
کارگر
İmam Hamaney’den Ramazan Ayı Ahlak Dersleri (3)
Bismillahirrahmanirrahim
Kendini eğitmenin/ Nefis tezkiyesinin yolları
Allah-u Teâlâ insanı eğitilmeye/terbiye edilmeye muhtaç bir şekilde yaratmıştır; hem dışarıdan eğitilmesi / terbiye edilmesi gerekir, hem de içten kendisini eğitmelidir. Maneviyat alanında eğitim/terbiye iki alandadır; birincisi “düşünce ve akli güçleri” eğitme/terbiye etme; bunun yolu talim/öğretimdir. İkincisi ise nefis, gazap ve şehvet garizelerini içgüdülerini eğitme/terbiye etmedir; buna da “nefis tezkiyesi” denir.
İnsan doğru öğretim görür ve doğru eğitilirse, münasip ve doğru bir fabrikada istenilen şekil verilen hammadde gibi kemale erir ve gerçek yerini bulmuş olur. Böylece onun varlığı, hem bu âlemde bütün insanların yararlandığı, dünyanın abat olmasına vesile olduğu ve insanların kalplerinin abat olmasına sebep olan bereket ve hayır kaynağı olur, hem de diğer alemde bütün insanların ilk günden şimdiye kadar büyük bir aşkla arzuladığı bir akıbete sahip olur. Yani kurtuluşa, ebedi saadete ve cennete kavuşur. Bütün peygamberler; ilkinden son peygamber Resul-u Ekrem’e (s.a.a) kadar hepsi, hedeflerinin “talim ve terbiye” “talim ve tezkiye”, (eğitim –öğretim ) olduğunu söylemişlerdir. “.. onları arındıran, kitap ve hikmeti onlara öğreten..” ( Cuma/2 ) ayetinde beyan ettiği gibi insanları hem akli olarak eğitiyor, hem de ruhi olarak terbiye/tezkiye ediyorlar.
Bizlerin yaptığı ibadetlerin ve ilahi farizaların hepsi gerçekte nefsi tezkiye/terbiyenin araçları ve vasıtalarıdır. İbadetler, biz kâmil olalım diye farz kılınmış eğitim ve antrenmandır. Nasıl ki idman yapmasanız bedeniniz güçsüz ve zorluklara dayanıksız olur; bedeni güçlendirmek, dayanıklı kılmak, bedenin sahip olduğu yetenekleri ortaya çıkarmak için antrenman ve spor yapmanız gerekiyor. Namaz bir idmandır, oruç bir antrenmandır, infak bir idmandır, günahtan kaçınmak bir idmandır, yalan konuşmamak bir idmandır, insanların iyiliğini isteme bir antrenmandır. Bu idmanlarla ruh güzelleşir, güçlenip kuvvetlenir ve kâmil olur. Bu antremanlar yapılmazsa zahiren ( dış görünüşle) beğenilir olabiliriz ama batınımız noksan, hakir, zayıf, darbelere dayanıksız olur. İşte Oruç bu idmanlardan biridir.
Niyetin Kimyası
Oruç sadece insanın yemeyip içmemesi değildir. Bu yiyip içmemek bir niyet ile olmalıdır; bir insan işlerinden dolayı gün boyu 13-14 saat hiç bir şey yiyip içmese hiç bir sevap almaz. Ama yiyip içmemeyi niyetle yerine getirirseniz size değer verir, ruhunuzu kıymetlendirir, nurani olmanızı sağlar.
Orucun şartı niyettir. Niyet ne demektir? Bir ameli, bir hareketi Allah için yerine getirmektir. Allah yolunda O’nun emirlerini Allah rızası için yerine getirmek bütün amellere değer kazandırır. Ramazan ayının ilk gecesinin duasında buyuruyor: “Allah’ım! Bizi niyet edip ardından amel eden kimselerden karar kıl, bedbaht olup tembelliğe duçar olan veya amelden başka şeye yaslanan kimselerden kılma”. İster maddi olsun, ister manevi bütün işlerde tembellik ve isteksizlik “bedbahtlık” getirir.
Oruç, en güzel amellerden biridir; zahirde bir işi yapmak sayılmaz ama batında bir girişimdir, bir ameldir, olumlu bir harekettir, çünkü siz bir ameli niyet etmişsiniz. Bundan dolayı oruç tutma sahasına girdiğiniz andan itibaren günün sonuna kadar bu niyetinizden dolayı devamlı ibadet halindesiniz. Uyusanız da ibadet ediyorsunuz, yürüseniz de ibadet ediyorsunuz. Resul-u Ekrem’den (s.a.a) nakil edilen.; “..bu ayda nefesleriniz tesbih ve uykunuz ibadet sayılır..” hadisi gereği aldığınız her nefes ve uyuduğunuz her an ibadet hesap ediliyor. Uyku nasıl ibadet sayılır? Nefes alıp vermek nasıl “tesbih/ yani suphanallah” söylemek sayılıyor? Bunun hikmeti şudur; siz hiç bir amel yapmasanız da, hiç bir eylemde bulunmasanız da sahip olduğunuz niyetle bu sahaya çıktığınız için devamlı ibadet halinde sayılıyorsunuz. ( Niyet bütün amellerin kimyasını değiştiriyor).
Bir rivayette buyuruyor: “ Oruç tutanın uykusu ibadet, susması ise tesbihtir.” Sustuğunuz zaman da sanki “suphanallah” söylüyormuş gibi tesbih sayılıyor. “ ameli kabul ve duası müstecap olur” ameliniz kabul oluyor ve dualarınız da müstecab.
Susmanız ibadet, nefes alıp vermeniz ibadet, uykunuz ibadet neden acaba? Çünkü siz Allah rızası niyeti ile bütün maddi lezzetlerden el çekiyor ve bir ay boyunca bunu devam ettiriyorsunuz.
Bütün ibadetler, insanın nefsani isteklerle ve kendisini aşağılığa sürükleyen lezzetleri terk etmek için mücadele mihverine dönmektedir. İnsanın nefis yularını serbest bırakması hüner değildir; istediği kadar lezzet alması insan için kemal değildir, bu insanın hayvani isteklerine aittir. İnsanın bir hayvani boyutu vardır, hayvani isteklere yönlendiren. Elbette hayvani boyut da bizim bir parçamızdır ve ondan mahrum olmamız istenmemiş; yemek, içmek, istirahat, helal lezzetler bizim bir parçamızdır, bunların temin edilmesinin hiçbir sakıncası da yoktur, kimse onları yasaklamamıştır. Yasak olan, insanın sadece bu boyuta dalıp gark olması, boğulmasıdır. Maddecilik akımı, insanı bu boyutta boğulmaya sürüklüyor. İlahi dinler, akli temellere oturtulmuş ilahi metotlar, insanın maddi hayat lezzetlerinden ve nefsi isteklerden orantısız/ölçüsüz lezzet alma yolunda uçurumun kenarında ihtiyarını, iradesini kaybedip felakete düşmesini engellemektedir. İnsanı, yuları serbest bırakılmış bir şekilde lezzet almaya yönlendiren her davet, insanı ateşe, helak olmaya ve bedbahtlığa davettir. Genel olarak, peygamberler ve ilahi davetler, bu gibi lezzetlerden sınırsız/ ölçüsüz yararlanmayı engellemek içindir. Oruç da bunlardan biridir; bundan dolayı rivayetlerimizde, Ramazan ayının, insanın manevi idman yaparak günahları terk etmek için münasip bir ortam ve büyük bir fırsat olduğu beyan edilmiştir.
İmam Sadık (a.s), Muhammed bin Muslim’e şöyle buyuruyor: ” Ya Muhammed! Oruç tuttuğun zaman, gözün, kulağın, dilin, etin, kanın, cildin, tüylerin oruç tutsun.” İmam Sadık (a.s) bu yakın dost ve öğrencisine oruç tuttuğu zaman gözünün, kulağının, dilinin de oruç tutmasını buyuruyor yani yalan konuşmasın, mümin kulları zorluğa duçar etmesin, sade kalplileri aldatmasın, Müslüman kardeşi ve İslami toplum için hile ve tuzaklar kurmasın, kötülük istemesin, iftira atmasın. Ramazan ayında yemek içmek ve şehevi isteklerden kendisini koruyan insan dilini, gözünü, kulağını ve bütün uzuvlarını haramdan korumalı ve oruçlu olmalarını sağlamalıdır. Kendisini Allah’ın huzurunda günahlardan uzak tutmalıdır. İmam Sadık (a.s) rivayetin devamında şöyle buyuruyor: “ Oruç tuttuğun gün, oruç olmadığın gün gibi olmamalıdır.” Oruçlu olduğun günler diğer normal günlerin gibi olmamalıdır. Ramazan ayında diğer aylardaki gibi davranmamalısın; nefsini tezkiye etmeye yönelmelisin, bu fırsatı ganimet bilmelisin.
Hz. Ali’den (a.s) nakl edilen bir rivayette (a.s) şöyle buyuruyor: “ Nefsin orucu, beş duyu organının hepsinin haramdan korunmasıdır”. Yani nefsin orucu, bedenin, midenin orucu gibi değildir. Nefsin orucu, kalbin bütün şer ve kötülüklerden arınmasıdır. Allah ve kullarına karşı kalbimizi saf ve hilesiz bir hale getirmeliyiz. Bu alanda rivayetler bir hayli çoktur.
Değerli bacı ve kardeşlerim! Bu fırsattan istifade edelim. Ramazan ayı, kendimizi Allah’a yaklaştırmak için büyük bir fırsattır; kendimizi kemale doğru yaklaştıralım, fesatlardan uzak duralım, günahlardan temizleyelim. Bu ayda olan dualar ve istiğfarların hepsi birer fırsattır. Sakın bu fırsatı kaçırmayalım bu Ramazan ayı yakında bitecek, bir dahaki Ramazana hayatta olacağımız belli değil.
New York Times: Arabistan, Katar, Türkiye ve BAE isyancılara silah sağlıyor
Obama yönetiminin bir ay önce Suriye savaşının gidişatını muhaliflerin lehinde dönüştürme umuduyla isyancılara silah ve cephane sağlama sözünü verdiği anımsatılarak yönetimin planlarının kamuoyuna anlatılandan daha sınırlı olduğunun anlaşıldığı belirtiliyor.
Ehlibeyt (a.s) Haber Ajansı ABNA- New York Times gazetesi, ABD’nin muhalefeti silahlandırma planlarının hızlı bir etkisinin olmayacağını, sadece küçük silahların sağlanacağını belirttiği geniş haberinde “Ürdün ve Türkiye’de verilecek eğitimin” ise kısmen Kongre’nin itirazları nedeniyle henüz başlamadığını yazdı.
New York Times gazetesi, “Suriye isyancılara yönelik ABD silah planının hızlı bir etkisi olmayacak” başlığını kullandığı haberinde bir ay kadar önce Obama Yönetiminin, “muhalefetin aleyhinde” seyreden Suriye savaşının gidişatını değiştirmek umudu ile isyancılara silah ve cephane sağlamaya söz verdiğini anımsattı.
“KÜÇÜK SİLAHLAR SADECE MUHALEFETİN SINIRLI BİR KISMINA VERİLECEK"
“Ancak Amerikan, Batılı ve Ortadoğu yetkilileri ile yapılan mülakatlar, Yönetimin planlarının, kamuoyu önünde ve özel sohbetlerde işaret ettiğinden çok daha sınırlı olduğu gösteriyor” diyen gazete şöyle devam etti:
“Planlar, CİA’nın sadece küçük silahları ve sadece muhalefetin sınırlı bir kısmına sağlamasını öngörüyor. Sayıları ise belli değil. Buna ek olarak da Ürdün ve Türkiye’de yapılacak olan eğitim ise, kısmen Kongre’nin itirazları nedeniyle henüz başlamadı.”
NYT, “temkinli yaklaşımın”ın Suriye’ye müdahale etmeye isteksiz olan Obama Yönetimi içerisindeki bölünmeleri yansıttığını kaydettiği haberinde Yönetimin birçok yetkilisinin silahlandırma planının, birçoğu geri tepen, Angola, Nikaragua ve diğer başka yerlerdeki isyancıları silahlandırma çabalarını anımsattığını, Beyaz Saray’ın Ortadoğu’nun yeni bir savaşa sürüklenmesinden de korktuğunu yazdı.
“CİA’NIN SİLAHLANDIRMA PLANININ BAŞARISI KONUSUNDA KUŞKULAR VAR”
Bu arada, Kongre’de duyulan kuşkulara da dikkat çeken gazete, Başkan Yardımcısı Joseph Biden ve CİA Başkanı John O’Brennan dahil üst düzey yetkililerinin Kongre üyeleri nezdinde lobi yaptıklarına işaret ettikten sonra silahlandırma çabasının geç başlamasının da CİA’nın planının, Amerika’nın Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ı iktidarı bırakmaya zorlama olan “nihai hedefi”nin başarısı konusunda da kuşkular yarattığını kaydetti.
“TÜRKİYE’NİN DAHİL OLDUĞU MÜSLÜMAN KOALİSYONU İSYANCILARA SİLAH SAĞLIYOR”
NYT, “İki yıla yakın bir süre, Suudi Arabistan, Katar, Türkiye ve Birleşik Arap Emirlikleri dahil bir Müslüman ülkeler koalisyonu, isyancılara silah sağlıyor. Bu ülkeler, ABD’nin silahlandırmada aktif bir rol almasını istiyor” dediği haberinde üst düzey bir Arap yetkilisine atfen Amerikan silahlarının isyancıların savaş alanında herhangi bir başarı elde etmelerini sağlaması için en az 6 ay geçmesi gerekebileceğine dikkat çekti.
Bu arada, muhalefetin elindeki kaynakların azaldığını ve isyancı grupların, kalanları için birbiriyle çatıştığını kaydeden gazete “Son aylarda Türkiye’deki muhalefet grupları, daha fazla silah almak için gereken parayı bulmak amacıyla başka grupların üyelerini kaçırma eylemlerine başvuruyorlar” sözlerini de kullandı.
Ramazan Ayında Gece ve Gündüz Yapılması Gereken Tüm Dua ve Ameller
Akşam namazını kıldıktan sonra iftar etmek müstehaptır.
Haram ve şüpheli olmayan helâl şeylerle, özellikle helâl hurmayla iftar etmek, insanın kıldığı namazın sevabını dört yüz kat artırır. Rüteb (bir hurma çeşidi), helva, nöbet şekeri, sıcak su gibi şeylerle de iftar etmek iyidir.
İftar vakti Kadir Suresi’ni okumak.
İftar vakti sadaka vermek ve oruçlu müminlere iftar vermek, hatta bir kaç hurma veya bir içim suyla bile olsa (gücü yetmeyenler için)
İmkânı olan kimse için her gece yüz defa Duhân Suresi’nin okunması sünnettir...
Ramazan Ayının Gündüzlerinde Yapılan Ameller
1. Merhum Seyyid İbn Tâvus, İmam Sadik (a.s) ve İmam Musa Kâzim`dan (a.s) şöyle rivayet etmektedir: Ramazan Ayının başından sonuna kadar her farz namazdan sonra şu duayı oku:
اللَّهُمَّ ارْزُقْنِی حَجَّ بَیْتِکَ الْحَرَامِ؛ فِی عَامِی هَذَا وَ فِی کُلِّ عَامٍ؛ مَا أَبْقَیْتَنِی فِی یُسْرٍ مِنْکَ وَ عَافِیَةٍ وَ سَعَةِ رِزْقٍ؛ وَ لاَ تُخْلِنِی مِنْ تِلْکَ الْمَوَاقِفِ الْکَرِیمَةِ؛ وَ الْمَشَاهِدِ الشَّرِیفَةِ؛ وَ زِیَارَةِ قَبْرِ نَبِیِّکَ صَلَوَاتُکَ عَلَیْهِ وَ آلِهِ؛ وَ فِی جَمِیعِ حَوَائِجِ الدُّنْیَا وَ الْآخِرَةِ فَکُنْ لِی؛ اللَّهُمَّ إِنِّی أَسْأَلُکَ فِیمَا تَقْضِی وَ تُقَدِّرُ مِنَ الْأَمْرِ الْمَحْتُومِ؛ فِی لَیْلَةِ الْقَدْرِ؛ مِنَ الْقَضَاءِ الَّذِی لاَ یُرَدُّ وَ لاَ یُبَدَّلُ؛ أَنْ تَکْتُبَنِی مِنْ حُجَّاجِ بَیْتِکَ الْحَرَامِ؛ الْمَبْرُورِ حَجُّهُمْ؛ الْمَشْکُورِ سَعْیُهُمْ؛ الْمَغْفُورِ ذُنُوبُهُمْ؛ الْمُکَفَّرِ عَنْهُمْ سَیِّئَاتُهُمْ؛ وَ اجْعَلْ فِیمَا تَقْضِی وَ تُقَدِّرُ؛ أَنْ تُطِیلَ عُمُرِی؛ وَ تُوَسِّعَ عَلَیَّ رِزْقِی؛ وَ تُؤَدِّیَ عَنِّی أَمَانَتِی وَ دَیْنِی؛ آمِینَ رَبَّ الْعَالَمِینَ
“Allahumme’r zukni hacce beytike’l herami, fi ami haza ve fi kulli amin, ma ebkayteni fi yusrin minke ve afiyetin ve saati rizkin; vela tuğlini min tilke’l mevakifi’l kerimeti, ve’l meşahidi’ş şerifeti, ve ziyareti kabri nebiyyike salavatuke aleyhi ve alihi, ve fi cemii hevaici’d dunya ve’l ağireti fekun li, Allahumme inni es’eluke fiyma tekzi ve tukeddiru mine’l emri’l mehtumi fi leyleti’l kadri, mine’l kazai’l lezi la yureddu vela yubeddelu, en tektubeni min hucceci beytike’l herami, el mebruri haccuhum, el meşkuru sa’yuhum, el mebruri zunubuhum, el mukeffiru enhum seyyietuhum, vece’l fiyma tekzi ve tukeddiru en tutile umuri, ve tuvessie aleyye rızki, ve tueddiye anni emaneti ve deyni, amine rabbe’l alemin.”
