
کارگر
Tekfirci Terör Örgütleri Şia ve Sünni Ayrımı Gözetmiyor
7 Tir (28 Haziran) şehitleri ile Haremin müdafileri şehitlerinin aileleri de dahil şehit ailelerini kabul eden İmam Hamenei, şehitlerin üstün iman, mücadele, yiğitlik ve marifeti ve onların ailelerinin sabır ve direniş azimlerini takdir ederek, onların İslam Cumhuriyeti nizamının iktidar ve gücünün direkleri olduğunu bildirerek, İslami İran’ın ilerlemesinin tek yolunun inkılapçı ve mücadele ruhunun yeniden ihya edilmesi olduğunu bildirdi.
Konuşmasında ilk önce Emir’ul Muminin Hz. Ali (as) şehadet yıl dönümü dolayısıyla taziyet dileklerini bildiren İmam Hamenei, İmam Ali’nin insanlık tarihinin en büyük şehidi olduğunu, mihrap, hak yolu, kararlılık ve istikamet şehidi olarak kabul edildiğini bildirdi.
İmam Hamenei konuşmasının devamında 28 Haziran 1981 tarihinde Cumhuri-i İslami Partisi merkez binasındaki patlamanın üzerinden 35 yıl geçtiğini hatırlatarak, “habis ve acımasız bir grup teröristten ibaret olan bu cinayetin failleri, ülkeden firar ettikten sonra şu anda yıllardır insan hakları müdafisi ve terörizmle mücadele liderliği iddiasında bulunan Amerika ve Avrupa ülkeleri korumasında bulunmaktalar” dedi.
Bu meselenin aynı zamanda Avrupa ülkeleri ve Amerika için büyük ve tarihi bir skandal olduğunu bildiren İmam Hamenei, “Bu terör güruhu, halkı müdafaa ve hatta İslam’ı müdafaa adı altında mücadele meydanına adım atmıştır ama olayın devamında 28 Haziran faciası ve halkın terör edilmesi gibi cinayetleri işlemişler ve sonunda Saddam gibi birinin yanında yer almışlardır, şimdi ise Amerika’nın koruması şemsiyesi altında bulunuyorlar” ifadesini kullandı.
28 Haziran 1981 olayının çok büyük bir olay olduğunu, birçok ders ve ibretleri kendinde barındırdığını belirten İmam Hamenei, İslam İnkılabının önemli olayları ve şehitlerini bugünkü nesle tanıtma konusunda var olan zafiyeti eleştirerek, bu olay üzerinden 35 yılın geçmesine rağmen halen 28 Haziran olayı, şehit Behişti ve bu olayın öteki şehitleri hakkında her hangi bir sinema filmi, bir tiyatro veya bir roman yazılmadığını, bu olayın bugüne kadar canlı kalmasının nedeninin halkın inkılapçı ruhundan kaynaklandığını söyledi.
Mukaddes Müdafaa savaşı harekâtları ve şehitleriyle ilgili kitapların yazıldığını hatırlatan ve halktan özellikle de gençlerden bu eserleri okumalarını isteyen İmam Hamenei, bu alanda birçok kitabın yazıldığını ama halen mukaddes müdafaa savaşının tüm boyut ve özelliklerinin, yüce şehitlerinin özelliklerini tanıtmak için daha çok kitap yazılmasına ve eserin yayınlanmasına ihtiyaç olduğunu, çünkü şehitlerden her birinin davranışı, sözleri ve hareket tarzının marifet ve tanıtım dünyasına açılmış bir kapı olduğunu söyledi.
Mukaddes Müdafaa savaşı döneminin özelliklerinden birinin güçlü Saiklere ve hedeflere sahip her kesimden halk kitlelerinin sahnede bulunması ve savaşın resmi güçlerin tekelinden çıkması olduğunu belirten İmam Hamenei, bugün de hükümet yetkililerine en önemli tavsiyesinin başta ekonomi sektörü olmak üzere muhtelif alanlarda ve sektörlerde halkın kapasitesinden yararlanmak olduğunu ve ekonominin halkçı bir ekonomi özelliğini kazanması olduğunu söyledi.
Konuşmasının bir başka bölümünde ise Ehli Beyt (as)ın harem ve değerlerini savunmak ve harem müdafileri şehitleri meselesine değinen İmam Hamenei, “Bu mesele, tarihin en acayip ve garip yönlerinden biridir ki İran’dan ve öteki ülkelerden güçlü Saiklere sahip imanlı gençler kendi genç eşini, küçük yavrusunu ve rahat yaşamını bırakarak, yabancı bir ülkede Allah yolunda mücadele vermekte ve bu yolda şehit düşmektedir” dedi.
Harem müdafileri şehitlerinin üstün imanları ve onların ailelerinin sabır ve direnişini bu ilginç olayın boyutlarından olduğunu belirten İslam İnkılabı Rehberi, bu olayın bir başka boyutunun ise, mümin, mücahitlerle şehitlerin iman ve iradesine dayalı olan İslam Cumhuriyeti nizamının iktidar ve güç unsurları meselesi olduğunu söyledi.
İmam Hamenei İslam nizamı düşmanlarının, İslam nizamının muktedir temellerini idrak etme kabiliyetine sahip olamadıklarını hatırlatarak, şehitler ve onların ailelerinin İslam cumhuriyeti nizamının kaya gibi direklerini oluşturduğunu ve bundan dolayı da nizamın her zaman muhtelif sorunlarla yüzleşmede her zaman muzaffer çıktığını söyledi.
