کارگر

کارگر

 Dünya Voleybol Ligi rekabetleri kapsamında İran Milli Takımı güçlü Almanya takımını kesin galibiyetle 3-0 yendi.

Mehr haber ajansı muhabirinin bildirdiğine göre, 24. Dünya Ligin yedinci haftasının rekabetleri kapsamında Tahran Azadi salonda İran ve Almanya Voleybol milli takımları arasında ilk karşılaşma gerçekleşti.

B grubunun 7. haftasında yapılan bu karşılaşmada İran takımı güçlü Almanya takımını 3-0 (25-19, 25-18, 25-20 ) olarak yendi.

Söz konusu rekabetlerin yedinci haftası kapsamında iki takım yarın Tahran'da ikinci kez karşılaşacaktır.

 

 

Cumartesi, 13 Temmuz 2013 06:27

Davutoğlu-Salihi ortak basın toplantısı

İran İslam cumhuriyeti ve Türkiye Dışişleri Bakanları Suriye'de ateşkes çağrısında bulundular.

MHA - Mısır olaylarıyla ilgili fikir alış verişinde bulunmak üzere bir heyet başkanlığında Ankara'ya bir günlük iş ziyaretinde bulunan İran İslam Cumhuriyeti dışişleri bakanı Ali Ekber Salihi katıldığı ortak bir basın toplantısında soruları cevaplandırdı.

İran devlet televizyonun İrna'ya dayandırdığı habere göre iki ülke dışişleri bakanları bu basın toplantısında Suriye gelişmelerine temasla mübarek Ramazan ayı boyunca bu ülkede ateşkes uygulanması talebinde bulundular.

Geçen yıl da İran ve Türkiye dışişleri bakanlarının Suriye'de ateşkes çağrısında bulunduklarını hatırlatan Salihi, bu yılki ateş kes çağrılarının olumlu yanıt bulmasını ve Suriye'de akan kanın sadece Ramazan ayında değil her zaman durmasını temenni etti.

Türkiye ile İran arasında çok özel, eski ve köklü ilişkiler bulunduğuna işaret eden Salihi, "Türkiye ile siyasi anlamda birçok konuda aynı şeyi düşünüyoruz. Sadece birkaç fikir ayrılıklarımız bulunmaktadır. Bunları da istişare ederek, birbirimizi aydınlatmaya çalışıyoruz. Her zaman şeffaf ve konuşmaya çalışıyoruz, diplomasinin çerçevelerinden uzak durmaya çalışıyoruz, birbirimizle kardeşçe konuşuyoruz" ifadesini kullandı.

Türkiye ve İran'ın çok fazla ortak noktası olduğunu, bunları güçlendirerek fikir ayrılıklarının üstesinden gelinebileceğini de vurgulayan Salihi Mısır'daki duruma temasla da, "Sonunda kendi geleceğini belirleyecek olanlar Mısır halkıdır, Mısır halkının iradesi ve isteği ne olursa olsun herkes tarafından onaylanmalıdır. Mısır'ın siyasetçileri, bilim adamları, seçilmiş kişileri, kontrolü kaybetmemek için ellerinden geleni yapsınlar. İnşallah bunu yaparlar ve bu bereket ayında milli birliklerini sağlayabilirler. Umuyoruz ki Mısır hızlı bir şekilde bu kaos ortamını ve krizi bir an önce atlatır ve ülkede halkın iradesi gerçekleşir" ifadesini kullandı.

Türkiye dışişleri bakanı Davutoğlu da, burada yaptığı konuşmada, Türkiye ve İran'ın köklü ilişkilere sahip iki önemli bölgesel güç olduğunu belirterek, İranlı mevkidaşının en sık görüştüğü meslektaşlarının başında geldiğini, her konuyu kapsamlı şekilde değerlendirdiklerini kaydetti.

Davutoğlu, "Türkiye olarak bu çerçevede, bu taleplerin dile getirilmesi konusunda da özellikle seçimler ve seçimlerle iş başına gelmiş otoritelere saygı yanında bu tür seçme şansının da verilmediği ülkelerde bir an önce bu tür sağlam meşruiyet zemini oluşması yönündeki talepleri hep destekleye geldik. Maalesef, son dönemde özellikle Suriye ve Mısır bağlamında yaşanan gelişmeler, bölgemizin barış istikrar ve refah havzası haline gelmesinin önünde ciddi engeller teşkil ediyor" dedi.

 

Cumartesi, 13 Temmuz 2013 05:43

BM: Muhalifler sarin gazı kullandı

BM, Suriyeli muhaliflerin sarin gazı kullandığını gösteren bulgulara ulaştığını duyurdu.

BM yetkilisi Carla del Ponte, "Suriye'deki şiddet olayları kurbanlarının ifadeleri, muhaliflerin sinir gazı (sarin) kullandığını gösteriyor" dedi. Esad rejiminin kimyasal silah kullandığına dair kanıt ise yok.

Bir İsviçre televizyonuna konuşan BM Uluslararası Bağımsız Suriye Araştırma Komisyonu Başkanı Carla del Ponte, muhaliflerin sarin gazı kullandığına dair güçlü, somut şüpheler bulunduğunu, ancak bu konuda henüz kesin kanıtlara ulaşamadıklarını söyledi.

BM yetkilisi Del Ponte, Esad rejiminin kimyasal silah kullandığına dair bir kanıta ise rastlamadıklarını belirtti.

NEREDE VE NE ZAMAN KULLANILDIĞINI AÇIKLAMADI

Eski Yugoslavya için Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi'nin başsavcılığını da yapan İsviçreli eski savcı Carla del Ponte, ellerindeki verileri doğrulamak için daha fazla sayıda tanık ifadesi dinlemek istediklerini vurguladı. BM yetkilisi Del Ponte, sarin gazının nerede ve ne zaman kullanıldığı konusunda ise bilgi vermedi.

sviçreli eski savcı Carla del Ponte'nin başkanlığını yaptığı BM Uluslararası Bağımsız Suriye Araştırma Komisyonu, Ağustos 2011'de Suriye'deki insan hakları ihlallerinin araştırılması için kurulmuştu.

BM HEYETİ KOŞULSUZ İZİN İSTİYOR

BM, Suriye'deki kimyasal silah kullanımı iddialarını soruşturmak için ayrı bir ekip görevlendirdi. Söz konusu ekibin Suriye'ye gitmek için hazır olduğu açıklandı. Ancak ekip, tüm iddiaların araştırılabilmesi için koşulsuz olarak izin verilmesini istiyor.

'HER GÜN 8 BİN SÜRİYELİ KAÇIYOR'

Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK) Ortadoğu Sözcüsü Rim es-Salim de, günde 8 bin Suriyelinin komşu ülkelere sığındığını belirtti.

BM Mülteciler Yüksek Komiserliği Ortadoğu sözcüsü Salim, bu yıl sonunda komşu ülkelere sığınan Suriyeli sayısının 3 milyona ulaşacağı, Türkiye'deki sığınmacı sayısının ise 1 milyona varacağı tahmininde bulundu.

Sığınmacılara gerekli hizmetleri sunmak için destek talebinde bulunan Salim, "Hizmet sunmak için ek finans sağlanmalı. Maddi sorunların yanında bir de güvenlik konusu var. İnsani yardımların Suriye'ye güvenli bir şekilde ulaşması için insani yardım

 

Cumartesi, 13 Temmuz 2013 05:39

Bahreyn'de gece protestoları

Bahreyn'in farklı bölgeleri yine protesto gösterilerine sahne oldu. Gece saatlerinde sokağa dökülen halk, dikta Ali Halife rejiminin siyasi tutukluları işkence etmesini  etti.

