کارگر

کارگر

Perşembe, 12 Ocak 2017 16:51

IŞİD’i Obama Kurdu

ABD’nin 45. Başkanı Donald Trump, Kasımdaki seçimlerden zaferle çıkmasının ardından ilk kez canlı basın toplantısı düzenledi ve Obama’yı, ”IŞİD’i oluşturmakla” suçladı.
 
 
Amerika’nın yeni seçilen başkanı Donald Trump başkan seçildikten sonra ilk defa basın mensuplarının karşısına çıktı. Trump, Rusya ile ilişkiler, siber saldırı, istihdam konusuna kadar çok sayıda soruya cevap verdi. Trump, ayrıca “IŞİD’i Obama hükümeti oluşturdu” dedi. 

Donald Trump Rusya’nın kendisi ile ilgili bazı video görüntüleri olduğuna dair haberler için, “Bunlar son derece utanç verici ve hepsi yalan. Bana sunulan raporu okudum biliyorum. Orada böyle şeyler yok” dedi. 

Trump basın toplantısı sırasında sık sık birçok basın kurumunun yalan ve yanlış haberler yaptığını iddia etti. CNN televizyonu muhabirinin soru sormak istemesi üzerine Trump, “Siz yalan haber yapıyorsunuz. Sana soru hakkı vermeyeceğim” diyerek muhabiri azarladı. Trump, Ayrıca Rusya’nın kendisi ile ilgili bazı videolar içeren bilgileri elinde tuttuğunu iddia eden internet sitesi ile ilgili olarak da “Bu yalan haberlerinin karşılığını ödeyecekler” ifadesini kullandı. 

Trump, önceki yıllarda ABD’nin diğer ülkelerle yaptığı ticaret anlaşmalarının iyi olmadığının altını çizerek, “Çin, Japonya ve Meksika’ya milyarlarca dolar kaybettik. Daha iyi ticaret anlaşmaları yapabilmek için akıllı ve başarılı insanlara ihtiyacımız var” dedi.

“IŞİD’İ ŞİMDİKİ YÖNETİM YARATTI”

Rusya ile hiçbir anlaşmasının ya da bağının olmadığını, iyi geçinip geçinemeyeceğini bilmediğini ancak iyi ilişkiler kurmayı deneyeceği belirten Trump, Rusya Devlet Vladimir Başkanı Putin’in kendisini sevmesini bir değer olarak nitelendirdi.

“Hillary’nin Putin’e karşı benden daha çetin olacağına inanıyor musun? Kimse gerçekten buna inanıyor mu?” diyen Trump, IŞİD’i şimdiki ABD yönetiminin yarattığını ve Rusya’nın IŞİD ile mücadelede ABD’ye yardımcı olacağını söyledi.

(Bilindiği gibi Obama yönetiminde bir dönem dışişleri bakanlığı yapan Hillary Clinton’da yazdığı bir kitapta açık bir şekilde terör örgütü IŞİD’in Amerikan istihbarat kuruluşları tarafından oluşturulduğunu itiraf etmişti.)

İran İslam Cumhuriyeti İnkılap Rehberi İmam Hamaney, 9 Ocak 1978 Kum halkının kıyamı yıldönümü münasebetiyle üst düzey yetkililer, aydınlar, üniversite kesimi, ilim havzası üstatları ve aktivistleri kabul etti.

İmam Hamaney, Kum halkını kabulü sırasında yaptığı konuşmada şunlara değindi: 9 Ocak 1978 Kum halkının kıyamının en bariz özelliği; düşmanı ve taktikini tanımak, zamanında dikkatle müdahale etmek ve karşısına dikilmektir.

İşte sırf bu yüzden dolayı, Kum halkının kıyamı diğer hareketler üzerinde etkisini gösterdi ve neticede ‘‘İslam Devrimi’’ zafere ulaştı.

Zamanında müdahale etmemek veyahut vakti geçtikten sonra müdahale etmek, aynı Aşura vakıasından sonra Tevvabin’in kıyamı gibi gecikmiş, etkisiz bir kıyam ve hareket olmaya mahkûmdur

İran milleti hiçbir zaman düşman edinme peşinde değil, aksine İran’ı gasp eden zorba güçler, İran’dan sürüldüler ve onların menfaati İran’ın geri kalması ve dışa bağımlı olmasına dayanmaktaydı, işte bunlar bugün İran milletinin uzlaşılmaz ve kanlı düşmanlarıdır.

İslam nizamı ve İran milletiyle olan düşmanlıklar devam etmekte ve tüm bunlara karşın en önemli vazife; düşmanı ve hedefini tanıyıp karşısına dikilerek, mücadele etmektir.

İran’ın asıl düşmanı; Amerika, İngiltere, Siyonistler ve Uluslararası Plütokrasidir.

Elbette harici düşmanların yanında dahili düşmanlarımızda var örneğin; motivasyonsuzluk, ümitsizlik, halsizlik, neşesizlik, tembellik, yanlış siyasetler, kötü davranışlar, farklı ihtilaflar ve dar görüşlü olmak.

Eğer biz tembellik ederek zamanında harekete geçmezsek, düşmanı yanlış tutarsak ve ‘‘Gerçek Büyük Şeytan’’ yerine kötü bir kardeşimizi hedef alırsak, hiç şüphesiz darbe alırız.

ABD dışişleri bakanı görevden ayrılmadan önce bir sonraki devlete yazdığı mektupta; elinizden geldiği kadar İran’a yaptırım ve ambargo uygulayın zira zor kullanarak İran’dan imtiyaz alabilirsiniz diyebiliyorsa, bunun kendisi düşmanlık değil midir?

Evet, düşmanlıktır ama güler yüzlü bir düşman. Güler yüzlü düşmanın, İran’ı şer adağı olarak gören düşmanlardan hiçbir farkı yoktur.

Yaşlı sömürgeci İngiltere, yine Fars körfezine gelerek, bölgede ki bazı ülkelerdeki menfaatlerini elde etmeye çalışıyor, işte bu yüzden dolayı İran’ı gerçek bir tehdit olarak görüyor ve İran’ın tehdit olduğunu iddia ediyor.

İngilizler, İran ve bölge ülkeleri için planlar yapıyor, kararlar alıyor, bu planlardan bazıları Irak, Suriye, Yemen ve Libya’nın bölünmesidir, aynı senaryoyu İran için de uygulamaya çalışıyorlar, fakat İran kamuoyundan korktukları için dile getirmeye cesaret edemiyorlar.

İngilizler, nükleer mutabakat sonrası İran’a yeni yaptırımlar uygulamaya çalışıyor ve yerel halkı silahlandırarak, İran devleti ve milletinin üzerine salmayı düşünüyor.

