
کارگر
MÜSLÜMAN KARDEŞLER NEDEN TASFİYE EDİLDİ?Mursi'nin yerine Hıristiyan Mansur
Mısır'da Muhammed Mursi yerine ordu tarafından Cumhurbaşkanlığı makamına geçici olarak getirilen isim Adli Mansur oldu.
Mısır'da ordunun darbeyle indirdiği Müslüman Kardeşler Teşkilatı mensubu Mursi'nin yerine Hıristiyan Mansur’un gelmesi, “Dün Müslüman Kardeşler’i işbaşına getirenler, bugün neden onları tasfiye zarureti duydu?” sorusunu gündeme getirdi..
Ordunun Cumhurbaşkanlığına getirdiği Anayasa Mahkemesi Başkanı Adli Mansur yemin ederek göreve başladı .
Mısır'da ordunun geçici cumhurbaşkanı ilan ettiği Anayasa Mahkemesi Başkanı Adli Mansur, bir Hıristiyan. Böylece 1400 yıl sonra Mısır'a ilk defa bir Hıristiyan başkan oldu.
ADLİ MANSUR KİMDİR?
Hakkında sınırlı bilginin bulunduğu Adli Mansur, 68 yaşında. 1992 yılında Anayasa Mahkemesi'ne atandığı belirtilen Mansur, kurumun en kıdemli hakimlerinden. Mayıs ayında Muhammed Mursi tarafından Anayasa Mahkemesi Başkanlığı'na atanan Mansur, 1 Temmuz'da başkanlık görevine başlamıştı. Mansur, yaklaşık bir ay geçtikten sonra Mısır ordusu tarafından geçici cumhurbaşkanı yapıldı.
Guardian'ın haberinde yer verdiği, Nervana Mahmoud adlı hesaptan atılan bir tweet'te de Mansur'un 1970'lerde cumhurbaşkanı danışmanı olarak hizmet verdiği belirtildi.
Ramazan konuşmaları -2
Hadislerde Oruçlu Kimsenin Fazileti
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Oruç tutan kimse yatağında uyusa dahi Müslümanın gıybetini yapmadıkça Allah’a ibadet halindedir.”
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Oruçlu kimsenin uykusu ibadet, nefes alması ise tesbihtir.”
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Cennetin Reyyan adında bir kapısı vardır ki oradan sadece oruçlu kimseler geçer.” Başka bir rivayette ise şöyle yer almıştır: “Onlardan sonuncusu içeri girince kapı kapanır.”
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Yemek yemekle meşgul olan kimselerin yanından oruçlu kimse yanından geçince “Endamı tesbih eder, melekler ona selam gönderir, meleklerin selamı mağfiret dilemektir.”
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Herkimi, orucu arzu ettiği yemeği yemekten kendisini sakındırırsa onu cennet yemeklerinden doyurması ve cennet şarabından susuzluğunu gidermesi Allah’a bir haktır.”
Resulullah (s.a.a), iftar edince Allah’a şöyle arzederdi: “Allah’ım! Senin için oruç tuttum ve rızkınla iftar ettim. O halde onu bizden kabul et. Susuzluk gitti, damarlar sevindi ve ecir baki kaldı.”
Cabir b. Yezid, İmam Muhammed Bakır’dan (a.s) şöyle rivayet etmiştir. Resulullah (s.a.a) Cabir b. Abdullah’a şöyle buyurmuştur: “Ey Cabir, işte bu Ramazan ayıdır; kim bu ayın gündüzünü oruç tutup, gecesinin bir miktarını ibadetle geçirir, karnını ve fercini haramdan korur ve diline hâkim olursa (onu haram ve boş şeylerden korursa) Ramazandan çıktığı gibi günahlarından da çıkar.”
Ramazan Ayının Gecelerinde Okunan Dua:
Allah’ım! Hamd ederek, seni sena etmeye başlıyorum. Kendi lütfünle doğru olanı yapmaya muvaffak kılan sensin: Af ve rahmette rahmet edenlerin en merhametlisi, ceza ve intikamda cezalandıranların en şiddetlisi, ululukta güçlülerin en büyüğü olduğuna yakin ettim.
Allah’ım! Sana dua etme ve senden bir şey dileme hususunda bana izin verdin; öyleyse ey her sesi işiten, övgülerimi işit; ey Rahim, çağrıma icabet et; ey affeden, sürçmemi affet.
Ey Rabbim! Nice gamları benden giderdin, nice zorlukları yok ettin, nice günahları affettin, nice rahmetlerini hakkımda yaydın ve nice bela halkasını kırdın.
Hamd, eş ve oğul edinmeyen, saltanatta ortağı olmayan ve kimseyi acizliğinden dost edinmemiş olan yüce Allah içindir. Bütün nimetleri için tüm övgülerle Allah’a hamt olsun; Hamt saltanatında zıddı, işlerinde kendisine karşı koyan Allah’a olsun.
Hamd yaratıklarında ortağı, azametinde bir benzeri olmayan Allah’a olsun. Hamt, emri mahlûkat arasında apaçık, övgüsü aşikâr, keremiyle izzeti belli, eli bağışa açık, rahmet hazineleri eksilmez, çok bağışı (ondan bir şey eksiltmeyip) sadece cömertlik ve keremini artıran Allah’a olsun. O çok yüce ve çok bağışlayandır.
Allah’ım! İhtiyacım fazla olmasına rağmen çok kerem ve merhametinden azını istiyorum; oysaki benim bu az merhamete ihtiyacım çoktur ve sen ezelden beri ondan müstağnisin. Merhametinle ihtiyacım karşılaman benim yanımda büyüktür; oysa o sana çok kolaydır.
Allah’ım! Günahımı affetmen, hatamdan geçmen, yaptığım zulmü bağışlaman, kötü amelimi örtmen, bilerek veya bilmeyerek işlediğim çok suçlara karşı sabırlı davranman, senden layık olmadığım şeyleri istemeğe beni özendirmektedir. Sen rahmetinden dolayı beni rızıklandırdın, kudretini bana gösterdin, çağrıma icabet ettiğini bana bildirdin; bundan dolayı güvenle seni çağırıyorum, korkmadan ve çekinmeden samimiyet ve ünsiyetle senden istekte bulunuyorum, her zaman dileğimi sana açıyorum.
İstediğim şeyleri geciktirdiğin takdirde, cahillikle darılıyorum. Oysa işlerin sonunu bildiğinden dolayı onları geciktirmen, benim için şayet daha hayırlıdır. Bu hakir kul için, senden daha sabırlı ve kerim bir mevla olmaz.
Ey Rabbim! Sen beni çağırıyorsun, ama ben senden yüz çeviriyorum, sen bana muhabbet ediyorsun, ama ben sana buğz ve inat ediyorum, sen kendini bana sevdirmek istiyorsun ben ise kabul etmiyorum; sanki benim sana bir üstünlüğüm vardır; bu nankörlüğüm, lütuf ve kereminden kaynaklanan rahmet ve ihsanını benden alıkoymuyor (öyleyse) cahil kuluna merhamet et, lütuf ve ihsanınla bana bağışta bulun; şüphesiz sen çok bağışlayan ve kerimsin.
Övgü, evrenin sahibi, gemiyi yürüten, rüzgârları estiren, sabah aydınlığını karanlıktan yarıp çıkaran, kıyamet gününün hâkimi ve âlemlerin Rabbi Allah içindir.