Bahreyn mahkemeleri "14 Şubat Hareketi'ne" karşı yargılama sürecini başlattı. Tutuklular ilk mahkemede, tutuklanma anlarından, gördükleri işkencelerin detayına kadar her şeyi söylerken, kendilerine atılan iftiraları reddettiler.Tutukluların arasında bulunan bir bayan tecavüz edilmekle tehdit edildiğini de vurguladı.

Bunun ardından, Bahreyn'in, Kerbabad, El Musella, İskan Selmabad, Kerane, Malikiye, Neviderat, Sitre, Deraz, Meamir, Bilad Kadim, Manama, Sehle ve daha bir çok yerinde dikta Ali Halife rejiminin zorbalığı protesto edildi.

 

Cumartesi, 13 Temmuz 2013 05:33

Irak'ta teröristler "Ramazan" demedi

Irak sokakları yine kan gölüne döndü. Teröristler, cenaze merasimlerine ve polis merkezlerine saldırdı.

Yetkililerin bildirdiğine göre, bombalı saldırılardan biri Bağdat'a 180 km mesafede kurulan kontrol noktasına düzenlendi. Saldırı sonucu 11 kişi hayatını kaybetti.

Bağdat'ın Miktadiye Bölgesi'nde bir cenaze evine yapılan bombalı saldırıda 10 kişi hayatını kaybetti, 32 kişi de yaralandı. Teröristler, yaralıları hastaneye götürmek için akın eden halkın arasında tekrar intihar saldırısı düzenledi.

Tekrib Bölgesi'nde düzenlenen bombalı saldırılarda 28 kişi hayatını kaybetti, 79 kişi de yaralandı.

Musul'da polisleri hedef alan 3 intihar saldırısında 9 polis hayatını kaybetti, 28 kişi de yaralandı.

El Anbar Bölgesi'nde de bombalı saldırı yaşandı.

 

Büyük Ahlak ve İrfan üstadı Ayetullah Ensariyan’ın bu soruya vermiş olduğu cevap:

1- Bünyenize uygun bir beslenme programını takip edin. Özellikle daha önceden alıştırma yapmamış iseniz bu büyük ibadeti yerine getirirken sağlığınıza zarar getirecek bir programdan kaçının.

2- Allah’ın veli kulları dillerine, gözlerine ve kulaklarına oruç tutturdukları gibi kalplerine de oruç tuttururlar; dosttan yani haktan gayrisinin oraya girmesine müsaade etmezler.

3- Ramazan ayı Kurân’ın baharıdır. Günün bir bölümünde Kurân’a vakit ayırın. Onun bir bölümünü dikkatle okuyun ve gerektiğinde muteber olan tefsir kaynaklarına müracaat ederek ondaki mana ve maksatları anlamaya çalışın.

4- Ramazan ayı batını temizlemek ve manevi bir saflığa ulaşma ayıdır. Dolayısıyla bu ayda özellikle seher vakitlerinde dua ve münacat programımız olsun. Peygamberden ve imamlardan (ki Allah’ın selamı onların üzerine olsun) bize ulaşmış olan dualarda en güzel tabirleri bulacağımızdan kuşkumuz olmasın. Bu münacatları okuyarak Rabbimizle raz-u niyaz edelim. Münacatta kişi Allah’la arasında dilediği her şeyi dile getirebilir ve günahlarından istiğfar eder.

5- Dini etkinliklere katılalım. Özellikle Kadir gecelerindeki programlara iştirak edelim ve bu fırsatlardan azami ölçüde faydalanalım.

6- Dünyadan göçmüş mümin kardeşlerimizi unutmayalım. Onlar hakkında istiğfar edelim. Okuduğumuz Kurân’ın sevabını onların ruhlarına hediye edelim.

7- Az konuşalım, çok tefekkür edelim ve ahlakımızı ve davranışlarımızı güzelleştirmek için çaba sarf edelim.

8- Ramazan ayının bizde oluşturduğu manevi ve ruhani gücü en azından belli bir süre de olsa korumaya çalışalım. Elbette haddinden fazla kendimizi zorlamamalıyız.

Shafaqna

 

İran'ın kuzey doğusunda yer alan kutsal Meşhed kentinde ehlibeytin 8. masumu Hz. İmam Rıza'nın (s.a) türbesi külliyesinde ziyaretçiler için 360 bin kişilik sofra kuruluyor.

İrib'in bildirdiğine göre, sözkonusu dini mekanlar işleri kurum başkan yardımcısı Mahmud Mümtaz, Ramazan ayı boyunca ziyaretçiler için her gün 12 bin kişiye iftarlık verileceğini belirterek, bu hizmet için daha önceden 50 grubun belirlendiğini söyledi.

Mümtaz, ayrıca hayır amaçlı olarak Ramazan ayı boyunca dağıtılacak iftarlık paketlerin 1 milyon 600 bini bulacağını söyledi.

 

İslam Devrimi Lideri İmam Seyyid Ali Hamanei, Ramazan ayına girilmesi münasebetiyle yaptığı konuşmada, Ramazan ayının Kuranı Kerim'in nüzul ayı olduğunu söyledi.

Ramazan ayına girilmesi münasebetiyle düzenlenen ve Kuranı Kerim hafızları, karileri ve Kuranı Kerim hocalarının da katıldığı ve Kuran'dan ayetlerin okunduğu Kur'an şöleninde, topluluklar gruplar halinde bu mübarek ay vesilesiyle Yaradan'a medhü senalarda bulundular.

İslam Devrimi Lideri İmam Hamanei, sözkonusu merasimde yaptığı konuşmada, Kuranî bir toplum için Kuranı Kerim'in tilaveti, kıraati ve ezberlenmesi konumunu iyi bir durumda olduğunu belirterek, İslam toplumunda Kuranı Kerim'in yol gösterici vasfı ve İslami sade hayatın hakim olması gerektiğinin altını önemle çizdi.

İmam Hamanei, Kuranı Kerim kıraati ve ezberlenmesini Kuranî ahlak ve Kuran'ı anlamak için zaruri olarak nitelerken, İslam toplumunun kültürünün Kur'an ahlakı ve masumların (a.s) öğretilerine uygun olması gerektiğini söyledi.

 

Ehlibeyt (a.s) Haber Ajansı ABNA- Ramazan ayı hilalinin görülmesine bir kaç gün kala İslam inkılabı rehberi Ayetullah Uzma Seyyid Ali Hamaney'in sitesinin yeni fetvaları bölümünden oruçla ilgili yeni fetvalarını siz okuyucularımızla paylaşıyoruz.

Hilali görme

Gün içinde ramazan ayının girdiğini fark etmek

Soru: Eğer öğleden önce ramazan ayının ilk günü olduğu ilan edilirse, o günün orucunun hükmü nadir?

Cevap: Eğer orucu batıl edecek bir şey yapmamışsa ihtiyatı vacip gereği oruca niyetlenip o günün orucunu tutmalı ve daha sonra o günün orucunu kaza etmelidir. Ama orucu bozacak şeylerden birisini yapmışsa o günün orucu batıldır, ama (ramazan ayının hürmetini korumak için) akşam ezanına kadar orucu batıl eden şeylerden uzak durması gerekir ve ramazan ayından sonrada bu günün orucunu kaza etmelidir.

Ramazan ayının başlangıcını bilme yolları

Soru: Eğer bir kaç adil şahıs iki adil insanın ayı gördüklerine şahitlik ederlerse buna dayanarak ramazan ayının ilk günü veya bayram günü olduğu kanısına varılabilir mi?

Cevap: Hayır, iki adil kişinin ayı gördüklerine dair bizzat şahsın kensine şahitlik etmeleri gerekir ve eğer ayı gören başka birisinden naklederlerse yeterli değildir. Elbette onların bu sözlerinden itminan hasıl olursa ayın ilk gününün belirlenmesi için yeterlidir. 

Ayın görüldüğünü bilme şekli

Soru: Eğer bir grup insanın sözlerinden dolayı yarının bayram olacağına ihtimal verirsek yarın oruç tutabilir miyiz?