Acaba bu düşman değil mi? Bundan daha aşağılık bir düşman olabilir mi? Öyleyse düşmanı ve taktiklerini tanımalıyız.

Düşmanın asıl hedefi; İran milleti ve İslam düzenidir, eğer bazı zamanlar bazı şahıslar ve kurumlar aleyhine düşmanlık güdüyorlarsa, bu şahıs ve kurumlar onların karşısında bir engel teşkil ettikleri içindir, işte düşman önünde ki bu engelleri kaldırmak istiyor.

Ülkenin kalkınmasında ve ilerlemesinde en önemli unsur; özellikle gençlerin ve halkın dini inanca sahip olmasıdır, zira geçtiğimiz 140 yıl içerisinde ülke üzerinde etki bırakan tüm hareketler de, asıl unsur ve faktör; dini inançtı.

Tüm geçmiş zamanlarda örneğin; tütünün haram ilan edilmesi, petrolün ulusallaştırılması ve… tüm bu hareketler, dini inanç, alimlerin önderliği ve halkın dindarlığı sayesinde gerçekleşti. Bu olaylarda her türlü sapma ve yenilgi, dini inanç ve alimlerden uzaklaştıktan sonra meydana geldi.

Bugün halkın dini inançlarını, özelliklede gençlerin zayıflatmak için büyük çaba harcıyorlar, ama bu güç faktörünü koruyarak güçlendirmeliyiz.

Din marifeti yani; dinin toplumda huzur bulmasıdır siyaset, ekonomi ve ülke yönetimi, Rahmetli Ayetullah Müderrisin meşhur cümlesinde olduğu gibi ‘‘Dinimiz Siyasetimizdir’’ olmalıdır.

Düşman, dinin camide, evde ve şahısta münzevi olmasını istemekte, hâlbuki din düşmana boyun eğmeden siyasette ve ekonomide ortak hareket etmektir.

Düşman, ordu, ekonomi, siyaset, mali ve idari sistemleri olan bir devletten korkar, öyleyse din hayattan ve siyasetten ayrılmaz bir bütündür.

Bazı satılmış unsurlar gençlerimizi ümitsizliğe iterek, ülkeden göç ettirmek için çaba harcıyorlar, ama mümin ve devrimci gençlerimiz dimdik ayakta ve bilimsel çalışmalarına devam etmekteler, bunun en bariz örneği de; bundan birkaç gün önce ‘‘Şerif Endüstriyel Üniversitesi’’ öğrencilerinin uluslararası teknoloji olimpiyatlarında madalya kazanmalarıdır.

Ülkenin güçlenmesinin yollarından biri; bilimsel hareketin devam ettirilmesidir. Öyleyse bilimsel hareket durdurulmamalı ve yavaşlatılmamalıdır.

Halkımız işsizlik vs. gibi ekonomik problemlerle karşı karşıya bırakılmamalı ve yetkililerde sadece konuşmaya iktifa etmemeli zira yaptırımların asıl hedefi ekonomik kriz yaratarak, halka baskı uygulamak ve halkı yönetimden ayırmaktır. Hatta problemler baki kalsın diye, yaptırımları kaldırırken dahi bilinçli hareket ediyorlar.

Düşmanın tüm bu planlarının panzehri direniş ekonomisidir, bunu birçok kez tekrarlamışımdır.

Eğer bir ülkenin ekonomisi güçlü olursa o ülkenin para birimi de değerli olur, ülke halkı ve yetkililerinde itibarı artar.

Ekonomiyi güçlendirmenin yollarından bir diğeriyse; petrolden elde edilen gelire olan bağımlılıktan kurtulmaktır zira petrol fiyatları ülkelere baskı uygulamada kullanılan bir araçtır.

Ulusal onur, ülkenin ve milletin onuru, uluslararası müzakerelere diplomatik olarak katılarak, boyunduruk altına girmemektir.

Eğer ulusal güç faktörünü tanıyabilirsek, düşmanın hedeflerine ve taktiklerine vakıf olabilirsek, onların planları ve desiseleri karşısında direnebiliriz. Ama ulusal güç faktörünü tanıyamazsak, basiretli olamazsak, düşmana yardımcı dahi olabiliriz ve düşman yerine dostumuzu dahi hedef alabiliriz.

Düşman, iman, hayâ, iffet, dini ilkelere bağlılık, dinin hâkimiyeti, bilimsel hareketi durdurmak ve ulusal onuru yok etmek için ülkenin güç faktörü olan kurum ve kuruluşları zayıflatmak için planlar yapıyor, bunların karşısında dimdik durarak mücadele etmeliyiz.

Benim iki erk başkanları arasında gerçekleşen ileri geri konuşmalarla işim olmaz zira Allah’ın izniyle bu tartışmalar bitip gidecek ama düşman bu tartışmaları büyütmek istiyor ama bizler tamamen bağımsız bir yargı erkine sahip olmanın kadrini bilmeliyiz.  

Ben sürekli olarak yasama, yargı ve yürütme erklerini destekledim ve desteklemeye de davam edeceğim ama düşmanın neyin peşinde olduğunu anlamalı ve hedefine ulaşmasını engellemeliyiz.

Bugün ülkenin en önemli hedeflerinden biri; güvenlik, halka dayalı güç faktörü, gönüllü halk birlikleri, zamanında meydanda hazır olan din alimleri, güçlü yargı erki ve cesur ve planlı ve programlı bir devlettir. Zira bu hedeflerin temin edilmesiyle İran milleti başarıya ulaşacaktır. Bu saydığım unsurlardan herhangi biri eksikse, temin edilmeli ve korunmalıdır.

Bugün dünya olimpiyatlarında dereceye girerek madalya kazananlar genelde gönüllü ‘‘Besici’’ gençlerimizdir veya düşünce sahibi üstatlarımız, devrimci azim ve iradeyle bilimsel, kültürel, siyasal ve sanat dallarında faaliyet gösterenlerdir. Bizler bu azimli ve iradeli gençlerimize elimizden geldiği kadar yardımcı olmalıyız.

Düşman, İran milletini yanlış tanıdığından dolayı 1388 h.ş yılında ki planladığı fitne sayesinde, kendi görüşüne göre işi çok hassas bir dönemece getirdi fakat 9 Ocak 1978 yılında Kum halkının kıyamına benzer bir kıyam türüyle İran halkı 29 Aralık 2009 günü sokaklara dökülerek, düşmanın tüm hayallerini suya düşürmeyi başardı.

İran’ı seven ama dine bağlı olmayan ve hain olmayan ve dost görünümlü düşman olmayanlar şunu çok iyi bilsinler ki; gençlerin İslami inançlarına saldırı, İran’a ve ülkeye ihanettir.