"Allah’ım! Beni yaşattığın müddetçe Beytü’l-Haram’ının (Kâbe’nin) haccını bu yıl ve her yıl kolaylık, sağlık ve bolluk içinde bana nasip eyle. Beni o değerli mekânlardan, faziletli ziyaretgâhlardan ve Peygamber’inin ziyaretinden (salâvatın onun ve Ehlibeyt’inin üzerine olsun) mahrum kılma ve bütün dünya ve âhiret hacetlerinde bana yardımcı ol.
Allah’ım! Senden, Kadir gecesinde hükme bağlayıp takdir ettiğin kesin, değişmez ve dönüşü olmayan şeyler arasında, beni de Beytüllahi’l-Haram’ın, hacları beğenilen, çabaları mükâfatlandırılan, günahları affedi-len ve kötülükleri bağışlanan ziyaretçilerinden yazmanı, ömrümü uzat-mayı, rızkımı çoğaltmayı, emanetimi ve borcumu ödemeyi kesin hükmüne bağlayıp takdir etmeni diliyorum; âmin ey âlemlerin Rabbi!”
*****
Bu duanın ismine "Hac duası" denir. Merhum Seyyid İbn-i Tavus bu duayı "İkbal" kitabında Ramazan ayı gecelerinde akşam namazından sonra okunmasını İmam Sadık'tan (a.s) rivayet etmiştir. Merhum Kef'emi ise "El-Beled-ül Emin" kitabında bu duanın Ramazanın her günü ve ilk gecesinde okunmasının müstehap olduğunu. Merhum şeyh Müfid ise "El-Muhriç" kitabında bu duanın Ramazanın ilk gecesinde akşam namazından sonra okunmasının müstehap olduğunu nakletmiştir.
2. Yine her farizadan sonra şu duayı okursun:
يا عَلِىُّ يا عَظيمُ؛ يا غَفُورُ يا رَحيمُ؛ اَنْتَ الرَّبُّ الْعَظيمُ؛ الَّذى لَيْسَ كَمِثْلِهِ شَىءٌ وَ هُوَ السَّميعُ الْبَصيرُ؛ وَ هذا شَهْرٌ عَظَّمْتَهُ وَ كَرَّمْتَهُ وَ شَرَّفْتَهُ وَ فَضَّلْتَهُ عَلَى الشُّهُورِ؛ وَ هُوَ الشَّهْرُ الَّذى فَرَضْتَ صِيامَهُ عَلَىَّ وَ هُوَ شَهْرُ رَمَضانَ؛ الَّذى اَنْزَلْتَ فيهِ الْقُرْآنَ؛ هُدىً لِلنّاسِ وَ بَيِّناتٍ مِنَ الْهُدى وَالْفُرْقانِ؛ وَ جَعَلْتَ فيهِ لَيْلَةَ الْقَدْرِ؛ وَ جَعَلْتَها خَيْراً مِنْ اَلْفِ شَهْرٍ ؛فَيا ذَالْمَنِّ وَ لا يُمَنُّ عَلَيْكَ؛ مُنَّ عَلَىَّ بِفَكاكِ رَقَبَتى مِنَ النّارِ؛ فيمَنْ تَمُنُّ عَلَيْهِ؛ وَ اَدْخِلْنِى الْجَنَّةَ؛ بِرَحْمَتِكَ يا اَرْحَمَ الرّاحِمينَ .
“Ya aliyyu ya azîm, ya gafûru ya rahîm, ente’r-rabb’ul-azîmullezî leyse kemislihi şey’un ve huve’s-sîmiu’l-besîr ve haza şehrun azzamtehu ve kerremtehu ve şerraftehu ve fazzeltehu ale’ş-şuhûr ve huve’ş-şehrullezî ferazte siyamehu aleyy ve huve şehru ramazan, ellezî enzelte fîhi’l-gur’an, huden li’n-nasi ve beyyinatin mine’lhuda ve’l-furgan, ve cealte fîhi leylet’el-gadr ve cealteha hayran min elfi şehr , feya ze’l-menni vela yumennu aleyk, munne aleyye bi-fekaki ragabetî min’en-nar, fîmen temunnu aleyh ve edhilnil-cennete bi-rahmetike ya erham’er-rahimîn.”
*****
“Ey yüce, ey ulu, ey çok çok bağışlayan, ey Rahim; hiçbir eşi ve benzeri olmayan ve (her şeyi) duyan ve (her şeyi) gören ulu Rab sensin. Bu, yücelttiğin, değer verdiğin, şereflendirdiğin ve bütün aylardan üstün kıldığın bir aydır. O, orucunu bana farz kıldığın aydır. İşte o, ramazan ayıdır ki onda Kur’ân’ı, halkı hidayet etmek, hidayet yolunu açıklamak ve hakkı batıldan ayırmak için indirdin; Kadir gecesini o aya yerleştirdin ve o geceyi bin aydan hayırlı ve üstün kıldın. Ey (yaratıklarına) minnet hakkı olan ve kimsenin onun üzerinde minnet hakkı bulunmayan (Allah), minnettar ettiklerin arasında beni de minnettar kılıp vücudumu (cehennem) ateşinden kurtarıp cennetine yerleştir; rahmetin hakkına, ey merhametlilerin en merhametlisi!”
*****
3. Merhum Kef’emî “Misbâh” ve “el-Beledü’l-Emin” kitabında, Şeyh-i Şehit (r.a) ise kendi Mecmua’sında Resul-i Ekrem’den (s.a.a) şöyle rivayet etmişlerdir:
“Kim ramazan ayında her farizadan sonra şu duayı okursa, Allah onun günahlarını bağışlar:
اَللّهُمَّ اَدْخِلْ عَلى اَهْلِ الْقُبُورِ السُّرُورَ؛ اَللّهُمَّ اَغْنِ كُلَّ فَقيرٍ؛ اَللّهُمَّ اَشْبِعْ كُلَّ جايِعٍ؛ اَللّهُمَّ اكْسُ كُلَّ عُرْيانٍ؛ اَللّهُمَّ اقْضِ دَيْنَ كُلِّ مَدينٍ؛ اَللّهُمَّ فَرِّجْ عَنْ كُلِّ مَكْرُوبٍ؛ اَللّهُمَّ رُدَّ كُلَّ غَريبٍ؛ اَللّهُمَّ فُكَّ كُلَّ اَسيرٍ؛ اَللّهُمَّ اَصْلِحْ كُلَّ فاسِدٍ مِنْ اُمُورِ الْمُسْلِمينَ؛ اَللّهُمَّ اشْفِ كُلَّ مَريضٍ؛ اَللّهُمَّ سُدَّ فَقْرَنا بِغِناكَ؛ اَللّهُمَّ غَيِّرْ سُوءَ حالِنا بِحُسْنِ حالِكَ؛ اَللّهُمَّ اقْضِ عَنَّا الدَّيْنَ؛ وَاَغْنِنا مِنَ الْفَقْرِ؛ اِنَّكَ عَلى كُلِّشَىءٍ قَديرٌ.
“Allahumme edhil alâ ehl’il-gubûr’is-surûr. Allahumme eğni kulle fegîr. Allahumme eşbi’ kulle cai’. Allahummeksu kulle uryan. Allahummegzi deyne kulli medîn. Allahumme ferric an kulli mekrûb. Allahumme rudde kulle ğarîb. Allahumme fukke kulle esîr. Allahumme aslih kulle fasidin min umûr’il-muslimîn. Allahummeşfi kulle merîz. Allahumme sudde fegrena bi-ğinak. Allahumme ğayyir sûe halina bi-husni hâlik. Allahummegzi anna’d-deyne ve ağnina min’el-fagr. İnneke alâ kulli şey’in gadîr.”
*****
“Allah’ım Kabir ehlini sevindir. Allah’ım! Bütün fakirleri zenginleştir. Allah’ım! Bütün açları doyur. Allah’ım! Bütün çıplakları giyindir. Allah’ım! Bütün borçluların borcunu eda eyle. Allah’ım! Sıkıntısı olanların sıkın-tısını gider. Allah’ım! Bütün garipleri (vatanlarına) geri döndür. Allah’ım! Bütün esirleri azat eyle. Allah’ım! Müslümanların bozulan durumlarını /fasit olan işlerini ıslah eyle. Allah’ım! Bütün hastalara şifa ver. Allah’ım! Bizim fakirliğimizi kendi zenginliğinle engelle. Allah’ım! Bizim kötü hâlimizi kendi iyi hâlinle değiştir. Allah’ım! Borcumuzu eda eyle; fakirlik ve ihtiyacımızı gider; muhakkak senin her şeye gücün yeter.”
*****
4. Merhum Kuleynî’nin el-Kâfi’de Ebu Basir’den nakline göre, İmam Cafer Sadık (a.s) ramazan ayında şu duayı okurdu:
اللَّهُمَّ إِنِّي بِكَ وَ مِنْكَ أَطْلُبُ حَاجَتِي وَ مَنْ طَلَبَ حَاجَةً إِلَى النَّاسِ فَإِنِّي لا أَطْلُبُ حَاجَتِي إِلا مِنْكَ وَحْدَكَ لا شَرِيكَ لَكَ وَ أَسْأَلُكَ بِفَضْلِكَ وَ رِضْوَانِكَ أَنْ تُصَلِّيَ عَلَى مُحَمَّدٍ وَ أَهْلِ بَيْتِهِ وَ أَنْ تَجْعَلَ لِي فِي عَامِي هَذَا إِلَى بَيْتِكَ الْحَرَامِ سَبِيلا حِجَّةً مَبْرُورَةً مُتَقَبَّلَةً زَاكِيَةً خَالِصَةً لَكَ تَقَرُّ بِهَا عَيْنِي وَ تَرْفَعُ بِهَا دَرَجَتِي وَ تَرْزُقَنِي أَنْ أَغُضَّ بَصَرِي وَ أَنْ أَحْفَظَ فَرْجِي وَ أَنْ أَكُفَّ بِهَا عَنْ جَمِيعِ مَحَارِمِكَ حَتَّى لا يَكُونَ شَيْءٌ آثَرَ عِنْدِي مِنْ طَاعَتِكَ وَ خَشْيَتِكَ وَ الْعَمَلِ بِمَا أَحْبَبْتَ وَ التَّرْكِ لِمَا كَرِهْتَ وَ نَهَيْتَ عَنْهُ وَ اجْعَلْ ذَلِكَ فِي يُسْرٍ وَ يَسَارٍ وَ عَافِيَةٍ وَ مَا أَنْعَمْتَ بِهِ عَلَيَّ وَ أَسْأَلُكَ أَنْ تَجْعَلَ وَفَاتِي قَتْلا فِي سَبِيلِكَ تَحْتَ رَايَةِ نَبِيِّكَ مَعَ أَوْلِيَائِكَ وَ أَسْأَلُكَ أَنْ تَقْتُلَ بِي أَعْدَاءَكَ وَ أَعْدَاءَ رَسُولِكَ وَ أَسْأَلُكَ أَنْ تُكْرِمَنِي بِهَوَانِ مَنْ شِئْتَ مِنْ خَلْقِكَ وَ لا تُهِنِّي بِكَرَامَةِ أَحَدٍ مِنْ أَوْلِيَائِكَ اللَّهُمَّ اجْعَلْ لِي مَعَ الرَّسُولِ سَبِيلا حَسْبِيَ اللَّهُ مَا شَاءَ اللَّهُ .
“Allahumme inni bike ve minke etlubu haceti ve men talebe haceten ile’n nasi fe inni la etlubu haceti ille minke vehdeke la şerike leke ve es’eluke bi fazlike ve rızvanike en tusalliye ale muhammedin ve ehli beytihi ve en tec’ele li fi ami haza ile beytike’l herami sebiylen hicceten mebrureten mutakabbeleten zakiyeten ğaliseten leke tekerru biha ayni ve terfeu biha dereceti ve terzukeni en eğuzze baseri ve en ehfeze ferci ve en ekuffe biha an cemii meharimike hetta la yekune şey’un asere indiy min taetike ve ğaşyetike ve’l ameli bima ehbebte ve’t terki lima kerihte ve neheyte anhu vec’el zalike fi yusrin ve yesarin ve afiyetin ve ma en’emte bihi aleyye ve es’eluke en tec’ele vefati katlen fi sebiylike tehte rayetin nebiyyike mee evliyaike ve es’eluke en tektule bi e’daeke ve e’dae resulike ve es’eluke en tukrimeni bi hevani men şi’te min ğalkike ve tuhinni bi kerameti ehedin min evliyaike Allahumme ic’el li mee’r resui sebiylen hesbiyellahu ma şeeallah.”
*****
"Allah’ım! Seni vasıta kılarak hacetimi senden diliyorum. Kim hacetini insanlardan dilerse (dilesin, fakat) ben hacetimi ancak senden dilerim. Sen teksin ve ortağın yoktur. Lütuf ve hoşnutluğun hakkına senden, Muhammed ve Ehlibeyt’ine rahmet etmeni ve bu yıl Beytullahi’l-Haram’ın ziyareti için yolumu açmanı diliyorum; bana öyle beğenilmiş, kabul edilmiş, temiz ve senin için halis kılınan bir hac nasip et ki, onunla gözümü aydınlat, derecemi yükselt ve gözümü (haramlara) kapamayı, iffetimi korumayı ve bütün haramlardan kendimi korumayı bana nasip et; öyle ki, benim için sana itaat etmekten, senden korkmaktan ve senin sevdiğin şeyleri yerine getirip sevmediğin şeyleri terk etmekten daha sevimli hiçbir şey olmasın. Bütün bunları kolaylık, bolluk sıhhat ve verdiğin nimetlerle beraber bana nasip et.
(Allah’ım!) Senden Peygamber’inin sancağı altında, velilerinle birlikte yolunda şehit olarak ölmeyi diliyorum. Yine senden, kendi düşmanlarının ve Peygamber’inin düşmanlarının ölümünü benim elimle gerçekleştirmeni niyaz ediyorum. (Yalvararak) senden (rezil etmek) istediğin (kötü kullarından) birisini rezil etmekle beni yüceltmeni ve hiçbir zaman velilerinden herhangi birisini yüceltmeği benim rezil ve rüsva olmama vesile kılmamanı istiyorum. Allah’ım! Peygamber’le birlikte olma yolunu benim üzerime aç. Allah bana yeter ve ancak Allah’ın dediği olur.”
*****
RAMAZAN AYININ GECELERİNDE MÜSTEHAP OLAN AMELLER
1. İftar etmek. Şiddetli halsizlik ve iftar için kendisini bekleyen birileri olmadığı takdirde akşam namazını kıldıktan sonra iftar etmek müstehaptır.
2. Haram ve şüpheli olmayan helâl şeylerle, özellikle helâl hurmayla iftar etmek, insanın kıldığı namazın sevabını dört yüz kat artırır. Rüteb (bir hurma çeşidi), helva, nöbet şekeri, sıcak su gibi şeylerle de iftar etmek iyidir.
3. İftar ederken rivayet edilen iftar dualarını okumak; meselâ şu duayı:
اللَّهُمَّ لَكَ صُمْتُ وعَلَى رِزْقِكَ أَفْطَرْتُ وعَلَيْكَ تَوَكَّلْتُ
"Ellahumme leke sumtu ve ela rızkike eftertu ve eleyke tevekkeltu."
***
“Allah’ım! Senin için oruç tuttum; senin rızkınla iftar edip sana tevekkül ettim.”
Bu duayı, iftar vakti okuyan kimseye Allah, o gün oruç tutanların sevabını bahşeder.
Bazı rivayetlerde Hz. Emirü’l-Müminin’in (a.s) iftar edeceği zaman şu duayı okuduğu nakledilmiştir:
بِسْمِ اللَّهِ اللَّهُمَّ لَكَ صُمْنَا وعَلَى رِزْقِكَ أَفْطَرْنَا فَتَقَبَّلْ [فَتَقَبَّلْهُ] مِنَّا إِنَّكَ أَنْتَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ
Bismillah, Ellahumme leke sumna ve ela rızkike efterna, fetekebbel minna, inneke entes-semîul elîm."
***
“Allah’ın adıyla. Allah’ım! Senin için oruç tuttuk ve senin rızkınla iftar ettik. O hâlde bizden kabul buyur. Muhakkak sen duyan ve bilensin.”
4. İlk aldığı lokmada:
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ يَا وَاسِعَ الْمَغْفِرَةِ اغْفِرْ لِي
"Bismillahirrehmanirrahîm, ya vasiel-meğfireti iğfir lî."
***
“Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla. Ey mağfireti geniş olan (Rabbim), bağışla beni.” derse, Allah-u Teâlâ’nın mağfiretine mazhar olur. Hadis-i şerifte şöyle geçer:
“Allah-u Teâlâ, ramazan ayının her gününün son saatinde bir milyon insanı (azaptan) azat eder. Allah-u Teâlâ’dan dile ki, seni de onlardan saysın."
5. İftar vakti Kadir (İnna Enzelnahu) Suresi’ni okumak.
6. İftar vakti sadaka vermek ve oruçlu müminlere iftar vermek, hatta bir kaç hurma veya bir içim suyla bile olsa (gücü yetmeyenler için).
Resul-i Ekrem’den (s.a.a) bu konuda şöyle rivayet edilmiştir: “Kim bir oruçlu (mümine) iftar verirse, onun (oruç) sevabının aynısını iftar veren de alır; elbette oruç tutanın sevabından bir şey eksilmeksizin. Yine o yemeğin gücüyle yaptığı her amelin sevabının aynısı, iftar veren için de yazılır.”
Merhum Ayetullah Allâme Hillî, “Risâletü’s-Sa’diye” kitabında İmam Cafer Sadık’tan (a.s) şöyle rivayet etmiştir:
“Bir mümin, ramazan ayında bir mümine bir lokma yemekle (dahi iftar) verirse, Allah onun için otuz mümin köleyi azat etmenin sevabını yazar ve Allah katında bir duası kabul olur.”
7. Ramazan ayının her gecesinde bin defa Kadir Suresi’ni okumak da, rivayet edilen ameller arasındadır.
8. İmkânı olan kimse için her gece yüz defa Duhân Suresi’nin okunması sünnettir.
9. Merhum Seyyid İbn Tâvûs, günahların bağışlanması için her gece şu duanın okunmasını rivayet etmiştir:
اللّهُمَّ رَبَّ شَهْرِ رَمَضانَ الَّذِی أَنْزَلْتَ فیهِ الْقُرْآنَ و افْتَرَضْتَ عَلی عِبادِکَ فیهِ الصِّیامَ صَلِّ عَلی مُحمدٍ و الِ محمدٍ وَ ارْزُقْنی حَجَّ بَیْتِکَ الْحَرامِ فِی عامِی هذا واغفِرْلی تلک الذُّنوُبَ الْعِظامَ فإِنَّهُ لا یَغْفِرُها غَیْرُکَ یا رَحمنُ یا رَحمنُ یا عَلّامُ.
