کارگر

کارگر

İran İslam cumhuriyeti dışişleri bakanı uluslararası ve hukuk işleri yardımcısı, nükleer anlaşmada karşı tarafın taahhütlerine bağlı kalmadığının anlaşıldığı anda başlangıca geri dönüleceğini belirtti.

Dışişleri bakan yardımcısı Seyyid Abbas Irakçi dün akşam katıldığı bir TV programında, "batılı müzakereci tarafa karşı kötümser olduğumuzu defalarca söyledik, bu yüzden daha temkinli hareket etmemiz gerekir" dedi.

İran müzakereci heyeti üyesi Cenevre anlaşması ile ilgili açıklamalarının devamında, çok önemli olan birinci adımda İran'ın tüm yapısal çalışmalarının korunmasına karar verildiğini, şimdiye kadar gerçekleşen faaliyetlerin olduğu gibi korunacağını fakat daha fazla ileriye gidilmeyeceğine karar verildiğini söyledi.

Dışişleri bakanı uluslar arası ve hukuk işleri yardımcısı ve nükleer müzakereci Abbas Erakçi ayrıca Cenevre müzakerelerinin tüm 30 yıllık eski tecrübelerin sonucu olduğunu da sözlerine ekledi.

 

 

 

Suriye Başbakanı ile görüşen İran İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı, Suriye halkının iç ve dış baskılara karşı verdiği direnişi takdir ederek, bölgenin en büyük sorunu terörizm olduğunu ifade etti.

Mehr haber ajansının bildirdiğine göre, İran İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani Suriye Başbakanı Vail el’Halaki ile Tahran’da görüştü.

Bölgenini en büyük sorunu radikalizm ve terörizm olduğunu bu görüşmede dile getiren Cumhurbaşkanı Ruhani, bütün ülkeler el ele vererek bu tehlikeye karşılık vermeleri şart olduğunu söyledi.

İran Cumhurbaşkanı, Suriye’de savaşın önlenmesi için İran devletinin geniş diplomatik çabalarına işaret ederek, siyasi sahnede etkin rol oynayan İran İslam Cumhuriyeti, Suriye’ye ve bölgeye bir savaşın dayatılmasını önlemeye çalıştığını ifade etti.

Ruhani, Suriye konusunda dünya liderleri ile yaptığı görüşmelere işaret ederek, bu ülkenin en az maliyetle ve savaşmadan zor günleri geride bırakmasını temenni ederek, Suriye milleti ve devleti, gösterdiği sağduyu ile düşmana bahane vermeyerek bu ülkeye askeri saldıryı önlediğini konuşmasına ekledi.

Ruhani, Suriye halkının iç ve dış baskılara karşı verdiği direnişi takdir etti.

Suriye Başbakanı Vail el’Halaki ise bu görüşmede İran ve 5+1 grubu arasında sağlanan nükleer anlaşmadan dolayı tebriklerini dile getirdi.

Suriye Başbakanı, bu anlaşmanın İran milleti, lideri ve Cumhurbaşkanı’nın zaferi olduğunu konuşmasına ekledi.

Vail el’Halaki, yumuşak kahramanlık ve barışın zaferi yeni İran devletinin dünya çapındaki çabalarının getirisi olduğuna işaret ederek, bu getirilerin İran milletinin direnişinden, Rehberi yon gösterici beyanatlarından ve Cumhurbaşkanı Ruhani’nin tedbirlerinden kaynaklandığını kaydetti.

Suriye Başbakanı, depremden dolayı Borazcan’da hayatını kaybedenler için de başsağlılığı diledi.

 

 

Pazartesi, 02 Aralık 2013 08:21

İran Büyükelçisi'nden önemli mesajlar...

İran'ın Ankara Büyükelçisi Ali Rıza Bikdeli, Kürt sorununu bir "bölge sorunu" olduğunu vurgulayarak, sorunun "komşulara da danışılarak çözülmesi gerektiğini söyledi. İran istihbarat örgütünün (MOIS) MİT ile yakın işbirliği içinde olduğunu da söyleyen Büyükelçi, "hiç kimse istihbarat alanındaki bu işbirliğini karanlık noktamız olarak göstermek hakkına sahip değildir" dedi. Büyükelçiye MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın İsrail ajanlarının isimlerini Tahran'a verdiği iddiaları da soruldu. Büyükelçi Bikdeli ise 'O dönemde büyükelçi değildim. Bilmiyorum' yanıtını verdi.

Büyükelçi, İran'ın Türkiye'nin Suriye ile ilişkilerini düzeltmek için "tüm imkanlarını kullanabileceğini de söyleyerek, Ankara'ya "Esad rejimi ile ilişkilerinizi düzeltmeye katkıda bulunabiliriz" mesajı verdi.

Diplomasi Muhabirleri Derneği ile kahvaltıda bir araya gelen Büyükelçi Türk hükümetinin yaptığı Kürt açılımı konusundaki soruyu, açılımın özellikle Türkiye'nin doğu ve güneydoğu bölgelerinde "Türk halkının istekleri doğrultusunda gelişmekte olduğunu" söyledi. Bikdeli, "Devamlı şunu vurguladık; Kürt sorunu bölgesel bir sorundur. Dolayısıyla bölge ülkeleri ile danışılması gereken bir konudur.

"TÜRKİYE-İRAN İLİŞKİLERİ MEZHEPLERİN İŞBİRLİĞİNİN ÖRNEĞİ"

İran'ın "Şii bir ülke" olduğunu vurgulayan İran Büyükelçisi, şöyle dedi; "Şii bir ülke ve İslami devrim yaşayan bir ülke olarak İran, kesinlikle İslam dininden en fazla karlı çıkacak ülke olacaktır. İran ve Türkiye arasındaki kardeşçe ilişkiler İslam dünyasında mezheplerin bir arada yaşamasının en önemli örneğidir" dedi.

"İRANLI KOMUTAN KANDİL'İ ZİYARET ETMEDİ"

Türkiye-İran ilişkilerinin bazı çevreler tarafından "günlük tüketim" için kullanıldığını, medyada iç politika bağlantılı bu tip haberlere itibar edilmemesi gerektiğini de söyleyen Bikdeli, "İran Devrim Muhafızları Komutanı'nın altı kez Kandil'e gittiğini iddia edenler ne İran'ı, ne Devrim Muhafızlarını, ne de Komutanı tanımıyorlar" dedi.

"KOMŞULARINA SORUN YARATAN ÜLKE RAHAT ETMEZ..."

