
کارگر
İmam Hamenei Mektubunun Kur’anî Dayanakları
Bismillahirrahmanirrahim
“Rabbinin yoluna hikmet, güzel öğütle çağır ve en güzel yöntem ile tartış. Gerçekten Rabbin, yolundan sapanları en iyi bilendir ve O hidayete erenleri de en iyi bilendir.”
İmam Hamenei’nin müslüman olmayan toplumlara mektup göndermesi, dünya meselelerine ne kadar hassas olduğunu gösterir. Dünya toplumlarının sorunlarına kayıtsız kalınmaması gerektiğini bizatihi kendisi doğrudan irtibat kurarak gösteriyor. Kendisinin sadece İran halkının rehberi olmadığını, özgürlük, hidayet ve doğrulara ulaşmak isteyen herkes için çaba gösteren şefkatli bir önder olduğunu göstermiş oluyor.
İmam Humeyni (r.a) Doğu bloku devlet adamlarına nasihat ve tavsiyede bulunuyordu. Ancak aradan geçen 25 yıl süreye rağmen muhatap olarak seçtiği yöneticilerin İmam Humeyni’nin nasihat ve tavsiyelerine uymadıkları ortaya çıktı. İmam Hamenei, artık Doğulu ve Batılı devlet adamlarından ve politikacılardan ümidini kesmiş olarak gelecekte toplumların idarecileri olacak genç nesle hitap ediyor.
İmam Hamenei, mektubunu, muhatabın bilimsel, toplumsal ve siyasal durumunu gözönünde bulundurarak Kur’anî tebliğ metodu kullanıyor; hikmet, nasihat ve cidal-i ahsen. “Rabbinin yoluna hikmet, güzel öğütle çağır ve en güzel yöntem ile tartış. Gerçekten Rabbin, yolundan sapanları en iyi bilendir ve O hidayete erenleri de en iyi bilendir.” Nahl/125
Mektubun, politik ve diplomatik dilden uzak tamamen şefkat ve rahmet duygularıyla dolu sadakatli bir dost, yüreği yanan bir baba diliyle yazılmış bir mektup olduğu her satırından anlaşılıyor. İlmi ve ahlaki bir dil kullanan İmam Hamenei gençlerin hem kalbine, hem de aklına hitab ediyor. “Allah’ın merhametiyle onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer sert ve katı olsaydın, etrafından dağılırlardı. O halde onları affet, onlar için bağışlanma dile ve işlerinde onlara danış….” Al-i İmran/159 ayetinde beyan edilen peygamberin güzel sıfatını kullanıyor.
Batılı gençleri muhatap olarak alması, onların ruhuna ve fıtratına hitab etmesi demektir. Bütün insanların fıtratı hakka ve gerçeklere meyl eder.” Yüzünü hakka yönelmiş olarak dine çevir; Allah’ın insanları üzerine yarattığı fıtratına. Allah’ın yaratılışında bir değişiklik olmaz. İşte sağlam din budur, fakat insanların çoğu bunu bilmezler.” Rum/30
Batı kültürü, insan fıtratının üstünü örten köpük gibidir. İmam Hamenei bu köpükleri kenara itip berrak suyu görmelerini istiyor. “Gökten su indirdi, her vadi kendi ölçüsü kadar aktı. Sel, üzerindeki köpüğü yüklenip taşıdı. Süs veya eşya yapmak için ateşte erittiğiniz şeylerde de buna benzer köpük oluşur. İşte Allah hak ve batıla böyle örnek verir. Köpük bir kenara atılır, yok olup gider; ancak insanlara yararlı olan şey yeryüzünde kalır. İşte Allah örnekleri böyle açıklar.” Ra’d/ 17
İmam Hamenei, İslam dininin bütün dünya için gönderilmiş evrensel değerleri içeren ilahi din ve Resulullah’ın da “Biz seni, ancak alemlere rahmet olarak gönderdik”. Enbiya/107 ayetinde beyan edildiği gibi bütün insanlara rahmet olarak gönderilen evrensel bir lider olduğunu vurguluyor. “Biz seni bütün insanları kapsayan bir mesajla müjdeci uyarıcı olarak gönderdik”. Sebe’/28 ayeti gereği asrı saadetten günümüze kadar bütün insanlar peygamberin ümmetidir. İmam Hamenei’nin bu mektubunun muhatabı, peygambere iman etmemiş ümmetin gençleridir.
İmam Hamenei’in mektubunda belirtilen önemli noktalardan biri de, Kur’an’ın evrensel hidayet kitabı olduğunu vurgulaması ve genç nesli Kur’an’ı okumaya davet etmesidir. Kur’an bütün peygamberlerin getirdikleri ilahi mesajı içinde barındıran hepsini kuşatan bir kitaptır.”Sana da hak üzere ve önceki kitapları doğrulayıcı ve onları koruyucu ve gözetici olarak bu kitabı indirdik” Maide/48. Dolayısıyla Kur’an’ı okuyup anlayan diğer kitaplara ihtiyacı olmayacağı gibi bütün peygamberlerin mesajını anlamış olacaktır.
Kur’an ve peygamberin muhatabı sadece müslümanlar değildir, bütün insanlar ilahi vahyin muhatabıdırlar. Kur’an’da “Eyyühennas !…”, hitabıyla başlayan ayetlerin hepsi bütün insanları muhatap almaktadır. Kur’an bütün insanlarla konuşuyor; inanan, inanmayan, günahkar, munafık, müşrik ve kısacası her inanca sahip olanlara hitab ediyor; hepsine söyleyecek sözü vardır.
Kur’an’ın evrensel mesajlarını anlamak için kimsenin aracıya ihtiyaç yoktur; Kur’an’daki evrensel genel hükümler her akıl sahibinin anlayacağı şekilde beyan edilmiştir ve her akıl seviyesine göre beyan edilmektedir. Muhatab anlamadığı ilahi emirleri veya anladığı emirlerin detaylarını uzmanına sorması gerekir.
Batı kültürüyle eğitilmiş gençleri tefekkürde hür düşünmeye davet ediyor. Hakim ortamı kırmaları gerektiğini, bağnazlık ve taassubu, körü körüne kabullenmeyi ve batı düşünce duvarları içine hapsedilmeyi redetmelerini istiyor. İnsan özgür düşünemez ise kendisi ve toplumun geleceği için sağlıklı düşünceler ortaya koyamaz. Toplum bireylerinin etrafını çepeçevre sarmış batı siyaseti, bilim ve teknoloji diktatörlüğünün doğurduğu esaretten kurtulamaz. Batı dünyasının düşünce özgürlüğünün slogandan ibaret olduğunu gün yüzüne çıkaran İmam Hamenei, “düşünce özgürlüğünden” önce batının “özgür düşünmeyi” öğrenmesi gerektiğini vurguluyor.
