
کارگر
Haşd-i Şaabi Sünni Milletvekillerinin Onayıyla Yasal Statü Kazandı
Irak konuları uzmanlarından Talip El Rumahi Tesnim Haber Ajansı’na verdiği röportajda; Irak Parlamentosu’nda Haşd-i Şaabi yasasının onaylanmasının ardından Irak halkının Haşd-i Şaabi hakkındaki görüşüyle ilgili olarak şunları söyledi:
“Haşd-i Şaabi konusu Irak’ta halk ve siyasi gruplar için çok önemlidir. Çünkü bu kuvvetler Irak merceiyyetlerinden olan Ayetullah Sistani’nin çağrısı üzere kurulmuştur. Bu ordunun evlatları ülkelerini savunmak için IŞİD ile mücadeleye başlamış, tekfirci terör örgütüne ağır darbeler vurmuş ve Irak’ın birçok bölgesini teröristlerden temizlemiştir.
Buna rağmen ülkede bazıları Haşd-i Şaabi yasasının onaylanmasına karşı çıkıyorlar ve bu yeni bir konu değildir. Bu muhalefetler bazı Sünni milletvekilleri tarafından yapılmaktadır. Bu kişiler dolaylı olarak IŞİD ve bazı bölge ülkeleriyle irtibat halindedir. Ama onlar Haşd-i Şaabi yasasının uygulanma aşamasına engel olamazlar.”
Haşd-i Şaabi yasasının onaylanması Irak milli birliğini güçlendirmiştir
El Rumahi, “Acaba Irak Parlamentosu’nda Haşd-i Şaabi yasasının onaylanması, bu ülkede milli birliği güçlendirdi mi?” sorusunu şöyle yanıtladı: “Evet, bu yasasın onaylanması ülkedeki milli birliğin lehineydi. Çünkü Haşd-i Şaabi yasası Sünni ve Kürt milletvekillerinin olumlu oy kullanmasıyla onaylandı.
Bu milli birliğin güçlenmesi ve doğrudan ya da dolaylı olarak IŞİD ve bazı bölge ülkeleriyle ilişki halinde olan milletvekillerinin de bu milli birliğe katılması halinde, Irak halkı teröristlerin eylemelerinden kurtulacaktır. Irak’ta Ehl-i Sünnet ’in birçok milletvekili, Kürtler, Hristiyanlar ve Yezidiler gibi mezhebi topluluklarla birlikte Haşd-i Şaabi yasasına olumlu oy kullanmışlardır. Ben Haşd-i Şaabi yasasının ülkedeki milli birliğin güçlenmesi adına atılmış önemli bir adım olduğuna inanıyorum.
Haşd-i Şaabi yasasının kabul edilmesi Riyad, Ankara ve Doha’yı mutlu etmedi
El-Rumahi, Türkiye ve Arabistan’ın Irak Parlamentosu tarafından Haşd-i Şaabi yasasının onaylanmasına tepkisi hakkında şunları söyledi:
“Bu yasanın onaylanması birçok Iraklının menfaatinedir. Haşd-i Şaabi’ye, IŞİD’nin kökünü Irak’tan kazıma izini vermektedir. Bu Arabistan, Katar ve Türkiye’yi memnun etmeyen bir konudur. Irak halkı onların hoşnutsuzluğunu önemsememektedir.
Amerika’nın tepkisi hakkında ise şunu söylemek gerekir ki, her ne kadar Beyaz Saray Haşd-i Şaabi’nin Musul’u kurtarma operasyonlarına katılmasına karşı çıksa da Haşd-i Şaabi yasasının onaylanması konusunda bir muhalefet göstermemiştir.
Bu yüzden bu yasanın onaylanması siyasi ve askeri olarak Irak ve Amerika’nın lehine gibi görünüyor. Çünkü Haşd-i Şaabi en güçlü askeri kuvvettir. Ramadi ve Tikrit’i terörist grupların işgalinden kurtardığı gibi, Musul’u kurtaracak güce de sahiptir.
Irak Halkı Açısından Haşd-i Şaabi Nasıl Bir Yapılanmaya Sahip?
Iraklı siyasi konular uzmanı ve yazar Ebu Faras El-Hemedani Tesnim Haber Ajansı’na verdiği röportajda Irak Meclisi tarafından Haşd-i Şaabi’nin tüzel bir kuruluş haline gelmesinin onaylanmasına değindi.
Haşd-i Şaabi en zor durumlarda Irak topraklarını ve halkın namusunu savunmuştur
Ebu Faras söz konusu röportajda şunları söyledi: “Irak meclisinin bu eylemi milli bir görevdi. Çünkü Haşd-i Şaabi kuvvetleri çok zor şartlarda Irak topraklarını ve halkın namusunu korumuştur. Haşd-i Şaabi bu kanundan daha fazlasına layıktır. Bu kanunun onaylanması çok gecikmiştir.
Diğer bir husus ise, bu kanunun onaylanmasının cesur milli bir duruş olmasıdır. Bu kanunu onaylayanlar 209 kişiydi ve bunlardan 146 kişi Ulusal Koalisyon’dan, 10 kişi El-Kuve Birliği Koalisyonu’ndan, 25 kişi Kürt Koalisyonu’ndan ve geri kalan 10 kişi de Türkmen, Sünnilerden ve Hristiyan, Yezidi ve Saibi gibi diğer azınlık gruplardandı.
Bazı Arap ülkelerinde yapılan medyada propagandalarının aksine, biz bu kanunun onaylanması konusunda ulusal bir birliğe sahiptik. Mecliste böylesi bir birlik ilk kez yaşanmış ve 209 milletvekili bu kanun onaylanmasına oy vermiştir. Mecliste toplam 238 milletvekili bulunmaktadır. Bu bir zaferdir.
Irak halkının iradesi IŞİD eksenin iradesini bastırmalıdır. IŞİD sadece Musul’da bulunan bir savaşçılar topluluğu değil, kendilerini destekleyen ülkelerin plan ve komplosudur. Amerika Başkan Yardımcısı Joe Biden kısa bir süre önce yaptığı konuşmada, “Bizim bölgedeki müttefiklerimiz Arabistan, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri ve Türkiye’dir. Onlar Radikalizmi desteklemektedirler” ifadesinde bulunmuştu.
Haşd-i Şaabi Irak halkının vicdanı ve onurudur
Ebu Faras sözlerinin devamında bazı uydu kanallarının Haşd-i Şaabi’ye karşı kapsamlı bir şekilde propaganda başlatması hakkında şunları söyledi:
“Bu konunun nedeni Haşd-i Şaabi’nin büyük komploları etkisiz hale getirmesidir. Haşd-i Şaabi bölgeyi bölmek için yapılan büyük planları yok etmiştir. Bu yüzden bu kuvvetlere saldırılmaktadır. Şu an Irak gücünü yeniden kazanmıştır. Irak hükümeti şimdi Bağdat etrafında bile hakimiyeti olmayan 2014 yılındaki durumundan çok farklıdır.
