Suriye Cumhurbaşkanı el-Esad; çalma, yağmalama ve gasp eylemleri konusunda ise tüm bunların buğday silolarına yönelik saldırıları, un ve ekmeyi çalmalarıyla tecelli ettiğini söyledi. Tüm bunların sandalye çatışması mı yoksa vatan ile düşmanı arasında bir çatışma olduğunu sorgulayan el-Esad; bunun yönetim için bir savaş mı yoksa Suriye'yi yıkıp parçalamak için katil teröristlere anahtarı vermeyen halktan intikam mı olduğuna dikkat çekti.
Baştan Beri 'Devrim' Değildi
Suriye Cumhurbaşkanı el-Esad; ‘’Başlangıçta 'devrim' diye iddia ettiler ancak halk onlara karşı geldi ve bu 'devrimlerinden' mahrum etti.. Gizliden mal, medya ve silahla empoze etmeye çalıştılar.. başarısız olduklarında ikinci aşamaya geçtiler ‘barışçıl’ maskeyi düşürerek başlangıçtan beri gizliden kullandıkları silahları ortaya çıkarıp alenen taşımaya başladılar. Daha sonra başka illere kurtlar gibi saldırmak için kentleri işgal girişimine koyuldular.. Vahşice vurdular, her vurduklarında da direnişi ve bilinciyle büyük halk onların gerçeğini ve yalanlarını su yüzüne çıkarıyordu.. her nerede olursa olsun terörü yaymak için halktan intikam alma kararı aldılar’’ dedi.
Cumhurbaşkanı el-Esad: ‘’Tekfirciler çeteleri ön safta bırakarak, patlama eylemleri ve toplu katliamlar kanalıyla arka saflarda destekleyici olarak çalışıyorlardı. Ordu ve halk ölümleri ve katliamlarına el ele karşı koyduğunda çöküşe yaklaşıyorlardı, işte o zaman tekfirciler çaresiz kaldıklarında savaşta ön cepheye taşınarak kan, öldürme ve cesetleri parçalama tahtasını teslim aldılar’’ diye vurguladı.
Tekfirciliği Düşünce ve Fert Olarak Dışarıdan İthal Ettiler
Tekfirci düşüncenin Suriye'ye yabancı olması nedeniyle bunun fert ve düşünce olarak dışarıdan ithal edildiğine işaret eden el-Esad; denklemin burada tersine döndüğünü söyledi. El-Esad; tekfircilerin, teröristlerin ve Kaide örgütü elemanlarının kendilerini ‘cihatçılar’ olarak adlandırarak dünyanın her yerinden Suriye'ye geldiklerini ve meydanda terör eylemlerini yönettiklerini belirtti. Silahlıların ise başarısızlıklarından sonra hizmetçilik, kaçırma, yağmalama, gasp ve sabotaj eylemleriyle yardımcı olmak için arka saflara taşındıklarını vurgulayan el-Esad, bu silahlıların en iyi durumda öldürme, kesme ve cesetleri parçalama mantığından başka bir şey bilmeyen katil tekfircilere muhbir ve casus olduklarını ekledi.
Cumhurbaşkanı el-Esad; Suriye'deki krizin sadece iç meselelerden ibaret olmadığını ve başka boyutlarının bulunduğunu belirtti. Yurtiçinde olanların görmek isteyen herkes için netlik kazanmış olduğuna işaret eden Cumhurbaşkanı el-Esad; bölgesel düzeyde Suriye'yi parçalamak isteyenlerin bulunduğunu belirtti. Cumhurbaşkanı el-Esad; Bazılarının ise Suriye'yi zayıflatmak istediklerine işaret ederken, tüm bunların arasında suçlulara silah ve finans temin edenlerin bulunduğunu, bazılarının da destek ve eğitim sağladıklarını belirtti.