Dini öğretileri öğrenmede aracısız/vasıtasız direkt Kur’an’dan öğrenmenin önemine vurgu yapan İmam Hamenei, İslam’ın aklaniyetine ve insanın aklının önemini anlamaya davet ediyor. Geleneksel İslam anlayışını redederek Kur’an’ın yüzlerce ayetinde beyan edilen aklı kullanma, akıletme ve tefekkür ile gerçek İslam’ın anlaşılacağına işaret etmektedir. Kur’an’ın muhataplarının heva-hevesten arınmış akıl sahipleri olduğunu da vurgulamaktadır. İmam Hamenei, eleştirel aklı kullanarak emperyal kültürün oluşturduğu tabuları kırmaya davet ediyor.
Tarih boyunca dini siyaset malzemesi yapan ve kendi çıkarları için kullanan idarecileri de kınayan İmam Hamenei, siyasetçilerin oluşturdukları önyargının İslam’ın gerçek yüzünü görmeyi engellediğini vurgulayarak İslam’a önyargı ile yaklaşmaya sebep olanların emin/güvenilir olmadıklarını da buyurmaktadır. İnsanların inanç ve maneviyatını politize eden siyasetciler, dini ve maneviyatı da kendi tekellerine alarak önyargı oluşturmaktadırlar.
Evrensel mesajlar içeren bu mektubun her bölümü alimler, mütefekkirler, aydınlar ve sosyologlar tarafından batı toplumuna beyan edilmelidir diye düşünüyoruz.
Vesselamu ela menittebel huda
Sabahattin Türkyılmaz
E-Mailiniz
Yorumunuz
Zaferle geçen 36 yıl: İran İslam Devrimi üzerine düşünceler
İran’ın 1979 İslam Devrimi’ni izleyen pek çok başarısı vardır ve bunlar tüm sosyal, siyasi, askeri ve teknolojik alanlarda görülebilir. İran, bilimsel çıktılarda dünya lideridir ve çıktı oranı şu anda dünya ortalamasının on bir katıdır.
İran hükümeti, bütün bir toplumun çıkarına olacak şekilde, petrol gelirlerini her zaman okul, hastane, otoyol, tren yolu, havaalanı ve enerji tesisi alanlarına yatırım olarak yönlendirmiştir.
“İslam devrimi ideolojisinin başarısı, İran İslam Devrimi’nin yeni ve teleolojik olarak ayırt edici özelliğidir.”
— Said Amir Ercumend
Washington’daki aşırı uçtaki kesim, ABD Kongresi’nin her iki meclisinde de kontrolü ele geçirdikten sonra iktidar araçları üzerindeki baskısını sıkılaştırırken, İran’ın soylu halkı, Amerika’nın yerleştirdiği ve desteklediği despot Muhammad Rıza Pehlevi’nin pençelerinden kurtulduğu İslam Devrimi’nin zaferinin 36. yıldönümünü kutluyor.
Tüm başarılı devrimler gibi İslam Devrimi de, ülkenin siyasi yapısında büyük bir altüst oluşa yol açtı ve kendinden önceki yönetici rejimin devrilmesiyle sonuçlandı. İran örneğinde dikkat çeken şey, Fransa, Rusya ve Çin’deki devrimlere eşlik eden öfkeli kan gölünün aksine, şiddet düzeyinin görece düşük kalmasıdır. Bu olgu, İranlılar arasında var olan ve ülkeyi ABD destekli tirandan kurtarmanın tek yolunun İslam’ın kuvvetli ve birleştirici gücünün arkasında bir araya gelmek olduğu şeklindeki, evrensel denebilecek konsensüsün sonucu gibi görünmektedir. Bu birleştirici güç, yani tevhid, dini, dünyayı ve devleti, Batı’nın kabul etmediği gibi aynı zamanda anlamadığı, ayrılmaz bir bütünlük içinde birleştirmektedir.
İran devrimi, halkı İslam’la olan tarihi bağları üzerinden birleştirmek yoluyla da Fransız, Rus ve Çin devrimlerinden ayrılır, zira bu, İranlıların büyük çoğunluğunun Şii mezhebini benimsediği onaltıncı yüzyılda başlamış tarihsel bir eğilimin mantıksal sonucudur. Bu yüzden, Fransız, Rus ve Çin devrimlerine kendi geçmişlerinden radikal bir kopuş damga vururken, İran İslam Devrimi’ni ayıran şey İranlılar ile Şii İslam arasındak dört asırlık ayrılmaz bir bağlılığın birikimidir. Batılı liderler bu tarihsel bağın derinliğini anlamayı başaramamıştır; sağcı bir “uzman” da bu bağı, yanıltıcı bir şekilde, “milliyetçiliğin ve dini coşkunun harikulade bir karışımı” olarak tanımlamıştır.
Amerika’da aklıselime benzer bir şeyleri kalmış olan liderler, ülke devrimin 36. yıldönümünü kutlarken, özellikle de gerici Cumhuriyetçi rejimin İran’la barışçıl nükleer enerji programı hakkında kalıcı bir anlaşma ihtimalini delme saplantısı içinde göründüğü bir dönemde, İran İslam Devrimi’nin anlamı üzerine düşünmelidir. İran Dışişleri Bakanı Muhammad Cevad Zarif, altını çize çize, İran ile P5+1 grubu – ABD, Fransa, Britanya, Rusya, Çin ve Almanya — arasındaki bir nükleer anlaşmanın altını oyma girişiminde bulunan herkesin, “bunu yapan ABD Kongresi bile olsa uluslarararası toplumdan tecrit edilmesi gerektiğini” söyledi. Ancak Cumhuriyetçi gericiler gözüpek halde kaldılar.
Kongre’de İran’a karşı sözlü yaylım ateşi başlatan en yüksek sesler arasında, ABD Senatosu dış ilişkiler komitesindeki önde gelen Demokrat, New Jersey’den Senatör Robert Menendez de bulunuyor. Yakın zamanda düzenlenen bir oturumda Menendez, ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Antony Blinken’ın İran’a karşı ilave yaptırımlar getirilmesinin aleyhindeki konuşmasını dinledikten sonra “Ben ne zaman [Obama] Yönetiminden gelen sözler ve oradan yapılan alıntılar duysam, belirtilen noktalar doğrudan Tahran’dan geliyormuş gibi geliyor” dedi. Keşke gerçekten böyle olsaydı, fakat ne yazık ki, bu türden gevezelikler İran’la diplomasi taraftarı olan kişileri savunmaya geçirmede etkili oluyor gibi görünüyor.