O yıl Irak hükümetinin sadece Bağdat’a hakimiyeti vardı ve Bağdat dışındaki bölgeler IŞİD’in kontrolü altındaydı. Şimdi Irak hükümetinin Ramadi, Selahaddin ve Musul’da ülke sınırlarına ve bütün Irak topraklarına hakimiyeti bulunmaktadır. Bu durum Irak’ın zayıflamasını isteyen ülkeler tarafından kabul edilememektedir.
Özetle söylemek gerekirse, Haşd-i Şaabi Irak halkının vicdanı ve onuru sayılmaktadır. Irak halkının gönlünü kazanmaya çalışan herkes bunu Haşd-i Şaabi kanalıyla yapmalıdır. Her kim Haşd-i Şaabi’ye düşmanlık gösterirse Irak halkına düşmanlık göstermiştir ve her kim Haşd-i Şaabi’ye ihanet ederse, bu ihanet ilk aşamada merceiyyete yapılmış bir ihanettir. Çünkü bu kuvvetlerin kurulmasını isteyen kişi Ayetullah Sistani’dir.
Haşd-i Şaabi’ye yapılan herhangi bir hakaret şehit ailelerine ve Haşd-i Şaabi’nin cesur savaşçılarına hakarettir. Biz Haşd-i Şaabi’ye yapılacak hiçbir hakareti kabul etmiyoruz. Bu kuvvetlere yapılacak her türlü hakaret, Irak halkının onuruna yapılmış bir hakarettir.”
IŞİD Musul’da çöktü, teröristler kaçmaya başladı
Ebu Faras El-Hemedani Musul cephesindeki son gelişmeler hakkında şunları söyledi: “Musul’daki bütün cephelerde ilerleme kaydedilmiştir. Ordu şimdi Musul Havaalanı’na yaklaşmak üzeredir. Haşd-i Şaabi kuvvetleri de 3 eksenden Telafer şehrini kuşatmıştır. Şu an IŞİD firar etmektedir ve askeri olarak kaybetmiş ve halihazırda komutanlarını idam etmektedir. Bu grup içeriden çökmüştür. Irak Başbakanı Haydar El-İbadi’nin de ifade ettiği gibi Musul’un bu yılın sonuna kadar kurtarılmasını umut ediyorum.”
Nükleer Anlaşmaya Uyulmadığı Takdirde İran B Planını Devreye Sokacak
İran İslam Cumhuriyeti Milli Güvenlik Yüksek Konseyi Sekreteri, şimdiye kadar Nükleer Anlaşma’nın çeşitli boyutlarında batı ve Amerika tarafından verilen sözlerin yerine getirilmediğine şahit olunduğunu belirterek, “Verilen sözler yerine getirilmemeye devam ederse, İran planlanmış çözüm yollarını aktif hale getirecektir” dedi.
İran İslam Cumhuriyeti Milli Güvenlik Yüksek Konseyi Sekreteri Ali Şemhani, İran Petrol Bakanı’nın OPEC toplantısı için aldığı önemli kararların Milli Güvenlik Konseyi’nde konuşulup konuşulmayacağına ilişkin şunları söyledi:
“Hayır. Bu konuda konuşulmayacaktır. Gerek de yoktur. Çünkü bu konu Petrol Bakanlığı’nı ilgilendirmektedir. Ama petrol üretiminin ve ihracat payının arttırılması gibi stratejik kararlar tamamen doğru kararlardır ve taktik olarak biraz ekonomik kayıplara neden olsa da stratejik olarak doğrudur.”
Ali Şemhani röportajın devamında, “Size göre İran petrol üretimini ne kadar arttırmalıdır?” sorusuna şöyle yanıt verdi: “Her ne kadar pazar çekişmeleri yaşansa da İran İslam Cumhuriyeti’nin petrol üretimi yaptırımlardan önceki kadar olacaktır.”
Şemhani, Trump’ın petrol politikaları ve bu politikaların İran petrol yatırımına etkisi hakkında şunları söyledi: “Donald Trump’ın Amerika Başkanı olarak seçilmesi ve Nükleer Anlaşma konusundaki seçim konuşmaları, petrol piyasalarını ve İran petrol sanayini etkileyebilir.”
Ali Şemhani Donald Trump ve danışmanının Nükleer Anlaşma’nın yeniden gözden geçirileceği yönündeki açıklamaları hakkında şu ifadelerde bulundu: “Ben Nükleer Anlaşma’dan ziyade, Trump’ın petrol politikalarının etkili olacağını düşünüyorum. Onun politikası petrol alanını genişletecek ve Amerika topraklarından petrol ihracatı ile ilgili sınırlamaları ortadan kaldıracaktır. Bu politika kesinlikle petrol piyasalarında etkili olacak ve petrol piyasalarındaki kırıcı gidişatta bozukluklara neden olacaktır ama tabi bu uzun vadeli olmayacaktır.”
Şemhani, Trump’ın seçilmesinin petrol sanayine yatırım üzerindeki etkisi hakkında da şunları söyledi: “Bu seçimlerin kısa ve uzun vadede etkileri farklıdır. Bazıları bu gibi öngörülerde bulunmuşlardır ama İran’ın özellikle petrol alanında istikrar bölgesi olduğunu unutmayınız. İran geniş bir pazara, jeopolitik olarak uygun bir ortama ve komşularına oranla istikrarlı bir güvenliğe sahiptir. Bu gibi olumlu noktaların her türlü kötü niyete galebe edeceğine inanıyorum.”
Ali Şemhani Nükleer Anlaşma’nın ihlal edilme ihtimali hakkında şu ifadelerde bulundu: “Bizim manevra gücümüz caydırıcıdır. Nükleer Anlaşma konusunda çeşitli yollarımız var. İran şimdiye kadar Nükleer Anlaşmayı ihlal eden taraf olmamıştır. Uluslararası Atom Enerji Kurumu İran İslam Cumhuriyeti’nin Nükleer Anlaşma’da verdiği sözleri uygulamasıyla ilgili olarak yayınladığı raporda, İran İslam Cumhuriyeti’nin verdiği sözleri çok iyi bir şekilde uyguladığını belirtmiştir.
Şimdiye kadar Nükleer Anlaşma konusunda Amerika ve batı verdiği sözleri yerine getirmemiştir ve verilen bu sözlerin yerine getirilmemeye devam etmesi halinde İran planlanmış olan çözüm yollarını aktif hale getirecektir.”
