
کارگر
Şehid Hasan Şehate ile Röportaj
Velayet şehidi Allame Hasan Şehate ile sağlığında yapılmış son röportajlarından birinin çevirisini yayınlıyoruz...
Mısır medyası onu ülkenin en ilgi çekici ve en kavgacı alimi olarak tanımlamıştı. Şehid Şeyh Hasan Şehate Mısır müstebsirlerinin (sonradan Şii olanlar) rehberi ve bu ülkedeki en ünlü cuma hatibiydi, öyle ki, onun sohbetlerindeki bazı konuşmaları, orada hazır bulunanların % 90'ının Şii olmasına sebep olmuştu.
İki hafta önce Mısır'da, tekfirci akımın büyüklerinin de hazır bulunduğu, dünyanın çeşitli yerlerinden gelen İslam alimlerinin katılımıyla bir konferans gerçekleştirilmişti. Bu konferansta, Suriye hükümetine ve Hizbullah'a karşı "cihad" fetvası verilmiş, ülkenin cumhurbaşkanı Mursi'nin kişisel emriyle, Kahire ve Şam arasındaki ilişkiler askıya alınmıştı. Bu olay bir kaç yıl öncesinden tekfircilerin Şia aleyhine başlattıkları propagandaların devamı niteliğinde olup, yabancı gizli servisler de, tüm güçleriyle, bir çok önemli medya organından da yararlanarak bu işin fitilini ateşlemişlerdi. Bu çirkin fitne ağacı geçtiğimiz günlerde Mısır'da İmam Mehdi'nin (a.f) doğum gününde acı meyvesini verdi: Mısır'ın önemli alimlerinden ve Şiilerin rehberlerinden Şeyh Hasan Şehate, beraberindeki üç yaranıyla feci bir şekilde şehid edildi.
Yaklaşık iki hafta önce, Kahirenin 30 kilometre güneyinde "el Cize" vilayetinin "Ebul Nemres" bölgesindeki "Ebu Muslim" köyünde, Şiiler aleyhindeki tebliğatlar şiddetlenmişti, öyle ki, onları kafir ve necis olarak niteleyen köy halkı bu insanları öldürmek için can atar vaziyetteydiler. Şeyh Hasan Şehate ve köy halkından bir grup Şii, İmam-ı Zaman'ın (a.f) doğum günü kutlamaları için köy halkından birinin evinde toplanmıştı. Olayın şahitlerinden biri olan Yasir Yahya şöyle diyor: "Köy halkı, şeyh Hasan Şehate'nin köyde olduğunu haber alınca, ev sahibinden onu kendilerine teslim etmesini istediler, ancak ev sahibi bunu kabul etmedi. Bunun üzerine onlar da eve saldırmaya başladılar." Bu saldırıda molotof kokteyli kullanarak evi yakmaya çalıştılar.
Yasir Yahya devamında şöyle diyor: "Kalabalık büyük balyozlar ve kazmalar getirerek evin duvarının bir bölümünü yıktılar ve evde bulunan Şiileri dışarı çıkararak, döve döve köy meydanına getirdiler ve onları öldürene kadar linç ettiler." Öldürdükten sonra da, şehitlerin bedenlerini yerlerde sürüklediler.
Şahitlerden bir diğeri de şöyle diyor: "Onları kurtarmak için çabaladım ancak halk onları öldürmeyi kafalarına koymuştu."
Lübnan El Menar televizyonunun haberine göre, köy halkı, bu Müslümanlar dövüp işkence ederken bir yandan da, "Şia kafirdir" ve "kafir, kafir" diye bağırıyorlardı.
Bu elim olayda, Şeyh Hasan Şehate (66), kardeşi Muhammed Şehate (35), Şehate Şehate (55) ve Abdulkadir Haseneyn Ömer (45) şehid olurken, bilinmeyen sayada Şii de yaralanmıştır.
Mısır'ın tanınmış müstebsiri (sonradan Şii olan), Mısır Şiilerinin lideri, El Ezher Üniversitesi'nin üstadı, Kahire'nin en büyük mescidlerinden birinin eski imamı, Mısır ordusunun dini ve manevi mürşidi, Mısır radyo ve televizyonunda ve mescidlerinde "El Alem" adlı programın yapımcısı olan Şeyh Hasan Şehate, bu yıl Şaban ayının 15'inde 66 yaşındayken, Mısır'ın Vahhabi ve Selefilerinin sopaları altında şehadet nuruna erişmiştir.
Yıllar boyunca, binlerce kişi Kahire'de siyonist rejimin elçiliğinin önünde bulunan mescidinde onun imametiyle namazlarını kılmak ve onun hutbelerini dinlemek için bir araya geliyorlardı. O her zaman Ehl-i Beyt-i Nübüvvetin (a.s) hakkı ve velayeti meselesini konu ediyor, zalimleri, münafıkları ve sapkın grupları rezil edici, kendi elçiliklerinin önünde siyonistlerin öfkeden kudurmasına sebep olan konuşlamalarda bulunuyor, bu yüzden Mısır polisi ve askeri, şeyhin konuşma yaptığı yerlerde sıkı tedbirler almaya mecbur kalıyordu.
Şeyh Şehate, yalnızca El Ezher'in önemli alimlerinden ve şeyhlerinden biri olarak değil, bir çok alimin de hocası olarak biliniyordu. El Ezher'in büyük şeyheri, örneğin "Şeyh Tantavi" onun çocukluktan beri yakın dostuydu, onu yakından ve çok iyi tanıyordu. Şii olmadan önce bile herkes Şeyh Şehate'nin Emirül Müminin'e (a.s) olan vefasını ve aşkını çok iyi biliyordu. Bu halde bile her zaman üstadlarına ve talebelerine şöyle diyordu: "Canınızın istediği her şeyi söyleyin, ancak bilin ki, Hz. Peygamber (s.a.a) ve Emirül Müminin Ali ve Fatıma Zehra ve Haseneyn (a.s) öyle bir ağaçtırlar ki, dalları ve meyveleri birdir."
Şeyh Şehate'nin Şii olması öyle kolay olmamış, yaklaşık 50 yıllık bir zaman içinde gerçekleşmiştir. Şeyh Hasan, sadık bir rüyasında, Hz. Peygamber'i (s.a.a) gördü ve bu durum onu minberlerde ve yazılarında Emirül Müminin Ali'ye (a.s) itikad ve imanı kabul etmeye, ona bağlılığını ve düşmanlarından beri olduğunu ilan etmeye yönlendirdi. Şeyh'in bu kararı Mısır'da bomba etkisi yarattı ve binlerce Mısırlıyı Şeyh'in safına çekti. Mısır'ın temiz fıtratlı halkının, hakkın sesini duymaları için hakikate, ismet, teharet ve vahyin Ehlibeyti'ne (a.s) olan alaka ve aşklarını Şeyh'in nezdinde ve konuşmalarında bulmaları yeterliydi.
Şeyh Şehate'nin faaliyetleri, baştan başa tüm Mısır'da dalgalanmalar meydana getirdi, Şeyh'in hutbe ve konuşmaları halk arasında dilden dile yayıldı, hutbeleri, Vahhabiliğin merkezlerini, sapkın grupçukları, tahrif olmuş fırkaları adeta titretti. Bu yüzden bu grupçuklar ve sapkın fırkalar, Şeyh'e karşı savaş açtılar ve bu saldırılar 1996 yılında Hüsnü Mubarek rejiminin emniyet ve istihbarat güçlerince tutuklanmasıyla neticelendi. "İmam Ali'ye (a.s) bağlılık ve velayetini kabul etmek, ve o hazretin sevgi ve bağlılığını dile getirmek"le itham edilerek hapse atıldı. İtham edildiği mevzu, Şeyh Şehate'nin her zaman Allah'tan istediği şeydi. Artık konuşma yapmak için ülke dışına çıkamıyordu, çünkü Mubarek rejimi tarafından yurt dışına çıkış yasağı konmuştu.
Bu mukaddes velayet bağlılığı ilanının Şeyh için pahalıya mal olduğu, cemaat imamlığını kaybetmesine, dini görevlerini eda edememesine ve en nihayetinde canının alınmasına yol açtığı doğrudur, ancak onun mahbubiyeti aynı şiddetiyle Mısır halkının zihinlerinde baki kalacaktır. Onlar aynı şekilde Şehid Şehate'yi bu ülkenin büyük alimlerinden biri, batıl ve sapkın gruplar karşısında hak ve hakikati söyleyen tek ses olarak görmektedirler.