Bilmesine rağmen yumuşaklığı; kudretiyle birlikte affı; gazabıyla birlikte büyük sabrı olan Allah’a hamt olsun, oysa O, istediği her şeye kadirdir.
Hamd (Övgü), yaratan, rızkı veren, sabahı karanlıktan yarıp çıkaran, celal ve ikram, fazl ve nimet sahibi olan Allah’adır; O, öylesine uzaktır ki, kimse onu görmez öylesine de yakındır ki, fısıltılara şahit olur; O, pek yüce ve uludur.
Hamd Allah içindir; O’na denk olan, karşı koyan, O’na benzeyen ve O’na yardım eden birisi yoktur, izzetiyle izzetlileri mağlup etmiştir, azametliler onun azameti karşısında boyun eğmiştir. O kudretiyle istediğini elde eder.
Hamd çağırdığımda icabet eden; isyan ettiğimde ayıplarımı örten, (verdiği nimetlere karşılık) şükredemediğim halde bana büyük nimetler bağışlayan Allah içindir. Bana nice değerli nimetler bağışlamıştır, nice korkunç belalardan beni korumuştur, nice sevindirici olaylarla beni karşılaştırmıştır. Ona hamt ediyor ve tesbih ederek Onu anıyorum.
Övgü Allah içindir; Onun örttüğü perde yırtılmaz, (lütuf) kapısı kapanmaz, Ondan bir şey dileyen reddedilmez, Onu ümit eden ümitsiz bırakılmaz.
Övgü, korkanlara güven bağışlayan, salihleri kurtaran, mustazafları yücelten, müstekbirleri zelil kılan, padişahları helak eden ve diğerlerini onların yerine geçiren Allah içindir.
Övgü, zorbaların (belini) kıran, zalimleri yok eden, kaçanları yakalayan, zalimleri cezalandıran, imdat dileyenlerin imdadına yetişen, muhtaçların sığınağı ve müminlerin güvencesi Allah içindir.
Övgü Allah içindir; Onun korkusundan gök ve sakinleri titrer, yer ve ehli korkar, deniz ve derinliklerinde yüzmekte olanlar çalkalanır.
Övgü Allah içindir; O yaratır yaratılmamıştır; rızık verir rızıklanmamıştır; yedirir yedirilmemiştir; dirileri öldürür, ölüleri diriltir; kendisi her zaman diridir; iyilik Onun elindedir; O her şeye kadirdir.
Allah’ım!; kulun, resulün, eminin, yaratıklar arasından seçtiğin, dost ve habibin olan, sırrını koruyan ve risaletini ulaştıran Muhammed’e salat ve selam ilet
Allah’ım! Peygamberimizin -Senin salât’ın ona ve Ehl-i Beytine olsun- yanımızda olmamasından, İmamımızın gaybetinden, düşmanımızın çok ve sayımızın azlığından, şiddetli fitnelerden ve zamanın şartlarının bizi güçsüz düşürmesinden sana şikâyet ediyoruz. Muhammed ve Ehl-i Beyt’ine salât gönder; katından olan acil bir zafer, zorlukları gidermen, güçlü bir yardım, aşikâr kıldığın hak bir saltanat, bizleri kapsayan geniş bir rahmet ve bizleri örten bir afiyetle bize yardımda bulun; kendi rahmetin hürmetine ey rahmet edenlerin en merhametlisi!”
RAMAZAN KONUŞMALARI
Rahmet ayı Ramazan
Mübarek Ramazan ayı rahmet ayıdır.
Yüce İslam Peygamberi Hz. Muhammed sav. Şöyle buyurmuşlardır: Ramazan başlangıcı rahmet, ortası mağfiret ve sonu cehennem ateşinden kurtuluştur.
Allah Teala’nın bereket ve rahmeti her zaman yer yüzü ahalisinin üzerine dökülmektedir. Bizler de takva, nefsin tezkiyesi ve amellerle kendi vücudumuzu bu ilahi feyze hazırlamalı ve ondan gereken yararı sağlamalıyız.. Zira bu ayda Allah Teala’nın lütuf ve yardımı tüm kullarına yöneliktir ve bunun için de onu rahmet ayı diye adlandırdılar..
Yine bir rivayette Allah Teala’nın Hz. Davut as.’a şöyle buyurduğu nakledilmiştir: Güneş insanlara dar olmadığı gibi benim rahmetim de oraya girenlere dar olmayacaktır.
Evet bu mübarek günlerde Allah Teala’dan rahmet ve mağfiret dilemeliyiz, bu konu Kur’an ayetlerinde de belirtilmekte ve Neml suresinin 46. Ateyinde şöyle buyrulmaktadır:
قَالَ يَا قَوْمِ لِمَ تَسْتَعْجِلُونَ بِالسَّيِّئَةِ قَبْلَ الْحَسَنَةِ لَوْلَا تَسْتَغْفِرُونَ اللَّهَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ
yani iyilikten önce ne diye çarçabuk kötülüğü istersiniz? Ne olur, Allah’tan yarlıganma dileseniz de merhamete lâyık olsanız.
Sonuç itibariyle belirtmek gerekir ki namaz kılınması, zekat verilmesi, Allah ve Resulüne itaat ve Tevbe Allah Teala’nın rahmetinin sebeplerindendir.
Mübarek Ramazan ayında kırık bir kalp ile Allah Teala’nın katına yönelmekte ve arz ediyoruz ki Allah’ım beni mağfiret dileyenlerden karar kıl.
İstiğfar ve mağfiret dilemek Tevbe etmek ve Allah’ın rahmetine sığınmak ve insanın işlediği günahlardan pişman olması manasını İmam Ali sa. şöyle buyuruyor:
''İstiğfar yüksek makama sahip insanların bir derecesidir ve bunun 6 merhalesi bulunuyor. Birinci merhalesi geçmişten pişmanlık duymak, İkinci merhale gelecekte günahı terk etmeye karar vermek, 3. merhale Allah’a kavuşacağı güne kadar halkın haklarını iade etmek, 4. Merhale terk edilmiş farzların telafi edilmesi, 5. Derece ise vücutta haramdan oluşmuş etlerin yok olması ve 6. merhale ise günahın tatlılığını telafi etmek amacıyla itaatin zorluğunu bedene tattırmak.''
Bunun için günahların terk edilmesine gereken önem verilmelidir. Allah Resulü bir hadisi şerifinde şöyle buyuruyor:" Tevbeyi tehire salmayınız. Zira ölüm ansınızın gelmekte."
Allah’ım bu bereket dolu ayda beni layık işlere sevk et.
İnsanın inanç ve itikatlarının bir bölümü kalb ve batınla idrak edilmekte ve diğer bir bölümü ise dille ikrar edilmektedir. Diğer bir bölümü ise Salih amel ve dış fiillerle ilgilidir.
Bugün bazılarının bir takım ifrat ve tefritlerle ve gösterişe yönelik girişimlerle din isminden suistifade etmelerinin aksine Din, bir ülkü ve tahayyül mecmuası değildir, bilakis amel aşamasına ulaşan inançlardır. Bunun için Kur’anı Kerim Salih ameli vurgulamakta ve Vel Asr suresinde bu konuyla ilgili şöyle buyurmaktadır:
بسم الله الرحمن الرحيم
وَالْعَصْرِ
إِنَّ الْإِنسَانَ لَفِي خُسْرٍ
إِلَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَتَوَاصَوْا بِالْحَقِّ وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ
1-Andolsun zamana
2- Şüphe yok ki insan, elbette zararda, ziyanda.