“Nerede inkılaba ve inkılapçı ruha dayandıysak ilerledik ve nerede müstekbir unsurların rızası doğrultusunda değerlerimizden taviz verdiysek, inkılapçı tutumumuzun beyanında çekimser olduysak geri kaldık ve zarar gördük” diyen İmam Hamenei, inkılapçı ruh ve moralle müstekbir düşmana karşı mukabele edilmesi gerektiğini hatırlatarak, Allah’a iman, cihada inanç, mümin ve inkılapçı gençler içerisinde güçlü bir amacın müstekbir cephesiyle eşit olmayan karşılaşmada İslam nizamının güç kaynağı olduğunu, ancak onların bu gerçeği idrak etmekten yoksun olduklarını ve bunun için de acımasız ve şiddet yanlısı metotlara başvurduklarını söyledi.
IŞİD gibi tekfiri terör örgütlerinin tasarlanması ve oluşturulmasının İslam nizamına karşı koymak için uygulanan şiddet içerikli metotların bir örneği olduğunu belirten İmam Hamenei, tekfiri terör örgütlerinin oluşturulması ve onların Irak ve Suriye’deki girişimlerinden asıl amaç İran’a saldırmak olduğunu, ancak İslam Cumhuriyeti nizamının kudret ve gücünün onların Irak ve Suriye’de bataklığa saplanmasına sebep olduğunu bildirdi.
İmam Hamenei, tekfiri terör örgütlerinin Şia ve Sünni arasında hiçbir ayrım gözetmediğini, İslam inkılabının yanında yer alan ve Amerika’nın düşmanı olan her bir Müslümanı hedef seçtiğini belirttikten sonra Bahreyn olaylarına temasla, Bahreyn’de de meselenin Şia ve Sünni meselesi olmadığını, meselenin aslının mağrur, mütekebbir, kendini beğenmiş bir azınlığının zulümle geniş bir ekseriyete tahakkümü meselesi olduğunu bildirdi.
Bahreyn yöneticilerinin mücahit alim Şeyh İsa Kasım’a yönelik saldırgan tutumunun onların akılsızlıklarının bir alameti olduğunu belirten İslam İnkılabı Rehberi, Şeyh İsa Kasım’ın Bahreyn halı ile konuşma imkanı olduğu sürece onları şiddet içerikli ve silahlı eylemlerden sakındıran bir kimse olduğunu ama Bahreyn yöneticilerinin, bu mücahit alime saldırmanın yönetime karşı hamasi, yiğit gençlerin karşısından her türlü eylem için var olan engelin kaldırılması manasında olduğunun farkında olmadığını söyledi.
Müstekbir güçler ve onların piyonlarının her zaman halkı ve toplumun imanını tanıma konusunda aciz olduklarını ve yanlış muhasebeye düştüklerini belirten İmam Hamenei, sahih yolun, İslam yolunda hareket ve Allah Teâlâ’ya tevekkül etmek olduğunu ve ancak imanlı, mücahit ve sarsılmaz iradeye sahip bir halkın engellere galebe çalabileceğini ve ilerleyebileceğini söyledi.
İmam Hamenei’nin konuşmasından önce Veliyi Fakih’in temsilcisi ve şehitler ve gaziler kurumu başkanı Hüccetül İslam Şehidi Mahallati yaptığı konuşmada; yeni genç neslin mücahitlerin isarı, fedakarlığı ve yiğitliği ile tanıştırılması zaruretini hatırlatarak, isar ve şehadet kültürünün oluşturulması ve yayılması amacıyla yüksek konsey sekreterliğinin oluşturulması ve etkin hale getirtilmesi, fedai kuruluşlarının yaygınlaştırılması, direniş ekonomisi merkezinin oluşturulması Şehitler Vakfının başlıca çalışmalarından olduğunu belirtti.
bombalı eylemleri İran’da Tekfirci teröristlerin bombalı eylemleri etkisizleştirildi
İran İslam Cumhuriyeti İstihbarat Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada, Vahhabi-Tekfirci gruplarının Tahran dahil İran’ın birkaç vilayetindeki en büyük komplolarından biri ve bomba eylemlerinin etkisiz hale getirildiği bildirildi.
İran İstihbarat Bakanlığı yaptığı açıklamada, tekfirci teröristlerin başkent Tahran ve birkaç kentte terör eylemi hazırlığındayken, tespit edilerek yakalandıklarını ve eylem planlarının etkisizleştirildiğini bildirdi.
Açıklamada, operasyon sırasında patlamaya hazır birkaç bomba ve yüklü miktarda patlayıcı maddenin ele geçirildiği de aktarıldı.
İran İstihbarat Bakanlığı, ülke içinde ve dışında sahadaki araştırmalar ve teröristlerin sorgulama işlemlerinin devam ettiği için ayrıntılı bilgilerin güvenlik şartları sağlanır sağlanmaz, İran halkıyla paylaşacağını belirtti.
İmam Hamenei: “Amerika’nın Hıyanetleri Kamuoyuna Yansıtılmalı”
Ehli Beyt İmamlarından ikincisi Hz. İmam Hasan Mücteba (as)ın kutlu doğul yıl dönümü akşamı, kültür ehli, Farsça edebiyat ve şiir hocaları, genç ve yaşlı şairler ve Pakistan, Hindistan ve Afganistan’dan bazı şairler İslam İnkılâbı Rehberi Ayetullah Seyyid Ali Hamanei tarafından kabul edildi.
İmam Hamenei, bu kabulde yaptığı konuşmada şairleri ülkenin çok değerli sermaye ve zenginliği niteleyerek, şiirin dinamik, zamanında ve ülkenin temel ihtiyaçlarını göz önünde bulundurması gerektiğine temasla, “Bugün yumuşak savaş türünden başka bir savaş, siyasi ve kültürel bir mücadele söz konusudur, bu karşılaşmada Şiir, etkili bir araç olarak kendi sorumluluğunu yerine getirmelidir” dedi.