“Allahumme rabbi şehri remazane’l lezi enzelte fiyhi’l Kur’ane ve’f terezte ale ibadike fiyhi’s siyame salli ale muhammedin ve ali muhammedin, ve’r zukni hacce beytike’l herami fi ami haza, veğfir li tilke’z zunube’l izame fe innehu la yeğfiruha ğayruke ya rahmenu ya rahmenu ya allemu.”
*****
"Allah’ım! Ey Kur’ân’ı indirdiğin ve orucunu kullarına farz kıldığın ramazan ayının Rabbi, Muhammed ve Ehlibeyt’ine rahmet et; bu yıl ve her yıl Beytullahi’l-Harâm’ın haccını bana nasip eyle. İşlediğim o büyük günahları bağışla; zira onları senden başkası bağışlamaz, ey Rahman ve çok bilen (Allah)!”
*****
10. Akşam namazından sonra birinci bölümde geçen “Hac Duası”nıاللَّهُمَّ إِنِّي بِكَ وَ مِنْكَ أَطْلُبُ حَاجَتِي ; (Allahumme inni bike ve minke etlubu haceti) okumak.
11. Şu duanın da okunması İmam Cafer Sadık’tan (a.s) rivayet edilmiştir:
اللَّهُمَّ إِنِّي أَسْأَلُكَ أَنْ تَجْعَلَ فِيمَا تَقْضِي وَ تُقَدِّرُ مِنَ الْأَمْرِ الْمَحْتُومِ فِي الْأَمْرِ الْحَكِيمِ مِنَ الْقَضَاءِ الَّذِي لا يُرَدُّ وَ لا يُبَدَّلُ أَنْ تَكْتُبَنِي مِنْ حُجَّاجِ بَيْتِكَ الْحَرَامِ الْمَبْرُورِ حَجُّهُمْ الْمَشْكُورِ سَعْيُهُمْ الْمَغْفُورِ ذُنُوبُهُمْ الْمُكَفَّرِ عَنْ سَيِّئَاتِهِمْ [عَنْهُمْ سَيِّئَاتُهُمْ] وَ أَنْ تَجْعَلَ فِيمَا تَقْضِي وَ تُقَدِّرُ أَنْ تُطِيلَ عُمُرِي فِي خَيْرٍ وَ عَافِيَةٍ وَ تُوَسِّعَ فِي رِزْقِي وَ تَجْعَلَنِي مِمَّنْ تَنْتَصِرُ بِهِ لِدِينِكَ وَ لا تَسْتَبْدِلْ بِي غَيْرِي .
“Allahumme inni es’eluke en tec’ele fiyma tekzi ve tukaddiru mine’l emri’l mehtumi fi’l emri’l hekim mine’l kazai’l lezi la yureddu vela yubeddelu en tektubeni min hucceci beytike’l herami’l mebruri heccuhumu’l meşkuri sa’yuhumu’l meğfuri zunubuhum el Mukeffiri en seyyietihim (enhum seyyietuhum) ve en tec’ele fiyma tekzi ve tukeddiru en tutile umuriy fi ğayrin ve afiyetin ve tuvessie fi rızki ve tec’eleni mimmen tentesiru bihi lidiynike vela testebdil biy ğayri.”
*****
"Allah’ım! Senden kesin olarak hükme bağladığın ve takdir ettiğin hikmetli, dönüşü ve değişimi olmayan şeyler arasında beni de hacları beğenilir, çabaları mükâfatlandırılır, günahları bağışlanır ve kötülükleri affedilir olan Beytullahi’l-Harâm’ın hacılarından yazmanı diliyorum. Yine benim için hayır ve sıhhatle geçecek uzun bir ömür ve geniş bir rızk takdir buyurmanı niyaz ediyorum. Beni dinine yardım eden kimselerden kıl; bu konuda başkasını bana tercih etme.”
***
12. “Enisü’s-Sâlihin” kitabında ramazan ayının her gecesinde şöyle dua edilmesi rivayet edilmiştir:
اَعُوذُ بِجَلالِ وَجْهِكَ الْكَريمِ أنْ يَنْقِضيَ عَنّي شَهْرُ رَمَضانَ اَوْ يَطْلُعَ الْفَجْرُ مِنْ لَيْلَتي هذِهِ وَلَكَ قِبَلي ذَنْبٌ اَوْ تَبِعَةٌ تُعَذِّبُني عَلَيْهِ .
“Euzu bicelali vechike’l kerim en yenkiziye enni şehru remazane ev yetlue’l fecru min leyleti hazihi veleke kibeli zenbun ev tebietun tuezzibuni aleyhi.”
*****
“(Allah’ım!) Ramazan ayı geçer veya bu gecem sabah olur da üzerimde sana karşı bir suçum veya beni karşılığında azap edeceğin bir günah kalırsa, bundan Kerim Vech’inin yüceliğine sığınırım.”
13. Merhum Kef’emî, Seyyid İbn Baki’den şöyle nakletmektedir: “Kim ramazan ayının her gecesinde iki rekât namaz kılarak, her rekâtta Fâtiha Suresi’ni ve İhlâs Suresi’ni üç defa okur, selâm verdikten sonra da şu zikri okur:
سُبْحَانَ مَنْ هُوَ حَفِيظٌ لا يَغْفُلُ؛ سُبْحَانَ مَنْ هُوَ رَحِيمٌ؛ لا يَعْجَلُ سُبْحَانَ مَنْ هُوَ قَائِمٌ لا يَسْهُو سُبْحَانَ مَنْ هُوَ دَائِمٌ لا يَلْهُو.
“Subhane men huve hafizun la ye’fulu, subhane men huve rahimun, la ye’celu subhane men huve kaimun la yeshu, subhane men huve daimun la yelhu.”
*****
“Münezzehtir gaflet etmeyen asıl koruyucu. Münezzehtir (kullarına ceza vermede) acele etmeyen merhametli. Münezzehtir her zaman kaim ve sabit olan ve (hiçbir zaman kullarını) unutmayan. Münezzehtir ebedi ve boş şeylerden uzak olan (Rab).”
Sonra da yedi defa tesbihat-ı erbaayı okuyup ardından şu zikri söyler:
سُبْحَانَكَ سُبْحَانَكَ سُبْحَانَكَ يَا عَظِيمُ اغْفِرْ لِيَ الذَّنْبَ الْعَظِيمَ
“Subhaneke subhaneke subhaneke ya azimu iğfir liye’z zenbe’l azim.”
*****
“Her eksiklikten münezzehsin sen. Her eksiklikten münezzehsin sen. Her eksiklikten münezzehsin sen. Ey azametli ve yüce (Allah)! Benim büyük günahımı bağışla.”
Ve bilâhare Resulullah’a (s.a.a) ve Ehlibeyt’ine on defa salavât getirirse, Allah günahlarını bağışlar…”
14. Hadis-i şerifte şöyle buyrulmaktadır:
“Ramazan ayının her gecesinde Fetih Suresi’ni sünnet bir namazda okuyan kimse, o yıl korunmuş olur.”
15. Ramazan ayında sünnet namazlardan sonra şu duanın okunması rivayet edilmiştir:
اللَّهُمَّ اجْعَلْ فِيمَا تَقْضِي وَ تُقَدِّرُ مِنَ الْأَمْرِ الْمَحْتُومِ وَ فِيمَا تَفْرُقُ مِنَ الْأَمْرِ الْحَكِيمِ فِي لَيْلَةِ الْقَدْرِ أَنْ تَجْعَلَنِي مِنْ حُجَّاجِ بَيْتِكَ الْحَرَامِ الْمَبْرُورِ حَجُّهُمْ الْمَشْكُورِ سَعْيُهُمْ الْمَغْفُورِ ذُنُوبُهُمْ وَ أَسْأَلُكَ أَنْ تُطِيلَ عُمُرِي فِي طَاعَتِكَ وَ تُوَسِّعَ لِي فِي رِزْقِي يَا أَرْحَمَ الرَّاحِمِينَ .
“Allahumme ic’el fiyma tekzi ve tukeddiru mine’l emri’l mehtumi ve fiyma tefruku mine’l emri’l hekimi fi leyleti’l kadri en tec’eleni min hucceci beytike’l herami’l mebruri heccuhum, el meşkuri sa’yuhumu’l meğfuri zunubuhum ve es’eluke en tutile umuri fi ta’atike ve tuvessie liy fi rızki ya erhemer rahimin.”
*****
"Allah’ım! Kadir Gecesi’nde hükmettiğin ve takdir buyurduğun kesin emirlerin ve belirlediğin hikmetli işlerin arasında beni de hacları dosdoğru olan, çabaları mükâfatlandırılan ve günahları bağışlanan Beytullahi’l-Haram’ın hacılarından kıl. Senden itaatin yolunda ömrümü uzatmanı ve rızkımı genişletmeni diliyorum, ey merhametlilerin en merhametlisi!
*****
16. Ramazan ayı gecelerinin bir ameli de gecelere bölünerek kılınan bin rekâtlık namazdır. Fıkıh ve dua kitaplarında bu namaz, genişçe zikredilmiştir. Namazın kılınış şeklinde ise ihtilâf vardır. İbn Ebî Kurra’nın İmam Muhammed Takî’den (a.s) naklettiği ve Şeyh Müfid’in ve ulemanın çoğunun kabul ettiği kılınış şekli şöyledir:
İlk yirmi günde her gece yirmi rekât olmak üzere sekiz rekâtı akşam namazından sonra, on iki rekâtı ise yatsı namazından sonra ikişer ikişer kılınır. Son on günde ise her gece otuz rekât olmak üzere yine sekiz rekâtı akşam namazından sonra, geri kalanı ise yatsı namazından sonra kılınır. Böylece yedi yüz rekâtı kılınmış olur. Geri kalan üç yüz rekâtı ise Kadir gecelerinde (on dokuz, yirmi bir ve yirmi üçüncü geceler) her gece yüz rekât olmak üzere kılınır.
RAMAZAN AYININ SAHUR VAKTİ AMELLERİ
1. Az da olsa sahurda bir şeyler yemek müstehaptır. Bir hadis-i şerifte şöyle rivayet edilmiştir
"Allah ve melekleri sahur vakitlerinde istiğfar eden ve sahur yemeği yiyen kimselere salâvat getirirler."
2. Sahur ve iftar vakitlerinde Kadir Suresi'ni okumak.
3. el-İkbal" kitabında rivayet edilen ve sahur vaktinin en kısa duası sayılan şu duayı okumak:
یَا مَفْزَعِی عِنْدَ كُرْبَتِی؛ وَ یَا غَوْثِی عِنْدَ شِدَّتِی؛ إِلَیْكَ فَزِعْتُ وَ بِكَ اسْتَغَثْتُ؛ وَ بِكَ لُذْتُ لا أَلُوذُ بِسِوَاكَ؛ وَ لا أَطْلُبُ الْفَرَجَ إِلا مِنْكَ؛ فَأَغِثْنِی وَ فَرِّجْ عَنِّی؛ یَا مَنْ یَقْبَلُ الْیَسِیرَ؛ وَ یَعْفُو عَنِ الْكَثِیرِ؛ اقْبَلْ مِنِّی الْیَسِیرَ؛ وَ اعْفُ عَنِّی الْكَثِیرَ؛ إِنَّكَ أَنْتَ الْغَفُورُ الرَّحِیمُ؛ اللَّهُمَّ إِنِّی أَسْأَلُكَ إِیمَاناً تُبَاشِرُ بِهِ قَلْبِی؛ وَ یَقِیناً حَتَّى أَعْلَمَ أَنَّهُ لَنْ یُصِیبَنِی إِلا مَا كَتَبْتَ لِی؛ وَ رَضِّنِی مِنَ الْعَیْشِ بِمَا قَسَمْتَ لِی؛ یَا أَرْحَمَ الرَّاحِمِینَ؛ یَا عُدَّتِی فِی كُرْبَتِی؛ وَ یَا صَاحِبِی فِی شِدَّتِی؛ وَ یَا وَلِیِّی فِی نِعْمَتِی؛ وَ یَا غَایَتِی فِی رَغْبَتِی؛ أَنْتَ السَّاتِرُ عَوْرَتِی؛ وَ الْآمِنُ رَوْعَتِی؛ وَ الْمُقِیلُ عَثْرَتِی؛ فَاغْفِرْ لِی خَطِیئَتِی؛ یَا أَرْحَمَ الرَّاحِمِینَ.
“Ya mefzei inde kurbetiy, veya ğavsi inde şiddeti, ileyke fezi’tu ve bike isteğestu, ve bike luztu la eluuzu bi sivake vela etlubu’l ferece illa minke, fe eğisni ve ferric enni, ya men yekbel’l yesire ve ye’fu eni’l kesiri, ikbel minni’l yesire, ve’fu enni’l kesire, inneke ente’l ğafuru’r Rahim, Allahumme inniy es’eluke iymanen tubaşiru bihi kalbi, ve yakinen hetta a’leme ennehu len yusiybeni illa ma ketebte liy, ve razzini mine’l ayşi bima kasemte li, ya erheme’r rahimin. Ya uddeti fi kurbeti veya sahibi fi şiddeti ve ya veliyyi fi ni’meti ve ya ğayeti fi rağbeti ente’s satiru avreti, ve’l aminu rev’eti ve’l mukiylu asreti, feğfir li ğatieti ya erheme’r rahimin.”
*****
“Ey belâ ve sıkıntı zamanında sığınağım ve ey zorluk zamanında imdadım! Sana yalvarıp yakarıyorum; senden imdat diliyor ve sana sığınıyorum, başkasına değil. (Sıkıntı ve zorluklardan) çıkışı, ancak senden diliyorum. O hâlde imdadıma yetiş ve beni sıkıntılardan kurtar. Ey az (ameli) kabul edip çok (günahı) affeden! Benim az (amelimi) kabul et ve çok (günahımı) bağışla; şüphesiz sen bağışlayan ve merhametlisin.
Allah'ım! Senden kalbimle bütünleşen bir iman diliyorum ve ancak bana yazdığın şeylerin bana ulaşacağına kanaat getirebileceğim bir ya-kin istiyorum. Ey merhametlilerin en merhametlisi! Hayatımda bana kısmet ettiğin şeylere beni razı kıl.
Ey sıkıntılı anımda birikimim, ey zorluk zamanımda yaverim; ey nimetli günümde velinimetim ve ey rağbet ve iştiyakımın doruk noktası olan (Rabbim)! Sensin kusurumu örtecek, korkumu emniyete çevirecek ve sürçmemi affedecek olan; o hâlde benim hatamı bağışla, ey merha-metlilerin en merhametlisi!
*****
4. Yine "el-İkbal" kitabında nakledilen şu tesbih ve zikirleri okumak:
سُبْحـانَ مَنْ يَعْلَمُ جَوارِحَ الْقُلُوبِ، سُبْحـانَ مَنْ يُحْصي عَدَدَ الذُّنُوبِ، سُبْحـانَ مَنْ لا يَخْفى عَلَيْهِ خافِيَةٌ فِي السَّماواتِ وَالاَرَضينَ، سُبْحـانَ الرَّبِّ الْوَدُودِ، سُبْحـانَ الْفَرْدِ الْوِتْرِ، سُبْحـانَ الْعَظيمِ الاَعْظَمِ، سُبْحـانَ مَنْ لا يَعْتَدي عَلى اَهْلِ مَمْلَكَتِهِ، سُبْحـانَ مَنْ لا يُؤاخِذُ اَهْلَ الاَرْضِ بِاَلْوانِ الْعَذابِ، سُبْحـانَ الْحَنّانِ الْمَنّانِ، سُبْحـانَ الرَّؤُوفِ الرَّحيمِ، سُبْحـانَ الْجَبّارِ الْجَوادِ، سُبْحـانَ الْكَريمِ الْحَليمِ، سُبْحـانَ الْبَصيرِ الْعَليمِ، سُبْحـانَ الْبَصيرِ الْواسِعِ، سُبْحـانَ اللهِ عَلى اِقْبالِ النَّهارِ، سُبْحـانَ اللهِ عَلى اِدْبارِ النَّهارِ، سُبْحـانَ اللهِ عَلى اِدْبارِ اللَّيْلِ واِقْبالِ النَّهارِ، وَلَهُ الْحَمْدُ وَالمجْدُ وَالْعَظَمةُ وَالْكِبرِياءُ مَعَ كُلِّ نَفَس، وَكُلِّ طَرْفَةِ عَيْن، وَكُلِّ لَمحَة سَبَقَ في عِلْمِهِ سُبْحانَكَ، مِلاَ ما اَحْصى كِتابُكَ، سُبْحانَكَ زِنَةَ عَرْشِكَ، سُبْحانَكَ سُبْحانَكَ سُبْحانَكَ.
“Subhane men ye’lemu cevarihe’l kulubi, subhane men yuhsi adede’z zunubi, subhane men la yeğfa aleyhi ğafiyetun fi’s semavati vel erazine, subhane’r rabbi’l vedudi, subhane’l ferdi’l vitri, subhane’l azimi’l a’ezemi, subhane men la ye’tedi ale ehli memleketihi, subhane men le yuağizu ehle’l erzi bi elvani’l azabi, subhane’l hennani’l mennnani, subhane’r raufi’r Rahim, subhane’l cebbari’l cevadi, subhane’l kerimi’l helimi, subhane’l basiri’l alimi, subhane’l basiri’l vasi’, subhanellahi ale ikbali’n nehari, subhanellahi ale idbari’n nehari, subhanellahi ale idbari’l leyli ve ikbali’n nehari, velehu’l hemdu ve’l mecdu ve’l azametu ve’l kibriyau mee kulli nefesin ve kulli tarfeti aynin ve kulli lehmetin Sebeka fi ilmihi subhaneke milae ma ehsa kitabuke, subhaneke zinete arşike, subhaneke, subhaneke, subhaneke.”
*****
“Münezzehtir kalplerdeki teessürleri bilen. Münezzehtir günahların sayısından haberdar olan. Münezzehtir göklerde ve yerlerde hiçbir sır kendisine gizli olmayan. Münezzehtir şefkatli Rab. Münezzehtir tek ve eşsiz (Allah). Münezzehtir büyük ve en yüce olan (Allah).