3- Ancak inananlar ve iyi işlerde bulunanlar ve birbirlerine gerçeği gözetmeyi ve sabretmeyi tavsiye edenler başka.
Salih amellerden bir başkası da oruçtur. Oruç, ruhsuz ve duygusuz kimselerde pratik etkiden yoksun olup açlık ve susuzluktan başka bir şey insana kalmamakta.
Sorumluluk duygusu, sosyal meselelerde işbirliği, başka insanlara hizmet ve muhtaçlara yardım eli uzatmak da Salih amellerin diğer örneklerinden biridir.
Din amel ve itikat manasınadır. Amelsiz itikat ve itikatsız amel noksan ve sonuçsuzdur.
İnsanın kendi tevbesini pratiğe dökmesi insanın Allah Teala katına yakınlaşmasına sebep olmakta. İnsan eğer Allah Teala’nın mağfiret ve rahmetinden umudunu kesmiş ve kendi geleceğine yönelik umutsuz olsaydı asla mağfiret talep etmez ve buna mukabil her geçen gün günahları daha da artardı. İstiğfarın pratik yönü olmalıdır. Zira gerçek istiğfar Salih amelin geçmiş günahları telafi etmeli ve olumsuzlukları ıslah etmelidir.
Mübarek Ramazan Ayının Manevi Ziyafeti
Mübarek Ramazan ayının başlaması aslında tüm müslümanlar için bir bayram sayılır. Bu yüzden mü’minlerin bu ayın başlamasıyla birlikte birbirlerini tebrik etmeleri ve birbirlerine bu ayın bereketlerinden mümkün olduğunca daha fazla yararlanmalarını öğütlemeleri uygundur. Zira bu ay, ilahi ziyafet ayıdır ve yalnızca mü’minler kerim olan yaratıcının bu ziyafet sofrasına oturma liyakatine sahiptirler. Bu sofra yaratıcının tüm varlıkların geneline açtığı sofradan farklıdır ve seçilmiş kulları için açılmıştır.
Ramazan ayındaki önemli konulardan biri şudur: Allah karşısında çeşitli nedenlerle gaflete düşen beşer, giderek alçalmasına rağmen, bu ayda ruhunu yüceltebilme fırsatını yakalar ve ilahi ahlaka yakınlaşmaya çalışır. Bu açıdan Ramazan, insanın yeniden yapılanması ve kendini yetiştirmesi açısından bahar mevsimini andırır.
Ramazan ayının bereketleri, bizzat müslümanların gönüllerinden itibaren kendini gösterir. Bu aydaki oruçlar, namazlar ve dualarla, okunan Kur’an’lar, insanın batıni bir arınmadan geçmesini sağlar. Hepimizin böylesine bir arınmaya ihtiyacımız vardır.
Her yıl Ramazan ayı, yüce Allah’ın, bizi maddi dünyamızın cehenneminden çıkarıp, bize bu ilahi sofranın yanında yer alarak cennete girme fırsatını sağlayan bir ameldir. Kimileri bu 30 günde tamamile cennete girmiş gibi olur, kimileri de bu 30 günün bereketi ile tüm yılı ve bazıları da tüm hayatları boyunca cennete girmiş gibi yaşar. Tabi kimileri de bu nimetin kenarından gafletle geçer ki bu da esef vericidir. Şimdi kendileri bir yana, bu insan şeklindeki varlığın bunca yetenek, yüceliş ve erdeme ulaşma kabiliyetine rağmen böylesine azametli bir sofradan yararlanmadığını gören herkes haklı olarak üzülür. Bu, Ramazan ayıdır, Allah’ın ziyafet ayıdır, kadir geceleri ayıdır.
Kötü davranış ve tutkuların tutsağı durumundaki insan, bu ayda heva ve heveslerine galebe çalar. Beşerin tüm sorunları, heva ve heveslerinden kaynaklanmaktadır.Tüm zulümler, tüm adaletsizlikler, tüm entrika ve savaşlar, kokuşmuş devletlerin varlığı, halklar arasında zulme boyun eğme zaafı tamamen nefse esir olmaktan kaynaklanmaktadır. Eğer insan nefsi karşısında zafer kazanırsa doğru yola çıkar. İşte Ramazan ayı sizlerin bu zaferi kazanmanıza yardımcı olur.
Oruç için üç aşama belirlenmiştir. Bu üç aşama oruç ehli olan herkes için yararlıdır. Bir aşama, bilinen orucun genel aşamasıdır, yani yemekten, içmekten ve diğer yasaklanan konulardan sakınmaktır. Eğer orucun tek içeriği bu imsak ve kaçınma eylemi olsa bile bir çok yararı söz konusudur. Yani bu aşama hem bizi sınar, hem de bir şeyler öğretir. Bu aşama hem derstir, hem hayat, hem egzersiz ve hem spordur. Masum imamlardan orucun bu aşamasına vurgu yapan bir çok rivayet söz konusudur.
Orucun ikinci aşaması, günahlardan sakınmaktır. Yani kulağınızı, gözünüzü, dilinizi, bedeninizi ve gönlünüzü, hatta bazı rivayetlere göre derinizi ve saçlarınızı günahlardan korumanız gerekir.
Günahtan sakınmak, insan gözünde bir dağ kadar büyük görünen bir olaydır. Ancak karar verirseniz bu dağ, düz bir ova gibi olur. Ramazan ayı bunun egzersizini yapmak için en iyi fırsattır.
Orucun 3. aşaması, insan fikri ve zihnini Allah’ı anma konusunda gaflete düşüren her şeyden uzaklaşmaktır. Bu, İslam peygamberi (sav)’in yüce Allah’a hitaben arz ettiği orucun üst düzeydeki aşamasıdır.
Oruç, gönülde hikmet pınarlarını coşturur. Hikmet gönüle egemen olunca o nurani ve aydın marifet oluşur. Marifet oluşunca da Hz. İbrahim’in yüce Allah’tan istediği ve bu ayın dualarında da sürekli tekrarlandığı yakin hasıl olur. Yakine kavuşan insan da hayatında her türlü zorluğun üstesinden gelir ve olaylar karşısında yenilmek bilmez.Bakın bu çok önemlidir. Hayatı boyunca yüceliş yolunu katetmek isteyen insanın, sorunlar karşısında eğilmemesi. İşte yakin, insana böyle bir hal kazandırır. Bunlar, orucun sonuçlarıdır. Oruç, insan kalbinde Allah’ın zikrini canlandırıp, marifet ışığıyla gönlünü aydınlatırsa gerisi kendiliğinden gelir. Ancak insanı Allah karşısında gaflete sürükleyen her şey oruç sırasında da zararlıdır. Ne mutlu kendilerini yakin aşamasına ulaştıranlara.
Günah ve hevesler karşısında sabırlı olmanın simgesi, oruçtur. Dolayısıyla rivayetlerde de, orucun, ‘sabır’ olarak tabir edildiği görülür. Oruç, isteklerden vaz geçmektir.