Eğer bu derse amel edecek olursak, küresel ve inatçı düşmanlarımız, İran milleti karşısında hiçbir halt edemez.

Pazartesi, 09 Ocak 2017 03:30

İnkılap Rehberi’nden taziye mesajı

İran İslam İnkılabı Rehberi Imam Hamanei, Düzeninin Yararını Teşhis Konseyi Başkanı Ayetullah Haşimi Rafsancani’nin vefatı nedeniyle bir taziye mesajı yayınladı.İran İslam İnkılabı Rehberi Ayetullah Hamanei, Düzeninin Yararını Teşhi Konseyi  Başkanı Ayetullah Haşimi Rafsancani’nin vefatı nedeniyle bir taziye mesajı yayınladı.

İnkılap Rehberi'nin yayınladığı mesajda şunlar yer aldı:

"Bismillâhirrahmanirrahim

Inna Lillahi ve İnna İleyhi Raci’un

Büyük bir taasüfle, eski dost ve İslam İnkılabı ile İslam Cumhuriyeti boyu yol arkadaşı, Hüccetul İsalm Şeyh Ekber Haşemi Rafsancani’nin ani vefat haberini aldım. İşbirliği ve arkadaşlığımızın 59 yıla kadar dayanan bir yol arkadaşının yokluğu gayet zor ve yıkıcıdır.
Tüm bu yıllarda nice zorluklarla karşılaşıp yaptığımız fikir birliğiyle nice çabalara ve risk almalara katlandık. Onun akıllılığı ve eşsiz samimiyeti ben dahil yanında çalışan birçok insana destek kaynağıydı. Tüm bu yıllarda aramızdaki fikir farklılığı, Kerbela’da oluşan dostluğu tamamen yitiremedi ve ciddiyetle bunları kötüye kullanmayı planlayan komplocuların tüm çabalarına rağmen onun bana karşı derin samimiyeti hiçbir zaman kaybolmadı.
Haşemi, İslam İnkılabı’nın tehlikeli ve onurlu yolunda acılar içinde mücadele eden birinci neslinin eşsiz örneğidir. Yıllarca işkencelerin karşısında daynmak, Kutsal Savunma Dönemi’ndeki önemli görevler, İslam Şurası Meclisi ve Seçkinler Meclisi Başkanlığı gibi görevlerde bulunması, bu kadim mücahidin hayatındaki parlak sayfalardır.
Haşemi’nin boşluğunda ben tüm bu tarihi dönemlerde kimseyle bu kadar yakından ortak bir deneyime sahip olduğumu hatırlamıyorum.
Çeşitli çabaları ve faaliyetleriyle artık hesap vermek için yüce Allah’ın yanında bulunan bu eski Mücahidin kaderi bizleri de bekliyor. Tüm içtenlikle ona Allah’ın rahmeti ve affını dileyerek, aziz ailesine ve yakınlarına başsağlığı diliyorum.
Seyyed Ali Hamanei"

İran Düzeninin Yararını Teşhis Konseyi Başkanı Ayetullah Haşimi Rafsancani’nin vefat ettiği açıklandı.Düzeninin Yararını Teşhis Konseyi Başkanı ve eski cumhurbaşkanlarından Haşimi Rafsancani’nin tedavi görüdüğü Tahran'daki Şuhaday-i Tecriş (Tecriş Mahallehesi Şehitleri) hastanesinde 82 yaşında hayatını kaybettiği belirtildi.

En son Düzenin Yararını Teşhis Konseyi Başkanı olarak görevde bulunan Ayetullah Haşimi Rafsancani, İslam İnkılabı'ndan sonra İran'ın ilk Meclis Başkanı ve dördüncü Cumhurbaşkanı'ydı. 

Bir bakışta Ayetullah Rafsancani’nin hayatı


.Asıl adı Ekber Haşimi Behremani olan Rafsancani, Kerman eyaletinin Rafsancan ilçesine bağlı Behreman köyünde 25 Ağustos 1934'te dünyaya geldi.

Maddi açıdan durumu iyi olan babası da din adamı olduğuna rağmen kentin en tanınan fıstık tacirlerinden biri olarak biliniyordu. Ekber ise onun 9 çocuğundan biriydi.  Seyit olmadığına rağmen baba taraftan ceddinin Hac Haşem olduğu için ve tüm bölgede tanındığna göre Haşemi olarak adlandırıldılar.

Ayetullah Burucerdi, Ayetullah Golpayegani, Ayetullah Haeri Yazdi ve İslam İnkılabı kurucusu Ayetullah Humeyni’ni gibi büyük dini alimlerin  talebesi olan Haşemi Rafsancani, dini eğitimine 14 yaşında Kum kentinde başladı ve İçtihat derecesine ulaşmayı başardı.

İran devrimi (1979) öncesi Ayetullah Humeyni hareketine katılan Rafsancani, halkın sitemkar Şah Rejimi’ne karşı ayaklanmasında güçlü bir role sahipti ve İnkılap sonrasında ise bu yapıcı görevini devam ettirdi.

İran-Irak Savaşı (1980-1988) sırasında etkili rol oynadı ve Ayetullah Humeyni’nin en yakınları arasında yer almayı başardı ve 8 yıllık kutsal Savunma Dönemi’nde başarılı bir karneye imza attı ve dönemin Cumhurbaşkanı Ayetullah Hamanei’yle birlikte savaşı parlak bir şekilde komuta atmeyi başardı.

Yapılandırma Dönemi olarak bilinen 1989 ile 1997 yılları arasında iki dönem cumhurbaşkanlığı görevini yapan Rafsancani, İran'da Düzenin Maslahatını Teşhis Konseyi Başkanlığı'nı yürütüyordu.

İran İslam İnkılabı Rehberi Ayetullah Hamanei’nin bir açıklamasında kimsenin kendisine Haşemi Rafsancani kadar yakın olmadığına göre, Düzenin Maslahatını Teşhis Konseyi Başkanı’nın İnkılap Rehberine yakınlığı net bir şekilde anlaşılıyor.

Bugün akşamüstü bir anda kalp krizi geçiren Ayetullah Haşemi Rafsancani’nin durumu giderek kötüleşmeye başaladı ve kaldırıldığı Tecriş Hastanesinde tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadı. Böylece 82 yaşında Tahran’da vefat eden Ayetullah Hşaemi, İslam İnkılabı yolunda ömür boyu faaliyet ettikten sonra 10 Ocak Salı günü İran milletinin eşliğinde son yolculuğuna uğurlanacaktır. 