Suriye Bazı Devletlerin Düşmanlığını Unutmayacak
Bazı ülkelerin düşmanlık ve işgal üzerine kurulu olduklarına işaret eden Cumhurbaşkanı el-Esad; dolaysısıyla bu devletlerin tutumlarının garip olmadığını söyledi. Cumhurbaşkanı el-Esad; Suriye ve halkına katı davranan komşu ülkelerin de bulunduğunu ifade ederek, bu komşuların Suriye ve halkını zayıflatmakla birlikte hegemonyası altına almayı istediklerini belirtti. Bazı ülkelerin ise tarihte sahip olmadıkları bir konum arayışında olduklarını ifade eden el-Esad; bu ülkelerin söz konusu emellerine ulaşmak için tam olarak Suriye genel olarak da Arap halkının masum kanlarını kullandıklarını ekledi. Cumhurbaşkanı el-Esad; fakat her şeye rağmen Suriye ve halkının tüm bunlardan daha katı ve daha güçlü olduğunu vurgularken; Suriye ve halkının bu ülkelere tüm bunları unutmayacağı vaadinde bulunduğunu söyledi.
Eskiden olduğu gibi şimdide vesayet ve boyun eğmeyi kabul etmeyen Suriye’nin bağımsız ve egemen olarak kalacağını belirten Suriye Suriye Cumhurbaşkanı el-Esad, bu durumun Batıyı şimdide olduğu gibi rahatsız ediyordu, bu yüzden Suriye’yi bölgenin siyasi denkleminden çıkarmak, bu rahatsız edici düğümden kurtulmak, direniş ideolojisini vurmak ve aynı bizim etrafımızdaki çokları gibi bağımlıya dönüştürmek için iç olayları kullanmak istediler lakin, uluslararası toplum sadece Batıdan ibaret değildir öyle ki başta Rusya, Çin’le beraber BRİCS ülkeleri ve dünyanın diğer bir çok ülkesi ülkelerin içişlerine karışma ve bölgede istikrarı sarsmaya karşı duruyordu diye vurguladı.
İç Faktörleri Dikkate Almadan Çözümden Bahsetmemiz Mümkün Değildir
Suriye Cumhurbaşkanı el-Esad: ‘’Bütün bunların gölgesinde iç faktörleri dikkate almadan çözümden bahsetmemiz mümkün değildir. Keza bölgesel ve uluslararası etmenlerde dahil. Bu etmenleri değiştiremeyecek herhangi bir icraat gerçek bir çözüm olarak adlandırılamaz ve kesinlikle hiç bir etkisi olamaz bu yüzden içerden başlayalım diyerek, bazılarının nazarında anlaşmazlık muhalefet ile yandaş arasında gibi gözükse de, çağdaş bir dünyada bu gibi anlaşmazlık yıkımına değil vatanın nasıl inşa edileceği üzerine olur, ülkeyi on yıllarca geriye götürmek değil ilerlemesi ve gelişmesinin yollarıyla ilgili olur. Muhalefet ile yandaşlar arasındaki ilişki içerinin içeriyle ilişkisi olur, ancak dışarıya bağımlı bir iç bölüm olduğunda çatışma iç ve dış çatışmasına, vatanın kurtuluşu ile hegemonya altına alınması arasında, hür ve bağımsız olarak kalmasıyla siyasi olarak dışarıdan işgal edilmesi arasında olur. İşte dava burada bir vatanı bütün olarak savunmaya dönüşür bütün herkes dahili bazı edatlarıyla dışarıdan gelecek saldırıya karşı birleşir’’ dedi.
Maruz Kalınan Savaş Klasik Savaştan Daha Tehlikelidir
Mevcut durumun muhalefet yada devlet yanlısı veya ordu ile katiller ve çeteler arasında bir savaştan ibaret olmadığını belirten Cumhurbaşkanı el-Esad; Suriye'nin kelimenin tam anlamıyla bir savaş durumunda olduğunu belirtti. Suriye'nin bu süreç içinde yeni bir şekille hırçın bir dış düşmanlığa karşı savaştığını söyleyen Cumhurbaşkanı el-Esad; bu nitelikteki savaşların klasik savaşlardan daha çok tehlikeli ve daha çok parçalayıcı olduğunu ekledi. Cumhurbaşkanı el-Esad; bu tür savaşların aletlerini Suriye'yi vurmak için kullanmadığını, kendi projelerini hayata geçirmek için Suriye'yi sürüklemeye çalıştığını kaydetti.