Cevap: İnsan yarının bayram olduğuna mutmain olmadığı sürece orucunu iftar edemez. 

Ufukların bir olmasındaki ölçü

Soru: Aynı ufukta olmaktan maksat nedir ve hangi bölgelerin ufuku birdir?

Cevap: Aynı ufukta olmaktan maksat, ayın görülüp görülmeme ihtimali açısından aynı konumda olan şehirlerdir. 

Güneş batmadan hilalin görülmesi

Soru: İsveç gibi bazı ülkelerde güneşin batışından sonra yeni ayın görülebilmesi bazen iran gibi ülkelerde ayın görülmesinden iki üç gün sonra mümkün oluyor; çünkü bu bölgelerde ay güneşten önce batmaktadır. Bu durumda adı geçen bölgelerde güneş batmadan ayın görülmesi şevval ayının başladığını ıspat etmek için yeterli midir?

Cevap: Güneş batmadan önce ayın görülmesi bir sonraki günde yeni ayın başladığını ıspat etmek için yeterlidir. 

Taklit merciileri bayram gününde ihtilafa düştüklerinde mükellefin görevi

Soru: Eğer taklit merciileri bayram günü hakkında ihtilafa düşerlerse mükellefin görevi nedir? Acaba her mükellef kendi taklit merciinin görüşüne mi uymalıdır?

Cevap: Ayın ilk gününün belirlenmesinde taklit söz konusu değildir. Dolayısıyla bir taklit merciinin ayın ilk gününü ilan etmesi eğer mükellefte itminan hasıl olmasına neden olursa o günün orucunu yemelidir, ama şüphe ederse o günün orucunu tutması gerekir. 

Orucu Batıl Eden Şeyler 

Yemek İçmek 

Diş ve diş eti kanı

Soru: Acaba ramazan ayında ağızdan ve diş etlerinden kan gelirse, ağızın içini yıkamak gerekir mi?

Cevap: O kanı yutmak caiz değildir ve eğer oruçluyken bilerek o kanı yutarsa haram yoldan orucunu bozmuş hükmüne girer. Elbette ağızın içini yıkamak şart değildir. 

Bilmeden iftar etmenin hükmü

Soru: Eğer oruçlu birisi unutarak bir şey yerse onu uyarmak gerekir mi?

Cevap: Hayır, onu uyarmak gerekmez. 

Gargara yapılırken suyun yutulmasının hükmü

Soru: Oruçluyken gargara yapmanın hükmü nedir?

Cevap: Eğer gargara yaparken su boğaza kaçarsa oruç batıl olur. 

Oruçluyken sakız çineme

Soru: Oruçluyken sakız ve kündür çiğnemenin hükmü nedir?

Cevap: Eğer boğaza bir şey kaçmazsa sakızın sakıncası yoktur, ama kündür orucu batıl eder. 

Oruçluyken diş macunuyla dişleri fırçalama

Soru: Acaba oruçluyken diş macunuyla dişleri fırçalamak sakıncalı mıdır?

Cevap: Sakıncası yoktur, ama diş macunuyla karışmış ağız suyunun boğaza kaçmamasına dikkat edilmelidir. 

Oruçluyken serum takdırma

Soru: Ramazan ayında serum taktırmanın hükmü nedir?

Cevap: İhtiyatı vacip gereği serum taktırmaktan sakınmanız gerekir; ister bu serumun besleyici özelliği olsun ve isterse sadece ilaç ünvanıyla kullanılmış olsun. 

Oruçluyken diş ipi kullanma

Soru: Floroit ve nene tadı üzerinde olan diş iplerini oruçluyken kullanmanın hükmü nedir?

Cevap: Eğer ağız suyu yutulmazsa sakıncası yoktur. 

Ramazan ayında bir ilacı devamlı kullanmaya mecbur olmak

Soru: Eğer birisi hasta olursa ve doktorun desturuyla gün içerisinde üç kez bir hapı içmesi gerekirse, oruç tutabilir mi?

Cevap: Oruç tutamaz. 

Oruçluyken aşı yaptırma

Soru: Oruçlu iken hepatit aşısı yaptırmanın hükmü nedir? Acaba orucu batıl eder mi?

Cevap: Eğer bu aşı kasa yapılıyorsa sakıncası yoktur. 

Oruç ve ağız kanaması

Soru: Ben dün dişime dolgu yaptırdım ve bugün oruç olduğum halde ağzımda biraz kanama oldu. Acaba bunun hükmü nedir? Ağızdaki kanla karışmış olan tükürüğü yutmak caiz midir ve bu halde ne yapmak gerekir? Orucun hükmü nedir?

Cevap: Eğer gelen kan tükürükte kaybolup gidecek kadar azsa paktır ve onu yutmanın sakıncası yoktur. 

Cenabet ve İstimna 

Ramazan ayında fecirden sonra cenabet olmak

Soru: Ramazan ayında sabah namazından sonra cenabet olursam ne yapmam gerekir?

Cevap: Orucunuz sahihtir ve öğle namazı için cenabet guslü almanız gerekir. 

Sabah ezanına kadar bilerek cenabet guslünü geciktirmek

Soru: Acaba sabah ezanından önce uykudan cenabetli şekilde uyanan birisi bilerek gusülü geciktirip, gusül yerine teyemmüm yapabilir mi?

Cevap: Eğer vakit daralıncaya kadar gusülü geciktirirse günah işlemiştir. Bu durumda sabah ezanından önce teyemmüm etmelidir ve orucu sahihtir.

 Oruç halinde kadın erkek ilişkileri

Soru: Ben oruç tutamıyorum, acaba oruçlu olan eşimle cinsel ilişkiye girebilir miyim?

Cevap: Hayır caiz değildir. 

Oruçluyken cenabet olma

Soru: Eğer oruçlu birisi ramazan ayında sabah namazından sonra veya öğle namazından sonra uyur ve elinde olmadan uykuda cenabet olursa vazifesi nedir?Acaba bu şahsın orucu batıl olur mu?

Cevap: Orucu sahihtir. 

Ramazan ayında fecirden sonra cenabet olmak

Soru: Ramazan ayında sabah namazından sonra cenabet olursam ne yapmam gerekir?

Cevap: Orucunuz sahihtir ve öğle namazı için cenabet guslü almanız gerekir. 

Süt veren kadının orucu

Soru- Süt veren kadının vazifesi nedir?

Cevap: Eğer oruç tutmak sütün azalmasına neden olur ya kendisinin rahatsız olmasına sebep olur veya kendisine zararı olursa ona oruç tutmak vacip değildir. Birinci durumda her gün için fakire bir mud (yaklaşık 750 gram) yiyecek vermesi gerekir, ama ikinci durumda bu işi yapmak ihtiyatı vacip gereğidir. Elbette her halükarda bu oruçları sonradan kaza etmesi gerekir. 

Böbrek hastalığı olan hastanın orucu

Soru: Böbreklerim taş ürettiğinden uzman doktorun tavsiyesine göre oruç tutmamam gerekiyor, ama oruçlarımı bozmaya gönlüm varmıyor. Eğer bir veya üç kere üç bardak su içsem sorunun halloluyor. Bu durumu göz önünde bulundurarak orucumu tutmaya devam edebilir miyim?

Cevap: Eğer böbrek hastalığını önlemenin yolu gün boyu su ve diğer sıvı içecekleri tüketmekse, oruç tutmak size vacip olmadığı gibi caiz de değildir. Su içtiğiniz takdirde de orucunuz batıldır. 

Orucu Terk Etmek veya Batıl Etmek

Orucu bilerek yemek

Soru: Bilerek orucunu yiyenin vazifesi nedir?