Şeyh zindandan çıktığında, her türlü görsel, işitsel ve yazılı görüşme ve sohbet kendisine yasaklanmıştı. Oysa ki, Şii olmadan önce medya ve özellikle de Mısır televizyonu, Şeyh Hasan'la sohbet etmek için randevu almak konusunda biribirleriyle neredeyse yarışıyordu.
Şeyh zindandan çıktıktan sonraki ilk programında, Mubarek rejiminin hapishanelerinde yapılan işkenceleri ifşa etti ve kendi hayat hikayesini, Sekaleyn'e yani Allahın Kitabı'na ve Peygamberi'nin İtreti'ne tutunmasına ve yönelmesine etki eden etmenler konusunda konuşmalar yaptı. Bu konuşmalar hüzünlü ve sıkı ambargoların başladığı günleri beraberinde getirecekti.
Şu an okumakta olduğunuz röportaj "El Minber" dergisi tarafından basılmıştır ve Şeyh Hasan Şehate ile yapılan tek söyleşidir, bu tercüme ilk kez Meşrik News tarafından yayınlanmaktadır.
- Lütfen kendinizi tanıtarak, yaşamınız ve geçmişiniz hakkında bizi bilgilendirir misiniz?
- Şeyh Hasan Şehate: Bismillahirrahmanirrahim. Ben, Allah Teala'nın fazlıyla, benim için 50 yıl süren zorluklardan sonra, Ehl-i Beyt'in (a.s) kurtuluş gemisine binmeye muvaffak oldum ve ilahi lütuf ve fazl ile Ali b. Ebi Talib'in ve diğer Pak İmamların (a.s) velayetine iman edip baş koydum ki bu, benim için anlatılmaz ve tarif edilemez bir iftihardır.
Adım "Hasan bin Muhammed bin Şehate bin Musa el Enani"dir. Hicri 13 Zilhicce 1365 tarihinde, pazartesi günü, miladi 10 Kasım 1946 yılında, Mısır'ın doğu vilayetindeki "Ebu Kebir"in "Herbit" köyünde, üç hanımlı bir babanın oğlu olarak, orta düzeyde bir ailede dünyaya geldim. Annem babamın son hanımıydı ve ben altı kardeşin ikincisiyim.
İki kez evlendim ve birinci hanımımdan üç erkek çocuk sahibiyim, sonra ondan boşandım ve şimdi ikinci hanımımdan bir kız çocuğum var. Babam bana Kur'an öğretmeye anne karnında olduğum zamandan başladı ki bu konuyu kendisi bana anlatmıştır. Sütten kesildiğim dönemden yani iki yaşından sonra, beni Şeyh Abdullah el Avil'den Kur'an öğrenmem için mektebe gönderdiler. Babamın mushafın bir köşesine düştüğü tarihten öğrendiğim üzere Kura'n-ı Kerim'i öğrendiğimde 5 buçuk yaşındaydım.
Bundan sonra, mektebin ikinci devresine geçtim, Şeyh Muhammed Musa Şeneb'den ders gördüm daha sonra da Şeyh Abdulhalim Abdunnebi İsmail benim eğitimimi devraldı. İlk mektebin bitmesinden sonra okul birinciliğini elde ettim ve El Ezher'e doğru yola çıktım.
Yazdığım eserler konusunda şunları söyleyebilirim. "İhyai Ulumuddin" kitabını tashih edip tüm yalan ve hurafelerden arındırarak basıma hazırladığımda 15 yaşına basmamıştım. Aynı şekilde kasideler, şiirler ve "Siracul Umme fi Hesaisi Essadetil Eimme" ve bunun gibi diğer risalelerim mevcuttur.
Dini faaliyetlere çok erken başladım; çünkü babam bütün evlatlarını Ehl-i Beyt aşkı ve bağlılığıyla terbiye etmişti. Bizimle Emirül Müminin'in (a.s) şahsiyetiyle ilgili pek çok konuşma yapmıştır. O bana şöyle diyordu: "Evladım! Emirül Müminin İslam'ın en büyük yardımcısı ve koruyucusuydu; o Peygamberin yanında yürüdüğü zaman, kimse efendimize laf söylemeye ve eziyet etmeye cüret edemezdi."
İlk kez cuma hutbesi okumak için minbere gittiğimde henüz 15 yaşıma basmamıştım. Cuma namazı hutbesini de kendim yazmıştım ancak minbere çıktığımda yazdıklarımı bir kenara bıraktım ve Ehl-i Beyt'ten yardım isteyerek, onların lütfu, bereketi ve inayetiyle hutbemi okumaya muvaffak oldum.
Beş yıl boyunca köyümüzün El İşrak Camisinde hutbe okudum ve ondan sonra cemaat imamı ünvanıyla bazı fitnelerden etkilenmiş olan çevre köydeki El İhraz Camisine gittim. O camide iki yıl imamlık yaptım ve bu müddet zarfında bütün derdim tasam camide, halkın içinde, gerek üniversite üstadları ve gerekse Mısır'ın diğer şeyhleri arasında bulunan Ehl-i Beyt (a.s) düşmanlarıyla, yani habis Vahhabilerle uğraşmaktı.
Bundan sonra miladi 1968 yılında askerlik görevini yapmak için çağırıldım ve Mısır silahlı kuvvetlerinin askeri mühendislik biriminde manevi irşad ve hidayet görevine geldim. Bu devrede "Eddurretul behiyye fi Medhil İtretil Nuraniyye" adlı kasidemi yazdım ve "Fatihetul Kitab" konusundaki araştırmamı kaleme aldım. Aynı şekilde bu dönemde bir kaç Hıristiyanın da İslam'la şereflenmesine vesile oldum.
Hayatınızın en önemli merhalelerini bize özetleyebilir misiniz?
1- Askerlik dönemim. Bu dönemde siyonist rejimle yapılan Ramazan ayı savaşına iştirak ettim.
2- "Edduramun" dönemi. Bu Şarkiye vilayetinin şehirlerinden birinin adıdır ki, burası İhvan-ı Müslimin'in ve vahhabiliğin sağlam kalelerinden sayılırdı. Orada öğrencilerimden % 90'ını Şia mektebiyle tanıştırmayı başarmıştım.
3- 1984'ten başlayıp 1996'ya kadar süren Kahire dönemi. Dini faaliyetlerimin doruğa ulaştığı zamandır. Bu dönemde rejimin emniyet güçleri tarafından tutuklanana kadar cuma namazlarını "Kubra" bölgesinde eda ettim. O zamanda, Kur'anı Kerim ve halk radyolarında programlarım devam etmekte, Kahire'nin çeşitli bölgelerinde ve Mısır'ın diğer vilayetlerinde konferanslar vermekteydim. Sonra Mısır televizyonunda yayınlanan haftalık "Esmaullâhul Hüsna" adlı televizyon programını yaptım.
Emirül Müminin'e ve Pak İmamlara (a.s) bağlılığınızı ne zaman ilan ettiniz?
Göğsümün daraldığı, zorluklarımın arttığı bir zamanda, Emirül Müminin'in (a.s) velayetini minberde, televizyonda, ve yazılı basında ilan ettim. Ehlibeyt'in (a.s) düşmanlarından beri olduğumu ilan ederek bütün beyanatlarımda Hz. Peygamber'in (s.a.a) ailesine düşman olanları lanetledim ve bu yüzden de hicri kameri 1416 yılı Rebiulevvel ayında, miladi Eylül 1996 tarihinde tutuklandım. Hakkımdaki tek itham "Ali bin Ebi Talib'in velayetini ilan ve O'na olan alaka ve aşkımı yaymak" idi.
Lütfen bu konuyu biraz daha açabilir misiniz?
Ben küçüklüğümden beri Ehl-i Beyt aşkıyla ve onlara bağlılıkla büyüdüm. Ama hak ve hakikat bana uzun yıllar sonra aşikar oldu. 1994 ve 1996 yılları arasında gördüğüm bir sadık rüyadan sonra bu iş gerçekleşti. Peygamber Efendimiz (s.a.a) bir dağın tepesindeydi ve Emirül Müminin (a.s) yanına yeni varmıştı ve aralarında benim de anladığım bir dilde sohbet ediyorlardı. Sonra Peygamber (s.a.a) Emirül Müminin'i (a.s) bir iş için görevlendirdi ve sol eliyle bana işaret ederek onun arkasından gitmemi buyurdu. O hazretin peşinden yola koyuldum ve mubarek endamına bakıyordum. Sadece boynunu görüyordum ki, muhteşem bir güzelliğe sahipti. Ben onun peşi sıra dağ tepe yürürken bazan düşecek gibi oluyordum ve her düşecek gibi oluşumda, Emirül Müminin mubarek eliyle işaret ederek buna mani oluyordu. Uykudan uyandığımda, sonsuza kadar Emirül Müminin'in (a.s) ardı sıra hareket etmem gerektiğini anladım. Yine pek çok zorluklarla karşılaşacağımı ancak bu hal ile o hazretin velayetine bağlı kalacağımı da anladım.