İran Büyükelçisi Ali Rıza Bikdeli, İran'ın komşularına, özellikle de Müslüman komşularıyla ilişkilerine büyük önem verdiğini söyleyerek, şöyle konuştu;

"Dış politika komşularla başlar, komşularla gelişir ve güçlenir. Dünyanın her yerinde kim komşuları için sorun yaratır, komşularını kötüye ve soruna yöneltir ise, bu ülke rahat edemez..."

"TÜRKİYE İLE SURİYE'DE SİYASİ ÇÖZÜM İÇİN ANLAŞTIK";

İran Büyükelçisi, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun Tahran ziyareti sırasında, Türkiye ve İran'ın şu konularda birlikte çalışmak konusunda uzlaştığını açıkladı;

- Suriye'nin toprak bütünlüğü ve birliğinin korunması

- Suriye'de iç savaşın durdurulması ve ateşkesin sağlanması

- Suriyeli sığınmacıların geri dönüşünün sağlanması ve Suriye halkına insani yardım içerilmesi

- Suriye sorununa barışçı bir çözüm bulunması, askeri bir çözümün mümkün olmadığı

- Suriye'de aşırı akımlar ve terörle mücadelenin önemi. 

"İRAN'IN KATILMASI, CENEVRE KONFERANSININ CİDDİYETİNİ GÖSTERİR" 

Bikdeli, Suriye'de çatışan tarafların da katılacağı ve Ocak ayında yapılması planlanan Cenevre-2 Konferansı için İran'ın resmi davet alıp almadığı konusunda henüz bilgisi olmadığını,

NÜKLEER ANLAŞMA; "BARIŞTAN YANA OLANLAR KAZANDI"

İran'ın nükleer programı konusunda varılan anlaşmanın, "savaştan yana olanların kaybetmesi, barış ve diyaloğu destekleyenlerin ise “kazanması" anlamına geldiğini söyleyen İran Büyükelçisi şöyle konuştu;

"İRAN'LA ANLAŞMA SAYGIYLA OLUR, YAPTIRIMLA DEĞİL..."

"Bu anlaşma ile İran'ın barışçı nükleer enerji kullanma hakkına vurgu yapmıştır. İran'la anlaşma sadece saygıyla olur, yaptırım yoluyla olmaz. Bu anlaşma bunu göstermiştir. Sadece İran için değil, kendi hukukunu savunan tüm halklar için kazanımdır." 

"TÜRKİYE'DEN GELEN TEBRİKLERDEN MEMNUNUZ..." 

İran'ın nükleer programı üzerinde varılan antlaşma konusunda Türkiye'de çeşitli siyasi parti liderlerden tebrik mesajları aldıklarını hatırlatan İran Büyükelçisi, "Allah'ın izniyle Türkiye ve İran olarak birbirimizin yanında durarak, gelecekte büyük ve güçlü günlere şahit olacağız" dedi. 

"İSLAM VE EKONOMİ KONUSUNDA ROLÜMÜZ BÜYÜK" 

İran Büyükelçisi Ali Rıza Bikdeli, Türkiye ve İran'ın "İslam ve ekonomi" alanlarında bölgede çok önemli rol oynadığını söyledi. Büyükelçi, "Türkiye ve İran İslam ve ekonomi alanında bölgedeki iki büyük unsur" dedi.

HAKAN FİDAN İSRAİL AJANLARININ ADINI VERDİ Mİ? 

Türkiye ile İran arasındaki istihbarat işbirliğinin arttığını söyleyen ve işbirliğinden övgüyle bahseden İran Büyükelçisi Bikdeli'ye, Washington Post gazetesi köşe yazarı David İgnatius'un, "MİT Müsteşarı Hakan Fidan, Türkiye'deki İran uyruklu İsrail ajanlarının isimlerini Tahran'a verdi" iddiası da soruldu. Büyükelçi bu soruya, "Ben o dönemde Türkiye'de büyükelçi değildim. Bilmiyorum" yanıtını verdi. İran Büyükelçisi şöyle konuştu;

"O haberle ilgili gerçekten bilgim yok. Çünkü haberin cereyan ettiği dönemde İran Büyükelçisi olarak görev yapmıyordum. Gündeme geldiğinde Türkiye'deydim ama olay cereyan ettiğinde Türkiye’de değildim." 

MİT-MOİS İŞBİRLİĞİ DÜNYA GÜVENLİĞİ İÇİN ÖNEMLİ 

Büyükelçi, Türkiye ve İran istihbarat örgütlerinin işbirliğinin sadece bölge değil, tüm dünya güvenliği için önemli olduğunu ise şu sözlerle dile getirdi;

"Ben şuna inanıyorum; dünyada herhangi iki ülke istihbaratı kendi aralarında kurabilecekleri bir iletişim ve irtibat var ise, İran ve Türkiye istihbaratları da kendi aralarında aynı ilişkiye sahip olabilirler. Dolayısıyla bu husus iki ülkenin güvenliği bölgemizin güvenliği hatta dünya güvenliğini sağlamak adına önemli bir husustur. Bugün batılı ülkeler İran ve Türkiye'yi özellikle göç ve kaçakçılıkla müçadele konusunda teşvik ediyorlar. Çünkü onların menfaatlerini de içeriyon bu işbirliği, buna karşın bazı alanlar alanlardaki işbirlikleri iki ülkenin menfaatlerini içeriyor. Biz onlara da odaklanıyoruz. Hiç kimsenin bu işbirliklerimizden zayıf noktalar ya da karanlık ilişkiler olarak değerlendirme hakkına sahip değildir."

"TÜRKİYE'DE ALEVİ-SUNNİ ÇATIŞMASINI KÖRÜKLEMİYORUZ..." 

İran Büyükelçisi Bikdeli, Alevi örgütlerinin liderlerinin İran'a davet edilmeleri konusundaki sorulara karşılık ise, "Türkiye'de Alevi-Sunni çatışmasını körüklemeye çalışmıyoruz" yanıtını verdi.

Büyükelçi, Alevileri "Türkiye ile İran'ın ortak noktalarından biri" olarak nitelendirerek, şöyle konuştu;

" Bizim Türkiye'nin çeşitli yerlerindeki halkla çeşitli ilgi ve alakamız vardır. Türk Alevileri de Türk halkının bir kesimidir ve onların da İran halkı ile bağları ve alakaları vardır. Onlar da iki ülke arasındaki halkların daha yakın olması için köprü görevi görmektedirler. Biz, iki ülke arasındaki işbirliklerinden ve kardeşçe olan bağlarımızı değiştirmek ve güçlendirmek için Türkiye'deki bütün halk kesiminden yararlanmak istiyoruz" 

Bazı kesimlerin, konuyu "Türkiye'nin iç sorunlarıyla bağlantılamaya çalıştığına" da dikkat çeken Büyükelçi, "Tabi bir kısım çıkıp bunları Türkiye'nin iç sorunlarına bakarak değerlendirebilirler ki bu da bizim sorunumuz değildir. İran'ın Türkiye'de Alevi-Sünni çatışmasını geliştirmeye çalıştığı iddiası kesinlikle İran'ın siyasetinin mantığıyla uyumlu değildir." 

