کارگر

کارگر

Şia ve Ehlisünnet müfessirlerinin görüşüne göre ayette geçen, nezirlerini yerine getiren, kendi yemeklerini iftar vaktinde üç gün boyunca yoksula, yetime ve esire yediren (bağışlayan) “Ebrar”dan (iyiler ve iyi amelliler) kastın Hz. Ali (a.s), Hz. Fatıma Zehra (s.a), İmam Hasan (a.s), İmam Hüseyin (a.s) ve hizmetkarları “Fizze”dir.


İnsan suresi (Arapça: سورة الإنسان), Kur’an-ı Kerim’in Medine’de nazil olan surelerinden olup, Mushaf’taki resmi sırası itibarıyla 76., iniş tertibine göre ise Kur’an’ın 96. suresidir. Bu sureye, birinci ve ikinci ayette “insan” kelimesinin kullanılmasından dolayı İnsan suresi adı verilmiştir. Şia ve Ehlisünnetmüfessirlerinin görüşüne göre ayette geçen, nezirlerini yerine getiren, kendi yemekleriniiftar vaktinde üç gün boyunca yoksula, yetime ve esire yediren (bağışlayan) “Ebrar”dan (iyiler ve iyi amelliler) kastın Hz. Ali (a.s), Hz. Fatıma Zehra (s.a), İmam Hasan (a.s), İmam Hüseyin (a.s) ve hizmetkarları “Fizze”dir.

İsimleri
İnsan suresine, birinci ve ikinci ayetinde “insan” kelimesinin kullanılmasından ve bu surenin ana temasının insan olmasından dolayı bu ad verilmiştir. Ayrıca “Hel Eta” kelimesiyle başladığından dolayı bu sureye “Hel Eta” suresi de denmiştir. Bu surenin üçüncü ismi yine ilk ayette geçen “Dehr”dir ve dördüncü ismi ise beşinci ayette zikredilen “Ebrar”dır. Bu surenin 18 ayetinde yani 22. ayete kadar “ebrar”ı (iyileri) tanıtarak onların özelliklerini beyan etmektedir ve bu surenin yarıdan çoğunda da onların konu ve hallerinin şerhine yer verilmiştir.

Özellikleri
İnsan suresi ayet sayısı hakkındaki ortak görüşe göre 31 ayet, 243 kelime ve 1089 harften ibarettir. Medine’de nazil olan bu sure Mushaf’taki resmi sırası itibarıyla 76., iniş tertibine göre ise Kur’an’ın 96. suresidir. Lafız ve hacim bakımından “Mufassal” surelerden; yaniKur’an’ı Kerim’in kısa surelerinden olup, 29. cüzün dördüncü hizbinin ortalarında yer almaktadır.

Konuları
Şia ve Ehlisünnet müfessirlerinin görüşüne göre ayette geçen, nezirlerini yerine getiren, kendi yemeklerini iftar vaktinde üç gün boyunca yoksula, yetime ve esire yediren (bağışlayan) “Ebrar”dan (iyiler ve iyi amelliler) kastın Hz. Ali (a.s), Hz. Zehra (s.a), İmam Hasan (a.s), İmam Hüseyin (a.s) ve hizmetkarları “Fizze”dir.

İnsan suresi, insanın yaratılışı, genel imtihan ve insanın özgür iradeyle seçme hakkının olduğunu belirtmekle başlamakta ve Allah’ın rahmetine nail olan insanlar ve Allah’ın gazap ve azabına nail olan insanlar olmak üzere insanların iki kısma ayrılmasıyla son bulmaktadır.[1]

Kaynakça
Yukarı git↑ Danişnamei Kur’an ve Kur’an Pejuhi, c. 2, s. 1260.
Bibliyografi
Kur’an-ı Kerim, tercüme: Muhammed Mehdi Fuladivend, Tahran, Daru’l Kur’anu’l Kerim, k. 1418/ m. 1376.
Danişnamei Kur’an ve Kur’an Pejuhi, c. 2, Bahaddin Hürremşahi’nin katkılarıyla, Tahran, Dustan, Nahid, ş. 1377.
http://tr.wikishia.net/view/%C4%B0nsan_Suresi

Ehl-i Sünnet'in önde gelen tefsir alimlerinden Fahri Razi şöyle rivayet etmiştir: Ebu Zer dedi ki: "Bilin ki bir gün Hz. Resulullah ile birlikte öğle namazı kıldığımız bir sırada, bir dilenci mescittekilerden sadaka istedi fakat ona kimse bir şey vermedi.