O zamandan beri, tüm zorluklara rağmen, Allah Teâla'nın sağlam ipine ve sıratı mustakimine sarıldım ve Ehl-i Beyt'in (a.s) velayetine bağlılığımı ilan ettim. Ehl-i Beyt'in düşmanlarını da her yerde rezil ettim. Bu işin benim için ağır bir bedeli olsa bile, bu mevlam ve serverim olan Emirül Müminin'e sunabileceğim en küçük şeydir ve ümitvarım ki o hazret bu küçük ve naçizane hizmeti kabul edecektir.
Ondan sonra mı tutuklandınız?
Evet üç ay tutuklu kaldım ve sonra beni serbest bıraktılar.
Acaba İmam Hüseyin (a.s) ile alakalı sohbet halkalarınızın, rejim aleyhine bir inkılabın başlangıcına zemin hazırlamak olduğu yönündeki söylenenler doğru mu?
Ümeyyeoğulları ki, Allah'ın laneti onların üzerine olsun, Aşura gününü, bir bayram günü olarak ülkemizde gelenekselleştirdiler ve insanların biribirleriyle görüşmeleri, yeni elbiseler giyilmesi, gusül alınması ve oruç tutulması gibi yalanları Hz. Peygamber'e (s.a.a) dayandırarak, Aşura'nın insanın mutlu günü olduğu yalanını kabul ettirdiler.
Ben bütün bu yalan dolanları görüyordum ve bütün bunlardan dolayı kalbim sıkışıyordu. Halkın genelinin bu günlerde bayram ettiğini ve o güne özel tatlı olan aşura tatlısını dağıttıklarını gördüğümde ızdırap duyuyordum. Kendime engel olamıyordum. Feryad ettim: “Ey insanlar! Böylesi bir günü nasıl bayram olarak kutlayabiliyorsunuz ve mutlu olabiliyorsunuz, oysa ki böyle bir günde Peygamber'in (s.a.a) oğlunu, gözünün nurunu katlettiler. Böylece İmam Hüseyin'e (a.s) eza ve yas meclisleri düzenlemeye başladım. Ben dostlarımla beraber, Muharrem ayında, o büyük İmam'ın hatırasına ve çektiği musibetlere bütün gece boyunca ağlıyor, siyah elbiseler giyiniyor, sanki onun mutahhar kabrinin yanındaymış gibi matem merasimleri düzenliyorduk. Rejim Mısır halkının onların aleyhine dönmesinden korkuyordu ve bu yüzden o musibet ve belaları başımıza açtılar.
Gerçekten de İmam Hüseyin'in (a.s) bu kadarcık bile anılmasından korkuyorlar mıydı?
Acaba size göre, onların hatırası tarih boyunca zalimleri ve tağutları titretmemiş midir?
Genel olarak Hüseyni şiarlar hakkındaki görüşünüz nedir?
Hüseyni şiarlar da, diğer ibadetler, dini adap ve gelenekler gibidir. Marifet ve tanıma yoluyla halisane dökülen göz yaşları, gerçekte kıyamet günü cehennem azabına karşı bir siperdir. Bu yüzden İmamları anmak, doğum ve şehadet günlerininin kıymetini bilmek gerekir. Size göre acaba akıllı bir insan, sevdiğinin ismini anmadan, onu yadetmeden hayatını devam ettirebilir mi?
Ben bazı rejimlerin Ehlibeyt'in (a.s) zikrini unutturmak için yaptığı girişimlere ve uğraşlara hayret ediyorum. Oysa ki, Hıristiyanların Hz. isa'dan (a.s) kalan eserlere, hatıralara ve onu anmaya ne kadar önem verdiklerini, onun adına kiliseler kurduklarını görüyorum. Ya da Yahudiler, ağlama duvarının kenarında dikiliyorlar ve mabed için göz yaşı döküyorlar ve kimse onlara itiraz etmiyor. Ancak biz, İmamımız için ağlarsak hemen bize itiraz ediyorlar oysa ki, İmam Hüseyin (a.s) için bütün mahlukat ve mevcudat ağlamaktadır.
Şeriatta Ehlbeyt'in (a.s) makamı nedir?
Bu makamı, büyük bir makam olan "imamet" makamı olarak görmek lazımdır. Onlar varlığın aslı ve mahiyeti, hidayet yıldızlarıdır, Allah'a ve Hz. Peygamber'e itaatten sonra onların itaati herkesin üzerine farz ve zarurettir.
Bazı Ehli Sünnet fırkaları diyorlar ki: Peygamberin (s.a.a) hanımları da Peygamberin (s.a.a) Ehlibeyti'nin parçası olarak sayılırlar. Bu konuda sizin görüşünüz nedir?
Ehlibeyt (a.s), Ehl-i Kisa ve Hazreti Hüseyin'in (a.s) soyundan gelen 9 İmamdır. Hiç bir sahabe ve Peygamber hanımı bu iftiharla müşerref olmamıştır. Bu konudaki hadisler mevzuyu yeterince açıklamaktadırlar.
Size göre İslam Ümmetinin Ehlibeyt'e (a.s) karşı vazifeleri nelerdir?
Bu ümmetin sırtına ağır vazifeler yüklenmiştir. İslam Ümmetinin bu işe, yani Ehlibeyt'in tam ve mutlak ismete sahip olduğuna kamil bir itikadı olmalıdır. Bu inanca erişebilmek için de onların düşmanlarından beri olmaları gerekmektedir.
Mısırdaki Şiileşme hakkındaki görüşünüz nedir?
Mısır halkı tabiatı itibariyle Ehl-i Beyt sevgisi olan bir halktır. Ancak bazı vahhabi unsurlar, İmam Hüseyin'in (a.s) kabrini ziyaret etmenin, insanların cehenneme gitmesine sebep olduğu inancındadırlar. Ancak Mısır halkının eğitim ve bilgi eksikliği olduğunu söylemeliyim. Hiç şüphesiz eğer onlar Ehl-i Beyt'i (a.s) doğru bir şekilde tanısalar, onları kabul edeceklerdir ve eğer kendi düşmanlarını gerçekten tanırlarsa, onlardan beri olduklarını ilan edeceklerdir.
Geçmişte El Ezher İmamiye mezhebi hakkında muhafazakar bir tutum takınırdı. Ancak şimdi daha saldırgan bir tutum izlemekte, öyle ki onlardan bir tanesi, bir Suudi dergisiyle yaptığı söyleşide, Şia'nın kökeninde Yahudilik bulunduğunu bile söylemiştir. Bu konudaki görüşünüz nedir?
Kadim El Ezher uleması arasında, " Şeyh Abdullah Şebravi", " Şeyh Muhammed Abduh", "Şeyh Selim Beşeri" ve "Şeyh Şeltut" gibi alimler vardı. Ancak şimdi böylesi kimseleri El Ezher'de göremiyoruz. Onlardan bir kısmı bazen öyle şeyler söylüyorlar ki, ya cahiller, bilmiyorlar veya bilip kasten böyle söylüyorlar diyoruz.
Dünya Müslümanlarına ne mesaj vermek istiyorsunuz?
Dünya müslümanlarından, Emirül Müminin'in ve Tahir İmamların (a.s) velayetine bağlanmalarını ve Hz. Peygamber'in (s.a.a) ve Ehl-i Beyt'in (a.s) düşmanlarından beri olmalarını ve her zaman amellerinde akıllı ve tedbirli davranmalarını istiyorum.