Cevap: Tutmadığı miktarda ki oruçlarını kaza etmeli ve buna ilave olarak her gün için keffare vermelidir. Yani her gün için ya altmış gün oruç tutmalı ya altmış fakiri doyurmalı veya her bir fakire yaklaşık 750 gram yiyecek vermelidir.(Bu yiyecek buğday, arpa veya benzeri bir şey olabilir) 

Buluğun ilk yıllarında tutulmayan oruçların hükmü

Soru: Buluğun ilk yıllarında yerine getiremediğin oruçları kaza ettikten sonra keffarede gerekir mi?

Cevap: Tutamadığınız oruçları kaza etmelisiniz. Eğer oruçları bilerek tutmamışsanız kazaya ilave olarak, hergün için keffarede vermeniz gerekir. Yani her gün için ya altmış gün için tutmalı ya altmış fakiri doyurmalı veya herbir fakire yaklaşık 750 gram yiyecek vermelidir.(Bu yiyecek buğday, arpa veya benzeri bir şey olabilir)

 Sünnet orucu batıl etme

Soru: Acaba sünnet orucu batıl etmek caiz midir?

Cevap: Evet, sakıncası yoktur; ama öğleden sonra olursa mekruhtur. 

Ramazan Orucunu Yeme

Soru: Acaba futbol maçı olduğundan dolayı aşırı susuzluk ve açlık çekmemek için oruç yenebilir mi?

Cevap: Dediğiniz şey orucu yemeyi caiz etmez.

 Kaza Orucu

Ramazanda yolculuk

Soru: Acaba ramazan ayında yolculuk yapan kazaya ilave olarak keffarede vermeli midir?

Cevap: Hayır, sadece oruçların kazası vaciptir. Elbette bu kazaları bir dahaki ramazana kadar tutmazsa geciktirmeden dolayı her gün için yaklaşık olarak 750 gram yiyecek keffare olarak vermelidir.

Soru: Ramazan ayında oruçtan kaçmak için yolculuk yapılabilir mi?

Cevap: Oruçtan kaçmak için dahi olsa ramazan ayında yolculuk yapmanın sakıncası yoktur; ama bu iş ramazanın yirmi üçünden önce mekruhtur. 

Kaza ve keffare arasındaki tertip

Soru: Acaba ramazan ayının kazası ve keffaresi ard arda mı yapılmalıdır?

Cevap: Kaza oruçlarının ard arda yerine getirilmesi şart değildir. Ancak keffarede eğer mükellef iki ay peş peşe oruç tutma kararı alırsa bu orucun otuzbir gününü peş peşe tutması gerekir. 

Orucun kazasında gevşek davranma

Soru: Oruçlarının kazasını yerine getirmede gevşek davranan birisi, şu anda da hasta olduğu için kazalarını yerine getirememektedir. Bu şahsın vazifesi nedir?

Cevap: Eğer oruçların kazasını yerine getirmede gevşek davranmışsa ve şu anda da önümüzdeki ramazana kadar hastalığından dolayı oruç tutamayacaksa, her gün için kazaya ilave olarak yaklaşık 750 gram yiyecek keffare olarak vermelidir.

 Kaza orucunu batıl etmek

Soru: Kaza orucu tutan birisi herhangi bir nedenden dolayı orucunu batıl edebilir mi?

Cevap: Eğer öğleden önce olursa sakıncası yoktur, ama öğleden sonra caiz değildir ve kim öğleden sonra kaza orucunu bozarsa keffare vermesi gerekir. Keffaresi on fakire her birine 750 gram yiyecek verecek şekilde keffare vermektir ve eğer yiyecek veremiyorsa üç gün oruç tutmalıdır. 

Zimmette olan oruç

Soru: Kaza orucu olup olmadığını bilmeyen birisi, zimmemde olan oruç (ma fi zimme) niyetiyle oruç tutabilri mi? Yani şu niyetle tutsa ki eğer boynumda kaza orucu varsa onun yerine geçsin ve eğer yoksa sünnet orucu yerine geçsin?

Cevap: Evet, bu niyetle kaza tutabilirsin. 

Babanın kaza orucunda şüphe etme

Soru: Babamın bir kaç yıl oruç kazası vardı, ama onları kaza edip etmediğini bilmiyorum. Bu meseleyle ilgili herhangi bir vasiyete de bulunmadı. Bu durumda evin büyük oğlunun vazifesi nedir?

Cevap: Eğer büyük oğlan babasının oruç kazası olduğuna yakini varsa onları kaza etmelidir. 

Babanın mirasından onun kaza oruçlarını tutturmak için birini kiralama

Soru: Eğer büyük oğul, ölmüş babasının oruçlarını tutturmak isterse bunun için babanın bırakmış olduğu mirastan kullanabilir mi?

Cevap: Hayır, büyük oğlan babasının oruçlarını kendisi kaza etmeli veya kendi malını kullanarak birisini bu işi yapması için kiralamalıdır. Eğer baba vasiyet etmemişse bu iş için babanın bıraktığı mirastan kullanma hakkına sahip değildir.

Kendisinin yada babasının kaza orucunu tutmak durumunda kalan şahsın hükmü

Soru: Hem kendisi kaza orucu olan ve hemde ölmüş babasının kaza orucu boynunda olan birisi önce hangisini yerine getirmelidir?

Cevap: Her ikiside vacip olduğundan, onlar arasında belli bir sıra söz konusu değildir.

Kız için babanın oruçlarının kazası

Soru: Eğer babanın sadece kız çocuğu olursa, ölümünden sonra büyük kızın babasının oruçlarını kaza etmesi gerekir mi?

Cevap: Hayır, vacip değildir. 

Birkaç yıl oruç tutmayan hastanın vazifesi

Soru: Birkaç yıl hasta olduğundan dolayı oruç tutamayan şahsın vazifesi nedir?

Cevap: İyileştiği yıl bir sonraki ramazana kadar kaza etmek için vakti varsa tutamadığı son ramazan ayının oruçlarını kaza etmelidir. Ancak geçmiş yılların oruçlarını kaza etmesi şart değildir ve sadece her gün için 750 gram yiyecek bir fakire vermelidir. 

Buluğ alametlerini bilmeme

Soru: Ben ondört yaşından önce cenabet oluyordum ve cenabet olmanın buluğ alameti olduğunu bilmiyordum. Dolayısıyla onbeş yaşına kadar oruç tutmadım. Acaba bu oruçları kaza etsem yeterli midir, yoksa keffarede mi vermem gerekir?

Cevap: Oruçların kazası vaciptir ve eğer kasir cahilse keffare gerekmez. (Kasir cahil, bir hükmü bilmeyen ve bilme imkanı olmayan şahsa denir. Mütercim) 

Orucun Keffaresi

Orucun keffaresini yerine getirme şekli

Soru: Acaba orucun keffaresi hemen mi yerine getirilmelidir, yoksa zaman içerisinde yavaş yavaş yerine getirilebilir mi?

Cevap: Keffareyi vermek mali açıdan da vacip oruç açısından da acele etmeği gerektirmez ve onu yerine getirmek için gelecekte de fırsatınız vardır. Ancak erteleme bizi bu meseleden gafil etmemelidir. 

Bilerek iftar etmenin keffaresiyle hastalıktan dolayı iftar etmenin keffaresi arasındaki fark

Soru: Acaba orucu bilerek bozanla hastalığından dolayı bozanın keffareleri arasında fark var mıdır?

Cevap: Evet, iki açıdan bir birlerinden farklıdırlar:1- miktar açısından, 2- kullanıldığı yer açısından.

Bilerek bozulan orucun keffaresinde her gün için 60 fakir doyurulmalı (yada herbir fakire yaklaşık 750 gram yiyecek verilmeli) veya hergün için 60 gün oruç tutulmalıdır. Ama hastalıktan dolayı verilen keffarede eğer hastalık bir sonraki ramazana kadar devam ederse, hergün için yaklaşık 750 gram yiyecek fakire verilmelidir.