Münezzehtir kendi memleketinin ehline (yaratıklarına) zulmetmeyen (Allah). Münezzehtir yer ehlini çeşitli azaplarla cezalandırmayan (Allah). Münezzehtir çok şefkatli ve çok ihsan sahibi olan (Allah). Münezzehtir şefkatli ve Rahim (Allah). Münezzehtir Cabbar, cömert, kerem ve hilim sahibi (Allah). Münezzehtir gören ve bilen (Allah).
Münezzehtir geniş basiret sahibi olan (Allah).
Münezzehtir gündüzü getirmede; münezzehtir gündüzü götürmede; Münezzehtir geceyi götürüp gündüzü getirmede. Allah'ı tenzih eder, överim. Hamd, yücelik, azamet ve kibriya O'na mahsustur. O, her nefes alma, göz kırpma ve ilminde geçen her işaretle birliktedir. (İlim) kitabını dolduracak kadar münezzehsin; Arş'ının ağırlı-ğınca münezzehsin. Münezzehsin sen, münezzehsin sen, münezzehsin sen.
*****
5. Yine Şeyh Tusî (r.a), sahur vakti için şu duayı rivayet etmiştir:
يَا عُدَّتِي فِي كُرْبَتِي وَ يَا صَاحِبِي فِي شِدَّتِي وَ يَا وَلِيِّي فِي نِعْمَتِي وَ يَا غَايَتِي فِي رَغْبَتِي أَنْتَ السَّاتِرُ عَوْرَتِي وَ الْمُؤْمِنُ رَوْعَتِي وَ الْمُقِيلُ عَثْرَتِي فَاغْفِرْ لِي خَطِيئَتِي اللَّهُمَّ إِنِّي أَسْأَلُكَ خُشُوعَ الْإِيمَانِ قَبْلَ خُشُوعِ الذُّلِّ فِي النَّارِ يَا وَاحِدُ يَا أَحَدُ يَا صَمَدُ يَا مَنْ لَمْ يَلِدْ وَ لَمْ يُولَدْ وَ لَمْ يَكُنْ لَهُ كُفُوا أَحَدٌ يَا مَنْ يُعْطِي مَنْ سَأَلَهُ تَحَنُّنا مِنْهُ وَ رَحْمَةً وَ يَبْتَدِئُ بِالْخَيْرِ مَنْ لَمْ يَسْأَلْهُ تَفَضُّلا مِنْهُ وَ كَرَما بِكَرَمِكَ الدَّائِمِ صَلِّ عَلَى مُحَمَّدٍ وَ آلِ مُحَمَّدٍ وَ هَبْ لِي رَحْمَةً وَاسِعَةً جَامِعَةً أَبْلُغُ بِهَا خَيْرَ الدُّنْيَا وَ الْآخِرَةِ اللَّهُمَّ إِنِّي أَسْتَغْفِرُكَ لِمَا تُبْتُ إِلَيْكَ مِنْهُ ثُمَّ عُدْتُ فِيهِ وَ أَسْتَغْفِرُكَ لِكُلِّ خَيْرٍ أَرَدْتُ بِهِ وَجْهَكَ فَخَالَطَنِي فِيهِ مَا لَيْسَ لَكَ اللَّهُمَّ صَلِّ عَلَى مُحَمَّدٍ وَ آلِ مُحَمَّدٍ وَ اعْفُ عَنْ ظُلْمِي وَ جُرْمِي بِحِلْمِكَ وَ جُودِكَ يَا كَرِيمُ، یا مَنْ لا يَخِيبُ سَائِلُهُ وَ لا يَنْفَدُ نَائِلُهُ يَا مَنْ عَلا فَلا شَيْءَ فَوْقَهُ وَ دَنَا فَلا شَيْءَ دُونَهُ صَلِّ عَلَى مُحَمَّدٍ وَ آلِ مُحَمَّدٍ وَ ارْحَمْنِي يَا فَالِقَ الْبَحْرِ لِمُوسَى اللَّيْلَةَ اللَّيْلَةَ اللَّيْلَةَ السَّاعَةَ السَّاعَةَ السَّاعَةَ اللَّهُمَّ طَهِّرْ قَلْبِي مِنَ النِّفَاقِ وَ عَمَلِي مِنَ الرِّيَاءِ وَ لِسَانِي مِنَ الْكِذْبِ وَ عَيْنِي مِنَ الْخِيَانَةِ فَإِنَّكَ تَعْلَمُ خَائِنَةَ الْأَعْيُنِ وَ مَا تُخْفِي الصُّدُورُ يَا رَبِّ هَذَا مَقَامُ الْعَائِذِ بِكَ مِنَ النَّارِ هَذَا مَقَامُ الْمُسْتَجِيرِ بِكَ مِنَ النَّارِ هَذَا مَقَامُ الْمُسْتَغِيثِ بِكَ مِنَ النَّارِ هَذَا مَقَامُ الْهَارِبِ إِلَيْكَ مِنَ النَّارِ هَذَا مَقَامُ مَنْ يَبُوءُ لَكَ بِخَطِيئَتِهِ وَ يَعْتَرِفُ بِذَنْبِهِ وَ يَتُوبُ إِلَى رَبِّهِ هَذَا مَقَامُ الْبَائِسِ الْفَقِيرِ هَذَا مَقَامُ الْخَائِفِ الْمُسْتَجِيرِ هَذَا مَقَامُ الْمَحْزُونِ الْمَكْرُوبِ، هَذَا مَقَامُ الْمَغْمُومِ [الْمَحْزُونِ] الْمَهْمُومِ هَذَا مَقَامُ الْغَرِيبِ الْغَرِيقِ هَذَا مَقَامُ الْمُسْتَوْحِشِ الْفَرِقِ هَذَا مَقَامُ مَنْ لا يَجِدُ لِذَنْبِهِ غَافِرا غَيْرَكَ وَ لا لِضَعْفِهِ مُقَوِّيا إِلا أَنْتَ وَ لا لِهَمِّهِ مُفَرِّجا سِوَاكَ يَا اللَّهُ يَا كَرِيمُ لا تُحْرِقْ وَجْهِي بِالنَّارِ بَعْدَ سُجُودِي لَكَ وَ تَعْفِيرِي بِغَيْرِ مَنٍّ مِنِّي عَلَيْكَ بَلْ لَكَ الْحَمْدُ وَ الْمَنُّ وَ التَّفَضُّلُ عَلَيَّ ارْحَمْ أَيْ رَبِّ أَيْ رَبِّ أَيْ رَبِّ .
“Ya uddeti fi kurbeti vey a sahibi fi şiddeti vey a veliyyi fi ni’meti vey a ğayeti fi rağbeti ente’s satire avreti ve’l mu’minu rev’eti ve’l mukiylu asreti feğfir li ğatieti. Allahumme inni es’eluke ğuşue’l iymani kable ğuşui’z zulli fi’n nari ya vahidu ya ehedu ya samedu ya men lem yelid ve lem yuled ve lem yekun lehu kufuven ehed. Ya men yu’ti men se’elehu tehennunen minhu ve rahmeten ve yebtediu bil hayri men lem yes’elhu tefazzulen minhu ve keremen bi keremike’d daimi salli ale muhammedin ve al-i muhammed ve heb liy rahmeten vasieten camieten ebluğu biha ğayre’d dunya ve’l ağireti. Allahumme inni es’teğfiruke lima tubtu ileyke minhu summe udtu fiyhi ve esteğfiruke likulli ğayrin eredtu bihi vecheke feğaleteni fihi ma leyse leke. Allahumme salli ale muhammedin ve al-I muhammedin ve’fu en zulmi ve curmi bi hilmike ve cudike ya kerimu ya men la yeğiybu sailuhu ve la yenfezu nailuhu ya men ale fela şey’en fevkehu ve dena fela şey’en dunehu salli ale muhammedin ve al-i muhammed. Verhemni ya falike’l bahri li musa’l leylete leylete leylete es saete es saete es saete, Allahumme tahhir kalbi mine’n nifaki ve ameli mine’r riyai ve lisani mine’l kizbi ve ayni mine’l ğiyaneti fe inneke te’lemu ğainete’l a’yuni ve ma tuğfi’s suduru ya rabbi haza mekamu’l a’izu bike mine’n nar haza mekamu men yebu’u leke bi ğetietihi ve ye’terifu bi zenbihi ve yetubu ile rabbihi haza mekamu’l baisi’l fekiri haza mekamu’l ğaifi’l musteciri, haza mekamu’l mehzuni’l mekrubi, haza mekamu’l meğmumi (el mehzuni) el mehmumi haza mekamu’l ğeribi’l ğariki haza mekamu’l mustevhişi’l feriki haza mekamu men la yecidu li zenbihi ğafiren ğayreke ve la li za’fihi mukavviyen illa ente ve la lihimmetihi muferricen sivake ya Allahu ya kerimu la tuhrik vechi bi nari be’de sucudi leke ve te’firi bi ğayri menin minni aleyke bel leke’l hamdu ve’l menu ve’t tefezzulu aleyye irhem ey rabbi ey rabbi ey rabbi.”
*****
“Ey sıkıntılı günlerimde azığım, ey zor günlerimde yaverim, ey nimetli günlerimde velinimetim ve ey arzu ve iştiyakımın son noktası olan (Rabbim)! Sensin kusurumu örten, korktuğum şeylerden beni emniyete alan, sürçmemi affeden. Benim hata ve günahımı bağışla.
Allah'ım! Senden (cehennem) ateşindeki zilletten kaynaklanan huşuya tutulmadan önce senden, imandan kaynaklanan bir huşu diliyorum. Ey yegâne, ey tek, ey noksansız ve ihtiyaçsız, ey doğurmayan ve doğma-yan, ey hiçbir dengi olmayan, ey dileyen herkese şefkat ve rahmetinden dolayı veren ve dilemeyenlere de dilemedikleri halde lütuf ve kereminden dolayı hayır veren ve daimi kereminden ihsan eden, Muhammed ve Ehlibeyt'ine rahmet et ve beni dünya ve ahiret hayrına ulaşabileceğim geniş ve kapsamlı bir rahmete mazhar kıl.
Allah'ım! Tövbe ettiğim hâlde tekrar işlediğim günahlardan dolayı senden mağfiret diliyorum. Yine sadece senin rızan için yapmayı amaçla-dığım, fakat (heva ve hevesim yüzünden) senin rızanın dışında olan niyetleri de karıştırdığım bütün hayırlardan dolayı da senden mağfiret diliyorum. Allah'ım! Muhammed ve Ehlibeyt'ine rahmet et ve benim zulüm ve suçumu kendi hilim ve cömertliğinle bağışla; ey kerem sahibi; ey kendisine el açanı mahrum etmeyen, bağış ve ihsanı son bulmayan!
Ey her şeyden daha yüce ve her şeyden daha yakın olan (Rabbim)! Muhammed ve Ehlibeyt'ine rahmet et ve bana merhamet eyle; bu gece, bu gece, bu gece; şu anda, şu anda, şu anda, ey denizi Musa için yaran (Rabbim)!
Allah'ım! Kalbimi nifaktan, amelimi riya ve gösterişten, dilimi yalandan, gözümü ihanetten temizle. Şüphesiz sen gözlerin ihanetli bakışlarından ve gözlerin gizlediği şeylerden haberdarsın.
Ey Rabbim! Bu, (cehennem) ateşinden sana sığınan kimsenin (perişan) hâlidir. Bu, ateşten (kurtulmak) için senden sığınak isteyen kimsenin hâlidir. Bu, ateşe karşı senden imdat isteyen kimsenin hâlidir. Bu, ateşten sana kaçan kimsenin hâlidir. Bu, suçunu yüklenip sana getiren, günahını itiraf eden ve Rabbine tövbe eden kimsenin hâlidir. Bu, fakir ve perişan kimsenin hâlidir. Bu, korkan ve sığınak isteyen kimsenin hâlidir. Bu, hüzünlü ve çilekeş birinin hâlidir. Bu, gamlı ve kederli kimsenin hâlidir. Bu, senden başka günahını bağışlayacak, güç katacak ve sıkıntısını giderecek birisini bulamayan birisinin hâlidir.
Allah'ım! Ey cömertlik sahibi, benim sana hiçbir minnetim olamaya-cağı gibi, bana hamd, minnet ve ihsan hakkın olan sana secde edip yüzümü toprağa sürmemden sonra yüzümü (cehennem) ateşiyle yakma. Bana merhamet eyle; ey Rabbim, ey Rabbim, Ey Rabbim...!
BİR HATIRLATMA
Ramazan ayının gece ve gündüzlerinin en faziletli ameli, Kur’an okumaktır. Evet, mümkün mertebe bu ayda bol bol Kur’an okuyalım; zira Kur’an bu ayda inmiştir. Hadis-i şerifte: "Her şeyin bir baharı vardır. Kur’an’ın da baharı Ramazan ayıdır" buyrulmaktadır. Diğer aylarda her ay bir Kur’an hatmi müstehaptır. Bazı rivayetlerde ise, en az altı günde bir hatim rivayet edilmiştir. Fakat Ramazan ayında sünnet olan her üç günde bir Kur’an hatmidir. Hatta her gün bir hatim yapılırsa da iyidir. Merhum Allame Meclisi, bazı Ehl-i Beyt İmamlarının (a.s) bu ayda, kırk, hatta daha fazla hatim yaptıklarını rivayet etmişlerdir. Eğer insan yaptığı hatimleri on dört Masum’un (a.s) mukaddes ruhlarına (her masum’a bir hatim olmak üzere) hediye ederse, daha fazla sevap alır. Bazı rivayetlerden bu hatimleri onlara hediye eden kimsenin kıyamet gününde onlarla birlikte olacağı anlaşılıyor.
Yine bu ayda çok dua etmek, namaz kılmak, Allah’tan mağfiret dilemek ve bol bol "La ilahe illallah" zikrini söylemek sünnettir. İmam Zeyn-ül Abidin’in (a.s) Ramazan ayı girdiğinde dua, zikir, istiğfar ve tekbirden başka bir şey konuşmadığı, rivayet edilmiştir. Evet, bu ayda hadisler yoluyla nakledilen ibadetler ve müstehap amellere çok önem vermeliyiz.
İmam Hamaney’den Ramazan Ayı Ahlak Dersleri (2)
Bismillahirrahmanirrahim
İnsanın kendisini eğitmesinde ilk adım: İhlas
Kendimizi eğitmede çok dikkat etmemiz gereken konulardan birisi, hatta herşeyden öncelikli olanı “ihlastır”. İhlas, bir işi halis yerine getirmeye, o işe birşey karıştırmadan yapmamıza denir. Bazıları ibadet etmezler, bazıları ibadet ederler ama ibadetleri karışmıştır, halis değildir.
İbadetin halis olması / amelin halis olması, amelin Allah için olması demektir. Malesef insanlar arasında çok yaygındır, yaptıkları iyilikleri başkalarına anlatırlar. Bazıları yaptıkları iyilikleri dile getirmemeleri gerektiğinin farkında değiller. Elbette bazı yerler istisna edilmiştir. Bazı işleri alenen yapmak gerekir; hadislerde bazen “gizli sadakanın şu kadar sevabı var” deniyor , bazen ise “sadakanın alenen verilmesinin sevabı” beyan ediliyor. Veya toplumsal ibadet herkesin gözünün önünde yapılması gerekiyor, yapılmalıdır; bunlar ilahi şiarlarıdır. Ama bazı ibadetler veya ibadetlerin çoğu; Allah ile kul arasındadır; zikr, dua, sünnetler/nafileler, gece namazı, ihsan, iyilikler..vs ibadetler kul ile Allah arasında kalmalıdır. İnsan, hayır bir işi başkaları görsün diye yapmamalıdır; hayır bir ameli başkalarının dikkatini çekmek için yapmak, o işi yapmamaktan daha kötüdür. Çünkü bir insan bir işi yapmamışsa, yapmamıştır. Ama başkalarının dikkatini çekmek için yapmışsa yine o işi yapmamış gibidir, ama bunun diğerinden daha kötü olmasının hikmeti şudur; şirk karışmış bir ameli yerine getirmiştir, şirk karışmış bir amel haramdır, insanı (Allah’tan) uzaklaştırır. Bundan dolayı hepimiz nerede olursak olalım, hangi makamda olursak olalım, bütün çabamız halis amel işlemek olmalıdır.
Eğer amel Allah için yapılırsa, niyyet Allah için halis olursa, genellikle amellerde öne çıkan olumsuzluk ve zorluklarla karşılaşılmayacaktır. Bizler amellerdeki gerçek faydayı/maslahatı, onun bunun hoşuna gitsin diye yaparak başkalarının övmesine feda ediyoruz. İnsan sadece Allah rızası için iş yapmak isterse yanlızca teklifinin/ görevinin ne olduğuna bakar. Birilerinin hoşuna gidip gitmediğine bakmaz, insanların yanında değer kazanıp kazanmadığına bakmaz.
Bugün İslam Cumhuriyetinde bütün alanlarda Allah için iş yapma ortamı var; bu ülkede yapmak istediğiniz her işi Allah için yapabilir, ondan sevap ve manevi faydalar alabilir, Allah’ın huzuruna yüzü ak çıkabilirsiniz.
İhlasın hakikakti
Resulullah’dan (s.a.a) şöyle nakledilir: “Herşeyin bir hakikati vardır. Bir kul, ancak Allah için olan amellerin birini yaptığından dolayı övülmeyi sevmediği zaman ihlasın hakikatine ulaşır.” Bu çok zordur, bu diğer mertebelerin hepsinden daha üstün bir makamdır. Örneğin bir kimse, bir ameli başkalarının hoşuna gitsin diye değil, Allah rızası için yapıyor; Allah rızası için manaz kılıyor, Kur’an hatm ediyor, hayır bir iş yapıyor, ihsanda bulunuyor, sadaka veriyor, başkasına yardım ediyor bununla birlikte halkın kendisi hakkında “ ne kadar iyi insandır” demesini de seviyor. Bu insan, halk için o amelleri yapmamış, sadece Allah için yapmış ve bitmiştir ama halkın kendisini övmesinden hoşlanıyor, bu ihlasın yüksek mertebesi değildir. İhlasın yüce mertebesi, halkın bu övmesini de sevmemesidir. Daha doğrusu halka teveccüh etmemesidir; insanlar ister bilsinler, ister bilmesinler, ister hoşlansınlar, ister hoşlanmasınlar. Yanlızca Allah’ın kendisinden ne istediğine bakmalı ve onu yerine getirmelidir.
