کارگر

کارگر

Amerika düşünce kuruluşu yayınladığı raporlarda, Hizbullah’ın gücüne değinerek şunları yazdı: ‘Amerika, asker değişimi, Hizbullah ile savaşılan bölgelere mühimmat gönderilmesi ve İran hava yolu şirketleri konularını yeniden gözden geçirse iyi olacak.’

Amerika Düşünce Kuruluşlarından Demokrasileri Savunma Düşünce Merkezi özellikle Lübnan Hizbullah’ı olmak üzere İran’ın vekalet savaşındaki araçları ve bununla başa çıkmanın yöntemleri hakkında şunları yazdı: ‘ Hizbullah İran’ın İnkılap süresince ilk başarısı olmasına rağmen, bu gün İran İslam Cumhuriyeti’nin birçok İslam savaşçısı bulunmaktadır ve Devrim Muhafızları Kudüs Komutanı Kasım Süleymani 2015 yılında “biz bölge genelinde İslam İnkılabının yayıldığına şahit olmaktayız” ifadesinde bulunmuştur.’

Bu düşünce kuruluşu tarafından yayınlanan rapora göre, İran’ın vekalet savaşı için Suriye’de, Irak’ta, Filistin’de ve Yemen’de önemli sayıda kuvveti bulunmaktadır. Ama bu kuvvetlerin içinde İran’ın en güçlü vekalet savaşı kuvveti Hizbullah’tır. Bu kuvvetlerin Lübnan’da füze cephanelikleri bulunmaktadır ve bu kuvvetler çeşitli bölgelerde gizli bir şekilde varlık göstermekte ve yine bu kuvvetin askerleri İran’ın nüfuz elde etmek istediği kilit bölgelerde bulunmaktadır. Hizbullah kuvvetlerinin Suriye hükümetini korumak için verdiği kayıplara rağmen yine de bu kuvvetlerin kapasitesi ve varlığı öldürücüdür.’

Bu düşünce kuruluşu yayınladığı raporun başka bir bölümünde, Amerika’nın Hizbullah’ın üstesinden gelmek için, yaptırım uygulama, Hizbullah’ın bölgedeki ve dünyadaki kuvvetlerini ve onlara mali destekte bulunanları tanıma gibi elinde bulunan araçlara değinerek şunları yazdı: ‘Amerika’nın, askerilerin değişimini ve Hizbullah’ın savaştığı bölgelere mühimmat gönderilmesini yasaklaması için, bölgesel ortaklarla iş birliği yapması gerekmektedir.’

Raporun sonunda ise şu ifadeler yer aldı: ‘İran’ın destekçilerinin güçlenmesine neden olan Nükleer Anlaşmanın ardından, Amerika Kongresi Hizbullah ile savaşma çabasını daha da arttırdı ama bu gruba karşı daha dikkatli olunmalıdır. Amerika ve Avrupa’da yeni liderlerle, bu küresel tehdit ile başa çıkma konusunda dünyada yeni çabalar oluşacaktır.’

İran Devrim Muhafızları Kudüs Orduları Komutanı, “IŞİD ve tekfirci gruplar Suriye için kurulmadılar. Bu gruplar İran’a karşı oluşturuldu” dedi.

İran İslam Cumhuriyeti Devrim Muhafızları Kudüs Orduları Komutanı General Kasım Süleymani dün,  geçen yıl Suriye’de şehit olan Hüseyin Hemedani’nin şehadet yıldönümü münasebetiyle yaptığı konuşmada şunları söyledi:

“Dünya neden bu kadar Suriye coğrafyasına seferber oldu? Konu bir kişi ve diktatörlük konusu mu? Konu farklı bir mesele. Bu Arap âleminde çeşitli ülkeler bulunuyor ve bu ülkelerin bir sürü parası var. Kısa bir dönem önce utanç verici bir anlaşma olan Camp David Anlaşması’na şahit olduk. Bu anlaşmayla Enver Sedat Müslümanları sırtından bıçakladı.

Toprak bütünlüğünü ve güvenliğini Müslümanlara feda etmeye hazır olan bir ülke dışında, bu Arap ülkelerinin tamamının ya gizli olarak ya da açık bir şekilde Siyonist Rejim ile ilişkileri var. Clinton döneminde Suriye ve Siyonist Rejim barışı Paris’te tamamlanacaktı. Hafız Esad Paris’e gitti ama ertesi sabah o toplantıya katılmak istemedi. Çünkü Suriye’nin uzlaşmasının Direniş Cephesi’nin Siyonist rejime karşı istikrarındaki etkisini biliyordu ve bu görüşmeyi iptal etti.

Beşar Esad döneminde Kral Abdullah Suriye’ye geldi ve Beşar Esad’ın elinden tutarak onu Suriye Ordusunu kovan ve Hafız Esad’ın heykelini deviren Lübnan’a götürdü. Ona, “oğlum Lübnan senin” dedi ama buna karşılık ne istiyordu? Beşar Esad’dan İran’dan vazgeçmesini istedi ama Esad bunu kabul etmedi.

Arabistan’ın çok aceleci ve belki de kendi kralını bile öldürecek olan ikinci Veliahtı arabuluculuk yapmak için Rusya’ya gitti ve Suriye’den bir kişi ve Ruslarla bir toplantı düzenledi. Arabistan Veliahtı Beşar Esad’ın durumunu sordu ve Suriyeli temsilci sorunun IŞİD olduğunu söyledi. Suudi Veliahtı “IŞİD’in bir tehlikesi yok ve bunların hepsi sona erecek ama sorun, sizin İran ile olan ilişkiniz. Eğer sizin İran ile ilişkiniz kesilirse, bunların hepsi de sona erer” dedi.

Düşmanın sorunu Suriye’nin Direniş Cephesi’ndeki merkeziyeti ve İran İslam Cumhuriyeti ile olan ilişkisidir. Biz orada sadece Suriye’yi savunmuyoruz, aynı zamanda İran İslam Cumhuriyeti’ni de savunuyoruz. IŞİD ve tekfirci gruplar Suriye için kurulmadı. Bu terörist ve tekfirci gruplar İran İslam Cumhuriyeti’ne karşı oluşturuldu.

Eğer direniş gösterilmesiydi, bazılarının Emevi Cami’nde namaz kılma ve Osmanlı İmparatorluğu kurma hayalleri gerçek ve başarılı olur ve IŞİD hükümet kurardı. İşte o zaman Allah bilir İslam dünyasının başına ne gibi felaketler gelirdi.

İran İslam Cumhuriyeti iftiharla bu facianın karşısında durdu. Suriye hükümeti bugün İran’ın yardımıyla 5 yıldır süren baskıların ve yaptırımların ardından, dünyanın Suriye hükümetine karşı savaşan kişilerin terörist gruplar olduğunu itiraf etmesini başardı. Biz savaş askerleriyiz ve Suriye hükümetine yardım ettik. Eğer Suriye bu terörist grupları engellemeseydi bugün bütün bölgeler IŞİD ile çatışma halinde olacaktı.

Tekfirciler bugün bütün cephelerde yenilmiş ve kaybetmiştir ya da kaybetmek üzeredir. Suriye halkının yenilmez hükümetinin arkasında olduğuna inanıyorum. Bugün Avrupa’nın yüksek güvenlik harcamaları yapmalarının nedeni bu terörist grupları desteklemelerinden kaynaklanmaktadır.”


 
Eylül 30, 2016 - 3:51 PM
News Code : 782382
Source : wikishia.net
 
Briefİmam Hüseyin’in (a.s) Medine’den Kerbela yolculuğu (Arapça: ‎حركة الإمام الحسين (ع) من المدينة الى كربلاء), Muaviye’nin ölmesinden sonra başladı. İmam Hüseyin (a.s) Yezit’e biatı meşru bilmemiş ve Kufelilerin daveti üzerine onların yöneticiliğini üstlenmek için Mekke’den Kufe’ye doğru yola çıkmıştır, ancak Kerbela’da Kufelilerin ihanet ve sadakatsizliklerinden dolayı Aşura günü iki ordu arasında gerçekleşen savaşta, İmam Hüseyin (a.s) ve az sayıda (yaklaşık 72 kişilik) ashabı şehadete ermiştir. Geride kalan yakınları, Ehlibeyti ve yaranları ise esir alınarak Kufe’ye ve oradan da Şam’a gönderilmiştir.

İmam Hüseyin’in (a.s) Medine’den Kerbela yolculuğu (Arapça: ‎حركة الإمام الحسين (ع) من المدينة الى كربلاء), Muaviye’nin ölmesinden sonra başladı. İmam Hüseyin (a.s) Yezit’e biatı meşru bilmemiş ve Kufelilerin daveti üzerine onların yöneticiliğini üstlenmek için Mekke’den Kufe’ye doğru yola çıkmıştır, ancak Kerbela’da Kufelilerin ihanet ve sadakatsizliklerinden dolayıAşura günü iki ordu arasında gerçekleşen savaşta, İmam Hüseyin (a.s) ve az sayıda (yaklaşık 72 kişilik) ashabışehadete ermiştir. Geride kalan yakınları, Ehlibeyti ve yaranları ise esir alınarak Kufe’ye ve oradan da Şam’a gönderilmiştir.

İmam Hüseyin’in Yezid’e Biat Etmemesi ve Sonuçları
Muaviye’nin Hicretin 60. Yılı[1] Recep ayında ölmesiyle halk Yezide biat etti.[2] Yezit hükümete geçtikten sonra, Muaviye’nin Yezid’e biat davetini kabul etmeyen birkaç kişiden biat almaktan başka bir düşüncesi yoktu.[3] Bundan dolayı zamanın Mekke hâkimine – Velid b. Utbe b. Ebi Süfyan– mektup yazarak Muaviye’nin öldüğü haberini verdi. Yezid Utbe’ye gönderdiği mektubun yanında çok küçük bir mektup daha göndererek Utbe’den: “Hüseyin b. Ali (a.s), Abdullah b. Ömer, Abdurrahman b. Ebibekr ve Abdullah b. Zübeyr’den kendi hilafeti için zorla biat almasını ve kabul etmeyen herkesin başını vurmasını” istedi.[4] Mektubun Velid’e ulaşmasından sonra Yezit tarafından bir mektup daha geldi ve o mektupta ise şunlar yazılıydı: “Hükümeti destekleyen ve muhalif olanların isimlerini, Hüseyin b. Ali’nin (a.s) başı ile birlikte bana gönder.”[5] Medine valisi yaşanan bu gelişmeler sonrasında Mervan b. Hakem’den istişarede bulundu[6] ve Mervan’ın tavsiyesi üzerine onları (Yezide biat etmeyenleri) Daru’l İmare (hükümet konağına) çağırdı.[7]

Velid, Hz. Hüseyin (a.s), İbn Zübeyr, Abdullah b. Ömer ve Abdurrahman b. Ebibekr’in[8] Medine hâkiminin yanına gelmeleri için Abdullah b. Amr b. Osman b. Affan’ı peşleri sıra gönderdi. İmam Hüseyin (a.s) taraftarlarından 30 kişilik[9] bir grupla hükümet konağına gitti.[10] Velid, Muaviye’nin ölüm haberini İmam Hüseyin’e (a.s) verdikten sonra Yezid’in İmam Hüseyin’den biat alması için kendisine gönderdiği mektubu okuyarak, Yezid’e biat etmesini istedi. Bunun üzerine İmam (a.s) Velid’den zaman istedi ve Velid’de İmamın (a.s) bu isteğini kabul etti.[11] İmam Hüseyin (a.s) Velid’e şöyle buyurdu: “Sen benim gizli olarak Yezid’e biat etmeme razı olmazsın, sanırsam Medine halkının huzurunda biat etmemi hedeflemektesin?” Velid cevap olarak “hayır (yani gizli olarak değil), benim düşüncemde o (halkın huzurunda)” dedi.[12]İmam Hüseyin (a.s) şöyle buyurdular: “Bana nazarımı açıklamam için yarına kadar mühlet ver.”[13]

Medine’nin hakimi İmam Hüseyin’le (a.s) mülakat ettiği günün ertesi ikindi vakti, cevap almak üzere askerlerini İmam Hüseyin’in (a.s) evine yolladı.[14] İmam (a.s) o gece için de Velid’den mühlet aldı.[15] Medine’nin emniyetsiz hale gelmesinden dolayı İmam Hüseyin (a.s) Medine’den ayrılma kararı aldı.[16] İmam Hüseyin (a.s) o gece, yani Pazar günü (recep ayından iki gün kala) Mekke’ye gitmek için Medine’den ayrıldı.[17]

Medine’den Mekke’ye Hareket
 
Medine'den Ayrılışı
İmam Hüseyin (a.s)Medine’den ayrılma kararı aldığı gece, annesi ve abisinin kabri başına giderek namaz kılıp veda ettikten sonra sabah vakti eve döndü.[18] Bazı kaynaklara göre İmam'ın (a.s) peş peşe iki geceyiAllah Resulünün (s.a.a) kabri başında geçirdiği belirtilmiştir.[19]

İmam Hüseyin’in (a.s) Kardeşine Vasiyeti
İmam Hüseyin’in (a.s) beklenmedik seferinden haberdar olan Muhammed b. Hanefiye – İmam Hüseyin’in (a.s) kardeşi – vedalaşmak için imamın huzuruna geldi. İmam (a.s) Muhammed Hanefiye’ye muhatap alarak yazdığı vasiyette şöyle buyurdu: “…Ben bencillik, zulüm ve yeryüzünde bozgunculuk yapmak için kıyam etmedim; ben doğruluğun tahakkuku ve ceddimin ümmetini ıslah etmek için kıyam ettim. Ben ceddim Allah Resulü (s.a.a) ve babam Ali bin Ebu Talib’in (a.s) yolundan gitmek veiyiliği emredip kötülükten sakındırmak istiyorum…”.[20]

Mekke’ye Doğru Hareket
İmam Hüseyin'in (a.s) kervanının Mekke'den Medine'ye ve oradan da Kerbela'ya hareket mesiri
İmam Hüseyin (a.s) hicretin 60. yılıRecep ayının 28[21] ve bir başka nakle göre Şaban ayının üçü[22], gece vakti Ehlibeyt (a.s) ve yaranlarından 83 kişiyle birlikte Medine’den ayrıldı.[23] Bu yolculukta Muhammed b. Hanefiye hariç[24], İmam Hüseyin’in (a.s) kardeşleri, kız kardeşleri ve kardeşinin oğulları olmak üzere bütün akrabaları bu yolcukta imama eşlik ediyorlardı.[25]Beni Haşim’e ek olarak İmam Hüseyin’in (a.s) yaranlarından 21 kişi de bu yolculukta imamı yalnız bırakmamıştı.[26]

İmam Hüseyin (a.s) akrabalarının isteğinin aksine beraberindekilerle birlikte Mekke’nin ana yolunu tuttu.[27]

İmam Hüseyin (a.s) ve yaranları Mekke yolunda Abdullah b. Muti ile görüştüler. İmam Hüseyin (a.s) beş gün sonra; yani hicretin 60. Yılı Şaban ayının üçünde Mekke’ye ulaştı[28]ve orada Mekke halkı ve Allah’ın evi ziyaretçileri tarafından çok sıcak karşılandı.[29]

İmam Hüseyin’in (a.s) Medine’den Mekke’ye Hareket Güzergâhı
Medine (İmam Hüseyin (a.s) hicretin 60. yılı Recep ayının 15 Muaviyenin helak olmasından sonra hicretin 60. Yılı Recep ayının 28’inde Medine’den ayrıldı), Zülhuleyfe, Milel, Seyyale, Irak Zenniye, Zuhae, Uruc, Lehru Cemel, Sekiya, Ebvae, Hursa Boğazı, Rabiq, Cuhfe, Kadid, Halis, Asfan, Merzahran, Mekke-i Mükerreme (İmamın (a.s) Mekke’ye girişi hicretin 60. Yılı Şaban ayının üçü).