ABD’nin 1953 yılında diktatör Muhammad Rıza Pehlevi iktidarını restore eden CIA darbesini hazırladığı, 1979 yılından beri ekonomik yaptırımlar yoluyla İran’a karşı savaşa giriştiği, 8 yıl süren ve en tutucu tahminlere göre bile 213 bin İranlı’nın ölümüne yol açan kanlı savaşında Saddam’a silah ve istihbarat desteği sağladığı ve bir İran sivil uçağını düşürerek uçaktaki 290 kişinin tamamının ölümüne yol açtığı düşünüldüğünde, Tahran’ın Washington’daki savaş çığırtkanlarıyla müzakereye rıza göstermesi bile kaydadeğer bir şeydir ve İran’ın prensipli liderlerine itibar kazandırmaktadır. Ancak ABD’nin bu tarihsel kışkırtmalarına rağmen Menendez İran’ı, tahrik edici eylemlerle suçladı. Menendez “İran, ancak provokatif olarak yorumlanabilecek adımlar atıyor” derken, işbirlikçisi, meclis sözcüsü John Boehner, tahrik edici bir adım atarak, ABD Kongresi’nde İran konusunda yapılacak bir oturumda konuşma yapmak üzere İran düşmanı Siyonist lider Benyamin Netanyahu’yu davet etti.
İranofobi miti
Her yana yayılmış bir İranofobi döneminde, sanırım ben, birkaç yıl önce eşimle birlikte ülkeyi ziyaret ettiğim zaman ülkeye ve halkına aşık olduğum için İranofil (İransever) olarak adlandırılabilirim. Ancak ABD liderlerinin çoğu benim aksime, hararetle kötüledikleri ülkeyi ziyaret etme zahmetine bile girmedi. Bunun bir istisnası, İran’a düzenlediği kısa bir ziyaretten sonra “Amerikalı politika yapıcılardan çok azı İran’a gitti ve İslam Cumhuriyeti’ndeki temel liderleri tanıyanlar daha da az” diyen Kansas’tan Kongre üyesi Jim Slattery. Gerçekten de Slattery, İslam Devrimi’nin zaferinden sonra İran’ı ziyaret eden ilk eski Kongre üyesidir. Ben İslam Cumhuriyeti’ni ziyaret ettiğim zaman edindiğim kendi deneyimlerimi teyit eden Slattery, “Ben Tahran sokaklarında korku duymadan, özgürce yürüdüm… Karşılaştığım İranlılar dost canlısıydı ve Amerika Birleşik Devletleri’yle ilgileniyorlardı” diye belirtmişti.
İran’ın 1979 İslam Devrimi’ni izleyen pek çok başarısı vardır ve bunlar tüm sosyal, siyasi, askeri ve teknolojik alanlarda görülebilir. İran, bilimsel çıktılarda dünya lideridir ve çıktı oranı şu anda dünya ortalamasının on bir katıdır. İran hükümeti, bütün bir toplumun çıkarına olacak şekilde, petrol gelirlerini her zaman okul, hastane, otoyol, tren yolu, havaalanı ve enerji tesisi alanlarına yatırım olarak yönlendirmiştir. İlave olarak sağlık, eğitim ve sosyal refah alanlarındaki hükümet girişimleri orta sınıfta oldukça büyük bir artış yarattığı gibi, ülkeyi de kuvvetli bir bölgesel güce dönüştürmüştür.
İran, dayatılan sekiz yıllık savaşa, Batı’nın ekonomik yaptırımlarına ve diplomatik tecridine rağmen İslam Devrimi’nin zaferinden bu yana çarpıcı ekonomik başarılar elde etti ve varlığının ilk iki yılında ABD bankalarındaki borçlarını bile kapadı. ABD’nin dayattığı ve giderek çetinleşen ekonomik yaptırımlar politikası, yeni doğan İslam Cumhuriyeti’ni kendi kendine yeterli ekonomi politikaları benimsemeye ve pragmatik diplomasiyi hayata geçirmeye yöneltti. Zaman içinde bu sosyal, ekonomik ve siyasi güçlerin kesişimi, İran’ı güçlü bir ülke ve diplomatik ya da askeri yönlerden görmezden gelinemeyecek bir temel bölgesel aktör haline getirdi.
İran, 1979 İslam Devrimi’nden bu yana sağlık alanında çarpıcı bir ilerleme kaydetti ve bunun sonucunda, ortalama ömür süresi 55’ten 71’e çıktığı gibi, çocuk ölümleri de yüzde 70 oranında azaldı. İran’ın Entegre Temel Sağlık Hizmeti (IPHC) olarak bilinen sağlık sistemi o denli başarılı oldu ki, ABD’nin yoksulluk oranı en yüksek ve sağlık çıktıları en düşük eyaleti olan Mississippi eyaletinden doktorlar, maliyet-etkin bir sağlık sistemi tasarlamak için İran’a baktılar.
İran aynı zamanda, komşusu olan petrol ihracatçısı ülkelere göre, petrol dışı sektörleri genişletmede daha iyi bir iş çıkardı. ABD’nin dayattığı ekonomik yaptırımlar karşısında İran, çelik, bakır, kağıt ve çimento gibi bir dizi kritik endüstride kendi kendine yeterli veya hemen hemen yeterli hale gelmeyi başardı. İran ayrıca, pompa, kompresör, boru tesisatı ve petro-kimya endüstrisinin ilgili bileşenleri, elektronik ekipmanlar, eczacılık ürünleri ve telekomünikasyon cihazları gibi geniş bir yelpazede ürünler üretiyor. Bölgedeki en büyük endüstriyel robot stoğuyla İran aynı zamanda bir otomobil ihracatçısı haline geldi.
En önemlisi ve belki de en çarpıcı olanı, İran hükümetinin İslam Devrimi prensiplerine sıkı sıkı tutunarak yoksulluğu azaltmada gösterdiği çarpıcı başarıdır. Dünya Bankası verilerine göre İranlıların yüzde 2’den daha azı yoksulluk içinde yaşıyor ki bu oran, Brezilya, Çin, Mısır, Hindistan, Meksika, Pakistan, Güney Afrika, Türkiye ve Venezuela da dahil olmak üzere, öteki büyük nüfuslu ve orta gelirli ülkelerin altındadır.
Son olarak, İranlı kadınlar, sosyal açıdan, siyasi açıdan, eğitim ve sağlık açılarından, Fars Körfezi’ndeki öteki ülkelerdeki kadınlardan çok ileridedir. Yine İslam Devrimi’nin prensiplerinden doğan hükümet politikaları, kadınlara altı ay ücretli doğum izni ve ilave olarak on sekiz ay boyunca ilave bir saatlik ücretli izin vermektedir ki bu, ABD ve öteki Batı ülkelerindeki standartların da, Uluslararası Çalışma Örgütü standartlarının da ilerisine geçmektedir. Parlak İranlı matematikçi Meryem Mirzakhani de, 2014 yılında prestijli Fields Madalyası’nı kazanan ilk kadın olmuştur.
İslam Devrimi’nin zaferinden sonra İran’da ekonomik ve sosyal gelişme alanında gerçekleşen bu pozitif kazanımlar, tevhidin, yani din, dünya ve devletin güçlü birleşiminin korunmasından ve Batı’nın seküler konseptlerinden titizlikle sakınılmasından ileri geliyor. İran’ın İslami hükümeti, ABD’nin tam desteğine rağmen Şah’ın hiçbir zaman yapmadığı kadar yoksulluğu azaltmış, eğitimi yaymış ve sağlık hizmetlerine erişim sağlamıştır. Bu başarılar, ABD’nin devamlı olarak yaydığı, İran’ı başka bir devrime sürüklenmek üzere bir ülke olarak niteleyen propagandanın yüzüne çarpıyor.
