کارگر

کارگر

İslam İnkılabı Rehberi Imam Seyyid Ali Hamanei, mübarek Ramazan ayının 23. gününde Devrim Muhafızları, ordu ve emniyet güçlerinin şehit aileleriyle Kutsal Türbe Savunucuları ve istihbarat güçlerinin şehit ailelerini kabul etti.

İnkılap Rehberi bu görüşmede, “Sahip olduğumuz İslami İnkılap, baştan beri sulta düzeninin düşmanlığıyla karşılandı. ABD’de yeni iktidara yükselen kişinin boş laflarına aldırmayın. 40 yıla yakın bu tür laflara şahit olduk, ancak hiçbir halt yapamadılar. Büyük bir ağaca dönüşen bu fidanı daha küçücükken yerden sökemediler şimdi ise bunu yapmaya daha güçsüzler” beyanatında bulundu.

Imam Hamanei sözlerine şunları da ekledi: İslami düzeni değiştirmek istediklerini söylüyorlar. Zaten bunu her zaman istediler, fakat her seferinde de kafalarını taşa çarpıp yenilgiye uğradılar. Bundan sonrası da hep böyle olacak, zira İran milleti buna izin vermeyecektir. Arbede yaşatmayı planlayan bu yeni siyasetçilere karşılık verilirse daha o zaman akıllarını başlarına toplamaya çalışacaklar.

İslam İnkılabı Rehberi son olarak şu ifadelerde bulundu: İslam Cumhuriyeti, tüm gücüyle onların karşısında duruyor. Bundan sonra da hep böyle dimdik duracaktır. Bunu dost da düşman da iyi bilmelidir. İran’ın onlara karşı direneceğinin farkına varmalıdırlar ve bunu da unutmamaları lazım ki onlar bize tokat atamazlar, biz onlara tokat atabiliriz.

Amerikan Senatosu İran’a yeni yaptırımlar içeren yasa tasarısını onayladı.
 
Bu tasarı öncelikle Amerikan meclis üyeleri tarafından teyit edilmesi ve daha sonra nihai onay için Amerikan başkanının imzası gerekmektedir.

Tasarının ayrıntıları

Amerika’nın sesi hazırladığı rapora göre; bu tasarıya göre eğer senatoda onaylanırsa Amerika Devleti 90 gün içerisinde İran’ın füze geliştirme programı karşıtı tasarıyı onaylaması gerekir.

Aynı şekilde tasarıya göre; İran İslam Devrim Muhafızları da yaptırımlardan nasibini alacak ve doğrudan etkilenecektir. Tasarının onaylanması ile Devrim muhafızları ilk kez yaptırıma maruz kalacak.  Amerika daha önce 2007 yılında Kudüs Gücü İslam Devrim Muhafızlarına ambargo uygulamıştı.

İran’ı istikrarsızlaştırmak için uygulanan yaptırımları üç başlık altında görmekteyiz:

Balistik füze için uygulanan yaptırımlar:  Bu tasarı çerçevesinde, İran balistik füze programına bağlı bireyler ve bu bireylerle anlaşanları hedef almaktadırlar.

Yeni terörizm yaptırımları: ilk kez İran İslam Devrim Muhafızlarını terörizmi desteklediğine dair suçlamalarda bulundu.

Silah ambargosunun uygulanması: Eğer bu tasarı kanunlaşırsa, İran’a; parça, tamir ve tank transferi, zırhlı araç, yüksek kalibreli silahlar, savaş uçakları, saldırı helikopterleri, gemi, füze ve füze sistemleri temin noktasında rol alan tüm kişiler, cumhurbaşkanı tarafından yaptırıma maruz kalacak ve sahip oldukları mallara el konulacaktır.

Amerika Dışişleri eski Bakanı John Kerry, daha önce Tweet’te yazdığı mesajda Amerikalı milletvekillerinde İran’a yapılacak yaptırımların artırılmasından uzak durulması gerektiğini belirtmişti. Kerry, İran’a karşı yapılacak yaptırımların onaylanmasının Nükleer Anlaşmayı ihlal edebileceği hususunda uyardı.   

14 Haziran’da Amerika Birleşik Devletleri Senatosunda, Rusya’ya yapılan yaptırımların yanında İran’a yapılan yeni yaptırımlarda eklendi. Senatörler, geçen Amerikan seçimlerine Rus müdahalesinden ötürü ve aynı şekilde dünyanın farklı noktalarındaki saldırı eylemlerinden dolayı Moskova aleyhine yapılan yaptırım tasarısını onayladılar.

Beyaz Saray’da daha önce, Tahran ve Moskova’ya yapılacak olan yaptırımlara karşı başkanının tutumunu açıklamakta henüz hazır olmadığını ve daha fazla bilginin daha sonra ilan edileceğini duyurdu.

İndipendent gazetesi, Amerika terörizmle mücadele ulusal merkezinden naklen, bugün dünyada vuku bulan terör olaylarının %82 ila %97’sini müslümanlar oluşturmaktadır.
 
 
İngiltere’de yayınlanan İndependent gazetesi Cuma günü bu yayınladığı bir raporunda, “IŞİD ve öteki terör örgütleri acaba daha ne kadar Müslüman öldürmelidir ki dünya İslam’ın terörizmle hiç bir ilişkisinin olmadığını anlayabilsin? diye sordu.

Kabil, Bağdat ve İngiltere’nin Menchster kentindeki son terör olaylarına temas eden İndependent, niçin hiç kimsenin Afganistan ve Irak’ta IŞİD terör örgütü cinayetleri kurbanları için bir dakikalık bile sessizlik ilan etmediğini sorarak, Müslümanların büyük çoğunluğunun bugün IŞİD’i kınamanın yanı sıra hatta ona karşı mücadele bile başlatmış bulunduklarını ama ne yazık ki tüm bunlara rağmen Müslümanların halen terörizmle suçlanmakta olduklarını yazdı.

İndependent ayrıca İngiliz işçi partisi genel başkanı Korbin’in, terörizmin batının başka ülkelere askeri müdahalesi ardından ortaya çıktığı yolundaki açıklamalarına temas ederek, İngiltere halkının son terör olayları da dikkate alarak şimdiye kadar terörizmle mücadele metodunun hiç bir sonuç vermediğini yüksek sesle haykırmaları ve 8 Haziran seçimlerinde bu gerçeği göz önünde bulundurmaları gerektiğini bildirdi.

Perşembe, 15 Haziran 2017 00:14

İmam Hamaney'den Kadir Gecesi Tavsiyeleri

Mübarek Kadir Geceleri'nin başlamasıyla birlikte Ayetullah Seyyid Ali Hamanei, bu gecelerden daha güzel yararlanmak ve nasiplenmek için bazı tavsiyelerde bulundu.


*Kadir Gecelerine manevi bir hazırlıkla girin

Ramazan günlerinde gönüllerinizi ilahi zikirle nurlandırın ki kadir gecelerine hazır girebilesiniz.


*Kadir geceleri saatlerini ganimet bilin

Kadir gecelerinin kadrini bilin ve her anını ganimet sayın. Öyle birşey yapın ki kadir gecelerinde yazılan kaderinize etkisi olsun.


*Maddi çirkinliklerden uzak durun

Bizler bu gecelerde dua etmeli ve manevi bir yükseliş için çaba göstermeliyiz. Namaz, müminin miracı olduğu gibi dua da müminin miracıdır. Kadir geceleri de müminlerin miracıdır. Bu gecelerde manevi çirkinliklerden ve gönül bağlarından kopmalıyız.


*Bu gecelerdeki en güzel amel, duadır

Kadir gecesinin en değerli vakitlerini duayla geçiriniz. Bu gecelerdeki en güzel amel duadır. Namaz da bu gecelerde sünnettir. Liza namaz, dua ve zikrin mazharıdır.


*Duaların manalarına teveccüh edin

Ehlibeyt’ten (a.s) gelen ve içeriği dopdolu olan duaların manalarına dikkat ediniz. Özellikle gençlerimiz bu duaları okurken söyledikleri kelimelere ve cümlelere has teveccüh göstersinler.


*Allah ile konuşun

Gençlerden ricam odur ki dualarını edereken neler söylediklerine baksınlar. Bizler bu gecelerde Allah ile konuşuyoruz. O yüzden dualarımızda neler söylediğimiz çok önemli. Eğer Arapça duaların manasını bilmiyorsak kendi dilimizde Allah ile münacaat edelim.