Bu sırada Hz. Ali rüku halindeydi. Elini ona doğru uzattı o parmağında yüzük vardı. Dilenci gidip yüzüğü hazretin parmağından çıkarıp aldı." Bunun üzerine Hz. Resulullah Allah'a yakararak şöyle dua etti "Allah'ım kardeşim Musa sana dua etti ve 'Rabbim gönlümü aç işimi kolaylaştır. Dilimdeki düğümü çöz ki, sözümü anlasınlar. Ailemden bana bir yardımcı ver. Kardeşim Harun'u... Onunla kuvvetimi arttır. Onu işime ortak et ki, seni çokça tespih edelim. Şüphesiz sen bizi görensin' dedi. Sende ona! 'Senin isteklerin sana verildi. Ey Musa' diye vahyettin.

Allah'ım! Bende senin kulun ve peygamberinim benimde gönlümü aç, işimde kolaylık sağla, ailemden Ali'yi, bana yardımcı ver, onunla kuvvetimi arttır." Ebu Zer diyor ki: "And olsun Allah'a! Henüz Hz. Resulullah sözünü tamamlamamıştı ki, Cebrail 'Sizin veliniz ancak Allah, onun peygamberi ve namaz kılan ve rükû halinde zekat veren müminlerdir." ayetini getirdi. Fahri Razi; Tefsiru'l-Kebir, c.12, s.26.

İbn Ebi’l Hadid şöyle diyor: Hz. Ali’nin (a.s) sahavet ve cömertlik durumu da açıktır. Oruç tutar iftarını ise ihtiyaç sahiplerine verirdi. (Ve ona ihtiyaçları olduğu halde yemeklerini yoksula ve yetime ve tutsağa verirler, onları doyururlar. İnsan suresi, 8) ayeti onun hakkında nazil olmuştur. Müfessirlerin dediğine göre Hz. Ali’nin (a.s) bir gün dört dirhemi vardı. Bir dirhemini gece, bir dirhemini gündüz, üçüncü dirhemini gizli ve dördüncü dirhemini ise açıkça sadaka verdi. Bunun üzerine (Onlar mallarını gece gündüz; gizli ve açık Allah yolunda harcarlar. Bakara, 274) ayeti nazil oldu. Kendi eliyle Yahudilerin Medine’deki hurmalıklarını suladığı söylenmiştir. Nitekim elleri nasır bağlamış ve ondan gelen ücreti ise sadaka olarak vermiş, buna rağmen kendi karnına taş bağlardı. Diyorlar ki: hiçbir zaman hiçbir dilenciye “yok” demedi. Bir gün Mahfen b. Mahfen Muaviye’nin yanına geldi. Muaviye ona nereden geliyorsun? Diye sordu. Mahfen Muaviye’nin hoşuna gitmesi için: İnsanların en cimrisinin –yani Ali’nin (a.s)- yanından geliyorum, dedi. Muaviye dedi ki: Sana yazıklar olsun; Eğer yanında bir depo dolusu altın ve bir depo dolusu saman olsa, altın deposunu saman deposundan daha erken ihtiyaç sahiplerine ulaştıracak birisi hakkında nasıl böyle konuşabilirsin?![147]

http://tr.wikishia.net/view/Hz._Ali_(aleyhi_selam)

İran Milli Güvenlik Yüksek Konseyi Sekreteri Şemhani, ABD ve Siyonist rejimin düşmanlıkta kendi ulusal değerlerini ve hatta uluslararası güvenliği tehlikeye attıklarını söyledi.

Suriye Meclis Başkanı Hediye Abbas, beraberindeki bir heyetle birlikte bugün İran Milli Güvenlik Yüksek Konseyi Sekreteri Ali Şemhani ile bir araya geldi.

Şemhani, bu görüşmede Suriye’nin terörist gruplar karşısındaki dik duruşuna atıfta bulunarak, bu ülkenin şu an yakaladığı başarıları artırarak tekrardan eski güzel günlerine dönmesi için temennide bulundu.