Suriye Cumhurbaşkanı el-Esad; bu savaşın Suriye'yi bir avuç Suriyelinin yanında oldukça çok yabancıyla hedef aldığını ifade etti. Suriye düşmanlarının Suriye'yi kendi ağaçlarını kesmek ve kendi taşlarını yıkmakta kullandıklarına dikkat çeken Cumhurbaşkanı el-Esad; tüm bunların ne yazık ki bazı Suriyelilerin aracılığıyla yapıldığına işaret etti.
Suriye Cumhurbaşkanı el-Esad; bu gibi savaşlara vatanı savunmakla birlikte hepimiz için gerekli olan eşzamanlı reformlarla karşı koyulması gerektiğine vurgu yaptı. Bu reformların belki de pratikte pek bir şeyi değiştirmeyeceğini söyleyen el-Esad; fakat bunun Suriye'yi, ulusal birlik-beraberliği güçlendireceğini, karşı koyma gücünü de arttıracağını ifade etti.
Çözüm Sadece Bir Çok Eksende Olmalı
Güvenlik olmadan reformların, reformlar olmadan güvenliğe benzediğine işaret eden Cumhurbaşkanı el-Esad; bunların ikisinin bir birlerini tamamladıklarını ve hiç birinin tek başına başarılı olmasının mümkün olmadığının altını çizdi.
Cumhurbaşkanı el-Esad; Suriye'nin her zaman bunu belirttiğini ve belirtmeye devam ettiğini ifade ederken, bazılarının Suriye'nin, çözümde güvenlik seçeneğini tercih ettiği iddialarında bulunmalarını eleştirdi. El-Esad; Suriye'nin ise; her zaman bir elinde reform ve politikayı tuttuğunu, diğer elinde ise terörle savaştığını vurgulamaya çalıştığını belirtmeye çalıştığını ekledi.
Cumhurbaşkanı el-Esad, bu adres altında gerçekleri alt üst edene deriz ki.. herhangi bir şahıs saldırıya maruz kalır nefsi müdafaa yaptığında bizler, kendini korudu mu yoksa güvenlik çözümünü mü seçti deriz? Öyleyse devlet halkını halk ta vatanını savunduğu zaman neden güvenlik çözümünü seçtiler diye söylerler, diye sordu?
Vatanı Savunmak Tartışma Kabul Etmeyen Bir Sorumluluktur
Suriye Cumhurbaşkanı el-Esad: Vatan savunması tartışma getirmeyen bir sorumluluktur. Kanuni, anayasal ve meşru bir sorumluluktur. Güvenlik çözümü için tek seçenektir. Burada tek seçenek nefsi müdafaadır.. Eğer siyasi çözümü ilk günden seçersek bu bizim siyasi süreçte yürümeyi isteyen ve kadir olan ve ulusal düzeyde diyalog sürecine geçebilecek bir ortağa ihtiyacımız vardır. Eğer siyasi çözümü seçer ortak göremez ise bu bizim istemediğimiz anlamına gelmez. Bu geçen aşama içerisinde ortak görmediğimiz anlamına gelir. Daha net bir ifadeyle, eğer bir kişi evlenmek istediğinde ortağını arar kabul veya rağbet görmez ise bu kendisinin evlenmek istemediği anlamına gelmez. Bunun içindir ki Suriye’de güvenlik çözümü için devlet seçimiyle ilgili herhangi bir öneri doğru olmayan sözlerdir, hiç bir zaman önerilmemiş ve devlette hiç bir yetkili bizim güvenlik çözümünü seçtiğimizi açıklamamıştır.