Ben bu sıfatı ve özelliği İmam’da (r.a) defalarca muşahade ettim ve birçok yerlerde kendim gördüm, başkalarının hoşlanıp hoşlanmadığına bakmazdı. Vazifesini yerine getirirdi. İnsanın üstlendiği yük ağır olunca, büyük bir iş yaptığı zaman, tehlikeli bir işe giriştiği zaman ihlasa daha fazla ihtiyaç duyar.
Muhleslerin üç özelliği
Eğer bizler ihlaslı olursak, muhlis kullardan oluruz. Muhlis, Allah için amel ve niyyette ihlasa sahip olmaktır. Muhlis kuldan daha yüce “muhles” kullardır. Seyyid Bahrul Ulum (r.a ) kendisine ait olan seyr-u suluk kitabında “muhlis” ile “muhlesin” farkı olduğunu buyuruyor. Muhlis, ameli Allah rızası için yapan ve başkalarına teveccüh etmeyendir. Muhles ise, bütün varlığını halis- muhlis bir şekilde Allah’a adayandır; onun bütün varlığı Allah içindir. Bu makam gerçekten bizim ulaşamayacağımız çok yüce bir makamdır.
Daha sonra buyuruyor; Allah muhleslere üç vaadda bulunmuştur, onlar üç büyük özellik sahibidirler; birincisi,”derken onu yalanladılar. Kuşkusuz onlar tutuklanıp getirilecekler. Allah’ın ihlaslı kulları mustesna. “ (Saffat /127-128 ) ayetinin beyan ettiği gibi hesaptan muaf tutulacaklar. Yani kıyamet günü bütün insanlar hazır edilecekler ve hesaba çekilecekler, ihlaslı kullar (muhles kullar) hariç, onlar muaf tutulacaklar çünkü onların amellerinin her zerresi, aldıkları nefes, bütün hareketleri Allah içindir, bundan dolayı mahşer günü hazır kılınıp hesap vermekten muaf tutulacaklar.
İkinci özellik; ,”yaptığınız ne ise onunla cezalandırılacaksınız. Allah’ın ihlasa erdirilmiş kulları bundan mustesna.” ( Saffat /38- 39 ) Ayet-i kerimenin vurguladığı gibi onlara uygun bir mükafat yoktur. Yani bütün kullar yaptıkları amellerine göre mükafat alacaklar, muhlesler hariç; onların amellerinin karşılığı olacak uygun/layık bir mükafat yoktur, amelleri ne olursa olsun karşılığı sonsuzdur çünkü onların varlığı Allah’a aittir. Allah için ilahi hedef doğrultusunda baştan ayağa halisane amel etmişlerdir. Bir rivayette buyuruyor: “Muhlis ve muhles kuluma bütün dünyayı da versem onun hakkı verilmiş sayılmaz.” Öyleyse onun amelinin karşılığı verilen mükafat değildir. Onun kıldığı bir namaz diğer iyi kulların binlerce namazından daha üstündür.
Üçüncü özellik, bunların hepsinden daha üstündür; “Allah, onların nitelemelerinden münezzehtir. Allah’ın ihlaslı kulları mustesna.” (Saffat / 160). Allah-u teala kullarının nitelemelerinden münezzehtir, ancak ihlaslı kullarının nitelemeleri mustesnadır; yani onlar Allah’ı nitelemenin hakkını eda edebilirler. Diğer kullar bunu yerine getirmekten çok uzaktırlar; Allah hakkında ne derlerse desinler hakkıyla söylemiş olamazlar. Muhlis ve muhles kullardan hariç “seni hakkıyla tanıyamadık” sözünü kimse hakkıyla söyleyemez. Sadece ihlaslı kullar O’nu hakkıyla nitelendirebilirler. Bundan dolayı insan, masum imamlardan nakledilen me’sur duaları okuyup onlarla menus olursa, Allah ile gerçek bir münacat edeceği ve O’na layık olacak bir şekilde O’nunla konuşabileceği ümit edilir.
Beyat Zencani'nin Oruç Hakkında Tartışma Yaratan Fetvasına Cevap
Esedullah Beyat Zencani, oruç hakkında yayınladığı en son fetvasında tartışmalara neden oldu. Beyat Zencani'nin fetvasının yayınlanmasının ardından Kum ilmi havzalarında ve İran medyasında eleştirilere neden oldu. Beyat Zencani, Türkiye medyasında da tartışılan fetvasında şöyle demekte: "Oruç tutup fakat susuzluğa dayanamayanlar, susuzluklarını giderecek kadar su içebilirler. Böyle bir durumda oruç bozulmaz ve kaza yapmaya da gerek yoktur."
Ehlibeyt (a.s) Haber Ajansı ABNA- Beyat Zencani, fetvasında susuzluğu giderecek miktarın sınırının ne kadar olduğunu açıklamadı.
Bu konuda şu sorular akla gelebilir: Acaba bir bardak su yeterli midir, yoksa birkaç bardak su içilebilir mi? Acaba oruçlu gün içinde bu hakka bir kez mi yoksa birkaç kere mi sahiptir? Su içen eğer dayanamayıp çok su içerse bu durumda orucunun hükmü ne olur?
Beyat Zencani, birkaç yıl önce taklit merci olduğunu iddia etmiş ve bir ilmihal ve resmi bir internet sitesi ile fetva vermeye başlamıştı.
Taklit mercilerini resmi olarak açıklayan kurum olarak bilinen Camiul Müderrisin Beyat Zencani'nin ismini açıklamamış ve onaylamamıştır. Camiul Müderrisin tarafından taklit mercilikleri onaylanan müçtehitler şu isimlerden oluşmaktadır:
Ayetullah uzma Seyyid Ali Hamaney, Ayetullah uzma Vahit Horasani, Ayetullah uzma Şubeyri Zencani, Ayetullah uzma Mekarim Şirazi, Ayetullah uzma Safi Gulpeygani ve Ayetullah Seyyid Ali Sistani.
http://www.jameehmodarresin.org/
Görüldüğü gibi Beyat Zencani, bu isimlerin arasında bulunmamaktadır. Kum İlmi Havzalarında da kendisi bu üne sahip değildir.
Beyat Zencani ayrıca İran'da 2009 yılında yapılan seçimlerde kargaşalar yaşanmasına ve ülkede bir iç savaş çıkartmak için çaba sarf eden iç ve dış komplolar sırasında fitnenin başı olarak anılan Mir Hüseyin Musevi ve Mehdi Kerrubi'ye açık destek vermiş ve bu konuda bir çok bildiri yayınlamıştı.
Beyat Zencani'nin verdiği bu fetva şimdiye kadar hiçbir Şia alimi tarafından verilmemiş ve tarihte böyle bir fetvanın bir örneği bulunmamaktadır.
Susuzluğa Dayanamayan Oruçlunun Hükmü
Oruçlu birisinin ancak şiddetli meşakkat ve hastalık durumunda orucunu açabileceği ve sonradan kazasının tutulması konusu Şia ve Ehli sünnet fakihleri arasında ittifak edilmiş ve icma edilen bir konudur. Şimdi Şia ve Ehli sünnetin bu konudaki görüşlerini kısaca sunuyoruz:
Konu hakkında Şia taklit mercilerin fetvaları şu yönde:
Ayetullah uzma Seyyid Ali Hamaney: İnsan, zaaf ve susuzluktan dolayı orucunu yiyemez, ancak eğer zaaf ve susuzluğu normal şartlar altında dayanılmayacak bir durumdaysa, bu durumda her ne zaman herc-ü (merce) düşerse iftar edebilir, ancak gerçek anlamda herc-ü (merce) düşmezse orucunu batıl edemez.
Ayetullah uzma Mekarim Şirazi: Eğer oruçlu kişi, tahammül edilemeyecek kadar susuz olur veya hasta ve telef olmaktan korkarsa zaruret miktarınca su içebilir, ancak bu şahısın orucu batıl olur ve eğer Ramazan ayında olursa günün geri kalanını imsak (bir şey yemeden içmeden oruçlular gibi) geçirmelidir.
Ayetullah Seyyid Ali Sistani: Her ne kadar şiddetli olsa da zaaf tek başına orucu bozmak için yeterli bir sebep değildir, meğer meşakkatte (şiddetli güçlüğe) sebep olursa, bu durumda zaruret miktarınca bir şey yiyip içmek caizdir, ancak sonradan bu günün kazasını tutmalıdır.
Beyat Zencani'nin fetvasını dayandırdığı rivayete gelince bu rivayet susuzluktan dolayı helak olmaktan korkanlar için geçerlidir. Zaten hadiste bu açıkça beyan edilmiş ve susuzluktan dolayı ölmekten korkanların susuzluklarını giderebilecek kadar su içebilecekleri beyan edilmiştir. İslam alimleri hastalık ve şiddetli meşakkat durumunda orucun bozulabileceğini bu gibi hadislere dayandırarak vermektedirler. Beyat Zencani'nin buradaki hatası, orucun bozulmadığını iddia etmesidir. Halbuki konu hakkındaki ayet ve hadisler tevatür haddinde olup konu hakkında icma edilmiştir. Dolayısıyla Beyat Zencani'nin fetvası şaz ve itibar edilebilecek bir görüş değildir. Görüşü ancak kendisini ve eğer kendisine bağlı olanlar varsa onları bağlar. Konunun Şia ve Ehlibeyt mektebiyle hiçbir ilgisi bulunmamaktadır.
Sünni dünyasının bir numaralı ismi olarak bilinen Dünya Müslüman Alimler Birliği Başkanı Doktor Yusuf el Kardavi'nin son yıllarda yayınladığı fetvalarla bu fetvayı kıyasladığımız zaman Beyat Zencani'nin fetvası devede kulak kalır. Suriye'de sivil halkın bile öldürülebileceğinin fetvasını veren Kardavi açıkça İslam ve Müslümanların bir numaralı düşmanı olan NATO'yu Suriye'de göreve çağırmış, Irak Başbakanı Nuri el Maliki'ye sırf Şia mezhebinden olduğu için ölüm fetvası vermişti. Cübbeli Ahmet diye bilinen cehl-i mürekkep bataklığına düşmüş mutaassıbın verdiği İslam karşıtı fetvalar, Amerikancı İslam'ın bir numaralı uygulayıcısı olan Fethullah Gülen isimli sözde İslam aliminin verdiği gülünç fetvalar, Suudi Arabistan, Mısır, Kuveyt vb. gibi ülkelerin kukla alimlerin verdikleri fetvaları ise saymaya bile gerek duymuyoruz…
Beyat Zencani, hata yapan ilk kişi olmadığı gibi sonda olmayacaktır. Her gün dünyanın her yerinde bir çok İslam alimi yanlış fetva vermektedir. Bizlere düşen a'lem müçtehidi belirleyerek (Ayetullah Seyyid Ali Hamaney başta olmak üzere yukarıda adlarını yazdığımız müçtehitlerden biri olabilir) zamanın İmamı ve Resulullah'ın (s.a.a) son halifesi olan İmam Mehdi (a.f) gelene kadar bu şekilde amel etmektir. Bu tür asılsız ve şaz fetvalardan kaçınmak ve uzak durmak bizim bu dönemdeki en önemli görevimizdir.
Ebu Hamza-i Somali Duasının Tercümesi
Ehl-i Beyt Mektebinin en büyük şahsiyetlerinden olan Şeyh Tusi (r.a) “Misbah” adlı dua kitabında Ebu Hamza-i Somali’den şöyle rivayet etmiştir: İmam Zeynü’l-Âbidin aleyhisselam, Ramazan ayının gecelerini ibadet etmekle geçirirdi ve sahur vakti olunca da şu duâyı okurdu:
“Allahım; cezalandırarak beni edep eyleme. Kendi başıma bırakarak da tuzağına düçar etme. Ya Rabbi! Nereden bir hayır umarım; oysa senin katından başka kimseden hayır gelmez. Kurtuluşa nasıl erebilirim; oysa, ancak senin lütfünle kurtuluşa erişilir. Ne iyi amel sahibi, senin yardım ve merhametinden gânidir; ne de kötü işler yapıp sana karşı gelen ve senin hoşnutluğunu kazanmayan senin kudret ve tasallutundan çıkabilir.
Ey Rabbim, ey Rabbim, ey Rabbim!(bu sözü nefesi kesilinceye kadar tekrarlardı). Seni, seninle tanıdım. Sen beni kendine yönelttin ve kendi kapına çağırdın. Eğer senin yardımın olmasaydı, senin kim olduğunu bilemezdim. Hamd (bütün övgüler) Allah’a mahsustur. O Allah’a ki ben O’nu çağırıyorum bana icabet ediyor; oysa O beni çağırdığında ben gevşek davranıyorum. Hamd Allah’a mahsustur; Allah’a ki istediğimi veriyor; oysa benden ödünç isteyince, (kullarına borç vermemi) isteyince cimrilik ediyorum.
Hamd O Allah’a mahsustur ki, istediğim vakit hacetim için O’nu çağırıyorum ve sırrımı bir aracı olmadan O’na açıyorum, O da hacetimi karşılıyor. Hamd O Allah’a mahsustur ki, O’ndan başkasını çağırmam. Eğer O’ndan başkasını çağırsaydım bile bir sonuç vermez. Hamd O Allah’a mahsustur ki, O’ndan başkasına ümit bağlamam; eğer O’ndan başkasına ümit bağlarsam, benim ümidim hiçe çıkar. Hamd Allah’a mahsustur ki, işlerimi O üzerine aldı ve beni onurlandırdı. Beni, halka terk etmeyerek halkın küçümsemesinden kurtardı. Hamd O Allah’a mahsustur ki, benden gani olduğu halde kendisini bana dost kıldı. Hamd O Allah’a mahsustur ki, hiç bir günah işlememişim gibi bana yumuşak davranıyor, Benim nezdimde övgüye en layık olan Rabbimdir ve ben O’na hamd ediyorum…”
2. Bölüm
Allah’ım! Ben, istekleri sana yöneltmenin yolunu açık görüyorum. Sana doğru coşan ümit pınarlarını dolu buluyorum. Sana ümit besleyene yardımın lütfünle hazırdır. Seni çağıranların yüzüne duâ kapıları açıktır.
Biliyorum ki, ümit edenlerin hacetini yerine getiren; perişan olanların hallerini gözeten gerçekten de sensin. Ve biliyorum ki senin kerem ve ihsanın için yakarmak, kaza ve kaderine rıza göstermek cimrilerin tutumlarına karşı bana bir mükafattır Ve dünya taliplerinin ellerindekinden ihtiyaçsızlıktır.
Sana doğru hareket edenin mesafesi yakındır. Muhakkak ki, kullarınla aranda bir engel koymamışsın (seni basiret gözüyle müşahede edebilirler). Fakat ne var ki, insanların yaptıkları, onlara bir engel teşkil ediyor. Ben, isteğimi senin kapına getirmişim. Hacetimi sana bildiriyorum; sana sığınıyorum, yakarışımı sana aracı kılıyorum; halbuki, duâmın katında kabul olunmasına ve affına layık değilim. Ama ben, senin keremine güveniyor ve vaadinin doğruluğuyla huzur buluyorum. Birliğine olan imanım, senden başka Rabbim olmadığına dair yakin ve marifetimle sana yöneliyorum. Senden başka tapılacak hiç bir mabut yoktur, birsin ve ortağın yoktur.
Allah’ım; “Allah’ın fazlından isteyin; Allah daima sizlere karşı şefkatlidir-merhametlidir” diye buyuran sensin. Sözün haktır ve vaadin doğrudur. Ey mevlam, kullarına, senden hacet istemeyi emrettiğin halde onları bahşişinden mahrum etmek senin şanından uzaktır. Sen, kullarına sayısız bahşişlerde bulunansın. Kullarına, sürekli şefkatli ve raufsun. Allah’ım; küçüklüğümde nimetlerinle beni eğiten ve büyüdüğümde, ismimi yücelten sensin. Ey dünyada beni ihsan ve lütfüyle terbiye eden ve ahirette kendi af ve keremine ümitlendiren (Rabbim),Ey Mevlam! Beni sana yönlendiren seni tanımamdır ve sana olan sevgim senin katında şefaatçimdir. Ben kendi kılavuz ve şefaatçimin doğruluğundan eminim.
3. Bölüm
Ey mevlam! Günahının çokluğundan konuşmayan bir dille seni çağırıyorum. Ey Rabbim! Günahtan dolayı helaka doğru yönelen bir kalple sana niyaz ediyorum. Ey Rabbim! Korku ve ümit içinde seni çağırıyorum.Ey Mevlam! Günahlarıma baktığımda dehşete kapılıyorum, ama, senin keremine baktığımda, umutlanıyorum. Eğer beni affedersen, bu senin merhametlilerin en üstünü olduğun içindir; (rahmetin bunu gerektirir) ve eğer beni cezalandırırsan hakkımda zulmetmiş olmazsın.
Günahkâr olmama rağmen, benim ümidimi boşa çıkarmayacağını, arzumu gerçekleştireceğini ümit ediyorum. Ümidimi gerçekleştir ve duâmı kabul buyur! Ey dergahına niyazda bulunulanların en hayırlısı ve ey ümit bağlanmaya layık olanların en üstünü!
Ey mevlam! Arzum büyük, amelim ise kötüdür; affından bana, arzumun miktarıca ihsan eyle ve beni kötü amelimden dolayı hesaba çekme; çünkü senin keremin günahkârları cezalandırmaktan daha üstündür. Hilim ve sabrın hata işleyenleri cezalandırmaktan daha büyüktür. Ey mevlam; ben senin büyüklüğüne sığınmaktayım. Gazabından lütfüne koşmaktayım. Affın hususunda iyi kanaate sahip olan hakkında, affın muhakkaktır; Ey Rabbim, ben kimim ki benden intikam alasın? Değerim nedir ki? Büyüklüğünle günahımı affet ve affınla bana lütufta bulun. Ey Rabbim, kötü amelime, perde çek (ört). Zatının yüceliği hürmetine, beni kınamaktan vazgeç.