Çev: Ali Naki Dedesoy
medyasafak.com
RAMAZAN KONUŞMALARI 3
Ramazan Ayı ilk hafta Dua ve Namazları
1.gün duası
اللهمَ اجْعلْ صِیامی فـیه صِیـام الصّائِمینَ و قیامی فیهِ قیامَ القائِمینَ و نَبّهْنی فیهِ عن نَومَةِ الغافِلینَ و هَبْ لی جُرمی فیهِ یا الهَ العالَمینَ و اعْفُ عنّی یا عافیاً عنِ المجْرمینَ
Allahummec’al siyamî fîhi siyam’es-saimîn ve giyamî fîhi giyam’el-gâimîn ve nebbihnî an nevmet’il-ğâfilîn ve heb lî curmî fîhi ya ilâh’el-âlemin ve’fu annî ya âfiyen an’il-mucrimîn.
Anlamı: Allah’ım! Bu günde tuttuğum orucu gerçek oruç tutanların orucu gibi ve ibadetimi gerçek ibadet edenlerin ibadeti gibi kıl; bu günde beni gafillerin uykusundan uyandır; suçumu bu günde bağışla; ey alemlerin ilâhı! Affet beni, ey suçları affeden
2. Günün Duası:
اللهمّ قَرّبْنی فیهِ الى مَرْضاتِكَ وجَنّبْنی فیهِ من سَخَطِكَ و نَقماتِكَ و وفّقْنی فیهِ لقراءةِ آیاتِكَ برحْمَتِكَ یا أرْحَمَ الرّاحِمین
“Allahumme garribnî fîhi ilâ merzâtike ve cennibnî fîhi min sehatike ve negimatike ve veffignî fîhi li-girâeti âyâtike bi-rahmetike ya erhem’er-râhimîn.”
Anlamı: Allahım! Bu günde beni kendi hoşnutluğuna yakınlaştırıp, gazap ve azabından uzaklaştır. Bu günde ayetlerini okumaya beni muvaffak kıl; rahmetin hakkına ey merhametlilerin en merhametlisi.
3. Günün Duası:
اللهمّ ارْزُقنی فیهِ الذّهْنَ والتّنَبیهَ و باعِدْنی فیهِ من السّفاهة والتّمْویهِ واجْعَل لی نصیباً مِنْ كلّ خَیْرٍ تُنَزّلُ فیهِ بِجودِكَ یا أجْوَدَ الأجْوَدینَ
“Allahummerzugnî fîh’iz-zihne ve’t-tenbîh ve bâidnî fîhi min’es-sefâheti ve’t-temvîh vec’al lî nesîben min kulli hayrin tunzilu fîh, bi-cûdike ya ecved’el ecvedîn.”
Anlamı: Allah’ım! Bu günde bana zeka ve uyanıklık (ibadet ve itaatten gafil olmama) hali ver; beni cahillik ve batıl işlerden uzaklaştır. Bu günde indirdiğin her hayırdan bana da bir nasip ayır; cömertliğin hakkına ey cömertlerin en cömerdi!
4. Günün Duası:
اللهمّ قوّنی فیهِ على إقامَةِ أمْرِكَ و اذِقْنی فیهِ حَلاوَةَ ذِكْرِكَ و أوْزِعْنی فیهِ لأداءِ شُكْرَكَ بِكَرَمِكَ واحْفَظنی فیهِ بِحِفظْكَ و سِتْرِكَ یـا أبْصَرَ النّاظرین
“Allahumme gavvinî fîhi alâ igameti emrik ve ezignî fîhi halâvete zikrik ve evzi’nî fîhi li-edâi şukrik bi-keramik vehfeznî fîhi bi-hifzike ve sitrik, ya ebsar’an-nâzirîn.”
Anlamı: Allahım! Bu günde emrini uygulamak için beni güçlendir; bu günde zikrinin güzel tadını bana tattır; kereminle beni bu günde şükrünü eda etmek için hazırla; bu günde hıfzın ve örtünle beni (günah ve beladan) koru; ey basiretlilerin en basiretlisi!
5. Günün Duası:
اللهمّ اجْعَلْنی فیهِ من المُسْتَغْفرینَ واجْعَلْنی فیهِ من عِبادَكَ الصّالحینَ القانِتین واجْعَلْنی فیهِ من اوْلیائِكَ المُقَرّبینَ بِرَأفَتِكَ یا ارْحَمَ الرّاحِمین
“Allahummecalnî fîhi min’el-musteğfirîn, vec’alnî fîhi min ibâdik’es-sâlihîn’el-gânitîn, vec’alnî fîhi min evliyâik’el-mugarrabîn, bira’fetike ya erham’er-râhimîn.”
Anlamı: Allah’ım! Bu günde beni mağfiret dileyenlerden, sana itaat eden salih kullarından ve mukarreb velilerinden kıl; lütuf ve şefkatin hakkına ey merhametlilerin en merhametlisi!
6. Günün Duası:
اللهمّ لا تَخْذِلْنی فیهِ لِتَعَرّضِ مَعْصِتِكَ و لا تَضْرِبْنی بِسیاطِ نَقْمَتِكَ و زَحْزحْنی فیهِ من موجِباتِ سَخَطِكَ بِمَنّكَ و أیادیكَ یا مُنْتهى رَغْبـةَ الرّاغبینَ
“Allahumme la tehzulnî fîhi li-tearruzi ma’siyetik, velâ tazribnî bi-siyâti negimetik, ve zehzihnî fîhi min mûcibâti sehatike, bi-mennike ve eyâdîke, ya muntehâ rağbet’ir-râğibîn.”
Anlamı: Allah’ım! Sana karşı işlediğim günahtan ötürü bu günde beni yalnız bırakma; azap kırbaçınla beni cezalandırma; bu günde gazabına vesile olacak şeylerden beni uzaklaştır; -sonsuz- lütfun ve nimetlerin hakkına, ey şevkli insanların en büyük arzusu!
7. Günün Duası:
اللهمّ اعنّی فیهِ على صِیامِهِ و قیامِهِ وجَنّبنی فیهِ من هَفَواتِهِ و آثامِهِ و ارْزُقْنی فیهِ ذِكْرَكَ بِدوامِهِ بتوفیقِكَ یا هادیَ المُضِلّین
“Allahumme einnî fîhi alâ siyamihi ve giyamih, ve cennibnî fîhi min hefevatihi ve asamih, verzugnî fîhi zikreke bi-devamihi, bi-tevfigike ya hadiy’el-muzillîn.”
Anlamı: Allah’ım! Bu günde oruç tutup ibadete durmam için bana yardımcı ol; bu günün sürçme ve günahlarından beni uzaklaştır; bu günde sürekli olarak seni zikretmeği bana nasip eyle; tevfikinle ey yolunu şaşanları hidayet eden!
NAMAZLAR
1. Gecenin Namazı:
Dört rekâttır. Her rekâtta bir Hamd, on beş defa İhlas suresi okunur.
2. Gecenin Namazı:
Dört rekâttır; her rekâtta bir Hamd, yirmi defa Kadir (inna enzelnahu) suresi okunur.
3. Gecenin Namazı:
On rekâttır; her rekâtta bir Hamd, elli defa İhlas suresi okunur.
4. Gecenin Namazı:
Sekiz rekâttır; her rekâtta bir Hamd, yirmi defa Kadir suresi okunur.
5. Gecenin Namazı:
İki rekâttır; her rekâtta bir Hamd, elli defa İhlas suresi okunur. Namazın selamından sonra da yüz defa “Allahumme Salli Ela Muhammedin ve Al-i Muhammed” diyerek salavat getirilir.
6. Gecenin Namazı:
Dört rekâttır; her rekâtta bir Hamd ve bir defa da Mülk (Tebareke) suresi okunur.
7. Gecenin Namazı:
Dört rekâttır; her rekâtta bir Hamd ve on üç defa Kadir suresi okunur.
İran, Kübayı iki kez yendi ve yeni bir destana imza attı
Dünya Ligi rekabetleri kapsamında bu sabah Küba ile karşılaşan İran Voleybol Milli Takımı, bu takımı ikinci kez 3-1 yendi.
Mehr haber ajansı muhabirinin bildirdiğine göre, 24. Dünya Ligin altıncı haftasının rekabetleri kapsamında bu sabah Küba’nın Havana kentin Diportio salondan İran ve Küba Voleybol milli takımları arasında ikinci kez karşılaşma gerçekleşti.
B grubunun 6. haftasında yapılan bu karşılaşmada İran takımı Küba takımını 3-1 (25-22, 25-18, 25-20 ve 22-25) olarak yendi.
İran Voleybol Milli Takımı cumartesı sabahı 1ç karşılaşmada da Kübayı 3-2 olarak yenerek yeni bir destana imza attmıştı.