Bir insanın saldırıya maruz kaldığında kendini savunmasına ‘güvenlik seçeneğini tercih etti’ değil de, ‘kendini savundu’ denildiğini belirten Cumhurbaşkanı el-Esad; Suriye'nin savaşı kendisi istemediğini, tam aksine ona dayatıldığının altını çizdi. Cumhurbaşkanı el-Esad; bu durumlarda devletin halkı savunması ve halkın da kendini savunmasının hiç bir mantıklı insan tarafından ‘güvenlik seçeneğini tercih etmek’ olarak adlandırılmaması gerektiğini söyledi.
Vatanı savunmanın bir vacip ve sorumluluk olmasının yanı sıra alternatifi olmayan tek bir seçenek olduğunu vurgulayan Cumhurbaşkanı el-Esad; Suriye'nin siyasi çözümü kabul etmesinin de kendisini savunmayacağı anlamına gelmediğinin altını çizdi. Cumhurbaşkanı el-Esad; fakat Suriye'nin siyasi çözümü kabul etmesinin, diyalog gücüne sahip olan ve diyalog isteyen siyasi bir ortağın varlığını kabul etmesi anlamına geldiğini söyledi.
Diyalog Kölelerle Değil Efendilerle, Kuklalarla Değil Yaratıcılarıyla Olur
Suriye Cumhurbaşkanı el-Esad; Suriye'nin kesinlikle hiç bir zaman siyasi çözümü reddetmediğini vurgularken, ilk günden beri temel dayanağı olan diyalogla siyasi çözümü üstlendiğini ve kabul ettiğini vurguladı. Suriye'nin kendisini ileriye taşıyacak ulusalcı siyasi her girişime el uzattığına dikkat çeken Cumhurbaşkanı el-Esad; fakat terör, kan, yıkım ve öldürme dilinden başka hiç bir şey anlamayan tekfircilerle diyalogun mümkün olmadığını söyledi.
Dışarıdan temin edilen çeteler, yabancılara tabi olan ve onların direktiflerini yerine getirenlerle diyalogun mümkün olmadığına işaret eden Cumhurbaşkanı el-Esad; bu yabancı tarafların Suriye'yi baltalama planlarını çökerteceğine inanmasıyla direktifleriyle çalışanlara diyaloga girmeme talimatları verdiğine dikkat çekti. Cumhurbaşkanı el-Esad; özellikle bazı bölge devletlerindeki yetkililerin Suriye'yi hedef alan planların başarısız kalmasıyla kendilerini ve siyasi geleceklerini yok edeceklerini iyi bildiklerini ifade ederken, dolayısıyla Suriye'nin krizden kurtulmasını istemediklerini vurguladı. Bu tarafların kendilerini batırdıklarını ve halklarını yalanlara boğarak devletlerinin olanaklarını teröre destekle harcadıklarını belirten Cumhurbaşkanı el-Esad; düşmancı politikalarının yanı sıra kan akıtma ve masum insanları katletmedeki misyonlarını aklamalarının artık mümkün olmadığını söyledi.
Cumhurbaşkanı el-Esad; Suriye'nin batı tarafından yaratılan ve rolleri çizilen kuklalarla diyalog kurmasının mümkün olmadığını belirtti. Suriye'nin yedekle değil asılla, köleyle değil efendiyle diyaloga girmek istediğini ifade eden Cumhurbaşkanı el-Esad; uluslararası sahnede kendisine çizilen rolü yerine getirmeye çalışanla değil, bu rolü çizenle diyaloga gireceğini söyledi.
Diyalog kapısının Suriye tarafından değil de sömürü ve mezhepsel çatışma tarihinde öncü olan Batı tarafından kapatıldığını belirten Cumhurbaşkanı el-Esad; Batının direktif verme ve dayatmalarda bulunmaya alıştığını, Suriye'nin de egemen, bağımsız ve hür karara alıştığının altını çizdi. El-Esad; Batının kiralama ve aşağılamaya bağımlı olduğunu, Suriye'nin de onur, mücadele ve dayatmaları reddetmekle yoğrulduğunu ifade ederek, böyle de kalacağına vurgu yaptı.