Halep ve diğer bölgelerin geleceğini Suriye halkının belirleyeceğini ifade eden Ali Şemhani, ABD ve Avrupa ülkelerinin Suriye hakkında izledikleri ikili siyaset politikasını eleştirerek, Suriye’deki terörizm hakkında bu ülkeleri suçladı. 

ABD ve Siyonist rejimin düşmanlıkta kendi ulusal değerlerini ve hatta uluslararası güvenliği tehlikeye atmalarını söyleyen Ali Şemhani, terörist grupların Avrupa ülkelerine yaptıkları saldırılara rağmen Batı ülkelerinin terörizmi destekleyen politikalarının değişmediğine dikkat çekti.

Ali Şemhani’nin Suriye’deki krizin çözümü adına da yaptığı değerlendirmede, Suriye halkının kendi problemlerini yine kendileri çözmeleri gerektiğini ifade etti.

"Diğer ülkeler de İran gibi bir politika izleseydi, bölgede böyle bir kriz yaşamayacaktık" diyen Suriye Meclis Başkanı Hediye Abbas da bu görüşmede İran’nın Suriye halkına yaptığı yardımları dile getirip teşekkürlerini sundu.

İslami Şura Meclis Başkanı Uluslararası İşler yüksek yardımcısı, Hüzeyin Emir Abdullahiyan, İran ve Türkiye’nin bir çok ortak noktaya sahip olduklarını ve Suriye konusunda çözüme ve şartların değişmesine yardımcı olabileceklerini söyledi.

İRNA'nın bildirdiğine göre Türkiye’nin Tahran Büyükelçisi Rıza Hakan Tekin ile görüşen Abdullahiyan, iki ülke parlamentoları arasındaki ilşkilere işaretle, parlamentolar arası ilişkilerin gelişmesinin iki ülkenin tüm alanlarda ilişkilerinin gelişmesine ve bölgenin zor ve girift şartlarının iyileşmesine yardımcı olabileceğini söyledi.

İran Meclisinde yakın zamanda İran-Türkiye dostluk gurubu kurulacağını ifade eden Abdullahiyan , başarısız darbe girişimi sonrası olayın yönetilmesi için Türk hükümetinin yaptıklarının önemli olduğunu söyledi.

Abdullahiyan, bölge ve iki ülke meclis başkanlarının bölge durumu özellikle Suriye krizinin çözümü için istişarelerinin önemli olduğunu söyledi.

Tekin de iki ülke dostane ilişkilerine işaretle, İran Cumhurbaşkanı ve Meclis Başkanının Başarısız Darbe girişimi ile ilgili tutumlarına teşekkür etti.

İran’ın terörizmle ilgili bölgede izlediği politikaya destek verdiğini belirten Tekin, bir çok konuda Türkiye’nin de İran ile aynı düşünceye sahip olduğunu söyledi.

İran İslam Cumhuriyeti Ordusu Yeterlilik Cihadı ve Araştırma Kurumunun 4 yeni ürünü görücüye çıktı.

İRİB Haber ajansının bildirdiğine göre uzaktan kumandalı roket ve makineli silah taşıyabilen insansız "Nezir" robotu, mayınları temizleme yeteneğine sahip uzaktan kumandalı Buldozer, muhtelif top ve yük taşıma kabiliyetine sahip Kiyan taktiksel araç ve düşmanın görme yeteneğini ve ısıya duyarlı kameralarını etkisiz hale getirme kabiliyetine sahip  sis oluşturma sistemi bugün tanıtımı yapılan ve görücüye çıkarılan sistemlerdendi.

İran İslam Cumhuriyeti Ordusu Kara Kuvvetleri Komutanı Tuğgeneral Ahmet Rıza Purdestan'ın ve ordu komutanlarından bir grubun katılmasıyla düzenlenen bu törende kara kuvvetleri komutanının konuşmasından sora şehit aileleri ve gaziler takdir edilerek plaket verildi.

İran'ın Hava Savunma Karargahı Komutanı Tuğgeneral İsmaili, son günlerde Amerikan casus uçağının İran hava sahasını ihlal ettiği için Hava Savunma güçleri tarafından uyarıldığını belirtti.İran'ın Hatem’ül Enbiya Hava Savunma Karargahı Komutanı Tuğgeneral Ferzat İsmaili, Tahran'da düzenlenen Kutsal Savunma Haftasını Anma Töreni'nde, yaptığı konuşmada, çok önemli gelişmelere dikkat çetki.