İran Milli Güvenlik Yüksek Konseyi Sekreteri, “Acaba batı tarafının verdiği sözleri yerine getirmemesi ile ilgili olarak bir B planı oluşturdunuz mu?” sorusu üzerine şu açıklamalarda bulundu: “Bizim birçok seçeneğimiz bulunmaktadır. Ama kesinlikle bu uluslararası anlaşmayı ihlal edecek seçeneği başlatacak olan biz olmayacağız. Çünkü Nükleer Anlaşma uluslararası bir anlaşmadır ve taraflar verdikleri sözleri tutmalıdır. Biz endişelenmiyoruz. Çünkü karşı taraftan yapılacak her türlü olumsuz tepkiye karşı manevra gücüne sahibiz.”
Nükleer Antlaşmanın İhlali Karşısında Planlarımız Hazır
İran Atom Enerjisi Kurumu Başkanı Ali Ekber Salihi nükleer bilim adamı Şehit Şehriyari’nin ölüm yıldönümü dolayısıyla yaptığı konuşmada Amerika Kongresi’nin İran’a yönelik yaptırımları 10 yıl uzatması ile ilgili kararı değerlendirerek “Tasarının Barack Obama ve Senato tarafından imzalanarak kanunlaşması nükleer antlaşmanın ihlali anlamına gelir” dedi.
İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani başkanlığında kurulan komitenin, İran’a yönelik yaptırımların uzatılmasına ilişkin tasarı ile alakalı tüm ihtimalleri ve analizleri ciddi bir şekilde takip ettiğini belirten Ali Ekber Salihi, antlaşmanın ihlal edilmesine ilişkin tüm olasılıkları değerlendirdiklerini kaydetti.
“Müzakerelere başladığımız ilk andan itibaren bir gün Nükleer Antlaşma’yı karşı tarafın ihlal edeceğini biliyorduk” diyen Ali Ekber Salihi ilerisi için gerekli öngörülere sahip olduklarını belirterek “Bu konuları alenen konuşamayız” açıklamasını yaptı.
“İmam Hamanei’nin de işaret ettiği gibi 1.5 yıl içerisinde zenginleştirilmiş uranyum kapasitemize ulaşmayı hedeflemekteyiz” diyen Salihi bu süre içerisinde Nükleer Antlaşma’ya ilişkin olası bir sorun ile karşı karşıya gelmek istemediklerini ancak böyle bir durumda en ağır tepkiyi göstermeye hazır olduklarını belirtti.
Nükleer Antlaşmayı uluslararası ilişkilerde yeni bir “paradaym evrimi” olarak nitelendiren Ali Ekber Salihi antlaşmanın İran İslam Cumhuriyeti dışında bölgeye ve tüm dünyaya fayda sağladığını belirterek “Tıpkı İmam Hamanei’nin işaret ettiği gibi karşı taraf sözünde durmadığı takdirde basiretli ve bilinçli bir şekilde yolumuza devam ederek tüm dünyaya Amerika’nın güvenilir olmadığını göstermiş olacağız” dedi.
Son olarak yeni Amerika Başkanı’nın sahadaki gerçekler ile hareket etmesini umut ettiğini belirten Salihi Amerika’nın BM tarafından onaylanmış bir antlaşmayı ihlal etmek istemediğini kaydederek “Nükleer Antlaşma sadece BM değil uluslararası 2231 yasası çerçevesinde de tasdiklenmiş bir antlaşmadır” ifadesinde bulundu.
İnkılap Rehberi: Yaptırımların uzatılması nükleer anlaşmanın ihlalidir
İslam İnkılabı Rehberi Imam Hamanei, İran’a karşı uygulanan yaptırımların 10 yıl daha uzatılmasının nükleer anlaşmanın ihlali olduğunu ifade etti.
Çok muhteşem bir şekilde düzenlenen Erbain yürüşünü “tarihi bir olgu” olarak niteleyen İnkılap Rehberi, “Erbain yürüyüşü, Casusluk Yuvası’nın ele geçirilmesi, 30 Aralık 2009 günü ve itikaflar propaganda ürünü değildir. Bu olaylarda Allah’ın (kudret) eli her şeyden daha apaçaık görünüyor” dedi.
Bazılarının Erbain olgusunu yoketmeye veya çarpıtmaya çalıştığını, lakin bunu yapamayacaklarını kaydeden Imam Hamanei, bu büyük nimetin İran ve Irak halkı için kalıcı ve onur verici olduğunu ifade etti.
Seferberlik Kurumu’nun (Besic) basiret konusunu ön plana almaları gerektiğini vurgulayan İnkılap Rehberi, “Seferberlik Kurumu, sırf duygusal bir hareket değil, bilgi ve basiretle özdeşleşmiştir. Bu kurum aynı doğrultuda bir yol izlemelidir. Bazıları İnkılap zaferinin ilk yıllarında çok coşkulu olmalarına rağmen şu an İnkılap’a karşı bir yaklaşım sergiliyor. Bu kişiler derin dindarlık özelliğine sahip olmadıkları, duygulara göre hareket ettikleri ve İnkılap’a mesafeli yaklaşanlarla oturup kalktıkları için İslam İnkılabı ile mesafeleri arttı ve sonunda da İnkılap karşıtları oldular. İşte bu yüzden 2009 olaylarında basiret konusu üzerinde durdum. Basiret konusu hak ile bâtili ayırt etmek için çok önemlidir” beyanında bulundu.
Konuşmasının bir bölümünde İran ve Amerika arasındaki meselelere de değinen İslam İnkılabı Rehberi, “İş başına gelecek yeni ABD yönetimi hakkında şu an yargıda bulunmak için bir sebep yoktur. Fakat ABD’nin halihazırdaki yönetimi nükleer anlaşmaya ilişkin taahhütler ve alınan ortak kararların tam tersine davranıyor” ifadelerini kullandı.
Imam Hamanei sözlerine şöyle devam etti:
İran’a karşı uygulanan yaptırımların 10 yıl daha uzatılması kararı yürürlüğü girerse nükleer anlaşmanın ihlali olabilir. Onlar bilmelidirler ki İran İslam Cumhuriyeti kesinlikle bu karara tepki gösterecektir. Nükleer anlaşma veya bir başka deyişle Kapsamlı Ortak Eylem Planı (KOEP) İran’a baskı uygulama aracı olamaz.
ABD yönetimi nükleer anlaşma konusundaki yükümlülüklerini yerine getirmemiş veya eksik bırakmıştır. Nükeer anlaşmadan sorumlu yetkililer de bu konuya apaçık bir şekilde işaret etmişlerdir.
“Who is Hussain” Kampanyası ile Tanışın
“Who is Hussain” (Hüseyin kimdir?) küresel bir kampanyanın adıdır ve bu kampanya ile Hz. Hüseyin (as) dünyaya tanıtılmak istenmektedir.