*Allah Teala’dan Af Dileyin

Kadir gecesi, mağfiret ve af dilemek için en güzel fırsattır. Allah Teala’dan af dileyin. Öyle ki Allah (c.c) bana ve sizlere, Ona dönmemiz için açık kapı bırakmıştır. Öyleyse Alalh’tan mağfiret dileyelim. Yoksa öyle bir gün gelecek ki Allah günahkarlara şöyle seslenecek: “Onların af dilemelerine izin verilmez”


*Gönüllerinizi, İmam Ali’nin (a.s) Yüce Makamıyla Tanıştırın

Kadir gecesi dua, yakarış ve ilahi dergaha dönüş geceleri olmasının yanı sıra gönüllerimizin, Hz. Ali’nin (a.s) yüce makamıyla tanışması ve ders alması için bir fırsattır.


*Asrın velisine, zamanın imamına teveccüh ediniz

Bu gecelerde zamanımızın imamına, mevlamıza, azizimize teveccüh ediniz. Onun vesilesiyle Allah’Tan dualarınızı isteyin.


*Yaratılış Ayetleri ve İnsanın Alın Yazısı Üzerinde Düşünün

Yirmi üçüncü gecenin ilk saatlerinden başlayan ve sabah ezanının okunacağı ana kadar Allah’ın selamı, rahmeti tüm yaratılmışlara dağıtılır. Bu gece çok özel bir gecedir. Bu geceyi Allah’ın ayetleri üzerinde tefekkür ve insanın alın yazısı üzerinde düşünceyle geçirin.


*Müslümanlar İçin Dua Edin

Kadir geceleri, manevi açıdan halkın esenliği, gönüllerin sefası için eşsiz bir gecedir. Bu gecelerde kendi meseleleriniz, Müslümanlar ve İslam dünyası için dua ediniz.


*Kendinizin ve müminlerin hacetlerini Allah’tan isteyin

Bakın kendi hacetlerinize, Müslümanların, ülkenizin, mümin kardeşlerinizin, hastalarınızın, hüzünlü gönüllerin, kaygılı bakışların hacetlerini gözetin.

İmam Hamenei, ülke yetkilileri ile yaptığı görüşmede; “Nükleer Anlaşma konusunu takip eden yetkililere güveniyoruz, onları mümin olarak biliyoruz ama düşmana güvenmeleri nedeniyle bazı meseleleri görmezden geldiler ki düşman bundan istifade etti.” dedi.
 

 
İslam İnkılabı Rehberi, aralarında askeri yetkililerinde bulunduğu üst düzey yetkilileri kabul etti.

İmam  Hamenei, yaptığı konuşmada; “Halkın 19 Mayıstaki seçimlere katılması, İslam nizamına olan güvenlerini göstermektedir. Halkı, kime oy verdiğine göre iki kutba bölmemek gerekir bu halkın seçimlerdeki büyük işini zayi eder.” dedi.

2009 olaylarını hatırlatan İslam İnkılabı Rehberi, bu olaylarda birilerinin cadde ve sokaklarda alenen İslam inkılabının temel kriterleri ve dini değerler aleyhinde sloganlar attıklarını ve onlara karşı mesafe alınmadığı ve sınırların belirlenmediği için bu sorunların devam ettiğini bildirdi.

İslam İnkılabı Rehberi, her zaman olduğu gibi iş başında olan tüm hükümetlerin arkasında olduğunu bildirerek, “Ülkeyi doğru yönetmenin ilk adımı karar alma kriterlerinin belirlenmesidir. Bir sonraki adım da geçen 38 yıl boyunca elde edilen tecrübelerden yararlanmaktır. Karar alma mekanizmalarında milli menfaatler göz önünde bulundurulmalıdır.”

İmam  Hamenei; ülke yönetiminde düşmana güvenmemek asıl ve ciddi tecrübelerdir ki buna tamamen dikkat edilmelidir. Düşmana güvenmeyebilirdik ama Amerika’nın bahanesini elinden almak için bazı yerlerde sözünüzden vazgeçtiniz, bu Amerika’nın bahanesini elinden almadığı gibi bize zarar da verdi.

Yabancılarla iş yapılan her yerde çok dikkatli ve ihtiyatlı olmalı ve öyle konuşulmalı ki düşmana güvendiğiniz hissedilmemeli, zira hem içeride hem yabancılarda olumsuz tesir bırakmaktadır.

Nükleer Anlaşma konusunu takip eden yetkililere güvendik ve güveniyoruz, onları mümin olarak biliyoruz ama bu macerada karşı tarafın sözlerine güvendiğimiz için bazı hususları yok saydık ya da gerekli adımları atmayarak boşluklar bıraktık ki düşman halihazırda bunlardan istifade ediyor.

İslam İnkılabı Rehberi; “Dışişleri Bakanı Zarif’in müzakerelere muhalif olmadığını ama İnsanı mütedeyyin ve vicdanlı bir şekilde sorumluluk hissettiği için Amerikalıların çeşitli nedenlerle Nükleer Anlaşmayı ihlal etmesi hakkında Avrupalı yetkililere yazdığı mektupta, Nükleer Anlaşmanın ruhunun ve varlığını yok edildiğini belirttiğini.” söyledi.

İmam Hamenei; “Nükleer Anlaşmayı kabul ettiğimizde, Nükleer Anlaşmayı inceleyen ekibin belirlenen şartlara dikkatlice riayet edildiğini kontrol edebilsinler diye şartlarımızı açık bir şekilde yazdık.” dedi.

İslam İnkılabı Rehberi IŞİD karşıtı oluşturulan koalisyonun bir yalandan ibaret olduğunu belirterek, ABD’nin IŞİD’i ortadan kaldırmak isteyen herkese karşı çıktığını ve IŞİD’i ilk çıktığından beri destekleyerek kontrol ettiğini söyledi. Ayrıca demokrasiden hiçbir eser bulunamayan Suudilerle yan yana hareket eden Amerika’nın İran’a karşı insan haklarını ihlal etme ithamlarında bulunması gayet maskara olduğunu açıkladı.

Cuma, 09 Haziran 2017 06:39

İran'dan Trump'a: Tiksindirici

İran Dışişleri Bakanı Zarif, ABD Başkanı Trump'ın Tahran'daki saldırılar için yayınladığı taziye mesajını reddetti. Zarif, İran'dan 'teröre destek veren ülke' diye söz eden açıklamayı 'tiksindirici' bulduğunu ifade etti.

 Tahran’da IŞİD’in üstlendiği terör saldırılarının ardından İran’la ABD arasında yeni bir gerilim yaşanıyor. İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif, ABD Başkanı Donald Trump’ın Tahran saldırısı için başsağlığı mesajını reddetti.

Trump, terör saldırılarının ardından yaptığı açıklamada, ‘İran halkı için dua ettiğini’ söylemekle beraber, “Teröre destek veren ülkelerin, terörün yaydığı kötülüğün kurbanı olma riskini taşıdığının altını çiziyoruz” ifadeleriyle Tahran yönetimini eleştirmişti.

Zarif bu yorum üzerine başsağlığı mesajını reddedip Trump’ı kınadı. İranlı bakan Twitter hesabından “Beyaz Saray’dan tiksindirici beyan… İran halkı ABD’nin bu tür dostluk iddialarını reddediyor” mesajını paylaştı.

Trump’ın sözleri sosyal medyada da İranlılar arasında tepki çekti. Çok sayıda İranlı, ülkelerinin 11 Eylül 2001 saldırılarından sonra ABD’ye destek verdiğini hatırlattı.

NE OLMUŞTU?

Tahran’da dün meclis binası ile Humeyni Türbesi’nin önünde düzenlenen eş zamanlı saldırılarda 13 kişi ölmüş, 42 kişi yaralanmıştı. Saldırıları IŞİD üstlenmiş; Devrim Muhafızları’ndan sert tepki gelmişti. Saldırılardan IŞİD’in yanı sıra Suudi Arabistan sorumlu tutan Devrim Muhafızları intikam yemini etmişti.