Tuğgeneral İsmaili, son günlerde Amerikan U2 casus uçağının İran hava sahasını ihlal etmeye çalıştığını belirterek, bu casus uçağın herhangi bir girişimde bulunmadan önce uyarıldığını kaydetti.

Tuğgeneral İsmaili, düşmanların İran'ın askeri donanma ve silahlarından değil,  İran milletinin iradesi ve şehitlerin ailesinden korktuğunu dile getirerek, "Direniş ekonomisi alanında çalışma yapılması gerekiyor. Bağımsız bir ekonomiye sahip olmak için yerel kaynakların kullanılması gereklildir" ifadelerini kullandı.

Hatem’ül Enbiya Hava Savunma Karargahı Komutanı,"Amerikan U2 casus uçağı birkaç gün önce İran hava sahasını ihlal etmeye başlayınca askerlerimizin uyarısıyla rotasını değiştirdi. Cesur askerlerimiz hiçbir uçağın İran hava sahasına izinsiz girmesine müsaede etmez" diye konuştu.

İki yıl önce de İran Hava Savunma güçleri, ülkenin hava sahasını ihlal eden ve 108 Amerika askerini taşıyan uçağı zorunlu olarak Bandar Abbas havalimanına indirmişti.

Tümgeneral Kasım Süleymani, Melayer şehrinde düzenlenen Şehitleri Anma Töreni’nde, düşmanları dost olarak göstermenin ihanet olduğunu söyledi.
 
  
Devrim Muhafızları’nın Kudüs Gücü Komutanı Tümgeneral Kasım Süleymani, Kutsal Savunma (İran-Irak savaşı) yıldönümü ve Melayer şehri şehit ve gazileri anısına düzenlenen etkinlikte, yaptığı konuşmada, “Kutsal Savunma dönemine benzersiz ve gurur verici olduğu için her zaman saygı göstermeliyiz” dedi.

Kasım Süleymani, en iyi gençlerin İran’ın izzet ve iktidarini korumak amacıyla savaşa katılıp şehit düşenler olduğunu ifade ederek, eşitsiz bir savaşta zafer kazanmak isteyenler için ‘Kutsal Savunma’nın en uygun yöntem olduğunun altını çizdi.

Tümgeneral Süleymani, konuşmasının devamında, “İmam Humeyni (r.a) Kutsal savunmaya kutsallık ve ruhanilik kazandırdı. Bu kutsallık, şehitler, gaziler ve askerlerin savaş meydanındaki davranışlarının sayesinde gerçekleşti” diye vurguladı.

Şehitlerin Allah’ın aziz dostu olduğuna değinen Tümgeneral Süleymani, “Obama, eşcinselliği ABD ordusunda yasallaştırdığı için mi onur duymaktadır” ifadesini kullandı.

Süleymani, “Savaşta bizim komutanlarımız özel insanlardı. 8 yıllık Kutsal savaşta komutan ve asker arasında hiçbir ayırım olmadı . Örneğin Şehit Himmet, kendisi motosiklet üzerindeyken şehit düştü” diye söyledi.

İran’nın müslüman ülkeler arasında iyi bir konumda olduğunu savunan Tümgeneral Süleymani, “Kimileri İran inzivaya çekildi diye yanlış söylemlerde bulunuyor. Madem öyleyse neden düşmanlar İran ile anlaşma yapmaya çalışıyor” diye konuştu.

Düşmanlar karşısında birlikte hareket edilmesi gerektiğini vurgulayan Süleymani, “Bazıları düşmanların sözlerine inanmamalı. Kamuoyu da her zaman duyarlı olmalıdır. Böyle bir tavırla ancak ülkemiz gelişebilir” açıklamasında bulundu.

İnkılap Rehberi’nin Irak ve diğer ülkelerde çok saygıyla anıldığını ifade eden Tümgeneral Süleymani, “İslam dünyası ve düşmanları arasındaki bir savaşta farklı yorumların ileri sürülmesi doğru bir yöntem değildir. kimilerinin düşmanları dost diye hitap etmesi de İslam’a ihanettir” şeklinde konuştu.