Ramazan ayında, tüm gündüzler ve gecelerde, gönüllerinizi mümkün mertebe ilahi nur ile doldurmaya çalışın ve böylece kutsal kadir gecelerine hazırlanın. Çünkü kadir gecesi:
ليلةالقدر خير من الف شهر. تنزّل الملائكة والرّوح. فيها بإذن ربّهم من كل امر
Meleklerin yeryüzünü göklerle birleştirdiği gecedir. Gönüller nur ile dolup taşar ve hayat ortamı da ilahi nur ve faziletle aydınlanır. Kadir gecesi manevi selamet gecesidir. Kadir gecesi gönüllerin ve ruhların selameti, ahlaki hastalıkların şifa bulduğu, maalesef günümüzde müslümanlar milletler de dahil olmak üzere dünya milletlerini saran manevi, maddi, sosyal ve diğer hastalıkların şifa bulduğu gecedir. Tüm bu hastalıklardan kurtulmak, kadir gecesinde mümkün olur, tabi bu geceye hazırlıklı girmek kaydıyla.Dualarınız ve Allah’a yönelişiniz, siz aziz gençlerin pak gönüllerinin zikirleri, ne mucizeler yapmaz ki! Şimdiden kendinizi hazırlayın. Bu, sadece bu günlere özgü değildir. Hayatınızın tüm anlarında Allah katına yakınlaşmak sizin sefa ve ihlasınızı takviye eder ve sefa ve ihlas, tüm sorunları çözebilir.
Ramazan ayı, güç kazanma ve biriktirme ayıdır. Ramazan ayı tüm insanların kendilerini ilahi maneviyat ve gaybi hazinelere ulaştırması, ve mümkün mertebe bu maneviyattan beslenmesi ve kendilerini ilerlemek için hazırlaması gereken aydır.
Her yıl Allahu teala insanlar için istisnai bir fırsat sunar. Bu, Ramazan ayıdır. Bu ayda gönüller yumuşar, ruhlar yücelir ve aydınlık kazanır, insanlar rahmet vadisine adım atmaya hazırlanırlar. Herkes kendi kapasitesi oranında bu ziyafette yer almaya çabalar. Ramazan’ın bitiminde yeni bir yıl başlar ve bu yılın ilk günü, Ramazan bayramı günüdür. Artık, Ramazan ayında kendini donatan mü’minler, yeni yılda doğru yolda hareket etme çabasındadırlar. Doğru yoldan sapılmaması gerekir. Ramazan bayramı, ödül alma ve ilahi rahmeti gözlemleme günüdür.
Ramazan bayramında özel bir incelik vardır. Bu, insanın gelecek Ramazan’a ulaşabilmesi için hazırlanması ve bu yolda kararlı davranmasıdır. Gelecek yıl Ramazan’a kavuşup, Kadir gecelerini idrak etmek isteyen bir insan, davranışlarına ve amellerine dikkat etmek zorundadır. İnsan 11 ay boyunca bu liyakati elde edebilmek için hazırlanmalıdır. Bu, insanın elde edebileceği en büyük feyizdir. Bu feyiz, dünya ve ahiretle ilgili konularda, insanın bizzat kendisi ve yakınları ile İslam toplumunun başarısı için bir vesile durumundadır.
Eğer hazırlıklı olarak yeni bir Ramazan ayına girersek, ilahi ziyafetten daha fazla nasipleniriz ve böylece gelecek yıl daha yüksek bir düzeyde ve daha üst bir derecede yer edinmemiz mümkündür. Bu durumda hem kendi nefsiniz ve kalbinizde ve hem de sosyal yaşama çevrenizde sizi hoşnut edebilecek gelişmeleri gözlemleyebilirsiniz.
Ramazan Ayı Girdiğinde Okunacak Dua
Hamd Allah’a ki, kendisine hamd etmenin yolunu bize gösterdi ve bizi hamd ehlinden kıldı ki, ihsanına şükredenlerden olup iyilik yapanların mükâfatını alalım.
Hamd Allah’a ki, bize dinini armağan etti, şeriatiyle bize minnet koydu ve ihsan yollarını bize tanıttı ki, nimetiyle o yolları katederek rızvanına ulaşalım. Öyle bir hamd ki, bizden kabul buyursun ve onunla bizden hoşnut olsun.
Ve hamd Allah’a ki, oruç ayı, İslam ayı, temizlenme ayı, arınma ayı ve kıyam ayı olan ramazan ayını bu yollardan biri kıldı. “İnsanlar için hidayet kaynağı olan, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delillerini içeren Kur’an’ı bu ayda indirdi.” (Bakara/185)
Ona tanıdığı ayrıcalıklar ve faziletlerle diğer aylara olan üstünlüğünü ortaya çıkardı. Büyüklüğünü bildirmek için diğer aylarda helal ettiğini bu ayda yasakladı; ona belli bir vakit belirleyerek ondan öne geçirilmesine veya sonraya bırakılmasına müsaade etmedi.
Sonra da, gecelerinden belli bir geceyi bin aydan üstün kıldı ve onu Kadir Gecesi olarak adlandırdı. “O gecede, Rablerinin izniyle melekler ve Ruh her iş için inerler.” (Kadir/4) Esenliktir o gece; fecr doğuncaya kadar, sağlam kazası gereği kullarından dilediği için bereketi devam eder.
Allah’ım, Muhammed ve âline salat eyle ve bu ayın değerini bilip saygısını gözetmeyi, bu ayda yasakladığın şeylerden kaçınmayı bize ilham et. Uzuvlarımızı günahlardan koruyup seni hoşnut eden şeylerde işleterek bizi bu ayda oruç tutmaya muvaffak et. Öyle olsun ki, kulaklarımızla boş şeyler dinlemeyelim; gözlerimizi eğlenceye dikmeyelim, ellerimizi sakıncalı bir şeye uzatmayalım; ayaklarımızı harama açtırmayalım; karnımıza helal ettiğinden başkası girmesin; dilimiz senin açıkladığından başkasını konuşmasın; bizi sevabına yaklaştıracak amelden başkası için zahmete düşmeyelim; azabından koruyacak amelden başkasını yerine getirmeyelim. Sonra da bütün bunları, riyakârların gösterişinden ve ün tutkunlarının ün hevesinden arındır ki, işlerimizi yalnızca senin için yapalım; senden başka bir amacımız olmasın.
Allah’ım, Muhammed ve âline salat eyle ve bizi bu ayda, çizdiğin sınırlarıyla, koyduğun farzlarıyla, koştuğun şartlarıyla ve belirlediğin vakitleriyle (günlük) beş namazın vakitlerine vâkıf et. Bizi namazın yüce mertebelerine ulaşan, erkânını koruyan, onu vaktinde kılan, rükuunu, secdesini ve tüm üstün amellerini kulun ve Resulünün -salavatın ona ve âline olsun- getirdiği gibi en kâmil ve kapsamlı taharetle, en açık ve belirgin huşuyla yerine getiren kimselerden kıl.