Şimdi 37. yılına giren İslam Devrimi’yle birlikte Batı’daki pek çok kişi, kariyerlerini Şah’ın devrilmesini analiz etmeye adadı. İktisatçı Timur Kuran, açıklıkla, “Özel olarak nefret edilen bir rejim, halkın kendi muhalefetini ortaya koyma konusunda tereddüt etmesi halinde geniş bir halk desteğine sahip olabilir. Rejim bu yüzden, sahip olduğu destek en küçük şokla çatırdayacak olsa bile, sarsılmaz görünebilir” tespitini yapmıştı. Aynı sözler, şu anda yine sarsılmaz görünen Amerika Birleşik Devletleri için de geçerli olabilir. Washington örneğinde küçük bir ölümcül şok, İran’la olan müzakerelerin başarılı bir şekilde tamamlanmasını başarısızlığa uğratabilir.
Avrupa Konseyi’nin dış ilişkiler alanından politika araştırmacısı Ellie Geranmayeh, “Amerika Birleşik Devletleri, miyop ve tıkayıcı bir Kongre’nin, Washington’un uzun vadede çıkarına olan ve küresel güvenliği güçlendiren bir anlaşmanın altını oymasına izin vermemeidir” ikazında bulundu.
Washington’a şu tavsiye verilmelidir: İran’a karşı tıkayıcı yaklaşımını değiştirmezse, bir zamanlar bu denli sıkı bir şekilde desteklediği Şah’la aynı kaderi yaşayabilir.
Yuram Abdullah Weiler
Press TV
medyaşafak
Halk bitti diyene kadar bitmez
Tüp bitince sallarız,
Pil bitince ısırırız,
Şampuan bitince su döküp çalkalarız,
Tükenmez kalem bitince hohlarız,
Bittiğinde vazgeçmemek halkımızın geninde var.
Halk düşmanları atalarımızdan gelen mücadeleci genlerimizi bozmak için ellerinden gelen her türlü çalışmayı yapsa da halk düşmanı sistemin kuruluşunun 100.yılına gelinen süreçte çokta başarılı oldukları söylenemez.
Kendilerine ve birilerine göre halkımızı çok da iyi uyuttuklarını düşünenler; onyıllardır ezilen, sömürülen, çaresiz bırakılan, kolu kanadı kırılan, en güvendiği kişiler tarafından ihanete uğrayan şerefli, değerli, kararlı, izzetli, namuslu halkımızın tüm planları darmaduman eden hareketlerini görünce şoka girmekte, kanserli hücreleri çoğalmakta, birilerine ise ani inmeler inmekte ve pis hayatlarını tamamlayarak cehennemdeki ebedi yurtlarına gitmektedirler.
Olanca yoğun, büyük büyük harflerle başlıklar atılan suni gündem halkımıza pompalanadursun, dünya müthiş bir şekilde Öz Muhammedi gündemle çalkalanmakta, Hak Cephesi ve halkçı hareketler başarıdan başarıya koşmaktadır. Herkes beşiğinin içerisindekilere sahip olma derdine düşmüş, kendi kadrolarının moral ve motivasyonunu çok virajlı, şarampollü, mucurlu, bin bir türlü tehlikeli yolun bu kısmından geçirmenin telaşındadır.
İyi şoförüm, şöyle uçarım, böyle kaçarım bu süreci tamamlamak için yeterli iddialardan değildir o yüzden sağlam bir kulpa tutunmak bu yolun sonuna varmada en önemli adımdır. Hak Cephesi’nde bulunan bizler İslam İnkılabı’nın çizdiği yolda en ufak bir şüphe duymadan adım adım ilerlemeliyiz.
2006 yılındaki Hizbullah’ın korsan İsrail’e vurduğu ağır darbenin ardından dünyanın başka bir dünya olduğunu birileri idrak etti, o zamanlar gündeme ilişkin analizlerimizi dinlemekten hoşlanan, belki içinden gülen ama dışından dinleyen iki ağabeyimle yaptığımız saatlerce süren konuşmanın sonunda; korsan İsrail’in artık yok olduğunu, Filistin’in kurtuluşun eşiğine geldiğini, Suriye ve Venezuela’nın İslam İnkılabı’nın sağ ve sol kolları olduğunu, Sudan’ın gizli İnkılabi depo olduğunu, Kuzey Kore’nin küfür cephesinin herhangi bir piskopatlığına karşı her an atom bombası atmaya hazır ve nazır olduğunu, Mısır rejiminin devrilmesinin çok önemli bir adım olacağını, bu adımın sonunda eğer küfür dünyası dayanamazsa topyekün bir savaşın başlayacağını, çok büyük bir cephenin de Aden Körfezi cephesi olacağını, Yemen Hizbullahı’nın büyüklüğünün ardından adı hiç duyulmamış Somali Hizbullahı’nın da destan yazacağını ballandıra ballandıra anlattım… Güldüler, geçtiler…
25 Ocak 2011 Mısır Devrimi’ni sevinç gözyaşlarıyla takip ettiğimiz sürecin devamında görüşmeye ara verdiğimiz yukarıdaki sohbette bulunan ağabeylerimden birisi geldi, anlat dedi, anlat, anlattık Dilimiz döndüğünce… Bu analizler, fikirler, yorumlar bizim şahsi düşüncemiz değildir. Bunlar İslam İnkılabı’nın yaptığı hareketler ve bu hareketleri anladığımız ölçüde getirdiğimiz yorumlardır.
Şu anda geniş kapsamlı bir Yemen devrimi yazısı yazmanın tam zamanı aslında fakat artık güneş o kadar aşikar ki sıcaklığı ile dünyayı kavuran, ışıklarıyla gözleri kamaştıran İslam İnkılabı güneşinin dünyaya yansımalarını yeniden yorumlamaya gerek yok zira yorumlayacak bir durum olması için biraz olayın kapalı olması lazım… Biz Yemen Devrimi’nin yorumunu on yıl önce yaptık, dinleyen dinledi…
Zaman artık ahir zaman, zaman dünyaya İslam’ın hakim olma zamanı. Bir bölgenin, bir ülkenin İslamlaşması değil tüm dünyanın İslamlaşma zamanı.
Bu çerçevede siyonist kralın İslami Uyanış ile şoka girmesinin ardından Yemen İslam devriminin engellenemez aşamaya gelişiyle pis vücudunun dünyayı işgaline son verilmesinin ardından gerçekleşecek müjdelere de değinmek gerekirse bazı hadislerde İmam Mehdi(as)’nin zuhurundan bahsedilmektedir.