“Who is Hussain” cümlesini tercüme ettiğimizde çok muhteşem bir şiir olan, muharrem ayındaki yazılarda, cadde ve sokaklara asılan pankartlarda yer alan “Kimdir Hüseyin ki, alem ona divane olur?” şiiri akıllara gelmektedir. Hz. Hüseyin (as) Müslümanlar arasında dini bir kişilik olmasıyla birlikte, insanlık tarihinde eşsiz bir şahsiyet sayılmaktadır. Kıyamının üzerinden 1400 yıl geçmesine rağmen, yeryüzünde birçok kişi hala onun anısına siyah giyinmekte ve her yıl Erbain’de dünyanın her bir köşesinden milyonlarca kişi Hz. Hüseyin’in (as) hikayesini tekrar etmekte, özgürlük ve adalet üzerine konuşmaktadır. Ama buna rağmen hala bile dünyada Hz. Hüseyin (as) hakkında bilgi sahibi olmayan onun hikayesini duymayan kişiler bulunmaktadır. Belki de hala İslam denilince bu insanların aklına IŞİD’in işlediği cinayet ve katliamlar geliyor ve İslam’a dair böyle bir varsayımda bulunuyorlar. “Who is Hussain” kampanyası küresel bir kampanyadır ve birkaç yıldır dünyanın çeşitli noktalarında Hz. Hüseyin’i (as) dünya halkına tanıtılmakta ve toplumsal adaletten bahsetmektedir.
Konuyla ilgili olarak yaşanan gelişmeler ve olaylar hakkında ve aynı zamanda işlerine olan inançları üzerine bu kampanyanın üyeleriyle konuşmak için Canada’nın en büyük şehirlerinden olan Toronto “Who is Hussain” kampanyası üyeleriyle görüştük.
“Who is Hussain” kampanyasına katılan Hristiyan ve Hindu gönüllüler
Dünyada bu küresel kampanyanın başlamasının üzerinden 4 yıl geçti. Bu kampanya 2012 yılında Londra’ya yaşayan bazı gençlerin Hz. Hüseyin’i (as) dünyaya tanıtmak için gerçekleştirdikleri çabayla başlatıldı ve bugün bu kampanyanın Amerika, Fransa, Hindistan, Almanya, Norveç ve Avusturalya gibi ülkelerde ayağı bulunmaktadır. Bu hareketin üyeleri sadece Müslümanlardan değil, diğer dinlerin mensuplarından da oluşmaktadır. Bu kampanyanın Toronto’daki üyeleri konuyla ilgili olarak şu ifadelerde bulunuyor: ‘Biz İslam’ın çeşitli mezheplerinden üyelere, Hindu ve Hristiyan gönüllülere sahibiz. Biz Kanada’daki Suriyeli mültecilerle çok yakından çalışıyoruz ve onların arasında da Müslüman, Hristiyan ve Yezidi kişiler bulunuyor. Bu hareket hayırsever ve barışçıl faaliyetleriyle İmam Hüseyin’in (as) şahsiyetini tanıtmaya çalışıyor. Bu yüzden de eğer bu grubun geçmişine bakacak olursanız, fakirlere gıda dağıtımı, kan bağışı ve savaş mağdurlarına yardım gibi yaptığı çeşitli işleri görebilirsiniz ve yapılan bu faaliyetlerin tamamı İmam Hüseyin’i (as) tanıtmak ve onun Aşura kıyamının felsefesini anlatmak için bir vesiledir.
İmam Hüseyin hakkında hiçbir şey duymamış kişiler
“Who is Hussain” kampanyasının yürütüldüğü şehirlerden biri de Toronto’dur. Bu şehirdeki gençler yaklaşık bir yıldan fazla bir süredir İmam Hüseyin’i (as) bölge halkına tanıtmak için faaliyet göstermektedir. Grup üyelerinin ifadesine göre, bu şehirdeki grup üyelerinin büyük bir kısmını farklı milliyetlerden gençler oluşturuyor ve bu gençler şimdiye kadar İmam Hüseyin’i (as) duymamış kişilere İmam Hüseyin’in (as) hikayesini anlatıyorlar. “Who is Hussain” grubunun Toronto’daki liderlerinden olan İmtiyaz Keremali faaliyetleri hakkında şunları söyledi: ‘Biz buradaki halka İmam Hüseyin’i (as) anlattığımızda çok şaşırıyorlar ve çok olumlu tepkiler gösteriyorlar ve her zaman konu hakkında daha fazla bilgi sahibi olmak istiyorlar. Biz genel olarak Müslüman olmayan ve şimdiye kadar İmam Hüseyin (as) hakkında hiçbir şey duymayan kişilerin yanına gidiyoruz.’
İmam Hüseyin’in (as) toplumsal bir reformcu olarak tanıtılması
“Who is Hussain” kampanyası üyeleri sadece İmam Hüseyin’in (as) şehadet yıl dönümünde değil, bütün yıl boyunca faaliyet gösteriyorlar. Kendilerinin ifadesine göre etrafındaki kişilerin dinini değiştirmek gibi bir programları yok ve onlar sadece bugün dünyada unutulan bir kavram olan toplumsal adalete doğru hareket etmeye çalışıyor ve bu hareketin lideri olarak ta İmam Hüseyin’i (as) görüyorlar. Bu yüzden de faaliyetlerindeki en önemli nokta, bugüne kadar İmam Hüseyin’i (as), Kerbela ve Aşura olayını duymamış ve Kerbela olayından ve Aşura kıyamından bu hareket vasıtasıyla tanışacak olan kişilerle nasıl ilişki kuracakları ve konuşacaklarıdır. Bu grubun üyelerinden bu gibi kişilerle nasıl ilişki kurdukları sorulduğunda şu açıklamalarda bulundular: ‘Biz konuşmaya İmam Hüseyin’i (as) tanıtmakla başlıyoruz ve ondan toplumsal bir reformcu olarak bahsediyoruz ve sonra yardım, fedakârlık ve İmam Hüseyin’in (as) kıyam etme sebebi olan onur, eşitlik ve adalet gibi konular hakkında konuşuyor ve onun insanlığa verdiği dersin “onurlu (izzetli) bir şekilde ölmek, zillet altında yaşamaktan daha iyidir” ifadesi olduğunu belirtiyoruz.’