Bu ayda bizi, akrabalarımızla iyilik ve ihsan üzere ilişki kurmaya; komşularımıza ikram ve bağışta bulunmaya; mallarımızı vebal olmaktan kurtarmaya; zekâtını ayırarak temizlemeye; bize dargın-küskün olanların gönlünü almaya; haksızlık yapanlara karşı insaflı olmaya; asla dost edinemeyeceğimiz, barış içinde yaşayamayacağımız senin düşmanlarının dışında, bize düşmanlık edenlerle barışmaya; bizleri günahlardan temizleyecek, kötülüklerden koruyacak, meleklerin bile yapamayacağı temiz amellerle sana yaklaşmaya muvaffak et.
Allah’ım, bu ayın hürmetine ve bu ayın evvelinden sonuna kadar sana ibadet eden mukarreb melekler, mürsel peygamberler ve salih kulların hürmetine senden istiyorum ki, Muhammed ve âline salat edesin. (Allah’ım,) Bu ayda bizi, kullarına vaad ettiğin saygınlığa ehil kıl; sana itaat etmekte âdeta yarışan kullarına vereceğin şeyleri bize de ver ve rahmetinle, bizi en yüksek makamı hakkedenlerin arasına kat.
Allah’ım, Muhammed ve âline salat eyle ve bizi tevhidinde şirke düşmekten, övgünde kusur etmekten, dininde kuşkulanmaktan, yolunda körlüğe duçar olmaktan, senin için gerekenden gaflet etmekten ve düşmanın olan kovulmuş şeytana aldanmaktan koru.
Allah’ım, Muhammed ve âline salat eyle ve içinde bulunduğumuz bu ayın her gecesinde affınla (cehennemden) salıvereceğin, rahmetinle bağışlayacağın kulların varsa, bizi onlardan eyle ve bizi bu ayın en iyi ehli ve ashabından kıl.
Allah’ım, Muhammed ve âline salat eyle ve ramazan hilalinin gözlerden kaybolup gökyüzünden silinmesiyle günahlarımızı da sil; günlerinin sıyrılmasıyla veballerimizi bizden sıyır. Ramazan bitince hatalardan arınmış, kötülüklerden temizlenmiş olalım.
Allah’ım, Muhammed ve âline salat eyle ve bizi bu ayda, eğrilirsek düzelt; kayarsak doğrult; şeytan bize musallat olursa bizi ondan kurtar.
Allah’ım, bu ayı sana ibadet etmemizle doldur; vakitlerini sana itaat etmemizle süsle; gündüzlerinde oruç tutmaya, gecelerinde namaz kılıp dua etmeye, bağışlanmak için ağlayıp sızlamaya muvaffak et bizi; gündüzleri gafletimize, geceleri kusur ettiğimize tanık olmasın.
Allah’ım, hayatta olduğumuz sürece diğer aylar ve günlerde de bizi böyle olmaya muvaffak et. Bizi, “Firdevs’e varis olup orada sürekli kalacak olan” (Mü’minun/11), “Rablerine dönecekleri için verdiklerini kalpleri çarparak veren” ve “iyiliklere koşuşup iyilik için yarışan” (Mü’minun/60-61) salih kullarından kıl.
Allah’ım, her zaman, her an ve her halükârda, salat ettiğin kimselere ettiğin tüm salatların sayısıca, tüm o salatların, senden başka kimsenin sayamayacağı kadar kat kat fazlasıyla Muhammed ve âline salat eyle. Hiç kuşkusuz, sen, dilediğini yaparsın.
Mısırdaki Gelişmelerden Alınacak Dersler
Bismillah
Mısır’daki gelişmeler bir çok açıdan üzerinde ayrıntılı olarak durulup analiz edilmeğe değecek kadar önemlidir. Mısır’ın jeopolitik konumu, Arap dünyasındaki etkin rolü ve bunlara paralel olarak İhvan’ul Müslimiyn veya Müslüman Kardeşler hareketinin ortaya çıkış yeri ve merkezi olması bakımından Arap olmayan İslam ülkeleri ve İslami hareketler için de önemlidir.
Bilindiği üzere Müslüman Kardeşler hareketi 1928 yılında Merhum Hasan El- Benna tarafından İslami değerlere dayalı bir toplum/devlet oluşturma amacıyla tesis edilmiştir. Özelde Mısır’da genelde İslam dünyasında İslamcılık iddiasıyla ortaya çıkan ve bazen iktidarı ele geçiren parti ve hareketlerin ilan edilen ilkelere bağlı kalmamaları, ilkelere bağlılıkta gösterdikleri zaaflar ve bazen mühim ehemm fıkıh kuralına sarılarak ve bir takım maslahatlar ileri sürerek bu ilkeleri ikinci plana atmaları bu hareketlerin çeşitli açılardan incelenmesi gereken afetlerindendir. Öyle afetler ki çoğu defa İslami hükümetin meşruiyet kaynağı, İslami hükümette makbuliyet alanı ve sınırları, halkın rolü ve seçimler, İslami mücadelenin kuralları vb ilkeler konusunda İslami kaynakları değil de liberal demokrasiyi referans almaya kadar sürüklenirler.
Hangi maslahat üzereyse Müslüman Kardeşler ve başka adlar ve partiler adıyla ortaya çıksalar da aynı görüşte olan Sünni- İslami hareketlerin hemen hepsi ister iktidara ulaşmak yolunda ister iktidara ulaştıklarında bu önemli ilkeleri unutur veya gündemlerinden çıkarırlar. İslam’da hükümetin kaynağı, meşruiyeti, yöneticinin makbuliyet vb temel ilkeler konularında bilgi edinmek isteyenler rasthaber yazarlarından Sabahattin Türkyılmaz hocanın “Velayet-i Fakih” konulu yazılarına başvurabilirler.
Müslüman Kardeşler hareketinin ilk kuruluş yıllarından itibaren ilan edilen temel ilkeleri arasında anti emperyalizm ve anti siyonizm ilkesi her dönemde vurgulanmıştır. Biz bu değerlendirmede daha çok iktidara geçen İslamcıların bu ilkeden niçin uzaklaştıkları üzerinde durmak istiyoruz. Bu sapmaları değerlendirirken İran İslam İnklabının siyasal literatüre kazandırdığı kriterleri ve ihya ettği temel ölçüleri görmezden gelmek mümkün değildir. Bunun için önce İslam İnkılabıyla başını ABD’nin çektiği Batı emperyalizmi arasındaki mücedeleye kısaca değinelim:
İslam İnkılabının 1979 yılında İran’da Merhum İmam Humeyni’nin liderliğinde zafere ulaşmasıyla birlikte İslami hareketler literatürüne yeni terimler eklendi. İstikbar, müstekbir, mustaz’af, büyük şeytan bunlardan bazılarıdır. Komünizmin en büyük düşman olarak, ABD ve kapitalist Batı ülkelerinin dost ve müttefik olarak tanıtıldığı o dönemde İmam(ra) genel görüşün aksine ABD’yi büyük şeytan olarak tanıtıyor ve dünya üzerindeki zulüm ve baskıların sebebi olarak ilk derecede başını ABD’nin çektiği Batı emperyalizmini sorumlu gösteriyordu.