Pazartesi, 09 Ocak 2017 03:04

Kerry’den Çarpıcı IŞİD İtirafları

ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin Suriyeli muhaliflerle gerçekleştirdiği bir toplantının ses kaydı sızdırıldı. Kerry söz konusu toplantıda, IŞİD’in yükselişini farkettiklerini ancak bunun Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad üzerinde baskı kuracağını düşündükleri için müdahale etmediklerini söyledi.

Bu kaydın bir kısmı, eylül ayında New York Times tarafından yayımlanmıştı. Ekim ayında da, CNN ses kaydını önce yayımlamış, sonra “katılımcıların güvenliğini” gerekçe göstererek kaydı silmişti.

Ancak Wikileaks, Kerry ile muhaliflerin, BM’deki Hollanda Misyonu’nda yaptıkları toplantının 37 dakikalık kaydını yayımladı.

Kerry bu toplantıda, Suriye’ye askeri müdahale için Obama’yı zorladığını ancak başarısız olduğunu söylüyor.

Daha önemlisi, Kerry,  IŞİD’in büyüyüp güçlenmesini uzaktan izlediklerini, bunu da Beşar Esad’ı müzakereye zorlamak için yaptıklarını itiraf ediyor.

John Kerry’nin 22 Eylül’de New York’ta Suriyeli muhalifler ve bazı batılı diplomatlarla gerçekleştirdiği yaklaşık 40 dakikalık toplantının ses kaydı sızdırıldı. WikiLeaks internet sitesi tarafından sızdırılan kayıtta Kerry, IŞİD’in yükselişini farkettiklerini ancak bunun Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad üzerinde baskı kuracağını düşündükleri için müdahale etmediklerini söyledi. Kerry şu ifadeleri kullandı:

“Rusya devreye girdi, çünkü IŞİD güçleniyordu. IŞİD’ın Şam’a yürüme olasılığı tehdit ediciydi. İşte Rusya bu yüzden devreye girdi. Çünkü bir IŞİD hükümeti istemiyorlardı ve Esad’ı desteklediler. Ve bunun [IŞİD’in] büyüdüğünü biliyorduk. İzliyorduk. IŞİD’in güçlendiğini gördük. Ve Esad’ın tehdit altında olduğunu düşündük. Esad’ı muhtemelen müzakere masasına oturtabiliriz diye düşündük. Ama Esad masaya oturmak yerine Putin’in desteğini aldı.”

“Kongre, askeri müdahaleyi oylamayı reddetti”

Kerry, Suriye rejimine yönelik askeri müdahalenin neden yapılamadığını ise şöyle açıklıyordu:

“Suriye’de güç kullanılması lehine konuştum. Bunu savundum. Kalkıp (kimyasal) silahlar yüzünden Esed’e saldıracağımızı duyuran benim. Sonrasında ise olaylar başka bir sürece doğru evrildi. Ama sonuç itibarıyla, Kongre, bunu oya sunmayı dahi reddetti. Tony Blair, parlamentoya gitti ve oylamayı kaybetti.”

Kerry, görevin sona ermesi sebebiyle düzenlediği basına veda toplantısında da 2013’te yapılması düşünülen bu müdahaleyle ilgili “İngiltere parlamentosunun hayır oyu yüzünden iş yürümedi, yoksa Obama Suriye’de güç kullanmaya kararlıydı” açıklamasında bulundu. Bu tarihte Esad’a bağlı güçlerin kimyasal silah kullandığı tespit edilmişti.

“Bolca silah göndermek işe yaramıyor”

Kerry, ses kaydında muhaliflere silah göndermenin işe yaramadığını öne sürerek şu ifadeleri kullanıyor;

“Suriye’deki silahlı gruplar çok büyük destek alıyor. Sadece Amerika Birleşik Devletleri’nde değil, başka ortaklardan da… Katar, Türkiye, Suudi Arabistan… Çok büyük miktarda silah ve para girişi oluyor. Fakat bolca silah göndermek, başkalarının da daha fazla silah göndermesine neden oluyor. Ve bu da Halep [gibi vakalara] yol açıyor.”

Şerif Teknik Üniversitesi’nin seçkinleri, hocaları ve madalya sahibi öğrencilerini kabul eden İslam İnkılabı Rehberi Ayetullah Hamanei, mümin ve inkılapçı gençleri her zaman desteklediklerini ifade etti.

İran İslam İnkılabı Rehberi Ayetullah Hamanei, Tahran’ın Şerif Teknik Üniversitesi’nin seçkinleri, hocaları ve madalya sahibi öğrencilerini kabul etti.

İnkılap Rehberi, gençlerle görüşmenin neşeli bir bahçeye pencerelerin açılması ve yeni havanın içeri girip devlet ve ülkenin amaçlarının yeşermesine yol açtığına benzeterek, “Ben iyi, temiz ve öncü gençlere sahip olduğumuzdan dolayı büyük Allah’a şükr ediyorum” beyanatında bulundu.

Ayetullah Hamanei, elit öğrenciler tarafından iletilen noktaların yararlı, doğru ve ince olduğuna işaret ederek şu açıklamalarda bulundu: Elitlerden oluşan çiçek bahçesi, tüm ülkede yayılarak, hiç şüphesiz ülkenin geleceğini bilim, tecrübe ve inkılapçılığın ferahlatıcı kokusuyla şenlendirecektir. Böylece, bilimsel çabanın yavaşlaması veya durdurulmasının aksine tüm hızıyla devam etmesi gerekiyor.

İslam Inkılabı Rehberi, kendisine armağan edilen elitlerin madalyalarını çok değerli olduğunu bildirerek, bu hediyelerin manevi değerinin maddi değerinden daha yüksek olduğuna dikkati çekerek bunları içtenlikle kabul edeceğini anlattı, ancak sonradan kendilerine iade edeceğini vurguladı.

Ayetullah Hamanei, İnkılap ve dini sorumluluğun bilimsel çabanın yanında bulunması gerektiğinin altını çizerek, “Bilimsel hareketler manevi ideallerden beslenerek, ülkemizin bölge ve tüm dünyada birer örneğe dönüşeceğini sağlayacak” ifadelerini kullandı.

İnkılap Rehberi, Batı medeniyetinin tüm ilerleyişlerine rağmen günümüzde karşılaştığı sorunların asıl nedeninin manevi ve ilahi ideallerin yokluğu olduğunu belirtti ve şu beyanatta bulundu: İnsan öldürme ve silahın Amerika’da yaygınlaşması bu ülkenin büyük sorunlarından birine dönüşmüştür ki bunun tek ilacı halkın arasında silah kullanımının durdurulmasıdır, ancak silah fabrikalarının oluşturduğu mafyanın istilası sonucu ABD’li yetkililer silahların yasaklamasından kaçınıyorlar.