20 milyon kişinin Erbain yürüyüşüne katıldığını duyunca çok etkileniyor ve büyüleniyorlar
Kerbela kıyamının üzerinden 1400 yıl geçmesine rağmen, hala Aşura olayının çeşitli konuları kapsaması, bu olayı çeşitli boyutlarda ve çeşitli bakış açılarıyla insanlar için çekici kılıyor ve aynı zamanda etkiliyor. “Who is Hussain” kampanyasının Toronto’daki üyeleri, Kerbela olayının çeşitli bölümlerini anlattıklarını ama muhatapları için bazı bölümlerin diğer bölümlerden daha fazla dikkat çekici olduğunu belirtiyorlar. Grup üyeleri konuyla ilgili olarak şunları söylüyor: ‘Kerbela olayının bazı bölümleri muhataplarımıza çok çekici geliyor. Mesela İmam Hüseyin ‘in (as) hem yaşlı hem genç hem Arap hem acem, hem Müslüman hem de gayri Müslimlerden oluşan sadece 72 kişiyle zulüm karşısında gösterdiği direniş ve İmam’ın ordusunda hem kölelerin hem de hür insanların bulunması muhataplarımızın çok ilgisini çekiyor. Bu yüzden muhataplarımız eşitsizlik, ırkçılık ve mezhepçilik gibi adaletsizliklerin yaygın olduğu bugünün dünyasında, 1400 yıl önce Arap toplumunda yaşayan insanların adaletsizlik karşısındaki bu direnişini duyunca çok etkileniyor ve büyüleniyor.’
“Who is Hussain” hareketi lideri İmtiyaz Keremali, İmam Hüseyin’in (as) kıyamıyla birlikte 20 milyon kişinin Aşura günü Erbain yürüyüşüne katılmasının da muhataplarını çok etkilediğini ifade ediyor. İmtiyaz Keremali komuyla ilgili olarak şu ifadelerde bulundu: ‘Muhataplarımızı çok etkileyen diğer bir konu da Erbain’de mucizevi bir şekilde toplanan 20 milyon kişidir. Muhataplarımız üç gün boyunca Necef’ten Kerbela’ya su, gıda ve konaklama endişesi olmadan yürüyen kişileri anlattığımızda büyüleniyor ve Kerbela hakkında daha fazla bilgi sahibi olmak istiyorlar.’
Ölenler için yaptığımız eylem bir mumla başladı
İmtiyaz Keremali “Who is Hussain” kampanyasının Toronto’da yaklaşık bir yıldır başladığını ifade etti. Bu grubun Kanada’daki çalışmaları Bağdat’ta Ramazan ayında ölenlerin anısına bir mum yakılarak başladı ve bu olay 3 bin kişinin orada toplanmasına neden oldu ve kanallarda en önemli haber haline geldi ve bu konu da “Who is Hussain” kampanyasının kuzey Amerika’daki diğer eylemlerinin başlamasına neden oldu.
Kan bağışı, saç kesimi ve ihtiyaç sahiplerine yemek dağıtımı
Toronto’daki gençler Aşura kıyamını anlatmakla birlikte aynı zamanda hayır işlerinde de bulunuyorlar. Grup üyeleri konuyla ilgili olarak şu açıklamalarda bulunuyor: ‘Biz bu süre boyunca kan bağışı için 9 merkez oluşturduk ve Aşura Bilinçlendirme Haftasında Toronto Üniversitesinin katılımıyla 100 gayri Müslim’i İmam Hüseyin’in (as) mesajına cezp ettik ve aynı zamanda haftada bir gün evsiz kişilere öğle yemeği veriyor, ücretsiz diş muayenesi ve tedavisi yapıyoruz.’
Bu grup aynı zamanda bütün bu faaliyetlerinin yanında Suriyeli sığınmacılar için programlar, Kilise ve sinagoglarda çeşitli dinler için İmam Hüseyin konulu oturumlar düzenliyorlar.
Ehl-i Sünnet mensubu bir kişi İmam Hüseyin’e (as) taptığımızı düşünüyordu
Bu gibi kampanyalara çok yoğun katılım gösteriliyor ve bu kampanyalar, buralarda faaliyet gösterenler için unutulmaz hatıralar bırakıyor. Kampanya üyelerinden biri hiç unutamadığı hikayelerinden birini anlattı: ‘Bir hafta, Suriyeli sığınmacılar için, grubumuzdan ve faaliyetlerimizden bahsetmek için polis kamplarına katıldık. Orada insanlardan olumlu tepkiler aldık ve onlar İmam Hüseyin (as) hakkında bize birçok soru sordu ve İmam Hüseyin (as) ve yaşamı hakkında daha çok şey bilmek istiyorlardı ve biz İmam Hüseyin (as) hakkında daha fazla bilgi sahibi olmak isteyen iki polis iki sohbet ettik.
Bu polis memurlarından biri Sünni, diğeri de Hristiyan bir siyahiydi. Sünni olan polis memuru şimdiye kadar Şiilerin İmam Hüseyin’e (as) taptığını zannettiği söyledi ve biz ona dinimizi ve İmam Hüseyin’in (as) Allah’a inandığını ve Allah’a ibadet ettiğini anlattık ve o kişi bu konu hakkında bizden bunu duyunca, bizimle ilişkisini sürdürdü ve kendisini konuyla ilgili olarak daha fazla bilgilendirmemizi istedi. Siyahi olan ikinci polis memuru da İmam Hüseyin’in (as) hikayesini duyunca sadece etkilenmekle kalmadı, İslam hakkında da daha fazla bilgi sahibi olmak istediğini çünkü İslam ve Hristiyanlığın birbirine benzediğine, İmam Hüseyin ‘in (as) mesajının dünyadaki bütün insanları ilgilendirdiğine ve herkesin onu tanıması gerektiğine inandığını söyledi.’
Hille’de İranlı Ziyaretçilere İntihar Saldırısı Düzenlendi
Siyonist-tekfiri terör örgütü İşid, Hille saldırganının hüviyetini açıklayarak Bağdat, Kerbela ve Necef’in de şiddetli saldırılara maruz bırakmakla tehdit etti.
Siyonist-tekfiri terör örgütü İşid, Perşembe günü Irak’ın güneyinde Hille ve eş-Şumeli’de yapılan ve yüzlerce kişinin şehadetine ve yaralanmasına neden olan intihar saldırısını üstlendi.
Bu Siyonist terör örgütü, Perşembe günü yapılan intihar saldırısının failinin Ebu Fahad el-Iraki olduğunu bildirdi ve onun tarafından bomba yüklü kamyonun yol üzerinde patlatılması sonucu iki yüzden fazla ölü ve yaralının olduğunu haber verdi.
Siyonist terör örgütü İşid, yayınladığı bu bildiride Şiileri Rafizi diye adladırmış ve Neyneva eyaletinde aldığı yenilgilere değinerek, onlar Bağdat, Kerbela ve Necef’te de böyle saldırılara hazırlansınlar, denildi.
Bomba yüklenmiş yakıt tankeri ziyaretçilerin de bulunduğu petrol ofisinde Perşembe günü ikindi vakti patlatıldı. Bu patlama sırasında olay yerinde İranlı, Bahreynli ve Iraklı ziyaretçilere ait en az yedi otobüs vardı.