O zamana kadar dindarlar nezdinde dinin koruyucusu ve bazı cemaat liderleri tarafından “ehven-i şerr”(kötülerin iyisi, şirini) olarak tanıtılan ABD ve Batılı müttefikleri İmam’ın bu duruşu karşısında boş durmadılar elbet. Siyasal, ekonomik ve kültürel olarak İslam inkılabından büyük bir darbe yiyen Batı, müslüman kitlelerin Batı emperyalizmine karşı uyanışını engellemek için sayısız hile ve komplolar düzenlemeye başladı. İslam inkılabının yayılmasını önlemek amacıyla önce İran’a komşu Pakistan ve Türkiye gibi iki önemli İslam ülkesinde askeri darbeler düzenledi, Suudi Arabistan ve Mısır gibi iki önemli Arap ülkesindeki diktatörleri acilen takviye etmeye başladı, Irak’ta işbaşındaki Saddam Hüseyin rejimini İran’a saldırıya geçmeye teşvik etti ve sekiz yıl boyunca her açıdan destekledi. Afganistan’daki Sovyet işgalini bahane eden ABD bir yandan Sovyetler Birliği’ne karşı müslümanların hamisi rolünde Suudilerin petro dolarlarını ve Pakistan istihbaratını seferber ederek İslam İnkılabına karşı alternatif bir İslam modeli (Talibanizm) oluşturmaya çalışırken öte yandan Afganlı mücahitlerle İslami İran’ın yakınlaşması ve işbirliğini önlemek için mezhepçilik fitnesini hortlattı.
İlk yıllarda Selefi-Vahabi kartını anti emperyalist ve anti siyonist İslam İnkılabına karşı alternatif model olarak kullanan ABD, Avrupalı ve İslam ülkelerindeki müttefiklerinin yardımıyla sadece İslam ülkeleri değil ABD ve Avrupadaki müslüman grupları bile parasal yardım ve idari teşviklerle İslam İnkılabına karşı örgütlemeye başladılar. Hatırlatmak gerekir ki Vahabi-Selefilik o zamana kadar Sünni müslümanlar arasında marjinal ve Batı işbirlikçisi bir akım olarak algılanmaktaydı ve ABD’nin bunca çabalarına ve geniş çaplı faaliyetlerine rağmen Türkiye gibi bazı ülkelerde çok az kabul görebilmişti. Selefilik akımı 11 Eylül 2001 tarihinde Amerikan ikiz kulelerine yönelik saldırılar ardından ABD’nin hedefi haline geldi ve ABD ve müttefikleri Afganistan çıkarmasıyla, kendi elleriyle yetiştirip büyüttükleri Taliban ve El-Kaide’ye karşı savaş açmak zorunda kaldılar. Vahabiliğin merkezi ve petro-dolar zengini Suudi rejimini İslam dünyasına alternatif model gösterme komplosu böylece yenilgiyle sonuçlanmıştı. Bu durumda eski planları(mezhepçilik fitnesi ve...) sürdürmekle birlikte yeni alternatif modeller oluşturulmalıydı.
İslam İnkılabıyla müstekbirliğin baş temsilcisi ABD arasındaki mücadele artık yavaş yavaş uygarlık mücadelesine, yani çok yönlü bir savaşa dönüşüyordu. Darbeler ve mezhepçilik fitnesiyle İslam İnkılabının mesajının yayılmasını önlemeyi başaramayan ABD, bir yandan çeşitli bahanelerle (insan hakları, nükleer teknoloji ve...) İslam Cumhuriyetine karşı askeri, ekonomik ve teknolojik ambargolarını durmadan artırırken öte yandan yine İslam dünyasının içinden yeni alternatif modeller çıkarmaya koyuldu. Bu yeni planda artık İslam ülkelerine laiklik dayatmasında ısrar edilmiyecekti. Batılı değerler çerçevesinde oluşturulacak hükümetler aracılığıyla laiklikte ısrar eden kadrolar tasfiye edilerek müslüman kitlelerin bazı beklentilerine olumlu yaklaşılacaktı. “Ilımlı İslamcılık” adındaki bu yeni projede laiklikte ısrar etmeyen demokratik rejimlerin iş başına gelmelerine yardım edilecek ve bu yolla dindar ve anti emperyalist kitleler kontrol altında tutulacaklardı. Hedef Batı’lı değerleri tehdit eden, insanlara mücadele yol ve yöntemi gösteren ve müslümanları vahdete davet ederek asıl düşmanı tanıtan İslami İran’ın etkisini ortadan kaldırmak için yeni modeller ortaya sürmekti.
Başta ülkemiz olmak üzere Mısır gibi önemli İslam ülkelerinde son on yıl içerisinde ortaya çıkan gelişmeleri bir de bu açıdan değerlendirmek gerekir. Bu ülkelerde iktidara gelen hükümetlerin illa da ABD tarafından iş başına getirildiği iddiasında değiliz. Ancak bu hükümetlerin iş başına geldikten sonra ABD’nin projeleri doğrultusunda hareket ettikleri, dahili ve bölgesel siyasetlerinde ABD ile koordinasyon içinde oldukları ve müslüman kitlelerin anti emperyalist ve anti siyonist duygu ve duruşunu reel politik adına emperyalizmle stratejik ortaklığa ve siyonizmle uzlaşmaya çevirdiklerini görünce ABD projesinin başarıyla uygulandığı sonucu ortaya çıkmaktadır.
Bu hükümetlere yönelik bu ve benzeri eleştiriler cevapsız kalmıyor elbet: Reel politik/gerçekçi politika, maslahatı gözetmek, yerleşene kadar/köprüden geçene kadar ayıya dayı demek, uygun zamana kadar asıl niyeti gizlemek/takiyye, kökten dinci damgası yememek için dikkatli olmak gerekir ve...
Bu bahanelere karşı sormak gerekir:
Batı sizi “Ilımlı İslam” modeli olarak bölge halklarına takdim etmektedir. Bunu kabul ediyor musunuz?
Hemen diyecekler ki, bizim İslami ilkelere dayalı bir hükümet/devlet kurmak diye bir gündemimiz ve böyle bir iddiamız yoktur. Bu durumda niçin her fırsatta bölgenin müslüman halklarına model ve referans olduğunuzu dile getirip duruyorsunuz? İlımlı İslamcı olarak tanıtılan kimliğiniz adına değil de hangi ideoloji namına, Batı uygarlığı adına mı? Hayır, diyorsanız, bu durumda bölge ülkelerine hangi uygarlık ve ideoloji adına model olabilirsiniz? Din kaygınız yoksa iktidarınızı sürdürmek için dindar insanların özlem ve duygularını niçin istismar ediyorsunuz? Niçin gerçek mahiyet ve niyetinizi ortaya koymuyor ve Mevlana’nın “ Ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol” sözünü tekrarlayıp durmanıza rağmen kendiniz buna uymuyor sunuz?
Şeytanın taktikleriyle şeytanla mücadele ettiğinizi mi sanıyorsunuz?
İktidara ulaşmak ve iktidarda kalmak için her yolu denemek caiz midir?
Tağuutu inkar etmeden Allaha iman ve sağlam kulptan tutunmak mümkün olmayacağı gibi müstekbirleri, kendilerini uluslararası camia tanıtıp üstünlük taslıyanları, sulta sistemini, emperyalizmi ve uluslararası siyonizm ağını karşınıza almadan İslam nizamı kurmak da mümkün değildir.