"ALTIN TİCARETİ BAŞLAR AMA, 2012 KADAR OLMAZ..." 

İranlı Büyükelçi, İran'a yaptırımların hafifletilmesinin Türkiye ile İran arasındaki altın ticaretini nasıl etkileyeceği sorusuna ise şöyle yanıt verdi; "Altın ticareti tabii ki tekrar başlayacaktır. 2012 yılındaki altın ticareti para transferinden dolayı altına yönelmişti. Dolayısıyla ben o seviyeye kadar altın ticareti yapacak bir durumda olmadığımızı düşünüyorum."

 BAKAN ÇAĞLAYAN OCAK'TA TAHRAN'A GİDECEK 

Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan'ın 15-16 Ocak'ta İran'a gideceğini de açıklayan Büyükelçi Bikdeli, "İran ve Türkiye arasında ticaret yapabilecek çok fazla bir alan vardır. Onları canlandırmamız lazım. Önümüzdeki günlerde İran'dan bir heyet ciddi ticaret konusunu konuşmak için Türkiye'ye gelecekler. Hemen ondan sonra da 15-16 ocak tarihinde Sayın Zafer Çağlayan Sanat, Maden ve Ticaret Bakanının daveti üzerine İran'a gideceklerdir" dedi. 

HALKBANK'A ÖVGÜ 

Yaptırım döneminde, İran'la yaptığı ekonomik çalışmalar nedeniyle Halkbank'ı da öven İran Büyükelçisi, yaptırımlar nedeniyle İran'ın ülke dışında dondurulmuş durumda olan paralarının da ülkeye akacağına inandığını söyledi. Büyükelçi, şöyle dedi;

" Son yıllarda Halkbank'ın akıllı yönetimi hem İran-Türkiye ilişkilerinde etkili bir rol oynadı, hem de bankanın kendisi de İran ile olan işbirliği çerçevesinde büyük bir kar elde edebildi. Şu görülüyor; risk azaldıkça Türkiye'nin diğer bankaları da İran ile işbirliği için elini uzatacaktır. Ama şunu da belirtelim ki, ne kadar gelişirse gelişsin Halkbank bu ilişkilerdeki önemli konumunu koruyacaktır." 

MAVİ MARMARA'YA SAHİP ÇIKTI: "SİYONİST REJİM EŞİTTİR ŞİDDET, SAVAŞ, TERÖRİZM..." 

İran'ın Ankara Büyükelçisi Ali Rıza Bikdeli, İsrail'le ilgili sorulara ise, "Siyonist rejimin üç niteliği vardır; birincisi şiddet, ikincisi savaş, üçüncüsü de terörizmdir" diye yanıt verdi.

İstikrar ve güvenliğin sağlandığı bir bölgede İsrail'in "tamamen dışlanacağını" söyleyen Büyükelçi, "İsrail'in İran ile ilgili dosyası, bizim bilim adamlarımıza teröründen tutun, birçok terör eylemine kadar, çok kabarıktır. Mavi Marmara girişimi kesinlikle bölgede istikrarın sağlanması adına yapılmış bir girişimdi. Ama onlar buna karşı tutumlarını da saldırarak gösterdiler" dedi.

Hürriyet

 

Pazartesi, 02 Aralık 2013 08:14

ABD iyi niyetini ispatlamalı

İran Genelkurmay Başkan Yardımcısı, ABD ve Avrupa'nın yeni tur müzakerelerde iyi niyetini ispatlamaları gerektiğini ifade etti. 

Sari şehrin Seferberlik Güçleri’nin(Besic) sabah içtimai töreninde konuşan İran Genelkurmay Başkan Yardımcısı General Seyyid Mesud Cezyiri, İran ve 5+1 ülkeleri arasında yapılan nükleer anlaşmaya işaret ederek, ABD yönetiminin bazı yetkililerinin sözleri Beyaz Saray ve yandaşlarına yönelik güvensizliğin artmasına yol açacağını ifade etti. 

ABD yönetiminin kibirli tutumu bu ülkeye yönelik dünya çapında nefretin yayılmasına sebebiyet verildiğini dile getiren İran Genelkurmay Başkan Yardımcısı, İran İslam Cumhuriyeti aleyhinde düşmanlar tarafından planlanan komploların yenilmesine işaret etti. 

General Seyyid Mesud Cezayiri, “Becisi milletin bereketi ile İslami İran sulta rejimler tarafından inşa edilen zor yollardan selametle geçecek, aydın ve şeffaf bir gelecek vaad edecektir”diye konuştu.

Çarşamba, 27 Kasım 2013 06:49

Diplomasi denince akla İran geliyor

İran’ın çiçeği burnunda Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, görevinde daha 100. gününü doldurmadan tarihi bir anlaşmaya imza attı. İsrail Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman’ın “devrimden bu yana İran’ın en büyük diplomatik zaferi” olarak tanımladığı anlaşma sadece İsrail’i değil, Suudi Arabistan başta olmak üzere Körfez ülkelerini de epey rahatsız etti.

Bu ülkeler, İran’ın uluslararası toplumu kandırdığını ileri sürüyorlar ancak rahatsızlıklarının esas nedeninin farklı olduğunu düşünüyorum. Şöyle ki, İsrail, S. Arabistan ve diğerleri iç içe geçmiş bir dizi stratejik gerekçeyle güçlü bir İran istemiyorlar. Bu bağlamda nükleer kriz onlara can simidi gibi gelmişti. Kriz sayesinde gerçek kaygılarını geri plana atma, gizleme şansı yakalayıp Tahran rejimini de iyice yalnızlaştırma konusunda epey başarı kazanmışlardı. Cenevre’deki anlaşmayı, ellerindeki en cazip silahı kaybetmekte oldukları için kabullenemiyorlar.