İmam Hüseyin’in (a.s) Mekke’ye Girişi
İmam Hüseyin’in (a.s) kervanı Medine’den çıktıktan beş gün sonra, hicretin 60. Yılı Şabanayının üçünde Mekke şehrine girdi.[30] Mekke sakinleri ve Allah’ın evinin ziyaretçileri İmamın (a.s) Mekke’ye geldiğini duyunca çok sevindiler. Halk sabah akşam İmam’ın (a.s) yanına gidip geliyordu (başından ayrılmıyorlardı) ve bu durum Mekke halkının kendisine biat etmesini bekleyen Abdullah b. Zübeyr için çok pahalıya mal oluyordu. Abdullah b. Zübeyir, İmam Hüseyin’in (a.s) Mekke’de olduğu müddetçe kendisine biat edilmeyeceğini biliyordu; zira Mekke halkı nezdinde İmam Hüseyin’in (a.s) makam ve konumu Abdullah b. Zübeyr’in konumundan kıyas edilmeyecek derece daha yüksekti.[31]

Kufelilerin Mektubu ve Kıyama Daveti
İmam Hüseyin Mekke’ye girişinin üzerinden kısa bir süre sonra, Muaviye’nin öldüğü, İmam Hüseyin (a.s) ve Abdullah b. Zübeyir’in Yezid’e biat etmedikleri haberini alan Iraklı ŞialarSüleyman b. Sured Hazai’nin evinde toplandılar. Toplantıda yapılan konuşmalardan sonra imama (a.s) mektup yazarak onu Kufe’ye davet ettiler.[32]

Kufeliler yazdığı mektubu Abdullah b. Seb’i Hemdani ve Abdullah b. Val aracılığı ile yolladılar.[33] O ikisi mektubu Ramazan ayının 10. Günü Mekke’de İmam Hüseyin’e (a.s) ulaştırdılar.[34] Kufelilerin gönderdiği ilk mektubun üzerinden iki gün geçmeden, onlar her birinde bir ila dört imza bulunan yüz elli mektubu Kays b. Musahhar Seydavi, Abdurrahman b. Abdullah b. Gedini Erhebi ve Umare b. Ubeydi Seluli’nin beraberinde İmamın (a.s) yanına gönderdiler.[35] Mektupların tamamının içeriği İmam Hüseyin’in (a.s) Kufe’ye gelmesi hakkındaydı. Bu mektupların gönderilmesinden sonra, Kufeliler en son mektuplarını iki gün sonra Hani b. Hani Sebii ve Said b. Abdullah Hanefi adlı iki elçiyle İmam Hüseyin (a.s) göndererek ondan Kufe’ye gelmesini istediler.[36]

İşin ilginç yanı Beni Ümeyye hükümeti destekçilerinin önde gelenlerinden Şebes b. Rib’i ve Haccar b. Ebcer’de, Yezid b. Haris b. Yezid b. Ruveym, Azre b. Kays, Amr b. Haccac Zubeydi ve Muhammed b. Umeyr Temimi ile birlikte İmam Hüseyin’e mektup yazarak[37]imamın küfeye gelmesini istediler.[38] İmam Hüseyin (a.s), Kufeliler tarafından gönderilen mektuplara cevap vermek noktasında teemmül ediyor ve bekliyordu. Bir günde 600 mektubun gelmesi[39] ve daha sonra bir biri ardına gönderilen mektupların sayısının 12000 ulaşmasıyla[40] İmam Hüseyin (a.s) bir mektup yazarak Hani b. Hani Sebii ve Said b. Abdullah Hanefiye.[41] verdi. İmam Hüseyin (a.s) Kufelilere yazdığı mektupta şunlar yazılıydı: “Kardeşim, amcaoğlum ve güvendiğim bir kişiyi size gönderdim. Eğer o, topluluğunuzun, aranızdaki akıl ve fazilet sahiplerinin görüşünün, elçilerinizin bana bildirdiğiyle ve mektuplarınızda okuduğumla aynı olduğunu yazarsa, ben de inşallah pek yakın bir zamanda size gelirim.[42] İmam Hüseyin (a.s), Müslim b. Akil’in Kufelilerin sözlerini onaylaması durumunda Kufe’ye geleceği haberini verdi.

İmam Hüseyin’in (a.s) Elçisi Kufe Yolunda
İmam Hüseyin (a.s) amcası oğlu Müslim b. Akil’i, Kufe halkına yazdığı mektupla[43] birlikte Kufe’deki durumu kendisi için rapor etmesi üzere Irak’a yolladı.[44] Mübarek ramazanayının ortasında gizli bir şekilde Mekke’den ayrılan Müslim, Şevval ayının 5’inde Kufeye ulaştı[45] ve Muhtar b. Ebi Ubeydi Sakafi’nin evine gitti.[46] O zamanın küfe emiri Numan b. Beşiri Ensari idi. Müslim’in Kufeye geldiği haberini alan Şialar yanına gidip ona biat ettiler. Kufe halkından 18000 kişinin Müslim’e biat ettiği rivayet edilmektedir.[47]

Abdullah b. Müslim, daha sonra Ummare b. Ukbe ve ardından da Ömer b. Sa’d, Numan b. Beşir’in –Kufe valisi- Kufeyi idare etmede başarısız olduğunu Yezid’e rapor ederek ondan Kufe sorunu karşısında acil ve daha ciddi adımlar atmasını istediler.[48] Yezid, Hristiyan danışmanı Sercun’la istişare ettikten sonra Basra valisi olan Ubeydullah b. Ziyad’ı Kufe valisi olarak da atadı.[49] Ubeydullah yüzü kapalı farklı bir elbise ile Kufe’ye girdi ve hükümet konağına (Daru’l İmare) girdikten sonra kendisini herkese tanıttı.[50]

Ubeydullah Kufe mescidinde bir konuşma yaparak halkı kendisine karşı muhalefet etmekten korkuttu. Şöyle ki Ubeydullah kabile ve halkın ileri gelenlerine çok baskı yaptı ve muhaliflerini de şiddetli bir şekilde tehdit etti.[51] Müslim, Ubeydullah’ın geldiğini, Kufe mescidinde yaptığı konuşmayı ve kabile ve halkın ileri gelenlerine baskı uyguladığından haberdar olduktan sonra Muhtar’ın evinden ayrılarak Hani b. Urve Muradi’nin evine sığındı.[52] Müslim, Abis b. Ebi Şebibi Şakiri’yle birlikte İmam Hüseyin’e mektup gönderdi[53] ve mektupta “18000 kişi bana biat etti, mektup elinize geçer geçmez gelme noktasında acele edin”[54] yazılıydı. Kufe’nin bir bölümüne hakim olan İbn Ziyad Müslim’in gizlendiği yeri bulmak için kendi kölesi “Mağgal”ı Müslim’in yaranları arasında sızdırdı.[55]Ubeydullah Müslim’in gizlendiği yer hakkında bilgi sahibi olduktan sonra Hani’yi yaptığı hilelerle hükümet konağına getirtti ve Hani’yi hapse attı.[56]

Müslim, Hani’nin tutuklanmasıyla yaranlarını “Ya Mansuru Ümmet” sloganıyla topladı[57] ve dört bin kişi ile hükümet konağını muhasara altına aldı.[58] Bunun üzerine Ubeydullah, Kesir b. Şahab b. Huseyni Harisi, Muhammed b. Eş’as, Ka’gae b. Şevr Duhli, Şebib b. Reb’iyi Temimi, Haccar b. Ebceri İcli ve Şimr b. Zi’l Cevşen’i yanına çağırarak her birinden; kendi kabilelerini Kufe hâkimi tarafından mal ve mülk vadesi vererek kandırarak veya Şam ordusunun Kufe’ye doğru hareket ettiğini belirterek onları Şam ordusundan korkutma yoluyla, Akil’in oğlu Müslim’in etrafından çekme noktasında acele etmelerini istedi.[59]Kufe’nin ileri gelenlerinin yaptığı konuşmalarla Müslim b. Akil’in yaranları yavaş yavaş etrafından dağılmaya başladılar[60]; öyle ki akşam olduğunda artık etrafında sadece 30 kişiden başka kimse kalmamıştı.[61] Kufe mescidinde kılınan akşam ve yatsı namazından sonra ise Müslim b. Akil’in geride kalan son yaranlarının dağılmasıyla Müslim yalnız kaldı.[62]

Yalnız kalan ve Kufe sokaklarında tek başına çaresizce dolaşan Müslim, “Tuv’a” adında bir kadının evine sığındı.[63] İbn Ziyad Müslim’in kıyamını bastırdıktan sonra Kufe mescidine giderek namaz kıldırıp konuşma yaptıktan sonra Müslim’i bulmak için ev ev arama yapmalarını emrini verdi.[64] Bu arada Müslim’in gizlendiği yeri öğrenen Tu’a’nın oğlu, hükümet görevlilerine haber verdi.[65] Ubeydullah da Muhammed b. Eş’as’la birlikte 70 kişiyi Tu’a’nın evine gönderdi.[66] Evin İbn Ziyad askerleri tarafından muhasara altına alındığı gören Müslim kılıcıyla birlikte dışarı çıktı ve onlarla mücadele (savaşmaya) başladı.[67] Müslim aldığı ağır yaralardan sonra esir düştü.[68] Müslim esir düştükten sonra Muhammed b. Eş’as ve Ömer Sa’ad’dan, İmam Hüseyin’in (a.s) Kufe’de olanlardan haberdar edilmesi için bir elçi göndermesini istedi.[69] Neticede Müslim b. Akil hicretin 60.[70] Yılı Zi’l Hicce ayının 9’u Çarşamba günü (arefe günü)[71]; Kufe’de iki ay dört gün ikamet ettikten sonra şehit oldu.[72]

Muhammed b. Eş’as ve Ömer Sa’ad’ın gönderdiği elçi Zubale bölgesinde İmam Hüseyin’in Kervanına yetişti ve Müslim’in – Kufe halkının biat ettikten sonra kendisini tek bıraktıklarını söylemesini istemişti - mesajını ulaştırdı.[73] Müslim b. Akil ve Hani b. Urve’nin şehadeti İmam’ı çok üzdü.[74]

Mekke'den Kufe’ye Hareket
İmam Hüseyin’in (a.s) Kufe Yolculuğu
İmam Hüseyin’in (a.s) yolculuğa çıkacağı şayiası Mekke halkı arasında yayıldı ve onlardan çoğunu endişelendirdi. Abdullah b. Abbas ve Muhammed b. Hanefiye İmam Hüseyin’in yanına gelerek imamı (a.s) Kufe’ye gitmekten vazgeçirmeye çalıştılar.

İmam Hüseyin (a.s) ve yaranları Allah’ın evini tavaf ettikten ve Safa ve Mina amellerini yaptıktan sonra yola çıkmak için hazırlandılar.[75] Sonunda 4 ay beş gün Mekke’de ikamet ettikten sonra, Salı günü Zi’l Hicce ayının 8. Günü (Terviye günü)[76], 82 kişiyle beraber[77]ve başka bir rivayete göre Kufe büyüklerinden 60 kişi ve aile ve yaranları ile Kufe’ye gitmek için Mekke’den ayrıldı.[78]

Amr b. Said’in Askerlerinin İmam’ın (a.s) Gitmesini Engellemede Başarısız Oluşu
İmam Hüseyin (a.s) ve yaranlarının Mekke’den çıkmasından sonra, Amr b. Said b. As’ın – Mekke emiri - ordu komutanı Yahya b. Said ve yaranlarından bir grup İmam’ın (a.s) yolunu kestiler, ancak İmam (a.s) itina etmedi ve yoluna devam etti.[79]

İmam Hüseyin’in (a.s) Mekke’den Kufe’ye Hareket Güzergâhı
Mekke-i Mükerreme (İmam’ın (a.s) Mekke’den ayrılışı; 8 Zi’l Hicce ve Müslim’in Kufe’ye gönderilmesi; 15 ramazan hicretin 60. yılı), Beni Amir Bostanı, Ten’im (Yezid’in çalışanı olan Behir b. Risan Himyeri, Yemen’de -değerli ganimetleri- Sefaya’dan Şam’a gönderdiği kervanın tasarrufu), Sefah (İmam Hüseyin’in (a.s) Şair Ferezdak ile karşılaşması), Zatı Arak (İmam’ın (a.s) Buşr b. Galib ve Avn b. Abdullah b. Cafer’le mülakatı), Vadiyi Akik, Gumre, Ummu Harman, Seleh, Efiiyye, Madeni Fizan, Umk, Seliliyye, Megiyse Mavan, Nukre, Haciz (Kays b. Musahharın İmam (a.s) tarafından Kufe’ye gönderilmesi), Semirae, Tuz, Ecfer (İmam’ın Abdullah b. Muti’i Adevi ile karşılaşması ve İmam’ın (a.s) onun geri dönmesi için tavsiye etmesi), Huzeymiyye, Zerud (9 Zi’l Hicce, Zuheyr b. Kayn’ın İmam Hüseyin’in (a.s) kervanına katılması ve Müslim’in evlatları ile karşılaşması ve Müslim ve Hani’ni şehadetinden haberdar olması), Ta’lebiye, Betan, Şekuk, Zubale (Kays’ın şehadet haberinin ulaşması ve Nafi b. Hilal’in de içinde bulunduğu bir grubun İmam Hüseyin’e (a.s) katılması), Betn Akabe (İmam’ın (a.s) Amr b. Lozan’la karşılaşması ve onu dönmesi için nasihat etmesi), Amiyye, Vakıse, Şeraf, Bereke Ebu Misk, Cebeli Zi Hum (İmam Hüseyin’in (a.s) Hür b. Yezid Riyahi’nin ordusuyla karşılaşması), Beyze (İmam Hüseyin’in (a.s) yaranları ve Hür’e yaptığı meşhur hutbesi), Mesiyced, Hammam, Megiyse, Ümmü Kurun, Uzeyb (Kufe’nin yolu Uzeyb’den Kadisiyye ve Hiyre’ye doğruydu, ancak İmam (a.s) yolu değiştirerek Kerbela’ya yerleşti.), Kasr Beni Mekatil (İmam’ın (a.s) Ubeydullah b. Hürrü Cu’fi ile karşılaşması ve İmam’ın (a.s) yaranlık davetini ret etmesi.), Katkatane, Kerbela – Tef Vadisi – (Hicretin 61. Yılı Muharrem ayının 2’si İmam’ın Kerbelaya girişi).[80]

Kays b. Musahhar’ın Kufe’ye Gönderilmesi
İmam Hüseyin’in (a.s) Betnu’r Rumme bölgesine yetişince Kufelileri Kufe’ye doğru hareket ettiği haberini vermek için bir mektup yazdığı rivayet edilmektedir.[81] İmam (a.s) mektubu Kays b. Musahhar Seydavi’ye teslim etti. Kays Kadisiyye bölgesine ulaştığında İbn. Ziyad’ın askerlerinden bir grup onun aramak için yolu kapattı. Bunun üzerine Kays, düşmanların İmam’ın mektubunun içeriğinden haber olmamaları için mektubu yırttı. Bu durumu duyan Ubeydullah sinirlenerek “Allah’a yemin olsun ki Hüseyin’in (a.s) mektup gönderdiği kişilerin isimlerini açıklamadan veya minbere çıkıp Hüseyin’e, babasına ve kardeşine sövmeden seni asla bırakmayacağım! Bu ikisinden birini yapman durumda seni serbest bırakırım, yoksa seni öldüreceğim” dedi. Kays Ubeydullah’ın söylediğini kabul ederek minbere çıktı, ancak İmam Ali’ye (a.s) söveceği yerde “Ben Hüseyin b. Ali’nin (a.s) size gönderdiği elçiyim. Size İmam’ın (a.s) mesajını ulaştırmak için buradayım. İmam’ın davetine Lebbeyk deyin” dedi. Bu durum üzerine sinir küpüne dönen Ubeydullah, Kays’ı hükümet sarayının damından aşağıya atmalarını emretti. Askerlerde İbn Ziyad’ın sözlerine uyararak Müslim’i şehit ettiler ve kemiklerini de kırdılar.[82]