4.Bölüm
Eğer bugün senden başkası günahımı bilseydi, o günahı işlemezdim. Eğer günahımdan dolayı hemen azaba uğrayacağımdan korksaydım, o günahtan kaçınırdım. Bu ise senin değersiz ve önemsiz olduğun anlamına gelemez; haşa. Bu tutumum senin kusurları örtenlerin en hayırlısı, hüküm verenlerin en iyisi ve kerem sahiplerinin en üstünü olduğundandır. Her şeyi bilmene rağmen hilimli olduğun ve her şeye kadir olduğun halde affettiğin için hamd olsun sana. Hilmin, sana karşı gelmeye beni cür’etlendiriyor; kusurlarımı örtmen, benim hayamın az olmasına sebep oluyor; affının büyüklüğüne ve rahmetinin genişliğine olan marifetim, beni günah işlemeğe cüretkâr ediyor.
Ey Halim, ey Kerim, ey diri olan, ey yaratıkları var edip koruyan, ey günahları affeden, ey tevbeleri kabul eden, ey bahşişi büyük ve ey ihsanı sürekli olan! Hani kusurları güzelce örtüşün? Büyük affın nerede?Hani hemen kazanılabilen kurtuluşun? Acil yardımın ve geniş rahmetin hani? Değerli bahşişlerin, güzel bağışların sonsuz lütufların büyük kerem ve nimetlerin, kadim ve ezeli ihsanın nerede? Ey Kerim, keremin nerede? Keremin hürmetine, Muhammed ve Muhammed’in Ehl-i Beyt’inin hürmetine, beni kurtuluşa erdir. Rahmetinin hürmetine, beni kurtar. Ey her işi iyi ve güzel olan Allah, ey nimet veren ve ey lütuf sahibi! Ben, azabından kurutulmak için amellerime değil, senin bize olan lütuf ve ihsanına güveniyorum. Çünkü, sensin korkulmaya layık olan ve sensin affetmeğe layık olan. Önce nimetler vererek kulların hakkında ihsanda bulunursun, sonra kereminle günahlarını affedersin. Bilmiyorum hangisinin şükrünü yerine getireyim: Bana verdiğin güzel nimetlerin mi? Üzerine perde çektiğin (örttüğün) kötü yönlerimin mi? Zor imtihanları bana kolaylaştırıp onların çoğundan beni selametle kurtarmanın mı?
Ey sana sevgi besleyenin dostu, ey sana sığınanın ve herkese olan bağlılığını kesip sadece sana yönelenin gözünün nuru! Sensin her işi iyi olan ve biziz kötü amel sahibi; öyleyse ey Rabbim, kendi güzelliğinle kötü yönlerimizi bağışla. Ey Rabbim! Senin lütuf ve ihsanının kapsamadığı bir cehalet mi var? Yine senin hilim ve yumuşaklığını tüketen bir zaman mı var? Amellerimizin, senin nimetlerinin karşısında bir değeri yoktur. Senin sonsuz kereminin karşısında kötü amellerimizi nasıl çok sayabiliriz?! Ey Rabbim! Senin sonsuz merhametin, günahkârları nasıl kapsamına almaz?! Ey mağfireti hesapsız olan, ey rahmet eli daima açık olan!
5. Bölüm
Ey mevlam! Eğer beni, katından ve rahmet kapından uzaklaştırsan bile and olsun izzetine kesinlikle kapından geri dönmem ve sana yalvarmaktan vazgeçmem. Çünkü senin kerem ve ihsan sahibi olduğunu iyice biliyorum. İstediğin işi yaparsın, istediğini -istediğin kadar ve istediğin şekilde- azaplandırırsın. İstediğine -istediğin kadar ve istediğin şekilde- merhamet edersin. Yaptıkların hakkında kimse seni sorguya çekemez. Mülkünde sana karşı gelinemez. Yönetiminde ortak olamaz. Hükmüne muhalefet olunmaz. Tedbirinde hiç kimse sana itiraz edemez. Yaratmak ve hüküm sana mahsustur. Alemlerin Rabbi olan Allah’ın şanı yücedir.
Ey Rabbim; sana yönelen, keremine sığınan ihsan ve nimetlerini tanıyan bir kulun olarak kapına gelmişim. Sensin affını günahkârlara çok görmeyen cömert. Fazlın eksilmez ve rahmetin azalmaz. Biz, senin kadim ve ezeli affına, sonsuz lütuf ve rahmetine güveniyoruz. Ey Rabbim; acaba bizimle, sana olan umut ve beklentimizin aksine mi muamele edeceksin?! Veya, umutlarımızı boşa mı çıkaracaksın?! Hayır! Kesinlikle. Ey Rabbim! Senin hakkında böyle bir zanna sahip değiliz ve senin dergahına olan umudumuz bu değildir.
Senden arzu ve beklentimiz çok büyüktür. Sana karşı günah işledik, ama arzumuz günahlarımızı örtmendir. Seni çağırdık, ümidimiz duamıza icabet etmendir. Arzumuzu gerçekleştir, ey mevlamız! Yaptıklarımızın karşısında neye müstahak olduğumuzu biliyoruz. Ama sen halimizi biliyorsun. Biz de biliyoruz ki, sen katından bizleri eli boş geri çevirmezsin.
6. Bölüm
Allah’ım, senden af diliyoruz ve tekrar sana dönüyoruz. Sen, bize çeşitli nimetler vererek şefkat gösteriyorsun. Biz ise bunun karşısında günah işliyoruz. Senin hayrın daima bize inmektedir, bizim ise fenalığımız sürekli sana gelmektedir. Her zaman kerim bir melek kötü amelimizi senin huzuruna getirir; ama, bu (amelimizin kötü olması) bize, bol bol zahirî ve batinî nimetler vermene engel olmuyor. Her şeyden münezzehsin. Yarattığında ve tekrar dirilttiğinde hilmin, keremin ve lütfün sonsuzdur. İsimlerin mukaddestir, medhin yücedir. Tüm eser ve nişanelerin güzeldir. Allah’ım! Senin lütuf ve hilmin o kadar büyük ve çoktur ki, asla beni hatalarım ve kötü işlerimle değerlendirmezsin.Ey Mevlam! Ey mevlam!Ey Mevlam! Bağışla bizi; bağışla bizi; bağışla bizi.
Alla’hım, bizi, kendini anmaya muvaffak et. Gazabından aman ver, azabından uzak eyle, bahşişlerinden bize de nasip eyle. Bize, evini (Ka’beyi) ve Peygamber’inin kabrinin ziyaretini nasip eyle; salat, rahmet, mağfiret ve hoşnutluğun ona ve Ehl-i Beyt’ine olsun. Muhakkak ki sen -kullarına- yakın ve onların duâlarına icabet edensin. Her yaptığımızı kendin için itaat kıl. Bizi, kendi dininin ve Peygamber’inin (Allah’ın salat ve selamı ona ve Ehl-i Beyt’ine olsun.) sünneti üzerine öldür.
Beni ve anne-babamı bağışla. Onlara merhamet et. Beni onlar büyüttü; hakkımdaki ihsanlarına karşı onlara ihsanda bulun, Onların günahlarını bağışla.
Mü’min erkekleri ve kadınları, onların dirilerini ve ölülerini bağışla. Bizleri hayır işlerde onlara takipçi kıl.
Allah’ım, dirimizi, ölümüzü, huzurda olanımızı ve olmayanımızı, erkeğimizi, kadınımızı, küçüğümüzü, büyüğümüzü, efendimizi ve kölemizi (bunların hepsini) affet. Allah’dan dönenler yalan dediler ve onlar zor bir sapıklığa düştüler ve onlar açık bir hüsrana uğradılar.
7. Bölüm
Allah’ım! Muhammed’e ve Muhammed’in Ehl-i Beyt’ine salat et. İşimi hayırla sonuçlandır. Önemli dünya ve ahiret işlerimde bana yardımcı ol. Bana acımayanı, bana musallat etme. Kendi katından bana daima bir koruyucu nasip eyle. Verdiğin güzel nimetleri elimden alma. Kendi lütuf ve kereminden bol, helal ve temiz rızık bana nasip eyle.
Allah’ım! Beni korumana al, her beladan koru ve beni kendin himaye et. Bu yıl ve her yıl bana kendi evinin (Ka’be’nin) ziyaretini nasip eyle. Peygamber’inin kabrinin ziyaretini ve İmamlar’ın ziyaretini (Allah’ın salat ve selamı onlara olsun) nasip eyle. Ey Rabbim! O kutsal ve şerefli yerlerde bulunmaktan beni mahrum bırakma.
Allah’ım! Ne zaman sana ibadet etmeye hazırlandımsa ve namaz kılmak için sana yöneldimse bana dalgınlık ve uyku verdin, sana yalvarış ve münacaat halini benden aldın. -Allahım- neden böyle bir duruma düştüm? Ne zaman ıslah olduğumu ve tövbe edenlerin toplantılarına katılmaya yakın olduğumu sandımsa azmimi kıran ve sana kulluk etmeye engel olan önemli bir hadiseyle karşı karşıya kaldım. Ey mevlam yoksa beni kapından kovmuş ve hizmetinden kenara mı itmişsin?
Belki de, senin hakkını hafife aldığımı gördüğün için beni kendinden uzaklaştırmışsın. Veya senden yüz çevirdiğimi gördüğün için bana gazap etmiş veya beni yalancılardan sayıp da teveccühünden atmışsın veya nimetlerinin şükrünü yerine getirmeyen bir kul olduğumu gördüğün için beni mahrum etmişsin veya alimlerin toplantısından uzak olduğum için beni aşağılamış veya beni gafillerden sayıp dolayısıyla rahmetinden ümidimi kesmişsin. Veya başı boş insanların toplantılarına meyil ettiğimi görüp beni onlara dost kılmışsın veya benim duâmı işitmek istemediğin için beni dergahından uzaklaştırmışsın veya suçum, günahım ve senden utanmadığım için beni cezalandırmışsın. Ey Rabbim! Eğer beni affetsen bu sana yaraşır; nitekim, benden önce nice günahkârları sen affettin. Çünkü -Ey Rabbim- senin lütuf ve keremin günah işleyen kulları cezalandırmaktan daha yücedir; ben de senin lütfuna sığınıyorum. Gazabından senin merhametine doğru kaçıyorum. Affın hakkında iyi kanaate sahip olana mağfiretin muhakkaktır.
8.Bölüm
Allah’ım! senin fazl ve hilmin o kadar büyük ve geniştir ki, hiç bir zaman beni amel ve günahımdan dolayı aşağılamazsın.Ya Mevlam! Ben neyim ve değerim nedir ki?! Ya Mevlam! Lütuf ve keremin hürmetine beni bağışla. Kusurlarımı ört. Zatının azameti hürmetine günahlarımdan geç.
Ya Mevlam! Ben, senin büyüttüğün küçüğüm; ilim bahşettiğin cahilim; hidayet ettiğin yolunu kaybedenim; yücelttiğin hakirim; güvence verdiğin korkanım; doyurduğun aç ve suya kandırdığın susamışım; giyindirdiğin çıplağım; zenginleştirdiğin fakirim; güçlendirdiğin zayıfım; aziz ettiğin zelilim; şifa verdiğin hastayım; bağışta bulunduğun dilenciyim; günahını örttüğün günahkârım; hatasını bağışladığın hatakârım; (neslini) çoğalttığın azım; yardım ettiğin mustazafım; huzuruna kabul ettiğin kovulmuşum.
Rabbim ben, Mevlasına karşı çıkan cüretkârım. Ben, gökyüzünün güçlü Rabbine isyan eden biriyim. Ben, büyük günah yolunda malını harcayanım. Ben, büyük günahlara doğru koşanım. Bana mühlet verdin, kendime gelmedim. Günahlarımı örttün, çekinmedim. Günah işlemekte haddi aştım. Beni gözünden düşürdün, yine kendime gelmedim. Ama sen hilminle bana mühlet verdin; kereminle kusurlarımı örttün; bana karşı kusurlarımı hiç görmemiş gibi davrandın; benden hayâ ediyormuşsun gibi günahlarımın azabını benden uzaklaştırdın.
Allah’ım! Günah işlediğim zaman, senin Rablığını inkâr ederek, emrini hafife alarak, azabına göğüs gererek, tehdidini umursamayarak günah işlemedim. Bir hataydı oldu; nefsim onu bana güzel gösterdi; heva ve hevesim bana galip geldi; bedbahtlığım buna yardımcı oldu. Diğer taraftan kusurlarımı örtmene, aldandım. Böylece, sana isyan ettim, emrine muhalefete kalkıştım. Şimdi senin azabından kim kurtaracak beni?! Yarın davacılarımdan kim koruyacak beni?! Eğer tutunacağım ipi çekip koparırsan, kimin ipine tutunurum ben?! Amel defterimin açılacağı gün vay benim halime! Eğer kerem ve sonsuz rahmetine ümit etmeseydim ve rahmetinden ümit kesmemi yasaklamamış olsaydın, yaptıklarımı hatırladığımda tamamen ümitsizliğe kapılırdım. Ey çağırılanların en hayırlısı ve ey ümit edilenlerin en üstünü!
9. Bölüm
Allah’ım! İslam’a olan bağlılığımla sana yöneliyorum. Kur’an’ın hürmetine sana güveniyorum. Ümmî, Kureyşî, Haşimî, Arabî, Tihamî, Mekkî ve Medenî olan Peygamber’in aşkına, sana yaklaşmayı ümit ediyorum. O halde, imanla olan tanışıklığımı yabancılığa çevirme. Mükâfatımı, senden başkasına ibadet eden kimsenin mükâfatı gibi kılma. Çünkü insanlardan bir grup, kanlarının dökülmesini önlemek için dilleriyle iman ettiler ve arzuladıklarına kavuştular. Biz ise, bizi bağışlayasın diye sana dilimiz ve kalbimizle iman ettik. Öyleyse bizi de arzuladığımıza kavuştur; sana olan ümidimizi kalbimizde sabitleştir; bizi hidayete kavuşturduktan sonra kalbimizi saptırma ve kendi katından bize bir rahmet ihsan et; şüphesiz sen, bol ihsan sahibisin.
Allah’ım kul, mevlasından başka kime gidebilir?! Yaratılan, kendisini yaratandan başka kime sığınabilir?! Allah’ım! Beni (kıyamet günü) ağır zincirlere vurup insanların arasında ihsanını benden kessen, insanların gözlerini kusurlarımı görmeye açsan, ateşe sürüklenmemi emretsen ve benimle iyi kulların arasında ayrılık düşürsen, yine de senden ümit kesmem; affına olan ümidimden vazgeçmem; senin sevgin hiçbir zaman kalbimden çıkmaz. Ben, hiçbir zaman verdiğin nimet ve ihsanlarını ve dünyada kusurlarımı örtmeni unutmam.
Ya Mevlam! Dünya sevgisini kalbimden çıkar. Beni, peygamberlerinin sonuncusu Muhammed Mustafa -Allah’ın salatı ona ve âline olsun- ve yarattıklarının içinden seçtiğin Ehl-i Beyt’iyle bir araya getir. Beni, tövbe ehli ve gerçekten sana yönelenlerin makamına ulaştır. Beni kendi halime ağlamaya muvaffak eyle. Gerçekten ömrümü boş şeyler ve boş arzularla geçirdim. Nefsimin hayrından ümit kesenlerin durumuna düştüm. Bu halimle kabre intikal edecek olursam, hali benden daha kötü olan kim olabilir?! Orayı, rahatlayabileceğim bir yer olarak hazırlamış değilim; salih amelle orada yatmak için bir sergi sermiş değilim. Nasıl ağlamayayım?! Oysa gidişimin nereye varacağını bilmiyorum; nefsimin beni aldattığını, günlerimin beni yanılttığını ve ölümün (kartal gibi) başım üzerinde kanat açtığını görüyorum. O halde, neden ağlamayayım?! Ruhumun bedenden ayrılacağı ana ağlıyorum! Kabrimin karanlığına ağlıyorum! Lâhdimin (mezarımın) darlığına ağlıyorum! Münker ve Nekir’in beni sorguya çekecekleri ana ağlıyorum! Kabirden çıplak, zelil ve yaptıklarımın ağır yükünü sırtımda taşıdığım bir vaziyette çıkacağım ana ağlıyorum! O gün (şaşkınlık içerisinde) bazen sağıma ve bazen de soluma bakacağım. O gün herkes kendi işiyle meşgul olacaktır. O gün herkesin kendine yeter bir işi vardır. Nice yüzler o gün parıl parıl parlar, güler, sevinir. Ve nice yüzler o gün toz toprakla bulanır, üstlerine bir karanlık çöker ve zillet kaplar.
10. Bölüm
Mevlam! Güvenim, itimadım, ümidim ve tevekkülüm sanadır, bağlılığım senin rahmetinedir. Sen dilediğini rahmetine ulaştırırsın ve sevdiğini kerametinle doğru yola iletirsin. Kalbimi şirkten temizlediğin için sana hamd olsun; dilimi seni anmaya açtığın için sana hamd olsun. Bu kusurlu dilimle sana şükredebilir miyim?! Her ne kadar iyi ameller yapmaya çalışsam da senin rızanı kazanabilir miyim?! Rabbim! Şükrünün karşısında dilimin kıymeti mi olur?! İhsan ve nimetlerinin karşısında amelimin değeri mi olur?!
Ya Mevlam! Yönelişim sanadır, korkum sendendir ve ümidim sanadır. Ümidim beni sana getirmiştir. Ey Yegane Mevlam! Himmetimi sana bağladım; senin katındakine yönelmişim; en samimi ümidim sanadır; en gerçek korkum sendendir; sevgim seninle tanışıktır; elim sana doğru uzanmıştır ve korkum sana itaat etme ipine bağlanmıştır.
Ya Rab! Seni anmakla kalbim dirilmiştir. Seni çağırmakla korkunun acısını kendimden uzaklaştırmışım. Ya Rab, ey umudum ve ey en son isteğim! Benimle, daima senin itaatinde olmama engel olan günahlarımın arasına ayrılık düşür. Sana olan her zamanki ümidim ve üzerine farz kıldığın şefkat ve rahmetine olan büyük ihtirasımdan dolayı hacetimi senden istiyorum. Hüküm senindir; ortağın yoktur. Yaratıklarının hepsi senin rızkınla rızıklanmakta ve senin Yed-i Kudretindedirler. Her şey senin karşında boyun eğmektedir. Pek yücesin, ey âlemlerin Rabbi!