Mehr haber ajasının bildirdiğine göre, söz konusu rekabetlerin yedinci haftası kapsamında İran Voleybol Milli Takımı Cuma ve Cumartesi günü Tahran'da Almanya ile karşılaşacak
Tahran’da 21. Uluslar arası Kuranı Kerim fuarı açıldı
Ramazan ayına girilmesi eşiğinde Tahran’da 21. uluslar arası Kuranı Kerim fuarı önceki cuma ziyaretçilerin hizmetine açıldı.
Uluslar arası Kuran Haber Ajansı’nın bildirdiğine göre,sözkonusu fuar önceki cuma İran İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad, İrşad ve Kültür Bakanı Muhammed Hüseyni ve yabancı misafirlerin katılımıyla Tahran’da imam Humeyni Musallası külliyesinde ziyaretçilerin hizmetine açıldı.
Fuar müdürü Hamid Muhammedi, fuara 1200 kadar Kuranı Kerim’le ilgili yayıncı ve diğer çevrelerden kuruluşların katılımının olduğunu söyledi.
Mursi gitti kaybeden Erdoğan
Haziran 2012’de seçildiğinde hiç kimse Mursi’nin 1 yıl dayanamayacağını düşünmüyordu. Ama ABD’nin ‘Arap Baharı’ oyununda neyin ne zaman olacağını hiç kimse kestiremez. Çünkü ABD bu ‘bahar’ ile uyumlu İslamcılara iktidar yolunu açmış ve onların kendisi, Batı ve İsrail ile ne denli uyum içinde çalışacaklarını test etmek istemişti. Ancak ABD istediği kadar dört dörtlük plan yapsın toplumsal dinamikleri bütünüyle kontrol edemiyor. Çünkü bu dinamikler matematiksel ya da geometrik değiller.
‘EVET AMA YETMEZ’ DESTEĞİ
Tıpkı Mısır’da olduğu gibi.
Örneğin başkanlık seçimlerinde ‘Bir deneyelim bakalım’ diyerek Mursi’ye oy veren Tahrir Gençleri ile Mursi’ye ‘Evet ama yetmez’ diyerek destek veren liberal aydınlar, bir yıl geçmeden hayal kırıklığına uğradıklarını anladılar. Çünkü Mursi onları ve Mısır halkını unutarak devlet kurumlarını ele geçirme ve toplumu İslamlaştırmanın derdine düşmüştü. Oysa vatandaşların % 42’sinin oy kullandığı bir seçimi kazanmış ve ancak halkın % 19’nun sandığa gittiği bir referandumla kendi şeriat anayasasını onaylattı. Geçen süre içinde bu ‘eksik’ demokrasiyi bile içine sindiremeyen Mursi, ne gençlerin ne de liberallerin hiç bir beklentisine karşılık vermeyerek kendi bildiği yolda yürüdü. AKP’yi kendine model olarak seçen Mursi binlerce Mısırlı Müslüman Kardeşi her alanda eğitilmek ve yetiştirilmek üzere Türkiye’ye gönderdi... Çünkü Mursi’nin Türkiye gibi önemli bir ülkeye ihtiyacı olduğu kadar Müslüman Kardeşler yönetiminde bir Mısır’ın AKP ve Başbakan Erdoğan için çok önemli olduğu ortadaydı. Çünkü Başbakan Erdoğan, Mısır’daki Müslüman Kardeşler olmadan bölgesel hiçbir projesini gerçekleştiremezdi. Üstelik aynı Erdoğan Suriye’de sıkışmış ve Katar’daki dostu Şeyh Hamed görevini genç oğluna devretmişti. Bu genç Şeyh Davutoğlu’nun stratejik müttefiği ve kişisel dostu başbakanı görevden almıştı. Suriye’de ise Katar, Suudi Arabistan, Türkiye ve Mısır’daki Müslüman Kardeşler'in ittifakı işe yaramamış ve dünyanın dört bir yanından getirilen on binlerce radikal İslamcı Kaide’ci militan hem Suriye’yi hem de bölgeyi karanlığa sürükleme çabası içine girmişti.
OBAMA VE BATI ‘DARBE’ DEMEDİ
İşte tüm bunlar bölgede yaşanırken Mısır halkı Müslüman Kardeşler ve Başkan Mursi gerçeğini çok daha iyi anlıyordu. Liberallerin ve gençlerin katılımı ile güç kazanan muhalifler Mursi’den erken seçim kararı almasını ve giderek gerginleşen toplumu uzlaştırmasını istediler. Ancak bunu kabul etmeyen Mursi kendi yandaşlarına 'Meydanlara çıkın' dedi... İşler giderek karışıyor ve tehlikeli bir özellik kazanıyordu. İşte böyle bir ortamda devreye askerler girdi. Yanına El-Ezher gibi saygın kurumun şeyhini, Hıristiyan Kıptilerin dini liderini de alan Savunma Bakanı El-Sisi bildik açıklamasıyla ordunun duruma el koyduğunu ilan etti. El-Sisi’nin açıklaması ile Mısır’da olduğu kadar tüm dünyada yeni bir tartışma başladı. Nasıl olur da demokrasi isteyenler askeri bir darbe ya da müdahaleyi destekler? Nitekim Obama ve birçok Avrupalı lider ordunun müdahalesine net olarak 'askeri darbe' demedi. Bu müdahaleye ilk destek ise Müslüman Kardeşler’den hoşlanmayan Amerikan işbirlikçisi Suudi Arabistan, Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri, Umman ve Ürdün’den geldi. İngiliz Dışişleri Bakanı da ‘Halk desteğine sahip müdahale’den söz ediyordu. Başkaları ise ‘Mübarek’i devirerek Müslüman Kardeşlere iktidar yolunu açan askerlerin Mursi’ye dur dediklerine’ dikkat çekerek tartışmanın aslında Mısır gerçeği içinde değerlendirilmesi gerektiğini savunuyordu. Çünkü daha 1 yıl önce Mursi’yi seçen insanların bir bölümü onun işe yaramaz beceriksiz bir başkan olduğunu söyleyerek istifa etmesini istiyordu. Gençler, liberaller ve muhalefetin tüm grupları olaya artık farklı bakıyordu. Onlara göre Mursi’ye daha fazla zaman tanınırsa ekonomi tümüyle çöker ve devletin tüm kurumlarını ele geçirecek olan Müslüman Kardeşler toplumu çatışmanın eşiğine getireceklerdir. Mısırlılar önünde iki seçenek vardı: Ya buz gibi bir kışa dönüşen ‘Arap Baharı’nın soğuğundan felç olacaklar ya da hep alıştıkları askerlerin sıcağına biraz daha katlanacaklardır. Onlar da ikinciyi seçti. Çünkü son 60 yılda Arap ülkelerinde neredeyse 40 kadar darbe olmuştu. Üstelik Mısır’daki olaylar yalnızca o ülke değil tüm bölge için çok tehlikeli bir özellik taşımaya başlamıştı. Müslüman Kardeşler'in ideologları ve din adamları başta Suriye ve Irak olmak üzere tüm bölgeyi Sünni-Şii ve Sünni-Alevi çatışmasının içine sürüklemek için ellerinden geleni yapıyorlardı. Suriye’de savaşan Kaide’ci gruplar da onlara yardımcı oluyordu. İşte böylesi karmaşık bir süreçte Mısırlılar %42’nin %21’ini alarak başkan olan Mursi’den bir an önce kurtulama kararı aldılar. Çünkü onlara göre geçici olarak iktidara gelen askerler bütün koşullarda Mursi’den çok daha iyi olacaktı. Çünkü askerler en kısa sürede iktidarı tekrar demokratik seçimlerle sahiplerine devredeceklerdir. Oysa Mursi ve yandaşı Müslüman Kardeşler ‘Arap Baharı ‘ koşullarında geldikleri iktidardan hiçbir zaman gitmeyecek şeklide kendilerini koşullandırdıkları için ne demokrasiye ne de başkalarının yaşama hakkına saygı göstermiyorlardı. İşte böylesi tartışmanın sonucu olarak Mısır halkının ezici çoğunluğu askerlerin gelişini darbe olarak görmüyor ve bunun ulusal barış ve toplumsal uzlaşma için gerekli olduğuna inanıyor.