Pazar, 25 Eylül 2016 02:09

İslam açısından barış ve güvenlik

Maalesef, uluslararası belgelerin onaylanması ve çok sayıda barış gücünün faaliyet yapmasına rağmen hala dünyanın genelinde savaş ve şiddetin tırmandığına tanıklık ediyoruz. Bu dünya gününde bir kez daha barış ve nasıl sağlanabileceği yolları üzerine yoğunlaşarak, semavi İslam dininin tavsiye ve öğretlerinden dünyada barış tesisi için yararlanmamız daha iyi olacaktır.

Birleşmiş Milletler Hicri Şemsi 31 Şehhriver'e tekabül eden 21 Eylül tarihini "Dünya Barış Günü" olarak ilan etmiştir.

Bu tarih, BM Genel Kurulu'nun 57. Oturumunda belirlenmiş oldu.

Bu yıl da BM Genel Sekreteri Ban Ki Moon, Dünya Barış Günü dolaysıyla yayınladığı mesajında, her yıl "Dünya Barış Günü"nde BM dünya genelindeki bütün çatışma taraflarından kendi aralarında 24 saatlik bir ateşkes sağlamalarını istediğini belirtti.

BM Genel Sekreteri Moon, "Dünya Barış Günü" mesajında, "Barış sadece silah bırakmaktan ibaret değil, barış insanların barıştan elde ettiklerini sağlıklı bir dünyada paylaşabildikleri toplumların oluşturulmasına ilişkin bir kavramdır. Herkesten daha iyi şunu biliyorsunuz ki barış bir tesadüf değil. Barış ayrıca bir hediye değil, hepimizin her gün ve her ülkede onun için çalışmamız gereken bir şeydir" ifadesini kullandı.

Maalesef, uluslararası belgelerin onaylanması ve çok sayıda barış gücünün faaliyet yapmasına rağmen hala dünyanın genelinde savaş ve şiddetin tırmandığına tanıklık ediyoruz.

Dünyanın en kapsamlı ve önemli düzenlerinden biri, İslam dininin öğretileri ve tavsiyeleridir. Yüce İslam Peygamberi -saa- Biset hedeflerinden biri olarak adaletin tesisi olarak nitelediği ayindir.

Sp: İslam, barış ile ilgili diğer dinlerle ortak görüşe sahip bulunuyor.

İslam açısından da barış, uzlaşma ve topluma huzur kazandırmak anlamına geliyor. Diğer yandan barış, Kurani bir kavramdır ve yaklaşık Kuran-i Kerim'de barış hakkında 140 ayet bulunuyor.

Kuran-i Kerim açısından barış ve İslam, yan yana gelen iki sözcüktür. İslam ve barış  ortak kök ve anlama sahip birbiriyle bağlantılı ve birbirinin uzantısında yer alan iki sözcüktür. İslami düşünürlere göre, barışın anlamı ile ilgili iki sözcük var.

İlk sözcük, "Selm" kelimesidir, Arapça'da Selm, huzur veya günümüzde sık sık kullanılan güvenliğin ta kendisidir. Selm ya huzur, İlahi kökü var.

Yüce Allah, zatında mutlak huzurdur ve hr huzur, onun huzurunun yansımasından ibarettir.

Yaradılışın doğası ise, 

 ise doğal büyüme yolundadır ve insanoğlunun yaşam akıntısı da huzura doğru hareket ediyor. insanın da Vahiy ve Kuran kaynaklarında Allah'a doğru davet edilmesi felsefesi de bu yaradılışın doğasından kaynaklanıyor, nitekim Kuran-i Kerim'de "Ey iman edenler, hepiniz huzur içinde yaşayanız" ayeti yer alıyor." (Bakara:208)

Veya Yüce Allah, İnfal Suresi'nin 61. ayetinde Yüce İslam Peygamberi'ne "Ve eğer onlar sulha meylederlerse sen de ona meylet ve Allah Teâlâ'ya tevekkül kıl! Şüphe yok ki, her şeyi bihakkın işitici ve tamamıyla bilici olan ancak O'dur" buyuruyor.