Mehdi(as)’nin bir şahıstan çok hareket olduğuna, yapacağı işlerin bir süreç gerektirdiğine, o yüzden tek hareket birden fazla şahsı kapsayan bir olgu olduğuna inandığımdan, bu olayla eş zamanlı gerçekleşen zuhur belirtisinin Dünya Müslümanlarının ve Mustazaflarının Rehberi İmam Seyyid Ali Hamaney’in Avrupa ve Kuzey Amerikalı gençlere yazdığı mektup olduğunu düşünüyorum. [1]
İmam Humeyni (ra), Peygamberimiz(sav)’in hükümdarlara elçiler göndererek onları İslam’a davet sünnetini yerine getirmek amacıyla, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birligi (SSCB) Başkanı Mihail Gorbaçov’a 1989 yılında bir mektup yazar. Yaşamının her alanında Peygamberlerin ve İmamların sünnetini uygulayan İmam Humeyni, bu davranışıyla insanlara bu sünnetlerin günümüzde de uyulanabilirliğini göstermiştir. Onun gerçek varisi İmam Ali Hamaney’in de bugün aradan geçen 26 yılın ardından bu mektubu böyle bir zamanda yazması manidardır diye düşünüyorum.
Tüp bitince sallıyorduk, pil bitince ısırıyorduk, şampuan bitince su döküp çalkalıyorduk, tükenmez kalem bitince hohluyorduk olay nasıl İran’a, İslam İnkılabı’na geldi diyenler olabilir. Her yol Mekke’ye, her analiz İslam İnkılabı’na çıkar. Başka bir durum yok. Son olarak; suni gündemlerle ülke gündemini bunaltıp, halkı perişan edip, oynadıkları tiyatro artık izlenmez hale gelenlere mesajımızı vererek bitirelim…
Halk bitti diyene kadar bitmez.
[1] http://turkish.khamenei.ir//index.php?option=com_content&task=view&id=747
– Hüseyin Yahya CEVHER
Allah ile Konuşmak
Dedim: Çok yalnızım !.
Dedin: …Ben ki sana çok yakınım!. Bakara-186.
Dedim: Evet biliyorum sen bana yakınsın ama ben senden uzağım, keşke ben de sana yakın olabilseydim!.
Dedin: Rabbini sabah akşam, yüksek olmayan bir sesle, kendi kendine, ürpertiyle, yalvara yalvara ve için için zikret!. Araf-205
Dedim: Buda senin yardımını ister!
Dedin: Allah’ın sizi bağışlamasını istemez misiniz?! Nur-22
Dedim: Tabii ki, beni affetmeni çok isterim!.
Dedin: (Öyleyse)Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra O’na tövbe edin. Gerçekten benim rabbim, esirgeyendir, sevendir!. Hud-90
Dedim: Çok günahkârım, bu kadar günahla ben ne yaparım?!
Dedin: Allah’ın, kullarının tövbesini kabul edeceğini.. ve Allah’ın tövbeyi çok kabul eden ve pek esirgeyen olduğunu hâlâ bilmezler mi?! Tevbe-104.
Dedim: Defalarca tövbe edip tövbemi bozdum, artık yüzüm kalmadı!.
Dedin: Allah aziz ve bilendir, o günahları bağışlayan ve kullarının tövbesini kabul edendir!. Ğafir-2/3.
Dedim: Bunca günahım var,hangisinin tövbesini yapayım?!
Dediin: Allah bütün günahları bağışlayandır!. Zümer-53.
Dedim: Yani yine gelsem yine beni bağışlar mısın?!
Dedin:Allah’tan başka günahları bağışlayacak olan yoktur!. Ali İmran-135.
Dedim: Ne kadar güzelsin Allah’ım! Bilmiyorum bu sözlerin karşısında niçin böylesine içim içime sığmıyor ve erimeye başlıyorum, seni çok seviyorum!.
Dedin:Şüphesiz ki Allah tövbe edenleri ve temizlenenleri sever!. Birden “İlahım ve Rabbim benim senden başka kimim var” dedim!. Sen de “Allah kuluna yetmez mi?!” Zümer-36.
Dedim: Sen ki beni bu kadar çok seviyorsun ve bana karşı bu kadar iyisin ben ne yapabilirim?!
Dedin: Ey inananlar! Allah’ı çokça zikredin. Ve O’nu sabah-akşam tesbih edin. Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için üzerinize rahmetini gönderen Odur. Melekleri de size istiğfar eder. Allah, müminlere karşı çok merhametlidir!. Ahzap-41/43.
Kendi kendime dedim: Allah’ım seni çok ama çok seviyorum!
İran’da, Prostat Kanseri ilacı üretimine başlandı
İranlı araştırmacılar Amerika’nın tek elinde bulunan ve Prostat Kanseri tedavisinde kullanılan ilacı üretmeye başladılar.
Mehr Haber Ajansı’nın haberine göre, İran Polimer ve Petrokimya Araştırma Mrkezi başkanı Mehdi Nekumaneş, MHA muhabirine yaptığı açıklamada Prostat Kanseri tedavisinde kullanılan bu iğnenin buraya kadar sadece Amerika Birleşik Devletleri tarafından üretildiğini ve bu araştırma merkezinin genç çalışanlarının ise bu başarıya imza atarak bu önemli ilacı üretmeyi başardıklarını açıkladı.
Bu ilacın ticari üretim aşamasına geçme töreni dün akşam İslami Şura Meclisi Başkanvekili Muhammed Hüseyn Aburorabi’nin de katılımı ile gerçekleşti.
İmam Hamane’nin Batılı gençlere yazdığı mektup üzerine – 1
21 Ocak 2015 tarihinde dünyanın dört bir yanından gelen ve genellikle de İslam dünyasını ve Müslümanları hedef alan ve muhatapların zihinlerini dolduran haberlerin arasında dünyanın bir anda dikkatini üzerine çeken bir haber, haber ajansları ve haber sitelerince yayınlandı.
Batılı haber ajanslarının İslam dini ve Müslümanlara yönelik insafsızca propagandaları her geçen gün daha da şiddetlendiği bir sırada, İmam Hamanei’nin Avrupa ve Amerika’da gençlere hitaben yazdığı önemli mektubu, Batı dünyasına hâkim olan İslamofobi atmosferini adeta güdümlü bir şekilde şok etti. Muhataplarını Batı medyasında İslam ve Müslümanlar hakkında yürütülen ağır propagandanın üzerinde ciddi ciddi düşünmeye yöneltti.
Günümüzde bir ülkenin Cumhurbaşkanı veya liderinin eline kalem alıp başka ülkelerin gençlerine hitap etmesi ender görünen bir olaydır. Ancak bu hareket Fransa’da yaşanan son hadiseler ve Fransız bir dergide yeniden İslami mukaddesata saygısızlık edilmesi ve Batılı medya ve siyaset çevreleri İslamofobi projesi üzerinde yoğunlaşmasının ardından dünyanın hakikat talep gençliğini aydınlatmak için gerçekleşen bir hareketti.