Abdullah b. Yaktur’un Kufe’ye Gönderilmesi
“İmam Hüseyin (a.s) Müslim’in şehadet haberini almadan önce kendi sütkardeşini –Abdullah b. Yaktur-[83] Müslim’in yanına gönderdi, ancak Hasin b. Temim’in eline düşerek Ubeydullah’ın yanına götürüldü. Ubeydullah Abdullah b. Yaktur’un sarayın damına götürülmesini emrederek onun saray damından Kufe halkının önünde İmam Hüseyin (a.s) ve babası İmam Ali’ye (a.s) lanet okumasını istedi. Sarayın damına getirilen Yaktur Kufe halkına şöyle hitap etti: “Ey insanlar! Ben Peygamber Efendimizin kızı’nın oğlu İmam Hüseyin’in sizlere gönderdiği elçiyim; Ona yardıma koşun ve Mercane’nin oğluna karşı ayaklanın.” dedi.”[84]

Bu durumu gören Ubeydullah Yaktur’u sarayın damından aşağıya atmalarını emretti ve onu aşağıya attılar. Abdullah b. Yaktur yerde can vermek üzereyken bir kişi gelip onu şehit etti.[85]

Abdullah b. Yaktur’un şehadet haberi de Müslim ve Hani’nin şehadet haberi ile birlikte Zubale bölgesinde İmam’a (a.s) ulaştı.[86]

İmam’ın (a.s) Basra’daki Elçisi
İmam Hüseyin (a.s) bir mektup yazarak onu Süleyman adındaki valisi ile Basra’nın beş aşiret reisine (Aliye, Bekr b. Vail, Temim, Abdulkays ve Ezd) gönderdi.[87] Süleyman, Basra’daki her aşiret reisine; yani Malik b. Misme’i Bekri, Ehnef b. Kays, Munzir b. Carud, Mes’ud b. Amr, Kays b. Heysem ve Amr b. Abeydullah b. Ma’mer’e, imamın (a.s) gönderdiği mektuptan bir nüsha takdim etti.[88] Hepsinde aynı yazılı olan mektubun içeriğinde ise şunlar yazılıydı: “… Sizi Allah’ın kitabı ve Peygamber’in (s.a.a) sünnetine davet ediyorum. Doğrusu Peygamberin sünneti aradan gitmiş ve bidatlar canlanmışlar. Eğer sözümü dinlerseniz ve benim emirlerime itaat ederseniz sizi doğru yola hidayet ederim.”[89] Munzir b. Carud dışında mektubun bir kopyasını alan Basra’nın ileri gelenlerinden her biri, İmamın (a.s) mektubunu gizli tuttu. Bu mektup olayının Ubeydullah’ın bir hilesi zanneden Munzir b. Carud[90] ise Ubeydullah’ın Basra’dan Kufe’ye doğru yola çıkacağı gece mektup hadisesini ona rapor etti.[91] Ubeydullah’da İmam Hüseyin’in (a.s) elçisini yanına çağırarak onun boynunu vurdu.[92]

Hür b. Yezid-i Riyahi’nin Ordusuyla Karşılaşma
Ubeydullah, İmam Hüseyin’in (a.s) Kufe’ye doğru hareket ettiğini duyunca, “Kadisiyye”den “Haffan”a ve “Kutkutaniyye”den “Lealle’a” bölgesini tamamen kontrol altına almak ve bu bölgeden gelip geçenden haberdar olmak için Hasin b. Temim Temimi’yi – kendi ordusunun komutanı - dört bin asker ile Kadisiyye’ye gönderdi.[93] Hür b. Yezid-i Riyahi ve bin kişilik askeride, İmam Hüseyin’in (a.s) kervanını durdurmak için bölgeye gönderilen Hasin b. Temim’in dört bin askerinin bir parçasıydı.[94]

Hür ve Yolun Kervana Kapatılması
Ebu Mihnef, İmam Hüseyin (a.s) ile birlikte yolculuk eden iki Esedi’den şöyle nakletmektedir: “İmam Hüseyin’in (a.s) kervanı “Şeraf” dinlenme bölgesinden hareket edince gün ortası düşman orduları ile karşılaştı.” Daha sonra imam “Zu Husem” tarafına yöneldi.[95]

Hür b. Yezid-i Riyahi ve ordusu öğle vakti İmam Hüseyin’in (a.s) ordusu ile karşı karşıya geldiler, İmam (a.s) yaranlarına Hür’ün ordusu ve atlarına su vermelerini buyurdu! İmam’ın (a.s) yaranları emre itaat ederek düşman askerlerini ve hatta atlarına da su verdiler!

Hür’ün Askerlerinin İmam Hüseyin’in İmametiyle Namaz Kılması
Öğle vakti geldiğinde İmam Hüseyin (a.s) müezzinine –Haccac b. Mesruk-u Cu’fi- ezan okumasını emretti. Cu’fi’nin ezan okumasından sonra sıra namazın kılınması gelince İmam Hüseyin (a.s) Allah’a hamdu sena ettikten sonra şöyle buyurdu: “Ey İnsanlar! Benim amacım Kûfe'ye gelmek değildi, ama mektuplarınız bana ulaştı ve elçileriniz de benim yanıma geldi. Benden sizin yanınıza (Kûfe'ye) gelmemi istediler. Sizler imamınızın olmadığını ve benim vesilemle Allah’u Teâla’nın sizleri hidayet edeceğini söylediniz. Şimdi eğer vermiş olduğunuz ahde vefa gösterecekseniz ve vermiş olduğunuz sözde duracaksanız ben sizin şehrinize (Kûfe'ye) geleceğim; aksi halde (gelmemden rahatsızsanız) geldiğim yolu tutup geri dönerim”[96] Hür ve askerleri hiçbir şey söylemeden sustular. Daha sonra İmam (a.s) müezzine kamet getirmesini söylediler. Kılınan cemaat namazında Hür ve ordusu da İmam Hüseyin’e (a.s) iktida etti. O günün ikindi vakti İmam (a.s) yaranlarına gitmek için hazırlanmalarını emretti. Daha sonra çadırından çıkarak müezzine ikindi namazı için ezan okumasını söyledi. İkindi namazının ardından İmam Hüseyin (a.s) halka dönerek Alah’a hamdu sena ettikten sonra şöyle buyurdu: “Ey insanlar! Takvalı olun ve hakkı onun ehli ile tanıyın. Allah’ın rızasını kazanmak için razı olduğu işler yapın. Biz Ehlibeyt (a.s), kendilerinin hakkı olmadığı halde hak iddia edenlerden, sizinle adaletli davranmayanlardan ve sizin hakkınızda zulüm ve cefa edenlere nispet size vilayetetme noktasında daha layığız. Eğer sizler bizim için böyle bir hakka inanmıyorsanız ve bize itaat etmeye meyilli değilseniz veyahut mektuplarda yazdıklarınızla söylem ve görüşleriniz bir değilse ben buradan geri dönerim.” Başka bir kaynakta ise İmam’ın (a.s) şöyle söylediği nakledilmektedir: “Ey millet! Eğer takvalı olursanız, kimin hak olduğunu anlarsınız ve böylelikle Allah’ı kendinizden razı etmiş olursunuz. Bilin ki! Biz Peygamber’in Ehl-i Beyt’i, kendilerine ait olmayan ve aranızda zulüm ve sitemle davranan bunlardan (Yezid ve Ben-i Ümeyye) hükümet ve yöneticilik makamına daha layığız. Eğer sizler bizim gelmemizden rahatsız ve bizim hakkımızı bilmeyecek kadar cahil iseniz ve şimdi de mektuplarınızda yazdıklarınızın aksine başka bir karar almış iseniz o zaman sizden ayrılıp Medine’ye geri dönerim.” Tarihi İbn-i Esir, c.3, s.280)

Hür b. Yezid şöyle dedi: “Benim sizin buyurmuş olduğunuz mektuplardan bir haberim yok. Biz o mektupları yazanlardan değiliz. Bizler sizle karşılaşır karşılaşmaz sizi Ubeydullah’ın yanına götürmekle görevliyiz.”[97] İmam Hüseyin (a.s) beraberindekilere şöyle buyurdu: “Dönüyoruz!” İmam’ın (a.s) kafilesi tam dönecekken Hür ve askerleri engel oldular ve Hür şöyle dedi: “Sizi mutlaka Ubeydullah b. Ziyad’ın yanına götürmem gerek.”

İmam Hüseyin (a.s) Hür’e cevap olarak şöyle dedi: “Allah’a yemin olsun ki senin peşinden gelmeyeceğim.”

Hür: “Ben sizinle savaşmak için değil; size eşlik ederek sizi Kufe’ye götürmekle görevlendirildim. Eğer siz benimle gelmek istemiyorsanız o zaman, ben Ubeydullah’a mektup yazıp cevabını alıncaya kadar, ne Medine’ye ve ne de Kufe’ye giden bir yol tutun. İsterseniz bu işin barış ve sağlıklı bir şekilde sonuçlanması için sizde Ubeydullah’a bir mektup yazabilirsiniz; zira sizinle savaşa bulaşmaktansa bu iş benim için daha iyidir.”[98]

İmam’ın Tekrar Hareket Edişi
İmam Hüseyin (a.s) sol tarafta olan “Uzeyb” ve “Kadisiyye”ye doğru hareket ettiler. Uzeyb’in uzaklığı 30 mil olmasına rağmen Hür’de İmam Hüseyin’in (a.s) kafilesiyle birlikte hareket etti.[99]

Ubeydullah’ın Habercisinin Ulaşması
Sabah vakti yaklaştığında İmam (a.s) “el-Beyze” dinlenme yerinde durdular[100] ve sabah namazını kıldıktan sonra yaranları ile birlikte tekrar yola koyuldular. Öğle vakti olduğunda “Neyneva” bölgesine yetiştiler.[101] Ubeydullah’ın habercisi Hür’e yazılan mektubu getirdi ve o mektupta İbn Ziyad Hür’e şunları yazmıştı: “Mektubum sana ulaştığında ve habercim yanına geldiğinde, Hüseyin’e baskı yap ve onu kurak, susuz ve ot yeşermeyen bir çölde durdur. Habercime senin emrimi yerine getirene kadar senin yanından ayrılmamasını emrettim”.[102] Hür Ubeydullah’ın yazmış olduğu mektubu İmam’a (a.s) okuduktan sonra İmam Hüseyin (a.s) Hür’e şöyle buyurdu: Bırak “Neyneva” veya “Gazıriyye”[103] bölgesine duralım”. [104]

Hür ise cevap olarak bunun mümkün olmayacağını, zira Ubeydullah’ın mektubu getiren habercisini casusluk yapmak için görevlendirdiğini söyledi.

Zuheyr şöyle dedi: “Allah’a yemin olsun ki bundan sonrası bizim için daha zor geçecek. Ey Allah Resulünün (s.a.a) evladı! Bu grupla şimdi savaşmak, bu grubun arkasından geleceklerle birlikte savaşmaktan daha kolaydır. Canım üzerine yemin olsun ki bunların arkasından öyle bir grup gelecek ki (sayıları artacak) bizin takatimiz onlarla savaşmaya yetmeyecek.”

İmam Hüseyin (a.s) şöyle buyurdu: “Doğru söylüyorsun ey Züheyr: ancak savaşı başlatan taraf ben olmayacağım.”[105] Bunun üzerine Züheyr şöyle dedi: Yakınlarda, Fırat nehrinin kenarında bayındır ve Fırat’ın tek bir tarafı hariç diğer bütün tarafları çevrelediği doğal kaynaklara sahip bir yer var.” İmam (a.s) o yerin ismini sorunca Züheyr “Agar” dedi.[106]Bunun üzerine İmam Hüseyin (a.s) şöyle buyurdu: “Agar’dan Allah’a sığınırım.”[107]

Hep beraber hareket ederek Kerbela’ya vardılar. Hür ve ordusu İmam Hüseyin’in (a.s) kafilesinin önünde durarak daha fazla ilerlemelerine engel oldular.[108]

İmam Hüseyin’in (a.s) Kerbela’ya Girişi
Çoğu kaynaklar, İmam Hüseyin (a.s) ve yaranlarının Kerbela’ya giriş tarihini hicretin 61. Yılı muharrem ayının ikisi, Perşembe günü olarak nakletmektedirler.[109] Ancak Deyneveri’ye göre, İmam’ın (a.s) Kerbela’ya giriş tarihinin muharrem ayının birinci günü; yani çarşamba günü olduğunu[110] göz önünde bulundurmalıyız.

Hür İmam Hüseyin’e “Burada durun, burası Fırat’a da yakın” dediği zaman İmam (a.s) “Bu bölgenin adı nedir” diye sordu. İmam’a (a.s) burasının Kerbela olduğunu söylediler.

Bunun üzerine İmam Hüseyin (a.s) şöyle buyurdu: “Burası Kerb (sıkıntı) ve bela yeri. Babam (Ali (a.s)) Sıffin e giderken bu sahradan geçti ve ben de onun yanında idim. Burada durdu ve bu yerin adını sordu. Babama “bu yerin ismi Kerbela'dır" dediler. Bu sırada babam bu sahranın bazı bölümlerine işaret ederek şöyle buyurdu: “İşte burada bineklerini bağlayacaklar ve şurada da kanları akıtılacak.” Etraftakiler konunun aslını sorunca İmam Ali (a.s) şöyle buyurdu: “Burada inecek (durdurulacak) Muhammed (s.a.a) handanına (Ehlibeytine) ait bir kafile hakkında konuşuyorum”.[111]

İmam Hüseyin (a.s) şöyle buyurdu: “Burası yüklerimizi indireceğimiz ve bineklerimizi bağlayacağımız yer ve şurası da erkeklerimizin katledileceği ve kanlarımızın döküleceği yer.”[112] İmam (a.s) yüklerini orada indirmelerini emretti. O gün muharrem ayının ikisi; yani Perşembe günüyle[113] ve başka bir nakle göre ise Hicretin 61. Yılı muharrem ayının biri; yani Çarşamba günüyle müsadifti.[114]

Nakledildiği üzere, İmam Hüseyin (a.s) kafilenin çadırları açıp Kerbela’ya yerleşmesinden sonra evlatlarını, kardeşlerini ve Ehlibeytini topladı ve onlara bakıp ağladı ve daha sonra şöyle buyurdu: “Allah’ım! Biz senin Peygamberin Hz. Muhammed’in (s.a.a) İtret’i (ailesi) ve çocuklarıyız. Bizler ceddimizin hareminden (Medine’den) çıkarıldık, kovulduk, eziyetlere tabi tutulduk. Ümeyye oğulları bize zulmettiler. Allah’ım! Bizim hakkımızı onlardan al ve onların zulümleri karşısında bizlere yardım et.” Daha sonra yaranlarına yönelerek şöyle buyurdu: “İnsanlar dünyanın kölesidirler; dinleri ise sadece dillerinde bir oyuncaktır; dinleri dünyalarına yaradığı sürece dindardırlar; ama iş sınanmaya gelince, gerçek dindarların çok az olduğunu görürsün”[115]

Daha sonra İmam Hüseyin (a.s), genişliği dört mile dört mil olan Kerbela toprağını Neyneva ve Gazıriyye sakinlerinden altmış bin dirheme satın aldılar ve onlara insanları kabrine yönlendirmelerini ve İmam’ın (a.s) ziyaretçilerini üç gün ağırlamalarını şart koştular.[116]

İmam Hüseyin (a.s) ve yaranlarının hicretin 61. Yılı muharrem ayının ikisinde Kerbela’ya yerleşmesinden sonra,[117] Hür b. Yezid-i Riyahi Ubeydullah’a mektup yazarak onu durumdan haberdar etti. [118] Hür’ün mektubunu alan Ubeydullah İmam Hüseyin’e (a.s) şöyle bir mektup yazdı:

“… Ey Hüseyin kafilenin Kerbela’ya yerleşmesinden haberdar oldum. Müminlerin emiri -Yezid b. Muaviye-, bana seni alim ve latif olan Allah’a kavuşturmadan veya Yezid b. Muaviye’nin ve kendi hükmümü sana kabullendirmeden gözümü kırpmamı ve karnımı doyurmamı emretti. Vesselam”

Bir rivayete göre İmam Hüseyin (a.s) mektubu okuduktan sonra bir kenara fırlatarak şöyle buyurdu: “Kendi rızalarını, yaratıcıları olan Allah’ın rızasının önünde tutan kavim doğru yol üzere olamaz (kurtuluşa eremez).” İbn Ziyad’ın habercisi İmam’a “Ya Eba Abdillah mektuba cevap vermeyecek misiniz?” dedi. Bunun üzerine İmam Hüseyin (a.s) şöyle buyurdu: “Mektubun cevabı çok yakında onu saracak elim olan ilahi azaptır.”