İslam kelimesi de Selm sözcüğünden gelmektedir ve aslında Allah'a uymak ve huzur bulmak anlamına gelmektedir.

Ancak başka sözcük ise, "barış" (sulh)dur ki insanların barışık yaşama ilişkisine delalet eiyor. İslam, "barış" sözcüğü çerçevesinde insanlar arasında dostluk, karşılıklı saygı ve başkaların haklarına geçmekten uzak durulmasını istiyor.

İslam'da barış ve adalete kavuşmak, bir tekamül ve gelişim seyri var. Bu tekamül seyri 3 aşamadan oluşuyor. İlk aşama, "içsel barış"tır, bu aşamada toplum fertleri kendi nefslerini ıslah edip kendilerinde takvayı güçlendirmeleri gerekiyor. nefisle cihat, bu hareketin başlangıç noktası sayılıyor. Aslında, mümin insan,cismani ve ruhani güçleri ve nefsani ve manevi güdü ve arzuları arsındaki savaşa son vererek içse barış ulaşması ve böylece bu güçler arasında dengeli irtibat sağlayarak tekamül ve insani şahsiyetini geliştirme yolunda hareket etmesi gerekiyor. Bu durumda fert, ideal toplu harekete hazırlanıyor. Nitekim Yüce Allah,  Al-i Ümran Suresi'nin 103. ayetinde "Hepiniz Allah'ın ipine "Kuran ve İslam ve her türlü vahdet vesilesi" sarılın ve ayrılmayız" diye buyuruyor.

Böylece içsel barış insanın ahlaki ve imani tekamül ve gelişiminin alt yapısını toplumsal anlamda yapıcı etkileyici olması için teşkil ediyor.

Sp: Ancak İslam'da barışın ikinci aşaması ise " toplum ve İslami topraklarda toplumsal barış"tır.  Ferdin içsel barış yolunda hazırlanmasının ardından başkalarıyla birleşme ve toplumsal bağ kurma zemini sağlanmış olur. 

Allah'ın Müslümanlar'a fermanı müminler arasında kardeşlik ve barış oluşturulması yönündedir. Nitekim İnfal Suresi'nin 1. ayetinde "kendi aranızda barış ve sefa tesis ediniz" diye buyuruyor. Böylece Müslüman, bencillik, ayrımcılık, zulüm ve kötü sıfatlardan kurtarılarak salih bir ferde dönüşüyor. Bu fert şimdi kendi toplumunda dini kardeşliği düşünmesi ve kardeşlik ve barış ortamı oluşturarak fitne ve anlaşmazlıkları gidermeye çalışması gerekiyor.

Barışta 3. aşama ise "gayri Müslümanlar'la barış" ile ilgilidir. İslami topluma hakim ilkelerden biri Müslümanlar olmayanlarla bir arada barış içinde yaşamaktır. İslam gayri Müslüman bazı düşünürler ve yalan propagandalara rağmen, barış dinidir.

 Nitekim Kuran-i Kerim'de savaş ile halkı İslam'ı kabul etmeye zorlayan bir ayet bulunmamaktadır. İslam açısından savaş, savunma amaçlı ve içeriklidir ve savunma ve saldırıyı bertaraf etmek ve daha fazla kan akmaması ve tahribat yapılmaması yönünde savaşa izin verilmiştir. Gayri Müslümanlar'la barışık yaşama ve uzlaşma, ayetler, rivayetler ve Ehl-i Beyt -as-'ın siretine dayalıdır ve insani onur ilkesi üzerine kurulmuş bulunuyor. Gayri Müslümanlar, din ve mezhepsel farklıklara rağmen insanlık açıdan Müslümanlar'la ortak olduu için doğuşsal onur ve saygınlığa sahipler. Aslında, İslam barışa asalet vermiştir ve Yüce İslam Peygamberi -saa-ın sireti bunu teyit eder niteliktedir.

 İslam öncesinde yapılan kardeşlik sözleşmesi, Hudeybiye barışına  övünç duyması, İran, Roma ve diğer hükümet liderleri ve krallarına karşı Peygamber -saa-'ın kullandığı yöntemi ve yazışmaları, İslam'ın barışçıl teamül yöntemleri adına birer örnek sayılmaktadır.

