کارگر

کارگر


İran Bilim Bakanı Ferhadi, İslam ülkelerindeki bilim üretiminin yüzde 50'den fazlasının Türkiye ve İran'a ait olduğunu belirtti.

Sondakika.com’un haberine göre, İran İslam Cumhuriyeti Bilim, Araştırma ve Teknoloji Bakanı Prof. Dr. Muhammed Ferhadi, İslam İşbirliği Konferansı'nın raporuna göre İslam ülkelerindeki bilim üretiminin yüzde 50'den fazlasının Türkiye ve İran'a ait olduğunu belirterek, “İşbirliğimizin en büyük kaynakları öğrenciler ve bilim adamlarıdır. Beklentimiz, iki ülkenin üniversite öğrencilerinin eğitimlerini İran ve Türkiye'de yapmaları” dedi.

Yükseköğretim Kurulunda (YÖK) ilk kez "Türkiye-İran İlişkilerinin Gelişiminde Türk Yükseköğretim Sistemindeki İranlı Öğrencilerin Rolü" konulu çalıştay düzenlendi.

YÖK'te düzenlenen çalıştayın açılışına, İran İslam Cumhuriyeti Bilim, Araştırma ve Teknoloji Bakanı Prof. Dr. Muhammed Ferhadi, YÖK Başkanı Prof. Dr. Yekta Saraç, İran Büyükelçisi Muhammed İbrahim Tahiriyan Ferd, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanı Prof. Dr. Derya Örs, bazı rektörler ile Türkiye'de üniversite öğrenimi gören İranlı öğrenciler ile mezunular katıldı.

İranlı Bakan Ferhadi yaptığı konuşmada, iki ülkede eğitim gören öğrencilerin Türkiye ve İran'ın büyükelçileri gibi rol üstlendiğini ifade etti.

İran'da 35 yıl önce yükseköğretimde yaptıkları devrimlerle dünyada pozitif ilerlemenin kaynağının bilim olduğuna inandıklarını dile getiren Ferhadi, bilimin ülke ekonomisini güçlendirdiğini vurguladı.

İran'da neredeyse 5 milyon üniversite öğrencisinin 900 bininin master ve doktora düzeyinde olduğunu bildiren Ferhadi, ülkede 167 bilim merkezinin, bunların arasında ise dünya düzeyinde merkezlerin bulunduğunu aktardı.

Uydu, bilgisayar, ilaç sistemleri gibi pek çok alanda başarılı bilimsel araştırma yapıldığına işaret eden Farhadi, “Eminiz bu kapasiteleri dost ülkelerin imkanlarıyla da birleştirirsek daha büyük başarılar elde edeceğiz. İslam İşbirliği Konferansı'nın raporuna göre İslam ülkelerindeki bilim üretiminin yüzde 50'den fazlası Türkiye ve İran'a aittir. İşbirliğimizin en büyük kaynakları öğrenciler ve bilim adamlarıdır. Beklentimiz, iki ülkenin üniversite öğrencilerinin eğitimlerini İran ve Türkiye'de yapmaları” diye konuştu.

Ferhadi, geçen ay iki ülke arasında imzalanan "Yükseköğretim Alanında Mutabakat Zaptı"nda yer alan hükümlerin hayata geçirilmesi konusunda aşamaları belirlemek üzere Türkiye'de olduğunu dile getirdi.

Mutabak Zaptı'nın hemen operasyonel hale getirilerek çalışmalara başlandığını kaydeden Ferhadi, bu kapsamda, Türkiye'de yakın zamanda sosyal bilimler alanında Hafız adıyla Araştırma Kurumu'nun kurulmasına karar verildiğini ve İran'daki bir üniversitenin bunun kuruluşuna destek vereceğini bildirdi.

YÖK Başkanı Saraç, günümüz dünyasında daha önceki dönemlerden farklı nitelikte çeşitli alanlarda büyük değişimler ve dönüşümler yaşandığını ifade etti.

Bu dönüşümlere eşlik eden güçlerin mahiyeti ve niteliğinin, dünyanın ve insanlığın kaderini belirleyecek unsurlar olabileceğine işaret eden Saraç, “Dünyada bu değişimler kapsamında olup biteni seyrederek ve sadece gözlemleyerek değil, büyük değişikliklere imza atmak, ülkelerin kendi ayakları üzerinde durması ve var olabilmesi bile artık güç hale gelmiştir” değerlendirmesini yaptı.

Üniversitelerin, dünyada meydana gelen bu değişimleri takip eden değil, yönlendiren kurumlar olması gerektiğini ve olmak zorunda olduğunun altını çizen Saraç, üniversitelerin aynı zamanda toplumların mükemmeliyet merkezleri ve dönüşen değil, toplumları refah, mutluluk ve doğruluk istikametinde dönüştüren kurumlar olması gerektiğini kaydetti.

“Üniversitelerin, aklın ve bilgeliğin yurdu olması gerektiğini” ifade eden Saraç, bu süreçteki başarının ise ancak kurumlar ve ülkeler arasındaki stratejik ve sürdürülebilir işbirliklerine bağlı olduğunu vurguladı.

Bugünkü toplantıyı bu kapsamda görüp değerlendirdiklerini dile getiren Saraç, toplantının, iki dost ülke üniversitelerinin gücünü, imkanlarını ve geleceğe yönelik umutlarını birleştirme arzusunun ve çabasının bir ürünü olduğunu kaydetti.

Saraç, şu değerlendirmelerde bulundu:

“Ülkelerimizin geleceğini oluşturacak gençliği ortak platformlarda buluşturmak, onları daha huzurlu bir dünya için hazırlamak, yetiştirmek, bilimin öncülüğünde ortak bir geleceği inşa etmek, yükseköğretim kurumlarının en önemli amaçlarından birisi olmalıdır. Bugün ülkemizde çeşitli düzeylerde 6 bine yakın İranlı öğrenci eğitim alıyor. Üniversitelerimiz ile İran üniversiteleri arasında yapılan Mevlana protokollerin sayısı 40'ı aştı. Biz bu rakamların daha ileriye taşınması önünde bir engel olmadığını düşünüyoruz”.

YÖK Başkanı Saraç, iki ülke arasında imzalanan Mutabakat Zaptı kapsamında oluşturulan Ortak İzleme Komitesi'nin bugün ilk toplantısını gerçekleştirdiğini ve önemli eylem kararları alındığını, bunların bugünkü panelde Ortak İzleme Komitesi tarafından paylaşılmasını beklediğini bildirdi.

Saraç, “Bu şekilde, kısa bir süre içinde iyi niyetlerden uygulama sürecine geçebildiğimizi görmekten mutluluk duyduğumu ifade etmek isterim. Türk ve İran yükseköğretimlerinin işbirliğini stratejik bir gelişme olarak görüyoruz” dedi.

Türkiye ve İran'ın, birçok açıdan benzerlik taşıdığını anlatan Saraç, her iki ülkenin hızlı gelişen ekonomiler kategorisinde olduğunu ve her iki ülkenin bölgede dikkate alınması gereken önemli bir güce sahip olduğunu vurguladı.