Bilerek bozulan orucun keffaresinde eğer 60 fakire ulaşmak mümkünse her fakire 750 gram yiyecekten fazla veremez. Ama hastalıktan kaynaklanan keffarede bu şart değildir. 

Orucu geciktirmenin keffaresi

Soru: Boynunda oruç keffaresi olan birisi onu geciktirebilir mi?

Cevap: Evet, keffarenin hemen ödenmesi gerekmez. Ancak onu ödemede tenbellik edilmemelidir. 

Soru: Eğer birisi orucun keffaresini bir kaç yıl geciktirirse, bu keffare miktarında artış olur mu?

Cevap: Hayır, onda bir artış olmaz. 

Oruç keffaresinin kullanılması

Soru: Acaba orucun keffaresini, nafakası bize vacip olan birisine verebilir miyiz?

Cevap: Orucun keffaresini nafakası size vacip olan birisine veremezsiniz, ama onu akrabalara vermenin sakıncası yoktur. 

Oruç keffaresini seyide vermek

Soru: Acaba seyit olmayan birisi seyide oruç keffaresi verebilir mi?

Cevap: Evet, vermesinin sakıncası yoktur; ama seyide vermemesi (ihtiyatı müstehap) daha iyidir. 

Keffarenin kültürel faliyetlerde kullanılması

Soru: Acaba oruç keffaresini kültürel faaliyetlerde ve evlilik gibi işlerde kullanabilir miyiz?

Cevap: Hayır, bu gibi işlerde keffareyi kullanmak caiz değildir. Keffareyle fakirlerin doyurulması gerekir. 

Başkası tarafından geçimi sağlanan birisinin orucunun keffaresi

Soru: Eğer birisi çocukken babasının evinde boynuna oruç keffaresi gelirse, bu keffareyi vermek kimin vazifesidir?

Cevap: Buluğa ermemiş çocuğa keffare vacip olmaz ve eğer buluğa erdikten sonra keffare boynuna gelmişse bunu kendisinin ödemesi gerekir, ama keffareyi acilen vermek gerekmez. 

Kaza orucu olduğu halde adak orucu tutma

Soru: Boynunda ramazan orucu kazası olan birisi oruç adak adayabilir mi?

Cevap: Eğer adak orucunu kaza orucunu tuttuktan sonra yerine getirmeğe niyet ederse, yapmış olduğu adak sahihtir. 

Çocuk emiziren kadının orucunun keffaresi

Soru: Çocuk emziren bir kadına, oruç zararlı olduğundan dolayı orucunu tutmazsa daha sonra bu kadının keffarede mi vermesi gerekir?

Cevap: Orucunu yediği hergün için yaklaşık 750 gram yiyecek (buğday, ekmek, pirinç ve benzeri) fakire vermeli ve oruçlarıda kaza etmelidir. 

Orucu bozan şeyleri bilmeme

Soru: Eğer birisi bir şeyin orucu bozduğunu bilmediğinden dolayı onu yaparsa, bu durumun hükmü nedir?

Cevap: Orucunu kaza etmelidir, ama keffare vermesi gerekmez. Elbette bu şer’i meseleyi öğrenmede tenbellik etmişse keffarede vermesi gerekir. 

Sünnet Oruç 

On Gün İkamet Edilecek Yere Öğleden Sonra Varmak

Soru: Eğer bir yere on gün kalmak üzere yolculuk yaparsam ve öğleden sonra oraya varırsam o günün orucunu tutabilir miyim?

Cevap: o günün orucu sahih değildir ve o gün oruç tutabilmek için öğleden önce oraya varmanız gerekir. 

Kaza orucu olanın sünnet oruç tutması

Soru: Boynuda kaza orucu olan birisi sünnet oruç tutabilir mi?

Cevap: Boynunda kaza orucu olan birisi sünnet oruç tutamaz. 

Yolcunun sünnet oruç tutması

Soru: Acaba yolcu sünnet oruç tutabilir mi?

Cevap: Hayır, yolculukta sünnet oruç tutmak caiz değildir. Sadece Medine şehrinde yolcular hacetlerini elde edebilmek için üç gün sünnet oruç tutabilirler. Elbette oruç tutulan bu günlerin çarşamba, perşembe ve Cuma günleri olması gerekir. 

Oruca niyet etme zamanı 

Soru: Oruca niyet etmenin başlangıç ve sonu normalda ne zamandır?

Cevap: Ramazan orucu ve adakla belirlenimiş muayyen orucun niyetinin vakti akşam ezanından sabah ezanına kadardır, ama vakti muayyen olmayan oruçların (kaza orucu ve mutlak adak orucu gibi) niyet vakti akşam namazından bir sonraki günün öğlesine kadardır.

Sünnet orucunun niyet vakti akşam ezanından bir sonraki günün akşamına niyet edecek vakit kalıncaya kadardır. 

Oruca niyet etme şekli

Soru: Ramazan ayında hergün için ayrı ayrı niyet mi etmek gerekir, yoksa ayın başında bir kez niyet etmek yeter mi?

Cevap: Eğer ramazan ayının ilk gecesinde bütün ayı oruç tutmağa niyet ederse yeterlidir. Ancak her akşam yarının orucunu tutmağa niyet etmek daha iyidir (ihtiyatı müstehap). 

Kiralık orucun zamanı ve şekli

Soru: Eğer birisi kiralık oruç tutmağı kabul ederse onu tutmak için acele etmesi gerekir mi? Ayrıca bazı sebeplerden dolayı o orucun tamamını tutamazsa, acaba kalan kısmını başka birisine tutturabilir mi?

Cevap: Eğer sizi oruç için kiralayan bir vakit belirlemişse veya acele tutulması gerektiğini ima etmişse, belirlenen vaktin geçirilmemesi gerekir. Ancak böyle bir vakit bilirleme olmamışsa onu geciktirmenin sakıncası yoktur. Elbette bu geciktirme ihmal derecesine ulaşmamalıdır. Ayrıca bu orucun bir kısmını başkasına tutturmak istiyorsa kendisini kiralayanın izniyle bu işi yapmalıdır.

Salı, 09 Temmuz 2013 04:56

Şehid Hasan Şehate ile Röportaj

Velayet şehidi Allame Hasan Şehate ile sağlığında yapılmış son röportajlarından birinin çevirisini yayınlıyoruz...

Mısır medyası onu ülkenin en ilgi çekici ve en kavgacı alimi olarak tanımlamıştı. Şehid Şeyh Hasan Şehate Mısır müstebsirlerinin (sonradan Şii olanlar) rehberi ve bu ülkedeki en ünlü cuma hatibiydi, öyle ki, onun sohbetlerindeki bazı konuşmaları, orada hazır bulunanların % 90'ının Şii olmasına sebep olmuştu.

İki hafta önce Mısır'da, tekfirci akımın büyüklerinin de hazır bulunduğu, dünyanın çeşitli yerlerinden gelen İslam alimlerinin katılımıyla bir konferans gerçekleştirilmişti. Bu konferansta, Suriye hükümetine ve Hizbullah'a karşı "cihad" fetvası verilmiş, ülkenin cumhurbaşkanı Mursi'nin kişisel emriyle, Kahire ve Şam arasındaki ilişkiler askıya alınmıştı. Bu olay bir kaç yıl öncesinden tekfircilerin Şia aleyhine başlattıkları propagandaların devamı niteliğinde olup, yabancı gizli servisler de, tüm güçleriyle, bir çok önemli medya organından da yararlanarak bu işin fitilini ateşlemişlerdi. Bu çirkin fitne ağacı geçtiğimiz günlerde Mısır'da İmam Mehdi'nin (a.f) doğum gününde acı meyvesini verdi: Mısır'ın önemli alimlerinden ve Şiilerin rehberlerinden Şeyh Hasan Şehate, beraberindeki üç yaranıyla feci bir şekilde şehid edildi.