Nitekim Yüce İslam Peygamberi, Yemen'e elçi olarak gönderirken Amrev Bin Hazm'a yazdığı talimatında, "Müslümanlığı kabul eden ve pak ve temiz İslam'ı beyan eden her Yahudi veya Hıristiyan, müminlerden sayılır. Müslümanlar'ın sahip olduğu her şey, onu da içeriyor ve zarar ve menfaatte onlarlar ortakdır ve Yahudilik ve Hıristiyanlık'ta kalan her şahıs, asla kendi dinini terk etmee zorlanamaz. Zira dinin mesajı ve Allah'ın bütün nebilerinin görevi gerçek yerinde barış ve adaletin tahakkuku ve maneviyatı yayıyıp, insani tekamül ve mutluluğa vardırmasıdır" beyanatında bulunmuştur. 

Buyüzden İslam açısından İslam barış ve insanların farklı akide ve inançlarla barışık yaşaması bir değer ve hedeftir. Barıştan amaç, maslahatçılık değil, barış bizatihi, maslahattır ve inani fıtrat ile bağdaşıyor. Barış şartlarında bütün insanların büyüme ve gelişme imkanı sağlanmış olur ve ve hak ve kurtuluşa yöneliş mümkün olur. 

Bu yüzden barışın tesisi ve küresel barış ve barışık yaşamaya davet, tevhit, adalet ve takvaya göre İslam ve mensuplarının nihai hedefidir ve bu öğretilere uyulmasıyla dünyanın çok sayıdaki savaş ve çatışmalardan kurtarılabileceği anlaşılıyor.

 Anglosaksonlar ortak hafızanın temizlenmesi konusunda uzmandırlar. Yaptıkları hatayı unutturmak için, onları cezalandırma imkanı olmayan insanlardan özür dilemekle yetiniyorlar. Tabii ki yalan söyledikleri kurumlardan hiçbir zaman özür dahi dilemiyorlar.

 
Batı, zaman zaman, politik ve medyatik amaçla biraz “ahlaki temizlik” yapmak için Batı tavan arasından bazı iskeletleri çıkarıyor.
 
İngiliz Avam Kamarasının bir komisyonu, David Cameron’u, 2011 yılında Başbakanlık görevindeyken Libya’ya yapılan askeri müdahaleden dolayı eleştirdi. Ancak bunu egemen bir devleti yıkan saldırgan savaş nedeniyle değil, bu savaşın uygun “istihbaratlar” ve “yeniden inşa” planı olmaksızın yapılmasından dolayı yaptılar.
 
Barack Obama geçtiğimiz Nisan ayında, Libya konusunda “en büyük hatayı” ABD komutası altında NATO güçleriyle bu ülkeyi yıktıkları için değil ama “the day after”i planlamadıkları için yaptıklarını beyan ederken aynı şeyi yaptı. Obama aynı zamanda bugün Başkan adayı olan Hillary Clinton’a desteğini yeniden ifade etti. Bu aynı kadın, Dışişleri Bakanı kılığında, ABD ve NATO’nun hava ve deniz saldırısına hazırlık amacıyla Libya’ya bir gizli operasyona (özel kuvvetlerin gönderilmesi ve terörist grupların silahlandırılması da dahil olmak üzere) onay verilmesi konusunda kendisini ikna etti.
 
Bayan Clinton’un daha sonra gün ışığına çıkan mailleri savaşın gerçek amacının ne olduğunu kanıtlıyor: Kaddafi’nin, Afrika Birliğinden bağımsız mali kurumlar kurmak ve ABD dolarına ve CFA Frangına alternatif bir Afrika para birimi yaratmak için Libya’nın tasarrufu altındaki fonları kullanmasını planını engellemek.
 
Libya Devletini yıktıktan sonra, ABD ve NATO, bu ülkeye özel kuvvetlerini ve IŞİD’in ortaya çıkmasına neden olan terörist grupları sızdırarak Körfez monarşileriyle birlikte Suriye devletini yıkmaya yönelik gizli operasyonu başlattılar.
 