Cuma, 09 Haziran 2017 06:32

Kuran-ı Kerim Okumanın Etkisi

Kuran ayetleri Allah Teâlâ’nın sözleridir ve aynı zamanda mübarek kanunlardır, bunun için Kuran’ın kendisi berekettir. Dolayısıyla tilavet edildiği zaman birçok bereketi kendisiyle birlikte getirmektedir. Şimdi bu bereketlerden bazılarına işaret edelim:

 İmanın Artması

Kuran-ı Kerim’in kendisi doğru bir telaffuzla ve anlamına dikkat ederek tilavet etmeyi şöyle dile getiriyor: “Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler, onu hakkıyla okurlar. İşte onlar kitaba inanırlar.” (Bakara 121)
Kitabı hakkıyla okumaktan maksat sadece tecvit kurallarına uyarak doğru telaffuz etmek değildir, belki doğru telaffuzun yanı sıra tilavet edilen ayetin anlamına dikkat edilip, o ayet üzerinde tefekkür edilerek ayetin mesajını kabul etmektir.

Ve yine aynı şekilde müminlerin kabullenmesinde şöyle buyurmaktadır: “Onlara ayetleri okununca da inançlarını arttırır.”(Enfal 2)

Sahih tilavetin göstergesinde hem okuyan için ve hem de dinleyen için yeni şeyler oluşmaktadır ki bu da okuyan ve dinleyenlerin imanlarını artırmaktadır.

Kuran’ın tilaveti o kadar çok saygın ve önemlidir ki fakihler bu konuda okunduğu sırada susmak ve onu dinlemek konusunda farz veya müstehap diye fetva vermişlerdir. Bazı imamiyye fakihleri bu ayet mukabilinde “Kur’ân okununca dinleyin ve susun da rahmete erin. “(Araf 204) Tilavet edildiğinde susup tilaveti dinlemeyi vacip saymışlardır. Her ne kadar da bazı büyük tefsirciler ve fakihler tilavetin dinlenilmesini sadece cemaat namazlarında farz olduğunu savunmuşlardır.

Evlerin Nurlanması

Hz. Peygamber (s.a.a) Kuran tilavetinin önemi hakkında şöyle buyurmuşlar: “Kuran tilavetleriyle evlerinizi nurlandırınız, evlerinizi kabir evlerine benzetmeyiniz. Her kim kuran ehli olmaz ise ve kuranı sevmez ise ölü gibidir. Ölünün evi ise kabir evidir.”

İmam Sadık (a.s) buyurdu: Hangi evde kuran tilavet edilirse o ev nurlu olur. Nasıl ki yeryüzündekiler, gökteki yıldızların nurundan yaralanıyor ise, gökyüzündekiler de kuran tilavet edilen evlerin nurundan yaralanıyorlar.

Kuran İle Dost Olmak Ve Salihlerin Makamı

Allah Teâlâ,Peygamberi kendi velayeti ile adlandırmıştır. “Hiç şüphesiz, benim velim Kitabı indiren Allah’tır ve O salihlerin koruyuculuğunu (veliliğini) yapıyor.”(Araf 196)
Bu ayetten anlaşılan eğer birisi Kuran’a amel ederse salih kul olacaktır.  Allah Teâlâ eğer birisinin veli olmasını dilerse o kişi kuran, velayet ve tedbir yoluyla amel etmelidir. Sonuç olarak Allah’ın veliliğine giden yol salih kul olmaktan geçmektedir. Salih kul olunmadan Allah kendi veliliğine kabul etmeyecektir. Allah’ın velisi olmak için en iyi yol kuran ile dost olmaktan geçmektedir.

Sonuç:

1- Allahın velisidir.
2- Mevla Resul Ekrem’dir (s.a.a)
3- Velinin yolu Kuran’ın nazil olmasından geçer.
4- Mevla için şart olan sıfat salih kul olmaktan geçer.
5- Tek tek ve toplu olarak ayetlerin akışından şu sonuca varmaktayız. Allah Teâlâ Kuran-ı Kerim’in yüce derece ve rütbelerinde salih kulun veliliğini kendi uhdesine almıştır ve onun salahiyetini ve kurtuluşunu kuranın hüküm ve kanunlarında delillerle kanıtlamıştır.

Kuran-ı Kerim Allah’ın ipidir. Onunla arkadaş olmak, onunla amel etmek, onda tefekkür etmek ve ona iman etmek insanı yüceltip salihlerin makamına ulaştırır. Böyle olunca Allah’ın veliliğini üstlenmiş olur. Eğer insan Allah’ın velisi olursa yaratılan varlıkları idare eder. Bu makam öyle bir makamdır ki bu makamda artık vesveseye ve ihlale yer yoktur. Allah Teâlâ’nın kendisi bütün hile ve tuzaklara karşı kulunu korur ve kulunu nurlandırır.

Dolaysıyla daha önceden söylediğimiz vasıf her ne kadarda açık bir şekilde aynı sınıftan sıfat hükmü taşımasa bile doğru bir içtihatla bu sonuca varmak mümkündür. Zira ayetin anlamı şöyledir: Allah Teâlâ ki kuranı nazil etti ve salihlerin veliliğini kendisi üstlenmiştir ki benim velim diye hitap etmiştir. Kuran’ı nazil etmesi ve salihlerin veliliği, Allah’ın bu iki sıfatı Allah’ın veliliğini ve Kuran ile haşr olan kişileri belirleyecektir.

Bunun için; “Artık, Kuran’dan kolayınıza geleni okuyun.”(Muzzemmil 20)

Allah’ın kitabıyla dost olun ve hatta eğer ayetlerin manasını bilmeseniz dahi onu okumaktan vaz geçmeyin. Sakın manasını bilmediğim için eser etmeyecektir, söylemeyin. Çünkü Kuran-ı Kerim sıradan bir kitap değildir ki manasını anlamadığın zaman eser etmesin. Belki Allah’ın nurudur sadece onu okumak bile ibadet sayılıyor. Elbette çaba harcanmalıdır ki manasını öğrenip anlamlarında tefekkür etmek daha güzeldir.

Kuran-ı Kerim Allah’ın ipidir. Onunla arkadaş olmak, onunla amel etmek, onda tefekkür etmek ve ona iman etmek insanı yüceltip salihlerin makamına ulaştırır. Böyle olunca Allah’ın veliliğini üstlenmiş olur. Eğer insan Allah’ın velisi olursa yaratılan varlıkları idare eder. Bu makam öyle bir makamdır ki bu makamda artık vesveseye ve ihlale yer yoktur. Allah Teâlâ’nın kendisi bütün hile ve tuzaklara karşı kulunu korur ve kulunu nurlandırır.

Allah, iman edenlerin dostudur. Onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. Böyle bir insan ümmet içerisinde nur ile hareket etmektedir. Kendisine, insanlar arasında yürüyeceği bir nur verdiğimiz kimsenin durumu gibi.

Perşembe, 08 Haziran 2017 05:17

Oyun Kurucular, Aktörler ve Figüranlar

 Özelde Batı Asya (Ortadoğu) ve Batı Asya gelişmeleri üzerinden genelde tüm dünya sancılı bir dönemden geçiyor. Bu sancının bir doğum işareti olduğu ve nihayetinde öncelikle bölgesel ve buna bağlı olarak küresel yeni bir düzen açığa çıkaracağını söylemek için de kahin ya da bilge olmaya gerek yok. Zira zehirli bir kasırga olduğu sonradan anlaşılan sözde “Arap Baharı” fitilinin ateşlendiği günden bu yana geçen on yıllık süreçte Ortadoğu’da neredeyse yüzyıla yayılması gereken bir değişim dönüşüm yaşandı.

İşte bu noktada ilk olarak: “Acaba Ortadoğu’da yaşanmakta olan değişim dönüşümün “oyun kurucusu ya da kurucuları”, kurgulanan bölgesel hatta küresel bu planların sahnelenmesinde rol sahibi olan “aktörler” ve planları sahaya indiren taşeronlar yani “figüranlar” kimlerdir?” ve ikinci olarak ta: “Acaba hangi oyun kurucunun planı diğerlerine baskın gelecek? Ve öncelikle Batı Asya (Ortadoğu) ardından da bölgesel bu gelişmelerin tetiklemesi ile küresel olarak nasıl bir düzen / denge açığa çıkacak?” sorularının cevaplarını aramak elzem hale geliyor.