Geçen hafta gözlerini hayata yuman meşhur çağdaş şair merhum Hamid Sebzivari’nin anısını saygı ve rahmetle anan İmam Hamenei, medihe ve marş şiirinin genel kapsama alanı ve hızının tüm şiir türlerine kıyasla çok daha fazla olduğunu, marşın yeni bir bahar havası gibi hızla topluma nüfuz ettiğini bunun için güzel marş ve medihelerin üretimine özen gösterilerek bu husustaki ihtiyacın ve boşluğun giderilmesi gerektiğini söyledi.
Şiir konumunu da hatırlatan ve şairlerin ülkenin en aziz ve seçkin sermayelerinden olduğunu belirten İmam Hamenei, bu sermayenin ülkenin en kritik durumunda ve ülkenin siyasi, kültürel, halk ilişkileri, sosyal bağlar ve dış düşmanla karşı karşıya bulunduğu dönemlerde sahneye gelmesi ve ülkenin ihtiyaçlarını karşılaması gerektiğini söyledi.
“Şiir canlı olmalı ve ülkenin cari meseleleri ve ihtiyaçları karşısında tavır ortaya koymalıdır” ifadesini kullanan İmam Hamenei, çok geniş alanda canlı ve hedefli şiir ve marşların, medihelerin yayılması zaruretine ilişkin olarak Radyo-Televizyon ve öteki sorumlu kuruluşların bu konudaki sorumluluklarına değinerek “Bugün geçmişe oranla, Filistin, Yemen, Bahreyn, mukaddes müdafaa, dalgıç şehitleri, harem savunucuları şehitleri veya Nijerya’nın mazlum, yiğit ve kararlı şeyhi Şeyh Zakzaki gibi mücahitlerin mazlumiyeti hakkında yazılan şiirler gibi canlı ve güzide şiirler yazılmaktadır. Ama ne yazık ki bu güzel ve moral verici şiirler layıkıyla yayınlanmamakta ve yansıtılmamaktadır. Bu hususta tembellik ve noksanlık mevcuttur” dedi.
Kapsamlı Ortak Eylem Planı KOEP’le ilgili Amerikalıların sergiledikleri hıyanetlerin açıklanmasının canlı şiir alanındaki faaliyet konularından bir başkası olması gerektiğini belirten Ayetullah Hamanei, siyaset adamlarının yanı sıra sanatçılar ve özellikle de şairlerin bu gerçekleri kamuoyuna aktarmaları gerektiğini söyledi.
İmam Hamenei, ayrıca inançsız, başıboş sanatçıların takdir ve tebliğ edilmesi hususundaki bazı yanlış girişimleri de eleştirerek, “Maalesef bazen İslam ve İslam İnkılâbı kavramlarına en ufak bir eğilim göstermeyen bir fert anılmaktadır. Ama tüm ömrünü ve sanat hünerini İslam ve İnkılâp uğruna harcayan sanatçı ilgi görmemekte ve takdir edilmemektedir” dedi.
İslam İnkılâbı Rehberinin bir sonraki tavsiyesi ise nohe ve mersiye, ağıt içerikli şiirlerin halk ve özellikle de gençler içerisinde büyük ilgi uyandırması ve yansıması fırsatından yararlanılması meselesiydi.
Şah rejimine karşı mücadele yılları veya mukaddes müdafaa savaşı dönemlerindeki hamasi ve anlam dolu şiir ve marşlardan, mersiyelerden örneklere değinen İslam İnkılâbı Rehberi, elbette bugünkü mücadele alanı ve savaş çeşidi inkılâbın ilk yıllarına ve mücadele dönemine göre farklı olduğunu, bugün yumuşak savaş, siyasi, kültürel ve güvenlik savaşlar tecrübesinin yaşandığını ve bu alanda artık düşünceler ve iradelerin mücadele halinde olduğunu ve bu mücadele alanında en etkili araçlardan birinin ise şiir olduğunu söyledi.
Filistin, mukaddes müdafaa, bölge, Yemen gibi mevzulardaki şiirlerin tercüme ve yayınlanması ve dualar ve dini metinlerin şiire dönüştürülmesi ve masum imamların tanıtılmasıyla ilgili anlamlı ve güçlü metinlerin şiirleştirilmesi Ayetullah Hamanei’nin bir sonraki tavsiyelerindendi.
İslam İnkılâbı Rehberi ayrıca şiir seviyesinin yükseltilmesi ve şairlerin ilerleme yolunda kesinlikle kendi hareketlerini durdurmamaları zaruretini hatırlatarak, Şiir seviyesinin yükseltilmesi ve şairlerin eğitimi amacıyla sosyal toplulukların takviye edilmesi ve desteklenmesi gerektiğini söyledi.
İslam İnkılâbı Rehberi’nin konuşmasından önce toplantıda bulunan şairlerden 23 kişi kendi şiirlerinden örnekler okudular.
Şairler ayrıca akşam ve yatsı namazını İslam İnkılâbı Rehberi’nin imamlığında kılarak, Ayetullah Hamane’nin iftar ziyafetine katıldılar.
Ayetullah Cevadi Amuli: Oruç Tutanın Mükâfatı Hakkın Likasıdır/Kendimizi ucuza satarsak zarar etmişizdir
Şii taklit mercii açıkladı: insanın kendisine, Allah’tan başkasına ve değişken olan her şeye gönül bağlaması yazıktır; çünkü Allah’tan başka her şey değişim ve yok olmanın eşiğindedir ve insanın mükâfatı olamaz; oruçlunun mükâfatı ancak Allah’ın likasıdır.
Ayetullah Cevadi Amuli “İbadetlerin Hikmeti” isimli kitabında orucun takvanın derecelerini kazanmadaki rolü konusunu işledi ve Hakkın likasının oruç tutanın mükâfatı olduğunu açıkladı.