Müslüman Kardeşler Hareketinin Mısır’da ve AK Parti hükümetinin ülkemizde izlediği yol maalesef tezad ve çelişkilerle doludur. İki yıl önce Kahire’nin Tahrir meydanını dolduran milyonların önemli taleplerinden biri Siyonist Rejim’le ilişkilerin kesilmesi, Camp David anlaşmasının lağvedilmesi ve Filistin davasının desteklenmesiydi. Hatta Siyonist Rejimin Kahire’deki elçiliğini basarak bunda ne kadar ısrarlı olduklarını gözler önüne serdiler. Ama Mursi’nin Müslüman Kardeşler hükümeti iktidara geçtikten sonra reel politik namına siyonist rejimle yapılan bütün anlaşmalara bağlı kalacağını açıkladığı gibi Filistin davası hususunda bırakın radikal bir karar almayı Gazze’nin Refah kapısını daimi olarak açık tutma cesaretini bile gösteremedi. İsrail’e karşı reel siyaset uygulayarak tek bir kelime deme cesareti gösteremeyen Mursi ne hikmetse iktidara geçtiğinden beri katıldığı her dahili ve uluslararası toplantıda Direniş Cephesinin önemli üyelerinden Suriye hükümetinin devrilmesi talepleriyle kükreyip durdu.
Bu yöntem sadece Mursi hükümetiyle sınırlı değildir elbet, dindar ve anti siyonist müslüman kitlelerin oyunu almak için siyonist rejime sözlü saldırılarda bulunduğu halde iktidara geçtiğinde bu rejimle her türlü işbirliğini genişleten rejimlerin hepsinin izlediği uzlaşmacı ve aldatıcı bir yöntemdir.
Bu çelişkili tavırlar dindar ve anti emperyalist müslümanların gözünden kaçmamaktadır. Bu tavırlara karşı Mısır’da halk kitleleri bir yıl gibi kısa bir süre sonra tepki verdi ve sözünde durmayan hükümetlere tahammül edemiyeceklerini ortaya koydular. Görünürde ekonomik adaletsizliğe karşı cumhurbaşkanını istifaya çağıran ve yeni seçimlerin yapılmasını isteyen kitleler gerçekte verilen tüm vaat ve sözlerin tutulmamasına karşı kızgınlık ve tepkilerini ortaya koydular.
Müslüman halklar artık kendilerine tahakküm eden rejimlerin çeşitli konulardaki tavır ve duruşlarını, kendi ülkeleri ve komşu ülkelere karşı emperyalist güçlerle işbirliği yapıp yapmadıklarını, bölgenin kanser tümörü İsrail’le ilişkilerini yakından izlemektedirler. Hangi söylem ve iddiayla işbaşına gelirlerse gelsinler hükümetler bundan sonra halkın bu konulardaki duyarlılıklarını nazara almak zorunda hissedecekler kendilerini.
Y. ZİYA T.YILMAZ
İRİB Kanallarının yayını durduruldu
Bazı batılı uydu şirketleri, İran İslam Cumhuriyeti Radyo-Televizyon kanalları yayınına verdikleri servisleri sonlandırdılar.
Press tv'nin bildirdiğine göre İran'a yönelik uygulanan yaptırımları bahane eden bazı batılı uydu şirketleri 1 Temmuz tarihinden itibaren İRİB yayınlarını durdurdular.
Bu haber uyarınca Hotbird B-13, Eutelsat C-25, Eutelsat B21, Eutelsat 8 Wi, İntelsat 20, Galaksi 19 ve Optus d-2 uyduları İran'ın İngilizce yayın yapan Presstv televizyonunun yayınını kestiler.
İRİB'in İspanyolca televizyon yayını da Eutelsat 8, Eutalsat 7 ve intellsat 21 uydularından kesildi.
Arapça yayın yapan el-Alem kanalının yayını da Eutelsat 8 uydusundan durduruldu.
Arapça ve İngilizce dillerinde sinema filmleri yayınlayan İFİLM kanalının yayını ise Horbird B-13, Eutelsat C-25, Eutelsat B-21, Eutelsat 7, İntellsat 20, Optus D-2 uydularından kaldırıldı ve keza bu uydulardaki El-Kevser Arapça televizyonunun yayınına da son verildi.
Uluslararası Telekomünikasyon Uydu Örgütü genel müdürü Amerika ve dev uydu firması İntelsat'tan, İran uydu kanalları ile ilgili aldıkları kararı askıya almalarını istemişti.
İntelsat uydu firması 19 Haziran tarihinde aldığı kararı açıklarken, aralarında PRESSTV'nin de bulunduğu İran uydu kanallarının yayınını durduracağını bildirmişti.
İran ve Türkiye turizm alanında işbirliğini geliştiriyor
Türkiye turizm ve kültür bakanlığının Avrupa ve dış ilişkiler sorumlusu Belir Timuçin Seyyar, İran ve Türkiye arasında turizm alanında iyi ilişkilerinin olduğunu söyledi.
İran devlet televizyonun haberine göre, Türkiyeli yetkili, D8 üyesi ülkelerinin turizm konferansında yaptığı açıklamada, dünyadaki iktisadi sorunların turizm alanında da olumsuzluklara neden olduğunu ama kalkınmakta olan ülkelerin aralarında turizmi geliştirmek için ortak yatırımlara ihtiyaç duyduğunu söyledi.
Halkın ve özel sektörün turizm alanında rolünün arttırılması gerektiğini bildiren Seyyar, bunun için D8 üyesi ülkelerin potansiyellerinden en iyi şekilde istifa etmek için karşılıklı işbirliği yapmalarının zaruri olduğunu bildirdi.
İranlı turistlerin Türkiye'ye girmeleri için vizeye ihtiyaç olmadığını hatırlatan Türkiye turizm ve kültür bakanlığının Avrupa ve dış ilişkiler sorumlusu Belir Timuçin Seyyar, İranlıların istedikleri zaman Türkiye'nin istediği her yerine gidebileceklerini söyledi.
İran ve Türkiye arasında turizm alanında iyi bir işbirliğinin olduğunu zira 1 yılda Türkiye'ye gelen İranlı turist sayısının 1.5 milyon civarında olduğunu belirten Türkiyeli yetkili, Türkiyeli turistlerin de İran'ın turistik alanlarını görmeleri için İran'ın bu konuda çaba göstermesini istedi.
UAEK siber saldırılara karşı kararlı tutum sergilemeli
İran İslam Cumhuriyeti'nin Uluslar arası Atom Enerjisi Kurumu'ndaki daimi temsilcisi Ali Asger Sultaniye, bu kurumun nükleer tesislere yönelik siber saldırılara karşı mücadele etmesi ve kararlı tutum ortaya koyması gerektiğini bildirdi.
Sultaniye, Viyana'da düzenlenen Nükleer Güvenlik Konferansı'nda yaptığı konuşmada, nükleer tesislere yönelik siber saldırının nükleer güvenlik aleyhinde çok ciddi bir tehdit olduğunu belirterek, sözkonusu nükleer tesislerin korunmasının UAEK'nun en önemli görevlerinden olduğunu kaydetti.y
Uluslar arası toplumun ebediyen nükleer silahların imha edileceği zamana bekleyemeyeceğinin altını çizen Sultaniye, dünyanın nükleer güvenliğinin en iyi şekilde sağlanmasının yolunun nükleer silahların imhasından geçtiğini söyledi.