Suriye Cumhurbaşkanı el-Esad; tüm bunların içinde batının nasıl ve neden Suriye ile diyaloga gireceği sorusunu ortaya koydu. Dolayısıyla sadece ve sadece siyasi çözümden söz edenlerin tüm bu gerçekleri görmezden geldiklerine işaret eden el-Esad; ilk ihtimalde bunların gerçekler konusunda cahil olduklarını kaydetti. El-Esad; sadece siyasi çözümden söz edenler konusunda ikinci ihtimalin ise; vatan ve vatandaşları suçlulara ve arkalarında duranlara kolay bir lokma olarak sunan acizlerden yada hainlerden ibaret olduklarını belirtti. Bunların halkını ve şehitlerinin kanlarını bedava sattıklarını ifade eden el-Esad; Suriye'nin de buna izin vermesinin kesinlikle mümkün olmadığının altını çizdi.
Sözlerine devam eden Cumhurbaşkanı el-Esad; bazılarının sadece siyasi çözümden, diğer bazılarının da sadece terörle mücadeleden söz ettiklerine işaret ederek, bunların mantıklı yada dakik olmadıklarını söyledi. El-Esad; çözümün kapsamlı olması ve eksenlerden oluşması gerektiğini, siyasi eksenin yanı sıra terörle mücadele ekseni içermesi gerektiğini belirtti.
Çözümün oldukça önemli olan üçüncü bir eksen içermesi gerektiğini kaydeden el-Esad; sosyal çözümün önemine dikkat çekti. Suriye Cumhurbaşkanı el-Esad; bu konuda özellikle Dera ve Homs’ta canlı modellerin bulunduğuna işaret ederek, sosyal çözümle bu iki ildeki durumların kayda değer bir şekilde iyileştiğine dikkat çekti.
Suriye Cumhurbaşkanı el-Esad; vatansever ve ahlak sahibi bir kısım kişilerin devlet ile oyuna getirilen silahlılar ve teröristler arasında ulusalcı bir girişimde bulunduklarına işaret ederek, bu girişimlerin pratikte oldukça önemli sonuçlar verdiğini söyledi. Bu şahısların hiç bir partiye yada siyasi akıma tabi olmadıklarına dikkat çeken el-Esad; her ülkede ve her krizde herkesin daima sosyal köklere dönmesi önemine işaret etti.
Asil Suriyeli Kanların Damarlarında Yeniden Dolaşması İçin Silahı Bırakan Herkesle Diyalog Kuracağız
Ellerinden geldiği kadarıyla vatan için bir şeyler yapmaya çalışan bu şahısların takdire şayan olduklarını ifade eden el-Esad; bazılarını tanıdıklarını ve onlarla bir araya geldiğini, bazılarını da sadece duyduğunu söyledi.
Cumhurbaşkanı el-Esad; her zaman meçhul askerlerin bulunduğunu, kameraların arkasında çalışanların olduğuna dikkat çekerek, onları selamlamak ve bu gibi vatansever girişimlerine umutlar bağlandığını ifade etmek istediğini belirtti.
Diyalog konusunda söylediklerinden ‘Suriye'nin diyalog kurabileceği kimsenin kalmadığının’ anlaşılabileceğine işaret eden el-Esad; bunun kesinlikle doğru olmadığını belirtti. Cumhurbaşkanı el-Esad; Suriye'nin her şeye rağmen her daim diyalog elini uzatacağını, politikada yada tutumlarda aynı vizyona sahip olmayan herkes ile diyalog kurabileceğini belirtti. El-Esad; diyalog için temel şartın, ulusal temeller ve ilkelere kötülük etmemekten ibaret olduğunun altını çizdi.
Suriye Cumhurbaşkanı el-Esad Suriye'nin; vatanını yabancılara satmayan parti ve fertlere ilaveten Suriyeli asil kanların yeniden damarlarında dolaşması için silahını bırakan herkesle diyaloga gireceğini söyledi. El-Esad devletin; Suriye'nin ulusal çıkarları, güvenliği ve bağımsızlığı için çaba harcayan vatan sever ve onurlu herkesle gerçek ve dürüst bir ortak olacağını belirtti.