Ayetullah Hamanei, din ve İnkılap ölçülerine ciddiyetle bağlı kalmanın ekonomi, politika, bilimsel çalışma, ülke yönetimi ve üst düzey yetkililerin seçimi gibi tüm alanlarda özel olarak dikkate alınması gerektiğini bildirdi.

İnkılap Rehberi, din ve İnkılap yolunda sonuna kadar dayanmanın önemine değinerek, “İslam İnkılabı’nın zafere ulaşması, 8 yıllık kutsal savunma döneminde zaferi elde etmek ve İslami düzene karşı tüm baskılara dayanmanın böyle dayanıklı insanların etkisi altında gerçekleşti. İnkılap yolunda sapkın ve kararsız insanlardan uzak durmamız gerekiyor” açıklamasında bulundu.

İslam İnkılabı Rehberi, cihatçı gayretin karşılaşacağımız engellerden usanmamak anlamına geleceğini belirterek, İnkılap’ın yeni neslinin ilk nesilden daha akıllı ve daha bilgili olduğunu açıkladı ve ülkedeki öğrenci hareketinin İnkılap’ın değerleri yönünde cihatçı bir özelliğe sahip olduğunu vurguladı.

Mümin ve İnkılapçı gençlere çok önem verdiğini anlatan Ayetullah Hamanei, devlet yetkililerinin kadın öğrencilerin bilimsel alandaki görevleri yanısıra aile içindeki sorumluluklarını da yerine getirmeleri yönde uygun bir zemin hazırlamalarını talep etti.

İnkılap Rehberi direniş ekonomisinin dünyadaki her türlü krizin karşısında önleyici role sahip olduğuna işaret ederek, bunun ABD başta olmak üzere dünyada resmiyete tanındığını belirtti.

 Halep ve Musul’un kurtarma operasyonları takriben aynı zamanda başladı, ama Musul operasyonunun başlamasından iki ay geçtikten sonra uzmanlar şu soruyu soruyorlar ki niçin Suriye ordusu Halep’te kontrolü sağladı, ama Irak ordusu Musul’da kontrolü sağlayamadı?

Halep ve Musul savaşları İşid’i yok etmede en önemli savaşlardan sayılıyor. Uzmanlara göre Ortadoğu’daki terörizmin kaynaklarını kurutmak için bu iki şehrin ve özellikle Musul’un kontrolünün sağlanması gerekmektedir. Çünkü Daeş onu ele geçirmiş durumda, hâlbuki Halep’te kontrol diğer tekfiri teröristler ve Suriye devletinin muhaliflerinin elindeydi.

Suriye ordusunun Halep’te kontrolü ele geçirmesinde birçok etkenin ortak rolü bulunmaktadır; çünkü Rusya aylar önceden geliştirdiği taktik ile muhaliflerin ve terör gruplarının yardım hatlarını hedefine aldı ki bu bağlamda asli hedef, silahlı terör örgütlerinin Suriye-Irak ve Suriye-Türkiye sınırındaki irtibat hattını kesmekti. Çünkü Suriye –Irak toprakları silahlı unsurların ve savaş teçhizatının Fars Körfezi Arap ülkelerinden geçiş güzergâhı idi.

Rusya, Soho-34 gibi ileri teknoloji savaş uçaklarını kullanarak ve yine denizden yaptığı saldırılarla bombardımanı şiddetlendirdi. Bu amaçla savaş gemilerini Akdeniz’deki Suriye limanlarına taşıdı.

Bu taktik ile paralel olarak Suriye ordusu da kara harekâtını başlattı ki genelde komando savaşlarını kullandı. Rusya’nın mahalleden mahalleye olan saldırıları arttıkça kara güçlerinin ilerleyişi de o ölçüde hızlanıyordu.

Rusya barış merkezi, iki seçenekten başka seçeneklerinin olmadığına dair silahlı unsurları ikna etti: Ya savaşa devam edecekler ve daha fazla kayıp verecekler ve muhasara her an daha da daralacak veya geri çekilecekler. Rusya bilinçli bir şekilde silahlı unsurların şerefli bir şekilde geri çekilmesinin önünü açtı ve açtığı bir güzergah ile teröristlerin İdlib’e güvenli geçişini sağladı.

Uzmanların Suriye ordusunun Halep’te kontrolü sağlamasının ordunun diğer bölgelerde kontrolü sağlamasının mukaddimesi olduğu noktasında hiçbir ihtilafları bulunmamaktadır. Bu haidse, Suriye’de savaşı bitirmeye yönelik harekette bir dönüm noktasıdır. Çünkü İran, Rusya, Suriye ve Hizbullah dörtlü koalisyonu silahlı terör grupları teslim olmadığı takdirde diğer şehirlerde de aynı taktiği uygulayacaktır.

Ama Irak’ın Musul şehrindeki askeri senaryolar Daeş ile mücadelede birçok savaş taktiklerinden dolayı başarılamadı. Misal olarak, koalisyon güçlerinin hava saldırılarının dakik olmayışı ve Daeş güçlerinin belli bir üste toplanmayışı ve değişik mahallelerde ve hastane gibi mekânlarda mevzilenmesi bu nedenlerden bazılarıdır.

Aynı şekilde Amerika’nın Daeş ile mücadelede uygun bir stratejisi bulunmamaktadır. Amerika, Afganistan’da Taliban ile mücadelesinde yenildi ve bu yenilgisi Irak’ta tekrarlanıyor.

Uluslararası koalisyonun ve Irak güçlerinin Daeş’e karşı başlatılacak ağır saldırılar için dakik bilgiler ellerinde mevcut değildir; özellikle uluslararası koalisyon daha fazla sivil kaybı olmasın diye dağının ve belirsiz hedeflere saldırmaktan kaçınıyor gibi gözüküyor. Koalisyon fakat olarak Daeş’in bazı elebaşlarını öldürmeyi başarmıştır.

Irak güçleri, Hizbullah güçlerinin ve Devrim Muhafızlarının savaş deneyimine sahip değillerdir ve Iraklı askerlerin savaş iradesi ve savaş tecrübesi yoktur.

Bazı uzmanların Suriye’nin Keremlin için yeni bir Afganistan’a döneceğini iddia etmelerine rağmen, Suriye Rusya için yeni bir Afganistan olmadı. Ama Pentagon Afganistan tecrübesini kullanmada başarısız olmuştur ve aynı yanlışı tekrarlamaktadır ve Daeş, Pentagon için Irak Talibanı olmuştur.