Yaklaşık iki hafta önce, Kahirenin 30 kilometre güneyinde "el Cize" vilayetinin "Ebul Nemres" bölgesindeki "Ebu Muslim" köyünde, Şiiler aleyhindeki tebliğatlar şiddetlenmişti, öyle ki, onları kafir ve necis olarak niteleyen köy halkı bu insanları öldürmek için can atar vaziyetteydiler. Şeyh Hasan Şehate ve köy halkından bir grup Şii, İmam-ı Zaman'ın (a.f) doğum günü kutlamaları için köy halkından birinin evinde toplanmıştı. Olayın şahitlerinden biri olan Yasir Yahya şöyle diyor: "Köy halkı, şeyh Hasan Şehate'nin köyde olduğunu haber alınca, ev sahibinden onu kendilerine teslim etmesini istediler, ancak ev sahibi bunu kabul etmedi. Bunun üzerine onlar da eve saldırmaya başladılar." Bu saldırıda molotof kokteyli kullanarak evi yakmaya çalıştılar.

Yasir Yahya devamında şöyle diyor: "Kalabalık büyük balyozlar ve kazmalar getirerek evin duvarının bir bölümünü yıktılar ve evde bulunan Şiileri dışarı çıkararak, döve döve köy meydanına getirdiler ve onları öldürene kadar linç ettiler." Öldürdükten sonra da, şehitlerin bedenlerini yerlerde sürüklediler.

Şahitlerden bir diğeri de şöyle diyor: "Onları kurtarmak için çabaladım ancak halk onları öldürmeyi kafalarına koymuştu."

Lübnan El Menar televizyonunun haberine göre, köy halkı, bu Müslümanlar dövüp işkence ederken bir yandan da, "Şia kafirdir" ve "kafir, kafir" diye bağırıyorlardı.

Bu elim olayda, Şeyh Hasan Şehate (66), kardeşi Muhammed Şehate (35), Şehate Şehate (55) ve Abdulkadir Haseneyn Ömer (45) şehid olurken, bilinmeyen sayada Şii de yaralanmıştır.

Mısır'ın tanınmış müstebsiri (sonradan Şii olan), Mısır Şiilerinin lideri, El Ezher Üniversitesi'nin üstadı, Kahire'nin en büyük mescidlerinden birinin eski imamı, Mısır ordusunun dini ve manevi mürşidi, Mısır radyo ve televizyonunda ve mescidlerinde "El Alem" adlı programın yapımcısı olan Şeyh Hasan Şehate, bu yıl Şaban ayının 15'inde 66 yaşındayken, Mısır'ın Vahhabi ve Selefilerinin sopaları altında şehadet nuruna erişmiştir.

Yıllar boyunca, binlerce kişi Kahire'de siyonist rejimin elçiliğinin önünde bulunan mescidinde onun imametiyle namazlarını kılmak ve onun hutbelerini dinlemek için bir araya geliyorlardı. O her zaman Ehl-i Beyt-i Nübüvvetin (a.s) hakkı ve velayeti meselesini konu ediyor, zalimleri, münafıkları ve sapkın grupları rezil edici, kendi elçiliklerinin önünde siyonistlerin öfkeden kudurmasına sebep olan konuşlamalarda bulunuyor, bu yüzden Mısır polisi ve askeri, şeyhin konuşma yaptığı yerlerde sıkı tedbirler almaya mecbur kalıyordu.

Şeyh Şehate, yalnızca El Ezher'in önemli alimlerinden ve şeyhlerinden biri olarak değil, bir çok alimin de hocası olarak biliniyordu. El Ezher'in büyük şeyheri, örneğin "Şeyh Tantavi" onun çocukluktan beri yakın dostuydu, onu yakından ve çok iyi tanıyordu. Şii olmadan önce bile herkes Şeyh Şehate'nin Emirül Müminin'e (a.s) olan vefasını ve aşkını çok iyi biliyordu. Bu halde bile her zaman üstadlarına ve talebelerine şöyle diyordu: "Canınızın istediği her şeyi söyleyin, ancak bilin ki, Hz. Peygamber (s.a.a) ve Emirül Müminin Ali ve Fatıma Zehra ve Haseneyn (a.s) öyle bir ağaçtırlar ki, dalları ve meyveleri birdir."

Şeyh Şehate'nin Şii olması öyle kolay olmamış, yaklaşık 50 yıllık bir zaman içinde gerçekleşmiştir. Şeyh Hasan, sadık bir rüyasında, Hz. Peygamber'i (s.a.a) gördü ve bu durum onu minberlerde ve yazılarında Emirül Müminin Ali'ye (a.s) itikad ve imanı kabul etmeye, ona bağlılığını ve düşmanlarından beri olduğunu ilan etmeye yönlendirdi. Şeyh'in bu kararı Mısır'da bomba etkisi yarattı ve binlerce Mısırlıyı Şeyh'in safına çekti. Mısır'ın temiz fıtratlı halkının, hakkın sesini duymaları için hakikate, ismet, teharet ve vahyin Ehlibeyti'ne (a.s) olan alaka ve aşklarını Şeyh'in nezdinde ve konuşmalarında bulmaları yeterliydi.

Şeyh Şehate'nin faaliyetleri, baştan başa tüm Mısır'da dalgalanmalar meydana getirdi, Şeyh'in hutbe ve konuşmaları halk arasında dilden dile yayıldı, hutbeleri, Vahhabiliğin merkezlerini, sapkın grupçukları, tahrif olmuş fırkaları adeta titretti. Bu yüzden bu grupçuklar ve sapkın fırkalar, Şeyh'e karşı savaş açtılar ve bu saldırılar 1996 yılında Hüsnü Mubarek rejiminin emniyet ve istihbarat güçlerince tutuklanmasıyla neticelendi. "İmam Ali'ye (a.s) bağlılık ve velayetini kabul etmek, ve o hazretin sevgi ve bağlılığını dile getirmek"le itham edilerek hapse atıldı. İtham edildiği mevzu, Şeyh Şehate'nin her zaman Allah'tan istediği şeydi. Artık konuşma yapmak için ülke dışına çıkamıyordu, çünkü Mubarek rejimi tarafından yurt dışına çıkış yasağı konmuştu.

Bu mukaddes velayet bağlılığı ilanının Şeyh için pahalıya mal olduğu, cemaat imamlığını kaybetmesine, dini görevlerini eda edememesine ve en nihayetinde canının alınmasına yol açtığı doğrudur, ancak onun mahbubiyeti aynı şiddetiyle Mısır halkının zihinlerinde baki kalacaktır. Onlar aynı şekilde Şehid Şehate'yi bu ülkenin büyük alimlerinden biri, batıl ve sapkın gruplar karşısında hak ve hakikati söyleyen tek ses olarak görmektedirler.

Şeyh zindandan çıktığında, her türlü görsel, işitsel ve yazılı görüşme ve sohbet kendisine yasaklanmıştı. Oysa ki, Şii olmadan önce medya ve özellikle de Mısır televizyonu, Şeyh Hasan'la sohbet etmek için randevu almak konusunda biribirleriyle neredeyse yarışıyordu.

Şeyh zindandan çıktıktan sonraki ilk programında, Mubarek rejiminin hapishanelerinde yapılan işkenceleri ifşa etti ve kendi hayat hikayesini, Sekaleyn'e yani Allahın Kitabı'na ve Peygamberi'nin İtreti'ne tutunmasına ve yönelmesine etki eden etmenler konusunda konuşmalar yaptı. Bu konuşmalar hüzünlü ve sıkı ambargoların başladığı günleri beraberinde getirecekti.