Bu büyük arif ve filozof, orucun insanın takvaya ulaşması için olduğunu vurgulayarak şunları yazdı: Oruç takvaya ulaşmak içindir: “Takvaya ulaşasınız diye…” Takvalı insanın iki derecesi vardır: Birincisi nimetlerin bol olduğu cennettir: “Hiç şüphesiz takva sahipleri cennetler içinde ve ırmakların başlarındadırlar.” ve tüm bunlar zahiri lezzetlerdir. Diğeri ise Allah katındaki makama ulaşmaktır: “Muktedir hükümdarın nezdinde doğruluk meclisindedirler”. Artık bu merhalede elma armut yoktur; çünkü cennet ve nehirler cisim ve bedene has yiyecek ve içeceklerdirler, ama Hakkın likası ve Hakla buluşma ruh içindir. İşte bu, orucun sırrı ve batınıdır.
İmam Sadık (a.s) şöyle buyurdular: “Oruçlu için iki mutluluk vardır: Birisi iftar ederken ve diğeri Allah ile buluştuğunda”. Diğer bir yerde yine tekit ediyor ve buyuruyor ki: “ Oruçlu için iki mutluluk vardır. İftar ettiği zaman ve yüce Rabbini mülakat ettiği zaman”.
Ayetullah Cevadi Amuli açıklamalarına şöyle devam ediyorlar: Oruçlu bazı dualarda Allah’tan tam cemali istiyor: “Allah’ım! Senden senin en güzel cemalini istiyorum ve senin cemalinin tümü güzeldir.”
Hakla Buluşma Oruçlunun Mükâfatıdır
Bu taklit mercii kitabında şöyle yazıyor: Tanınmış şair Nizami Gencevi mecazi ve hakiki aşkın beyanında şunları söylüyor: Leyla sonunda hastalanınca annesine şöyle vasiyet etti: “Anneciğim! Benim mesajımı Mecnun’a ulaştır ve ona de ki: Eğer birine âşık olmak istersen bir defa ateşi yükselince yok olup giden birine gönül bağlama!”
İnsanın kendisine, Allah’tan başkasına ve değişken olan her şeye gönül bağlaması yazıktır; çünkü Allah’tan başka her şey değişim ve yok olmanın eşiğindedir ve insanın mükâfatı olamaz; oruçlunun mükâfatı ancak Allah’ın likasıdır.
Ayetullah Cevadi Amuli konunun devamında şunları yazıyor: Bize denildi ki, Ramazan ayının seher vakitlerinde mutlak cemali isteyin ve dinlemekle yetinmeyin; zira ki dinlemek istemekten farklı bir şeydir. İnsan nasıl yüce makamlara yükselebilir ki bize denildi ki şöyle söyleyin: “Allah’ım! Senden senin en nurlu nurunu istiyoruz ve senin tüm nurun nurludur, ışıldamaktadır.” Mübarek Ramazan aylarında bizlere bu duaları öğrettiler; çünkü oruçlu insanın böyle sözleri söylemeye liyakati vardır ve bu ağızdan şu sözler çıkabilir: : “Allah’ım! Senden senin en güzel cemalini istiyorum ve senin cemalinin tümü güzeldir.”
Burada söz konusu huri, gılman, elma, armut, cennet ve nehir değildir; söz konusu olan manevi kemaller ve erdemlerdir ve insan bu makamlara ulaşabilir. Eğer insan bu makamlara sahip olmasaydı, bizlere bu duaları okuyun emri verilmezdi. Öyleyse bu makamlara ulaşılabilir; çünkü müstehap oruç tutulabilir ve iftarlığını esir olan bir gayri Müslime verilebilirsin.
Eğer insan el değirmeni ile un öğütür ve ondan ekmek yapar ve onu esire verir de “Sizlere Allah’ın rızasını kazanmak için yiyecek veriyorum…” derse bu mümkündür; zira “Nereye dönerseniz dönün orası Allah’ın veçhidir”. Eğer “ismet hanedanı”nın hizmetçisi Fizze, yiyecek verme olayında hazır olabiliyorsa, bizlerin de bu makama ulaşabileceği ortaya çıkar. Kendimizi ucuza satarsak zarar ederiz.
Bahreyn Muhalefet Lideri Şii Alimi Vatandaşlıktan Çıkarttı
Bahreyn Krallığı, mezhepçiliği teşvik ettiği gerekçesiyle ana muhalifetin dini lideri Qassim'i vatandaşlıktan çıkarttı.
Bahreyn hükümeti, krallıkta mezhepçiliği ve şiddeti teşvik etmekten dolayı Şii din adamı İsa Ahmed Qassım'ı gözaltına aldı.
Bahreyn hükümetinden bugün yapılan açıklamada ülkenin önde gelen Şii din adamı İsa Ahmed Qassim'ı vatandaşlıktan çıkarttı.
Bahreyn İçişleri Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada Qassim için, "Görevini kötüye kullandı. Mezhepçiliği ve şiddeti teşvik ederek yabancı çıkarlarına hizmet etti" denildi.
Qassim Bahreyn'de ana muhalefeti grubunun manevi lideri olarak tanınıyor. Qassim'in tutuklanmasının ardından protestocular Qassim'in evinin dışında toplanarak dayanışma gösterisi düzenledi.
İran'ın gölge komutanı Kasım Süleymani'den Bahreyn'e tehdit: Bedelini ağır ödersiniz
İran'ın Suriye ve Irak'taki iç savaşlarda Şii güçlere komutanlık yapan Devrim Muhafızları Komutanı Kasım Süleymani, Şii lider Ayetullah Şehy İsa Kasım'ı vatandaşlıktan çıkardığı için Bahreyn'i tehdit etti.
Yarı resmi Fars haber ajansının haberine göre Süleymani, "Manana rejimi Ayetullah Şeyh İsa Kasım'dan uzak dursun yoksa El Halife hanedanlığını devirecek silahlı bir direniş de dahil bunun bedelini ağır öder" dedi.
Nadiren basına açıklama yapan Süleymani, yazılı açıklamasında Bahreyn yönetimini uyarıp, "Rejimin devrilmesi ödeyeceğiniz bedelin sadece hafif bir kısmı olur" ifadelerini kullandı.