Telefon+Twitter diplomasisi

Kuşkusuz bu anlaşmanın nükleer krizi tam anlamıyla çözeceğini söylemek şu aşamada mümkün değil. Bununla beraber Ruhani’nin gelmesiyle birlikte müzakerelerde kaydedilen olumlu gelişmeler fazlasıyla umut verici. Ki, işaretlerini de New York’taki BM Genel Kurulu tamamlanmak üzereyken Ruhani ile ABD Başkanı Obama’nın yaptıkları telefon görüşmesi ve görüşmenin İran Cumhurbaşkanı tarafından tüm dünyaya Twitter üzerinden duyurulmasıyla almıştık. Bu beklenmedik gelişmeyi “tarihîden de öte” (http://www.rusencakir.com/Ruhani-Obama-telefon-gorusmesi-Tarihiden-de-ote/2121) olarak tanımladığım için çok kişi tarafından “fazla saf ve iyi niyetli” bulunmuştum. Lakin son Cenevre anlaşması, söz konusu yazıda da vurguladığım gibi “diplomasi denince dünyada ilk akla gelen ülkelerden birinin İran olduğunun bir şehir efsanesi değil gerçek olduğunu” bir kere daha kanıtladı.

Türkiye’yi nasıl etkiler?

İran’ın uluslararası camiada yalnızlığından sıyrılma ihtimalinin Türkiye’de de pek çok kişi ve çevreyi memnun etmediğini görüyoruz. Türkiye ile İran’ın (ve mirasçısı oldukları devletlerin) yüzyıllardır bölgede ciddi bir rekabet içinde olduğu malum. Vaktiyle savaşlar da yaşanmış ancak çok uzun bir süredir bu iki güç, sürekli birbirlerini kollayarak bölgenin temel direkleri olma özelliklerini korumuşlar.

Devrimin ardından Batı tarafından büyük ölçüde tecrit edilmesine, Saddam Hüseyin’in Irak’ı ile yıllar süren tüketici savaşına rağmen İran’ın, Türkiye’nin çok fazla gerisinde kaldığını söyleyemeyiz. Galiba bu nedenle olsa gerek, doğu komşumuzun tecritten kurtulması hâlinde ülkemizi geçeceğini düşünenler (ve bundan kaygı duyanlar) şimdiki statükonun bozulmasını istemiyorlar.

Bunun pek akılcı bir strateji olduğu söylenemez. Nitekim BM Genel Kurulu dönüşünde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül biz gazetecilere hiç çekinmeden “İran-ABD yakınlaşması Türkiye’nin çok lehine olur” (http://www.rusencakir.com/Abdullah-Gul-ABD-Iran-yakinlasmasi-bize-cok-faydali-olur/2124) demişti. Onun şu sözlerini hatırlatmak isabetli olacaktır:

“Komplekslerden arınmak lazım. Başkasının başarısından ürkerek iş yapılmaz. Bu görüşmelerle nükleer silah tehlikesinin giderilmesi Türkiye’yi rahatlatır. Çünkü elinde silah olan bir komşu ürküntü yaratır. Savaş ve nükleer silah tehdidinden en fazla biz rahatsızlık duyarız. İkincisi, ekonomik olarak işimize çok yarar.”

Devre dışı kalmak

Son olarak bir hatırlatma: Türkiye üç yıl önce, Batı ile ilişkilerini riske atarak Brezilya ile birlikte nükleer soruna çözüm bulmak için epey uğraşmış, belli aşamalar da kaydetmişti. Fakat son Cenevre anlaşmasında Türkiye dâhil olabilmiş değil. Bunun önde gelen nedenlerinden biri, Ankara’nın füze kalkanı ve Suriye’ye bakış konusunda Tahran ile ciddi biçimde zıtlaşması olsa gerek.

Şu günlerde tıpkı Irak merkezi yönetimiyle olduğu gibi İran’la da ilişkilerin onarılması yolunda bazı adımlar atılıyor. Bunlar nasıl sonuç verir şimdilik bilmek mümkün değil ancak Türkiye’nin kendisini birinci derecede ilgilendiren bir konuda bu kadar devre dışı kalmasının hiç de iyi bir şey olmadığı açık.

Eğer Cenevre anlaşması başarılı olursa İran-ABD (dolayısıyla Batı) yakınlaşmasının hızlanacağını, buna bağlı olarak bölgemizdeki güçler dengesinin büyük ölçüde yeniden şekilleneceğini kabul edersek bu dışarıda kalma hâlinin faturasının daha da kabarabileceğini öngörebiliriz.

Ruşen Çakır

vatan

 

Çarşamba, 27 Kasım 2013 06:28

Nükleer Anlaşma, İran'ın Zaferi

Maratonu andıran üç günlük müzakerelerin sonucunda İran ve 5+1 Grubu Cenevre'de, İran'ın barışçıl nükleer enerji geliştirme ve uranyum zenginleştirmesini ve İran'ın imzacısı olduğu Nükleer Silahsızlanma Anlaşması'nın (NPT) tanıdığı diğer hakları kabul eden bir anlaşmaya vardı. 

İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif, İngiltere Dışişleri Bakanı William Hague ve ABD Başkanı Barack Obama da anlaşmayı resmen ilan ettiler. 

Anlaşma gereğince, İran nükleer tesisleri için uranyumunu %3,5 oranında zenginleştirmeye devam edecek. İran'ın en azından 4.2 milyar dolarlık dondurulmuş geliri geri verilecek ve ambargolarda hafifletilme yapılacak. Bazı medya kaynakları anlaşmanın önemli bir kısmının haftalar öncesinden tamamlandığını ve geriye sadece bazı küçük ayrıntıların kaldığını belirtiyorlar. İki hafta önce Cenevre'deki anlaşmayı bloke eden Fransa bu seferkine engel çıkarmadı. 

Tahran NPT'yi imzalayan taraf olarak uzun bir süredir, 4. madde gereğince barışçıl nükleer enerji programının, uranyum zenginleştirme dahil tüm formlarını geliştirme hakkının olduğunu vurgulamaktaydı. ABD'nin resmi olarak uzun süredir bu hakkı tanımayı reddetmesine rağmen Almanya ve Japonya gibi ülkelerin İran'ın bu görüşünü paylaştıklarını belirtmek kayda değer. 

4. madde "nükleer enerjinin barışçıl amaçlarla geliştirilmesi, araştırılması ve üretimi" hakkından söz ediyor ki bu açık bir şekilde uranyum zenginleştirmesini de içeriyor. Bu nedenledir ki Washington bu anlaşmayı kendi çıkarlarına uyacak şekilde keyfi yorumlama yetkisine sahip değil. Washington aslında henüz NPT sahnede yokken de kendisi aynı hakkı nükleer silah üretme amacıyla kullanmıştı. 