EN ÇOK KIZAN AKP OLDU
Bunun tersi doğru ise 6-8 ay sonra yapılacak seçimlerde insanlar tekrar gider Müslüman Kardeşlerini seçer. O zaman da hiç kimsenin itiraz etme hakkı olmayacaktır. Her ne kadar demokratik uygulamaların tümünde bir tartışma noktası var ise de. Örneğin her zaman oy kullanan %50’nin %51’ini alan Amerikan başkanları gider başka ülkeleri işgal eder ve milyonlarca insanı öldürür ve perişan ederler. Nasıl olsa demokrasi ile seçilmişlerdir. Bir de ülkelerini iflasa sürükleyen liderler var. Örneğin Yunanistan, İtalya, Portekiz, İspanya, İzlanda, Rum yönetimi hepsi demokratik seçimle seçilmiştir. Başbakan Erdoğan da demokratik seçimle seçilerek iktidara gelmiş ancak Türkiye’yi Suriye ve Suriye’den dolayı Irak ve İran ile düşman etmiştir. Belki de bu nedenle bu üç ülkeye düşman Mursi’nin düşürülmesine en çok üzülen ve kızan AKP Hükümeti olmuştur. Çünkü Mursi ve Müslüman Kardeşler yönetiminde bir Mısır’ın desteğinden yoksun bir AKP, bölgesel hiçbir plan ve projesini gerçekleştiremez. Yani AKP Arap ve İslam âlemindeki İslamcılar için bir model olmaktan çıkar Başbakan Erdoğan da bu iki âlemin ideolojik, siyasal ve psikolojik lideri olamaz. Bölge hayalleri suya düşen bir AKP, Türkiye iç politikalarında zorlanacaktır. Tam da Gezi Parkı direnişlerinin yaşandığı bir zamanda.
SURİYE DİRENDİ, İŞLER KARIŞTI
Geriye şöyle bir soru kalıyor?
Peki ‘Arap Baharı’ ne olacak?
Slogan olarak uyumlu İslamcıları iktidara taşıyan Amerikan ve Batı destekli bu ‘bahar’ Müslüman Kardeşler'i Tunus ve Mısır’da iktidara taşımıştı. Libya ise işgal edilerek Müslüman Kardeşler'e teslim edilmişti. Suriye bu ‘bahara’ direnince işler karıştı. ABD’nin Katar, Suudi Arabistan ve Türkiye üzerinden yürüttüğü bu plan tökezledi. Mursi’nin düşürülmesi ise bu baharın sonu olabilir. Müslüman Kardeşler yapılacak ilk seçimde tekrar iktidara gelmezse bundan etkilenecek ilk ülke komşu Libya ve yanı başındaki Tunus olacak. Üstelik Tunus’taki Müslüman Kardeşler tek başına değil, başka milliyetçi ve sol iki parti ile birlikte iktidarda. Böyle bir durum daha şimdiden Arap âleminde çok yoğun ve her düzeyde tartışılmaktadır. Çünkü herkes ABD’nin uyumlu İslamcı Müslüman Kardeşler'den vazgeçip geçmeyeceğini merak ediyor. Başta Suudi Arabistanlı Vahabiler olmak üzere bölgede birçok Arap ülkesinin hoşlanmadığı Müslüman Kardeşler acaba ne tür pazarlıklarla yeniden ABD’nin desteğini kazanabilirler. ABD ilk denemede başarısız olan Müslüman Kardeşleri acaba yeniden ve onları daha da uyumlaştırarak Mısır’da iktidara taşıyabilir mi? Suriye’de kendi projesini uygulayamayan ABD ve bölgesel müttefikleri Müslüman Kardeş ruhlu Türkiye ve Katar acaba bundan sonra ne yapar ya da ne yapabilir.
MURSİ’NİN SONU MORAL BOZDU
Özetle ABD ne yaparsa yapsın ve kim ne düşünür düşünsün Mursi’nin sonu bölgede HERŞEYİ çok etkileyecektir. Örneğin başta Suriye olmak üzere bölgedeki Müslüman Kardeşler ve tüm İslamcıların morali bozulmuştur, bozulacaktır. Morali bozulan farklı İslamcı parti, grup, örgüt ve cemaatler daha da radikalleşerek hırçınlaşabilir. Böyle bir olası durumun etki ve sonuçlarını Türkiye dahil tüm bölge ülkelerinde hep birlikte yakında göreceğiz. Çünkü kim ne derse desin Mursi’siz bir Mısır artık her anlamda farklı bir ülke. Konu Mısır olunca herkes oturup hesap kitap yapmak zorundadır. Çünkü Müslüman Kardeşler hareketi Mısır’da kurulmuş ve bu ülke 1517’de Selim’in Kahire’yi almasından sonra hep Türkiye ile sıcak ve soğuk duygusal bağlar içinde olmuş ve AKP ile birlikte bu bağlar müthiş güçlenmişti. İşte bu nedenle Mursi’nin gitmesi ve tekrar geri gelememe olasılığı AKP’lileri çok kızdırdı ve morallerini bozdu. Bu devam ederse AKP bölge için model olmaktan çıkar. Model olmayan bir AKP’ye Batı ve özellikle ABD nasıl bakar yakında hep birlikte göreceğiz. Belki de Taksim olaylarını saatlerce canlı yayınla veren İngiliz BBC ve Amerikan CNN Ankara’ya bir şeyler söylemek istiyordu!!!
Belki de gazeteci sezileri ile Mursi’nin gideceğini biliyorlardı!!!
Hüsnü Mahalli 06/07/2013 yurtgazetesi
İngiliz eski bakandan çarpıcı itirafİran ile nükleer müzakereleri ABD çıkmaza sürükledi
İngiltere'nin Dışişleri eski Bakanı Jack Straw, İran ile nükleer müzakerelerde on yıl önce uzlaştıklarını, ancak Amerika'nın süreci çıkmaza sürüklediğini vurguladı.
BBC'de düzenlenen bir programa katılan Straw, İran'ın nükleer silah üretme peşinde olduğunu ispat edecek hiç bir belge veya kanıtın bulunmadığını söyledi.
On yıl önce İran ile müzakere eden Avrupa troykasında yer alan Straw, her zaman Londra yönetiminden İran ile yeniden teamüle başlamalarını istediğini, kendisinin bizzat İran ile müzakere ettiğini vurguladı.
Straw'un sözünü kesen BBC sunucusu alaylı bir şekilde "Peki neden sonuca ulaşmadınız?" diye sordu.
Straw ise bu kez daha açık ve net konuşarak, İran ile nükleer müzakereleri Amerikalıların çıkmaza sürüklediğini vurguladı.
FHA Özel Röportaj:Erman Çete:Türkiye, Mursi’nin devrilmesini kendisine verilen bir mesaj olarak algıladı
Geçtiğimiz yıldan bu yana Mısır halkında bir Mursi nefreti yaratmıştı. Başbakan Erdoğan, Mısır’daki darbelere bakarak kendi akıbetini görüyordur.
Gazeteci Erman Çete ile Mısırda askeri darbenin Türkiye’yi nasıl etkilediğini konuştuk. Ayrıca, gazeteci Erman Çete bize Mısır’daki askeri darbenin nasıl bugüne geldiğini de anlattı.
AKP Mursi’nin devrilmesini kendisine verilen bir mesaj olarak algıladı
AKP, ABD’nin Mursi’nin devrilmesine ses çıkarmamasını, aynı zamanda kendine verilmiş bir mesaj olarak değerlendirdi ve ona göre tavır belirledi. Zannediyorum ki, AKP’nin asıl korkusu, Türkiye’de de bir “darbe” olma ihtimali değil, kendisini iktidara getiren ulusal ve uluslar arası konjonktürün değişmeye başlaması.
ABD İran, Hizbullah ve Suriye üçlüsüne karşıdır
Mısır’daki askeri darbe ve sonrasında AKP’nin tepkilerini anlamak için biraz geriye gitmek gerekiyor. ABD, başat emperyalist güç olarak bir süredir Ortadoğu’daki eski dengelerin sürdürülebilir olmadığını fark etmiş durumdaydı. Başta Filistin olmak üzere, Ortadoğu’daki kangren hale gelmiş sorunlar, ABD açısından bir dizi “yönetme” sorununu ortaya çıkardı, bu birincisi. İkinci olarak ise, bölgede “direniş ekseni” olarak nitelendirilen İran, Hizbullah ve Suriye üçlüsüne karşı, Filistin’i de içerecek bir biçimde bir “Sünni ekseni” kurma çabası ayyuka çıktı. Bu eksen içinde Türkiye, Katar, Suudi Arabistan, Irak Kürdistan’ı, Hamas ve Mısır yer aldı.