11. Bölüm
Allah’ım! Hüccetim kesilip delilsiz kalacağım, dilimin sana cevap vermekten âciz kalacağı ve sorgulaman karşısında aklımın karışacağı gün (kıyamet günü) bana acı. Ey büyük ümidim! En çok muhtaç olduğum zaman (kıyamet gününde) kereminden beni mahrum eyleme. Cehaletimden dolayı beni katından kovma. Sabrımın azlığından dolayı lütfunu benden kesme. Fakir olduğum için bana ihsan eyle. Güçsüz olduğum için bana merhamet et. Mevlam! İtimadım, güvenim, ümidim ve tevekkülüm sanadır. Bağlılığım senin rahmetinedir. Muhtaçlık yükümü senin ihsan kapına indiriyorum. Senin kerem ve bağışını göz önünde bulundurarak hacetimi sana bildiriyorum. Ya Rabb! Senin affınla ayakta duruyorum. Senin kerem ve bahşişine göz dikiyorum. Bana ihsanda bulunmanı umuyorum. O halde, beni ateşte yakma; sensin benim ümidim. Beni cehenneme yerleştirme; sensin benim gözümün ışığı.
Ya Rabb! İhsanına olan iyi kanââtimi boşa çıkarma; gerçekten güvenebileceğim tek sığınak sensin. Benim fakir olduğumu (senin lütfuna muhtaç olduğumu) çok iyi bildiğin halde katındaki sevaptan beni mahrum eyleme. Allah’ım! Ecelim yaklaşmış da amelim beni sana yakınlaştırmamışsa, günahımı itiraf edişimi özür dilememe vesile kılıyorum. Allah’ım! Eğer affedecek olursan, affetmeye senden layık kimse yoktur?! Ve eğer azaplandırırsan, hükümde senden daha adil kimse yoktur? Bu dünyada garipliğime, ölüm anında kederime, kabirde ve lâhitte yalnızlığıma merhamet et. Hesap vermek için huzuruna vardığımda zelilliğime acı. İnsanların bilmediği günahlarımı bağışla. Her zaman kusurlarımı ört. Ölüm döşeğine düştüğümde, dostlar başıma toplanıp beni sağa sola hareket ettirdiklerinde bana merhamet et. Gusül için yatırılıp salih komşularım tarafından sağa sola çevrildiğimde bana lütufta bulun. Cenazem akrabalarım tarafından taşındığında bana merhamet et. Bu dünyadan ayrıldığımda ve senin huzuruna varmak için tek başıma kabre koyulduğumda bana ihsanda bulun. Yeni evimde (kabirde) garipliğime (yalnızlığıma) acı ki senden başkasına men’us olmayayım.
12. Bölüm
Ya Rabb! Beni kendi başıma bırakacak olursan, helak olurum. Hatalarımı bağışlamadığın takdirde kime sığınabilirim?! Allah’ım! Senden başka kimsem yok benim. Eğer sen bana merhamet etmezsen, kim bana merhamet eder?! Yoksulluk günümde, senin fazl ve ihsanın beni kapsamına almazsa, kimin fazl ve ihsanını ümit edebilirim?! Ecelim yetiştiğinde günahlarımın affı için hangi kapıyı çalabilirim?!
Allah’ım! Sana ümit bağladığım halde beni azabına düçar etme. Allah’ım! ümidimi gerçekleştir ve korkumu güvene çevir. Günahlarımın çokluğundan dolayı sadece senin affını ümit ediyorum.Ya Rabb! Hakketmediğim şeyi senden istiyorum. Çünkü sen takva ve mağfiret ehlisin (senden çekinilmeli ve senin affına sığınılmalıdır); öyleyse beni affet. Lütfundan bana kötü yönlerimi örtecek bir elbise giyindir. Hatalarımı bir daha onlardan dolayı hesaba çekilmemek üzere bağışla. Şüphesiz, senin ihsanın kadimdir; affın büyüktür ve büyüklüğünle kullarının hatalarından geçersin. Allah’ım! Sen bir kerimsin ki, ihsanın istemeyenlere ve hatta Rabliğini inkâra kalkışanlara bile daima ulaşır. Öyleyse Ya Rabb! Hacetini senden isteyeni, yaratan ve işleri tedbir edenin yalnız sen olduğuna inananı kapından nasıl boş çevirirsin?! Bereket sendendir; sen yücesin ey âlemlerin Rabbi. Allah’ım! Âciz kulun senin kapına gelmiştir. Muhtaçlık onu senin huzuruna getirmiştir. Dua etmekle senin ihsan kapını çalıyorum. Lütuf ve keremin hürmetine benden yüz çevirme. Dile getirdiklerimi kabul buyur. Seni çağırdığım gibi beni reddetmeyeceğini umuyorum. Çünkü senin çok şefkat ve rahmet sahibi olduğunu biliyorum. Allah’ım! Sen, hacetini isteyene ihsanda bulunmaktan yorulmayan bir kerimsin ve bu senden bir şey eksiltmez. Sen, kendin vasfettiğin gibisin ve bizim vasfımızdan çok yücesin.
13. Bölüm
Allah’ım! Senden güzel sabır, yakın kurtuluş, doğru konuşan dil ve büyük mükâfat istiyorum. Ey Rabbim! Bildiğim ve bilmediğim her hayrı senden istiyorum.Kendim, ailem, annem, babam, çocuklarım, yakınlarım ve din kardeşlerimle ilgili isteklerimi gerçekleştir. Yaşayışımı güzel kıl. Yiğitlik vasfını bende aşikâr et. Bütün hallerimi ıslah et. Beni ömrü uzun, ameli iyi, nimetini kendisine tamamladığın, kendisinden hoşnut olduğun ve baştan başa mutluluk, keramet ve rahatlık dolu temiz bir hayatla yaşattığın kimselerden kıl; sen dilediğini yaparsın. Senden başkası her istediğini yapamaz. Allah’ım! Beni kendi tarafından özel bir şekilde anılmaya layık kıl. Gece ve gündüz sana yakın olmak için yaptığım amelleri riya, gösteriş ve duyulup övülme tutkusundan uzak tut. Beni senin karşında eğilen ve huşu eden kullarından eyle. Allah’ım! Razkımı bol, vatanımı emniyetli kıl. Ailemi, evladımı ve mal varlığımı benim için göz aydınlığı ve sevinç vesilesi kıl. Bana verdiğin nimetleri elimden alma. Cismime sağlık ve bedenime kuvvet, dinime sağlık ver. Beni yaşattığın müddetçe kendi itaatine ve elçin Muhammed’in -Allah’ın salat ve selamı ona ve Ehl-i Beyt’ine olsun- itaatine muvaffak eyle. Beni kendi katından indirdiğin her çeşit hayır ve bereketten fazlasıyla nasibini alan kullarından kıl. Beni (özellikle) Kadir gecesinde indirdiğin hayır ve bereketten en çok nasibini alan kullarından eyle. Her yıl kullarına indirdiğin rahmet ve giydirdiğin afiyet giysisinden bana da nasip eyle. Beni, üzerlerinden belaları kaldırdığın, iyi amellerini kabul buyurduğun ve fenalıklarına göz yumduğun kullarından eyle. Bu yıl ve her yıl bana, Beyt-i Haram’ı (Kâbe’yi) ziyareti nasip eyle. Ve sonsuz fazlından bana bol rızık ver.
Ya Rabb! Tüm fenalıkları benden defet. Eziklik duymamam için borcumu ve üzerimde olan kul haklarını eda eyle. Bana zulmetmeye kalkışanların, düşmanlarımın ve beni çekemeyenlerin ilgisini benden uzaklaştır. Beni onlara galip et. Gözümü ışıklı ve kalbimi mutlu kıl. Hüzün ve kederimi, rahatlık ve ferahlığa çevir. Yaratıklarından, bana kötülük etmeye kalkışanı alçalt!
Beni, şeytanın, sultanın ve kötü amellerimin fenalıklarından koru. Beni tüm günahlardan arındır. Lütfunla beni cehennem ateşinden kurtar. Rahmetinle beni cennetine al. Fazlınla cennet hurileriyle evlenmeyi bana nasip et. Beni salih evliyan Muhammed ve onun temiz, üstün ve seçkin Ehl-i Beyt’iyle birlikte mahşur eyle. Salat ve selamın onlara, onların bedenlerine ve ruhlarına olsun. Allah’ım ve Mevlam! Andolsun izzet ve celaline, eğer beni günahlarımdan dolayı hesaba çekecek olursan, ben de senin affını öne sürerim. Eğer beni cimriliğimden dolayı hesaba çekecek olursan, ben de senin keremine sığınırım. Eğer beni ateşe atarsan, ben yine cehennem ehline seni sevdiğimi söylerim.
14. Bölüm
Allah’ım ve Mevlam! Eğer mağfiretin itaat ehli ve evliyana has olursa, günahkârlar kime yakarsınlar?! Sadık kimselerden başka hiç kimseye ikram ve ihsan etmeyecek olursan, kötü insanlar kime sığınsınlar? Allah’ım! Eğer beni cehenneme atacak olursan, buna düşmanın (şeytan) sevinir. Ve eğer beni cennete götürürsen, buna Peygamber’in sevinir. Allah’a andolsun, Peygamber’inin sevinmesinin düşmanının sevinmesinden sana daha sevimli olduğunu biliyorum.
Sana kavuşmayı bana sevimli kıl ve benim de sana varmamı kendine sevimli kıl. Sana vardığımda bana esenlik, kurtuluş ve keramet nasibet. Allah’ım! Beni geçmiş salihlere kavuştur ve kalan salihlerden eyle; salihlerin yolundan gitmeyi bana nasibet. Salihleri kendi nefislerine galip eylediğin gibi beni de kendi nefsime galib et.
Amelimi en iyi şekilde sonuçlandır. Rahmetinle amelimin mükafatını cennet kıl. Beni, bana verdiğin şeylerden razı olduğun şekilde yararlanmaya muvaffak eyle. Bana dinde sebat ver. Ey Rabbim! Beni kurtardığın fenalığa bir daha döndürme. Ey âlemlerin Rabbi Allah’ım! Senden ancak, sana kavuşmakla sonuçlanan bir iman gücü istiyorum. Beni yaşattığın sürece böyle bir imanla yaşat, böyle bir imanla öldür ve böyle bir imanla mahşur et. Amelimde ihlaslı olmam için kalbimi dininde riyadan, şüpheden ve duyulup övülme tutkusundan uzak tut. Allah’ım! Bana dinini kavrama, hükmünü ve ilmini anlama kabiliyeti, rahmetinden iki kanat ve günahlardan sakınma gücü ver.
15. Bölüm
Allah’ım! Tembellikten, yorgunluktan, hüzünden, korkudan, cimrilikten, gafletten, katı kalplilikten, zilletten, düşkünlükten, fakirlikten, her türlü beladan, gizli ve açık kötülüklerden sana sığınırım. Kanaat etmeyen nefisten, doymayan karından, huşu etmeyen kalpten, kabul olunmayan duadan, faydası olmayan amelden sana sığınırım. Ey Rabbim! Nefsim, dinim, dünyam ve bana verdiğin tüm nimetler hususunda, rahmetinden kovulmuş olan Şeytan’ın şerrinden sana sığınıyorum. Muhakkak sen işiten ve bilensin. Allah’ım! Senin gazabından hiç kimse kurtaramaz beni. Senden başka sığınılacak birini bulamıyorum. Bu durumda, beni azabının hiçbir çeşidine duçar eyleme. Beni helakete ve acı azabına doğru sürükleme. Allah’ım! Amellerimi kabul eyle. Ad ve şanımı yücelt. Günahlarımı sil. Hatalarımla beni anma. Meclisimin sevabını, konuşma ve duamın mükâfatını kendi rızan ve cennetin kıl.
Senden istediklerimin hepsini bana ver ey Rabbim! Fazl ve rahmetini bana artır. Benim sana rağbetim çoktur, ey âlemlerin Rabbi! Allah’ım! Sen Kitabında, haksızlık yapanı affetmemizi buyurmuşsun. Gerçekten biz kendimize zulmettik; o halde bizi affet. Şüphesiz sen affetmeye bizden daha layıksın. Sen bize, dilenciyi kapımızdan boş çevirmememizi emrettin. Ben de bir dilenci olarak kapına geldim; hacetimi vermeden beni geri çevirme. Bize, elimizin altında olanlara iyilik yapmamızı emrettin. Biz de senin kullarınınız; bizi cehennem ateşinden kurtar. Ey kederli anımda sığınağım! Ey zor anlarımda elimden tutan! Sana sığındım ve senden yardım diledim. Senden başkasına sığınmıyorum; senden başkasından kurtuluş ummuyorum. O halde, bana yardımcı ol ve kederlerimi kalbimden gider. Ey esirleri kurtaran ve ey çok günahları affeden! Az olan itaatimi kabul eyle ve çok olan günahlarımı bağışla. Sensin merhametli ve çok bağışlayan. Allah’ım! Senden, kalbimden hiçbir zaman çıkmayan kâmil ve sabit bir iman, hakkımdaki takdirlerinden başka hiçbir şeyin bana ulaşamayacağını bilmeme sebep olacak kâmil bir yakîyn niyaz ediyorum. Hayatımda bana verdiğin şeylere beni razı ve hoşnut eyle; ey merhametlilerin en merhametlisi!
2013 Üniversiteler arası yaz olimpiyatlarıİranlı öğrenci halterciler dünya ikincisi oldu
2013 Üniversiteler arası yaz olimpiyatlarına katılan İran öğrenci halter milli takımı dünya ikincisi oldu.
Rusya’nın Kazan kentinde düzenlenen 2013 Üniversiteler arası yaz olimpiyatlarına katılan İran öğrenci halter milli takımı dünya ikincisi oldu.
İranlı milliler halterde bir altın ve iki gümüş madalya kazanarak Rusya’dan sonra ikinci sıraya yerleşti.
Rusya ise üç altın, iki gümüş ve üç bronzla birinci olurken, Kazakistan ve Özbekistan takımları da bir altın ve bir gümüş madalya ile ortaklaşa üçüncü sırayı paylaştı.
Batı'nın Hizmetindeki Selefi Terörü ve Bir Uyarı...
Bismillah...
Irak, Pakistan, Lübnan ve Suriye'de Şiilere ait bir mekana hemen her gün bir bombalı saldırı yapılmakta, onlarca masum insan katledilmekte veya yaralanmaktadır. Artık Şiilerin kadın, çocuk, genç, ihtiyar demeden katledilmeleri normal haberler olarak kanıksanmaktadır. Yirmi-yirmibeş yıl öncesi Pakistan ve Afganistan'dan başlayan bu kindarlık ve vahşilik, on yıl öncesinden beri Irak'ta onbinlerce masumun kanına malolmuş ve son iki yıldır Suriye, Lübnan ve Mısır'da sürdürülmektedir. Bu gidişle ve iş başındaki hükümetin izlediği basiretsiz siyasetler yüzünden benzeri terör ve cinayetlerin ülkemize sıçraması an meselesidir.
Bir önceki yazımızda işaret ettiğimiz üzere doğrudan ve dolaylı sayısız komplo planları, askeri saldırılar ve yaptırımlara rağmen İslam İnkılabı'nın yükselişini önlemeyi başaramayan ABD'nin başını çektiği Batı emperyalizmi önceki baskı ve taktiklerine ilaveten mezhep fitnesi silahına sarıldı. Müslümanların yumuşak karnının mezhep taassubu olduğu gerçeğinden hareketle İslam İnkılabı'nın bir Şii inkılabı olduğu, İran'ın gerçek hedefinin Şiiliği yaymak olduğu ve Sünnilerin bu Şii yayılmacılığına karşı tedbir almaları gerektiği ilk olarak ABD ve Avrupa'da siyonistlerin kontrolündeki düşünce ve karar merkezlerinde dillendirilmeye başlandı.
1981'de öğrencilik yıllarımda Almanya'nın Stuttgart şehrindeki bir Protestan kilisesinin düzenlediği aylık rutin toplantılardan birinin "İslam İnkılabı ve Batı'yı Tehdidi" başlıklı ilanını görünce Türkiyeli, Mısır'lı ve İran'lı birkaç arkadaşla merağımızı gidermek amacıyla katılmaya karar verdik. Kilise konferans salonunda düzenlenen bu toplantıya bizim dışımızdakilerin tümü elli yaş üzeri ve resmi kiyafetlerle katılan kadın- erkek davetlilerden oluşuyordu. İlk bakışta salon işçisi olarak algılandığımız için olsa ki, salona girişimize engel olunmadı ve köşedeki bir masaya oturunca etraftakiler arasında tedirginlik ve rahatsızlık oluşmaya başladıysa da umuma açık toplantı olduğundan katılmamıza ses çıkarılmadı.
Konferans konuşmacıları derslerine önceden hazırlanmış oldukları için on-onbeş dakikalık sürelerle görüşlerini özet olarak ortaya koydular. Hemen hemen bütün konuşmacıların savunduğu ortak iki konudan biri, İran İslam İnkılabının nüfuzunu engellemek için tarihi ihtilafları bir yana bırakarak Yahudilerle (İsrail ile) işbirliğine gidilmesi ve ikincisi ise Sünnilerin İslam İnkılabından etkilenmesini engellemek amacıyla Sünni ve Şii müslümanlar arasındaki ihtilafların nasıl körükleneceğinden ibaretti.
Bu ve bunun gibi nice toplantıların Batı dünyasının çeşitli düşünce –komplo- merkezlerinde onlarca yıl öncesinden beri yapıldığından şüphemiz yoktur. Ancak daha İslam İnkılabının zafere ulaştığı ilk yıllardan itibaren alenileştirildiğine bizzat tanık olduğumuz için aktarmayı uygun gördük.
İslam İnkılabının zaferi öncesi Sünni dünyada pek sevilmeyen ve batıllığı üzerinde onlarca fetva ve kitabın yayınlandığı Selefi-Vahabilik cereyanının Ehlibeyt imamlarının türbelerine olan ilgisinden dolayı Şiilere yönelik düşmanlığının farkında olan Batı emperyalizmi, yukarıda zikredilen uğursuz hedefi doğrultusunda İslam İnkılabına karşı kullanacağı ilk silahını bulmuştu.