Şu an okumakta olduğunuz röportaj "El Minber" dergisi tarafından basılmıştır ve Şeyh Hasan Şehate ile yapılan tek söyleşidir, bu tercüme ilk kez Meşrik News tarafından yayınlanmaktadır.

- Lütfen kendinizi tanıtarak, yaşamınız ve geçmişiniz hakkında bizi bilgilendirir misiniz?

- Şeyh Hasan Şehate: Bismillahirrahmanirrahim. Ben, Allah Teala'nın fazlıyla, benim için 50 yıl süren zorluklardan sonra, Ehl-i Beyt'in (a.s) kurtuluş gemisine binmeye muvaffak oldum ve ilahi lütuf ve fazl ile Ali b. Ebi Talib'in ve diğer Pak İmamların (a.s) velayetine iman edip baş koydum ki bu, benim için anlatılmaz ve tarif edilemez bir iftihardır.

Adım "Hasan bin Muhammed bin Şehate bin Musa el Enani"dir. Hicri 13 Zilhicce 1365 tarihinde, pazartesi günü, miladi 10 Kasım 1946 yılında, Mısır'ın doğu vilayetindeki "Ebu Kebir"in "Herbit" köyünde, üç hanımlı bir babanın oğlu olarak, orta düzeyde bir ailede dünyaya geldim. Annem babamın son hanımıydı ve ben altı kardeşin ikincisiyim.

İki kez evlendim ve birinci hanımımdan üç erkek çocuk sahibiyim, sonra ondan boşandım ve şimdi ikinci hanımımdan bir kız çocuğum var. Babam bana Kur'an öğretmeye anne karnında olduğum zamandan başladı ki bu konuyu kendisi bana anlatmıştır. Sütten kesildiğim dönemden yani iki yaşından sonra, beni Şeyh Abdullah el Avil'den Kur'an öğrenmem için mektebe gönderdiler. Babamın mushafın bir köşesine düştüğü tarihten öğrendiğim üzere Kura'n-ı Kerim'i öğrendiğimde 5 buçuk yaşındaydım.

Bundan sonra, mektebin ikinci devresine geçtim, Şeyh Muhammed Musa Şeneb'den ders gördüm daha sonra da Şeyh Abdulhalim Abdunnebi İsmail benim eğitimimi devraldı. İlk mektebin bitmesinden sonra okul birinciliğini elde ettim ve El Ezher'e doğru yola çıktım.

Yazdığım eserler konusunda şunları söyleyebilirim. "İhyai Ulumuddin" kitabını tashih edip tüm yalan ve hurafelerden arındırarak basıma hazırladığımda 15 yaşına basmamıştım. Aynı şekilde kasideler, şiirler ve "Siracul Umme fi Hesaisi Essadetil Eimme" ve bunun gibi diğer risalelerim mevcuttur.

Dini faaliyetlere çok erken başladım; çünkü babam bütün evlatlarını Ehl-i Beyt aşkı ve bağlılığıyla terbiye etmişti. Bizimle Emirül Müminin'in (a.s) şahsiyetiyle ilgili pek çok konuşma yapmıştır. O bana şöyle diyordu: "Evladım! Emirül Müminin İslam'ın en büyük yardımcısı ve koruyucusuydu; o Peygamberin yanında yürüdüğü zaman, kimse efendimize laf söylemeye ve eziyet etmeye cüret edemezdi."

İlk kez cuma hutbesi okumak için minbere gittiğimde henüz 15 yaşıma basmamıştım. Cuma namazı hutbesini de kendim yazmıştım ancak minbere çıktığımda yazdıklarımı bir kenara bıraktım ve Ehl-i Beyt'ten yardım isteyerek, onların lütfu, bereketi ve inayetiyle hutbemi okumaya muvaffak oldum.

Beş yıl boyunca köyümüzün El İşrak Camisinde hutbe okudum ve ondan sonra cemaat imamı ünvanıyla bazı fitnelerden etkilenmiş olan çevre köydeki El İhraz Camisine gittim. O camide iki yıl imamlık yaptım ve bu müddet zarfında bütün derdim tasam camide, halkın içinde, gerek üniversite üstadları ve gerekse Mısır'ın diğer şeyhleri arasında bulunan Ehl-i Beyt (a.s) düşmanlarıyla, yani habis Vahhabilerle uğraşmaktı.

Bundan sonra miladi 1968 yılında askerlik görevini yapmak için çağırıldım ve Mısır silahlı kuvvetlerinin askeri mühendislik biriminde manevi irşad ve hidayet görevine geldim. Bu devrede "Eddurretul behiyye fi Medhil İtretil Nuraniyye" adlı kasidemi yazdım ve "Fatihetul Kitab" konusundaki araştırmamı kaleme aldım. Aynı şekilde bu dönemde bir kaç Hıristiyanın da İslam'la şereflenmesine vesile oldum.

Hayatınızın en önemli merhalelerini bize özetleyebilir misiniz?

1- Askerlik dönemim. Bu dönemde siyonist rejimle yapılan Ramazan ayı savaşına iştirak ettim.

2- "Edduramun" dönemi. Bu Şarkiye vilayetinin şehirlerinden birinin adıdır ki, burası İhvan-ı Müslimin'in ve vahhabiliğin sağlam kalelerinden sayılırdı. Orada öğrencilerimden % 90'ını Şia mektebiyle tanıştırmayı başarmıştım.

3- 1984'ten başlayıp 1996'ya kadar süren Kahire dönemi. Dini faaliyetlerimin doruğa ulaştığı zamandır. Bu dönemde rejimin emniyet güçleri tarafından tutuklanana kadar cuma namazlarını "Kubra" bölgesinde eda ettim. O zamanda, Kur'anı Kerim ve halk radyolarında programlarım devam etmekte, Kahire'nin çeşitli bölgelerinde ve Mısır'ın diğer vilayetlerinde konferanslar vermekteydim. Sonra Mısır televizyonunda yayınlanan haftalık "Esmaullâhul Hüsna" adlı televizyon programını yaptım.

Emirül Müminin'e ve Pak İmamlara (a.s) bağlılığınızı ne zaman ilan ettiniz?

Göğsümün daraldığı, zorluklarımın arttığı bir zamanda, Emirül Müminin'in (a.s) velayetini minberde, televizyonda, ve yazılı basında ilan ettim. Ehlibeyt'in (a.s) düşmanlarından beri olduğumu ilan ederek bütün beyanatlarımda Hz. Peygamber'in (s.a.a) ailesine düşman olanları lanetledim ve bu yüzden de hicri kameri 1416 yılı Rebiulevvel ayında, miladi Eylül 1996 tarihinde tutuklandım. Hakkımdaki tek itham "Ali bin Ebi Talib'in velayetini ilan ve O'na olan alaka ve aşkımı yaymak" idi.

Lütfen bu konuyu biraz daha açabilir misiniz?

Ben küçüklüğümden beri Ehl-i Beyt aşkıyla ve onlara bağlılıkla büyüdüm. Ama hak ve hakikat bana uzun yıllar sonra aşikar oldu. 1994 ve 1996 yılları arasında gördüğüm bir sadık rüyadan sonra bu iş gerçekleşti. Peygamber Efendimiz (s.a.a) bir dağın tepesindeydi ve Emirül Müminin (a.s) yanına yeni varmıştı ve aralarında benim de anladığım bir dilde sohbet ediyorlardı. Sonra Peygamber (s.a.a) Emirül Müminin'i (a.s) bir iş için görevlendirdi ve sol eliyle bana işaret ederek onun arkasından gitmemi buyurdu. O hazretin peşinden yola koyuldum ve mubarek endamına bakıyordum. Sadece boynunu görüyordum ki, muhteşem bir güzelliğe sahipti. Ben onun peşi sıra dağ tepe yürürken bazan düşecek gibi oluyordum ve her düşecek gibi oluşumda, Emirül Müminin mubarek eliyle işaret ederek buna mani oluyordu. Uykudan uyandığımda, sonsuza kadar Emirül Müminin'in (a.s) ardı sıra hareket etmem gerektiğini anladım. Yine pek çok zorluklarla karşılaşacağımı ancak bu hal ile o hazretin velayetine bağlı kalacağımı da anladım.