Dahası, ABD İran'ın zenginleştirme hakkını 1975 yılında tanımıştı, Bu tarihte Ford yönetimi İran'a hem uranyum zenginleştirmeyi, hem de yenileme sürecini sağlamayı teklif etmişti. Özellikle 22 Nisan 1975 tarihli Ulusal Güvenlik Kararı Memorandumunda ABD tarafından "İran'daki kendi reaktörlerinde kullanma amacıyla sıvı hale getirilecek olan Amerikan malzemelerinin sağlanması ve bunların aramızda anlaşma olan üçüncü ülkelere verilmesine" de izin verilmekteydi. Bu elbette 1953 yılındaki bir CIA darbesiyle tahta oturtulan Amerikan kuklası diktatör Muhammed Rıza Pehlevi iktidarda iken gerçekleşmişti. Fakat bu uluslararası hukuk açısından yasal bir tanıma hükmündedir. 

İran'ın direnişi ve gücünün tanınması 

Anlaşmanın İran'ın zaferi olduğundan hiç şüphe yoktur. 35 yıllık muhasara, baskı ve ambargolar ABD ve diğer Batılı ülkeler için tam bir başarısızlıkla sona erdi. İranlı liderlerin ve halkının gücü ve ileriye doğru adım atma kararları tüm komploları suya düşürdü. Ve aslında İran'ın Amerikan tek kutupluluğuna olan itirazı dünyanın her yerinden ülkelerce takip edilmiş oldu ve yeni ve çok kutuplu bir dünyanın önünü açtı. 

Ve işin doğrusu, ABD'nin İran'la anlaşıp gücünü ve etkisini tanıma kararı alması Washington'un Suriye'ye saldırmaktan vazgeçmesi üzerine gerçekleşti. İran ve Rusya müttefiklerini koruma azmini göstererek Amerikan savaş planlarını savuşturmayı başardı. 

Ambargolara rağmen İran bilimsel, teknik ve askeri alanlarda dev gelişmelere imza attı ve Ortadoğu'daki en etkili ülke haline geldi. John Hopkins Üniversitesi İleri Uluslararası Çalışmalar Fakültesi Dekanı Veli Nasr geçenlerde "İran Arap Baharı'ndan bölgesel rakiplerinden daha iyi bir pozisyonda çıktı ve müttefiki Suriye'deki kargaşa paradoksal olarak onu daha da güçlendirdi" açıklamasını yapmıştı. Bu bağlamda Washington Ortadoğu ve Fars Körfezi'ndeki yeni realiteyi kavramış gözüküyor. 

Ortadoğu'daki El Kaide yayılması İran ve ABD için ortak bir tehdit anlamına geliyor. Afganistan, Libya ve diğer ülkelerde Amerikalılar bu grupların hedefi oldular. Irak, Yemen ve Suriye'deki İranlılar ve Şiiler de bu aşırılıkçı teröristlere kurban oluyorlar. Bu nedenle İran anlaşması İran ile Batı arasında terörizme karşı işbirliğine gitmenin önünü açabilir. 

Kendi açısından Avrupa Birliği de, ABD ile çıkarları bazı noktalarda farklılaşmasına rağmen nükleer meseleyi çözmek istiyor. AB içinde bulunduğu ciddi krizden çıkış yolu arıyor ve ABD'den daha fazla bağlı olduğu enerji ithalatının maliyetlerini düşürmeye ihtiyaç duyuyor. İthal ettiği doğal gazın neredeyse tamamı Rusya'dan geliyor ve birlik kaynaklarını çeşitlendirmenin peşinde. Katar seçenekler arasında yer almıyor çünkü Suriye bu ülkenin terörist gruplara verdiği destek yüzünden ülke topraklarını bu gazın nakliyesinde kullandırmak istemiyor. Bu nedenle de dünyanın ikinci doğal gaz rezervine sahip olan İran en iyi seçim olarak kalıyor. 

Netanyahu ve Suudi Yöneticilerin Yenilgisi 

Anlaşma bunu son dakikaya kadar engellemek için uğraşan İsrail rejimi ve Suudiler için de yenilgi olacak. AP'nin aktardığına göre İsrail İstihbarat Bakanı Yuval Steinitz altı devletin İran'la nükleer anlaşmaya varmasını şiddetli bir şekilde eleştirerek dünyayı "kendini kandırmak"la itham etti ve anlaşmanın bu ilk adımının "Tahran'ın nükleer silah peşinde koşmasını durdurmayacağını" söyledi. 

İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu da tüm vaktini farklı başkentleri ziyaret ederek görüştükleri kimselere İran ile anlaşmaya varmamasını istemekle harcamak suretiyle acınası bir figür halini aldı. Bazı İsrailli politikacılar ve medya bile İran nükleer silahları hakkındaki tahminleri nedeniyle kendisini alaya aldılar. İsrail 22 senedir İran'ın nükleer bomba üretmesine 6 ay kaldığını iddia etti. Netanyahu geçenlerde bu süreyi "üç haftaya" indirdi.

 Netanyahu bu konuda ABD Başkanı Obama ve Dışişleri Bakanı Kerry ile açıkça çatıştı ve sonraları iki taraf da söylemlerinin şiddetini hafifletmiş olsalar da İsrail pozisyonu Amerikan yönetiminde büyük bir çatlağa yol açtı. Bu karşılaşma, ABD'nin Ortadoğu ve Fars Körfezi'nde takip ettiği ve giderek İsrail'inkinden farklılaşan politik gündeminin kaçınılmaz bir sonucudur. 

İsrail on yıllardır bölge devletleri ve halkları karşısında savaş çığırtkanlığı ve saldırgan politikalara tevessül etti ve ABD'yi, sonuçları ekonomisini mahveden ve Amerikan halkını yoksullaştıran iki faydasız savaşa sokmayı başardı. İsrail'e teslimiyeti Washington'u Ortadoğu'daki halkların çoğuyla kavgalı hale getirdi ve ülkenin imajına hem bölgede hem de dünyada ciddi zarar verdi. 

İsrail yıllar boyunca "İran nükleer tehdidi" mitini, İran İslam Cumhuriyeti'nin bağımsız ve güçlü bir aktör olmasını istemeyişini gizlemede kullandı. İsrail bölgesel hegemoni peşinde ve bölge ülkelerine rutin olarak saldırıyor. İran ise bu Siyonist politikalar karşısında ciddi bir engel. 

İsrail aynı şekilde İran karşıtı retoriğini Filistin topraklarını işgaline dönük dünya kamuoyunun dikkatini dağıtmakta da kullanıyor. İsrail hükümeti, İran nükleer anlaşmasının Filistin devletinin varlığı karşısında gösterdiği bahaneyi kaybetmesine yol açacağından endişe ediyor. Bazı İsrail medya kaynakları Filistinlilerle anlaşma imzalanmamasının Siyonist yapı için daha fazla izolasyona neden olacağı uyarısında bulunmuşlardı. 