Bunların tümünün ötesinde, iki ülke arasındaki en önemli benzerliğin, her iki ülkenin sahip olduğu genç insan kaynakları olduğunu belirten Saraç, “Bu insan kaynaklarının her düzeyde niteliğinin arttırılmasının sonuçları ise sadece bu iki ülke ile sınırlı olmayıp bütün bölge ve hatta küresel sonuçları olabilecek potansiyele sahiptir. Bu insan kaynakları ile birlikte başlatılacak yeni ve yenilikçi girişimler, her iki ülkeye de sürdürülebilir büyük kazanımlar sağlayabilecektir” diye konuştu.

YÖK Başkanı Saraç, bu kapsamda, iki ülke arasında geleceğe yönelik stratejik ve sürdürülebilir işbirliklerinin en önemli paydaşı olan Türk yükseköğretim sistemindeki İranlı öğrencilerin toplantıya katılımını çok önemsediğini söyledi.

İran Büyükelçisi Muhammed İbrahim Tahiriyan Ferd ise iki ülke arasındaki eğitim, siyasi ve ekonomik alanlarda yapılacak işbirliklerinin önemli olduğunu ifade etti.

Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanı Prof. Dr. Derya Örs de "Türk-İran Kültürel İlişkilerinin Dünü, Bugünü, Yarını" konulu konuşma yaptı.

Çalıştaya, Türkiye'de çeşitli üniversitelerde lisans ve lisansüstü eğitim gören ve mezun olan çok sayıda İranlı öğrenci de katıldı.

İran Grekoromen Güreş Milli Takımı dünya şampiyonu oldu.

İran Grekoromen Güreş Milli Takımı, ülkenin Şiraz kentinde düzenlenen 2016 Dünya Kupası çerçevesinde bu akşam Rusya milli takımı ile oynadığı final maçını kazanarak dünya şampiyonu oldu.

İran Grekoromen Güreş Milli Takımı, Rusya’yı final maçında 8-0 yenerek şampiyon oldu.

Dün 19 Mayıs Perşembe gününden Şiraz’da başlayan Dünya Kupası’nın sıralama müsabakasında ise Türkiye Grekoromen Güreş Milli Takımı, Kazakistanı geçerek üçüncü olmayı başardı.

İran Grekoromen Güreş Milli Takımı finale yükselmek için Ukrayna, Azerbaycan Cumhuriyeti ve Türkiye’yi yenmişti.

Ali Ekber diye meşhur olan Ali b. Hüseyin b. Ali b. Ebu Talib, Şiaların üçüncü imamı olan İmam Hüseyin’in (a.s) oğludur. Hicretin 33. Yılında Medine’de dünyaya geldi.

Denildiğine göre dış görüntüsü ve ahlaki yapısı Hz. Peygamber Ekrem’e (s.a.a) çok benzemekte idi. Aşura Vakıasında olağanüstü cesaret ve fedakârlık sergilemiş ve Yezid ordusuna karşı savaşırken Kerbela sahrasında şehit olmuştur. Rivayetlerin naklettiğine göre Aşura’da şehit olan Beni Haşim’den ilk kişidir. Kabri şerifleri değerli babası İmam Hüseyin’in türbesinin yanındadır.

Lakap ve Künyesi

Tarihi kaynaklarda lakabının “Ekber” künyesinin ise “Ebu’l Hasan” olduğu geçmiştir. 
Doğumu ve Şehadeti
Hicretin 33. Yılında Şaban ayının 11’inde Medine’de dünyaya gelmiştir ve hicretin 61. Yılında Muharrem ayının 10’unda Aşura Hadisesinde babası ve çok sayıda Beni Haşim’le birlikte Kerbela’da şehit olmuştur. Kabri şerifleri Kerbela’da değerli babası İmam Hüseyin’in ayak ucundadır. Ulema, Hz. Ali Ekber’in (a.s) “Ekber” lakabı ile İmam Hüseyin’in (a.s) en büyük oğlu olduğunu rivayet etmiştir.
Ancak bazı Şia âlimleri Hz. Ali Ekber’in (a.s) İmam Seccad’ın (a.s) küçüğü olduğunu açıklamışlardır.Bu görüş Merhum Tusteri tarafından tenkit edilmiştir.

Ailesi

Hz. Ali Ekber’in (a.s) babası, Şiaların üçüncü imamı, İmam Hüseyin (a.s), annesi ise Leyla bint Ebu Mürre’dir.
Eş ve Çocukları
Kendisine hitaben okunan ziyaret nameler dikkate alındığında kendisinin eş ve ailesi bulunmaktaydı. Kendisine ait ziyaret name şu şekildedir: صلى الله عليک و على عترتک و اهل بيتک و آبائک و ابنائک 
Nitekim İmam Cafer Sadık (a.s) Ebu Hamzali’ye şöyle buyurmaktadır: “Kabri şeriflerine vardığında dur ve şöyle söyle: «ضع خدک على القبر! و قل: صلى الله عليک يا ابا الحسن!» Bu pasaja baktığımızda Hz. Ali Ekber’in (a.s) Hasan adlı bir çocuğu vardır.
Ancak bazı nesep yazarları ve araştırmacılar Hz. Ali Ekber’in (a.s) kendisinden geriye evladının kalmadığını ve İmam Hüseyin’in (a.s) neslinin yalnızca İmam Zeynel Abidin’den devam ettiği görüşündedir.

İsminin Konulması

İmam Hüseyin (a.s), çocuğunun adını “Ali” koymuş ve bu şekilde İmam Ali’nin (a.s) adını ortadan kaldırmak isteyen veya silinmesi için gayret sarf edenlerle mukabele etmiştir. İmam Hüseyin (a.s) yalnızca bu oğlunun adını değil, her üç oğlunun da adını Ali koymuştur.

Eğitim ve Öğretim

Tüm eğitim metot ve yöntemlerine vakıf olan İmam Hüseyin (a.s) kendisini çocukların dünyasıyla adapta etmiş ve çocukların davranışlarına uygun olan şeyleri yapmıştır. Bu şekilde çocuklarının çocukluk psikolojisinden uzak kalmamıştır.
İmam Hüseyin (a.s) çocuğuna Fatiha Suresini öğreten Abdurrahman’a çok değerli bir hediye vermiş ve şöyle buyurmuştur: “Bu hediyelerin, Ali’nin öğretmenin yaptıkları karşısında değeri yoktur, çünkü Kur’an’ı öğretmek mukabilinde tüm hediyeler naçizdir.

Ali Ekber’in Dış Görünüşü

Dış görünüşü çok heybetli ve ay gibi parlamaktaydı. Çok yakışıklı ve güzel çehreli idi. Açık tenli ve kırmızıya çalan rengi, iri ve siyah gözleri, uzun kirpikli, fiziği orantılı ve dengeli, sine ve omuzu genişti.
Hızla yol yürür ve yol yürüdüğünde sanki yamaçtan iner gibi yürür veya bir taşın üzerinden aşağı iner gibi yürürdü. Birisine doğru döndüğünde tüm bedeni ile dönerdi. Gökten ziyade daha çok yere bakardı. Misk ve amber kokusu kendisinden yayılırdı. 
Bundan dolayı İmam Hüseyin (a.s) onu, yaratılış, huy, ahlak, ruhsal özellikler, konuşma ve sosyal davranışlarda Hz. Resulullah’a (s.a.a) en çok benzeyen kişi olarak tanıtmıştır.