Önce oyun kuruculardan başlayalım. Acı verici bir gerçek olmakla beraber bugün gerek ideolojik ve gerekse güç açısından ana oyun kurucunun “Batı Medeniyeti”nin diğer iki paydaşı (Avrupa Birliği ve Kanada)’yı da bazen gönüllü ve bazen de zorbalıkla yedeğine almış olan Amerika’nın olduğunu itiraf etmek zorundayız. Amerika, plan ve düzenini inşa etmek ve küresel menfaatlerini koruyup kollamak için NATO’yu çok uluslu paravan bir ordu ve bazen istediği neticeleri elde edemese de Birleşmiş Milletleri de küresel sulta hareketine meşruiyet kazandırma makamı olarak kullanmakta.

Amerika’nın dört açıdan eli çok güçlü. Birincisi; ideolojik olarak dünyaya yönetimsel anlamda “demokrasi”, ekonomik anlamda (çoğu zaman esas vahşi rengini biraz açmak için liberalizm kelimesinin ardına sığınarak) kapitalizmi dayatmakta ve maalesef bu dayatmanın karşısında küresel güçte başka bir ideoloji bulunmamakta. Geçtiğimiz yüzyılın sonlarında Komünizm ve sosyalizm tecrübelerinin dramatik çöküşünden bu yana “demokrasi ve kapitalizm” tüm dünya da kutsanan mutlak değerler haline gelmiş durumda. Özellikle “demokrasi” kavramı Amerika’nın elinde küresel müdahale, tasallut ve tahakküm için bir silaha dönüşmüş durumda.
Amerika’nın ikinci gücü ise “ekonomi”dir. Yeryüzünün pek çok yerinde çok uluslu şirketler eliyle milletlerin yeraltı ve yerüstü kaynaklarını sömürerek dünyanın en büyük üretici gücü ve dünya ticaretinin mutlak hakimi konumuna gelmiştir. Bu güce dayanarak oluşturduğu gerek ulusal (FED gibi) ve gerekse küresel (IMF ve Dünya Bankası gibi) örgütler eliyle tüm uluslararası ekonomik ve ticari kuralları kendi koymuştur. Bununla da yetinmemiş uluslararası derecelendirme ve patent kurumları eliyle de tüm ekonomilerin yularını eline almıştır. Amerikan para birimi “Dolar”ın tüm dünyanın ortak ticaret parası olduğunu bilmeyenimiz yoktur herhalde.

Amerika’nın üçüncü gücü ise “teknik ve teknoloji”dir. Erken dönemde kurduğu ağır sanayisi ve ardından geliştirdiği tüm dünyanın beyin gücünü Amerika’da toplama projesi ile korkunç ekonomik imkanlar birleşince teknik ve teknolojik olarak devasa güç bir açığa çıktı. Para, bilim, teknik ve teknoloji ise akla hayale gelmez model ve türde silahla donanmış bir ordu doğurdu ki, bu da Amerika’nın dördüncü gücüdür.
Kendini yeryüzünün mutlak hakimi olarak görmekte olan Amerika açısından ister şahıs ister örgüt ve isterse ülke açısından hangi dinden, ırktan, coğrafyadan olursa olsun “diğer”ine bakış “pragmatik”tir. İşine yaradığı müddetçe “dost ve müttefik”tir. Yerine yenisi veya daha iyisi çıktığında kullanılmış bir peçete hükmündedir ve yeri çöp tenekesidir.

Bugün Batı Asya (Ortadoğu)’da ki sancının ana müsebbibi Amerika’dır. Bugün Batı Asya (Ortadoğu)’da yaşananlar, O’nun menfaatlerini ve sulta düzenini garanti altına almak için Batı Asya’da yirmi iki ülkenin sınır ve rejimlerini değiştirmek amacı ile hazırladığı BOP (Büyük Ortadoğu Projesi)’nin yansımalarıdır.
Güncel olarak Amerika karşısında “güç merkezi” olarak “oyun kurucu” konumunda en etkin güç Rusya’dır. Coğrafi büyüklüğü, zengin yeraltı kaynakları, sanayisi, teknik ve teknolojik imkanları, Kızıl Ordu’nun büyüklüğü ve tecrübesi, silah envanter çeşitliliği, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi daimi üyeliği ve SSCB deneyimi Rusya’yı etkin bir oyun kurucu kılmakta. Biz dünya üzerinde sosyal, siyasal ve askeri açıdan sıcak pek çok bölgede Amerika ile Rusya’yı karşı karşıya görmekteyiz. Ve hatta Amerika ve avenesine karşı ayakta durmaya çalışan pek çok örgüt ve ülke Rusya ile işbirliği yapma ya da en azından paslaşma durumunda kalmakta.

Ancak Rusya’nın hayati bir çıkmazı var. Şöyle ki, “SSCB (Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği)’nin dramatik çöküşünden sonra Rusya’nın dünyaya milletlere önereceği bir düzen bir ideoloji bir kurtuluş reçetesi kalmadı. İşte bu durumda Rusya sadece siyasi, ekonomik ve ulusal çıkarları için Amerika ile mücadele eder konumdadır. Bugün pek çok coğrafyada Batı Emperyalizmine karşı mağdur ve mazlumların yanında konumlanmış olan Rusya için şu sorunun yanıtı mağdur ve mazlumlar açısından büyük bir tehdit ve tehlike içermektedir: “Bir gün Rusya ile Amerika’nın çıkarları örtüşürse ya da uzlaşma imkanları açığa çıkarsa ne olacak?”
Batı Asya (Ortadoğu)’da üçüncü oyun kurucu “İslam İnkılabı”dır. Amerika’nın ardından Batı Asya (Ortadoğu)’da hiç şüphesiz en kader belirleyici oyun kurucu İslam İnkılabı’dır. Ancak sınırlı bir çevre hariç dünyada kimse onun bu rolünden bahsetmemekte ve bu gerçekliği itiraf etmeye yanaşmamakta. Zira diğer oyun kuruculara göre İslam İnkılabı’nın elini zayıflatan bir dizi gerçeklik var. Ancak İslam İnkılabı’nı diğer tüm oyun kuruculardan ayrıştıran, güçlü ve eşsiz kılan bir gerçeklik te var. Besbelli ki herkesi sessizliğe iten bu gerçeklik.

Önce İslam İnkılabı’nı dezavantajlı kılan gerçeklikleri tespit edelim. 1979’dan bu yana eşsiz ilerlemeler kaydedilmiş olmasına rağmen ekonomik, ticari, sanayi, teknik ve teknolojik olarak İslam İnkılabı’nın imkanları diğer oyun kurucularla kıyaslanacak durumda değil. Hatta İslam İnkılabı’nın ekonomik, ticari, sanayi, teknik ve teknolojik hayatı halen ağır bir ambargonun altında. Ambargo sadece ekonomik, ticari, sanayi, teknik ve teknolojik alanlarda da değildir. İslam İnkılabı ağır bir küresel medya, kültür ve sanat kuşatması altındadır. Bu kuşatma dolayısıyla gerek bölgesel ve gerekse küresel fikir, öngörü ve siyasetini dünyaya aktaramamakta ve aktardıkları da büyük bir tahrifata uğramakta.

Kendisini doğru aktarmaması için küresel bir kuşatma altında olan İslam İnkılabı’nın aleyhine ise sayısız tahrifat merkezi dezenformasyon üretmekte. Ve bu dezenformasyon, coğrafya da hüküm süren cehalet ve taassup ile birleşince Batı Asya (Ortadoğu)’da gelecek ve kurtuluşları için canla başla İslam İnkılabı’nın yanında yer alması gereken ülkelerin/kitlelerin önüne maalesef “mezhepçi” bir dalgakıran açığa çıkmakta. Daha doğrusu emperyalizm kirli siyasi emellerini “mezhepçilik” örtüsüne bürüyüp saklamakta.

İslam İnkılabı’nın bir diğer dezavantajı da Birleşmiş Milletler benzeri uluslararası kurum ve kuruluşlardaki etkinliğinin diğer oyun kuruculara nazaran neredeyse yok hükmünde olmasıdır.