Wikileaks ifşaatları sonrasında oluşan tepkiler sonrasında Dışişleri Bakanlığının tasnif dışına çıkarttığı birçok elektronik postadan biri, bugün de sürmekte olan operasyonun ana hedefinin ne olduğunu ortaya koyuyor. « Case number F-2014-20439. Doc no C05794498 » olarak tasnif dışı edilen elektronik postada [2] Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, 31 Aralık 2012’de şunları söylüyor: “İran ve Beşar Esat rejimi arasındaki stratejik ilişki sayesinde İran, İsrail’in güvenliğini mayınlıyor, bunu doğrudan saldırarak değil ama Lübnan’daki Hizbullah gibi müttefikleriyle yapıyor”. Daha sonra “İsrail’e yardım etmenin en iyi yöntemi, Suriye’de bir yıldan beri devam eden isyanı desteklemektir”, yani 2011 yılından beri Beşar Esat’a diz çöktürmek için, “kendisi ve ailesinin hayatını tehlikeye sokmak” amacıyla “güç kullanımı” gereklidir diyor. Clinton şöyle bitiriyor : “Esat’ın devrilmesi İsrail’in güvenliği için büyük bir kazanç sağlamakla kalmayacak, ama İsrail’in anlayışla karşılanması gereken nükleer tekelini kaybetme kaygısını da azaltacaktır”. Dönemin Dışişleri Bakanı resmi olarak dile getirilmeyen bir gerçeği de kabul etmiş oluyor: İsrail Ortadoğu’da nükleer silahlara sahip olan tek ülkedir.
 
Obama yönetiminin İsrail’e verdiği destek, özünde değil ama şekilsel olan bazı geçimsizliklerin ötesinde, ABD’nin on yıl içerisinde İsrail’e, yıllık 3,3 milyar, artı “füze savunması” için bir buçuk milyon dolar finansmana sahip, 38 milyar değerindeki en gelişmiş silahların vermeyi taahhüt ettiği, 14 Eylül’de Washington’da imzalanan mutabakatla teyit edilmiştir.
 
Rusya’nın müdahalesinin Suriye’nin savaş yoluyla içeriden yıkılması planını bloke etmesinden sonra, ABD bir “ateşkes” (hemen ardından kendisinin ihlal ettiği) elde ederken, aynı zamanda Libya’da, İtalya’nın da “paralı asker doktorları” ile katıldığı insani yardım örtülü yeni bir saldırı başlattı.
Bu arada İsrail, perdenin ardında Hillary Clinton’a borçlu olduğu nükleer avantajını pekiştiriyor.
 
Voltairenet

İran  Sanayi Maden ve Ticaret Bakanı Yardımcısı Hüseyin Esefhendi Azerbaycan ile İran arasındaki ticaretin önümüzdeki yıl 3 katına çıkarılmasını istedi.

Hüseyin Esefhendi, Bakü’de  19-21 Eylül tarihlerinde düzenlenen 3 günlük  İran 2016 Projeleri Fuarı’nda yaptığı açıklamada; “İki ülkenin şu anki ticaret hacmi 100 milyar dolardır ancak bu rakam ciddi oranda artırılmalıdır” dedi.

Esefhendi, iki ülke arasındaki ticaret hacmine ilişkin olarak şunları söyledi: “Şuan iki ülke arasındaki ticaret hacmi yeterli değil ve önümüzdeki yıl 300 milyar doları geçmelidir.

Bakü’de yapılan bu fuara petrol, doğalgaz, ilaç sanayii, araba sanayii ve diğer sanayi alanındaki 50 şirket katılarak şirketlerinin kapasitesi konusunda bilgi verdiler.”

Esefhendi açıklamalarının devamında İran ile Azerbaycan arasındaki mesafenin kısa oluşunun iki ülkenin ticareti için iyi bir fırsat olduğunu belirterek, İran ile Azerbaycan arasında petrol ve diğer alanlardaki ticaretin artırılmasını istedi.

Batı tarafından yıllardır İran’a uygulanan yaptırımların  bu yıl ocak ayında iptal edilmesiyle İran ile diğer ülkeler arasında ticaret yolu açılmış oldu. Yaptırımların iptal edilmesiyle, İran sıcak yaptırımların hedefi olarak sayılmaya başlandı. Bu durum büyük ihtimalle yeni bir ekonomi için büyük cazip fırsatları oluşturacaktır. Geçmiş yıllarda yaptırımlara maruz kalan İran, 80 milyonluk nüfusuyla ticaret için büyük bir pazar olarak görülmektedir.