Haberci, İmam Hüseyin’in (a.s) cevabını İbn Ziyad’a iletince, Ubeydullah’da ordusunun İmam’ın (a.s) ordusuyla savaşmaya hazır olmasını emretti. [119]

Ömer b. Sa’d’ın Kerbela’ya Girişi
Ömer b. Sa’d, İmam Hüseyin’in (a.s) kafilesinin Kerbela’ya yerleşmesinin ertesi günü –yani muharrem ayının üçü- Kufe halkından dört bin kişi ile birlikte Kerbela’ya geldi.[120] Ömer b. Sa’d’ın Kerbelaya girişinin keyfiyeti hakkında şöyle söylenmiştir:

“Ubeydullah b. Ziyad, Ömer b. Sa’d’ı Kufe halkından dört bin kişinin başına komutan yaparak ona “Rey ve Destebi”[121] şehirlerine giderek oraları ele geçirmeye çalışan Deylemiyani’lere karşı savaşmalarını emretti. Aynı zamanda İbn Ziyad Rey şehrinin hükümet fermanını Ömer b. Sa’d’a vererek onu Kufe valisi olarak tayin etmişti. İbn Sa’d beraberindekilerle birlikte Kufe’den ayrıldı ve Kufe’nin dışında “Hammam A’yen” bölgesinde çadır kurdu. İbn Sa’d Rey şehrine doğru gitmek için hazırlanırken İmam Hüseyin’in (a.s) kıyamı hadisesi meydana geldi ve İmam Hüseyin’in (a.s) Kufe’ye doğru hareket etmesi nedeniyle İbn Ziyad, Ömer Sa’d’ı yanına çağırarak önce İmam Hüseyin’le (a.s) savaşmaya gitmesini ve daha sonra kendi hükümet bölgesine gitmesini emretti. İmam Hüseyin’le (a.s) savaşmaktan hoşnut olmayan İbn Sa’d, Ubeydullah’tan kendisini bu işten muaf etmesini istedi; ancak Ubeydullah onun muafiyetini Rey hükümetinin valilik fermanını vermeye bağladı.”[122]

Ubeydullah’ın ısrarını gören Ömer b. Sa’d “Kerbela’ya gideceğim” dedi[123] ve dört bin kişilik orduyla beraber hareket etti. İbn Sa’d, İmam Hüseyin’in (a.s) Kerbela’ya varmasının ertesi günü oraya ulaştı.[124]

İmam Hüseyin (a.s) ile Ömer b. Sa’d’ın Görüşmelerinin Başlaması
Ömer b. Sa’d Kerbela’ya varmasından sonra İmam Hüseyin’e (a.s) “Buraya neden geldiğini ve ne istediğini” sormak için bir mektup yazdı ve onu habercisi olarak götürme işini, Azere (Urve) b. Kays-ı Ehmesi ve mektup yazarak İmam Hüseyin’i (a.s) davet eden diğer ileri gelenlere teklif etti, ancak onlar bu işi yapmaktan geri durdular.[125] Ama Kesir b. Abdullah Şuaybe mektubu götürmeyi kabul etti ve İmam Hüseyin’in ordugâhına doğru hareket etti.

Ebu Semame Saidi, Kesir’in silahlı bir şekilde İmam’ın (a.s) huzuruna varmasına mani oldu. Kesir’de bir sonuç alamadan tekrar İbn Sa’d’ın yanına döndü.[126]

Kesir b. Abdullah’ın geri dönmesi üzerine Ömer b. Sa’d Kurret b. Kays-ı Hanzeli’yi [127]yanına çağırarak ondan İmam Hüseyin’in (a.s) yanına gitmesini istedi.

İmam Hüseyin (a.s) İbn Sa’d’ın mesajına cevap olarak Kurret b. Kays’a şöyle buyurdu: “Şehrinizin halkı bana mektup yazarak buraya gelmem için davet ettiler, şimdi beni istemiyorlarsa geri dönerim.” İmam’ın (a.s) bu cevabıyla mutlu olan İbn Sa’d,[128]Ubeydullah’a mektup yazarak onu İmam’ın (a.s) sözlerinden haberdar etti. [129]

Ubeydullah b. Ziyad’da Ömer b. Sa’d’ın mektubuna cevap olarak ondan Hüseyin (a.s) ve yaranlarından Muaviye b. Yezit için biat almasını istedi.[130]

İbn Ziyad’ın Kerbelaya Ordu Göndernek için Çabaları
İmam Hüseyin’in (a.s) kafilesinin Kerbela’da çadır kurmasından sonra, Ubeydullah b. Ziyad halkı Kufe mescidinde topladı ve Yezid’in hediyelerini –Dört bin dinar ve ikiyüzbin dirhem- ileri gelenler arasında dağıtarak onları İmam Hüseyin’le (a.s) savaşmaları için Ömer b. Sa’d’ın ordusuna katılmaya davet etti.[131] Ubeydullah, Amr b. Haris-i yerine koyarak kendisi de Kufe’nin dışına çıktı ve Nuhayle’de ordugâh kurarak halkı Nuhayle’ye hareket etmeye zorladı.[132] İbn Ziyad Kufelilerin İmam Hüseyin’in ordusuna katılmasını da engellemek için Kufe köprüsünü kontrolü altına aldı ve oradan kimsenin geçmesine izin vermedi.[133] Hasin b. Temim ve beraberindeki dört bin kişilik ordu İbn Ziyad’ın emriyle Kadisiye’den Nuhayle’ye çağrıldı.[134]

Muhammed b. Eş’as b. Kays-ı Kendi, Kesir b. Şahab ve Ka’gae b. Suveyd’de Ubeydullah tarafından halkı İmam Hüseyin’le (a.s) savaşmaya hazırlamakla görevlendirildiler. Aynı şekilde İbn Ziyad Suveyd b. Abdurrahman Mingari ile birlikte bir grup atlı birliğini Kufe’ye yolladı ve ona Kufe’de inceleme yapmasını ve Eba Abdillahi’l Hüseyin’le (a.s) savaşmaya gitmeyen herkesi kendi yanına getirmesini istedi.[135] Aldığı emir üzerine harekete geçen Suveyd Kufe’de incelemelere başladı ve mırasını talep etmek için Kufe’ye gelen Şamlı bir adamı tutuklayarak İbn Ziyad’ın yanına gönderdi. Ubeydullah’da halkın gözünü kortkutmak için Şamlı adamın ölüm fermanını verdi. Bunu gören halk hep beraber Nuhayle’ye doğru hareket etti.[136]

Halkın Nuhayle’de toplanmasından sonra Ubeydullah, Hasin b. Numeyr, Haccar b. Ebcer, Şebes b. Reb’i ve Şimr b. Zi’l Cevşen’e Ömer b. Sa’d’a yardım etmek üzere onun ordusuna katılmalarını emretti.[137] Şimr İbn Ziyad’ın emrini uygulayan ilk kişi oldu ve Kerbela’ya doğru hareket etmek için hazırlandı.[138] Şimr’den sonra Zeyd (Yezid) b. Rekab-ı Kelbi iki bin kişiyle, Huseyn b. Numeyr-i Sekuni dört bin kişiyle, Musab Mari (Musayir b. Rehine Mazini) üç bin kişiyle,[139] Hasin b. Temimi Tahevi iki bin kişilik orduyla[140] ve Nasr b. Harse (Harşe) de iki bin Kufeli ile birlikte İmam Hüseyin’e karşı savaşmak için Kufe’den hareket ederek İbn Sa’d’ın ordusuna katıldılar.[141] Daha sonra Ubeydullah Şebes b. Reb’i Riyahi’ye bir haberci gödererek ona Ömer b. Sa’d’ın ordusuna katılmak için Kerbela’ya hareket etmesini istedi. Şebes’de bin kişilik atlı birliği ile İbn Sa’d’ın ordusuna katıldı.[142]

Şebes’den sonra Haccar b. Ebcer bin kişilik atlı birliği ile[143] ve ondan sonra Muhammed b. Eş’as b. Kays-ı Kindi bin kişilik atlı ile[144] ve daha sonra Haris b. Yezid b. Ruveym’de Haccar b. Ebcer’in peşinden Kerbela’nın yolunu tuttular.[145]

Ubeydullah hergün, sabah akşam Kufeli askerleri, yirmi, elli ve yüz kişilik gruplar halinde Kerbala’ya gönderdi[146] ve Muharrem ayının altısı olduğunda Ömer b. Sa’d’ın ordusu yirmi bin kişiye ulaştırdı.[147] İbn Ziyad Ömer b. Sa’d’ı onların hepsinin komutanı yaptı.

Habib b. Mezahir’in İmam Hüseyin’e (a.s) Yaran Toplamaya Çabalaması
Kerbela'da düşman askerlerinin toplanması üzerine, İmam Hüseyin’in (a.s) yaranlarının azlığını gören Habib b. Mezahir-i Esedi İmamdan (a.s) izin alarak gizli bir şekilde tanınmadan Beni Esed kabilesine gitti ve onlardan Allah Resulünün (s.a.a) kızının oğluna yardım etmelerini istedi.

Beni Esed kabilesi Habib b. Mezahir-i Esedi ile birlikte gece vakti İmam Hüseyin’in (a.s) ordugâhına hareket ederken, Ömer b. Sa’d’ın ordusu komutanlarından Ezrek b. Harb-ı Seydavi beraberindeki dört yüz (yâda beşyüz) atlı ile Fırat kenarında onlara yolu kapattılar. İbn Sa’d’a bağlı askerlerle meydana gelen savaş sonucunda Beni Esed kabilesi evlerine döndüler. Bunun üzerine Habib tek başına İmam’ın (a.s) yanına geri döndü.

Muharrem’in Yedisi ve Suyun Kesilmesi
Muharrem ayının yedinci günü Ubeydullah b. Ziyad Ömer b. Sa’d’a mektup yazarak ondan Hüseyin (a.s) ve yaranları ile su arasına sed olmasını ve hatta bir damla bile su içmelerine engel olması emrini verdi.

İbn Ziyad’ın mektubu Ömer Sa’d’ın eline ulaşınca Amr b. Haccac’a beş yüz atlı ile beraber Fırat suyunun yanına gidererek İmam Hüseyin (a.s) ve yaranlarının suya ulaşmasına mani olmasını emretti.[148]

Bazı kaynaklarda şöyle nakledilmektedir: “Suyun önünün kesilmesinden ve susuzluğun şiddetlenmesinden sonra, İmam Hüseyin (a.s) kardeşini -Abbas- yanına çağırdı ve onu otuz atlı ve yirmi piyade ile yirmi su tulumuyla birlikte su bulmaya gönderdi. Hz. Abbas ve beraberindeki grup, bayrağı taşıyan Nafi b. Hilal Beceli’nin öncülüğünde gece vakti yola çıkarak suyun başına ulaştılar. Fırat suyunun güvenliğinden sorumlu Amr b. Haccac-ı Zübeydi İmam Hüseyin’in (a.s) yaranlarına karşı koydular. İmam’ın (a.s) yaranlarından bazıları su kırbalarını doldururken, Hz. Abbas ve Nafi’i b. Hilal gibi diğer yaranları da suyu sağlıklı bir şekilde çadırlara ulaştırmak için su dolduranları düşman saldırılarına karşı korumak üzere onlarla savaşmaya başladılar. Sonunda İmam Hüseyin’in (a.s) yaranları suyu çadırlara ulaştırmayı başardılar.”[149]

İmam Hüseyin’in (a.s) Ömer b. Sa’d’la Son Konuşmaları
Ömer b. Sa’d’ın ordugâhına ardı ardına orduların gelmesi üzerine İmam Hüseyin (a.s) Amr b. Karze Ensari ile İbn Sa’d’a mesaj göndererek onu gece vakti iki ordugâh arasında mülakat edeceğini söyledi. Gece vakti İmam Hüseyin (a.s) ve İbn Sa’d beraberindeki yirmi atlı ile buluşma noktasında geldiler; İmam Hüseyin (a.s) kardeşi –Abbas (a.s)- ve oğlu –Ali Ekber (a.s)- haricindekilerin biraz uzaklaşmalarını istedi. İbn Sa’d’da oğlu -Hafz- ve kölesini yanında durdurarak diğerlerine geri çekilmesini emretti. Bu görüşmede İmam Hüseyin (a.s) şöyle buyurdu: “Bu doğru olmayan düşünce ve hayalden vazgeç ve senin dinin ve dünyanın salahına olan yolu seç…”[150] Ömer kabul etmedi ve bunun üzerine İmam (a.s) “Allahu Teâla seni helak etsin ve kıyamet günü seni bağışlamasın; Allah’ın fazlına ümid ediyorum ki Irak’ın buğdaylarını yiyemiyesin” diye buyurarak geri döndü.[151]

İmam Hüseyin (a.s) ve İbn Sa’d arasındaki üç ya da dört konuşma gerçekleşti.[152]Konuşmalarının birinin sonunda Ömer b. Sa’d Ubeydullah’a bir mektup yazdı ve o mektupta şöyle yazdı:

“… Hüseyin (a.s) benimle, geldiği yere geri dönmek veya hukuk ve vazife noktasında diğer Müslümanlar gibi Müslümanların zarar ve karlarına ortak olmak için İslam sınırları içerisinde bulunan illerden birine gitmek için veyahut Yezid’in yanına giderek Yezid ne hüküm verirse onu icra edeceğine dair bana söz verdi. Senin razılığında ümmetin maslahatı da bundadır.”[153]

Mektubu okuyan Ubeydullah şöyle dedi: “Bu mektubu yazan kendi emirini düşünen ve kendi kavminin teşvikçisi bir kişidir.” (Bu tavsiyeyi kabul etmek üzereyken) Orada bulunanŞimr b. Zi’l Cevşen ayağa kalkalarak Ubeydullaha engel oldu. Bunun üzerine İbn Ziyad Şimr b. Zi’l Cevşen’i yanına çağırarak ona şöyle dedi: “Bu mektubu İbn Sa’d’a götür ve Hüseyin (a.s) ve yaranlarına benim hükmüme teslim olmalarını söylesin. Eğer benim hükmüme teslim olurlarsa onları sağlıklı bir şekilde yanıma göndersinler ve eğer kabul etmezlerse onlarla savaşsınlar. Eğer (İbn Sa’d) savaşırsa onu dinle ve itaat et ve eğer savaşmazsa ordunun komutanı olarak sen Hüseyin’le (a.s) savaş ve daha sonra İbn Sa’d’ın boynunu vur ve bana gönder.”[154] Ubeydullah İbn Sa’d’a şöyle yazdı:

“… Ben seni Hüseyin’in yanına ona höşgürülü davranman, onun için esenlik ve canının bağışlanmasını ümit etmen ve ona benim yanımda şefaatçi olasın diye göndermedim. Bak eğer Hüseyin ve beraberindekiler benim emrime boyun eğerlerse sağlıklı bir şekilde benim yanıma gönder, yok eğer hükmüme boyun eğmezlerse onlara saldır, kanlarını akıt ve müstehak oldukları için bedenleri parçalara ayır. Hüseyin (a.s) öldürülünce isyan ettiği ve sitemkar olduğı için onun sinesi ve sırtı üzerinde at koştur!!! Onu öldürdükten sonra at koşturmanın ona zarar vereceğini sanmıyorum, ama ben kendimle Hüseyin’in (a.s) öldürüldükten sonra ona böyle yapmayı ahdettim. Velhasıl eğer sen de bu emirleri yerine getirirsen emrimize itaatinin karşılığını sana veririz ve eğer emrimizi yerine getirmeyi kabul etmezsen bizim işlerimizden ve ordumuzdan elini çek ve ordu komutanlığını Şimr b. Zi’l Cevşene bırak; zira biz onu emirlerimizi yerine getirmesi için emir yaptık. Ve’s Selam”[155]