Cuma, 30 Aralık 2016 13:29

İran’ın Filistin Meselesindeki Rolü


Filistin Yasama Konseyi Başkan Yardımcısı İran’ın direnişi ve Filistin meselesini destekleme konusunda büyük bir rol üstlendiğini vurguladı.

 
Filistin Yasama Konseyi Başkan Yardımcısı Ahmet Behr ve Hamas Hareketi’nin önemli liderleri Gazze Şeridi’ndeki halkın sıkıntılı durumuyla ilgili olarak Tesnim Haber Ajansı’na konuştu.

Ahmet Behr Tesnim Haber Ajansı’na verdiği röportajda şunları söyledi: “Hiç şüphesiz bütün dünya Gazze Şeridi’nin aynı şekilde kuşatma altında olduğunu ve dünyanın en fakir bölgesi haline geldiğini biliyor. Bu bölgedeki halkın yaklaşık yüzde 40’ı fakirdir, okullardan mezun olanların yaklaşık 100 bini işsizdir. Filistin halkı, özellikle de Gazze Şeridi sakinleri acı ve sıkıntılarla boğuşmaktadır.  Ama buna rağmen onlar azim, irade ve imanla Filistin meselesini savunmaktadır.

Herkesin bildiği gibi Siyonist düşman Filistin halkının iradesini kırmak için üç savaş çıkarmış ama bu savaşlarda fakirliğe, açlığa, yaptırımlara ve Filistin halkına karşı yapılan bölgesel ve uluslararası komplolara rağmen, Filistinliler kazanmıştır.”

Ahmet Behr Direniş’in İsrail’in her türlü işgaline karşı hazırlıklı olduğunu vurgulayarak şunları söyledi: “Direnişin ve Filistinli grupların topraklarını savunmaya hakkı vardır. Bizim bütün gücümüzle Filistin’i kurtarmak için direnmeye hakkımız var. Çünkü buradaki Yahudiler, bizim meselemize yabancıdır. Bütün Filistin halkına ve Arap ümmetine şunu söylüyoruz: Eğer Siyonist düşman bizim halkımıza saldırırsa ve yeniden Filistinlilerin evlerini yıkar ya da kadınlarını ve çocuklarını öldürürse, direniş asla eli bağlı ve sessiz bir şekilde durmayacaktır. Siyonistlerin bu ahmaklığına şiddetle cevap verecektir.”

Ahmet Behr İran İslam Cumhuriyeti’nin Direniş ekseni ve Filistin meselesindeki rolü hakkında şunları söyledi: “İran İslam Cumhuriyeti Filistin ve Kudüs konusunda vazifesini yerine getirmiştir. İran İslam Cumhuriyeti Direniş ve Kudüs meselesini desteklemede büyük bir rol oynamıştır.”

Filistin Yasama Konseyi Başkan Yardımcısı Trump’ın Amerika Başkanlığına seçilmesinin Filistin meselesine etkisi hakkında şunları söyledi:

“Bana göre Amerika’nın politikası ister Clinton’la ister Trump’la, hangi kişiyle olursa olsun bellidir. Bu politika da açık bir şekilde Siyonist rejimi desteklemektir. Onların hepsi de Siyonist Rejimin tarafını tutan politikalar izlemektedir. Trump’ta açık bir şekilde dünyaya Amerika Büyükelçiliği’ni Kudüs’e taşımak istediğini söylemiştir ve bu ahmaklıktır. Biz Trump’ın ifadelerinin çok açık olduğunu ve bu ifadelerin Siyonist rejimi desteklemek ve Direnişi terörizm saymak olduğunu söylüyoruz. Bu yüzden Trump’ın politikası Amerika’nın diğer bütün başkanları gibi düşmancadır ve onunla Clinton ya da diğerleri arasında hiçbir fark yoktur.

Amerika’nın politikasının, Obama, Clinton ve her kim ile olursa olsun Siyonist Rejimi destekleyen bir politika olduğu kesindir ve bu değişmeyecektir. Onların, beş binden fazla halkı esir olan, birçok kurban veren, halkının birçoğu yaralanıp sakatlanan ve birçok çocuğu yetim kalan Filistin halkına önem vermeleri ve dikkat etmeleri gerekmektedir ama Amerika yetkilileri bu konuları unutarak katillerin yanında yer almış ve kurbanları kendi haline bırakmış ve terk etmiştir.”

Ahmet Behr son olarak şunları söyledi: “Biz her zaman Filistin halkının yanında olan İran halkına saygılarımızı ve selamlarımızı iletiyoruz. Arap ve İslam ümmetine de özellikle bugün Kudüs’te bölgenin Yahudileştirilmesi gibi işgallerin yaşanmasını dikkate alarak, Filistin meselesinin onların desteğine ihtiyacı olduğunu söylüyoruz. Kudüs sadece Filistinlilere ait değildir. Kudüs bütün Arap ve İslam ümmetine aittir ve bu yüzden bu ülkelerden talepte bulunuyoruz.

Biz Arap ve İslam ümmetine onların Filistin halkının direnişini desteklemesine ihtiyacımız olduğunu söylüyoruz, bildiriler ve kınamalar istemiyoruz. Biz Kudüs’ü işgalden kurtarmak için gerçek bir fiili eylem ve Filistin direnişine destek istiyoruz.”

Cuma, 30 Aralık 2016 13:21

TRT Fitnesinin Derinliğini Görebilmek

21.12.2016 tarihinde TRT1 Kanalında “Pelin Çiftçi İle Gündem Ötesi” programına uzman olarak çıkarılan Prof. etiketli iki konuk vardı. Konukların bir özelliği olmadığından kimlikleri ve ünvanları üzerinde durmanın gerekli olduğunu düşünmüyorum. Zihniyetleri ve hangi mesajları vermek için oraya çıkarıldıkları daha önemlidir.

Programda işlenen konular çeşitli alanlarla ilgili olduğu için alanlarına göre incelenip cevap verilebilir. Çünkü geniş bir yelpazede konuşuldu; şirkten tevhide, siyasetten tarihe, itikattan fıkıha, İran’dan Mısır’a, Ortadoğu’dan Rusya’ya, Peygamberden Ayatullahlara kadar bir çok şey konuşuldu. Ama hepsinin odak noktasında Şiilik vardı.

İşlenen konuların zahirine bakılırsa Şiilik ile Sünnilik arasındaki ihtilaflı konuların irdelendiği gibi görünüyor olsa da arkasında siyasi otoritenin iradesi olduğunu görmemek tam bir basiretsizliktir.

Programın vermek istediği mesaj neydi? Perde arkasındaki siyasi irade bunu neden yaptırıyordu?