Türkiye kendini bölgenin lideri olarak kabul etmek istiyordu
AKP’nin 2002 yılında Türkiye’de iktidar oluşu, devleti ve ülkeyi dönüştürmek için attığı adımlar, dış politikada geliştirdiği “Yeni Osmanlı” stratejisi, hem ABD’yi projeye ikna etme anlamı taşıyor, hem de ABD’nin projesine güç veriyordu. Özellikle Tayyip Erdoğan’ın Davos’ta gerçekleştirdiği “One minute” şovu, hemen ardından İsrail’in Mavi Marmara katliamı ve ardından gelen diplomatik kriz, Türkiye’nin kendini bölgesel liderliğe ve Arap halklarına ısındırma girişimleri olarak tarihe geçti. “Filistin’in hamisi” Erdoğan, daha öncede Irak’taki ABD karşıtı direnişi hizaya çekmek için ABD’ye çokça yardımda bulunmuş, yanı sıra Hamas ile de iyi ilişkiler kurarak bu örgütü direniş ekseninden kopartmak için ciddi hamleler yapmıştı. Yine bu hamlelere benzer şekilde, AKP hükümeti birkaç sene önce İran’la da “samimi” ilişkiler kurmaya çalışmış, ancak hem İran’ın AKP’nin gerçek niyetini sezmesiyle, hem de ABD’nin AKP’ye “sen bu işi çok yavaş ilerletiyorsun” demesiyle süreç akamete uğramıştı. Suriye’de ise İran’a göre daha çok yol katetmişti AKP. Bugün biliyoruz: AKP, İsrail ile Suriye arasında “arabuluculuk” yapmıştı. İsrail, Golan Tepeleri’ni Suriye’ye verme karşılığında, Baas iktidarının direniş eksenine sırtını çevirmesini, Hizbullah ve Hamas’a silah transferini durdurmasını istiyordu.
Mübarek devrilmeden, İhvan-ı Müslimin pazarlık masasına oturmuştur
2011’de başlayan “Arap baharı”, AKP’nin ve ABD’nin yelkenlerinin yeniden şişmesini sağladı. Ortadoğu’daki Amerikancı, İsrail yanlısı ve soyguncu diktatörlük rejimlerine karşı, özellikle Tunus ve Mısır’da büyük bir halk isyanı başladı. Ancak halk, Mübarek ve Bin Ali gibi yöneticilere karşı kendi seçeneğini yaratamayınca, örgütlü bir güç olarak Müslüman Kardeşler iktidara talip oldu. Oysa daha Mübarek devrilmeden önce, İhvan-ı Müslimin Mübarek yönetimi ile pazarlık masasına oturmuş, dahası Tahrir Meydanı’ndaki kalabalıklara uzun süre uzak durmuştu. Bu sürecin emperyalist bir restorasyona doğru ilerleyeceğini, Ortadoğu’da anti-emperyalizmin törpülenip piyasacılıkla daha uyumlu bir İslam’ın İhvan eliyle –ve tabii ki AKP desteğiyle- yerleştirileceğini, Suriye, Hizbullah ve İran’a yönelik emperyalist tehdidin daha da artacağını, ancak bunun doğrudan ABD askerleri eliyle değil, bölgedeki yeni ve “İslamcı” taşeronlar eliyle gerçekleşeceğini düşünmüştük o zamanlar. Ama ekleyerek: Hem Türkiye’de, hem de Ortadoğu’da “Sünni ekseni” kalıcı ve sürdürülebilir olamaz!
Muhammed Mursi’nin Mısır’a biçmeye çalıştığı gömlek, ülkeye dar geldi
Şimdi, bu “kehanetimizin” doğrulandığını görüyoruz. Mısır’da geçtiğimiz sene Cumhurbaşkanı seçilen Muhammed Mursi, AKP’nin ve Recep Tayyip Erdoğan’ın 10 küsur senede yaptığı dönüşümleri bir sene gibi kısa bir dönemde elde etmeye çalıştı. Yargıyı kendi kontrolüne almayı denedi, anayasayı Müslüman Kardeşler ve Selefilerin desteğiyle yapmaya çalıştı, “seçim Meşruiyeti”nin arkasına sığınsa da toplumun çok küçük bir bölümünün oyunu alarak seçildi vesaire… Tıpkı Türkiye gibi, Mısır büyük bir ülke! Bazı gelenekleri, toplumsal dokusu, mücadele birikimi var. Muhammed Mursi’nin Mısır’a biçmeye çalıştığı gömlek, ülkeye dar geldi. Ancak Mursi’ye karşı patlayan halk öfkesi 30 Haziran ile sınırlı da değildi. Geçtiğimiz yıldan bu yana, gerek Anayasa oylaması, gerekse Mısırlıların “yaşam tarzlarına” müdahale, zaten Mısır halkında güçlü bir Mursi nefreti yaratmıştı. Mursi’nin kendisine karşı toplanan “istifa et” çağrılarını ciddiye almaması, “kan dökülür” tehdidi bardağı taşırdı ve 30 Haziran’a geldik.
Erdoğan, “bölge lideri” gibi karşılanmayı beklerken, sönük bir karşılık aldı
“Arap baharı” süreci, Türkiye’de AKP’nin ve Mısır’da Müslüman Kardeşlerin yükselişini sağlarken, Ortadoğu’daki aktörler arasında bazı sürtüşmeler de meydana geldi. Tayyip Erdoğan’ın Ortadoğu gezisini hatırlatayım. Erdoğan, “bölge lideri” gibi karşılanmayı beklerken, Mısır’da ve Tunus’ta sönük bir karşılık almıştı. Dahası, Mısır’da yaptığı “laiklik” vurgusu, İhvan tarafından hemen soğuk bir şekilde yanıtlanmış ve top taca atılmıştı. Ayrıca, özellikle İsrail’in Gazze’ye yönelik son saldırısının ardından, Siyonist rejim Türkiye’yi değil, Mısır’ı Hamas’la görüşmeler için arabulucu olarak kullanmış, “Arap baharı” ile sarsılan Mısır’ı rehabilite etme çabalarını hızlandırmıştı. İsrail’in Türkiye’den özür dilemesi, bana sorarsanız İsrail’in sıkışmasından daha çok, AKP’nin dış politikada sıkışmasından ileri geliyordu. Yanı sıra, Suriye’de yürütülen vekalet savaşında da, özellikle Katar ile Suudi Arabistan arasındaki gerilimi sağır sultan bile duydu. Silahların ve paranın kime dağıtılacağından tutun, hangi koltuğa kimin yerleştirileceğine kadar bir sürü sürtüşme yaşandı. Mursi’nin devrilmesinden önceki aylarda çıkan Suudi eksenli gazeteleri şöyle bir karıştırın: Hanedanlıkla yönetilen Suudi Arabistan’ın Katar’da İhvan-ı Müslimin’in ne kadar da diktatör olduğundan yakındığını göreceksiniz! Mursi’nin devrilmesi sürecinde El Arabiya’nın yayıncılığını saymıyorum bile. Şunu da belirtmekte fayda var: Suudi Arabistan, Mısır’da Mursi’nin devrilmesi sürecine açıkça Selefi parti aracılığıyla dahil oldu.
Erdoğan Mursi’nin ve İhvan’ın çöküşüne bakarak kendi akıbetini görmeli
Özellikle AKP’nin Suriye konusundaki saldırgan dış politikası ve bunun karşılıksız kalması, Reyhanlıdaki katliamın ardından AKP’ye yönelik öfkenin açığa çıkması, üniversitelerde AKP’ye ve Erdoğan'a karşı gelişen gençlik hareketi, Alevilerin AKP’den ümidi kesmesi, yaşam tarzına müdahale gibi nedenlerle başlayan güçlü AKP karşıtı hareket, emperyalist merkezlerde ve sermaye çevrelerinde de bazı aranışlara yol açtı. AKP’nin bugünden yarına devrilmeyeceği muhakkak; ancak Recep Tayyip Erdoğan’ın, Muhammed Mursi’nin ve İhvan’ın çöküşüne bakarak kendi akıbetini görüyor olması muhtemel. AKP Mursi’nin bir askeri darbeyle devrilmesine, kendisinden beklenen ölçüde “sert” karşı çıkmadı. Ahmet Davutoğlu’nun açıklamaları bunun kanıtıdır. AKP, ABD’nin Mursi’nin devrilmesine ses çıkarmamasını, aynı zamanda kendine verilmiş bir mesaj olarak değerlendirdi ve ona göre tavır belirledi. Zannediyorum ki, AKP’nin asıl korkusu, Türkiye’de de bir “darbe” olma ihtimali değil, kendisini iktidara getiren ulusal ve uluslar arası konjonktürün değişmeye başlaması.