Şimr’in Kerbelaya Girişi
Şimr b. Zi’l Cevşen hicretin 61. Yılı Muharrem ayının 9’su Perşembe günü ikindi namazından sonra, Ubeydullah’ın ona verdiği fermanla İbn Sa’d’ın yanına geldi ve fermanı ona verdi.[156] Ömer b. Sa’d Şimr’e şöyle dedi: “Bu görevi ben üstleniyorum.”[157]

Ümmü’l Benin’in (s.a) Evlatları için Emanname
Şimr ve Abdullah b. Ebi’l Mahal –Ümmü’l Benin’in (s.a) kardeşinin oğulları- Ubeydullah’tan Ümmü’l Benin’in (a.s) evlatları için emanname istediler. İbn Ziyad’da onların bu isteklerini kabul etti.[158] Abdullah b. Ebi’l Mahal emannameyi kölesinin –Kezman ya İrfan- vasıtasıyla Kerbela’ya gönderdi ve Kerbelaya vardıktan sonra emannamenin metnini Ümmü’l Benin’in (a.s) evlatları için kıraat etti; ancak Ümmü’l Benin’in evlatları karşı çıktılar.[159] Başka bir rivayate göre Şimr’in kendisi emannameyi alarak Kerbelaya, İmam Ali’nin evlatları Abbas (a.s) kardeşleri Abdullah b. Cafer ve Osman’ın yanına getirdi.[160] Ama Abbas ve kardeşleri emannameyi geri çevirdiler.[161]

Emannamenin ret edilmesinden sonra Ömer b. Sa’d’ın ordusuna savaş için hazırlanması fermanı verildi ve herkes atlarına binerek Muharrem ayının 9’u Perşembe gecesi İmam Hüseyin (a.s) ve yaranları ile savaşmak için hazırlandılar.[162]

Kerbala Vakıası
Ubeydullah b. Ziyad türlü hile ve desiselerle Kufe’ye egemen olmayı başardı ve daha sonra İmam Hüseyin (a.s) ve az sayıda yaranını muhasara altına alarak, Kerbela’da Aşura günühepsini acımasız ve feci bir şekilde şehit etti. İbn Ziyad, İmam (a.s) ve yaranlarını şehit ettikten sonra kadın ve çocukları esir alarak bir müddet Kufe zindanlarında tuttu. Daha sonra Yezid b. Muaviye’ye bir mektup yazarak İmam Hüseyin (a.s) ve ashabının şehit olduğu haberini verdi. Bunun üzerine Yezid’de bir mektup yazarak Ubeydullah’tan kesik başları ve onlara ait herşeyi esirlerle birlikte Demeşk’e göndermesini istedi.[163]