Tüm bu dezavantajlara karşın İslam İnkılabı’nı diğer tüm oyun kuruculara karşı avantajlı kılan, onu diğer oyun kuruculardan ayrıştıran, güçlü ve eşsiz kılan ve onu günden güne bölgesel ve küresel olarak daha etkin kılacak bir gerçeklik var. Bu gerçeklik şudur: Bugün dünya devlet ve halklarının kahir ekseriyeti emperyalizmin sultası ve vahşi kapitalizmin tahakkümü altında inim inim inlemektedir. Ancak bu mazlum ve mağdur devasa kitleler sığınacak bir limanda bulamamaktadırlar. Bu çıkmaz öyle bir hal almıştır ki, emperyalizmin ve kapitalizmin zulmü altındaki halklar, emperyalizmin dayattığı demokrasiye sığınarak kurtulma çabasındadırlar.

Dünya halklarına bu zulüm ve sömürü düzeni dışında bir alternatif sunan yegane güç İslam İnkılabı’dır. İslam İnkılabı, halklara “mutlak adalet düzeni” olan “Mehdeviyet”i ve o “mutlak adalet düzeni”ne ulaşma da ara dönem için “Velayet-i Fakih” düzenini önermektedir. İslam İnkılabı, tüm halklara emperyalizm ve siyonizme karşı bir yol açmakta ve onları İmam Mehdi (a.f) ve İsa Mesih (a.s)’ın inşa edeceği “mutlak adalet düzeni” için hazırlık yapmaya davet etmektedir. İslam İnkılabı, her ırkın her dinin, her mezhebin velhasıl her rengin altına sığınıp kendini güvende hissedeceği bir şemsiye açmakta, “Mutlak adalet” şemsiyesi! Bu ideoloji ve çağrı “modern zamanlar” için çok yeni olma özelliği yanında, şaşırtıcı ve cezbedici bir karakter taşımakta.

İslam İnkılabı, Batı Asya (Ortadoğu) coğrafyasındaki gelişmelere de bu pencereden bakmakta; her zaman her şart ve mekanda emperyalizm ve siyonizme karşı durmayı, mazlum ve mağdurların yanında yer almayı, sulta ve tahakkümü reddetmeyi, adalet ve hürriyet prensibini benimsemeyi, halkları esas almayı, pragmatist davranmamayı şiar edinmekte. Bu duruş şekli de bölgedeki kral ve iktidarları rahatsız etmekle birlikte her geçen gün halkların gönlünde taht kurmakta ve İslam İnkılabı bölgede kendi ekonomik, teknik ve teknolojik imkan ve kabiliyetlerinin çok üzerinde bir etki açığa çıkartmakta…

Bugün bölgede esas olarak modern zamanların Babil’i Amerika’nın sulta ve tahakküm düzenine karşı modern zamanların Musa’sının “adalet ve hürriyet” düzeni çarpışmaktadır. Acı ve sancı dolu bir süreç. Ancak Allah’ın ilahi vaadi var ki; “Biz de yeryüzünde mustazaflara (zayıf düşürülenlere) lütfetmek, onları önderler yapmak ve onları mirasçılar kılmak istiyorduk (Kasas – 5).” bu mücadele adalet ve hürriyetperverlerin zaferi ile sonuçlanacaktır.

Aktörlerle ilgili değerlendirmeye geçmeden şu tespiti de paylaşmalıyız ki, Rusya ve İslam İnkılabı şu an itibariyle esas “oyun başlatıcı” konumunda değiller. Amerika’nın başlattığı “oyun”lar içerisinde kendi oyunlarını ortaya koyma durumundalar. “Şimdi geçelim aktör”lere. Bu mücadelenin oyun kurucuları kadar aktörleri de ehemmiyet taşımakta. Yüzden fazla ülkenin emperyal müdahalesine karşı yedi yıldır direnen Suriye, yokluk ve ihanetler içerisinde tekfirci terörün belini kıran Irak, gerektiğinde İslam ve insanlık için bedel ödemekten asla çekinmeyen Lübnan Hizbullah’ı ile Amerika adına iş tutan ondan fazla ülke ordusuna karşı mücadele veren Yemen Ensarullah Hareketi bölgenin en önemli aktörleridir.

Amerika açısından bölgedeki “esas oğlan” İsrail’dir. Siyonizmin kalbi konumundaki bu “gasıp Siyonist rejim”, Amerika’nın hem ileri karakolu dur ve hem de inşa etmek istediği düzenin merkezidir. Ama Amerika’nın bölgedeki tetikçisi vahhabizm ve onun ete kemiğe bürünmüş şekli de Suud’dur. Suud, Arap Birliği ve Körfez Arap Ülkeleri İşbirliği Konseyi (KİK) gibi kurumlar aracılığıyla onlarca ülkeyi efendisi adına kontrol etmektedir. Son olarak Amerikan Başkanı Donald Trump’ın ziyareti sırasında Suud’un elli beş İslam ülkesini Riyad’da (İslam / Sünni NATO girişiminde) bir araya getirebilmiş olmasından onun etkinlik sahasını gözlemleyebiliriz. Ancak özellikle Arap saltanatları tamamen yapay iktidarlar olup gerçek göbek bağları ile Amerika’ya bağlıdırlar. Onlar biliyorlar ki, efendileri zarar görürse ilk yüzüstü kapaklanacak olanlar kendileridir.

Bölgenin hiç şüphesiz en önemli ülkesi Türkiye’dir. Tarihi misyonu, devlet geleneği, stratejik konumu, doğal ve beşeri zenginliği, bölgenin diğer bileşenleri ile karşılaştırılmayacak demokratik ortam, hareketli nüfus yapısı, ordusu ve diğer özellikleri ile Türkiye bölgede kader belirleyici bir aktördür. Türkiye’nin eğilim gösterdiği tarafın eşsiz bir avantaj elde edeceği su götürmez bir gerçekliktir.

Türkiye şu ana kadar maalesef Batı Asya (Ortadoğu) politikalarında sayısız hata yaptı ve “direniş cephesi”nin ağır zarar görmesi ve zayiat vermesine yol açtı. Ancak tehlike (yani BOP) artık Türkiye sınırlarına dayandı. Son sahne de Türkiye’nin 1952 yılında NATO’ya girmesi ile Atlantik Cephesine bağlanan göbek bağını kesip hür bir devlet olarak Avrasya Cephesi’nde yerini alıp alamayacağını bekleyerek gözlemleyeceğiz…

Bir de “PYD, PKK, PJAK, IŞİD, Nusra, ÖSO, Boko Haram, Şebab, Kaide, Sultan bilmem ne Tugayı vs…” gibi sayısız yasadışı ve bir de “… Hareketi” gibi pek çok yasallık kazanmış figüran vardır maşa olarak.

Muntazar Musavi / Rasthaber

Perşembe, 08 Haziran 2017 05:11

RAMAZAN AYI VE ORUÇ İBADETİ

   Ramazan ayı oruç tutmanın Müslümanlara farz olduğu Kameri ayların dokuzuncusudur.Rahmet bereket ve mağfiret dolu en faziletli aydır.
Kur’an-ı Kerim, bazı ayetlerin de vurguladığı gibi Ramazan ayında nazil olmuş ve Kadir Gecesi bu aydadır.Hz. İmam Ali (a.s) Ramazan ayının 21. günü şehit olmuştur. Bu sebeple bu ay Şialar nezdinde daha da önem kazanmıştır.
   Bu ayın en önemli ibadetleri şunlardır; oruç tutmak, Kur’an tilavet etmek, Kadir gecelerini ihya etmek (geceyi uyumadan ibadetle geçirmek), dua, istiğfar, iftar (yemeği) vermek, yoksullara yardımda bulunmak. Bu ay, Müslümanlar arasında özel bir konum ve saygınlığa sahiptir. Bu ay ibadet ayıdır. Müminler Ramazan Ayının manevi bereket ve güzelliklerinden daha fazla istifade etmek için Recep ve Şaban aylarında manevi hazırlıklara başlamaktadırlar.