Netanyahu muhtemelen Siyonist lobinin Amerikan Kongresindeki etkisini kullanmak isteyecek. Buradaki Amerikan halkı tarafından seçilip masrafları da onlarca ödenmesine rağmen sadece İsrail'e bağlılık duyan bazı savaş tellalı aşırı sağcı vekiller anlaşmayı reddedeceğe benziyorlar. Pek çok senatör ve Kongre üyesi tam bir yüzsüzlük sergileyerek kamuoyuna, İsrail istihbarat servisi tarafından İran nükleer programı hakkında brifinge tabi tutulacaklarını ve buna Amerikan istihbarat servislerinden daha fazla güvendiklerini söylemişlerdi. Aslında senatörler ve kongre üyeleri İsrail emirlerine uymayan pek çok seçilmiş Amerikalı yetkiliyi koltuğundan edebileceğini gördükleri için, başta AIPAC olmak üzere Siyonist lobiden korkuyorlar. 

Fakat Amerikan kamuoyu anketleri halkın çoğunluğunun (CNN'e göre %56) İran anlaşmasını desteklediğini gösteriyor ve pek çok kongre üyesi seçim öncesi senede savaş yanlısı gözükme ya da açıkça Obama'ya karşı çıkma riskini almak istemiyor gözüküyor. Obama yönetimi İran ile anlaşmaya varılamamasının ABD'yi, Amerikalıların reddettiği ve ülkenin de altından kalkamayacağı yeni bir savaşa itebileceği uyarısında bulunmuştu. Dahası anlaşma dünyanın tüm güçleri tarafından ve hatta bazı Amerikan tekellerince bile desteklendiğinden bunun reddi halihazırdaki aşamada ABD için imkansız bile olabilirdi. 

Öte yandan Washington'un İslam dünyasındaki militan örgütlerin büyümesinden yana duyduğu endişe, çıkarlarının bölgede ve dünyada on yıllardır siyasi ve dini aşırılıkçılığı alevlendiren Suudi Arabistan'dan tamamen farklılaşmasına yol açıyor. 

Gerici Suud monarşisi İran ile anlaşmaya varmanın Ortadoğu'yu sonsuza kadar değiştireceğini ve bunun iç değişiklik taleplerini arttıracağını ve neticede Suud hanedanının mutlak hakimiyetini, kadınlara ve Şii nüfusa yapılan ayrımcılığı sonlandıracağını düşünüyor. The Guardian'a göre kraliyet ailesinde ciddi iç çatışmalar var. Üstelik veliaht prens Selman da aşırı derecede bunaklıktan muzdarip. 

Suudiler İran ambargosunun petrol fiyatlarını yüksek tutmasının faydasını görmekteydiler. Eğer İran, ambargonun hafifletilmesi ve ardından da kaldırılması nedeniyle daha fazla petrol satmaya başlarsa Suudi Arabistan bunun ciddi ekonomik sonuçlarıyla yüzleşecek ve bölgesel ve uluslararası etkisi giderek zayıflayacak. Krallığın Suriye'deki yenilgisi ise durumu daha da kötüleştirecek. 

Ortadoğu'daki tüm bu değişikliklere rağmen bir tarafta özgür ve bağımsız bir İran ile müttefiklerinin, diğer yanda da Siyonistlerin ve diğer ülkelerden işbirlikçilerinin karşı karşıya gelmesi değişmeden kalacaktır. Fakat artık bu yüzleşmenin İran ve müttefiklerinin lehine olan yeni kuralları var.

Yusuf Fernandez

Çev: Ozan Kemal Sarıalioğlu

 medyasafak.com

 

Iraklı Şii Alim Ayetullah Sistani Bürosu, Türkiye Başbakanı Erdoğan’ın Sistani’nin Irak Başbakanı ve Suriye Cumhurbaşkanı’nın görevden çekilmesine vurgu yaptığı iddiasını tekzip etti.

Erdoğan, Ayetullah Sistani’nin Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nu kabulünde, Irak Başbakanı Nuri Maliki ve Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad’ın artık iktidardan çekilme zamanının geldiğini söylediğini ileri sürmüştü.

YALANCI DAVUDOĞLU MU, ERDOĞAN MI?

Ayetullah Sistani’nin bürosundan bir yetkilinin yaptığı açıklamada, Ayetullah Sistani ile Davutoğlu görüşmesinde sadece Irak’ın Dicle ve Fırat ırmaklarında su hakkı üzerinde konuşulduğunu ve Maliki ve Esad’ın görevden çekilmesi gibi bir konunun kesinlikle gündeme gelmediğini, Türkiye gibi bir ülkenin Başbakanı olan bir şahsın neden böyle bir yalana tevessül ettiğini anlamanın mümkün olmadığını belirtti.

Bürodaki bazı kaynaklar, Erdoğan’ın Dışişleri Bakanı tarafından da kandırılmış olabileceğini belirtiyorlar.

Çarşamba, 27 Kasım 2013 05:09

Dünya İran’ı kutladı

34 yıl sonra Batı ile barışan İran, dünyada coşkuyla karşılandı. Altın ve petrol düştü, borsalar yükseldi

 İran’ın nükleer programını sınırlandırması karşılığı ABD ile AB’nin yaptırımları hafifletmesi anlaşması dünya genelinde memnuniyetle karşılandı. İran müzakere heyeti de Tahran’a dönüşte kahraman muamelesi gördü. Dışişleri Bakanı Cevad Zarif için havaalanında ve yollarda sevinç gösterileri düzenlendi. 

BARIŞ KAZANDI

Mihrabat Havaalanına akın eden Tahranlılar, Zarif ve Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin fotoğrafları ile “Hoşgeldin barış elçisi”, “Teşekkürler Zarif” ve “Devrim ve rejimin yorulmaz yardımcısı, Allah seni korusun” yazılı pankartlar açtı, hükümeti destekleyen sloganlar attı. Giranmaye soyadlı kadın, anlaşmayla elde edilen en büyük kazanımın barış mesajı olduğunu, 7 milyar dolarlık yaptırım hafiflemesinin gelecekte her alanda gelişme için ilk adımı oluşturduğunu dile getirdi. Bir diğer kadın, müzakere heyetini, ülke için savaşmaya giden askerlere benzetip “Sanki askerlerimizi karşılamaya gelmiş gibiyiz. Fakat onlar dünyaya savaş çığırtkanı olmadığımızı kanıtlamak için oradaydılar’’ dedi.