Kaynakça
1. İbn Sad, et-Tabakatu’l Kübra, Hamise 1, s. 442; Ahmed b. Yahya el-Belazuri, Ensabu’l Eşraf, c. 3, s. 155; Şeyh Müfid, el-İrşad, c. 2, s. 32.
2. İbn Sad, et-Tabakatu’l Kübra, Hamise 1, s. 442; Ahmed b. Yahya el-Belazuri, Ensabu’l Eşraf, c. 3, s. 155; Şeyh Müfid, el-İrşad, c. 2, s. 32.
3. Muhammed b. Cerir Et-Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 5, s. 338.
4. 4.Ebu Mihnef el-Ezdi, Mektelu’l Hüseyn (a.s), s. 3; Muhammed b. Cerir Et-Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 5, s. 333; İbn E’sem Kufi, el-Futuh, c. 5, s. 9 – 10; El-Muvaffak b. Ahmed el-Harezmî, Mektelu’l Hüseyin (a.s), c. 1, s. 180; İbn Esir, el-Kamil fi’t Tarih, c. 4, s. 14.
5. Şeyh Saduk, el-Emali, s.152; İbn E’sem Kufi, el-Futuh, c. 5, s. 18; El-Muvaffak b. Ahmed el-Harezmî, Mektelu’l Hüseyin (a.s), c. 1, s. 185.
6. Ebu Mihnef el-Ezdi, Mektelu’l Hüseyn (a.s), s. 3 - 4; Ebu Hanife Ahmed b. Davud ed-Deyneveri, el-Ahbaru’t Tival, s. 227; Muhammed b. Cerir Et-Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 5, s. 338 - 339; İbn E’sem Kufi, el-Futuh, c. 5, s. 10; El-Muvaffak b. Ahmed el-Harezmî, Mektelu’l Hüseyin (a.s), c. 1, s. 181; İbn Esir, el-Kamil fi’t Tarih, c. 4, s. 14.
7. Taberi, c. 5, s. 338 - 339; İbn E’sem Kufi, c. 5, s. 10; Harezmî, c. 1, s. 181; İbn Esir, c. 4, s. 14.
8. Deyneveri, el-Ahbaru’t Tival, s. 227; Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 5, s. 339; İbn E’sem Kufi, el-Futuh, c. 5, s. 11; İbn Esir, el-Kamil fi’t Tarih, c. 4, s. 14.
9. İbn E’sem Kufi, el-Futuh, c. 5, s. 18 ve Seyyid b. Tavus, el-Luhuf, s. 17, Tahran, cihan, 1348 h.ş.
10. Deyneveri, el-Ahbaru’t Tival, s. 227; Harezmî, Mektelu’l Hüseyin (a.s), c. 1, s. 183 ve İbn Şehri Aşub, Menakibu A’li Ebu Talib, c. 4, s. 88
11.Şeyh Müfid, el-İrşad, c.2, s. 33.
12.Deyneveri, el-Ahbaru’t Tival, s. 228; Şeyh Müfid, el-İrşad, s. 32; Abdurrahman b. Ali İbnu’l Cevzi, el-Muntazam fi Tarihi’l Umem ve’l Muluk, c. 5, s. 323.
13. Ebu Mihnef, Mektelu’l Hüseyn (a.s), s. 5; Şeyh Müfid, el-İrşad, s. 33; İbn E’sem Kufi, el-Futuh, c. 5, s. 19.
14. Şeyh Müfid, el-İrşad, s. 34.
15. Taberi, c. 5, s. 341; Şeyh Müfid, el-İrşad, s. 34.
16. İbn E’sem Kufi, el-Futuh, c. 5, s. 19; Harezmî, Mektelu’l Hüseyin (a.s), c. 1, s. 187.
17. Ahmed b. Yahya el-Belazuri, Ensabu’l Eşraf, c. 3, s. 160.
18. İbn E’sem Kufi, el-Futuh, c. 5, s. 19 - 20; Harezmî, Mektelu’l Hüseyin (a.s), c. 1, s. 187.
19. İbn E’sem Kufi, el-Futuh, c. 5, s. 18 – 19.
20. İbn E’sem Kufi, el-Futuh, c. 5, s. 21 ve Harezmî, Mektelu’l Hüseyin (a.s), c. 1, s. 188 - 189.
21. Belazuri, Ensabu’l Eşraf, c. 3, s. 160; Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 5, s. 341 ve Şeyh Müfid, el-İrşad, c. 2, s. 34.
22. İbn E’sem Kufi, el-Futuh, c. 5, s. 21 – 22 ve Harezmî, Mektelu’l Hüseyin (a.s), c. 1, s. 189.
23. İbn E’sem Kufi, el-Futuh, c. 5, s. 69.
24. Ebu Hanife Ahmed b. Davud ed-Deyneveri, el-Ahbaru’t Tival, s. 228; Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 5, s. 341 ve İbn Esir, el-Kamil fi’t Tarih, c. 4, s. 16.
25. Deyneveri, el-Ahbaru’t Tival, s. 228 ve Şeyh Saduk, el-Emali, s. 152 - 153.
26. Şeyh Saduk, el-Emali, s. 152.
27. İbn E’sem Kufi, el-Futuh, c. 5, s. 22 ve Harezmî, Mektelu’l Hüseyin (a.s), c. 1, s. 189.
28. Belazuri, Ensabu’l Eşraf, c. 3, s. 160; Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 5, s. 381 ve Şeyh Müfid, el-İrşad, c. 2, s. 35.
29. Belazuri, Ensabu’l Eşraf, c. 3, s. 156; İbn E’sem Kufi, el-Futuh, c. 5, s. 23 ve Şeyh Müfid, el-İrşad, c. 2, s. 36.
30. Belazuri, Ensabu’l Eşraf, c. 3, s. 160; Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 5, s. 381 ve Şeyh Müfid, el-İrşad, c. 2, s. 35.
31. Belazuri, Ensabu’l Eşraf, c. 3, s. 156; Şeyh Müfid, el-İrşad, c. 2, s. 36; İbn Esir, el-Kamil fi’t Tarih, c. 4, s. 20 ve el-Muvaffak b. Ahmed el-Harezmî, Mektelu’l Hüseyin (a.s), c. 1, s. 190.
32 Belazuri, Ensabu’l Eşraf, c. 3, s. 157 - 158; İbn E’sem Kufi, el-Futuh, c. 5, s. 27 -28; Şeyh Müfid, el-İrşad, c. 2, s. 36 - 37; İbn Esir, el-Kamil fi’t Tarih, c. 4, s. 30.
33.Belazuri, Ensabu’l Eşraf, c. 3, s. 157 - 158; Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 5, s. 352; İbn E’sem Kufi, el-Futuh, c. 5, s. 28; Şeyh Müfid, el-İrşad, c. 2, s. 38 ve İbn Esir, el-Kamil fi’t Tarih, c. 4, s. 20.
34.Ebu Hanife Ahmed b. Davud ed-Deyneveri, el-Ahbaru’t Tival, s. 229; Belazuri, Ensabu’l Eşraf, c. 3, s. 157 – 158 ve Ebu’l Fida İsmail b. Amr ibn Kesir, el-Bidaye ve’n Nihaye, c. 8, s. 151.
35. Belazuri, Ensabu’l Eşraf, c. 3, s. 158; Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 5, s. 352; İbn E’sem Kufi, el-Futuh, c. 5, s. 29 ve Şeyh Müfid, el-İrşad, c. 2, s. 38.
36.↑ Belazuri, Ensabu’l Eşraf, c. 3, s. 158; Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 5, s. 353; İbn E’sem Kufi, el-Futuh, c. 5, s. 29 ve Şeyh Müfid, el-İrşad, c. 2, s. 38.
37. Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 5, s. 353 ve Şeyh Müfid, el-İrşad, c. 2, s. 38.
38. Belazuri, Ensabu’l Eşraf, c. 3, s. 158 – 159 ve İbn E’sem Kufi, el-Futuh, c. 5, s. 37 – 38.
39. Seyyid b. Tavus, el-Luhuf, s. 24.
40. Seyyid b. Tavus, el-Luhuf, s. 24.
41. İbn E’sem Kufi, el-Futuh, c. 5, s. 37; Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 5, s. 353; Ahmed b. Ebi Yakup el-Yakubi, Tarihi Yakubi, c. 2, s. 241 ve Şeyh Müfid, el-İrşad, c. 2, s. 38.
Yukarı git↑ Muhammed b. Cerir Et-Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 5, s. 353 ve İbn Esir, el-Kamil fi’t Tarih, c. 4, s. 21.
42. Muhammed b. Cerir Et-Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 5, s. 353; İbn Esir, el-Kamil fi’t Tarih, c. 4, s. 21.
43. Ebu Hanife Ahmed b. Davud ed-Deyneveri, el-Ahbaru’t Tival, s. 230; Muhammed b. Cerir Et-Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 5, s. 347; İbn E’sem Kufi, el-Futuh, c. 5, s. 39 ve İbn Esir, el-Kamil fi’t Tarih, c. 4, s. 21.
44. Ali b. el-Hüseyin el-Mes’udi, Murucu’z Zeheb ve Meadinu’l Cuher, c. 3, s. 54.
45. Ebu Hanife Ahmed b. Davud ed-Deyneveri, el-Ahbaru’t Tival, s. 231; Belazuri, Ensabu’l Eşraf, c. 2, s. 77 ve Muhammed b. Cerir Et-Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 5, s. 355.
46. İbn Sad, et-Tabakatu’l Kübra, Hamise 1, s. 459; Muhammed b. Cerir Et-Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 5, s. 375; Ebu Hanife Ahmed b. Davud ed-Deyneveri, el-Ahbaru’t Tival, s. 243 ve İbn Esir, el-Kamil fi’t Tarih, c. 4, s. 33.
47.↑ Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 5, s. 356; İbn E’sem Kufi, c. 5, s. 35- 36; Harezmî, c. 1, s. 198.
48. Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 5, s. 348; Meskuviyye, Ebu Ali, Tecaribu’l Umem, c. 2, s. 49; İbn Şehri Aşub, Menakibu A’li Ebu Talib, c. 4, s. 91; Ebu’l Fida İsmail b. Amr ibn Kesir, el-Bidaye ve’n Nihaye, c. 8, s. 152 ve Belazuri, Ensabu’l Eşraf, c. 5, s. 379.
50.. Deyneveri, el-Ahbaru’t Tival, s. 232; Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 5, s. 348; Meskuviyye, Ebu Ali, Tecaribu’l Umem, c. 2, s. 41 ve Abdurrahman b. Ali İbnu’l Cevzi, el-Muntazam fi Tarihi’l Umem ve’l Muluk, c. 5, s. 325.
51. Deyneveri, el-Ahbaru’t Tival, s. 232 - 233; Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 5, s. 360; Meskuviyye, Ebu Ali, Tecaribu’l Umem, c. 2, s. 42.
52. Deyneveri, el-Ahbaru’t Tival, s. 233; Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 5, s. 348 ve İbn E’sem Kufi, el-Futuh, c. 5, s. 40.
53. Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 5, s. 375.
54. Deyneveri, el-Ahbaru’t Tival, s. 243; Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 5, s. 375 ve İbn Esir, el-Kamil fi’t Tarih, c. 4, s. 33.
55. Deyneveri, el-Ahbaru’t Tival, s. 235 - 237; Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 5, s. 362 ve İbn E’sem Kufi, el-Futuh, c. 5, s. 41.
56. Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 5, s. 348 - 349; İbn E’sem Kufi, el-Futuh, c. 5, s. 44; Meskuviyye, Ebu Ali, Tecaribu’l Umem, c. 2, s. 45 – 46 ve Harezmî, Mektelu’l Hüseyin (a.s), c. 1, s. 203 - 204.
57. Şeyh Mufid, el-İrşad, c. 2, s. 52; Murucu’z Zeheb ve Meadinu’l Cuher, c. 3, s. 58; Meskuviyye, Tecaribu’l Umem, c. 2, s. 48 - 49 ve İbn Esir, el-Kamil fi’t Tarih, c. 4, s. 30
58. Şeyh Mufid, el-İrşad, c. 2, s. 52; Murucu’z Zeheb ve Meadinu’l Cuher, c. 3, s. 58; Meskuviyye, Tecaribu’l Umem, c. 2, s. 48 - 49 ve İbn Esir, el-Kamil fi’t Tarih, c. 4, s. 30
59. Deyneveri, el-Ahbaru’t Tival, s. 239; Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 5, s. 330; İbn Esir, el-Kamil fi’t Tarih, c. 4, s. 34 ve Harezmî, Mektelu’l Hüseyin (a.s), c. 1, s. 206 – 207.
60. Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 5, s. 350; Meskuviyye, Ebu Ali, Tecaribu’l Umem, c. 2, s. 49 ve Harezmî, Mektelu’l Hüseyin (a.s), c. 1, s. 207.
61. Deyneveri, el-Ahbaru’t Tival, s. 239 ve Şeyh Müfid, el-İrşad, s. 54.
62. Deyneveri, el-Ahbaru’t Tival, s. 239; Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 5, s. 350 ve Meskuviyye, Ebu Ali, Tecaribu’l Umem, c. 2, s. 49.
63. Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 5, s. 350; İbn E’sem Kufi, Mektelu’l Hüseyin, s. 62 ve Meskuviyye, Ebu Ali, Tecaribu’l Umem, c. 2, s. 50.
64. Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 5, s. 372 - 373; Meskuviyye, Ebu Ali, Tecaribu’l Umem, c. 2, s. 51 – 52 ve İbn Esir, el-Kamil fi’t Tarih, c. 4, s. 14.
65.eyneveri, el-Ahbaru’t Tival, s. 240; Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 5, s. 350; İbn E’sem Kufi, Mektelu’l Hüseyin, s. 63; Harezmî, Mektelu’l Hüseyin (a.s), c. 1, s. 208; el-Mes’udi, Murucu’z Zeheb ve Meadinu’l Cuher, c. 3, s. 58 ve İbn Esir, el-Kamil fi’t Tarih, c. 4, s. 33 - 34.
66. Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 5, s. 373; Meskuviyye, Ebu Ali, Tecaribu’l Umem, c. 2, s. 52 ve İbn Esir, el-Kamil fi’t Tarih, c. 4, s. 32.
67. el-Mes’udi, Murucu’z Zeheb ve Meadinu’l Cuher, c. 3, s. 58; Harezmî, Mektelu’l Hüseyin (a.s), c. 1, s. 209; ve İbn Esir, el-Kamil fi’t Tarih, c. 4, s. 33 - 34.
68.↑ İbn E’sem Kufi, el-Futuh, c. 5, s. 54 – 55 ve İbn Abdurabbe, el-Akdu’l Ferid, c. 5, s. 127.
69. Deyneveri, el-Ahbaru’t Tival, s. 247.
70. Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 5, s. 381; el-Mes’udi, Murucu’z Zeheb ve Meadinu’l Cuher, c. 3, s. 60 ve İbn Kesir, el-Bidaye ve’n Nihaye, c. 8, s. 158
71. Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 5, s. 381, el-Mes’udi, Murucu’z Zeheb ve Meadinu’l Cuher, c. 3, s. 60 ve Ebu’l Fida İsmail b. Amr ibn Kesir, el-Bidaye ve’n Nihaye, c. 8, s. 158.
Yukarı git↑ Murucu’z Zeheb, c. 3, s. 54.
Yukarı git↑ Deyneveri, el-Ahbaru’t Tival, s. 247 – 248.
Yukarı git↑ Deyneveri, el-Ahbaru’t Tival, s. 247 – 248.
Yukarı git↑ Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 5, s. 385 ve İbn E’sem Kufi, el-Futuh, c. 5, s. 69.
Yukarı git↑ Belazuri, Ensabu’l Eşraf, c. 3, s. 160; Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 5, s. 381 ve İbn E’sem Kufi, Mektelu’l Hüseyin, s. 81
Yukarı git↑ İbn E’sem Kufi, el-Futuh, c. 5, s. 69; Harezmî, Mektelu’l Hüseyin (a.s), c. 1, s. 220 ve Ali b. İsa Erbili, Keşfu’l Gumme, c. 2, s. 43.
Yukarı git↑ İbn Sa’d, et-Tabakatu’l Kubra, tahkik, Muhammed b. Samil es-Sulemi, Hamise 1, c. 1, s. 451; İbn E’sem Kufi, el-Futuh, c. 5, s. 69.
Yukarı git↑ Ebu Hanife Ahmed b. Davud ed-Deyneveri, el-Ahbaru’t Tival, s. 244; Ahmed b. Yahya el-Belazuri, Ensabu’l Eşraf, c. 3, s. 164 ve Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 5, s. 385.
Yukarı git↑ Resul Caferiyan, Atlası Şia, s. 66.
Yukarı git↑ Deyneveri, el-Ahbaru’t Tival, s. 245 ve Belazuri, Ensabu’l Eşraf, c. 3, s. 167.
Yukarı git↑ Belazuri, Ensabu’l Eşraf, c. 3, s. 167; Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 5, s. 405 ve Meskuviyye, Ebu Ali, Tecaribu’l Umem, c. 2, s. 60.
Yukarı git↑ Muhammed Es-Semavi, Ebsaru’l Ayn fi Ensari’l Hüseyin (a.s), s. 93.
Yukarı git↑ Belazuri, Ensabu’l Eşraf, c. 3, s. 168 – 169; Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 5, s. 398 ve İbn Esir, el-Kamil fi’t Tarih, c. 4, s. 42.
Yukarı git↑ Belazuri, Ensabu’l Eşraf, c. 3, s. 169; Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 5, s. 398 ve İbn Esir, el-Kamil fi’t Tarih, c. 4, s. 43.
Yukarı git↑ Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 5, s. 398 ve İbn Esir, el-Kamil fi’t Tarih, c. 4, s. 42.
Yukarı git↑ Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 5, s. 357 ve İbn E’sem Kufi, el-Futuh, c. 5, s. 37.
Yukarı git↑ Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 5, s. 357; İbn E’sem Kufi, el-Futuh, c. 5, s. 37 ve Harezmî, Mektelu’l Hüseyin (a.s), c. 1, s. 199.
Yukarı git↑ Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 5, s. 357 ve İbn Kesir, el-Bidaye ve’n Nihaye, c. 8, s. 157 - 158
Yukarı git↑ Deyneveri, el-Ahbaru’t Tival, s. 231; Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 5, s. 357; İbn E’sem Kufi, el-Futuh, c. 5, s. 37 ve Harezmî, Mektelu’l Hüseyin (a.s), c. 1, s. 199.
Yukarı git↑ Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 5, s. 358.
Yukarı git↑ Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 5, s. 358 ve İbn E’sem Kufi, el-Futuh, c. 5, s. 37.
Yukarı git↑ Ahmed b. Yahya el-Belazuri, Ensabu’l Eşraf, c. 3, s. 166; Muhammed b. Cerir Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 5, s. 401; Ebu Ali, Meskuviyye, Tecarubu’l Umem, c. 2, s. 62 ve Ali b. Ebi’l Kiram İbn Esir, el-Kamil fi’t Tarih, c. 4, s. 41.
Yukarı git↑ Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 5, s. 401 ve Meskuviyye, Tecaribu’l Umem, c. 2, s. 62.
Yukarı git↑ Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 5, s. 400; Meskuviyye, Tecaribu’l Umem, c. 2, s. 63; Şeyh Mufid, el-İrşad, c. 2, s. 77 - 78 ve Ali b. Ebi’l Kiram İbn Esir, el-Kamil fi’t Tarih, c. 4, s. 46.
Yukarı git↑ Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 5, s. 401 - 402; Şeyh Mufid, el-İrşad, c. 2, s. 78 - 79; İbn E’sem Kufi, el-Futuh, c. 5, s. 76; Meskuviyye, Tecaribu’l Umem, c. 2, s. 62 ve İbn Esir, el-Kamil fi’t Tarih, c. 4, s. 47.
Yukarı git↑ Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 5, s. 402; el-Muvaffak b. Ahmed el-Harezmî, Mektelu’l Hüseyin (a.s), c. 1, s. 232; İbn E’sem Kufi, el-Futuh, c. 5, s. 78; Şeyh Mufid, el-İrşad, c. 2, s. 79 - 80; Meskuviyye, Tecaribu’l Umem, c. 2, s. 62- 63 ve İbn Esir, el-Kamil fi’t Tarih, c. 4, s. 47.
Yukarı git↑ Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 5, s. 402 - 403; Şeyh Mufid, el-İrşad, c. 2, s. 81; Meskuviyye, Tecaribu’l Umem, c. 2, s. 64 ve İbn Esir, el-Kamil fi’t Tarih, c. 4, s. 48.
Yukarı git↑ Ebu Hanife Ahmed b. Davud ed-Deyneveri, el-Ahbaru’t Tival, s. 251; Belazuri, Ensabu’l Eşraf, c. 3, s. 171 ve Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 5, s. 404.
Yukarı git↑ Yakutu’l Himevi, Mu’cemu’l Buldan, c. 1, s. 532; Safiyuddin Abdulmumin el-Bağdadi, Merasidu’l İttila ale Esmau’l Emkine ve’l Buka, c. 1, s. 243.
Yukarı git↑ Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 5, s. 403.
Yukarı git↑ Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 5, s. 408; Meskuviyye, Tecaribu’l Umem, c. 2, s. 67 ve İbn Esir, el-Kamil fi’t Tarih, c. 4, s. 51.
Yukarı git↑ Yakutu’l Himevi, Mu’cemu’l Buldan, c. 1, s. 153.
Yukarı git↑ Şeyh Mufid, el-İrşad, c. 2, s. 84; Meskuviyye, Tecaribu’l Umem, c. 2, s. 68 ve İbn Esir, el-Kamil fi’t Tarih, c. 4, s. 52.
Yukarı git↑ Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 5, s. 409; Meskuviyye, Tecaribu’l Umem, c. 2, s. 68 ve İbn Esir, el-Kamil fi’t Tarih, c. 4, s. 52.
Yukarı git↑ Yakutu’l Himevi, Mu’cemu’l Buldan, c. 4, s. 136 ve Ferahidi, Halil b. Ahmed, Kitabu’l Ayn, c. 1, s. 149 – 150.
Yukarı git↑ Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 5, s. 409; Meskuviyye, Tecaribu’l Umem, c. 2, s. 68 ve İbn Esir, el-Kamil fi’t Tarih, c. 4, s. 52.
Yukarı git↑ Abdurrezzak el-Musevi el-Mukarrim, Mektelu’l Hüseyin (a.s), s. 192.
Yukarı git↑ İbn E’sem Kufi, el-Futuh, c. 5, s. 83; Şeyh Mufid, el-İrşad, c. 2, s. 84; Muhammed b. Cerir Et-Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 5, s. 409; Ebu Ali Meskuviyye, Tecaribu’l Umem, c. 2, s. 68; Ali b. Ebi’l Kiram İbn Esir, el-Kamil fi’t Tarih, c. 4, s. 52 ve İbn Şehri Aşub, Menakibu A’li Ebu Talib, c. 4, s. 96.
Yukarı git↑ Ebu Hanife Ahmed b. Davud ed-Deyneveri, el-Ahbaru’t Tival, s. 53.
Yukarı git↑ Abdurrezzak el-Musevi el-Mukarrim, Mektelu’l Hüseyin (a.s), s. 192.
Yukarı git↑ Seyyid b. Tavus, el-Melhuf ale Katli’t Tufuf, s. 68; Erbili, Keşfu’l Gumme, c. 2, s. 47 ve İbn Şehri Aşub, Menakibu A’li Ebu Talib, c. 4, s. 97.
Yukarı git↑ Kufi, el-Futuh, c. 5, s. 83; İbn Esir, el-Kamil fi’t Tarih, c. 4, s. 52; Fettal, Nişaburu, Revzatu’l Vaizin, s. 181; Şeyh Mufid, el-İrşad, c. 2, s. 84; Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 5, s. 409; Meskuviyye, Tecaribu’l Umem, c. 2, s. 68 ve İbn Şehri Aşub, Menakibu A’li Ebu Talib, c. 4, s. 96.
Yukarı git↑ Deyneveri, el-Ahbaru’t Tival, s. 53.
Yukarı git↑ Abdurrezzak el-Musevi el-Mukarrim, Mektelu’l Hüseyin (a.s), s. 193.
Yukarı git↑ Abdurrezzak el-Musevi el-Mukarrim, Mektelu’l Hüseyin (a.s), s. 196.
Yukarı git↑ Muhammed b. Cerir Et-Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 5, s. 409; İbn E’sem Kufi, el-Futuh, c. 5, s. 83 ve Şeyh Mufid, el-İrşad, c. 2, s. 84.
Yukarı git↑ İbn E’sem Kufi, el-Futuh, c. 5, s. 84 ve el-Muvaffak b. Ahmed el-Harezmî, Mektelu’l Hüseyin (a.s), c. 1, s. 239.
Yukarı git↑ İbn E’sem Kufi, el-Futuh, c. 5, s. 85; Harezmî, Mektelu’l Hüseyin (a.s), c. 1, s. 239 ve İbn Şehri Aşub, Menakibu A’li Ebu Talib, c. 4, s. 98.
Yukarı git↑ Ebu Hanife Ahmed b. Davud ed-Deyneveri, el-Ahbaru’t Tival, s. 253; Ahmed b. Yahya el-Belazuri, Ensabu’l Eşraf, c. 3, s. 176; Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 5, s. 409 ve İbn Esir, el-Kamil fi’t Tarih, c. 4, s. 52.
Yukarı git↑ Yakutu’l Himevi, Mu’cemu’l Buldan, c. 2, s. 454.
Yukarı git↑ Deyneveri, el-Ahbaru’t Tival, s. 253; Belazuri, Ensabu’l Eşraf, c. 3, s. 176 ve Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 5, s. 409.
Yukarı git↑ Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 5, s. 410; İbn E’sem Kufi, el-Futuh, c. 5, s. 86 ve Harezmî, Mektelu’l Hüseyin (a.s), c. 1, s. 239 – 240.
Yukarı git↑ Deyneveri, el-Ahbaru’t Tival, s. 253; Belazuri, Ensabu’l Eşraf, c. 3, s. 176 ve Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 5, s. 409.
Yukarı git↑ Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 5, s. 410; İbn E’sem Kufi, el-Futuh, c. 5, s. 86 ve Şeyh Mufid, el-İrşad, c. 2, s. 84 – 85.
Yukarı git↑ Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 5, s. 410; İbn E’sem Kufi, el-Futuh, c. 5, s. 86- 87; Şeyh Mufid, el-İrşad, c. 2, s. 85 ve Harezmî, Mektelu’l Hüseyin (a.s), c. 1, s. 240.
Yukarı git↑ Deyneveri, el-Ahbaru’t Tival, s. 253.
Yukarı git↑ Deyneveri, el-Ahbaru’t Tival, s. 253 – 254; Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 5, s. 411 ve Şeyh Müfid, el-İrşad, s. 85 - 86.
Yukarı git↑ Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 5, s. 411; Şeyh Mufid, el-İrşad, c. 2, s. 86 ve Harezmî, Mektelu’l Hüseyin (a.s), c. 1, s. 241.
Yukarı git↑ Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 5, s. 411 ve Şeyh Mufid, el-İrşad, c. 2, s. 86.
Yukarı git↑ Belazuri, Ensabu’l Eşraf, c. 3, s. 178; İbn E’sem Kufi, el-Futuh, c. 5, s. 89 ve el-Muvaffak b. Ahmed el-Harezmî, Mektelu’l Hüseyin (a.s), c. 1, s. 242.
Yukarı git↑ İbn Sa’d, et-Tabakatu’l Kubra, s. 466 ve Belazuri, Ensabu’l Eşraf, c. 3, s. 178.
Yukarı git↑ İbn Sa’d, et-Tabakatu’l Kubra, s. 466.
Yukarı git↑ Belazuri, Ensabu’l Eşraf, c. 3, s. 178.
Yukarı git↑ Belazuri, Ensabu’l Eşraf, c. 3, s. 179.
Yukarı git↑ Ebu Hanife Ahmed b. Davud ed-Deyneveri, el-Ahbaru’t Tival, s. 254 – 255 ve Belazuri, Ensabu’l Eşraf, c. 3, s. 179.
Yukarı git↑ Deyneveri, el-Ahbaru’t Tival, s. 254 ve Belazuri, Ensabu’l Eşraf, c. 3, s. 178.
Yukarı git↑ Deyneveri, el-Ahbaru’t Tival, s. 254; İbn E’sem Kufi, el-Futuh, s. 89 ve Harezmî, Mektelu’l Hüseyin (a.s), c. 1, s. 242.
Yukarı git↑ İbn E’sem Kufi, el-Futuh, c. 5, s. 89; Harezmî, Mektelu’l Hüseyin (a.s), c. 1, s. 242 ve İbn Şehri Aşub, Menakibu A’li Ebu Talib, c. 4, s. 98.
Yukarı git↑ İbn Sa’d, et-Tabakatu’l Kubra, s. 466.
Yukarı git↑ İbn E’sem Kufi, el-Futuh, c. 5, s. 89 ve Harezmî, Mektelu’l Hüseyin (a.s), c. 1, s. 242.
Yukarı git↑ Deyneveri, el-Ahbaru’t Tival, s. 254; Belazuri, Ensabu’l Eşraf, c. 3, s. 178; İbn E’sem Kufi, el-Futuh, s. 89; Harezmî, Mektelu’l Hüseyin (a.s), c. 1, s. 242.
Yukarı git↑ Belazuri, Ensabu’l Eşraf, c. 3, s. 178; İbn E’sem Kufi, el-Futuh, s. 89 ve Harezmî, Mektelu’l Hüseyin (a.s), c. 1, s. 242.
Yukarı git↑ Şeyh Saduk, el-Emali, s. 155.
Yukarı git↑ Deyneveri, el-Ahbaru’t Tival, s. 254 ve Belazuri, Ensabu’l Eşraf, c. 3, s. 179.
Yukarı git↑ Belazuri, Ensabu’l Eşraf, c. 3, s. 179.
Yukarı git↑ İbn E’sem Kufi, el-Futuh, c. 5, s. 90; Harezmî, Mektelu’l Hüseyin (a.s), c. 1, s. 242 – 243; Seyyid b. Tavus, el-Luhuf, s. 85 ve El-Hilli, İbn Nema, Mesiru’l Ehzan, s. 50.
Yukarı git↑ Ebu Hanife Ahmed b. Davud ed-Deyneveri, el-Ahbaru’t Tival, s. 255; Belazuri, Ensabu’l Eşraf, c. 3, s. 180; Muhammed b. Cerir Et-Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 5, s. 412 ve Şeyh Müfid, el-İrşad, c. 2, s. 86.
Yukarı git↑ Belazuri, Ensabu’l Eşraf, c. 3, s. 181; Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 5, s. 412 – 413; Ebu’l Ferec el-İsfahani, Mekatilu’t Talibin, s. 117 – 118 ve el-Muvaffak b. Ahmed el-Harezmî, Mektelu’l Hüseyin (a.s), c. 1, s. 244.
Yukarı git↑ Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 5, s. 413; İbn E’sem Kufi, el-Futuh, c. 5, s. 92 – 93; Ebu Ali Meskuviyye, , Tecaribu’l Umem, c. 2, s. 70- 71 ve Harezmî, Mektelu’l Hüseyin (a.s), c. 1, s. 245.
Yukarı git↑ Harezmî, Mektelu’l Hüseyin (a.s), c. 1, s. 245 ve bazı ihtilaflarla Ebu Ali Meskuviyye, Tecaribu’l Umem, c. 2, s. 71- 72.
Yukarı git↑ Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 5, s. 414 ve Ebu Ali Meskuviyye, Tecaribu’l Umem, c. 2, s. 71.
Yukarı git↑ Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 5, s. 414; Şeyh Müfid, el-İrşad, c. 2, s. 89; Ebu Ali Meskuviyye, Tecaribu’l Umem, c. 2, s. 71 ve İbn Esir, el-Kamil fi’t Tarih, c. 4, s. 55.
Yukarı git↑ Belazuri, Ensabu’l Eşraf, c. 3, s. 182; Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 5, s. 414; Şeyh Müfid, el-İrşad, c. 2, s. 89; Ebu Ali Meskuviyye, Tecaribu’l Umem, c. 2, s. 71 - 72 ve İbn Esir, el-Kamil fi’t Tarih, c. 4, s. 55.
Yukarı git↑ Belazuri, Ensabu’l Eşraf, c. 3, s. 183; Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 5, s. 415; İbn E’sem Kufi, el-Futuh, c. 5, s. 93 ve Şeyh Mufid, el-İrşad, c. 2, s. 88.
Yukarı git↑ İbn Sa’d, et-Tabakatu’l Kubra, Hamise 1, s. 466; İbn E’sem Kufi, el-Futuh, c. 5, s. 94 ve İbn Şehri Aşub, Menakibu A’li Ebu Talib, c. 4, s. 98.
Yukarı git↑ Belazuri, Ensabu’l Eşraf, c. 3, s. 183; Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 5, s. 415; Şeyh Mufid, el-İrşad, c. 2, s. 89; Meskuviyye, Tecaribu’l Umem, c. 2, s. 73 ve İbn Esir, el-Kamil fi’t Tarih, c. 4, s. 56.
Yukarı git↑ Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 5, s. 415; Harezmî, Mektelu’l Hüseyin (a.s), c. 1, s. 246 ve İbn Esir, el-Kamil fi’t Tarih, c. 4, s. 56.
Yukarı git↑ Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 5, s. 415; İbn E’sem Kufi, el-Futuh, c. 5, s. 93 – 94; Harezmî, Mektelu’l Hüseyin (a.s), c. 1, s. 246 ve İbn Esir, el-Kamil fi’t Tarih, c. 4, s. 56.
Yukarı git↑ Hasani, İbn Anbe, Umdetu’t Talib fi Ensabi A’li Ebi Talip, s. 327 ve Harezmî, Mektelu’l Hüseyin (a.s), c. 1, s. 240.
Yukarı git↑ Belazuri, Ensabu’l Eşraf, c. 3, s. 184; Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 5, s. 416; Şeyh Mufid, el-İrşad, c. 2, s. 89; Harezmî, Mektelu’l Hüseyin (a.s), c. 1, s. 249 – 250 ve İbn Esir, el-Kamil fi’t Tarih, c. 4, s. 56.
Yukarı git↑ Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 5, s. 463 ve İbn Esir, el-Kamil fi’t Tarih, c. 4, s. 84.
Yukarı git↑ Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 5, s. 381; el-Mes’udi, Murucu’z Zeheb ve Meadinu’l Cuher, c. 3, s. 60 ve İbn Kesir, el-Bidaye ve’n Nihaye, c. 8, s. 158
http://tr.wikishia.net/view/Medine%E2%80%99den_Kerbela%E2%80%99ya;_%C4%B0mam_H%C3%BCseyin%E2%80%99in_(a.s)_Hareketi