Fazilet, Erdem ve Özellikleri

Hadis Nakletmedeki Makamı
Ceddi Hz. Ali’den (a.s) çok sözler naklettiği için kendisi muhaddis olarak tanınmıştır.
Düşmanların Hz. Ali Ekber’in Üstünlüğünü İtirafları
Muaviye, Hz. Ali Ekber’i hilafete layık bilmekte ve şöyle demektedir:
«اولی الناس بهذالامر علی بن الحسین بن علی جده رسول الله وفیه شجاعة بنی هاشم و سخاه بنی امیه و رهو ثقیف.»
“Hükümete en layık kimse ceddi Resulullah olan Hüseyin b. Ali’nin oğlu Ali Ekber’dir. Beni Haşim’in cesaretini, Beni Ümeyye’nin sahavetini ve Sakif kabilesinin güzelliğini kendisinde toplamıştır.”

Hz. Resulullah’ın Aynası

İmam Hüseyin’in (aleyhi selam) tanıklık ve ikrarı ile Ali Ekber (aleyhi selam) Hz. Resulü Kibriya’nın (s.a.a) zahir ve batınının aynası idi

İmam Hüseyin’i Himaye Etmesi

Aşura günü, Hz. Ali Ekber Kerbela meydanına çıktığında, düşman birliklerinden birisi şöyle bağırdı: “Ey Ali! Senin emire’l müminin (Yezid) ile akrabalık bağın var. Bizler onunla bağı olanları gözetmekte ve durumunu göz önünde bulundurmaktayız. Eğer istersen senin için aman verelim.” Hz. Ali Ekber (a.s) cevaben şöyle buyurdular: اِنَّ قَرابَةَ رَسولِ اللهِ اَحَقُّ اَنْ تُرعی ; “Resulullah’ın yakınlığına riayet etmek hakikate daha yakındır.”
Beni Haşim’in İlk Şehidi
Kendisi Aşura günü, Kerbela’da şehit olan Beni Haşim’den ilk kişidir. Şüheda ziyaret namesinde şu şekilde okumaktayız: السَّلامُ علیكَ یا اوّل قتیل مِن نَسل خَیْر سلیل

Hak Yolundaki Kararlılığı

İmam Hüseyin (a.s) Beni Makatil’in evinde uykuya dalmış ve bir süre sonra uyandığında şu sözcükleri: “İnna lillah ve inna ileyhi raciun ve’l Hamdulillahi Rabbil Âlemin” tekrar etmekteydi. Ali Ekber (a.s) bunun nedenini sorunca İmam Hüseyin (a.s) şöyle buyurdular:
“Yavrucuğum! Rüyamda bana bir süvarinin şöyle dediğini duydum: ‘bu topluluk hareket etmekte ve ölüm onları takip etmektedir’ bu sözden ölümümüzün yakın olduğunu anladım.” Bunun üzerine Hz. Ali Ekber (a.s) şöyle dedi: “Babacığım! Allah sizde kötülük görmesin, ancak bizler hak üzere değil miyiz?” İmam Hüseyin şöyle cevap verdi: “Evet, tüm kulların döneceği Hakk’a ant olsun ki biz hak üzereyiz.”
Ali Ekber şöyle dedi: “Ey Babacığım! Hak üzerinde kaldığımız sürece ölümden korkum yoktur.” İmam Hüseyin (a.s) Ali Ekber hakkında dua ederek şöyle buyurdular: “Allah, babanın oğluna vereceği en üstün mükâfat ve sevabı oğulluğun karşısında sana versin.”

Aşura Günü Attığı Şiar

Hz. Ali Ekber, İbn Saad ordusunun aman name teklifini reddettikten sonra peş peşe düşmana saldırarak şu şekilde recez okumaktaydı انا علي بن الحسين بن عليّ نحن و بيت الله اولي بالنّبي تالله لايحکم فينا ابن الدّعي اضرب بالسّيف اُحامي عن ابي ضرب غلامٍ هاشميٍّ قرشي
“Ben Ali oğlu, Hüseyin’in oğlu Ali’yim, Allah’ın evine (Kabe’ye) ant olsun ki bizler Peygambere daha evla ve layıkız, Allah’a yemin olsun ki bu haram zade bize hükmedemez, kılıcımla sizleri öldüreceğim ve babamı savunacağım hem de Haşimi ve Kureyşi soyundan bir gencin vuruşuyla.”

Hz. Hüseyin’in Ali Ekber Hakkındaki Sözleri

Hz. Ali Ekber’in (a.s) yiğitlik ve kahramanlığını izleyen İmam Hüseyin (a.s) şöyle feryat etti: “Ey İbn Sa’d! Benim soyumu kestiğin gibi Allah da senin soyunu kessin. Bizimle Allah Resulü arasındaki akrabalık bağına riayet etmedin, Allah seni yatağında başını kesen kimseye musallat etsin.”
Daha sonra şöyle buyurdu: “Allah’ım! Sen şahit ol ki halk içinde Peygamberin Muhammed’e yaratılış, huy ve mantık olarak en çok benzeyen kişidir.” 
Daha sonra şöyle buyurdu: “Her ne zaman Peygamberini görmeyi arzu etsek, ona (Ali Ekber’e) bakıyorduk.”
Allah’ım! Toprağın bereketini onlardan al ve aralarını aç. Onları acı bir şekilde birbirlerinden ayır. Bizleri davet ederek yardım edeceklerine söz verdiler, ancak bize düşmanlık ettiler ve bizimle savaşa kalkıştılar. Hiçbir zaman vali ve yöneticileri onlardan hoşnut etme ve farklı fırkaları onlara musallat et.”
İmam Hüseyin (a.s) daha sonra Al-i İmran suresinden iki ayet tilavet etti.

Hz. Ali Ekber’in Savaşları

Hz. Ali Ekber’in İlk Saldırısı

Hz. Ali Ekber (a.s) düşman ordularına karşı saldırısını bazen sağ kanattan, bazen sol kanattan ve bazen de orta alandan yapmaktaydı. Hiçbir grup kendisine karşı koyamıyordu. Dediklerine göre bu saldırılarda düşman birliklerinden 120 süvariyi öldürmüştür. Artık Hz. Ali Ekber (aleyhi selam) susuzluğa yenik düşmüştü.
Güç toplamak ve durumdan babasını haberdar etmek için babasının yanına geri döndü.
İmam Hüseyin (a.s) Hz. Ali Ekber’in durumunu görünce ağlamaya başladı ve şöyle buyurdu: “Dilini yaklaştır ve daha sonra Ali Ekber’in dilini ağzına aldı (İmam Hüseyin bu davranışıyla belki de ‘yavrucuğum babanın dili seninkinden daha kuru ve susuz’ demek istemiştir).
Daha sonra yüzüğünün kaşını oğluna vererek şöyle buyurdu: “Oğlum! Bu yüzük kaşını al ve ağzına koy. En kısa zamanda ceddine (Resulullah’a) kavuşacağını ve onun vereceği su kasesiyle suya kanacağını ve asla bir daha susamayacağını ümit ediyorum.” Bu ibareler Seyyid İbn Tavus’dan da az bir farkla nakledilmiştir.