GEMİ SİGORTASI MÜJDESİ

Muhammed Ağahani, dünya güçlerinin sonunda uranyum zenginleştirme haklarını tanımasının, her İranlı için gurur verici olduğunu söyledi.

Fransa Dışişleri Bakanı Laurent Fabius, yaptırımlarda ilk gevşemenin aralıkta başlayacağını belirtti. Fabius, birkaç hafta içinde AB dışişleri bakanlarının hazırlayacağı yaptırımın kısmen kalkması tasarısının liderlerce onaylanacağını aktardı. AB Dış İlişkiler Yüksek Temsilcisi Catherine Ashton’ın sözcüsü de zamanlamayı İran’la koordine edeceklerini belirtti. AB’nin İran gemilerinin sigortalanmasına getirdiği yaptırımları hafifletmesi de, Tahran’ın Hindistan, Japonya, Güney Afrika ve hatta Türkiye’ye petrol ihracatında rahat nefes almasını sağlayacak. Fransa’nın eski Tahran Büyükelçisi François Nicoullaud da, ABD’nin otomobil ambargosunu kaldırmasıyla Peugeot ve Renault’un yeniden İran’a döneceğini belirtti.

ABD-İRAN YÜZ YÜZE

Geçici nükleer anlaşmanın temelinin, ABD ile İran arasındaki gizli görüşmelerde atıldığı ortaya çıktı. AP haber ajansı iki ülke yetkililerinin marttan beri 5 kez yüz yüze görüştüğünü duyurdu. İlki Hasan Ruhani’nin haziranda cumhurbaşkanı seçilme-sinden önce, dördü sonra yürütülen görüşmelere ABD adına Dışişleri Bakan Yardımcısı William Burns, ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden’ın dış politika danışmanı Jake Sullivan ve Ulusal Güvenlik Konseyi’nden Puneet Talwar katılırken, İranlı katılımcıların adı açıklanmadı. 

Uranyum zenginleştirme ayrıntıda gizli

ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin tersi açıklamalarına rağmen, İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ile Dışişleri Bakanı Cevad Zarif’in uranyum zenginleştirme haklarının tanındığında ısrar etmelerinin, geçici anlaşmada yeri var. Zira İran’ın nükleer yakıt döngüsünün tüm önemli unsurlarını elinde tutmasına imkan veren geçici anlaşma, kapsamlı nihai anlaşmanın ‘pratik sınırları ve şeffaflık önlemleri eşliğinde karşılıklı tanımlanan zenginleşme programını içereceğini’ belirtiyor. Yani İran’ın nükleer programının barışçı olduğunu kanıtlaması karşılığında, uranyum zenginleştirme hakkını Batı’da sorun eden olmayacak. Nihai anlaşmayla zenginleştirme faaliyetlerine sadece sınır ya da çerçeve çizilecek. 

‘Ateş Çemberi’nde müzakere

BM Güvenlik Konseyi’ni beş daimi üyesi artı Almanya (5+1) ile İran’ın Cenevre müzakereleri sahne arkasıyla da ilgi çekiciydi. 5 yıldızlı Intercontinental Oteli’nde yapılan son turda İranlılar İran restoranı, Amerikalı ve Britanyalılar pizzacıda karınlarını doyururken, AB Dış Politika Yüksek Temsilcisi Catherine Ashton müzakereleri aperatif atıştırarak yönetti. Müzakere hafta sonuna sarkınca, rezervasyonların ikiye katlandığı otelin ilk katının bir yarısında nükleer pazarlık yapıldı, diğer yarıda müzikli danslı balolar verildi. Cumartesi gecesi sıcak gazla şişirilmiş gerçek boyutta bir gondolun süslediği balo salonunda, saatler ilerledikçe müzikleri daha da bayıcılaşan bir country-folk grubu sahnedeydi. Geceyarısını geçtiğinde, diplomatların zihinleri Johnny Cash’in Ring of Fire (Ateş Çemberi) şarkısının saldırısına uğradı. Heyetler de oteli ‘terörize etti’. Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov otele her giriş çıkış yaptığında, güvenlikçiler lobiden bütün gazetecileri uzaklaştırdı. Gece ilerledikçe, balo elbiseli müşterilerle takım elbiseli diplomatlar lobide kaynaştı, hatta döner kapı kalabalık yüzünden sıkıştı. Bu manzara karşısında ‘’Fellini filmlerini aratmıyor’’ yorumları yapıldı.

Taraf

 

 Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Catherine Ashton, İran ile BM Güvenlik Konseyi'nin 5 daimi üyesi ve Almanya (5+1) arasındaki, İran'ın nükleer programına ilişkin müzakerelerde anlaşmaya varıldığını bildirdi.

Ashton'ın Sözcüsü Michael Mann, Twiter'da Ashton'ın, "İran'la 5+1 ülkeleri arasında anlaşma sağlandı" dediğini kaydetti.

Müzakerelere katılan Fransa Dışişleri Bakanı Laurent Fabius ve Almanya Dışişleri Bakanı Guido Westerwelle de müzakerelerin yapıldığı Cenevre Intercontinental Otel'den ayrılırken, basın mensuplarının "Anlaşma sağlandı mı?" sorusuna "Evet" yanıtını vermişti.

Zarif: "Hiçbir nükleer tesisimiz kapatılmayacak"

Tahran, 24 Kasım 2013 – İran ve 5+1 ülkeleri arasında yapılan anlaşma sonrasında açıklamada bulunan İran İslam Cmhuriyeti Dışişleri Bakanı, İran’ın hiçbir nükleer tesisis kapatılmayacağını kaydetti.

Mehr habee ajansı muhabirinin bildirdiğine göre, İran İslam Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif, 5+1 ülkelerle sağlanan anlaşmadan sonra gezetecilerin sorularına cevap verdi.

Zarif konuşmasının başında nükleer müzakerelere ev sahipliği yapan İsviçre devletine teşekkürlerini dile getirerek, müzakereleri ilerletmek için AB Dış Politika Yüksek Temsilcisi Catherine Ashton ile zor günleri geride bıraktıklarını ifade etti.

Bu anlaşmanın daha ilk adım olduğunu belirten İran Dışişleri Bakanı, karşılıklı saygı esasına göre mesele son bulabileceğini söyledi.

Yapılan anlaşmanın en önemlli maddesi İran’ın nükleer çalışmaları resmi olarak tanınması olduğunun altını çizen İran İslam Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı, ayrıca resmi olarak tanınan uranyum zenginleştirme çalışmaları olduğu şekilde devam edeceğini konuşmasına ekledi.