Böyle fitne içeren ve tefrika yaratacak konuların tv. ekranında özellikle de devletin resmi kanalında gündeme getirilmesi mezhepçi zihniyetin hangi boyutlara ulaştığını gözler önüne serdi.

Gündeme taşınan konulara farklı alanlarda cevaplar vermek mümkündür elbet. Birkaç konu var ki bunların üzerinde kendi alanında durulması daha uygun olur diye düşünüyorum.

İlmi olarak bakıldığında çok yanlış yapıldığı görülmektedir. Çünkü bir dinin veya bir mezhebin inançları o inanca sahip olanlardan sorulmalıdır. O inancın kaynaklarından öğrenilmelidir. Yanlış veya doğruluğuna başka birisi karar veremez, bir inanca mensub olanların dinden çıktığına karar verenlere tekfirci denir. Tekfirci görüşlerin devletin resmi medyasından sunulması ise siyasi iradenin gelmiş olduğu durumu göstermesi bakımında oldukça önemlidir.

İnanç hürriyeti adına bir ülkede farklı inananç mensupkarı tekfir ve dinden çıkmış ilan ediliyorsa bu bağnazlık ve cahiliyye taassubudur. Başlıklar halinde daldan dala atlayarak mesnetsiz sözlerin bir biri ardından sıralanması ilmi içerikten yoksun olduğu apaçık ortadaydı. Öyleyse bu bir bilimsel münazara olmanın ötesinde başka amaçlara yönelik tehlikeli bir dönemin habercisidir.

Toplumsal açıdan bakıldığında tehlikeli bir girişim olduğunu görmemek cehalettir. Çünkü bir toplumda var olan inançlar ve mezhepler arasında ayrışım yaparak siyasal iradenin inancını çatı ve üst inanç olarak sunmaya çalışırsanız ve diğer inançları batıl olarak görürseniz bu sosyal patlamaya, soyal bölünmeye ve sosyal savaşa dönüşür.

Toplumun üçte birini ve en azından dörtte birini oluşturan büyük bir kitle batıl mezhep mensubu olarak tanıtılıyorsa belli ki perde arkasında başka çılgınlıklar düşünülmektedir. Böyle tehlikeli bir oyuna girenlerin bunun sonucunun ne olacağını tahmin edemeyecek kadar basiretsiz oldukları düşünülemez. Öyleyse böyle bir riski göze alanların daha çılgınca planlar peşinde oldukları akla geliyor.

Plana siyasi olarak bakılınca daha farklı bir portre karşımıza çıkıyor; Ortadoğu’da oynanan oyunlar, siyasi otoritenin takip ettiği siyaset ve stratejileri idrak etmeden Batı dünyasının siyasi paradigması doğrultusunda dini politik çıkarlara alet ederek mezhepcilik çığırtkanlığı yapılarak, Şiiliğe hakaret ve ihanet edildiği görülmektedir.

Siyasi iradenin borazanı konumundaki medya siyonist ihanet şebekesinin maşası rolünü üstlenmiştir. Ama neden? Şiafobia oluşturma, küresel istikbar bunu istemektedir.

İşte asıl konu budur; bu kadar riske rağmen neden devletin resmi kanalında gündeme getiriliyor?

Küresel siyaset arenasında yükselen bir “Şii siyasal doktrini“ konuşuluyor. Kendini üstün gören Batı dünyasının karşısında bağımsız bir siyaset doktrin ortaya çıkıyor. Siyaset doktrinini dine daynadıran; Kur’an ve Sünnet referanslı siyasi öğretileri sistemleştirerek pratize eden bir ülke ortaya çıkıyor “İran“. Bölge ülkelerinde, Ortadoğu’da ve dünyada etkili olan siyasal İslam söylemleri ve İnkılabcı İslami duruşuyla yeni bir siyasi/kültürel paradigma oluşturdu. İslam medeniyetini tekrar dünyaya tanıtma mücadelesi veren İran, Şii çoğunluğun yaşadığı bir İslam ülkesi olması hasebiyle diğer ülkelerdeki müslüman halkların da İslami uyanışına, istikbara karşı dik duruşuna düşünce planında destek vermektedir.

Bu siyasal doktrin doğrultusunda belirlenmiş stratejisi sayesinde her geçen gün Ortadoğu’da özellikle de Irak, Yemen ve Suriye’de başarılar elde ediliyor.

Devlet adamları, siyasetciler, bilim adamaları, stratejistler bu konunun önemini anlamış ve dünya siyaset arenasında yayılmasına seyirci kalamazlardı elbet.

Batı kendi siyasal paradigmaları karşısında ortaya çıkan, müslüman ve mustazaf halklar için umut oluşturan bu İslam siyasal doktrini karşısında kayıtsız kalamazlardı tabi ki.

İşte son zamanlarda TRT’de ve diğer kanalllarda yapılan programların arkasında bu küresel siyasi irade yer almaktadır.
Bu yükselişin önünü ancak “mezhepcilik fitnesi“ ve “Şiafobia“ ile alabileceklerini sanıyorlar. İstikbar topyekün kültürel/siyasal bir savaş başlatmıştır. Bundan dolayı her fırsattan ve imkandan yararlanarak Şiilik aleyhine programlar yapmaktadırlar.

Bu gibi saldırıların bundan sonra daha şiddetli bir şekilde sürdürüleceğine hazır olunmalıdır. Bu saldırılara karşı İslam medeniyetini, İslamın siyasal doktrinini ve Velayet hattını beyan etmek ve dünyaya duyurmak çabaları da ciddi olarak takip edilmelidir.

Bu siyasal/kültürel saldırılar karşısında Velayet mücadele metodunu öğrenip öğretme fırsatı da ortaya çıkıyor.

Bu gibi programlarda gündeme gelen konular ne ilkdir ne de son olacaktır. Bunlara bilinsel, itikadi, tarihi, ahlaki cevaplar tarihte olduğu gibi şimdi de elbette verilmelidir. Ama sanki bir ilkmiş gibi algılamak, siyasi otoritenin haberi yokmuş gibi davranıp yetkili mercilere şikayette bulunmak gibi saflığa da düşmemek gerekir.

Bundan dolayı fitnenin derinliğini engin akılla anlayıp, bu programların perde arkasını basiret gözüyle görüp nebevi siret ve velayet strateji ile hareket edilmelidir.

Feraset ve basiretle Velayet güneşinin doğuşunu bekleyenlere selam olsun….

RS FM’e konuşan gazeteci Fehim Taştekin, Fırat Kalkanı operasyonunu ve Suriye’deki son gelişmeleri değerlendirdi. Taştekin, “Fırat Kalkanı bir bataklık operasyonuydu. Şimdiye kadar 37 askerimiz öldü ve sonunu görmek mümkün değil” dedi.
 