Ramazan sözcüğü, şiddetli sıcaklık, yakıcı hararet ve yakmak anlamına gelen “r-m-z” kökünden mastardır.[1]

Kur’an’da Ramazan Ayı 

   Ramazan sözcüğü, Kur’an’da bir kere geçmiş ve onda da Ramazan ayı kastedilmiştir. Bu ay Kur’an’da ismi açıkça geçen ve değer verilen tek aydır: “Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur’an’ın indirildiği aydır. Öyle ise sizden ramazan ayını idrak edenler onda oruç tutsun. Kim o anda hasta veya yolcu olursa (tutamadığı günler sayısınca) başka günlerde kaza etsin…” [2]

Hadislerde Ramazan Ayı

Bu ayın azamet ve büyüklüğü hakkında masumlardan (a.s) çok sayıda hadis nakledilmiştir. Onlardan bazıları şunlardır:

Ramazan ayı, Allah Teâlâ’nın adlarından biridir.[3]
Öyle bir aydır ki eğer değeri bilinirse insan, bütün yılı oruç tutmayı arzu eder.[4]
Öyle bir aydır ki eğer kul o ayda bağışlanmazsa, başka aylarda bağışlanma ümidi yoktur.[5]
Semavi kitapların nazil olduğu aydır.[6]
Allah’ın ayıdır.[7]
İlahî rahmet ve mağfiret ayıdır.[8]
Günahların döküldüğü aydır.[9]
Göklerin kapılarının açıldığı aydır.[10]
Sevapların iki katına çıktığı aydır.[11]
Kur’an’ın baharıdır.[12]
Cehennem kapılarının kapandığı aydır.
Cennet kapılarının açıldığı aydır.
Şeytanların zincire vurulduğu aydır.[13]
İmam Sadık’tan (a.s) nakledilen bir hadise göre, bu ayda güzel ahlaklı olmak insanın sırat köprüsünde sabitkadem olmasına neden olur.[14]


Gökten Bu Ayda Ses Gelmesi

   Hadislerde geçen İmam Mehdi’nin (a.s) zuhur alametlerinden biri olarak “gökten ses gelmesi” hadisesi Ramazan ayında gerçekleşecektir. Ayrıca rivayetlerde Ramazan ayının on üçüncü ya da on dördüncü gününde güneş tutulacağı ve yirmi beşinde ay tutulmasının beklenmedik bir şekilde gerçekleşeceği bildirilmiştir.


Ramazan’ın Başlangıç ve Sonunun Belirlenmesi

   Ramazan ayı da öteki Kameri aylar gibi hilalin görülmesi (rüyeti hilal) ile başlar veya bir önceki ayın (hilalin) üzerinden otuz gün geçmesiyle başlar. Ramazan ayı başladığında müstahap amellerden biri de Ramazan hilalinin gözlemlenmesidir.

Oruç

   Oruç İslam’ın önemli ibadetlerinden ve bu dinin ibadet düsturlarından olup namazdan sonra en önemli ibadetlerden biri sayılmaktadır. Bu anlamda insanın sabah ezanından akşam ezanına kadar yemek ve içmekten kesilmek gibi bazı işlerde Allah’ın buyurduğu şekilde davranmasından ibarettir.
Oruç, İslam’da füruu dinden sayılmaktadır. Diğer dinlerde de çeşitli şekillerde oruç tutmak vacip kılınmıştır. Bu amel, Allah’a yakınlaşmayı hedeflemektedir. Takvanın daha üstün mertebelerine ulaşmak, bedeni temizlemek, manevi bir takım değerleri idrak etmek veya bazı günahlara kefaret olması, iradenin güçlenmesi ve ihtiyaç sahibi olan fakirlere karşı daha şefkatli olmayı sağlayan birtakım yararlarından bahsedilebilir.
Orucu genel anlamda oruç, özel oruç ve hasların orucu olmak üzere üç gurupta toplayabiliriz. Ramazan ayı orucu İslam’ın temel unsurlarından biri sayılmakta ve buluğa ermiş, akıllı ve sağlığı yerinde olan her Müslümana, ramazan ayında oruç tutmak vaciptir. Ramazan ayının orucunun emredilmesi hicretin ikinci yılı Şaban ayının 28. gününde Medine’de Bakara suresinin 183’üncü ayetinin nazil olmasıyla başlamıştır.
Oruç, ibadetlerin erkânından biri sayılmaktadır. Vacip birtakım oruçlara ilaveten, müstehap birçok oruç da yılın diğer günlerinde tutulabilmektedir.


Kur’an’da Oruç

   Kur’an’da, 14 surede oruç zikredilmiştir. Ramazan ayında oruç tutma emri ve onunla ilgili hükümlerin çoğu, Bakara suresinin 183. ayetinden 185. ayetine kadar ve 187. ayetinde gelmiştir. Buna ilaveten, oruç tutmanın bazı günahlara kefaret olacağına dair bir takım ayetler de nazil olmuştur.
(Nisa suresi, 92; Maide suresi, 89 ve 95; Mücadele suresi, 4.ayetler)
Veya bazı hac merasiminin adabının yerine getirilmesi anlamında beyan edilmektedir.[14]
“Saimun ve Saimat” yani “oruç tutan erkekler ve oruç tutan bayanlar” unvanı Kur’an-ı Kerimde, Ahzap suresinin 35. Ayetinde, insanlardan iki zümreye hitap etmekte ve iki grubun adı getirilerek, Allah’ın bağışlamasına müstahak olarak tanımlanmışlardır. Meryem suresinin 26. Ayetinde, Hz. Meryem, kendisiyle susmayı ahdetmiş ve Kur’an bu durumdan oruç adıyla bahsetmektedir.


Rivayetlerde Oruç

Rivayetlerde, oruç hakkında, şu unvanlar adı altında bahsedilmiştir:
1 İslam’ın Beş temel direğinden biri.[15]
2 Hikmet, kalbe ait marifet ve yakin.[16]
3 Zengin ve fakir arasında eşitlik sebebi.[17]
4 İhlasın tespiti ve imtihan vesilesi.[18]
5 Bir çeşit cihattır.[19]
6 Bedenin zekâtıdır.[20]
7 Kıyamet günü açlık ve susuzluğu hatırlamak.[21]
8 Kıyamet günü açlık ve susuzluk derdinden kurtulur.[22]
9 Ahiret ateşi karşısında korunma ve siper.[23]
10 Kıyamette şad ve sevinçli olma nedeni.[24]
11 Orucun, oruç tutan hakkında şefaatçi olması.[25]
12 Dünya ve ahiret zorlukları karşısında yardımcı.[26]
13 İftar vakti duaların kabul edilmesinin nedeni.[27]
14 Bedenin sağlıklı olma sebebi.[28]
15 Hafızanın takviye ve güçlenmesi.[29]
16 Dünya afetlerine karşı siper.[30]
17 Kalplerin sakin olma sebebi.[31]
18 Şeytanın uzaklık nedeni.[32]
19 İlahi özel ödül (veya Allah’ın bizzat kendisi, oruç tutanların sevabının karşılığıdır.).[33]
20 Ramazan ayında oruç tutanlara, cennetin müştak oluşudur.[34]
21 Orucu terk etmek, imansızlık sebebidir.[35]
Rivayetlerde ve hadislerde, gerçek orucun, Allah’ın beğenmediği her şeyi terk etmekten ibaret olduğu vurgulanmıştır.[36] Bir oruç ki, göz, kulak, saç ve hatta derinizin dahi oruçlu olması gerekir.[37] Ayrıca, ağızla oruç tutmak, mide orucundan daha üstün ve kalp orucunun da ağız orucundan daha üstün olduğu bildirilmiştir.[38]

Oruç Tutmanın Mertebeleri

Oruç tutmanın üç derecesi vardır: Biri genel anlamda bildiğimiz oruç, diğeri özel oruç ve üçüncüsü hasların orucu olarak nitelendirilebilir.
1 Genel anlamda oruç şudur: İnsan, orucu batıl eden şeylerden uzak durur.
2 Özel oruç şudur: İnsan, birincisine ilaveten gözünü, kulağını, dilini, elini, ayağını ve diğer azalarını da oruçlu kılar. Gündüzleri oruç tutar, geceleri dua ile uğraşır. Halka eziyet etmekten, haset etmekten uzak durur ve kişisel düşmanlıklarını bir kenara bırakır. Oruç tuttuğu günlerde, diğer günlerden daha farklı davranır.
3 Has kimselere ait olan oruç şudur: Yukarıdaki durumlara dikkat etmekle birlikte, onun kalbi de oruçlu olur. Yani kalbini, Allah’tan gayrısına teveccüh etmekten keser, kendi nefsini, nefsin isteklerinden ve şehvetlerinden korur. Öyle ki, günahın düşüncesi dahi kalbine gelmez.