Sultaniye, Viyana Konferansı'nı nükleer güvenlik ve ülkeler arasında karşılık görüş alış verişinde bulunmak açısından önemli olarak nitelerken İran'ın nükleer enerji faaliyetlerinin tamamen uluslar arası nükleer güvenlik standartlarında sürdüğünü söyledi.
Ramazan konuşmaları
Hz.Peygamber Efendimiz Muhammed Mustafa(sav) Ramazan ayı yaklaşırken Müslümanlara hatırlatma ve tavsiyelerde bulunduğu hutbesi…
“Ey İnsanlar! Şüphesiz Allah’ın ayı bereket, rahmet ve mağfiret ile size doğru gelmekte, o öyle bir ay ki Allah katında en üstün aydır. Bu ayın günleri günlerin, geceleri gecelerin ve saatleri de saatlerin en faziletlisidir. Allah bu ayda sizi kendi ziyafetine davet ederek, sizlere değer vermiştir. Nefesleriniz zikir, uykularınız ibadet, amelleriniz makbul ve dualarınız kabul edilmiştir. Öyleyse doğru niyet ve temiz bir kalple Allah’a dua edin ki; sizi bu ayın orucunu tutmaya ve onda Kur’an okumaya muvaffak etsin. Şüphesiz halkın en kötüsü bu ayda bağışlanmayanlardır. Bu oruç ayında açlık ve susuzlukla kıyamet gününün açlık ve susuzluğunu hatırlayın. Fakir ve miskinlere yardım edin, büyüklere saygılı, küçüklere sevgili olun, akrabalarınızla ilişkinizi koruyun, dilinizi gözünüzü ve kulaklarınızı haramdan sakındırın. Eğer yetimlerinize şefkatli davranılmasını istiyorsanız, sizde başkasının yetimine iyi davranın. Günahlarınızdan pişman olup tövbe edin, namaz vakitlerinde dua etmeyi unutmayın çünkü o zamanlar en faziletli vakittir. Allah kullarına rahmet gözüyle bakar, dua edip onu çağırdıklarında icabet eder.
Ey İnsanlar! Canlarınız, amelleriniz elinde rehindir, onları istiğfar ederek kurtarın, omuzlarınız günahlarınızla ağırlaşmıştır, uzun secdeler ederek onları hafifletin.
Ey insanlar! Kim bu ayda mümin bir oruçluya iftar verirse sanki Allah katında bir köle özgür bırakmıştır ve Allah onun geçmiş günahlarını da bağışlayacaktır. Ashaptan birisi: “Ey Allah’ın Resulû! Hepimizin buna gücü yoktur.” deyince, Resulullah şöyle buyurdu: “Cehennemden kendinizi sakındırın, bir hurmayla dahi olsa, bir içim suyla bile olsa cehennem ateşinden korunmaya çalışın.”
Ey İnsanlar! Kim bu ayda elinin altında olanlara kolaylık sağlar ve işlerini hafifletirse Allah da onun hesaplarını kolaylaştırır. Kim bu ayda başkalarına kötülük etmekten kendini korursa Allah da görüşme gününde ona karşı gazabının önünü alır. Kim bu aydabir yetime ikramda bulunursa, Allah kendisine kavuştuğunda ona ikramda bulunur. Bu ayda yakınlarına sılayı rahimde bulunan kimseye Allah merhamet eder. İlişkisini kesen kimseyi de kıyamet gününde kendi rahmetinden mahrum kılar. Bu ayda kim bir müstehap namaz kılarsa Allah onun cehennemden kurtulduğunu yazar, farz namaz kılan birisine ise sanki diğer aylarda yetmiş namaz kılmış gibi sevap verir. Kim bu ayda bana salatu selam gönderirse, terazilerin hafif olduğu zamanda onun amel terazisi ağırlaşır. Bu ayda Kur’an’dan bir ayet okuyan kimse diğer aylarda bir Kur’an hatmetme sevabını alır.
Ey İnsanlar! Cennet kapıları bu ayda yüzünüze açılmıştır. Rabbinizden isteyin ki, yüzünüze kapatmasın. Cehennem kapıları kapalıdır, isteyin ki, yüzünüze açmasın. Şeytanlar ise, zincire vurulmuştur. Rabbinizden dileyin ki, onları size musallat etmesin. Emir’ül Müminin Ali (a.s) buyuruyor: “Ayağa kalktım ve dedim ki: Ey Allah’ın Resulü! Bu ayda en faziletli amel hangisidir?” Cevap olarak buyurdular: “En güzel amel insanın kendisini haramdan korumasıdır.”
Selman-ı Farisi Radiyallâhu Anh anlatıyor:
Resul-i Ekrem Efendimiz Sallallâhu Aleyhi ve Alihi Vesellem Şaban ayının son gününde bize okuduğu bir hutbede şöyle buyurdu:
“Ey insanlar, büyük ve mübarek bir ay yaklaştı, gölgesi başınıza geldi.
Bu öyle bir aydır ki, içinde bin aydan daha hayırlı olan Kadir Gecesi vardır.
Allah o mübarek ayın gündüzlerinde orucu farz, gecelerinde nafile namazları meşru kıldı.
Bu ayda küçük büyük bir hayır yapan insan başka aylarda bir farz eda etmiş gibi sevap alır.
Bu ayda bir farzı yapmak, başka aylarda yetmiş farz yerine geçer.
Bu ay Allah için açlık ve susuzluğun, taat ve ibadetin meşakkatlerine sabır ve tahammül ayıdır. Sabrın karşılığı da Cennettir.
Bu ay yardımlaşma ayıdır, bu ay mü’minlerin rızkını arttıracak aydır.
Bu ayda her kim oruçlu bir mü’mine iftar edecek bir şey verirse, yaptığı bu iş günahlarının bağışlanmasına ve Cehennemden azat olmasına sebep olur. Oruçlunun sevabından da hiçbir şey eksilmeden onun kadar sevaba kavuşur.
Ashab-ı Kiramdan bazıları, “Ya Resulallah, hepimiz oruçluya iftar edecek bir şey bulup verecek durumda değiliz” dediler.
Bunun üzerine Resul-i Ekrem Efendimiz Sallallâhu Aleyhi Vesellem, “Allah bu sevabı bir tek hurma ile, bir içim su ile, bir yudum süt ile oruçlu mü’mine iftar ettirene de verir” buyurdular ve hutbelerine şöyle devam ettiler:
Bu ayın başı rahmet, ortası mağfiret, sonu da Cehennemden kurtuluştur.
Bu ayda her kim kölesinin (işçi ve hizmetçisinin) işini hafifletirse Allah onu affeder ve Cehennemden uzak tutar.
Bunun için bu ayda şu söyleyeceğim dört hasletten ikisi ile Rabbinizi razı kılarsınız, diğer ikisinden ise hiçbir vakitte ayrı kalamazsınız.
Rabbinizin rızasına sebep olan hasletlerin birisi, Kelime i Şehadete devam etmeniz, diğeri de Allah’tan mağfiret dilemenizdir.
Vazgeçemeyeceğiniz iki hasletin biri Allah’tan Cenneti istemek, diğeri Cehennemden Allah’a sığınmaktır.
Her kim oruçluya bir yudum su verirse, Allah da ona benim mahşerdeki havuzumdan öyle bir su içirecektir ki, Cennete girinceye kadar bir daha susuzluk çekmeyecektir.” (et-Tergib ve’t-Terhib, 2:94-95)