HİZBULLAH'TAN AÇIKLAMA
Şii liderin vatandaşlıktan çıkarılması adımının ‘çok tehlikeli’ olarak algılandığı ifade edilen açıklamada, “Hizbullah, ilahiyatçı ve cesur lider Şeyh İsa Kasım’ın vatandaşlıktan çıkarılması yönünde Bahreyn rejiminin attığı bu benzeri görülmemiş adımı kınıyor” dendi.
Bu adımın, ülke yönetiminin müzakere ve değişim için fırsat bırakmadığının kanıtı olduğunu kaydeden Hizbullah, “Ülke yönetimi, aptallığı yüzünden halkı, bu diktatör rejimi için cezaya dönüşecek zor kararlara itiyor” diye açıkladı.
Felluce
Adam “Ben Abbasi ve Emevîler’in temsilcisiyim” dedi ve Irak Şam İslam Devleti’ni ilan etti. Önce Rakka sonra da Musul’u işgal etti. ‘Sünniler’ onu çok sevmişti.
Nisan 2003’te Amerikan askeri Bağdat’a girdikten sonra Felluce kolay kola teslim olmadı. Yaklaşık yedi ay süren çarpışmalardan sonra Amerikan askerleri kasabayı kontrol altına alabildi.
Amerikalılar 120 cami dâhil her tarafı bombaladı.
Mart 2005’te Felluce’ye gittiğimde her yer yıkıntı halindeydi.
Köyleriyle birlikte 450 bin kadar nüfusu olan Felluce Sünni ve dinci aşiretleriyle tanınır.
Aşiretler 2007'ye kadar ABD işgaline karşı savaşan Kaide’ye destek verdiler.
2007 Yazı’nda Başkan Bush o bölgede bulunan aşiret liderleriyle buluştu ve “Bizimle birlikte Kaide’ye karşı savaşın size 700 milyon dolar dağıtırım” dedi.
Onlar da öyle yaptı. Bir tür korucu sistemi.
2011 sonunda Amerikalılar Irak’tan ayrıldı.
Öncesinde Suriye’de ‘Sünniler Alevi Esad’a karşı’ ayaklandırılmıştı.
Sünni Türkiye, Suudi Arabistan, Katar ve diğerleri ayaklananlara destek veriyordu.
Nisan 2012’de 100 ülkenin dışişleri bakanları ve temsilcileri Esad’ı devirmek için İstanbul’da toplanmıştı.
Suriye’dekilere verilen destek Irak’takilerin iştahını kabarttı.
Suriye’dekilere destek verenler Irak’takilere de destek verdi.
Böylece Halife Bağdadi ortaya çıktı. Adam “Ben Abbasi ve Emevîler’in temsilcisiyim” dedi ve Irak Şam İslam Devleti’ni ilan etti. Önce Rakka sonra da Musul’u işgal etti.
‘Sünniler’ onu çok sevmişti.
‘Alevi Esad ve İran, Irak ve Lübnan’ın Şiileri’ne karşı savaşıyordu’.
İsrail sevinçten uçuyordu. Korkulu rüyası Irak, Suriye, Mısır ve Hizbullah iç savaşlarla perişan oluyordu.
İsrail'le birlikte mezhepçi tipler cennet rüyası görüyordu.
İşte bu nedenle Katar’ın El-Cezire, Suudiler’in El-Arabiye ve benzeri televizyonlar, on binlerce sosyal medya hesabı ve yüzlerce fetvacı din adamı Felluce’nin kurtarılmasına çok sinirlendiler.
Bir aydır ‘Irak Ordusu ve Şii milisler Felluce’de Sünni halka karşı katliam yapacak’ modundaydılar.
Felluce IŞİD'ten kurtarıldı ve hiç kimse halka dokunmadı.
Oysa Ocak 2014’te IŞİD Felluce’yi işgal ettiğinde onlarca aşiret lideri örgüte bağlılık yemini etmiş ve kasabada görev yapan devlet memurlarının kafalarının uçurtulmasına destek vermişti.
Irak Ordusu bu aşiret liderlerine ne yapar bilemem ama Felluce’den sonra yeni hedef Musul. Orada da birçok Sünni aşiret lideri IŞİD ile işbirliği yaptı ve yapıyor.
Başta Türkiye olmak üzere Ürdün, Suudi Arabistan, Katar ve başkaları bu aşiretlere destek veriyor.
Mezhepçi ve sapık bir mantıkla. ‘Irak İran destekli Şiiler’e bırakılmamalı’.
Şiiler dedikleri Irak nüfusunun yüzde 60’ı. Suriye’de durum tersi.
Yüzde 60 Sünniler’e karşı yüzde 12 Alevi, bir o kadar Hıristiyan ve başkaları. İşe yaramadı.
Yüzde 90’ı Sünni olan Suriye Ordusu Alevi Esad’a karşı ayaklanmadı.
Yüzde 90’ı Sünni Halep halkı Alevi Esad’ı sahiplendi.
Yüzde 100’ü Sünni olan Kürtler Irak, Türkiye ve İran’da olduğu gibi hiç bir zaman devlete karşı silahlı kalkışmaya yeltenmedi.
Mezhepçi ülkeler ve bu coğrafyayı perişan etme planları yapan emperyalist ülkeler ve İsrail bu işe çok bozulmuştu. Hep birlikte Suriye’de savaşan ‘Sünniler’e destek vermeye başladılar.
Bu da yetmeyince dünyanın dört bir yanından 50 bin kadar ‘en hakiki Sünniler’i’ Türkiye’ye ve buradan da Suriye’ye taşıdılar.
Dünya tarihinde böyle bir olay yaşanmadı.
Suriye gibi küçük ve olanakları zayıf bir ülke 100 bin teröriste karşı savaşıyor.