.................................................................................

KAYNAKLAR :

1 Mesudi, c. 2, s. 189.

2   Bakara,185

3  Hz. Muhammed Mustafa (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ramazan demeyiniz, şüphesiz Ramazan Allah Teâlâ’nın isimlerinden bir isimdir; lakin Ramazan ayı deyiniz.” Mizanu’l-Hikmet, h. 7442.

4 Hz. Resulü Kibriya Efendimiz (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Eğer kul Ramazan ayında ne olduğunu bilseydi, tüm yıl Ramazan olmasını isterdi.” Biharu’l-Envar, c. 93, s. 346.

5 İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim Ramazan ayında bağışlanmazsa bir sonraki Ramazan ayına kadar bağışlanmaz, şayet Arefe’de hazır olursa.” Mizanu’l-Hikmet, h. 7461.

6 İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Tüm Kur’an-ı Kerim, Beytü’l-Ma’mur’a nazil oldu, sonra yirmi yıl zarfında Resulü Ekrem’e (s.a.a) nazil oldu; İbrahim’in suhuf’u Ramazan ayının ilk günü; Tevrat Ramazan ayının altıncı günü; İncil Ramazan ayının on üçüncü günü; Zebur Ramazan ayının on sekizinci günü nazil oldu.” El-Kâfi, c. 2, s. 628.

7 İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ramazan ayı, Allah’ın ayı, Şaban ayı, Resulullah’ın ayı, Recep ayı ise benim ayımdır.” Vesailu’ş-Şia, c. 7, s. 266, h. 23.

8 Hz. Resulü Kibriya Efendimiz (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ramazan ayının başı rahmet, ortası mağfiret ve sonu cehennem ateşinden özgürlüktür.” Biharu’l-Envar, c. 93, s. 342.

9 Hz. Resulü Kibriya Efendimiz (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ramazan, günahları yaktığı için Ramazan olarak adlandırıldı.” Mizanu’l-Hikmet, h. 7441.

10 Hz. Resulü Kibriya Efendimiz (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Göklerin kapısı Ramazan ayının ilk günü açılır ve ayın son gününe kadar kapatılmaz.” Biharu’l-Envar, c. 96, s. 344.

11 Hz. Resulü Kibriya Efendimiz (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ramazan ayı, Allah’ın ayıdır ve bu ayda Allah azze ve celle, hasenatı (sevapları) arttırır, günahları siler ve bu ay bereket ayıdır.” Biharu’l-Envar, c. 93, s. 340.

12 İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her şeyin bir baharı vardır, Kur’an’ın baharı da Ramazan ayıdır.” Kâfi, c. 2, s. 630.

13 Hz. Resulü Kibriya Efendimiz (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ramazan ayının İbrahim’in suhuf’u Ramazan ayının ilk günü; Tevrat Ramazan ayının altıncı günü; İncil Ramazan ayının on üçüncü günü; Zebur Ramazan ayının on sekizinci günü nazil oldu. çıktığında cehennem kapıları kapatılır, cennet kapıları açılır ve şeytanlar zincire vurulur.” Mizanu’l-Hikmet, h. 7453.           

14  Peygamber-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurmuştur: «Oruç ve Kur’an, kıyamet      gününde insana şefaat ederler. Oruç der ki: ey rabbim! Ben, bu insanı yemekten ve şehvet peşine gitmekten alıkoydum. Beni ona karşı şefaatçi kıl. Kur’an der ki: Bu insanı gece uykusundan men ettin, beni de ona şefaatçi karar kıl. Süphan olan Allah, onlara şefaat etme izni verir ve onlar da şefaat ederler. (28)

15  İmam Sadık (a.s) şöyle buyuruyor: «Aziz ve celil olan Allah şöyle buyurmuştur: Sabır ve namaz ile yardım alınız, sabırdan maksat, oruçtur.» Tefsir-i Kummi, c. 1, s. 46; Tefsir-i Eyaşi, c. 1, s. 44, h. 41.

16 İmam Musa Kâzım (a.s) şöyle buyuruyor: «Oruç tutan kişinin iftar vaktinde duasına icabet edilir.» Biharu’l-Envar, (Beyrut baskısı), c. 93, s. 255, h. 33.

17 Hz. Muhammed (s.a.a) şöyle buyuruyor: «Sağlıklı kalmak istiyorsanız, oruç tutunuz.» Nehcü’l-Fesahe, s. 547, h. 1854.

18 Müminlerin Emiri hazreti Ali (a.s) şöyle buyuruyor: «Üç şey vardır ki, balgamı azaltır ve hafızayı güçlendirir: Misvak, oruç ve Kur’an okumak.» Mekarimu’l-Ahlak, s. 51.

19 İmam Sadık (a.s) şöyle buyuruyor: «Oruç, dünya afetlerine karşı bir siper, ahiret azabına karşı da bir perdedir.» Misbahu’ş-Şeriat, s. 135; Müstedreku’l-Vesail ve Müstenbitu’l-Mesail, c. 7, s. 369, h. 8441.

20 İmam Muhammed Bakır (a.s) şöyle buyuruyor: «Oruç ve hac, kalplerin sakinleştiricisidir.» Emali-yi Şeyh Tusi, s. 296, h. 582.

21 Hazreti Muhammed (s.a.a) şöyle buyuruyor: «Şeytanı sizden uzaklaştıracak bir şey öğreteyim mi size? O zaman doğunun batıdan uzak olduğu gibi, şeytan da sizden uzak kalır. Arz ettiler: Neden olmasın ey Allah Resulü. O zaman hazret şöyle buyurdular: Oruç şeytanın yüzünü siyahlaştırır, sadaka onun belini kırar, Allah için birbirini sevmek ve iyi işlerde birbirlerine yardımcı olmak onun köküne balta vurmaktır, istiğfar etmek onun şah damarını vurur ve her şeyin bir zekatı vardır bedenlerin zekâtı ise oruçtur.» Minhacu’l-Berae, c. 7, s. 426.

22 Hazreti Muhammed şöyle buyuruyor: Yüce Allah şöyle buyuruyor: «Oruç, benim içindir ve onun karşılığı da bana aittir.» Men La Yehzuruhu’l-Fakih, c. 2, s. 75, h.1773.

23 Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyuruyor: «Cennet dört kişiye müştaktır: Aç olanları doyuran, dilini koruyan, Kur’an okuyan ve Ramazan ayında oruç tutan kişi.» 14

24 İmam Sadık (a.s) şöyle buyuruyor: «Her kim Ramazan ayında özrü olmaksızın orucunu yerse, iman ruhu ondan ayrılır.» Men La Yehzuruhu’l-Fakih, c. 2, s. 118, h.1892.

25 İmam Ali (a.s) şöyle buyuruyor: «Oruç tutmak, yemek içmekten kesilmek değildir. Belki oruç tutmak, süphan olan Allah’ın beğenmediği her türlü şeylerden çekinmektedir.» İbni Ebi’l-Hadid, Nehc'ül-Belağa Şerhi, c. 20, s. 299, h. 417.

26 İmam Sadık (a.s) şöyle buyuruyor: «Oruç tuttuğun zaman, gözün, kulağın, saçın ve derin, bunların tamamının hep birlikte oruç tutması gerekir. (Yani günahlardan tamamiyle kaçınmak gerekir.)» Kafi, (İslâmiye baskısı), c. 4, s. 87.

27 Hz. Ali (a.s) şöyle buyuruyor: «Kalp ile tutulan oruç, dil ile tutulan oruçtan ve dil ile tutulan oruç da mide ile tutulan oruçtan daha faziletlidir.» Tasnif-i Gürerü’l-Hikem ve Dürerü’l-Kelim, s. 176, h. 3363.

28 Biharu’l-Envar, c. 55, s. 341

29 Biharu’l-Envar, c. 93, s. 370.

30 Peygamber-i Ekrem (s.a.a), Allah’a şöyle bir soru soruyor: «Ey benim rabbim! Orucun neticesi nedir? Allah buyuruyor:

Orucun sonucu, hikmettir. Hikmetin neticesi, marifet ve marifetin neticesi ise yakindir. Bu durumda, ne zaman kulum yakin derecesine ulaşırsa, artık onun için dünyanın nasıl olacağı, yani kolaylıkla mı zorlukla mı geçeceği bir önem ifade etmez.» Biharu’l- Envar, c. 74, s.27.