Çözüm İçin İlk Süreçte Finans, Silah ve Barınak Desteği Kesilmelidir
Sözlerine devam eden Cumhurbaşkanı el-Esad; başta devletin egemenliği ve bağımsız kararı olmak üzere ilkeli temellere ilaveten devletlerin bağımsızlıklarını ve toprak bütünlüklerinin selametini belirten, bu ülkelerin içişlerine müdahale edilmemesini öngören BM misakı ve uluslararası kararların hedeflerinden hareket edilmesi gereğine dikkat çekti. El-Esad; Suriye evlatları arasında diyaloga ilaveten Suriye'nin yönetimine inanca işaret ederek, güvenlik ve istikrarın yeniden sağlanması gereğine vurgu yaptı.
Suriye Cumhurbaşkanı el-Esad; tüm bunların gölgesinde Suriye'deki krizin siyasi çözüm şekline dikkat çekti. Siyasi çözümün ilk sürecinde; her şeyden önce silahlılara silah, finans, eğitim ve barınak temin eden bölgesel ve evrensel devletlerin bu desteklerine son vermeleri gereğinin altını çizerken, bununla eş zamanlı olarak silahlıların tüm terör eylemlerine son vermeleri gerektiğini vurguladı.
Böylelikle Suriyeli göçmenlerin asıl ikamet yerlerine güven içinde dönmelerinin kolaylaştırılacağını belirten el-Esad; ardından da silahlı kuvvetlerin askeri operasyonları durduracaklarını söyledi. Cumhurbaşkanı el-Esad; fakat silahlı kuvvetlerimizin vatan yada vatandaşların güvenliğini tehdit eden, özel yada kamu kurumlarına yönelik her hangi bir saldırıya karşı koyma hakkını saklı tutacağının altını çizdi.
Suriye Cumhurbaşkanı el-Esad; çözümün ilk sürecinin ikinci aşamasında ise; özellikle sınırların denetimi olmak üzere silahlılara destek veren herkesin buna bağlı kaldığından emin olmayı sağlayacak bir mekanizmanın kurulması gerektiğini belirtti.
El-Esad; üçüncü aşamada ise mevcut hükümetin; Suriye'de çözüm isteyen yurt içinde ve yurtdışında istisnasız tüm güç ve akımların katılımıyla diyalog konferansının düzenlenmesi için Suriye toplumunun tüm bileşenleriyle yoğun temaslarda bulunması önemine vurgu yaptı.
Devamı gelecek…
Netanyahu: “Hamas istediği zaman Batı Yaka’yı ele geçirebilir”
Ortadoğu’daki hareketliliğin bir süre daha devem edeceğini belirten Siyonist Başbakan Benyamin Netanyahu, İslamî Direniş Hareketi (Hamas)’ın istediği zaman Batı Yaka’yı ele geçirebileceğini söyledi.
FHA’nın haberine göre İşgal altındaki Kudüs şehrinde Siyonist rejimin büyükelçileriyle bir araya gelen Siyonist Başbakan Netanyahu, gelecekte meydana gelebilecek muhtemel siyasi çözümlerin öncelikle işgal yönetiminin Yahudi halkının devleti olduğunun kabul edilmesi gibi önemli maddeleri içermesi gerektiğini ifade etti.
Altı yıl önce Amerikalı General Keith Dayton eliyle eğitilen ve Batı Yaka’ya yerleştirilen milis güçleri, yıllardır Hamas Hareketi'nin liderlerine ve mensuplarına karşı baskılarını sürdürüyor, direnişçileri tutuklayıp zindana atıyor. Buna rağmen bu güçlerin Hamas Hareketi'ni tamamıyla bitiremedikleri ortaya çıktı.
İşgal yönetimi ve onun paralelinde hareket eden Abbas güçleri halka mal olan Hamas Hareketi'ni tamamıyla yok etmelerinin imkânsız olduğunu son Gazze savaşının ardından hareketin kuruluş yıldönümü münasebetiyle Batı Yaka’da yapılan etkinliğe on binlerin katılımını gördüklerinde daha iyi anladı.