İslam İnkılabı Rehberi ve Müslümanların büyük kitlesinin taklit mercii İmam Hamaney mektubunda özellikle Avrupa ve Amerika’da gençleri muhatap aldı. Ayetullah Hamaney mektupta genellikle İslam dininden başka bir dine inanan gençleri Kur’an’ı Kerim, İslamî asil kaynaklar ve İslam peygamberinin (s.a.a) siyerini okumaya davet etti.
Gerçekte asil İslam’ı bilenler İmam Hamanei’nin gençlere yaptığı çağrının sahabeye hitap eden İmam Sadık’ın (a.s) kelamından esinlenerek yapılan bir çağrı olduğunu çok iyi bilir. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurur:
“Gençlerle ilgilenin, çünkü onlar hakkı daha çabuk anlar ve hayıra doğru hareket ederler.”
İslam İnkılabı Rehberi İmam Hamanei de Batılı gençlere neden mektup yazdığını şöyle açıklıyor: Ben siz gençlere hitap ediyorum. Sizin anne ve babanızı göz ardı ettiğim için değil, asıl sebebi milletinizin ve yurdunuzun geleceğini sizlerin elinde olduğunu gördüğüm ve sizi kalbinizde hakikat arayışı hissini daha canlı ve daha uyanık bulduğum içindir.
Son günlerde Fransa’da yaşanan olaylar ve İslam dininden hoş olmayan kötü bir görüntü sunmaya çalışan diğer bazı hadiseler yaşandığı bir sırada, İmam Hamanei Avrupalı ve Amerikalı hakikat talep ve meraklı gençlerinden neden Batılı medya organları ve siyaset çevrelerinin İslamofobi projesi çerçevesinde bu denli karalama yaptıklarını araştırmalarını istiyor. İmam Hamanei Batılı gençlerden bu araştırmalarında İslam’ın asli kaynakları olan Kur’an’ı Kerim ve İslam Peygamberinin (s.a.a) değerli öğretilerine baş vurmalarını talep ediyor. Kuşkusuz eğer Batılı gençler böyle bir araştırmaya başlarsa, bir çok hakikat aydınlanacaktır.
İslam İnkılabı Rehberi İmam Hamanei Batılı gençlere hitaben yazdığı aydınlatıcı mesajında şu ifadelere yer verdi:
Riyakârların kendi istihdamında olan teröristleri size İslam temsilcileri olarak tanıtmalarına müsaade etmeyin. İslam’ı asil kaynaklarından ve birinci elden referanslardan tanıyın. İslam dini ile Kuran-ı Kerim ve büyük Peygamberinin (s.a.a) yaşamı aracılığı ile tanışın. Ben burada sizden acaba şimdiye kadar Müslümanların kitabı Kur’an’ı Kerim’e doğrudan başvurup vurmadığınızı sormak istiyorum. Acaba İslam Peygamberinin (s.a.a) maarifini ve insani ve ahlaki öğretilerini okudunuz mu? Acaba medyadan başka İslam’ın mesajını başka kaynaklardan aldınız mı? Acaba şimdiye kadar kendinizden İslam’ın değerleri nasıl ve hangi temellere dayanarak dünyada en büyük ilmi ve fikri medeniyetini inşa edebildiğini ve asırlar boyunca en büyük bilginleri ve düşünürleri yetiştirdiğini düşündünüz mü?
Kur’an’ı Kerim ayetleri, hakikat peşinde olan her gencin gönlünü cezbedecek kavramlarla doludur. Hakikat peşinde olan bir genç, eğer Kur’an’ı Kerim’e başvuracak olursa, hemen bu ilahi kelamın hayranı olur. Nitekim Allah Teâlâ Maide suresinin 8. ayetinde şöyle buyurur:
“Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi âdil davranmamaya itmesin. Adaletli olun; bu, Allah korkusuna daha çok yakışan (bir davranış) tır. Allah’a isyandan sakının. Allah yaptıklarınızı hakkıyla bilmektedir.”
Kuşkusuz genç fıtrat Kur’an’ı Kerim’in Al-i İmran suresinin 64. ayetinde yer alan şu mesajını canı gönülden idrak eder:
Ey Ehl-i kitap! Sizinle bizim aramızda müşterek olan bir söze geliniz: Allah’tan başkasına tapmayalım. O’na hiçbir şeyi eş tutmayalım ve Allah’ı bırakıp da kimimiz kimimizi ilâhlaştırmasın. Eğer onlar yine yüz çevirirlerse, işte o zaman: Şahit olun ki biz Müslümanlarız! deyiniz.
Eğer bir genç Enam suresinin 108. ayetinde: “Allah’tan başkasına tapanlara (ve putlarına) sövmeyin; sonra onlar da bilmeyerek Allah’a söverler.” İbaresini okuduklarında kesinlikle İslam dinini şiddet dini olarak görmez ve bu semavi dine yüz çevirmez.
Evet, eğer Batılı hakikat talep genç Kur’an’ı Kerim’e başvurur ve İslam’ın ifade özgürlüğü hakkında Tövbe suresinin 6. ayetini okursa hakikati anlayacaktır. Ayet şöyle buyuruyor:
Ve eğer müşriklerden biri senden aman dilerse, Allah’ın kelâmını işitip dinleyinceye kadar ona aman ver, sonra (Müslüman olmazsa) onu güven içinde bulunacağı bir yere ulaştır. İşte bu (müsamaha), onların, bilmeyen bir kavim olmalarından dolayıdır.
Evet, eğer Batılı pak fıtratlı genç Kur’an’ı Kerim ayetleri insanları düşünmeye, bilim öğrenmeye ve bilinçlenmeye davet ettiğini anlarsa nasıl bu dini akıl ve mantık dışı görebilir? Eğer Batılı genç Kur’an’ı Kerim’in ahlaki ve insani ayetlerini okursa nasıl bu dine yüz çevirebilir ve bu dini maneviyattan uzak görebilir? Kur’an’ı Kerim ayetleri onu anne ve babasına iyilik etmeye ve eşine şayeste davranmaya davet ederken ve onlarca ahlaki tavsiyede bulunurken, nasıl bu semavi dinden nefret edebilir?
Kur’an’ı Kerim ayetleri çeşitli siyasi, sosyal, ahlaki ve kültürel konuları ve bireysel yaşamla ilgili ahkâmı ile hakikat peşinde olan her insanı kendine çeker ve kurtuluş yolunu gösterir.
İslam İnkılabı Rehberi İmam Hamaney de ilahi bir rehberin konumunda ve Kur’an’ı Kerim’den kaynaklanan bakışı ve yolu ile beşeri toplumun kurtuluşu ve felahı için çaba harcamaktadır. Bu yüzden Ayetullah Hamaney günümüz dünyasının sorunlarını çözümlemek için İslam Peygamberinin (s.a.a) tavsiyelerine uyar. Allah Resulü (s.a.a) son vasiyetinde Müslümanlara hitap ederek şöyle buyurur: Ben sizin aranızda iki değerli emaneti bırakıyorum. Bunlardan biri Allah’ın kitabı Kur’an’ı Kerim ve diğeri itretim ve ehli beytimdir. Sizler bu iki emanete sarıldığınız müddetçe asla sapmazsınız.