Hz. Ali Ekber’in İkinci Saldırısı

Ali b. Hüseyin (a.s) İmam Hüseyin’le görüştükten sonra tekrar savaş meydanına geri döndü. 200 kadar Kufe ehlini yerlere serdi. 
Tüm bunlara rağmen, Kufe ehli Ali Ekber’i öldürmek için çok rağbet etmemekteydiler.

Şehadeti

Hz. Ali Ekber (a.s) düşman ordusuna karşı kahramanca savaştığı sırada birden Murret b. Munkiz adlı birisi Hz. Ali Ekber'e gizlice saldırarak şöyle dedi: “Arapların günahı benim üzerime olsun ki babasını acılara boğacağım.” Daha sonra kılıcıyla Hz. Ali Ekber’in (a.s) başına vurdu. Hz. Ali Ekber o darbeyle yere yığıldı ve başkaları da aynı anda saldırmaya başladı.
Düşman her yerden Hz. Ali Ekber’e saldırıyor ve kılıç ve mızraklarla vuruyorlardı. Canının çıkmasına ramak kala şöyle feryat etti: “Ey Babacığım! Sana selem olsun, işte bu ceddim Resulullah’tır, o bana dolu bir kâse ile su verdi. O diyor ki bize doğru acele gel.” Daha sonra bir nefes aldı ve canını teslim etti.

Şehadet Sonrası

İmam Hüseyin’in Yanına Gelişi

İmam Hüseyin (a.s) oğlunun yanına gelerek yüzünü oğlunun yüzüne koydu ve öylece kaldı. İmam Hüseyin (a.s) Hz. Ali Ekber’in (a.s) katillerine beddua ederek şöyle buyurdu: “Allah seni öldüren topluluğu öldürsün.”
Daha sonra şöyle buyurdu: “Ey oğlum! Bunlar Allah’a karşı ne kadar da küstah ve hayâsızdırlar, Resulullah’ın haremini çiğniyorlar.”
Daha sonra şöyle buyurdu: “Senden sonra bu dünyaya yazıklar olsun.”
Ali Ekber’in Kanını Göye Savurması
Daha sonra İmam Hüseyin (a.s) Hz. Ali Ekber’in (a.s) kanından bir avuç alarak göye doğru savurdu. Ondan bir damla bile yere dökülmedi.
Sahih senetli bir rivayette İmam Cafer Sadık (a.s) Ebu Hamza Sumali’ye şöyle öğretmiştir: “Babam ve anam sana feda olsun babandan öne geçtin, hâlbuki baban seni sayıyor ve sana ağlıyordu, kalbi senin için yanıyordu, kanından bir avuç alarak göye savurdu ve bir damla bile geri gelmedi ve baban senin acından dolayı asla teskin bulmadı.

Şehidin Çadırlara Götürülüşü

Hz. Ali Ekber’in (a.s) naaşının alınması için İmam Hüseyin (a.s) Ehlibeyt gençlerine şöyle seslendi: “Kardeşinizi alınız” hepsi toplu olarak gidip Hz. Ali Ekber’in mübarek naaşını alarak çadırların karşısına koydular.
Hz. Zeynep (s.a) diğer kadınlarla birlikte ağlayarak şöyle feryat etti: “Vah kardeşim! Vah kardeşim!” daha sonra kendisini Hz. Ali Ekber’in naaşının üzerine attı. İmam Hüseyin (a.s) kız kardeşi Hz. Zeyneb’i çadırlara gönderdi ve Ehlibeyt gençlerine Hz. Ali Ekber’i almalarını emretti.
Hz. Ali Ekber’in Katiline Lanet
Nahiye-i Mukaddese ziyaretinde Hz. Ali Ekber’in (a.s) katili İmam Mehdi (a.s) tarafından lanete uğramıştır. Nahiye-i Mukaddese ziyaretindeki lanetin yer aldığı cümleler şu şekildedir:
“Allah’ın kendisi Ali’nin katili Murret b. Munkiz b. Numan el-Abdi’ye hükmetsin, Allah ona lanet etsin ve zelil etsin ve her kim senin ölümüne yardım edip destek verdiyse Allah onları cehenneme yapıştırsın ki orası ne kötü bir yerdir.”

http://tr.wikishia.net/view/Hz._Ali_Ekber

WİKİSHİA.NET

Küfür cephesi, eninde sonunda İslami direniş cephesi karşısında geri adım atmak zorunda kalacaktır ve kimse bundan şek ve şüphe etmesin.


İmam Hamaney 33. Uluslararası Kuranı Kerim yarışmasına katılan kari ve hafızları huzura kabul etti, kabul sırasında bir konuşma yapan İnkılap Rehberi, Allah’a olan imanın ve tağuta olan inkarın, gerçek iktidar olduğunu ve Amerika’nın en büyük tağut ve en büyük şeytan olduğunu vurgulayarak şunları söyledi: günümüz itibariyle alimlerin, aydınların ve akillerin en önemli vazifesi, tağut rejimlerin aldatmaları karşısında, insanları aydınlatmak ve Cihat anlayışını beyan etmektir. İslam ümmeti küresel güçlerin yalan ve asılsız vaatlerine aldanmamalı ve onların tehditlerinden korkmamalıdır.

İnkılap rehberi, Kuranı Kerim yarışmasını İslam ümmetinin vahdeti doğrultusunda düzenleyen ve tertipleyenlere teşekkür ederek şunları söyledi: Emperyalizm ve küresel güçlerin asıl hedefi, İslam ümmeti içerisinde ihtilaf yaratarak, tefrika oluşturmaktır, İslam ümmeti Allah’ın bize bahşetmiş olduğu bu büyük nimete sarılarak, vahdet ve birliktelik doğrultusunda hareket etmelidir.

İnkılap Rehberi, Kuran celselerinin bereketlerinden biride, halkın muhtelif kesimlerinin özelliklede gençlerin, Kuran ile ünsiyet bulmalarıdır diyerek, şöyle devam etti: İslam ümmeti, günümüz itibariyle Kuran öğretilerini öğrenmede ve öğretmede her zamankinden daha fazla gereksinim duymaktadır zira Müslümanların gerçek yaşantıları Kuran’dan çok fazla uzaklaşmıştır.

İnkılâp Rehberi, tağuti güçlerin İslam dinine ve Müslümanlara darbe vurma peşinde olduklarına işaret ederek, şunları söyledi: Emperyalistler şunu çok iyi bilmekteler, eğer Müslümanlar güçlenirse, sesleri yükselirse, artık mazlum haklara zülüm edemeyecekler ve Filistin meselesi gasp edilmiş bir İslam ülkesi olarak unutulmayacak.

İnkılâp Rehberi, tüm bu tuzak ve fitnelerle mücadele etmenin sırrını, gerçek güç ve kudretin kaynağı olan Kurana sarılmak olduğunu belirterek, sözlerine şöyle devam etti: gerçek güç; tağut ve küfre karşı imanlı bir şekilde direnmektir.

İmam Hamaney, bazı İslam ülkelerinin Allah’a sığınmak yerine, tağuta sığındıklarını söyleyerek, şunlara değindi: Bölgede ki bazı ülkeler, ABD siyasetlerini uygulayarak, gerçekte İslam ümmetine ihanet ederek, Amerika’nın nüfuz etmesinin önünü açmaktalar.