WİKİSHİA.NET

İnkılap Rehberi İmam Hamanei, İlim Havzaları Yüksek Konseyi üyelerine hitap ettiği görüşmede, ilim havzalarını İslami düzenin ayrılmaz parçası olarak niteledi.İran İslam İnkılabı Rehberi İmam Hamanei, bugün öğleden önce İlim Havzaları Yüksek Konseyi üyelerini kabul etti.

Bu görüşmede, ilim havzalarını İslami düzenin ayrılmaz parçası olarak niteleyen İnkılap Rehberi, İslami düzenin düşünceli, bilgili ve gündemden haberdar olan ilim havzalarına ihtiyaç duyduğunu belirterek, amaçlara ulaşmak için öngörülen uzun vadeli planlarda gelişme programlarını hazırlamanın ilim havzaları için gerekli olduğunu söyledi.

Bilimsel alanlarda ilim havzaları programlarının İslami düzenin ilkeleri çerçevesinde olması gerektiğine vurgu yapan İnkılap Rehberi, “İlim havzaları islami hükümlerin destekçisidir. İslami hükümlerin iyi bir şekilde uygulandığı zaman ilim havzaları destek vermeli, hükümlerin yanlış olduğu zaman da uyarıda bulunmalıdır” dedi.

İmam Hamanei, uzun vadeli programların ilim havzaları için gerekli olduğunu kaydederek, “Bu programlarda amaçlar tamamen açık ve ulaşılabilir ve belli bir zamanlama çerçevesinde olmasının yanı sıra nicelik açısından da incelenebilir ve esnek olmalıdır” diye konuştu.

İnkılap Rehberi İmam Hamanei, sözlerinin bir bölümünde de İlim Havzaları Yüksek Konseyi üyelerine çok önemli tavsiyelerde bulundu.

Pazar, 02 Ekim 2016 15:50

İran'ın yeni İHA'sı tanıtıldı

İran İslam cumhuriyetine karşı bilim ve teknolojik ve insani yardım ve işbirliği sürecine ağır yaptırımlar yapılmış olmasına rağmen İranlı bilim insanları kadın ve erkek olsun, yeni bilimsel ve teknolojik buluş ve gelişimlere kaynaklık ettiler. İranlı uzmanlar sekiz yıllık mukaddes savuna sürecinden edindikleri tecrübelerle savunma sanayisinde büyük gelişmelere imza attılar.

Nitekim İran savunma sanayisinde kendi kendine yeterlilik kazanmıştır. Mukaddes savunma haftasında onlarca yeni savunma sanayisi ürünü tanıtıldıktan bir hafta sonra İran milli güvenlik yüksek şurasının sekreteri ve hava uzay komutanının hazır bulunduğu törende, İslam inkılabı muhafızlar ordusunun hava uzay komutanlığı insansız savaş uçağı “Saege-Şimşek”i törenle tanıttı.  İran milli güvenlik yüksek şurasının sekreteri Ali Şemhani, uzun bir mesafe kat edebilecek. Nitekim bu tip savaş uçağı yüzlerce KM kat edip, akıllı bir şekilde yönlendirilip düşman hedeflerini nokta hedefi olarak vurabilecek. İran inkılabı muhafızlar ordusunun hava uzay komutanı Tuğgeneral Emir Ali Hacizade “Saege” insansız savaş uçağının tanıtım töreninde yaptığı açıklamada, sadece Amerika’nın radara yakalanmayan insansız savaş ve bombardıman uçağı üretiminde İran’ın asıl rakibi olduğunu söyledi. insansız savaş uçakları füzeler düzeyinde özelliklere sahiptir ve İran İslam cumhuriyetinin caydırıcılık gücünün bir parçası sayılıyor. İranlı uzmanlar son yıllarda farklı tiplerde ve kabiliyetlerde insansız hava araçları ve uçakları imal edip, ülke içinde savunma ve diğer alanlarda bunları kullanma yeteneklerini geliştirip yeterliliğe kavuşturdukları gibi, rusya ve Almanya gibi bazı ülkelerinde dikkatini üzerine çekip talepte bulunmuşlardır. İran hava savunma güçlerinin yüksek teknolojiye sahip Amerika’nın RQ170 insansız uçağını ele geçirip indirmekle birlikte Irkçı İsrail rejiminin Hermes insansız uçağını de 2 sene önce düşürdükten sonra, İranlı uzman mühendisler bu uçakların teknolojik yapılarını çözüp, yeni bir mühendislik sürecini başlattılar. Böylece uzun mesafelere kat edecek insansız hava araçları ve bombardıman uçaklarını tasarlayıp imal ettiler. bu teknolojik gelişim ile İranlı uzmanların Tersine mühendislik kabiliyetlerini ve yeteneklerini ispatlamış bulunuyor. İranlı mühendisler ve bilginler söz konusu Amerika ve Siyonist rejimin insansız hava aracının yapısını, alaşımını, işlevini veya çalışmasını, çıkarımcı bir akıl yürütme analiziyle keşfedip elektronik komponent, yazılım programı parçalarını analiz edip, daha gelişmiş bir yapıyı icat ettiler. mukaddes savunma yıllarının birikim ve tecrübesi ve İmam Humeyni RA ile İslam inkılabı rehberi Ayetullah haemnei’nin tavsiyeleri doğrultusunda İranlı uzmanlar, savunma sanayi bilim ve teknolojisinde yüksek emek ve çaba sarf etmektedirler. Nitekim bu alanda İran kendi kendine yeterliliğe kavuşmuş bulunuyor. İran İslam cumhuriyeti farklı askeri ve istihbarat tehditlerini göz önünde bulundurarak, tehditleri fırsata çevirip, bir çok alanda bilim ve teknolojik gelişim sağlamıştır. Batılı güçler bile İran’ın yüksek kabiliyetlerine itiraf etme zorunda kaldılar. Bütün bunlara rağmen İran savunma ve caydırıcı stratejisini sürdürmektedir. sadece saldırıya uğrarsa en sert misillemede bulunup karşı saldırıya geçenektir. İran İslam cumhuriyeti asla saldırgan, yayılmacı ve emperyal politikaları izlememiş ve izlemeyecektir.   

 

İran'ın yeni İHA'sı tanıtıldı

İran İslam Cumhuriyeti Devrim Muhafızları Ordusu Hava-Uzay Kuvvetleri Komutanı Tuğgeneral Ali Hacizade, İran'ın "Saika" adlı yeni insansız hava aracının Amerikan İHA'ları ile aynı seviyede olduğunu açıkladı.İran İslam Cumhuriyeti Devrim Muhafızları Ordusu Hava-Uzay Kuvvetleri Komutanı Tuğgeneral Ali Hacizade, İran yapımı yeni İHA'nın açılış töreninde yaptığı konuşmada, "Biz 28 yıl önce emperyalistlere karşı savaşımızdan sonra yeni bir cihada girerek, savunma sanayi alanında üretme ve araştırma savaşına başladık. Bu süreçte sarfettiğimiz çabalar sayesinde İHA'nın üretiminde kendimizi dünyada birinci seviyeye ulaştırdık" dedi.

İran'ın savunma sanayii alanındaki ürünlerinin özelliğine işaret eden Tuğgeneral Hacizade, "Ürünlerimiz modern teknoloji ve yerel yöntemlerle üretildiğinden dolayı ayrıcalıklı performans göstermektedir" ifadesini kullandı.

Tuğgeneral Hacizade, İHA'nın günümüzdeki savaşlarda önemli rolü olduğunu vurgulayarak, insansız hava aracının, çeşitli alanlarda örneğin savunma, radar, füze ve denizde etkin görev üstlenebileceğini açıkladı.

İran'da üretilen Saika adlı bomba atabilen İHA'ya da işaret eden Tuğgeneral Hacizade, bunun tehditlerin karşısında çok önemli olduğunu belirterek, "Yeni İHA'lar uzak mesafede bulunan 4 hedefi akıllı bombalarla sapmadan vurarak sağ-salim uçuş noktasına dönebilecek" şeklinde konuştu.

İran Milli Futsal Takımı karşı karşıya geldiği Portekiz Milli Futsal Takımı’nı yenerek, tarihe altın değerinde bir rekora imza attı.Dünya Kupası Müsabakaları için Kolombiya’ya giden İran Milli Takımı’nın penaltı vuruşlarında kazandığı bu başarı tarihe geçti.

İlk yarıda herhangi bir pozisyon yakalamayan her iki takım ikinci yarıya geçti. Maçın ikinci yarısında ilk golü atan Portekiz Milli Futsal Takımı oldu. Hemen bu golün aradın Portekiz, gol farkını ikiye çıkarabildi.

Daha sonra İran Milli Takımı’nın yaptığı hücum neticesi gol farkı bire indi. Son dakikalarda da İran bir gol daha atarak Portekiz karşısında beraberliği yakaladı.

Bu maç önceden alınan kararlar üzerine uzatmalara gitmeden hemen penaltı vuruşlarına taşındı. Penaltı vuruşlarında Portekiz’i yenen İran ilk kez Futsal Dünya Kupası’nda üçüncü oldu.

İran Milli Futsal Takımı elemelerde Brezilya, çeyrek finalde ise Paraguay’ı yenerek, yarı finale yükselmişti. Yarı finalde Rusya’ya yenilen İran’ın üçüncü olmak için Arjantin’e yenilen Portekiz ile karşı karşıya gelmişti.

Dün Final maçında da Arjantin karşı karşıya geldiği Rusya’yı 5-4 yenerek,  şampiyon oldu.

Filistinli araştırmacı yazar Elai Ebuamir, bazı Arap rejimlerinin Kudüs işgalcisi rejimle ilişkiyi normal gösterme çabaları hususunda ve Filistin halkının topraklarının gaspçısıyla uzlaşma imzalamaları konusunda uyarıda bulundu. 

Elai Ebuamir Tasnim Haber Ajansı’na verdiği röportajda şunları söyledi:
“Bir sonraki aşamada Arapların Siyonist rejim ile ilişkileri normal göstermek için daha fazla çabasına şahit olacağız. Katar değişikliklerin gölgesinde İsrail’le ilişkileri normalleştirme hususunda ve meydana gelen son olaylarda daha hızlı hareket edecektir. 

İsrail medyası büyük bir heves ve istekle Fars Körfezi Arap rejimlerinin birçoğunun (bunların başında Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn geliyor) Kana katliamında Filistin’deki günahsız çocukları katleden Şimon Peres’in ölümünden dolayı başsağlığı dileklerini örtbas etti.
 