Dolayısıyla İslam Peygamberi (s.a.a) için İslam’a davette önemli olan konu, insani pak fıtratın üzerinden gaflet tozunu silmekti. Bu mesele Allah Resulünün (s.a.a) hem sözünde ve hem amelinde açıkça göze çarpıyordu. İslam Peygamberi (s.a.a) insanlar için yürek yakar ve insanları hakikate davet ederken bilinçlendirilmelerine vurgu yapardı. Resulullah efendimiz (s.a.a) hedefine ulaşabilmek için hikmetten, hasene vaazdan ve hoşgörü çerçevesinde tartışmadan yararlanırdı. Çünkü gerçekte İslam Peygamberinin (s.a.a) risaleti, düşüncelerin uyanışı ve akıl hazinelerinin açılmasıydı.
İmam Hamanei’nin mesajının önemi, kendisinin bu mektupta Batılı gençlere İslam’dan özel bir yorum ve algılama sunmaması ve şöyle buyurmasından kaynaklanır:
Ben İslam’dan benim algılamamı veya herhangi bir başka telakkiyi benimsemeniz üzerinde ısrar etmiyorum, sadece günümüz dünyasında etkili olan bu dinamik gerçeğin sizlere garezlere ve kirli hedeflere bulaştırılarak size tanıtılmasına müsaade etmeyin diyorum.
İmam Hamanei mesajında hatta İslam hakkında hiç bir açıklamada bulunmuyor ve sadece her insanın doğal ve kesin hakkı olan hakkı öğrenme ve bilinçlenme hakkına vurgu yaparak Batılı gençlerden hakikati öğrenmek için araştırma yapmalarını istiyor.
Hakikati bulma isteği her insanın zatında ve fıtratında var olan bir duygudur.
İmam Hamanei’nin Batılı gençlerden talebi, hakikat peşinde olan her kalbin Kur’an’ı Kerim ve İslam Peygamberinin (s.a.a) yaşamına başvurmak sureti ile İslam gerçekleri ve saadete vesile olan öğretileri ve temel görüşü ile tanışabileceğini ortaya koyuyor. Dolayısıyla eğer Batılı gençler sadece bu isteği göz önünde bulunduracak olursa, vahhabiler, IŞİD, El-Nusra, Boko Haram gibi tekfirci örgütlerin İslam’la asla bağdaşmadığını anlayacaktır. Avrupalı ve Amerikalı gençler biraz düşünmekle İslam’ı tahrif edenlerin ve kendilerini Müslümanların temsilcisi ilan eden Batı uşağı teröristlerin niyetini ve hedefini daha iyi anlayacağı kesindir.
Rehberimizin Dilinden İmam Humeyni (ra)
İMAM HUMEYNİ’NİN HALKLA MUHABBETİ
Bizim rehberimiz ve imamımız, o büyük ve azametli ilahi kudretiyle her zaman halkı dikkate aldı.
İmam Paris’ten Tahran’a geldiği ilk günlerde – yani o dönemin en hassas anlarında, bütün dünyadaki gözlemcilerin, bütün siyasi izleyicilerin İran’ı asrın en büyük havadisinin odağı olarak gördükleri ve hepsinin ne olacak, olaylar nasıl gelişecek diye merakla bekledikleri o günlerde – daha ilk anlardan itibaren halkın arasına girdi. 80 yaşındaki ihtiyar adam istirahatini, uykusunu ve güvenliğini halka ve halkın iradesine bıraktı. Siyasetçiler geldiler ve dediler ki: ‘’ İmama söyleyin vaktini bu kadar halka harcamasın, gidip gelmelere, halka görüşmeye sarf etmesin; izin versin siyasetçiler, düşünürler, akıl sahipleri gelsinler, otursunlar ve büyük siyasi meselelerle ilgili imamla sohbet etsinler.’’
İmam, bütün bunlara cevaben dedi ki : ‘’ Benim siyasetçilerle, akıl sahipleriyle ve ensesi kalınlarla işim yok, benim halkla işim var. Geliyorlarsa halka beraber gelsinler.’’ O meseleyi doğru anlamıştı ve doğru teşhiste bulunmuştu. Eğer siyasetçilerle sohbete oturmuş olsaydı şimdilerde bile biz, Bahtiyar’ın gayri milli şura meclisinin nutkunu dinliyor olurduk. Geldi, halkla yüz yüze durdu, onunla halk arasında koruma yoktu. Yüz kez, bin kez ‘’ canınız tehlikede ’’ dediler, ‘’ bırakın tehlikede olsun, ben öldürülecek bile olsam bu milletin faydasına olacaktır ’’ dedi. Koruma olmadan, binlerce insanın karşısında durdu, onlarla sohbet etti. Kadınlar, erkekler ve çocuklar geldiler, çocukları kucaklarından aldı, öptü, okşadı, annelerine-babalarına geri verdi. Halkın arasına geldi, halkla beraber çalışmasını sürdürdü, hesabını halkın üzerine yaptı ve gördüler ki, galip oldu.
Tek Başına Bir Ağacın Görkemli Dik Duruşu
Aziz rehberimizin çok ama çok yalnız olduğu bir gündü. Bu memlekette iki mücadele grubu vardı, ikisi de rehberimizin tezini reddediyorlar, kabul etmiyorlardı. Bir grup rahatına düşkün, masa başında oturan, yatağında istirahat eden türden; oturmaya, yemeye, maaş almaya, beylik yapmaya alışmış; egoistlik ve tekebbürle bir kelime sözü zor söyleyen, milletin üzerine yük olan, siyasi bir harekette bazen bir şeyler söyleyen, ama sorun istemeyenler. Rehberimizin yöntemine muhalif olan bu grup şöyle diyordu: ‘’İmam boşuna şahın koluna kanadına takılıyor, şah bu memleketten gidici değil. En azından eğer şahı reddediyorsa saltanatın niyabetini kabul etsin.’’ İmam sağlam durdu ve şöyle dedi: ‘’Her kim bizim şiarımızı kabul etmiyorsa mülakatımıza gelmesin.’’ İmam Paris’te, ileri gelen siyaset adamlarının yanına gelmeleri iznini, evvela İran’da saltanatı ve padişahlığı reddetmeleri ve mahkûm etmeleri şartına bağlıyordu. Ancak ondan sonra İmam’ın yanına kalkıp gelebilirlerdi. Onlarla sohbet etmeye, müzakere etmeye bile yanaşmıyordu, sağlam duruyordu. Bunlar bir gruptu.