İnkılap Rehberi, İran milletinin Amerika’nın haksız ve yersiz istekleri karşısında imanlı bir şekilde ki direnişini ve dük duruşunu, İran İslam Cumhuriyetinin asıl iktidar ve gücünü teşkil etiğini belirterek, şunları söyledi: küresel güçlerin İran’dan korkmalarının ve entrikalarının asıl sebebi, İran milletinin güç ve iktidarını İslam temelleri üzerine kurmuş olmasıdır, zira düşman güçlü ve cesur İslam’dan korkmaktadır.

İnkılap Rehberi, İran İslam Cumhuriyetinin sadıkane tutumunun, Müslümanlar arasında asıl tesir bırakan etken olduğunu, bununda İslam nizamını muktedir eden etkenlerinden biri olduğunu vurguladı ve şu hatırlatmalarda bulundu: şimdiye kadar tağuti rejimlerin vaatleri, İran milletini aldatamadığı gibi, onların tehditleri de İran milletini korkutamamıştır.

İmam Hamaney, dünya Müslümanlarının en büyük gereksinimlerinden birinin, küresel güçlerin vermiş olduğu vaatlere aldanmamak ve tehditleri karşısında korkmamak oluğunu belirtti ve şöyle devam etti: günümüz itibariyle alimlerin, aydınların ve akillerin en önemli vazifesi, tağut rejimlerin aldatmaları karşısında insanları aydınlatmak ve Cihat anlayışını beyan etmektir. İslam ümmeti küresel güçlerin yalan ve asılsız vaatlerine aldanmamalı ve onların tehditlerinden korkmamalıdır.

İnkılâp Rehberi, bölgede oluşan tekfirci terör gruplarının Müslümanlar arasında tefrika çıkararak düşman lehine vekâlet savaşı yürütmelerinin en büyük nedenini, aydınlatmadan yoksun olarak sapmaların olduğunu vurgulayarak şunları söyledi: Kuran celselerinden insanları aydınlatmak için istifade edilmelidir, çeşitli ülkelerden bu yarışmaya katılan kimseler, ülkelerine döndüklerinde kendi milletlerini irşat ederek aydınlatmalıdır.

İnkılâp Rehberi Allah’ın yardımının, İslam milletlerin hareketine bağlı olduğunu ve Cihat anlayışını beyan etmeden geçtiğini vurgulayarak şu hatırlatmalarda bulundu: Küfür cephesi, eninde sonunda İslami direniş cephesi karşısında geri adım atmak zorunda kalacaktır ve kimse bundan şek ve şüphe etmesin.

Cumhurbaşkanı Ruhani, Hırvatistan’ın İran’ın AB ile iletişimi için bir kapı olabileceğini söyledi.

Tahran’a resmi ziyarette bulunan Hırvatistan Cumhurbaşkanı Kolinda Grabar Kitaroviç, İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ile bir araya geldi. Ruhani bu görüşmede İran ve Hırvatistan’ın terörle mücadele konusunda işbirliği yapması gerektiğini belirterek, terörle mücadele için global çapta bütün ülkelerin bu sorunu çözmeye çalışması gerektiğini belirtti.

Hırvatistan’ı İran’ın Balkanlar’daki dostu olarak gördüklerini vildiren Ruhani, “İran, Hırvatistan’ın bağımsızlığının hemen ardından bu ülkenin bağımsızlığını resmiyete tanıdı ve o andan itibaren iki ülke arasında sıcak ilişkiler kurulmuştur” diye konuştu.

Hırvatistan’ın İran’la birçok tarihi ve kültürel yakınlığı ve önemli jeostratejik konumundan dolayı, İran’ın AB ile iletişiminde bir kapı olabileceğinin altını çizden Ruhani, Hırvatistan tarafından üst düzey ekonomik bir heyetin ziyarette bulunmasının, İran ve Hırvatistan’ın ekonomik ilişkilerini geliştirmeyi hedeflediklerini gösterdiğini vurguladı.

Balkanlarda barış ve istikrarın sağlanması gerektiğini kaydeden Ruhani, “Terörle mücadele konusuna bakarsak iki ülkenin işbirliği yapması gerekmektedir. Bu sorun bölgesel ve global bir sorun haline dönüşmüştür” diye ifade etti.

Hırvatistan Cumhurbaşkanı Kolinda Grabar Kitaroviç de bu görüşmede, Tahran ziyaretinin, iki ülkenin ekonomik ilişkiler başta olmak üzere bütün alanlardaki ilişkilerinde bir dönüm noktası olduğunu belirterek, “İran-Hırvatistan ekonomik işbirliği, gereken seviyede dedğil ve bugün bunu değiştirmek için elverişli ortam bulunmaktadır” dedi.

Hırvatşstan’ın İran’ın kendi sanayi ve ekonomik altyapısını yenileme amacı güttüğünden haberdar olduğunu açıklayan Kolinda Grabar Kitaroviç, “Hırvatistan firmaları, bütün sahalarda İranlı şirketlerle işbirliği yapabilir. Hırvatistan, İran enerjisinin AB’ye transferi hususunda önemli bir rota olabilir” açıklamasında bulundu.

İki ülkenin bölgesel ve uluslararası konularda işbirliğine değinen Kolinda Grabar Kitaroviç, İran’ın bölgede kilit bir rol oynadığını ve bir AB üyesi ülke olarak Hırvatistan’ın bölgede çatışma ve kargaşanın düşürülmesinden yana olduğunun altını çizdi.

İslam’ın Hırvatistan’da resmiyete tanınmasının 100. Yıldönümüne işaret eden Hırvatistan Cumhurbaşkanı Kolinda Grabar Kitaroviç, “Bizim müslümanlarla ilişkilerimiz en iyi düzeyde ve Hırvatistan, Avrupa’da bütün dinlerin bir arada barışçıl bir şekilde yaşayan ülkelerin başında gelir” diye kaydetti.

Nükleer anlaşma dolayısıyla İran’a tebriklerini sunan Kolinda Grabar Kitaroviç, nükleer anlaşmanın İran’la diğer ülkelerin ilişkilerinde ivme kazandıracağını ve Hırvatistan’ın İran-AB ilişkilerinin gelişmesinden yana olduğunu belirtti.

 


İmam Hamanei, “dini ve fikri hidayet”, “siyasi hidayet ve basiret arttırma” ve “rehberlik ve toplumsal hizmet alanlarında faaliyet gösterme”yi ruhanietin 3 büyük görevi olarak nitelendirdi.
 
 
İmam Hamanei Tahran dini medreselerde görevli hocalar, öğretmenler, yöneticiler ve talebeleri kabul ettiği görüşmede, talebelerin gereken bilinçlenme ve yetkilileri yakalayarak, farklı olan günümüz dünyasında kendilerini toplumda belirleyici görevlerde bulunmaya hazırlamaları gerektiğini belirtti.

Talebelik değerleri ve görevlerinin kadir kıymetini bilmeyi talebelere tavsiye eden İmam Hamanei, toplum için ihtiyaç bütün ihtisasların en iyi şekilde bulunup, ancak toplum, dini olmazsa, o milletin dünya ve ahirette hüsrana uğrayacağını ve toplumu, dini bir topluma dönüştürme gibi büyük görevin din adamları, ulema ve talebelere ait olduğunu vurguladı.