Çünkü o sıralar bazı mutaassıp milli-mezhebi kesimler istisna tutulursa dindar Sünni müslümanları İslam İnkılabı aleyhine kışkırtmak imkansız gibiydi. Hatta bazı İslami teşkilatların lider kadrosunda bulunan kişiler bile kendi cemaat ve taraftarlarını kaçırmamak için olmadıkları halde bazen kendilerini İslam İnkılabı taraftarı göstermek zorunda hissediyorlardı. Bu liderlerden birinin - ismi mahfuzdur- başkanlığında Stuttgart'ın Bad Cannstad semtindeki bir camide yüzlerce Sünni müslümana hitaben yapılan konuşmalarda merhum İmam Humeyni ve İslami İran hakkında yapılan övgü dolu konuşmaların ardından aynı mekanda üniversite öğrencilerine yönelik özel sohbetinde açıkca camideki konuşmaların maslahata binaen yapıldığını, bu halkın başka türlü güdülemiyeceğini, gerçekte ise Şiilerle Sünnilerin uzlaşmasının mümkün olamıyacağını vurguladığında genç müslümanların tepkisiyle karşılaşmıştı. Bu konuşmadan birkaç yıl sonra vefat eden bu kişinin şüpheli kimliği ve Milli Görüş teşkilatının karşı olmasına rağmen Vahabilerle ilişkileri bizzat yakın teşkilat arkadaşlarınca dile getirilmişti. Bu ve benzeri tecrübeleri yaşayan biri olarak İslam İnkılabı treninden inerek İslami İrana karşı sinsice kalem oyanatan kalemlerin son sıralarda Selefi sitelerde boy göstermelerine pek şaşmıyorum. İslam İnkılabının vahdet çizgisinden asla sapmadığı, anti siyonist ve anti emperyalist duruşunu sürdürdüğü, Filistinli gruplar başta olmak üzere Müslüman Kardeşler kökenli bazı parti ve grupların ilkesel hatalarına rağmen Filistin ve ümmetin vahdeti davasından vazgeçmediğini fiilen göstermesine rağmen bu vefasız kalemlerin geldikleri durumları görünce Batı emperyalizminin özelde İslam İnkılabına genelde İslami uyanış hareketine karşı mücadelede mezhep fitnesi ve Vahabi kartı komplosunda başarısız olduğu söylenemez.
Batı emperyalizminin önceden belirlenmiş planları çerçevesinde Selefi-Vahabi örgütler, Fars Körfezi krallık ve şeyhliklerinin petro-dolarları ve Batılı ülkelerin siyasal-diplomatik desteğinde ve "Harici" terör anlayışı doğrultusunda geçen bu zaman içinde durmadan güçlendi ve İslam dünyasının hemen her yanına serpildiler. Daha düne kadar İslam mezhepleri kategorisi dışında tutulan Vahabilik ve mensupları İslam İnkılabının zaferinden sonra ılımlı Sünni Hanefi anlayışının merkezi durumundaki Pakistan, Afganistan ve Irak başta olmak üzere İslam dünyasının hemen her yanında ABD-Suudi desteğiyle Şiilere karşı terör merkezleri kurmayı başardılar. İktidar merkezlerinin tahrikleri istisna tutulursa asırlardır Sünnilerle aynı mahallelerde barış içinde yaşamış Şiiler, Selefi-Vahabi terörizminin son 30 yıldan beri ABD ve bölgedeki kukla rejimlerince desteklenmesi sonucunda Şiiler son sıralarda Vahabi terörizmi karşısında artık ibadethanelerde bile kendilerini güvende hissetmemektedirler.
Hoşgörü ve kardeşliğin merkezleri durumundaki Irak-Şam-Anadolu ve Mısır diyarları Vahabi terörizmi sayesinde bugün radikal ayrışma, kutuplaşma ve tarihte eşine rastlanmış katliamlara tanık olmaktadır. Artık Şii'lere ait camilere, Hüseyniyelere, matem merasimlerine, Cuma namazlarına yönelik bombalı saldırılar, intihar operasyonları, kitlesel katliamalar normal hadiseler olarak görülmektedir. Bu terör akımını takviye edip yönlendiren Batı emperyalizmi, elinde bulundurduğu medya sayesinde bunların vahşice eylemlerini gizlemekte veya müslümanlar arası mezhep savaşı olarak lanse etmektedir. Batı'nın ülkemiz de dahil İslam ülkelerindeki işbirlikçileri ise maymun gibi uluslararası siyonizmin kontrolündeki haber ajanslarının servis ettiği haberleri aynen yansıtmaktadırlar.
Pakistan ve Irak başta olmak üzere Suriye, Lübnan ve son zamanlarda Mısır'da Şiilere yönelik vahşice saldırılar bir mezhepler arası savaş değildir. Şimdiye kadar adını saydığımız ülkelerde Sünnilere ait tek bir cami veya mekana Şiilerce terör eylemi yapılmış değildir ve dini önderlerinin fetvalarına, içtihatlarına sıkı sıkıya bağlı Şiilerin böyle bir cinayet işlemesi mümkün de değildir. Böyle olunca buna mezhep savaşı değil de Şiilere yönelik tek taraflı Tekfirci- Vahabi terörü demek daha doğru olur. Sünnilere ait camilere yönelik bir saldırı kaydedilse bile bu da yine aynı tekfirci odaklarca Şii ve Sünnileri karşı karşıya getirmek amaçlı gerçekleştirilmiştir.
Cinayet ve terör aklın, mantığın ve insafın bittiği yerde başlar. Terör, acizliğin, yenilginin, tıkanmışlığın ve mantıksızlığın işaretidir. Terör, görüşünü bilimsel olarak, mantık yoluyla kabul ettiremeyen ve meşru meydanda kaybeden cahillerin, mütekkebbirlerin ve üstünlük taslayanların başvuracağı yoldur. Şia'ya ve Şiilere yönelik saldırılar bu açıdan görülmeli ve değerlendirilmelidir.
Önceki yazılarımızda da bu hususa değinerek Selefi-Vahabi terörizminin tehlikelerine dikkat çektik ve yine uyarıyoruz: Arap Yarımadasında yaklaşık iki yüz yıl öncelerinde İngilizlerin desteği ile icad edilen Suudi – Vahabi koalisyonu, o gün bugündür kendisine verilen görevi sürdürmektedir. Dün Batı sömürgeciliğine karşı kalkan durumundaki Osmanlı'yı arkadan vurmakla görevlendirilen Suudi-Vahabi koalisyonu bugün anti emperyalist, anti siyonist İslami hareketlere karşı kullanılmaktadır. Bunun en açık örneği daha geçen hafta Mısır'da İhvan'ul Müslimiyn hükümetinin devrilmesinde Selefi Nur partisinin Batı emperyalizminin Mısır'daki uzantılarının yanında yer almasıdır. Ve yine Suudi rejimi ve körfezdeki şeyhliklerin darbe rejimini tebrik ederek mali destekte bulunmaları bunun açık bir kanıtıdır.
İslamcılık iddiasındaki bu İngiliz beslemesi ve şimdilerde ABD yörüngesindeki sapık akımın İran İslam İnkılabının zaferi öncesinde Sünni devrimci hareketlerin en büyük düşmanı olduğu ne çabuk unutuldu?! İslam İnkılabının zaferinden sonra Ehli Sünnet hamiliğine soyunması efendilerince verilmiş yeni görevi ifa amaçlı değil midir?
Dün Afganistan'ı komünist Sovyet işgaline karşı desteklemek amacıyla cepheye sürülenlerin daha sonra bu ülkeyi ABD-NATO işgaline hazırladıklarına hep birlikte tanık olmadık mı? Bu terör örgütünün Suriye'de, Irak'ta ve Lübnan'da da aynı görev doğrultusunda kullanılmadıklarını kim iddia edebilir? Suriye'de laik rejimi yıkmak pahasına bu canilerle işbirliğine gidilmesi, bu ülkeye girerek mezhep savaşı başlatmasına yardımcı olunması vb. komplo planlarına ortak olunmasının bölgede onarılması imkansız yaralar açacağı niçin öngörülemiyor? Suriye rejiminin hataları, baskıları ve... yüzünden dış müdahaleyle ve mezhebi saikler ileri sürülerek değiştirilme girişimleri İslam dünyasında ve özellikle de ülkemizde muhtemel çatışmalara, toplumsal kamplaşmalara ortam hazırlamasını hangi akl-ı selim kabul edebilir?
Bugün el-Kaide, en-Nusra, İslam Devleti, Nur Partisi, Sahabe Ordusu ve nice başka adlar altında ortaya çıkan bu terör örgütlerini mezhep taassubu, haset ve bazen de duygusal özgürlükçülük düşüncesiyle destekleyenler Vahabi-Selefi akımının Mısır'da izlediği siyaseti yarın Suriye veya başka ülkelerde izlemeyeceğini garanti edebilirler mi?
ABD'nin başını çektiği Batı emperyalizminin İslam dünyasını kendi içinde meşgül etmek, ülkeleri karşı karşıya getirmek için başvurduğu başka silahlar da vardır elbet. İmam Humeyni'nin(ra) "Amerikancı İslam" diye adlandırdığı ve Batı'nın "Ilımlı İslam" olarak çeşitli ülkelerde farklı adlar altında öne sürdüğü planları, bu hareketlerin halk tabanındaki ümmetçi ve anti siyonist özelliğinden dolayı çoğu defa tutmamaktadır. Bölge ülkelerindeki ve özellikle de Mısır'daki son gelişmeler – lider kadrosundakilerin hataları, iktidar düşkünlükleri ve ilkesizlikleri bir yana- bu çerçevede değerlendirilmelidir. Batı açısından kendi uğursuz planlarını – mezhep savaşlarını- uygulamak bakımından daimi olarak güvenilecek tek grup Selefi-Vahabi akımıdır. Sebebi ise bu akım mensuplarının inanç planında öteki İslam mezheplerinden kesin çizgilerle ayrılması ve Sünnisiyle Şiisiyle başka müslümanları kolayca tekfir ederek öldürülmelerini caiz görmesidir. Öyle ki, bu cevaz sayesinde ibadethanelere, okullara, çarşı-pazar da dahil müslümanların toplu bulundukları mekanlara gözlerini kırpmadan intihar saldırısı düzenlemekte ve masum insanları acımsızca katletmekten çekinmemektedirler.
Başta Başbakan ve Dışişleri Bakanı olmak üzere ülke yöneticilerinin bu nasihatımızı dikkate alarak toleranslar, höşgörüler ülkesi Anadolu'yu ve tüm bir bölgeyi zaman geçmeden terör ve cinayet şebekesi bu cani akımın tehlikesinden kurtarmak için bölgesel siyasetlerini yeniden gözden geçirmeleri umit edilir. Defalarca dile getirdiğimiz üzere; bölgesel meseleler sadece ve sadece bölgenin önemli ülkelerinin bir araya gelerek işbirliği ve dayanışmasıyla mümkün olabilir. Bu işbirliği yüzde yüz istediğiniz gibi cereyan etmese ve kısa sürede beklediğiniz sonuçları vermesede İslam düşmanlarıyla aynı cephede bulunmaktan daha hayırlıdır. Batı emperyalizmiyle ittifaklar kurarak, mezhebi ihtilafları körüklüyerek şimdiye kadar kimse başarı elde edememiştir ve bundan sonra da mezhepçi siyasetler sadece ve sadece Batı'nın uğursuz planlarına hizmet etmiş olacaktır.
Not: Değerli okuyucuların mübarek Ramazan ayı boyunca yapacakları ibadetlerin Allah katında kabul görmesi dua ve dileklerimle...
Y. ZİYA T.YILMAZ 13/07/2013
Ramazan konuşmaları 4
Hadislerle Oruçlu Kimsenin Fazileti
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Oruç tutan kimse yatağında uyusa dahi Müslümanın gıybetini yapmadıkça Allah’a ibadet halindedir.”
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Oruçlu kimsenin uykusu ibadet, nefes alması ise tesbihtir.”
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Cennetin Reyyan adında bir kapısı vardır ki oradan sadece oruçlu kimseler geçer.” Başka bir rivayette ise şöyle yer almıştır: “Onlardan sonuncusu içeri girince kapı kapanır.”
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Yemek yemekle meşgul olan kimselerin yanından oruçlu kimse yanından geçince “Endamı tesbih eder, melekler ona selam gönderir, meleklerin selamı mağfiret dilemektir.”
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Herkimi, orucu arzu ettiği yemeği yemekten kendisini sakındırırsa onu cennet yemeklerinden doyurması ve cennet şarabından susuzluğunu gidermesi Allah’a bir haktır.”
Resulullah (s.a.a), iftar edince Allah’a şöyle arzederdi: “Allah’ım! Senin için oruç tuttum ve rızkınla iftar ettim. O halde onu bizden kabul et. Susuzluk gitti, damarlar sevindi ve ecir baki kaldı.”
Cabir b. Yezid, İmam Muhammed Bakır’dan (a.s) şöyle rivayet etmiştir. Resulullah (s.a.a) Cabir b. Abdullah’a şöyle buyurmuştur: “Ey Cabir, işte bu Ramazan ayıdır; kim bu ayın gündüzünü oruç tutup, gecesinin bir miktarını ibadetle geçirir, karnını ve fercini haramdan korur ve diline hâkim olursa (onu haram ve boş şeylerden korursa) Ramazandan çıktığı gibi günahlarından da çıkar.”
Nasıl Oruç tutmalıyız?
Nefsimizi Allah’ın haram ettiği şeylere bulaşmaktan ve haram şeylerle iftar etmekten korumalıyız ve İmam Cafer Sadık(as)’ın şu tavsiyeleriyle amel etmeyi ihmal etmemeliyiz; buyuruyor ki;
“Oruçlu olduğun zaman, kulağın, gözün, tüylerin, derin ve bütün uzuvların da (günahlara ve hatta mekruhlara karşı) oruç tutsun.”
Yine buyuruyor ki: “Oruçlu olduğun gün ile oruçlu olmadığın gün aynı olmasın.”
Ve yine;
“Oruç sadece yemek ve içmeğe karşı değildir. Oruç tuttuğunuz vakit, dillerinizi yalandan koruyun ve gözlerinizi Allah’ın haram kıldığı şeylere kapayın. Birbirlerinizle çekişmeyin; birbirinize haset etmeyin. Birbirinizin aleyhine (yalan yere, hatta doğru yere) yemin etmeyin, birbirinize sövmeyin; küfürleşmeyin. Birbirinize zulmetmekten, akılsız davranışlarda bulunmaktan ve eziyet etmekten kaçının; Allah’ın zikrinden ve namazından gaflette olmayın. Susmayı (boş yere konuşmamayı), sabır ve doğruluğu, kötü insanlardan kaçınmayı, kendinize düstur edinin. Batıl sözler, yalan, iftira, düşmanlık, kötü zanda bulunmak, gıybet, söz taşımak gibi (kötü sıfatlardan) kaçının.
Her an ahirete meyleden ve kurtuluş günlerinizi ve Allah’ın vaat ettiklerini gerçekleştirmesini bekleyen ve Allah’ın likasına hazırlanan kimselerden olun. Sükûnet, vakar, (Allah’a karşı) huşu ve huzuyu elden bırakmayın ve Allah karşısında, efendisinden korktuğu halde onun şefkatine ümit bağlayan ve ona karşı kendisini zelil ve hakir gören köleler gibi olun.
Ey oruçlu olan, kalbin ayıplardan, batinin habasetten, cismin kir ve pislikten temizlensin. Allah’tan gayri her şeyden beri olup, velayeti Allah’a halis kılmaya çalış ve Allah’ın nehyettiği şeylerden, gizlide ve aşikârda oruçlu ol (onlardan kaçın). Gizli ve aşikârda Allah’tan korkup oruç günlerinde kendi nefsini O’na (Allah’a) hediye et. Kalbini tamamıyla ona ayır ve nefsini Allah’ın emir ve nehiylerini yerine getirmeye ada. Bütün bu zikrettiklerimden hangisini eksik edersen, orucunda da o kadar eksiklik meydana getirmiş olursun.
Resulullah (s.a.a) oruçlu bir kadının, cariyesine küfür ettiğini görünce, bir miktar yemek isteyerek kadına, “Hadi ye!” buyurdu; kadın: “Ben oruçluyum ya Resulullah”! deyince Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: “Cariyene küfür ettiğin halde nasıl oruçlu olabilirsin? Oruç sadece yemek ve içmeye karşı değildir. Allah orucu aslında yemek ve içmek dışında olan fiili ve sözlü kötülüklerden uzak durmak için engelleyici bir vesile olsun diye emretmiştir. Evet, ne azdır oruç tutanlar; ne çoktur aç kalanlar.
Hz. Ali (a.s) da şöyle buyurmuştur: “Nice oruç tutanlar var ki orucundan, susuzluktan başka bir şey nasip alamaz ve nice gece ibadete duranlar var ki yorgunluktan başka bir nasibi olamaz. Ne güzeldir akıllıların uykusu ve oruç tutmaları! (olanların uykusu ahmakların orucu ve gece ibadetlerinden daha hayırlıdır.)
Resulullah (s.a.a) Cabir b. Abdullah’a şöyle buyurmuştur: “Ey Cabir, işte bu Ramazan ayıdır; kim bu ayın gündüzünü oruç tutup, gecesinin bir miktarını ibadetle geçirir, karnını ve fercini haramdan korur ve diline hâkim olursa (onu haram ve boş şeylerden korursa) Ramazandan çıktığı gibi günahlarından da çıkar.”
Cabir: “Ya Resulullah, ne güzeldir bu hadis!” deyince Resul-i Ekrem (s.a.a) de “Ne de zordur bu şartlar!” diye buyurdu.
İran füzeleri yakında ABD'ye ulaşacak
Amerika Savunma Bakanlığı "2013 füze tehditleri" raporunda İran yakında Amerika'yı vurabilecek füze gücüne kavuşacağını yazdı.
Amerika Savunma Bakanlığı 2013 füze tehditleri ile ilgili raporunda İran, Çin ve Kuzey Kore ülkelerinin füze gücünü çok geliştirdiğini, bu ülkelerin yakında Amerika topraklarını bile hedef alabilecek güce kavuşacaklarını yazdı.
Pentagon raporun İran ile ilgili bölümünde ise Tahran yönetiminin 2015 yılına kadar ilk balistik füzelerini denemek istediğini belirtti.
Raporda İran'ın füze gücü hakkında da Tahran yönetiminin balistik ve uzay füzelerini geliştirmeye yönelik büyük programları bulunduğu ve sürekli bu füzelerin tahrip gücünü ve dikkatini geliştirdiği vurgulandı.