Sağlık merkezinin verdiği bilgiye göre, şimdiye kadar yaralılar arasında hiçbir İranlı belirlenmiş değil, ama İran oturumlu 11 Afganlı yaralılar arasında.
Yetkililer, yaralı ve şehitleri belirleme çalışmalarının devam ettiğini belirterek şunlara söyledi: Patlama o kadar şiddetli idi ki olay yerinde bulunanların hepsinin şehit olduğu tahmin ediliyor. Büyük ihtimal 71 İranlı olayda şehit olanlar arasında. Şehitlerin kimliğinin belirleme çalışmaları cesetlerin vahametinden dolayı zorlukla ve yavaş bir şekilde devam ediyor.
Hastaneye intikal ettirilen yaralılar arasında 9 İran tabii Afganlı bulunmaktadır ve bir kişi de ICU bölümündedir. On birinci kişinin de yaralılar arasında olduğu düşünülmekte ki henüz bulunamadı.
Şimdiye kadar olayla ilgili net bir bilgiye ulaşılmış değil. İran Dışişleri Bakanlığının Elçilikler Yardımcısının verdiği en son bilgiye göre genel olarak şehit sayısı 80 kişidir ve bunlardan 40 kişi İranlıdır.
Ama Reuters’in verdiği bilgiye göre şehit sayısı şimdiye kadar 100’ü bulmuş durumda ve onların çoğu İranlı.
İran’dan Irak’ta İntihar Saldırısına Kınama
Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Behram Kasımi, Irak’ta düzenlenen ve bazı İranlı ziyaretçilerin şehadeti ile sonuçlanan hain terör saldırısını şiddetle kınadı.
Sözcü Kasımi, İran bu tür cinayetleri kınadığını ve Irak milleti ve devleti ve hayatını kaybedenlerin aileleri ile acılarını paylaştığını kaydetti.
Kasımi ayrıca, korkunç cinayette bazı İranlı vatandaşların şehadeti ile ilgili haberi alır almaz harekete geçtiklerini, olayla ilgili her türlü gelişmeyi vatandaşlarla paylaşacaklarını belirtti.
Kasımi bu tür cinayetlerin aslında teröristlerin acizliğinden ve art arda uğradıkları hezimetlerden kaynakladığını vurguladı.
Türkiye Irak'taki terör saldırısını kınadı
Türkiye Dışişleri Bakanlığı, Irak'ta meydana gelen, çok sayıda kişinin hayatını kaybetmesi ve yaralanmasına neden olan terör saldırısını kınadı.Türkiye Dışişleri Bakanlığı'ndan yapılan yazılı açıklamada, "Bağdat'ın güneyinde Hille şehri yakınlarında Kerbela'dan dönen Şii ziyaretçileri hedef alan ve çok sayıda kişinin hayatını kaybetmesine ve yaralanmasına neden olan terör saldırısını şiddetle kınıyoruz." ifadesine yer verildi.
Saldırıda yaşamını yitirenlere Allah'tan rahmet, yakınlarına başsağlığı ve yaralılara acil şifalar dilenen açıklamada, "Türkiye, din, mezhep ve etnik köken gözetmeksizin bölgemizi tehdit eden terör örgütleri ve teröristlerle mücadelede Irak hükümetiyle işbirliği ve dayanışma içinde olmaya devam edecektir." ifadeleri kullanıldı.
Hac menasiki ve Erbain yürüyüşü iki farklı konudur
İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Behram Kasımi, Hac menasiki ve Erbain yürüyüşünün birbirinden farklı iki konu olduğunu ve basında yer bulan iddiaların gerçeği yansıtmadığını belirtti.İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Behram Kasımi, düzenlediği haftalık basın toplantısında güdemdeki konulara dair değerlendirmelerde bulundu.
Yeni ABD Başkanı Donald Trump’ın nükleer anlaşma hakkındaki sözlerine değinen Behram Kasımi, “ABD seçim kampanyalarında sadece nükleer anlaşma değil, çok konular tartışıldı. Dolayısıyla da ön yargıda bulunamayız. Beklememiz gerekir” dedi.
İran’ın herhangi bir muhtemel durumla karşılaşmaya hazır olduğunu ifade eden Kasımi, “Görünen o ki, başkanlığı devralma zamanı yaklaştıkça da Trump ABD ilkeleriyle uyum sağlamaya çalışacak. Tabii ki herhangi bir muhtemel duruma karşı İran’ın da gerektiği zaman hayata geçirebilecek kendi seçenekleri vardır” açıklamasında bulundu.
İran ve P5+1 Grubu arasında varılan nükleer anlaşmaya da işaret eden Behram Kasımi, “Nükleer anlaşma tek taraflı bir anlaşma değildir. Bu anlaşma BM ve BM Güvenlik Konseyi’nin onayını da almıştır. Dolayısıyla da nükleer anlaşma tek taraflı olarak feshedilmez. Biz sabırla bekliyoruz. Trump kabinesi ne yaparsa biz de ona göre bir yaklaşım sergileriz” ifadelerini kullandı.
Erbain yürüyüşüne de işaret eden Behram Kasımi, Irak halkının misafirperverliği için teşekkürlerini ileterek, “Bu sene Erbain merasimi çok güzel bir şekilde düzenlendi. Özel bir sorun yoktu. Herhangi olumsuz bir rapor da bize ulaşmadı” dedi.
Erbain merasimine ilişkin basına yansıyan bazı mesnetsiz iddiaları da yalanlayan İranlı Sözcü, “Erbain yürüyüşü başka ve hac menasiki de başka bir konudur. Bu iki merasim, tamamen birbirinden farklı iki konudur. Bu iki konuyu birbirine ilişkilendirmek ve kutsal mekanları kötüye kullanmak zaten yanlış ve beyhudedir. Bu tür mesnetsiz iddialara önem vermeyiz. Aslında bu tür sözlerin Suudiler tarafından ileri sürülmesi beklenmedik bir konu değildir” diye konuştu.
İnkılap Rehberi: Bağımsız ülkelerin etkin bir rol üstlenmeleri gerekir
İnkılap Rehberi Imam Hamanei, Slovenya Cumhurbaşkanı’nı kabulünde bölgedeki üzüntü verici olaylar karşısında bağımsız ülkelerin etkin bir rol üstlenmeleri gerektiğini vurguladı.İran İslam İnkılap Rehberi Imam Hamanei, resmi bir ziyaret kapsamında Tahran’a gelen Slovenya Cumhurbaşkanı Borut Pahor’yu bugün akşam saatlerinde kabul etti.