31 Bakara suresi, 196: « Haccı da, umreyi de Allah için tamamlayın. Eğer (düşman, hastalık ve benzer sebeplerle) engellenmiş olursanız artık size kolay gelen kurbanı gönderin. Bu kurban, yerine varıncaya kadar başlarınızı tıraş etmeyin. İçinizden her kim hastalanır veya başından rahatsız olur (da tıraş olmak zorunda kalır)sa fidye olarak ya oruç tutması, ya sadaka vermesi, ya da kurban kesmesi gerekir. Güvende olduğunuz zaman hacca kadar umreyle faydalanmak isteyen kimse, kolayına gelen kurbanı keser. Kurban bulamayan kimse üçü hacda, yedisi de döndüğünüz zaman (olmak üzere) tam on gün oruç tutar. Bu (durum), ailesi Mescid-i Haram civarında olmayanlar içindir. Allah’a karşı gelmekten sakının ve Allah’ın cezasının çetin olduğunu bilin.»

32 Tabatabai, c. 3, s. 662.

33 Men Yesihhe minhu’s-Sawm, Vesailu’ş-Şia, Bab, 16, h. 13252-13253.

34 Oruç tutmanın hükmü ve Çaresizlikten su içmek, Seyit Ziya Murtezevi, Paygah-i Ittıla resani ve Haberi-yi Cemaran- Tahran, 27 Tir, 1392 h.ş

35 Beyat Zencani’nin, “Su içtiği halde orucun bozulmayacağı” hakkında yeni fetvası. Paygah-ı Haberi-yi Aftab, 22 Tir 1392 h.ş.

36 Risale-i Tevzihu’l-Mesail, Şeyh Cafer Süphani, Mes’ele-i 1256.

37 Hicdeh saat Ruzedari der Suid, Be Gozariş-i Şia Online, Be nakl ez Mehr, 11 Mordad 1390.

38 Ferheng-i Farsi-yi Amid, «İftar»


Murteza AKBULUT
Frankfurt /  Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

TR.JAMNEWS

 Katar’ın ablukaya alınmasıyla patlayan büyük Körfez krizi…

Bizim açımızdan sorun, sadece, şifreli kanaldan futbol maçlarını izleyeceğiz mi yoksa izleyemeyeceğiz mi değil… Memur maaşlarının bundan sonra nasıl ödeneceği konusunda kafalara kuşkular düşmesi doğal sayılabilir!..

Stratejik çukurda debelenen AKP iktidarının uyguladığı dış politikalar  yüzünden karşımıza daha ağır faturaların çıkacağını öngörmek için kâhin olmak da gerekmiyor…

Kurşun gibi ağır olan ülke gündemini önceki gün akşam iftar davetinde bir araya geldiğimiz Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu ile konuştuk. SP lideri, çok önemli tespitlerinin yanı sıra, dış politikada devamlı çuvallayan iktidara kritik uyarılarda bulundu. Sınırlarımızın ötesinde bir travma yaşandığına dikkat çeken Temel Karamollaoğlu, “Orta Doğu’da oynanan oyunun esas hedefi ne Irak’ın işgaliydi ne Suriye… Esas hedef, Türkiye ile İran’ın çarpıştırılması, birbirleri ile kavgalı hale gelmesi. Şimdi o noktaya doğru gidiyor.“ dedi.

SP lideri Temel Karamollaoğlu’nun başta Katar krizi olmak üzere dış politika ile ilgili değerlendirmelerinden çarpıcı başlıklar;

“Sürükleniyoruz“

“*Suriye’de en etkin olacağını zanneden Türkiye, Hükümet, maalesef Suriye’de  tamamen dışlandı. Hadiseler bizim dışımızda cereyan ediyor. Gücümüz yettiği kadarıyla etki etmeye çalışıyoruz ama en üzüntü verici olan Sayın Cumhurbaşkanımız yüz yüze görüşmesinde Trump’ın, gözünün içine baka baka ‘biz PYD’ye destek vereceğiz hem de ağır silahlarla donatacağız’ demesi.

* Orta Doğu’da oynanan oyunun 120 yıllık gelişimi var. Şunu gördük ki, İsrail’in kendisine vaat edilen topraklara yerleşme arzusunun son aşamasına gelindi. Bu noktada da ABD, Avrupa kendilerini görevli addediyorlar. Orta Doğu’da meydana gelen hadiselerin tamamının altında sadece bu gerçek yatıyor.

* Fırat ve Dicle Havzası’nın ileride İsrail’in ve komşularının su ihtiyacını karşılayabilmek için uluslararası bir kuruma devredilebileceği gündeme gelecektir. Bir şeyler yapılıyor, biz selin önünde sürüklenen kum taneleri gibi gidiyoruz, engel olamıyoruz.

En ciddi tehlike

* Son atılan adım, gördüğümüz kadarıyla en tehlikeli adım. Allah muhafaza etsin biz İslam Birliği’nin kurulmasının faydalı olacağına, İslam ülkelerinin kendilerini başka yerlerden gelecek tehlikelere karşı korumak için bir savunma paktının kurulmasına yani bir İslam Savunma Paktı’nın -NATO’sunun- olmasına ihtiyaç var dedik. Ama şimdi Trump’ın Suudi Arabistan’a yapmış olduğu ziyaretin arkasından İslam Savunma Sistemi değil de bir Sünni Savunma Sistemi, güvenlik sistemi gibi bir şey ortaya atıldı. Ümit ederiz ki bundan kısa sürede vazgeçerler. Bu şu anda Orta Doğu için en ciddi tehlikelerden birisi olarak gözüküyor.

* Kaos sadece bu bölgedeki ülkelere zarar veriyor. Bütün mesele şimdi Orta Doğu’da dışarıdan gelecek müdahalelere direnç gösterilmeyecek bir ortamın doğmasıdır. Direnç gösterebilecek iki ülke var. Birisi Türkiye öbürü de İran. Bu iki ülke birbirleri ile kapıştırılırsa ikisinin de gücü gider. Şimdi senaryo bunun üzerine oynanıyor. Ben, Hükümetin bu konuda bugüne kadar sağduyulu davrandığını, İnşallah bundan sonra da öyle olur görüyorum.

* Bu bölgede bulunan ülkelerin aslında yumuşatılması görevini Türkiye üstlenebilir. Üstlenmelidir de. Buradaki çatışmadan ne Suudi Arabistan’a ne Birleşik Arap Emirlikleri’ne ne Bahreyn’e hiç birisine fayda gelmez. Türkiye aynı zaman da İran’la da -çünkü arabuluculuk görevini yapabilecek tek ülke Türkiye- onun için İran’la elbette bir araya gelmeli. Bir araya gelmek mecburiyetindeler…”

Peşi sıra gelen uyarılardan sonra Karamollaoğlu Hükümete duada bulundu;

“Biz Hükümete Cenabı Hakk’ın basiret ve feraset vermesini niyaz ediyoruz. Basiret ve feraset aslında bir ne meydana geliyor bunun arkasındakini görmek tabir caizse. Öbürüyse, nereye gidiyor onu görebilmek. Eğer bunun farkına varılırsa ki bunun farkına varmamaları mümkün değil. İnşallah bu problemi çözecek adımları atarlar.“

Ankara sohbetlerinin vazgeçilmezidir “seçim” ve ne şartta olursa olsun “erken seçim” başlığı. SP lideri Temel Karamollaoğlu, sonbaharda erken seçim olacağına ilişkin görüşlerini tekrarladı ve şunları söyledi;

“Hükümet erken seçime gitmeyi tercih eder kanaatindeyim. Çünkü son gelişmeler tabanda müspet intiba bırakmayacak adımların atılmasına vesile olabilir. Bunu seçim öncesi yapmak hükümete zarar verebilir. Bundan dolayı seçimi erkene almak, milletin hoşuna gitmeyecek kararları almak, sonra onların telafisi için çalışmak… Hükümet böyle bir yol izler diye düşünüyorum.“

Temel Karamollaoğlu’na göre, iktidar, genel seçim ile Cumhurbaşkanlığı seçimini birlikte erkene alır. Mahalli seçimler ise normal zamanına bırakılır…

Ahmet Takan