Zarif, baıtlıların yükümlülüğü ne olduğu sorusuna, sağlanan anlaşmanın tam olarak yerine getilrildiğine dair bir komite oluşturulacağını ve bu bağlamda taraflar arasında güven ortamın sağlanmasına çalışılacağını anlattı.

Suudi Arabistan ve Siyonist rejimin İran aleyhinde tehditleri ile ilgili soruya Bakan Zarif, bu anlaşma tüm bölge ve dünyayı etkileyen bir sorunun çözülmesi yöününde gerçekleştiğini ve bu anlaşmaya muhelifet etmenin hiçbir açıklaması olmadığını söyledi.

Zarif, komşular her zaman İran için öncelikli olduğunu konuşmasına ekledi.

Zarif ayrıca, İran’ın hiçbir nükleer tesisis kapatılmayacağını, Arak nükleer tesisleri çalışmalarını devam edeceğini ve hiçbir madde İran’dan dışarı çıkartılmayarak zenginleştirilen uranyum da ülke içinde kalacağını kaydetti.

Zarif, yeni bir yaptırım söz konusu olmayacağı gibi yaptırımların iki üç haftada hafifleşmeye başlayacağını bildirdi.

Zarif, Fordo ve Natanz nükleer tesislerdeki zenginleştirme çalışmaları yüzde 5 düzeyde devam edeceğinin bilgisini verdi.

 İran’ın nükleer hakkı resmi olarak tanınmıştır

 Nükleer anlaşma dolaysıyla bugün basın toplantısı düzenleyen İran İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı, İran ve 5+1 ülkeleri arasında yapılan nükleer anlaşma sonucunda İran’ın nükleer hakkı resmi olarak tanındığını söyledi.

Mehr haber ajansı muhabirinin bildirdiğine göre, nükleer anlaşmadan sonra bugün basın toplantısı düzenleyen İran İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, nükleer müzakerelerde İran heyetinin gösterdiği çabalara işaret ederek, İran milletine saygı dumanın olumlu sonuç vereceğini anlayan dünya, tehdidin hiçbir işe yaramayacağı kanaatine vardığını dile getirdi.

Cumhurbaşkanı Ruhani, tedbir ve ümit devleti İran ile dostluk ilişkilere yana olan ülkeler arasında güven ortamı sağlamak peşinde olduğunu ifade ederek, düşmanın doğru olmayan propaganda ile İranofobya’yı yayılmasına yönelik çalışıtdığına dikkat çekti.

Güven ortamını çift yönlü yola benzeten İran İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı, tam güven ortamı sağlamak için uzun yol almak gerektiğini söyledi.

Başında olduğu hükümetin sloganı ‘dünya ile teamül’ olduğunu ifade eden Hasan Ruhani, ekonomi, kültür, siyasi ve sosyal faaliyetlerin yanında 5+1 grubuyla dışişleri bakanları düzeyde New York’ta düğmeye basan hükümet, daha sonraki adımları Cenevre’de attığını hatırlattı.

Hasan Ruhani, İran ve 5+1 ülkeleri arasında yapılan nükleer anlaşma sonucunda İran’ın nükleer hakkı resmi olarak tanınmasının önemini anlattı.

Müzakerelerin diğer önemli getirisi İran toprağında zenginleştirme çalışmaların devamı olduğunu vurgulayan Ruhani, kimin yorumuna bakılmaısız anlaşma metnine göre İran'ın, uranyum zenginleştirme çalışmalarını eskisi gibi devam edeceğinin altını çizerek, bu altı aylık anlaşmaya göre Natanz, Fordo, Arak, İsfahan ve Bandar Abbas nükleer tesisleri aralıksız olarak çalışmalarına devam edeceklerini bildirdi.

Konuşmasının devamında İran aleyhinde uygulanan yaptırımlara işaret eden İran Cumhuraşkanı, BM’nin yanısıra ABD ve AB’nin tek taraflı yaptırımları müzakereler sürecinde adım adım olarak kaldırılacağını söyledi.

Yapılan anlaşma altı aylık anlaşma olmasına rağmen, ilerdeki müzakereler son olabileceğini kaydetti.

Ruhani, İran’ın nükleer silah peşinde olmadığını hatırlatarak, UAEK’nın raporlarına istinaden İran’ın hiçbir zaman nükleer silah peşinde olmadığını konuşmasına ekledi.

 

 

 

Çarşamba, 20 Kasım 2013 06:07

İran'ın yeni İHA'sı " Futrus"

İran İslam Cumhuriyeti Savunma Bakanı, çeşitli ve önemli kabiliyetlere sahip olan İran’ın büyük gövdeli İHA’sının tanıtımını yaptı. 

İran İslam Cumhuriyeti Savunma Bakanı General Hüseyin Dehgan, düzenlenen törende çeşitli ve önemli kabiliyetleri olan İran’ın büyük gövdeli İnsansız Hava Aracı’nın tanıtımı yaptı.

Tören kapsamında gazetecilere konuşan General Dehgan, Savunma Bakanlığı'nın hava sanayisine bağlı İran Hava Sanayi Şirketi’nde yerli uzman kadrosunun çabasıyla üretilen ve adı “Fotros” olan bu uçağın özelliklerini anlattı.

General Dehgan, 2000 km menzili olan "Fotros" uçağı 25000 fitte 15-30 saat te uçabilecek güçte olmasının yanı sıra çeşitli havadan karaya füzeler ve roketlerle donatılabileceğini konuşmasına ekledi.

İran Savunma Bakanı Hüseyin Dehgan'ın katıldığı bir törenle sergilenen Fotros adlı yeni uçağın bugüne kadar İran'ın ürettiği en büyük insansız hava aracı olduğu belirtildi.

Bakan Dehgan, tanıtım töreninde yaptığı konuşmada Fotros'un bilgi toplama operasyonları yanı sıra havadan yüzeye fırlatılan çeşitli füze ve roketlerle donatılabildiğini ve muharebe operasyonlarında da kullanabildiğini ifade etti.

Söz konusu büyük gövdeli İHA'nın diğer özelliklerine işaret eden İran Savunma Bakanı, "Fotros" İHA'sı denizden karaya keşif turları yaparak petrol ve haberleşme hatların kontrolünün yan ısıra yol trafik kontrolü ve ayrıca deprem, yangın ve sel gibi doğal afetlere maruz kalan bölgeleri gözetleyerek görev süresi boyunca fotoğraf ve film çekebilecek kabiliyeti olduğunu belirtti.