O zamandan beri, tüm zorluklara rağmen, Allah Teâla'nın sağlam ipine ve sıratı mustakimine sarıldım ve Ehl-i Beyt'in (a.s) velayetine bağlılığımı ilan ettim. Ehl-i Beyt'in düşmanlarını da her yerde rezil ettim. Bu işin benim için ağır bir bedeli olsa bile, bu mevlam ve serverim olan Emirül Müminin'e sunabileceğim en küçük şeydir ve ümitvarım ki o hazret bu küçük ve naçizane hizmeti kabul edecektir.

Ondan sonra mı tutuklandınız?

Evet üç ay tutuklu kaldım ve sonra beni serbest bıraktılar.

Acaba İmam Hüseyin (a.s) ile alakalı sohbet halkalarınızın, rejim aleyhine bir inkılabın başlangıcına zemin hazırlamak olduğu yönündeki söylenenler doğru mu?

Ümeyyeoğulları ki, Allah'ın laneti onların üzerine olsun, Aşura gününü, bir bayram günü olarak ülkemizde gelenekselleştirdiler ve insanların biribirleriyle görüşmeleri, yeni elbiseler giyilmesi, gusül alınması ve oruç tutulması gibi yalanları Hz. Peygamber'e (s.a.a) dayandırarak, Aşura'nın insanın mutlu günü olduğu yalanını kabul ettirdiler.

Ben bütün bu yalan dolanları görüyordum ve bütün bunlardan dolayı kalbim sıkışıyordu. Halkın genelinin bu günlerde bayram ettiğini ve o güne özel tatlı olan aşura tatlısını dağıttıklarını gördüğümde ızdırap duyuyordum. Kendime engel olamıyordum. Feryad ettim: “Ey insanlar! Böylesi bir günü nasıl bayram olarak kutlayabiliyorsunuz ve mutlu olabiliyorsunuz, oysa ki böyle bir günde Peygamber'in (s.a.a) oğlunu, gözünün nurunu katlettiler. Böylece İmam Hüseyin'e (a.s) eza ve yas meclisleri düzenlemeye başladım. Ben dostlarımla beraber, Muharrem ayında, o büyük İmam'ın hatırasına ve çektiği musibetlere bütün gece boyunca ağlıyor, siyah elbiseler giyiniyor, sanki onun mutahhar kabrinin yanındaymış gibi matem merasimleri düzenliyorduk. Rejim Mısır halkının onların aleyhine dönmesinden korkuyordu ve bu yüzden o musibet ve belaları başımıza açtılar.

Gerçekten de İmam Hüseyin'in (a.s) bu kadarcık bile anılmasından korkuyorlar mıydı?

Acaba size göre, onların hatırası tarih boyunca zalimleri ve tağutları titretmemiş midir?

Genel olarak Hüseyni şiarlar hakkındaki görüşünüz nedir?

Hüseyni şiarlar da, diğer ibadetler, dini adap ve gelenekler gibidir. Marifet ve tanıma yoluyla halisane dökülen göz yaşları, gerçekte kıyamet günü cehennem azabına karşı bir siperdir. Bu yüzden İmamları anmak, doğum ve şehadet günlerininin kıymetini bilmek gerekir. Size göre acaba akıllı bir insan, sevdiğinin ismini anmadan, onu yadetmeden hayatını devam ettirebilir mi?

Ben bazı rejimlerin Ehlibeyt'in (a.s) zikrini unutturmak için yaptığı girişimlere ve uğraşlara hayret ediyorum. Oysa ki, Hıristiyanların Hz. isa'dan (a.s) kalan eserlere, hatıralara ve onu anmaya ne kadar önem verdiklerini, onun adına kiliseler kurduklarını görüyorum. Ya da Yahudiler, ağlama duvarının kenarında dikiliyorlar ve mabed için göz yaşı döküyorlar ve kimse onlara itiraz etmiyor. Ancak biz, İmamımız için ağlarsak hemen bize itiraz ediyorlar oysa ki, İmam Hüseyin (a.s) için bütün mahlukat ve mevcudat ağlamaktadır.

Şeriatta Ehlbeyt'in (a.s) makamı nedir?

Bu makamı, büyük bir makam olan "imamet" makamı olarak görmek lazımdır. Onlar varlığın aslı ve mahiyeti, hidayet yıldızlarıdır, Allah'a ve Hz. Peygamber'e itaatten sonra onların itaati herkesin üzerine farz ve zarurettir.

Bazı Ehli Sünnet fırkaları diyorlar ki: Peygamberin (s.a.a) hanımları da Peygamberin (s.a.a) Ehlibeyti'nin parçası olarak sayılırlar. Bu konuda sizin görüşünüz nedir?

Ehlibeyt (a.s), Ehl-i Kisa ve Hazreti Hüseyin'in (a.s) soyundan gelen 9 İmamdır. Hiç bir sahabe ve Peygamber hanımı bu iftiharla müşerref olmamıştır. Bu konudaki hadisler mevzuyu yeterince açıklamaktadırlar.

Size göre İslam Ümmetinin Ehlibeyt'e (a.s) karşı vazifeleri nelerdir?

Bu ümmetin sırtına ağır vazifeler yüklenmiştir. İslam Ümmetinin bu işe, yani Ehlibeyt'in tam ve mutlak ismete sahip olduğuna kamil bir itikadı olmalıdır. Bu inanca erişebilmek için de onların düşmanlarından beri olmaları gerekmektedir.

Mısırdaki Şiileşme hakkındaki görüşünüz nedir?

Mısır halkı tabiatı itibariyle Ehl-i Beyt sevgisi olan bir halktır. Ancak bazı vahhabi unsurlar, İmam Hüseyin'in (a.s) kabrini ziyaret etmenin, insanların cehenneme gitmesine sebep olduğu inancındadırlar. Ancak Mısır halkının eğitim ve bilgi eksikliği olduğunu söylemeliyim. Hiç şüphesiz eğer onlar Ehl-i Beyt'i (a.s) doğru bir şekilde tanısalar, onları kabul edeceklerdir ve eğer kendi düşmanlarını gerçekten tanırlarsa, onlardan beri olduklarını ilan edeceklerdir.

Geçmişte El Ezher İmamiye mezhebi hakkında muhafazakar bir tutum takınırdı. Ancak şimdi daha saldırgan bir tutum izlemekte, öyle ki onlardan bir tanesi, bir Suudi dergisiyle yaptığı söyleşide, Şia'nın kökeninde Yahudilik bulunduğunu bile söylemiştir. Bu konudaki görüşünüz nedir?

Kadim El Ezher uleması arasında, " Şeyh Abdullah Şebravi", " Şeyh Muhammed Abduh", "Şeyh Selim Beşeri" ve "Şeyh Şeltut" gibi alimler vardı. Ancak şimdi böylesi kimseleri El Ezher'de göremiyoruz. Onlardan bir kısmı bazen öyle şeyler söylüyorlar ki, ya cahiller, bilmiyorlar veya bilip kasten böyle söylüyorlar diyoruz.

Dünya Müslümanlarına ne mesaj vermek istiyorsunuz?

Dünya müslümanlarından, Emirül Müminin'in ve Tahir İmamların (a.s) velayetine bağlanmalarını ve Hz. Peygamber'in (s.a.a) ve Ehl-i Beyt'in (a.s) düşmanlarından beri olmalarını ve her zaman amellerinde akıllı ve tedbirli davranmalarını istiyorum.

Çev: Ali Naki Dedesoy

medyasafak.com