Bu görüşmede, bölgedeki acı ve üzüntü verici olaylar ve bazı dünya güçlerinin bölgeyi savaş ve istikrarsızlığa sürüklemesine işaret eden İnkılap Rehberi Imam Hamanei, “İran İslam Cumhuriyeti her zaman bölge ülkelerine uygulanan baskılara karşı bağımsız ülkeleri atkiv bir rol üstlenmeye çağırmış ve onların sessiz ve seyirci olmamalarını talep etmiştir” dedi.
“Batı Asya’da yaşanan şiddetli çatışmalar ve terör örgütlerinin oluşumu bazı güçlerin müdahalesi sonucudur” diyen İnkılap Rehberi, “Bu çatışmaların alevini söndürmeye çalışmak bütün ülkelerin görevidir. Sulta düzenin yaptığı propagandaların tam tersine İran sözünü ettiğimiz amaç için faal ve etkilidir, lakin başka ülkelerin içişlerine müdahale etmez” açıklamasında bulundu.
ABD’nin başını çektiği koalisyonun başarısızlığa uğradığını belirten Imam Hamanei, sözlerine şöyle devam etti:
Bu konuda iki bakış açısı vardır. Birinci bakış açısından yola çıkıldığında Amerika’nın DEAŞ’in kökünü kazımak için bir planı yoktur. Tarihe bir bakınız, İngilizler Hindistan’ı sömürdükleri dönemde Keşmir’i bir kemik gibi yaranın içine gömdüler. Nitekim ki iki komşu ülke Hindistan ve Pakistan arasındaki ihtilaflar şu ana kadar bile süregelmiştir. İşte DEAŞ karşısında da aynı durum gündemdedir. Irak ve Suriye’yi çözülmemiş bir sorunla (DEAŞ’la) baş başa bırakmaya çalışıyorlar.
İkinci bakış açısından da yola çıkıldığında Amerika’nın DEAŞ meselesini çözmek istediğini, lakin mevcut şartlardan dolayı bunun üstesinden gelemediği gündeme taşınıyor. Nihayet her iki bakış açısının sonucu da aynı olmuş ve halihazırda Irak ve özellikle de Suriye çok acı ve zor şartlarla baş kalmıştır.
İnkılap Rehberi Imam Hamanei, Batı Asya’daki istikrarsızlığın mülteciler meselesi gibi bazı sorunlara yol açtığını kaydederek, “Avrupa ülkeleri birkaç bin mülteciyi bile kabul etmedikleri halde İran yıllardır Afganistan halkından 3 milyon kişiye ev sahipliği yapmaktadır. İran, onlara yaşam ve eğitim şartları sağlamış ve mültecilere çok güzel bir şekilde davranmaktadır” dedi.
Bölgedeki üzüntü verici olaylardan birinin de Yemen halkının Suud devleti tarafından bombalanması olduğunu belirten İslam İnkılabı Rehberi, “Bağımsız ülkeler bu tür olaylara karşı çıkmalıdır. Zira ki bir millete baskı uygulamak aslında bütün insanlık için acı vericidir” şeklinde konuştu.
Geleceğe Küresel Yürüyüş: Erbain
Bismillah
Dünyanın çeşitli bölgelerinde eşine az rastlanır bir çoşku ve heyecan var bu günlerde. İnsanlar yüzlerce,binlerce gruplar halinde aynı maksada doğru hareket halindeler. O maksat Necef’tir. Dünyanın en büyük yürüyüşüne başlamak,milyonlar deryasına katılıp Necef- Kerbela arasındaki 90 Km’lik mesafede yürümek için yollara düşmüş bulunuyorlar.
Erbain merasimleri zahirde Kerbela şehitlerini, özellikle de şehitlerin seyyidi İmam Hüseyn’i anmak için düzenlense de gerçekte geçmişe değil geleceğe doğru bir yürüyüştür. Anmanın ötesinde anlamaktır.
Irak’a gitme imkanları olmayanlar ise bulundukları ülkelerde sembolik olarak Erbain Yürüyüşü düzenlemekteler. Bu yürüyüşlere sembolik demek aslında doğru değildir, Huseyn’in(as) mesajını zamanımızdaki insanlara anlatmak, gelecek nesillere taşımak için herkes bulunduğu her yerde yürüyüşler tertiplemeli, bu yürüyüşe katılmalı, en azından yürüyüşlere katılanlarla dayanışma ve yürek birliği içinde olmalıdır.
Her ne kadar bu yürüyüş şimdilik çoğunluğunu Şiilerin oluşturduğu Müslümanlar tarafından yapılsa da gerçekte dünyanın tüm mustaz’af, hakkları ellerinden alınmış ve mazlum bırakılmış halklarının adalete, adil bir küresel düzene doğru yürüyüşüdür.
Bu yürüyüşün startı aslında öndört yüzyıl önce Âlemlere Rahmet Hz. Muhammed(sa) tarafından verilmiş ve sevgili torunu İmam Hüseyin(as) tarafından Medine’den Mekke’ye, oradan da Kerbela’ya yürüyüşüyle devam etmiştir. Tağuutların hakim olduğu dönemlerde ara verilmiş, yavaşlamış olsa da bu yürüyüş hiçbir zaman durmamıştır ve küresel adalet devleti kurulana,ilahi vaad gerçekleşip “Allah’ın salih kulları yeryüzüne varisler olarak yerleşene” kadar da devam edecektir.
Bunun için Erbain yürüyüşünü “Küresel Erbain Yürüyüşü” olarak adlandırmamız daha uygun olur. Bu sadece Şii Müslümanlara mahsus olmayıp tüm Müslümanları, inananları ve mustaz’afları , dünya halklarının %99’unu kapsayan bir harekettir.
Erbain Yürüyüşü bir diriliştir, uyanıştır, basiret kazanmadır, şuurlanma hareketidir. Muhammed’in, Ali’nin, Hüseyn’in çizdiği yolun idrak edilmesi, anlaşılmasıdır. Ali’nin(as) hareminden Hüseyn’in(as) haremeine yürünmesi de zaten bu idrak ve şuurun kazanılması için değil midir?
Peki başka bir yerde değil de niçin Irak’ta? Niçin Necef ile Kerbela arasında? Yeryüzünde insani değerlerin, dinin, adaletin ayakta durması için Ali’den ve Hüseyin’den daha çok fedakarlık yapmış, daha net mesajlar vermiş, gelecek nesillere hakkın, adaletin yerleşmesi uğruna tüm aile fertlerini şehid ve esir vermiş başka bir aile daha var mıdır? Olsa bile Ali’nin, Hüseyn’in soyundandır, Hüseyn’in çizgisinde bulunanlardandır.
Erbain, geleceğe yürüyüştür, çünkü insanlığın geleceğini belirleyecek, tüm tağuuti sistemlerin, müstekbir güçlerin dünya üzerindeki uğursuz sultalarına son verecek küresel harekete bir başlangıçtır, mustaz’afların küresel dayanışmasına bir çağrıdır, bir hazırlıktır.