 
Türkiye’de bu sürece nasıl gelindiğinin tartışılmadığını söyleyen Fehim Taştekin, Fırat Kalkanı’nın hedefi IŞİD’i uzaklaştırmak ve Kürtleri hareket edemez hale getirmek olduğunu aktardı. Operasyonu, ‘bataklık’ olarak yorumlayan Taştekin, “Türkiye önce IŞİD’i destekleyen pozisyonda yer aldı. Sonra da operasyon yapmak zorunda kaldı. Şimdiye kadar 37 asker öldü ve sonunu göremiyoruz. Bundan sonra ne olacak hiçbir fikrimiz yok, açıklama yapılmıyor” şeklinde konuştu.

‘SURİYE SİYASETİNİ YANLIŞ KURGULADILAR’

Öldürülen teröristleri teyit etme şansının mümkün olmadığını, IŞİD ve El Nusra’nın ortaklarının Türkiye sınırında önemli oranda hâkim olduğunu söyleyen Taştekin, “Suriye siyasetini yanlış kurguladılar ve Suriye’yi kendileri için bataklığa çevirdiler. Türkiye bugüne kadar sürdürdüğü Suriye politikalarıyla ilgili iktidarlar değişse bile bir bedel ödeyecek. Şimdi, Suriye siyasetini istemeye istemeye değiştiriyorlar” ifadelerini kullandı. Operasyonların devam etmesi halinde Türkiye’nin ne yapacağı konusunda, “Bu örgütler İdlib’e geldiler. Orası bizim için çok önemli. Hatay’la sıfır noktası. 6-7 yıl içinde sınır ilçelerimizde bu örgütlerin açık yapılanmaları söz konusu. Kamu kurumlarında iç içe geçmiş durumdaydı. Bu kadar iç içe geçtikten sonra politika değiştireceksiniz ve sonra bu örgütlerle baş başa kalacaksınız” sözleriyle yanıtladı.

‘POLİSİN EL NUSRA MARŞI OKUMASI BENİ ŞAŞIRTMADI

Türkiye’de IŞİD’e sempati duyan ve övgüler düzen akademisyenlerin olduğunu, IŞİD’i ‘öfkeli çocuklar’ olarak eski Dışişleri Bakanı ve Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun tanımladığını hatırlatan Taştekin, “Bunlara terörist demeyen anlayış zaten var. El Nusra’ya duyulan sempati daha fazla. Bu polisler genç ve çocukluklarını AK Parti döneminde geçirdiler. Son 6 yılda da Suriye konusunda hükümet üyelerinin demeçleriyle büyüdüler. İdeolojik formasyonları bu örgütlere sempati duyacak şekilde gelişti. Polisin çıkıp El Nusra marşı okuması beni şaşırtmadı. Bunu görmek durumundayız ve sorgulamak durumundayız” şeklinde konuştu.

‘ABD BİR ELÇİ ÖLDÜRMENİN ANLAMINI BİLİYOR’

Rusya’nın Ortadoğu’daki mevcut konumuyla ilgili olarak da açıklamalarda bulunan gazeteci Fehim Taştekin, “Amerika’ya yeni bir başkan gelecek. (Rusya Devlet Başkanı Vladimir) Putin, Amerika’nın önüne başka bir yol koyuyor ve büyük oynuyor. Halep dengeleri değiştirdi. Putin daha önce de IŞİD’le Türkiye bağlantılarını dile getirdi. Türkiye zaten politika değiştirmek zorunda kaldı. BM Güvenlik Konseyi’nde Türkiye’yi ve Amerika’yı sıkıştıracak hamleler yapmaya hazırlanıyorlar. Amerika bir elçinin öldürülmesinin ne kadar etkili olacağını biliyor, Putin bunu fırsata çevirecektir. AB üyeleri Putin’in yeni Suriye hamleleri nedeniyle ikna olmuş durumda. Amerika baskısıyla Rusya’ya yaptırımı sürdürüyorlar ancak dikkat ederseniz ses çıkarmıyorlar. Neredeyse razı olmuş durumdalar” diyerek yorumladı.

‘DOST OLARAK GÖRDÜĞÜ HİÇBİR ÜLKE DOST DEĞİL’

Türkiye’nin pek çok ülke tarafından problemin kaynağı olarak görülmeye başlandığını ve iktidarın söylemlerinden vazgeçmesi gerektiğini dile getiren Taştekin, “Türkiye’nin Ortadoğu karnesi nasıl?” sorusuna, “Dost olarak gördüğü hiçbir ülke dost değil. Çırpınışlarla Şanghay Beşlisi diyor hükümet ama bu beşlinin temel özelliği; El Kaide gibi İslam Partisi gibi Taliban’la müttefik gruplarla mücadeleyi öngörüyor. Siz bu örgütlerle bağınızı koparmadan bu beşlinin kapısına bile gidemezsiniz. NATO ittifakı için, AB için ve Amerika için de Türkiye bir bariyerdir ve yıkılmasına izin vermek istemezler” dedi.

‘SAVCI SAVCIYA, POLİS POLİSE OPERASYON YAPIYOR’

Sadece Türkiye’de değil tüm dünyada kestirilemez bir terör biçiminin var olmasının anımsatılması üzerine, “Normal koşullarda güvenlik ve istihbarat kurumları gerçek anlamda bu meseleyi tehdit olarak algılayıp, önlem alabilse bu meseleyi halledebilirler. Geçmişte de oldu. O zaman devletin düşünme biçimi farklıydı ve önledi. Şimdi devletin aygıtlarının düşünme biçimi değişti. İşin içinden çıkılamaz halde dağınıklık söz konusu” dedi. Taştekin, “Birçok cephe açılmış durumda. Savcı savcıya, polis polise operasyon yapıyor. Devletin kapasitesi darmadağın olmuş. Ne kadar izleyebilir devlet bunu? İzleme, takip, önleme kapasitesi darmadağın ve anlayış değişmiş. IŞİD’le alışveriş yapan bir güvenlik istihbaratı gördük. Bu örgütlerle pazarlık yapıyor, onları yönlendiriyor, toplantı yapıyor Türk istihbaratı. Bu devlet aygıtını etkiliyor ve dönüştürüyor. Tehlikeli olan budur. Gaziantep’te IŞİD saldırısı sonrası kutlama yapılan bir ortam söz konusu. Bunu yapan kimler? IŞİD komutanı Türkiye’ye geliyor, geziyor. Bütün bu faaliyetleri yürütürken devlet izliyor ve hiçbir şey yapmıyor” diyerek görüşlerini aktardı.