Adamların tank, top, füze, roket ve aklınıza gelen her türlü ağır silahı var. Bu da yetmiyor onlarca ülke onlara her alanda destek veriyor.
Şimdi sizden ricam 5 dakikalığına düşünün: Suriye’deki 100 bin terörist Türkiye’de olsaydı ne olurdu? 100 ülke Suriye’de savaşan bu 100 bin ruh hastasına yardım edip Türkiye’nin her tarafına gönderseydi AKP ne yapardı?
Benzetme ilgisiz ama Güneydoğu’dan gelen görüntüler bir fikir verebilir.
Suriye’de şimdiye kadar 300 bin insan öldü, 500 bini sakat kaldı, 600 bin ev yıkıldı ve 200 milyar dolar zarar var.
Acı, üzüntü ve gözyaşının rakamsal bir karşılığı yok.
Suriye halkı her şeye rağmen direndi. IŞİD sevdalısı ülke ve güçler istediği kadar çırpınsın ya da havlasın Felluce gibi Rakka da kurtulacak.
Aptalca ama çok tehlikeli mezhepçi tutum ve davranışların işe yaramayacağını herkes yakında görecek. İsrail’e hizmet etmekten vazgeçin.
Amerikan işgaline karşı onurlu bir şekilde direnen Felluce’deki Sünni aşiretleri kandırıp ‘Şii’ olduğunu söyleyerek kendi ülkelerinin ordusuna karşı ayaklandıranlar İslam dinine en büyük kötülüğü yaptılar.
Aynı kötülüğü Suriye'de de yaptılar ve yapıyorlar. Yetmedi onlara.
Gidip tümü Sünni olan Libya halkını da birbirine kırdırdılar. İsrail öyle istiyor.
Kızılay’ın tüm kanı onlara yetmez.
Hüsnü Mahalli
Filistin’in Karşı Karşıya Kaldığı Beş Büyük Tehlike
İranlı Ortadoğu uzmanı gazeteci analist Sadullah Zarei, Tesnim Habere verdiği röportajda; Filistin’in içinde bulunduğu mevcut durum hakkında şu açıklamalarda bulundu:
“Maalesef Filistin, insani, toplumsal, siyasi, güvenlik ve birçok alanda vahim bir durumdadır ve eğer İslam dünyası uykudan uyanmaz ve durumu düzeltmek için harekete geçmezse, Filistin çok kısa bir sürede kendiliğinde tarih sayfalarından tamamen silinecektir. Bir bölge meseleleri uzmanı olarak, kendi adıma Filistin’in kaderi, geleceği ve durumunun tehlikeli olduğu uyarısında bulunuyorum.”
Sadullah Zarei İslam İnkılabının Filistin konusundaki etkisi hakkında şunları söyledi:
“ Şu an Filistin ve Filistinlilerin karşı karşıya olduğu durum, farklı dönemler içerisinde ve siyasi bir plandan sonra oluşmuştur. Bu plan, İnkılabın ilk yıllarından itibaren Filistin’i yok ederek İsrail’e bağımsızlık kazandırmayı amaçlayan plandır ve Filistinlilerin direnişi ve İran İslam Cumhuriyeti ve Direnişin Filistin’e etkili ve etken desteği ile uygulanamamış ve ertelenmiştir. Ama bugün maalesef öyle bir durum meydana gelmiştir ki, bu çok tehlikeli dönemi atlatabilmek için, Filistin’in yeni bir ruha ve yeni bir çabaya ihtiyacı olduğunu söylenebilir.”
Sadullah Zarei, Filistin’in karşı karşıya olduğu tehlikeleri şu şekilde sıraladı:
Arap-İslam cephesinin çökmesi
Birinci tehlike, Arap- İslam cephesinin İsrail karşısında çökmesidir. Her ne kadar daha önce de birçok İslam ülkesi Filistin için pratikte bir şey yapmasalar da, siyasi olarak İsrail’e olumsuz cevap vermeleri, İslam coğrafyasında bir rejimin izolasyonu için yeterliydi ve aslında İsraillilere bir belirsizlik dayatıyordu. Ama bu gün Araplar tarafından yürütülen eylemlerle, Siyonist Rejimle resmi ve gayri resmi ilişkiler kurulmuştur. Pratikte Filistin koruması kalkmıştır ve duvarları alınmış bir ev gibi ciddi zararlara maruz kalmıştır.
İslam dünyasındaki konularda Filistin öncelik değil
Burada değinilmesi gereken ikinci bir husus ta, İslam dünyasının artık Filistin meselesini öncelik olarak görmemesidir. İslam dünyasının önceliği, İslam dünyasında çatışan kişiler olmuştur ve aslında bu konu esas meselenin yani Filistin meselesinin yerini almamalıdır. İslam ve Arap dünyasında sapkın bir akım var ve bu akım, İran’ı düşman olarak saymakta ve bütün enerjisini İran’la düşmanlığa harcamaktadır. Oysaki bu enerji daha önce Filistin’e destek için ve Siyonist Rejime karşı kullanılırdı.
Bölgedeki terörizm konusu
Bir diğer konu da terörizm meselesi. Bugün batılılar ciddi bir şekilde bütün teröristleri desteklemekte ve sadece ordunun elinde bulunabilecek gelişmiş silahları teröristlere vererek, onları ayakta tutmaktadır. İslam ve Arap dünyası böylesi bir durumda, batının kendisi olan terörizm merkeziyle ciddi bir mücadele yerine, tekfirci akımla, bilinçsiz, sürekliliği olmayan, verimsiz ve yüzeysel bir mücadele gerçekleşmektedir.