Bizler Amerika Başkanı Barack Obama’nın 11 Eylül saldırılarında Arabistan’ın parmağının olmadığı konusundaki kararı veto etmesinin Kongre tarafından iptal edilmesinin ardından İsrail ile ilişkileri hızlı bir şekilde normalleştirme çabalarını beklemeliyiz.

Suudi Arabistan ve onunla aynı hedefi taşıyan ve onu takip eden herkes Tel-Aviv ile ilişkileri normalleştirecek ve bunu tayin eden şartları koruyacaklardır. Onlar bu konuda şu düşünceye ve inanca sahiptirler; Siyonist rejim ve Amerika’daki Yahudi Lobisi Kongrenin yönetmeliği uygulamasını engelleyecektir. 

Önceki ticaret esasınca, Suudiler şantaja teslim olacaklardır. Saldırılarda çocuklarını kaybeden Amerikalı 3 bin aileye tazminat ödemenin yanında, New York’ta yaşayan her Amerikan vatandaşına bu saldırılarda manevi ve psikolojik zarar görmelerinden dolayı Suudilerden şikayetçi olabileceklerini söylemek demek yani Suudi hükümetine karşı Amerikalıların sürekli bir alacağı vardır demek. Öyle ki bunu ödemek mümkün değildir. Bu nedenle Suud hükümeti Araplara sığınmak yerine, İsrail’e doğru yönelecektir. 

Amerikan Temsilciler Meclisi ve Konseyinin Obama’nın vetosunu reddetmesi tarihi bir olaydır. Fars Körfezi ülkeleri Suriye, Libya, Yemen ve Irak’ın parçalanması oyununda ve yine Filistinliler arasında fitne çıkarmak için büyük paralara harcama konusunda işbirliği yaptılar. Ancak bugün, öyle anlaşılıyor ki bizler bu ülkelerin kendi yenilgilerine ve parçalanmalarına şahit olmaktayız.

Şimon Peres'in insanlık düşmanı azılı bir Siyonist olarak ölmesi ardından Arap rejimlerinin yöneticileri taziye mesajları gönderme yarışına girdiler. Filistin halkıyla direniş örgütleriyse Arap yöneticilerin bu vicdansız ve akılsız girişimlerini protesto ettiler.

Hagana terör örgütünün kurucusu ve  siyonist rejim eski elebaşı olan Peres 27 ağustos günü öldü. Bu ölüm olayı Arap ülkelerindeki yöneticilerin de içyüzünü ortaya koydu. Bahreyn dış işleri bakanı Halid Bin Ahmed Al'i Halife yayınladığı mesajında, Allah Şimon Peres'e rahmet etsin. Ortadoğu ,  savaş ve barış adamı olarak Peres gibi birisinden mahrum kaldı. Filistin özerk teşkilatı başkanı Mahmud Abbas daha ileri giderek Şimon Peres'in sadece İsrail'in manevi babası değil, Filistin milletinin de lideri olduğunu belirtti.

Irkçı Likut partisinden Kenesset temsilcisi olan Eyup Gerra da yaptığı açıklamada, Fars körfezindeki bir Arap ülkesi liderinin Peres'in ölümünü duyunca ağladığını söyledi. İngiliz gazeteci ve yazar Robert Fisk  The Independent gazetesinde yayınladığı makalesinde batılı yöneticilerin propagandalarının aksine Şimon Peres'in barış adamı olmadığını belirtti. Robert Fisk, Peres'in ölümünü duyunca onun yaptığı parçalanmış çocuk bedenleri, savaş ateşi ve katliamdan geçirilen insan cenazelerini hatırladığını vurguladı. Arap yazar Ali Ebu Name de sosyal paylaşım sitesinde yayınladığı yazısında, Peres'in savaş suçlusu olarak yargılanmadan önce ölüp kurtulduğunu belirtti.

Peki Arap ve Batılı seçkin yazar ve gazetecilerle Arap ülkelerindeki yöneticilerin Peres hakkındaki bir birinden çelişik değerlendirmeleri neden kaynaklanıyor. Arap yöneticileri 1950li ve 1960lı yıllarında ve hatta 1979 yılına kadar Soykırımcı İsrail ile muhalefet ederek Arap milleti arasında meşruiyet kazanıyorlardı. Arap ülkeleri birkaç kez işgalci Siyonist İsrail ile savaştılar. Bu savaşların en önemlisi 1967 ve 1973 yıllarındaki savaştı. Mısır cumhurbaşkanı Cemal Abdul Nasır 1967 yılında saldırgan İsrail karşısında yenilgiye uğradığında Mısır halkı nezdindeki itibarı sarsıldı. Mısır'ın sonraki cumhurbaşkanı Enver Sedat ise terörist İsrail rejimiyle savaşa girdiği için, büyük bir itibar kazandı. Ancak Batılı devletlerin Siyonist İsrail'i çok boyutlu bir şekilde desteklemeleri sonucu, Enver Sedat istediği hedeflerine ulaşmadı. Bu nedenle Sedat ırkçı İsrail rejimiyle uzlaşarak Arap ülkeleri yöneticilerinin Siyonist rejime karşı tutum değişikliği yapma temellerini attır. Nitekim Mısır devlet başkanı Enver Sedat ile, İsrail başbakanı ve azılı  bir terörist olan Menahem Begin arasında, Camp David'de 17 Eylül 1978'de anlaşma imzalandı. Sözleşme, 26 Mart 1979 imzalanan sözde barış antlaşmasının temelini oluşturuyordu. Buna göre İsrail, askeri birliklerini Sina Yarımadasından çekecek ve Mısır ile diplomatik ilişkilerini normalleştirecekti. Arap rejimileri 1990lı yıllarında Madrid ve Oslo konferanslarında Amerika'nın baskısı sonucu, gayri resmi bir şekilde İsrail varlığını tanıyıp bir adım daha Filistin davası ve Kudüs'ün kurtarılması ülküsünden uzaklaştılar. Özelikle Fars Körfezindeki dikta hanedan rejimleri Amerika'nın koruması altında varlıklarını sürdürmek amacıyla katil İsrail rejimiyle gizli diplomatik ve ticari işbirliğini geliştirdiler. Bazı Arap rejimleri özellikle Umman ve Katar'ın ticari temsilcilik bürosunu Amman ile Doha'da açtılar. Halbuki terörist İsrail rejiminin filistin halkıyla Lübnan halkına karşı katliam ve saldırıları artarak devam ediyordu. Hatta bu süre zarfında Filistin topraklarının daha büyük kısmı Siyonist göçmen Yahudilerin işgali altına girdi. Artık filistin halkı topraklarının yüzde 86sına hakim değildir. Bu nedenle değişen İsrail değil, Arap rejimlerinin yöneticileridir. Çünkü dikta arap rejimleri kendi hanedan ve seçilmemiş dikta rajimlerini sürdürmek için Amerika başta olmak üzere Batılı devletlerin korumasına ve desteğine ihtiyaç duymakta ve Arap ile İslam milletlerine ihanet etmektedirler. Amerika'nın dikta arap rejimlerini koruma ve desteklemenin ön şartı, demokrasi ve barış ile güvenlik değil, Soykırımcı İsrail rejiminin gayri meşru ve işgalci varlığını tanımak ve ilişkileri normalleştirmektir. Çünkü Amerika'da yöneticiler hangi partiye mensup olurlarsa olsunlar Siyonist Yahudi lobilerinin denetiminde ve baskısı altındadırlar.     

İslami İran emniyet güçleri komutanı tuğgeneral Hüseyin Eşteri, bu güçlerin terörist ve tekfirci tehditlere karşı koymak için İran sınırlarında çok güçlü bir şekilde varlığını gösterdiğini söyledi.

Tuğgeneral Eşteri,  bugün Tahran cuma namazı hutbelerinden önce  cemaate hitaben yaptığı konuşmada, ''eğer tekfirciler, inkılab karşıtları, selefiler, şer güçleri, şebekeler ve  uyuşturucu madde  şebekeleri İran sınırlarına nüfuz etmek isterlerse  İran güvenlik güçlerinden çok sert  karşılık görürler' dedi.

Tuğgeneral  Eşteri,  İran'ın 8700 km. uzunluğunda bir sınıra sahip olduğunu belirterek, bugün İslam inkılabı rehberinin yol göstericiliğinde,  halkın uyanık olması ve  güvenlik, yargı ve  diğer birimler ve kurumlar arasında iyi bir koordine sayesinde   İran'ın güvenliğinin örnek gösterilecek şekilde olduğunu söyledi. 

Bu arada  İran Deniz Kuvvetleri Komutanı Amiral Habibullah Seyyari bir İran kanalına verdiği özel röportajda,''yabancıların Fars Körfezi ve Umman Denizi'ndeki hareketlililileri anbean izlenmektedir, ifadesini kullanarak ''Yabancıların bölgede bulunmasına ihtiyaç yoktur ancak onlar, bazı ülkelerin isteği üzerine güvenliği sağlamak amacıyla Fars Körfezi ve Umman Denizi'nde bulunduklarını ifade ediyorlar ve bunu açıklamak için İran düşmanlığı söylemlerine başvuruyorlar. Tercübeler, onların bulundukları her yerde güvensizliğin ortaya çıktığını göstermiştir. Bugün Deniz Kuvvetleri ve Devrim Muhafızları bölgedeki sularda güvenliği sağlayabilecek güce sahiptir. Yabancıların bölgedeki hareketliliği düzenli olarak izlenmektedir ve onların savaş gemilerinin hepsinin nerede olduğunu ve ne yaptığını biliyoruz. Onların sınırlarımıza yaklaşmasına izin vermeyiz ve eğer böyle bir durum olursa onlara geçmişte davrandığımız gibi davranırız. '' dedi.

Kur'an-ı Kerim'deki her bir ayet, hayret vericidir ve Kur'an-ı Kerim'deki bu ayetleri öğrenmek, her bir kelimenin herhangi bir kimse tarafından yazılmış herhangi bir kitapta ya da yeryüzünde bulunmayan birer inci olduğunu gözler önüne serer. Bu nedenle, Kur'an-ı Kerim'deki her bir ayet, Müslümanların kalplerinde derin bir saygı oluşturur.


Bu bağlamda, Kur'an-ı Kerim'in çeşitli sureler içerdikleri önemli bilgiler sebebiyle çeşitli yararları ile anılırlar. Aynı şekilde Kehf Suresi de birçok ders verdiğinden Müslümanlar için özel bir yere sahiptir. Bu Sure de her Müslüman'ın öğrenmesi gereken dört farklı ders veren dört kıssa içeriyor.
Kıssa 1:
Surede bahsedilen ilk hikaye mağaradaki insanların hikayesidir. Onlar, inançsız bir toplumda yaşayan iman edenlerdi. Onlar imanlarından dolayı tehditler almaya başladıkları zaman, şehri terk ettiler ve Allah'ın rızası ve imanlarını kaybetmemek için bir mağaraya gittiler. Böylece, Yüce Allah azze ve celle onların üzerlerine bir uyku ihsan etti ve onlar uyandıkları zaman yaşadıkları yerdekileri mümin olarak buldular. Yani bu hikaye gösteriyor ki, bir insan Yüce Allah azze ve celleye imanını korumak için çabalarsa, Allah azze ve celle de onların zorluklarını kolaylaştırır, yardım eder ve kurtarır.
Ders: Bu kıssadan öğrenilecek ders, Yüce Allah azze ve celle, insanların imanını dener. Allah azze ve celle insanların imanını denediği zaman, eğer inanan imanında kararlı ise, Allah azze ve celle de kavrayabileceklerinin ötesinde yardım eder. Dahası, bu kıssa şu dersi de veriyor ki, Müslüman her zaman salih insanlarla beraber olmalıdır. Mağaradakilerin hepsi salih insanlardı. Onların beraber olması, Yüce Allah azze ve cellenin rahmetinin ve yardımının ulaşmasındaki faktörlerden biriydi. Yani, bir Müslüman, yaşadığı imtihanlarda imanında kararlı olmalı ve Kur'an-ı Kerim'de bahsedildiği gibi salih insanlarla beraber olmalı:
Sabah-akşam O'nun rızasını (ve cemalini müşahede etmeyi) dileyerek, Rablerine yalvaranlarla beraber nefsini sabırlı tut; dünya hayatının ziynetini arzu edip de gözlerini onlardan (o yalvaranlardan) ayırma; ve (isyanları sebebiyle) kalbini bizi anmaktan gafil kıldığımız, nefsinin arzusuna uymuş ve işi gücü aşırılık olan kimseye itâat etme! Kehf 28
Kıssa 2:
Suredeki ikinci kıssa ise hürmet gösterilen ve varlıklı iki bahçesi olan bir adamdan bahsediyor. Bununla birlikte onun zenginliği onun yolunu da belirlemiş ve imanında şüphe duymaya başlamış. Sonuç olarak da Allah azze ve celle dünyadaki başarıdan ve lütuftan mahrum etti ve o bunların dünyalık şeyler olduğunu fark ettiğinde ise onun için çok geçti.
Ders:  Bu kıssadan bir Müslüman iki ders çıkarabilir. İlk olarak tüm zenginlik, Allah azze ve celleden bize birer imtihandır. Ayrıca, bu zenginlik Onun hibesindedir, O kulları kendisine şükredecek mi yoksa etmeyecek mi diye dener. İkinci olarak, bir Müslüman şu dersi de almalı ki, bu dünyadaki her şey, geçici ve kısa sürelidir. Eğer ki buna da insanlar sahiplerse, Allah azze ve celleye şükretmeliler ve onu en doğru yolda, bundan razı olarak, olmayanlara infak etmeliler. Kur'an-ı Kerim'de, Allah azze ve celle dünyalık malların hükmünü şu şekilde bizlere iletmiştir:
(Habibim, ya Muhammed!) Onlara dünya hayatına (dair) şöyle misal de getir: (Dünyanın hali) gökten indirdiğimiz bir su gibidir ki, onunla yeryüzünün bitkileri (yetişip) birbirine karışır; fakat sonunda rüzgarların kendisini savuracağı bir çöp haline gelir. Çünkü Allah, her şeye gücü yetendir. Kehf 45
Kıssa 3:
Kehf Suresi'nde üçüncü kıssa ise Hz. Musa aleyhisseladan ve Hz. Hızır aleyhisselamdan bahsediyor. Hz. Musa aleyhisselam bu dünyadaki hiç kimsenin kendisinden daha bilgili olduğunu düşünmüyordu, sonra Allah azze ve celle, Onu(aleyhisselam) kıssa boyunca kendisinden daha bilgili olduğunu ispatlayan Hz. Hızır aleyhisselam ile tanıştırdı.
Ders: Bu kıssadan alınacak ders ise, bilgi kendisiyle gururlandırmamalı, tersine ilim sahibi olmak tevazuyu öğretmeli ve herkes bilmeli ki her zaman kişinin kendisinden daha iyi anlayan ve daha çok bilen birileri vardır.
Kıssa 4:
Allah azze ve cellenin Kur'an-ı Kerim'deki bu özel Sure'de bahsettiği dördüncü kıssa, gittiği yerdeki ihtiyacı olan insanlara yardımcı olmak için bütün dünyayı dolaşan büyük kral Zul Karneyn'in kıssası. O, insanları Yecüc ve Mecüc'e karşı rahatlamasına vesile olan biriydi.
Ders: Bu kıssadan öğrenilecek ders, güç de Allah azze ve celleden verilir ve bu gücü vererek de Allah azze ve celle kulunu imtihan eder. Yani, diğerlerine nazaran daha fazla güce sahip olanlar, bu güçlerini iyilikte, diğer insanların hayatlarını kolaylaştırmada ve şeytanla gerçek mücadelede kullanmalılar.
Sonuç:
Kehf Suresi, Kur'an-ı Kerim ٙdeki ünlü surelerdendir. Bununla beraber okunmasıyla özel yararları olur. Bir Müslümana içeriğinin anlaşılmasıyla da ekstra dersler vererek yardım eder, kişinin hayatını şekillendirmesinde, yoluna yön vermesinde yardımcı olur.
Not: Cuma günleri Kehf suresini okuduğumuzda Türkçe anlamını da okumayı unutmayalım.
Kaynak: Quran Reading
Tercüme: GencMuslumanlar.com