İmam Hamanei, “gerici, yobaz, manevi gerçekleri anlamayan ve mıstaklarda akıl tutukluğu yaşayan İslamı” sapık düşüncelerin gerçek tecellisi olarak niteleyip, bu makasın diğer tarafında, “çarpıtılmış İslam” ve “Amerikancı İslam”ın “Öz İslam” ile mücadele halinde olduğunu belirtti.

İmam Hamanei, Kitap ve Sünnet’e dayalı Öz İslam’ı İslami düşünce ve akıl aracıyla anlamayı, ulemanın önemli görevi olarak niteledi, enbiyanın yolunun bu asil düşünceyi yaymak olduğunu ve ulemanın da bu mutluluk getiren yol yani insanların dini hidayet yolunu sürdürdüğünü kaydetti.

İmam Hamanei, insanların pratikte hidayet edilmesini, onların düşünce hidayetinin tamamlayıcısı olarak niteleyerek ulema ve talebelere hitaben “en güzel yöntemlerle, insanları ibadete ve samimiyet, emanet, takva, kötülükten sakınma, iyiliği emretme ve doğru yaşam tarzı gibi dini mısdaklara hidayet ediniz” beyanatında bulundu.

İmam Hamanei, “siyasi hidayet”i ulema ve din adamlarının diğer önemli görevi olarak niteleyip, toplumun sahih ve devrimci hareketinin devam etmesinin ulemanın sürekli varlık göstermeden imkansız olduğu için İlmiye havzalarının devrimci olması zaruretine tekrar tekrar vurgu yaptığını ifade etti.

İmam Hamanei, talebelere iyi ders okuyup, nefis tehzibi tavsiyesinde bulunarak, hiçbir ihtisas ve uzmanlığın yerini alamayacağı ruhaniyet vazifelerini ifa etmek için gayrette bulunmalarını istedi, ancak bu işin mevki makam ve ünvan peşinde olma anlamına gelmediğini belirtti.


Şaban ayının bütün günlerinde yapılan ameller şunlardan ibarettir:

1- Her gün yetmiş defa şu zikri söylemek:

اَسْتَغْفِر اللهَ وَاَسْأَلُهُ التَّوْبَةَ .

“Allah’tan bağışlanma ve O’ndan, tövbe (etme tevfikini) dilerim.”

2- Yine yetmiş defa şu şekilde Allah’tan mağfiret dilemek:

اَسْتَغْفِر اللهَ الّذي لا اِلـهَ اِلاَّ هُوَ الرَّحْمنُ الرَّحيمُ الْحَيُّ الْقَيُّومُ وَاَتُوبُ اِلَيْهِ

“Kendisinden başka ilah olmayan; Rahman, Rahim, Diri, ve varlıkları ayakta tutan, Allah’tan mağfiret diliyorum ve O’na tövbe ediyorum.”

Bazı rivayetlerde “el-Hayyu’l-Kayyûm” kelimesi “er-Rahmâ-nu’r-Rahîm” kelimesinden önce zikredilmiştir. Her ikisine de amel etmek iyidir.

Rivayetlerden de anlaşıldığı gibi, bu ayın en faziletli dua ve zikri, istiğfar yani “Allah’tan mağfiret dilemek”tir. Evet, bu ayda her gün yetmiş defa istiğfar eden kimse, diğer aylarda yetmiş bin defa istiğfar etmiş gibidir.

3- Bu ayda yarım hurmayla da olsa (sadece bu miktara güç yetirenler için) sadaka vermek; bunu yapan kimsenin cesedini, Allah (cehennem) ateşine haram kılar.

İmam Cafer Sadık’tan (a.s) rivayet edilen bir hadiste, İmam’a (a.s) recep ayının orucu hakkında sorulduğunda, o Hazret: “Neden şabanın orucundan gafilsiniz?” buyurdu.

Ravi: “Ey Resulullah’ın (s.a.a) oğlu, şabandan bir gün oruç tutanın sevabı nedir?” diye sorunca, “Cennettir, vallahi!” buyurdu.

Ravi tekrar: “Şaban ayında yapılan en faziletli amel nedir?” diye sordu. İmam (a.s) şöyle buyurdu:

“Sadaka vermek ve mağfiret dilemektir. Kim, şaban ayında bir sa-daka verirse, Allah-u Teâlâ onu sizin deve yavrusunu büyüttüğünüz gibi büyütür ve bilâhare kıyamet gününde Uhut dağı kadar büyümüş bir halde sahibine ulaşır.”

4- Şaban ayında bin defa şu zikri söylemek:

لا اِلـهَ إلاَّ اللهُ وَلا نَعْبُدُ إِلاّ اِيّاهُ مُخلِصينَ لَهُ الدّينَ وَلَوْ كَرِهَ الْمُشْرِكُونَ

“Kendisinden başka ilâh olmayan; Rahman, Rahim, diri ve varlık-ları ayakta tutan Allah’tan mağfiret diliyorum ve O’na tövbe ediyorum.”

Bu değerli amelin büyük sevabı vardır. Kim bunu yerine getirirse, bin yılın ibadeti(nin sevabı) kendisi için yazılır.

5- Şabanın her perşembe günü iki rekât namaz kılarak, her rekâtında bir defa Fâtiha ve yüz defa İhlâs Suresi’ni okumak. Namazı bitirdikten sonra da yüz defa Resulullah’a (s.a.a) ve Ehlibeyt’ine (a.s) salâvat getirmek. Allah, bunu yapan kimsenin, dinî ve dünyevî hacetlerini yerine getirir. Şabanın perşembe günlerinin orucu da müstehaptır. Bir hadiste şöyle rivayet edilmiştir:

“Şabanın her perşembe günü gökler süslenir ve melekler şöyle dua ederler: Ey Mabudumuz, bu günü oruç tutanı bağışla ve duasını kabul et.”

Yine Nebevî bir hadiste şöyle geçer:

“Allah şabanın pazartesi ve perşembe günlerini oruç tutan kimsenin, yirmi dünyevi ve yirmi uhrevi hacetini yerine getirir.”

6- Bu ayda Muhammed (s.a.a) ve Âl-i Muhammed’e (a.s) çok salavât getirmek.

7- Şabanın her öğle vakti ve on beşinci gecesinde İmam Zeynülabidin’den (a.s) rivayet edilen şu salâvat-ı şerifeyi okumak:

اَللّـهُمَّ صَلِّ عَلى مُحَمَّد وَآلِ مُحَمَّد، شَجَرَةِ النُّبُوَّةِ، وَمَوْضِعِ الرِّسالَةِ، وَمُخْتَلَفِ الْمَلائِكَةِ، وَمَعْدِنِ الْعِلْمِ، وَاَهْلِ بَيْتِ الْوَحْىِ، اَللّـهُمَّ صَلِّ عَلى مُحَمَّد وَآلِ مُحَمَّد الْفُلْكِ الْجارِيَةِ فِي اللُّجَجِ الْغامِرَةِ، يَأْمَنُ مَنْ رَكِبَها، وَيَغْرَقُ مَنْ تَرَكَهَا، الْمُتَقَدِّمُ لَهُمْ مارِقٌ، وَالْمُتَاَخِّرُ عَنْهُمْ زاهِقٌ، وَاللاّزِمُ لَهُمْ لاحِقٌ، اَللّـهُمَّ صَلِّ عَلى مُحَمَّد وَآلِ مُحَمَّد، الْكَهْفِ الْحَصينِ، وَغِياثِ الْمُضْطَرِّ الْمُسْتَكينِ، وَمَلْجَأِ الْهارِبينَ، وَعِصْمَةِ الْمُعْتَصِمينَ، اَللّـهُمَّ صَلِّ عَلى مُحَمَّد وَآلِ مُحَمَّد صَلاةً كَثيرَةً، تَكُونُ لَهُمْ رِضاً وَلِحَقِّ مُحَمَّد وَآلِ مُحَمَّد اَداءً وَقَضاءً، بِحَوْل مِنْكَ وَقُوَّة يا رَبَّ الْعالَمينَ، اَللّـهُمَّ صَلِّ عَلى مُحَمَّد وَآلِ مُحَمَّد، الطَّيِّبينَ الاَْبْرارِ الاَْخْيارِ، الَّذينَ اَوْجَبْتَ حُقُوقَهُمْ، وَفَرَضْتَ طاعَتَهُمْ وَوِلايَتَهُمْ، اَللّـهُمَّ صَلِّ عَلى مُحَمَّد وَآلِ مُحَمَّد، وَاعْمُرْ قَلْبي بِطاعَتِكَ، وَلا تُخْزِني بِمَعْصِيَتِكَ، وَارْزُقْني مُواساةَ مَنْ قَتَّرْتَ عَلَيْهِ مِنْ رِزْقِكَ بِما وَسَّعْتَ عَلَيَّ مِنْ فَضْلِكَ، وَنَشَرْتَ عَلَيَّ مِنْ عَدْلِكَ، وَاَحْيَيْتَني تَحْتَ ظِلِّكَ، وَهذا شَهْرُ نَبِيِّكَ سَيِّدِ رُسُلِكَ، شَعْبانُ الَّذي حَفَفْتَهُ مِنْكَ بِالرَّحْمَةِ وَالرِّضْوانِ، الَّذي كانَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِه وَسَلَّمَ يَدْاَبُ في صِيامِه وَقِيامِه في لَياليهِ وَاَيّامِه بُخُوعاً لَكَ في اِكْرامِه وَاِعْظامِه اِلى مَحَلِّ حِمامِهِ، اَللّـهُمَّ فَاَعِنّا عَلَى الاْسْتِنانِ بِسُنَّتِه فيهِ، وَنَيْلِ الشَّفاعَةِ لَدَيْهِ، اَللّـهُمَّ وَاجْعَلْهُ لي شَفيعاً مُشَفَّعاً وَطَريقاً اِلَيْكَ مَهيعاً، وَاجْعَلْني لَهُ مُتَّبِعاً حَتّى اَلْقاكَ يَوْمَ الْقِيامَةِ عَنّي راضِياً، وَ عَنْ ذُنُوبي غاضِياً، قَدْ اَوْجَبْتَ لي مِنْكَ الرَّحْمَةَ وَالرِّضْوانَ، وَاَنْزَلْتَني دارَ الْقَرارِ وَمَحَلَّ الاَْخْيارِ.

“Allah’ım! Muhammed ve Ehlibeyt’ine rahmet et; onlar nübüvvetin ağacı, risaletin (lâyık) mekânı, meleklerin (sürekli) uğradıkları, ilmin madeni ve vahyin Ehlibeyt’idirler.

Allah’ım! Muhammed ve Ehlibeyt’ine rahmet et; onlar derin girdap-larda yüzen (hidayet ve irfan) gemileridirler; o gemlilere binen kurtulur, binmeyen ise boğulur. Onlardan öne geçen (hidayet çizgisinden) dışarıya çıkar; onlardan geriye kalanın (amelleri) yok olur. Onlardan ayrılmayan ise, onlara kavuşur.

Allah’ım! Muhammed ve Ehlibeyt’ine rahmet et; onlar (ümmetin) sağlam kalesi, perişan ve çaresiz insanların imdatçısı, kaçanların sığınağı ve korunmak isteyenlerin koruyucusudurlar. Allah’ım Mu-hammed ve Ehlibeyt’ine öyle çok rahmet et ki onları hoşnut etsin, Muhammed ve Ehlibeyt’inin hakkının eda edilmesine vesile olsun; kendi güç ve kuvvetinle ey âlemlerin Rabbi!

Allah’ım! Muhammed’e ve haklarını (ümmetin) üzerine farz kıldığın, itaat ve velayetlerini farz ettiğin tertemiz, iyi ve seçkin Ehlibeyt’ine rahmet et. Allah’ım! Muhammed ve Ehlibeyt’ine rahmet et. İtaatinle kalbimi şen-lendir. Sana karşı yaptığım günahlarla beni rezil eyleme. Rızkını dar tuttuğun (fakir) kimselerin sıkıntısını paylaşmayı bana nasip et; zira kendi fazl u kereminden bana bolluk gösterdin; beni adaletine mazhar kıldın ve kendi gölgende beni ihya ettin.

(Allah’ım!) Bu ay peygamberlerinin efen-disi olan Peygamberin (Muhammed)in ayı şabandır. Öyle bir aydır ki onu rahmet ve rızana büründürdün. (Allah’ım!) Resulullah (s.a.a), bu ayın gece ve gündüzlerinde, sonuna kadar oruç ve ibadete son derece özen gösteriyor ve bu aya değer verip tazim etmekte sana karşı mütevazı olmayı yeğliyordu.

Allah’ım! Bize de bu ayda onun sünnetine uymak ve şefaatine nail olmak için yardımcı ol. Allah’ım! Onu benim için şefaati makbul bir şefaatçi ve sana götürecek pürüzsüz bir yol karar kıl. Allah’ım! Kıyamet gününde benden razı olduğun, günahlarıma göz yumduğun, rahmet ve rızanı benim için kesinleştirdiğin, beni ebediyet yurdu ve seçkin insanların yeri olan (cennete) yerleştirdiğin bir halde sana kavuşuncaya kadar, Peygamber’inin izinden gitmeği bana nasip eyle.”

8- Merhum İbn Haleveyh’in rivayetine göre Emirü’l-Mu’minin’in (a.s) ve diğer Ehlibeyt İmamları’nın (a.s) Şaban ayında okudukları ve “Münacat-ı Şabaniye” diye meşhur olan münacatı okumak.

Nasrallah: “Arabistan IŞİD’i İran’ın İçerisine Çekmeye Çalışıyor”
 
 “Filistinlere ait toprakların gasp edilerek Siyonist rejimin oluşturulduğu Gün” münasebetiyle 12 Mayıs Perşembe günü konuşma yapan Seyyid Hasan Nasrallah şu açıklamalarda bulundu:

“Amerika ve müttefikleri, direnişin moral ve iradesini yok etmek için bölgede tekfirci terörist gruplar oluşturdular.

Şu an var olan sefalet ile 1948 yılındaki sefalet arasında çok fark vardır. Şu anda yeni sefaletin oluşmasının karşısında duran gruplar bulunmaktadır.

Bugün bize dayatmaya çalıştıkları sefaletin 1948 yılındaki sefaletten siyasi bir farkı vardır. 1948 yılındaki sefaletin günümüzdekinden farkı; erkek, kadın, hükümet, ordu, parti ve akımların Amerika ve uşaklarının projelerinin başarısız olması yönünde dinamik, uyanık ve kararlı olmalarındadır.