Siyonistler Filistin’i ortadan kaldırmaya hazırlanıyor
Araplar ve Müslümanlar arasındaki ölümcül atmosferde, Siyonistler birçok imkân sağlayıp ve en radikal kişilere tevessül edip, kendi içlerinde düzenli bir saf oluşturarak Filistin’i ortadan kaldırmak için büyük hareketin ön hazırlığını yaptılar. Siyonist Rejimde Moşe Ya’alon istifa ettiğinde onun yerine en radikal isim yani Lieberman Savunma Bakanı olarak geldi. Bu şu anlama geliyor; Müslümanlar ve Araplar her ne kadar kendi haklarında şaşkınlık ve şüphe içindeyseler de, Siyonistler hedeflerine ulaşmak için saflarını düzenlemektedir. Bunlar, bizim karşı karşıya olduğumuz tehlikeler ve Filistinlilerin hayatını da ciddi bir şekilde tehdit ediyor.
Filistinlileri tehdit eden en tehlikeli konu
Filistin tarafından ulaşan en son haber, Suriye ya da Lübnan gibi komşu mülteci kamplarında yaşayan Filistinlilerin, Avrupa’ya gitmeleri ve dağılarak, oraların vatandaşlığını almaları için teşvik edilmeleri. Yani “beş milyon Filistinli mülteci var ve bunlar kendi topraklarına geri dönmeli” dedikleri Filistinlilerin sahip oldukları bu büyük imtiyaz, bu gelişmelerle ve Arap yetkililerin ihanetiyle ortadan kalkacak ve Filistinlilerin haklarına ebedi olarak çizgi çekilecek. Bu Filistinlilerin hakkına yapılan büyük bir cinayettir.
Dışişleri Bakanlığı Felluce'nin kurtarılmasını tebrik etti
Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü, Irak'ın Felluce şehrinin terör örgütü IŞİD'den kurtarılmasını Irak halkı ve devletine tebrik etti.
Cabiri Ensari yayınladığı basın bildirisinde, Irak ordusu, Halk Güçleriyle Aşiret güçlerinin tekfirci teröristler aleyhindeki zaferini çok önemli nitelerken, Irak devletinin Irak'in milli birliği, grupların ve siyasi ve sivil toplum kuruluşlarının dayanışmasıyla, terörizm ve aşırıcılıkla mücadelede her açıdan daha fazla zaferler elde edeceği temennisini dile getirdi.
Irak başbakanı dün resmen stratejik Felluce kentini kurtardığını bildirirken Irak halkına hitaben de, Irak ordusunun verdiği sözünü yerine getirerek Felluce'yi kurtardığını ve yakın bir zamanda da teröristlerin işgalindeki Musul'da benzeri zaferi göreceklerini söyledi.
Irak başbakanı, televizyona verdiği demeçte, Irak halkına hitaben de, Felluce'nin vatan topraklarına döndüğünü ve bu ilin yalnızca bazı yerlerinin kaldığını ve onun da bir kaç saat içinde teröristlerin sultasından kurtarılacağını vurguladı.
Devrim Muhafızları, Terörist Grubunu Etkisiz Hale Getirdi
Devrim Muhafızları gerçekleştirdikleri son iki operasyonla iki farklı noktadan ülke içine sızmaya çalışan üç terör grubunu tespit edip etkisiz hale getirdi.
Devrim Muhafızları Seyyidi’ş Şüheda Karargâhı tarafından , “İnkılap karşıtı terör örgütüne bağlı iki grup, terör eylemleri gerçekleştirmek üzere Oşneviye sınır bölgesinden ülke içerisine sızmak isterken, Seyyidi’ş Şüheda karargâhının istihbarat ve operasyon güçlerinin ağına takılmışlardır” açıklaması yapıldı.
Bununla birlikte teröristler bir hafta içerisinde ikinci kez İran içerisine sızma girişiminde bulunuyorlar. Ancak bu sınırlarda Devrim Muhafızları güçlerinin yerinde müdahalesiyle karşı karşıya geliyorlar. Pazartesi günü Batı Azerbaycan’ın Serdeşt bölgesinde bir terör grubu tespit edilmiş ve yaşanan çatışmayla grup etkisiz hale getirilmiş ve 5 terörist de öldürülmüştür.
Ancak bu kez teröristler Serdeşt bölgesinden daha uzak bir bölgede ülkenin kuzeybatı sınırın sıfır noktasının yüz kilometre yukarısındaki Oşneviye sınır bölgesinden ülkeye sızmak istiyorlardı. Buna karşın teröristler Devrim Muhafızları Seyyidi’ş Şüheda karargâhı tarafından tespit edildiler.
İran Devrim Muhafızları Kara Kuvvetleri Komutanı Tuğgeneral Muhammed Pakpur’un geçen akşam yaptığı açıklamalar göre, Eşneviye’de Devrim Muhafızları Güvenlik Güçleri’yle teröristler arasında dün yaşanan çatışmadan birkaç saat sonra teröristler etkisiz hale getirilmiştir.
Terörist grubunun dağıtılmasının ardından da dün geceden beri teröristlerin bölgedeki kalıntılarının temizlenmesi amacıyla takip operasyonları sürmektedir. Şu ana kadar 9 terörist öldürülmüştür. Teröristlerin bedenleri de güvenlik güçlerinin elindedir. Aynı şekilde operasyonda bu terörist grubuna ait çok miktarda mühimmat da ortaya çıkarılıp ele geçirilmiştir.
Devrim Muhafızları, “Amerika ve Arabistan’ın Yasadışı Demokrat Partisi gibi teröristlere maddi yönden ve reklam açısından kapsamlı bir şekilde destek verdiğini ve bu örgütleri halk arasında istikrarsızlık ortamı oluşturmaları ve terör eylemleri yapmaları için İran’a girmeye zorladıklarını gösteren bilgiler olduğu” açıkladı.