Diğer bir grup ise solculuk ve fedakârlık iddiasıyla mücadele meydanında ortaya çıkan aşırılık taraftarı kimselerdi. Bunlar silahlı mücadele taraftarıydılar ve kurtuluşun tek yolunun silahtan geçtiğine inanıyorlardı. Şöyle diyorlardı: ‘’İmam boşuna ısrar ediyor, şah gibilerle bu mücadele zafere ulaşmayacaktır. Boşuna oyalanmayın, silahlı savaş yapılmalı, ellerimize silah almalıyız. Halk genel olarak gönüllü askerler olmalıdır.’’ İmam’la irtibatta olduğunu düşündükleri herkesin etrafını çeviriyorlar ve ‘’Bizi silahlandırın’’ diye feryat ediyorlardı. Elbette ‘’Bizi silahlandırın’’ diyenler genelde halk kitleleriydi, ama tez, silahlı mücadeleyi şiar edinmiş gruplara aitti. ‘’Elinize silah almadıkça, halkı silahlandırmadıkça fayda etmez, şah bu memleketten gitmez’’ diyorlardı. İmam heyecana kapılmadı, eli ayağı birbirine dolaşmadı, kendi çizgisini kaybetmedi, yolunu sürdürdü. ‘’Siyasi mücadeleyle bu rejimi o kadar daraltıp sıkacağız ki, ya intihar ya da firar edecektir’’ dedi ve gördük ki, bu da oldu. Memleketteki mücadeleci gruplar, İmam’ın tezine muhaliftiler. Esasen mücadeleye karşı olan ve her türlü mücadeleyi mahkûm eden, rahatlık peşindeki fırsatçı gericileri ise geçelim, onları hiç saymayalım.
İmam tek başına bir ümmetti: ”Şüphe yok ki İbrahim, tek başına bir ümmetti” (Nahl Suresi,120)
Yalnız kendisi bir ümmetti. Sonsuz bir çöldeki tek bir ağacın yalnızlığının görkemiyle tufanlara, kumlara, yakıcı ve sıcak güneşe, susuzluklara galip geldi ve ortamı yeşillendirip güzel kokularla doldurarak ayakta durdu, ve mücadeleyi buraya ulaştırdı.
Generaller ve Nasrallah İsrail’e çok zor günler yaşatacak
İran Devrim Muhafızları’nın gözde komutanı İbrahim Caferi, nin ültimatomu ve Hizbullah’ın füze gücü, Netanyahu’nun gözünü korkutmuş olacak ki, ‘‘Şeba Çiftlikleri’’ operasyonuna karşılık veremediler.
İran Devrim Muhafızları’nın gözde komutanı İbrahim Caferi, nin ültimatomu ve Hizbullah’ın füze gücü, Netanyahu’nun gözünü korkutmuş olacak ki, ‘‘Şeba Çiftlikleri’’ operasyonuna karşılık veremediler.
İsrail Hizbullah’tan gelecek misillemeyi, Golan Tepeleri’nden beklemekteydi ancak Hizbullah beklenenin tersine güpegündüz işgal altındaki ‘‘Şeba Çiftlikleri’’nden saldırıya geçti.
Hizbullah bu misillemesiyle İsrail’e istediği an, istediği zaman ve mekânda karşılık verebileceğini göstermiş oldu.
Netanyahu’nun, hem Hizbullah güçlerine saldırı emri vermesi, hem de İran’a Hizbullah aracılığıyla gönderdiği mesaj, çok büyük bir hataydı.
Netanyahu, İran’a gönderdiği mesajda, Şehit olan İranlı Generalin hedeflerinde olmadığını bildirmişti.
Bundan böyle, İsrail Ordusu’nun yenilmezlik portresi ortadan kalkmış gibi gözüküyor. İsrail Ordusu’nu korku sarmış durumda. Nasrallah’ın deyimiyle artık bundan böyle oyunun kuralları değişti.
General Caferi’nin açıklamaları bir yandan, Hizbullah ve Filistin direniş güçlerinin her zamankinden daha hazır olması diğer yandan, İsrail’i içinden çıkması güç bir çıkmaz sokağa sürüklemiş gibi gözüküyor.
İsrail bugünlerde en kötü günlerini tecrübe ediyor, bir taraftan İran, Hizbullah ve Filistin direniş güçlerinin intikam alma korkusu, diğer taraftansa uluslararası arenada işledikleri cinayetlerden dolayı yalnızlığa itilme korkusu.
Netanyahu’yu korku bürümüş durumda. Hizbullah, Netanyahu’ya öylesine bir ders verdi ki, Hizbullah’ın ‘‘Şeba Çiftlikleri’’ operasyonuna dahi karşılık vermekten aciz kaldı.
İran Devrim Muhafızları’nın gözde komutanı İbrahim Caferi, nin ültimatomu ve Hizbullah’ın füze gücü Netanyahu’nun gözünü korkutmuş olacak ki Hizbullah’ın ‘‘Şeba Çiftlikleri’’ operasyonuna karşılık veremediler.
Netanyahu atılacak her kurşunun, Hizbullah’tan çok, İsrail’e zarar vereceğini bildiğinden Hizbullah’ın misillemesine karşılık vermemeyi tercih etti.
jamnews.com
İran, nano teknolojisinde dünyada yedinci sırada
İran Nano Kalkınma Merkezi Sekreteri Said Serkar, genç bilim insanların desteği ve gayretleriyle nano teknolojisinde İran’ın dünyada yedinci sırada yer aldığını ve önümüzdeki yıl bu sıralamada daha öne geleceğini belirtti.
Serkar “İran çağdaş teknolojiler alanında Çin, ABD, Hindistan, Güney Kore, Almanya ve Japonya’dan sonra geliyor.” dedi.
Makale sayıları ülkelerdeki bilim üretim endeksi sayıldığına işaret eden Serkar şöyle konuştu:”Şimdi 25 bin nano uzmanı bilimin farklı alanlarında araştırma içindedir. Bu arada bu konuda daha yolun başındayken 10 kişi çalışıyordu. Nano teknolojide çalışmak altyapılar olmadan mümkün değil bu konuda da 880 eğitim atölyesi ve 60 laboratuarımız var.”
İran’ın yeni uydusu “Fecr” dünya yörüngesinde
İran’ın “Fecr” adlı yerli dördüncü uydusu “Ya Muhammed Resulullah” sloganıyla, başrıyla fırlatıldı ve dünya yörüngesine yerleştirildi.
Mehr Haber Ajansı’nın haberine göre, İran Savunma Bakanlığı yaptığı açıklamada, İslam İnkılabı’nın 36. Yıl dönümü ve ayrıca 3 Şubat Ulusal Uzay Teknolojisi günü münasibeti ile, İran’ın dördüncü yerli uydusu olan Fecr’in başarıyla fırlatıldığnı ve dünya yörüngesine yerleştirildiğini belirtti.
Bu uydunun fırlatma işlemini bundan önce Müslüman ülkeler arasında bşarıyla uydu fırlatmayı gerçekleştiren Savunma Bakanlığı Uzay Sanayi Kurumu ve uydunun yapımını ise İran Elektronik Sanayi Şirketi üstlendi.
İran İslam Cumhuriyeti Savunma Bakanı General Hüseyn Dehgan, bu haberi vererek, bu başarı nedeni ile İnkılap Rehberi, Cumhurbaşkanı ve İran halkını kutladı.