Peki hangi geleceğe bir yürüyüştür? Nasıl bir gelecekle sonuçlanacaktır bu yürüyüş?
Bu Erbain Yürüyüşleri insanlığın aydınlık geleceğine, zulmün kökünün kazınıp yeryüzünün adaletle dolacağı, her din, her ırk, her coğrafyadan insanların kardeşlik ve barış içerisinde yaşayacağı dünyaya bir yürüyüştür.
Hüseyin, Kerbela ve Aşura’nın mesajı, mücadele anlayışı anlaşılmadan yeryüzünde adalet eksenli bir düzen kurmak mümkün değildir. Öyleyse “zuhur”un hakikat ve zaruretinin anlaşılması için önce Hüseyn’in anlaşılması gerekir.
Mustaz’afların yeryüzündeki bu küresel yürüyüşü sayesinde Hüseyn ve eşsiz ashabının hakkaniyeti, fedakarlıkları, müstekbir/emperyalist güçlerle nasıl mücadele edilmesi ve bu uğurda ölümden korkmamak gerektiği başta Müslümanlar olmak üzere dünyanın mustaz’af halklarınca anlaşılacak, müstekbirler ve tağuutlar hariç tüm dünya halkı Hüseyn aşkıyla hareket edecektir.
İşte böyle bir ortamda beklenen Adalet Güneşi zuhur edecek ve kendisini “Ben Hüseyn’in oğluyum” diye tanıtacaktır. Ve Hüseyin aşıkları özlemini çektikleri dünyanın kurulması için Hüseyn’in oğlunun etrafında toplanacak, O’na yardım edeceklerdir.
Küresel Erbain Yürüyüşü aslında “zuhura” doğru bir yürüyüş ve hazırlıktır.
Küresel Erbain Yürüyüşü her türlü mezhebi, ulusal, ırksal ve bölgesel taassupları ayaklar altına almak, asıl düşmanı, yani müstekbirliğin/emperyalizmin baş temsilcisi uluslararası siyonizm ve ABD’yi tanımak ve onların bölgemizde çıkardıkları kanlı savaşlara son vermek için bir fırsattır.
Ne mutlu bu hakikatleri idrak ederek geleceğe yürüyüşe çıkanlara.
Ziya Türkyılmaz
İmam Hamenei’den Erbain Yürüyüşüne İlişkin Açıklama
İmam Hamenei, dünyanın çeşitli ülkelerinden mümin insanların katılımıyla düzenlenen Erbain yürüyüşünün, ilahi bir şiar olduğunu söyledi.
İmam Hamenei; Erbain yürüyüşünün azim dolu eşsiz bir hareket olduğunu belirterek, Ehlibeyt mektebi öğretilerinin “aşk-iman” ve “akıl-duygu” karışımından meydana geldiğini ifade etti. İmam Hamanei Erbain yürüyüşünün aşkla ve imanla donatılmış ayrıca aklı ve duyguları da harekete geçiren ilahi bir şiar olduğunu belirtti.
İmam Hamenei Irak halkının Erbain ziyaretçilerini ağırlama konusundaki hassasiyetine ilişkin olarak; “Biz de uzaktan Erbain ziyaretçilerine gıpta etmekte ve keşke sizlerle birlikte olabilseydik demekteyiz” dedi.
İmam Hamenei Allah Resulü ve Ehlibeyt ile aşk ve maneviyat üzerine bağ kurulması gerektiğini ifade ederek şunları söyledi:
“İran ve dünyanın öteki ülkelerinden çeşitli halkların Erbain yürüyüşüne katılabilmek için gösterdikleri görkemli çaba, Ehlibeyt mektebinin en seçkin özelliklerinin bir tecellisidir. Bu ilahi hareketteki iman, kalbi itikat gerçek inanç, aşk ve muhabbet göz kamaştırmakta.”
İmam Hamenei ayrıca, Erbain ziyaretçilerinden kurallara ve kanunlara riayet etmeleri isteğinde bulundu.
İran'dan Arap ülkelerin iddialarına sert yanıt
İran’ın BM’deki daimi temsilcisi, eskilerde Saddam rejiminin safında olan ülkelerin bugün BM antlaşmaları ihlalinden söz etmelerinin saçmalık olduğunu ifade etti.
Son günlerde BAE devleti, 10 Arap ülkesiyle birlikte BM Genel Kurulu’na İran’la ilgili dayanaksız iddialarla dolu bir mektup göndermişti. Bu bağlamda İran’ın BM’deki daimi temsilcisi Gulamali Hoşru ise öne sürülen iddalara yanıt olarak BM Genel Sekreteri'ne bir mektup sunduktan sonra onun resmi olarak yayınlanması talebinde bulundu.
Hoşru, BAE ve 10 Arap ülkesinin “İran, Arap ülkelerin içişlerine müdahale ediyor ve bölgede yayılmacı bir politika izlemektedir” iddiasına ilişkin yaptığı açıklamada, “Acı gerçek şu ki, söz konusu mektubu imzalayan Arap ülkeleri 8 yıllık İran-Irak savaşında Saddam rejimine destek verdi. İran’ın müdahaleci olduğunu öne süren ülkeler kendileri halihazırda Yemen'e bombardman uçaklarını göndererek, orada zalimce cinayetler işlemektedir” dedi.
İran’ın BM’deki daimi temsilcisi Gulamali Hoşru'nun yazdığı mektubun satır başları şöyledir:
Gericilik ve terörizmi besleyen ve bu çirkin olgunun Suriye, Irak ve diğer ülkelere de yayılmasına yol açan devletlerin İran’ı terörizmle suçlaması oldukça saçmalıktır.
Söz konusu Arap ülkeleri İran’ın Yemen’de müdahale ettiğini öne süryüyor. Halbuki bu iddia esas olarak yanlıştır. Zira ki bu ülkeler Yemen’i kuşatma altında tutarak tıpkı Gazze kuşatması gibi bu ülkeyi bitiş noktasına sevk etmiştir. Aynı zamanda İran’ın Yemen’e askeri ve mali yardım ettiğini söylüyorlar. Acaba onların bu iddiaları öne sürmesi saçmalık değil midir?
Şaşırtıcı konu şudur ki, onlar hâlâ İran’ın Mina faciasını siyasileştirdiğini iddia ediyor. Oysa ki İran bu faciadan bir seneden fazla geçtiği için olayın gerçek nedenini ve suçluların kimler olduğunu öğrenmek istiyor. Bunlar uluslararası yasalara aykırı mıdır?
Eğer İran Suriye'ye yardım etmeseydi şimdi o ülkede ve hatta bölgede gerici terör örgütlerinin siyah bayrağı dalgalanmış olabilirdi.