Devrim Muhafızları Kara Kuvvetleri Komutanı Tuğgeneral Muhammed Pakpur, konuya ilişkin olarak şunları söyledi:
“Düşmanlar bilsinler ki, İran halkının Devrim Muhafızları’ndaki evlatları tam bir uyanıklık ve hazırlıkla sınır eyaletlerinin güvenliğini sağlayacak ve dünya müstekbirleri ile uluslararası Siyonizm’in paralı teröristlerine kendilerini gösterme izni vermeyecektir.
Devrim Muhafızları’nın bir hafta içerisinde gerçekleştirdikleri 2 operasyonda dikkate değer nükte şudur ki; birbirinden uzak iki farklı bölgeden terör eylemeleri gerçekleştirmek üzere ülkeye sızmaya çalışan 3 terör grubu sınır noktasında tespit edilmiş ve dakik araştırmadan sonra etkisiz hale getirilmişlerdir. Bu da Devrim Muhafızları’nın sınır bölgelerindeki istihbaratının ne denli kapsamlı ve dakik olduğunu ve sınırları kontrol altından tutmak için uygun elektronik ve optik teçhizatlardan faydalandıklarını gösteriyor.
Devrim Muhafızlarının gerçekleştirdiği operasyona, Müslüman Kürt Peşmergeler ve halk desteğiyle gönüllü askerler de katıldılar. Dün yaşanan çatışmalarda bölge savaşçılarından iki kişi de şehit oldu. Ancak bütün bunlara rağmen teröristler eylemelerini gerçekleştirmek için ülkeye sızmayı başaramamış ve teçhizatlarıyla silahları Devrim Muhafızları’nın eline geçmiştir.”
Rusya, İran ve Suriye Büyük Halep Savaşına Hazırlanıyor
Batılı ülkelerin Demokratik güçlerin IŞİD ile mücadelesine yardım etmek bahanesiyle Suriye’nin kuzeyine askeri uzmanlar ve askerler göndermesinin ve bu bağlamda siyasi rant elde etmek istemesinin ardından Rusya, İran ve Suriye de Halep’te büyük bir savaş için hazırlanıyorlar.
Batılı ülkelerin gizli servislerinin Suriye topraklarında yürüttükleri geniş faaliyetlerin gölgesi altında, son zamanlarda İngiltere, Fransa ve Almanya’nın askeri birliklerinin Amerikan askeri birliklerine katılmasıyla Demokratik güçlerin IŞİD aleyhine sürdürdükleri operasyonlar şiddet bulmuş durumda.
Gelen bazı haberlere göre Türk subaylar da Lazikiye’nin kuzey kırsalına yerleşmiş durumda ve Alman askeri birlikleri ise Amerikalı ve Fransız askeri birlikleri kalıbında Demokratik güçlerin Suriye’nin kuzeyinde bulunan Halep’te yaptığı operasyonlara destek veriyorlar.
Buna mukabil olarak geçen hafta Tahran İran, Rusya ve Suriye savunma bakanlarının üçlü oturumuna şahit olmuştu. Uzmanlar, bu oturumun Suriye’deki saha durumunu değerlendirmek ve Suriye krizinin şiddetlenmesi ihtimaline karşılık alternatif planların uygulamaya geçirilmesini görüşmek üzere yapıldığını söylüyorlar.
Bu oturumdan dışarı sızan haberlere göre, İran, Rusya ve Suriye savunma bakanları Rakka’ya saldırı konusunu değerlendirdiler.
Hiç şüphesiz Batılılar, direniş cephesinin son zamanlardaki ilerleyişine karşılık olarak, sahada, özellikle Halep kırsalı, Rakka ve Deyrozzor’da başarı elde edip siyasi görüşmelerde dışarıda bulunan muhaliflerin elini güçlendirmek peşindeler.
Nitekim bugün Suriye’nin kuzey cephesi, direniş cephesi ile Amerikan cephesinin IŞİD ile mücadelede rekabetine şahit olmaktadır. Suriye ordusu stratejik et-Tabaka şehrine doğru ilerlemektedir ve Rakka ile Deyrozzor şehrini kurtarmaya çalışmaktadır.
Diğer taraftan Suriye ve müttefiklerinin Halep’teki savaşı devam etmektedir. Haber kaynaklarının verdiği bilgiye göre Rusya, İran’ın Halep operasyonlarının savaşın kaderini belirleyeceği konusundaki görüşüne izan etmiş durumda. Halep savaşı çok büyük kazanımları beraberinde getirecek ve Suriye’de manzara tamamen değişecektir. İran, Rusya ve Suriye savunma bakanlarının oturumunun ana konusunun Halep savaşı olduğu sanılmaktadır.
Bu yüzden Halep ve etrafı konusunda ileriki günlerde gerçekleşecek değişimler hakkındaki sorular Suriye ordusunun stratejik öneme sahip et-Tabaka havaalanına doğru ilerlemesiyle birlikte ciddiyet kazanmıştır; zira bu havaalanından kara hareketinden önce Deyrozzor’un kurtarılması ve Rakka saldırılarının şiddetlendirilmesinde kullanılabilir.
Amerikalılar çok iyi biliyorlar ki başına buyruk davranıp Demokratik güçleri ve diğer terörist grupları bundan daha fazla destekleyip İşid ile savaşa çekemezler; çünkü onlar bu grupların kısa dönemde yıpranmasını istemiyorlar.
Bu yüzden Amerika, İngiltere, Fransa ve Almanya asker ve subaylarını bugünkü şartlarda önem taşıyan Suriye’nin kuzey bölgelerine gönderdiler. Bunun manası şudur ki Amerikalılar, son günlerde IŞİD aleyhine sürdürülen operasyonları Suriye’nin kuzeyinde geniş bir alana yayarak silahlı terör gruplarının lehine bitirmek için karar almışlardır; böylece sonraki merhalelerde bu bölgeleri Amerika, İngiltere, Fransa ve Almanya’nın koruması altında bulunan güvenli bölgeler haline getirmeyi planlamaktadırlar.