Konuşmasının devamında; batının bölgedeki teröristlere destek vermesine değinen Nasrallah:“Hillary Clinton 2009 yılında Amerika kongresinde yaptığı konuşmada Washington’un 20 yıl önce El-Kaide terör örgütünü mali açıdan desteklediğini itiraf etmişti” dedi.

Nasrallah, IŞİD’in  savaş meydanında yenilgiye uğradığında bu durumun intikamını almak için Suriye, Irak ve Lübnan halkına saldırdığını ifade ederek “IŞİD, Bağdat’ta kadın ve çocukları katletmekle övünüyor. Terör örgütü IŞİD Palmira’da yenilgiye uğradığında Şam’da intihar saldırıları düzenledi. Lübnan’ın doğu dağlık bölgelerinde yenilgiye uğradığında teröristler Burc El-Baracneh’i hedef aldılar.

 Ancak bugün Amerika, İsrail ve batının bölgede bir sorunları var. Amerika’nın sorunu; İran, Suriye, Lübnan ve Filistin direniş hareketlerinden oluşan direniş eksenidir” açıklamasında bulundu.

Nasrallah sözlerinin devamında batının sanıldığı gibi Müslümanlarla değil aksine Filistin işgaline karşı tüm hareketlerle sorunu olduğunu belirterek şöyle konuştu:

“ Batının Müslümanlarla bir sorunu yoktur. Bilakis İsrail’in Filistin’i işgal etmesini kabul etmeyen hareketler ve halklarla sorunu var.

Onlar, doğrudan bizimle savaşa girişmek için çalışıyorlar. Nitekim 2006 yılında İsrail böyle yapmıştı. Ancak yenilgiye uğramıştı. Dolayısıyla zamanında Sovyetler Birliği ile savaşmak için kullandıkları yöntemi şimdi kullanmaya çalışıyorlar.

 Onlar IŞİD örgütünün, İran sınırlarının tamamına ve hatta İran içerisine ulaşmasını istiyorlar. Suudi rejimi bu girişimi hayata geçirmeye çabalıyor.

 IŞİD terör örgütü, Amerika’nın Irak’a yeniden askeri açıdan dönebilmesi yönündeki hedeflerine ulaşması için bir araçtır.

 Bölgedeki savaş, Şia ve Sünni savaşı değildir. Bu çabaların tamamı, direniş hareketiyle mücadele etmek içindir.

 Lübnan ve bölgedeki Hristiyanlar IŞİD terör örgütünün şerrinden Amerika’ya sığınmamalıdırlar. Çünkü bu terör örgütünün faaliyetlerinin asıl sorumlusu Washington’dur. Hristiyanlar, Lübnan’da değil de Irak ve bölgede uçuk harcamalar yapmışlardır. Batı da Paris ve Bürüksel saldırılarının ardından terör örgütlerine destek vermenin karşılığını almıştır.”

 

Hizbullah hareketinden yapılan açıklamada Suriye'de bulunan ve Suriye ordusuna stratejik destek veren Hizbullah'ın komutanlığını yapan Mustafa Bedreddin'in bombalı saldırı sonucu şehit edildiği belirtildi.

Şam'ın uluslararası hava limanı yakınlarındayken gerçekleşen patlamada Mustafa Bedreddin'in şehit olduğu belirtilen açıklamada bazı Hizbullah askerlerinin de yaralandığı duyuruldu.

Hizbullah’tan yapılan yazılı açıklamada 55 yaşındaki Bedreddin’in salı akşamı Suriye'de hayatını kaybettiği ve 1982’den bu yana ‘İslami direnişin çoğu operasyonuna katıldığı’ ifadelerine yer verildi.

ABD ve İsrail'in terör listesinde bulunan 55 yaşındaki Mustafa Bedreddin, Lübnan'ın eski başbakanı Refik Hariri'nin öldürüldüğü 2005 yılındaki bombalı suikastla ilgili Birleşmiş Milletler'in (BM) kurduğu özel mahkemede aranan beş Hizbullah üyesinden biriydi. Kayınbiraderi İmad Mugniye'nin 2008'de öldürülmesinden sonra Hizbullah'ın askeri kanadının başına geçtiği iddia edilen Bedreddin, aynı zamanda Hizbullah'ın kurucuları arasındaydı.

 

 Şehit Mustafa Bedreddin, Hizbullah’ın askeri kolunun önceki komutanı Şehit İmad Muğniye’nin yardımcısı ve eşinin kardeşiydi. Bedreddin, 1982 yılında Kuveyt hapishanesinden serbest bırakılmış ve direnişin hassas güvenlik ve askeri noktalarında cihat faaliyetlerine başlamıştı. Siyonist rejimi, Amerika ve İngiltere casusları tarafından sürekli takip ediliyordu. Defalarca kendisine düzenlenen suikast girişimlerinden kurtulmayı başarmıştı.

 Siyonist rejimi, Amerika ve İngiltere istihbaratına göre, Lübnan ve Suriye’de kendilerinin casus ağlarının tanımlanması ve etkisiz hale getirilmesi ve Suriye’de faaliyet gösteren casuslarının tutuklanması yönünde direnişin gerçekleştirdiği operasyonların arkasında şehit Bedruddin vardı.

 Daha sonra Lübnan’ın eski başbakanı Refik Heriri’ye suikast girişiminde eli olduğu suçlaması yapılarak kendisi terörist olarak tanıtılmaya ve dünya genelinde arananlar listesine alınmaya çalışıldı.

 Seyyid Mustafa Bedreddin, Şehit İmad Muğniye’nin suikasta uğramasının ardından Hizbullah’ın askeri kolunun sorumluğunu üstlendi. Suriye krizinin başlaması ve krizin askeri boyuta taşınmasının ardından Seyyid Mustafa Bedreddin bu sahada bulunmayı ve tekfirci gruplarla savaşmayı kendisi için bir görev bildi. Kendisi geçen yıl Lübnanlı bir basın aktivistiyle yaptığı özel görüşmede şu açıklamayı yapmıştı: “Benim görevim, bu ülkelerin komplolarıyla mücadele etmektir. Lübnan veya Suriye veyahut başka bir yerde zafer bayrağını elime almadıkça ve şehit olmadıkça mücadeleyi bırakmayacağım.”

 

 

Hastane kaynakları bomba yüklü aracın Bağdat’ın Sadr mahallesinde infilak ettirilmesi sonucu şehit sayısının 65 yaralı sayısının da 87 olduğunu duyurdu.

Polis ve hastane yetkililerin açıklamasına göre Irak’ın başkenti Bağdat’ın Sadr mahallesinde bomba yüklü aracın infilak ettirilmesi sonucu hayatını kaybedenlerin sayısını 65 yaralananların sayısını da 87 olarak açıkladı.

Sadr mahallesinde ki bombalı terör saldırısını tekfirci terör örgütü IŞİD üstlendi.

Tekfirci terör örgütü IŞİD’e bağlı yayın yapan ‘‘Emag’’ haber ajansı bomba yüklü araçla Irak gönüllü Şii milisler hedef alınmıştır denildi.

Patlama halkın en kalabalık olduğu saatte meydana geldi.