S-Erman Çete kimdir?
C-Erman Çete Gaziantep doğumludur. Liseyi Mersin Fen Lisesi'nde bitirdikten sonra, Orta Doğu Teknik Üniversitesinde Felsefe okudu. Ve soL Haber Portalı'nın yayın kurulunda gazetecilik yapmaktadır./CESİM İLHAN
Yol Haritası Hizbullah'ın elinde
Lübnan Hizbullah'ı Lideri Seyit Hasan Nasrallah, son günlerde kendisine ve Hizbullah'a karşı başlatılan propagandalara cevap verdi.
Yakın arkadaşlarıyla düzenlediği bir toplantıda Nasrallah şöyle dedi:
"Bana ve Hizbullah'a karşı başlatılan saldırılar, ilerlemekte olduğumuz yolu etkileyemez. Elhamdülillah Lübnan'daki ve bölgedeki gelişmeler bizlerin lehine gelişiyor.
Bölgedeki krizin artmasına ve zor günler geçirmemize rağmen, bütün olayların sonuçları bizim yararımıza olacak. Önümüzdeki günlerde yaşanacak gelişmeler, geçtiğimiz iki yıl içinde Lübnan ve Suriye olaylarında verdiğimiz kararların tamamen doğru olduğunu ve doğru yolda ilerlediğimizi ispat edecek."
Bakara Suresinin Tefsiri (26 – 36)
إِنَّ اللَّهَ لاَ يَسْتَحْيِي أَن يَضْرِبَ مَثَلاً مَّا بَعُوضَةً فَمَا فَوْقَهَا فَأَمَّا الَّذِينَ آمَنُواْ فَيَعْلَمُونَ أَنَّهُ الْحَقُّ مِن رَّبِّهِمْ وَأَمَّا الَّذِينَ كَفَرُواْ فَيَقُولُونَ مَاذَا أَرَادَ اللَّهُ بِهَـذَا مَثَلاً يُضِلُّ بِهِ كَثِيراً وَيَهْدِي بِهِ كَثِيراً وَمَا يُضِلُّ بِهِ إِلاَّ الْفَاسِقِينَ (26
26- “Allah sivrisineği ve onun küçüğünü bile misal olarak vermekten haya etmez. İman edenler bunun Rablerinden bir gerçek olduğunu bilirler. İnkâr edenler ise “Allah bu misalle neyi murat etti?”derler. O, bu misalle bir çoğunu saptırır, bir çoğuna da hidayet eder. . Onunla saptırdığı yalnız fâsıklardır. ”
Tefsir
Mantıklı bir davranıştan ve Kur’an’ın bir benzerini getirmekten aciz olan İslam düşmanları Kur’an’daki misalleri bahane ederek şöyle dediler: “Neden Ankebut suresinde ilahi olmayan güçler örümcek evine benzetilmiştir? [1] Hakeza Hac suresinde başkalarının bir sinek bile yaratamayacağı ifade edilmiştir. [2] Hakeza Bakara Suresi’nde münafıklar, karanlıklarda yağmur, gök gürültüsü yıldırım ve korkuya düçar kalan çöl yolcusuna benzetilmiştir. Bu misaller Allah’ın ve vahyin makamıyla uyuşmamaktadır. ” Onlar bu sözleriyle Kur’an ayetleri hakkında şüphe yaratmak istemişlerdi. Allah da bu ayeti nazil buyurarak onların bahanelerine cevap vermiş oldu.
Mesajlar ve Nükteler
1- Haya ve utanç örf, akıl veya şer’i açıdan kötü olan yerlerde geçebilir. Hakikatleri beyan noktasında utanmanın yeri yoktur. [3]
2- Hakikatleri arayan bir insan her ışıktan yolunu bulur. Ama bahane peşinde koşan birisi her ışığı eleştirir, bahane bulur.
3- Yüce ve önemli gerçekleri sade bir dille beyan etmek mümkündür.
4- Hakikatleri beyan ederken haya etmek caiz değildir. “Haya etmez”
5- Kur’an’ın misalleri haktır. [4] “şüphesiz ki o haktır. "
6- Mü’min Allah’ın kelamına iman eder ve itaat eder.
7- Küfür ve inat bahaneciliğin ve şaşkınlığa düşmenin nedenidir. “Allah bu misalle neyi kastetmiştir. ”
8- Fısk, gerçekleri tanıyamamanın ve sapıklığa düşmenin en büyük nedenidir. “Onunla sadece fasıkları saptırır. ”
9- Kur’an’daki misaller imtihan vesilesidir.
10- Farklı algılamalar/anlayışlar, farklı ruhi haletler sebebiyledir. “Onunla bir çoğunu saptırır bir çoğuna hidayet eder. ” Bir grup insan için hareket ve tanıma aracı olan misaller başka bir grup için duraklama ve sapıklık aracı olmaktadır.
الَّذِينَ يَنقُضُونَ عَهْدَ اللَّهِ مِن بَعْدِ مِيثَاقِهِ وَيَقْطَعُونَ مَا أَمَرَ اللَّهُ بِهِ أَن يُوصَلَ وَيُفْسِدُونَ فِي الأَرْضِ أُولَـئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ (27)
27- “Onlar Allah'la yapılan sözleşmeyi kabulden sonra bozarlar. Allah'ın birleştirilmesini buyurduğu şeyi ayırırlar ve yeryüzünde fesat çıkarırlar; zarara uğrayanlar işte onlardır. ”
Tefsir
Bu ayetin bir benzeri Ra’d suresinde de yer almıştır. [5] Hakeza şöyle buyurmaktadır: “peygamberlerden söz almıştık. ” [6] Hakeza alimlerden de gerçekleri gizlememe hususunda söz alınmıştır: “Allah, Kitab verilenlerden, onu insanlara açıklayacaksınız ve gizlemeyeceksiniz, diye ahid almıştı. ” [7] İslam’da da ahde vefa etmek farzdır. Hatta kafirlerle yapılan anlaşmalara bile riayet edilmesi istenmiştir. Kur’an namaz ehli bile olsa ahdini bozanları münafık diye tanıtmaktadır. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Ahdi olmayanın dini de yoktur. ”
Görüldüğü gibi bu ayet-i şerifede de Allah, ahdini bozanları fasık diye tanıtmaktadır. Hakeza Allah’ın (Allah, Allah’ın velileri, yakınlar ve müminlerle) kurmayı emrettiği ilişkileri kesenleri, yeryüzünde fesat çıkaranları, Allah’ın emirlerini çiğneyenleri; Mü’minler, akrabalar ve ilahi önderlerle ilişkisini kesenleri ve şahsi şehvet ve lezzetlerine ulaşma dışında hiçbir hedefi olmayanları da zarar edenlerden saymaktadır. Gerçekten de Allah vergisi kabiliyetlerinin tümünü zayi etmekten ve ilahi önderlerle olan ilişkisini kesmekten daha büyük bir zarar ne olabilir!
Mesajlar ve Nükteler
1- Ahdini bozmak münafıkların sürekli metodudur. “Allah’ın ahdini bozarlar. ”
2- Siyahtan öte renk yoktur. Allah’la yaptığı sözleşmeyi kabulden sonra bozan kimse büyük bir küstahlık yapmıştır ve artık ondan öte hiçbir anlaşmaya bağlı kalmayacağını göstermiştir.
3- İnsan Allah karşısında sorumludur. Çünkü dini hükümlerle amel edeceğine dair Allah’la sözleşmiştir.
4- Ahdini bozma ve fıtratın aksine davranmak tüm günahların başıdır. “Allah’ın ahdini bozarlar… Allah’ın emrettiğini keserler. ”
5- Allah’ın hükümlerini ve salim fıtratı kaybetmek gerçek ziyandır.
6- Allah’ın emirlerine itaat eden halktan ve önderlikten uzak kalmak büyük bir ziyandır.
7- İlahi rehberlik de Allah’ın ahdidir. Dolayısıyla onu da bozmamak gerekir: “Ahdime zalimler ulaşamaz. ”
8- Akrabalardan uzaklaşmak Mü’minler ve komşularla dostluğunu kesmek, Cuma ve cemaat namazlarına katılmaktan geri kalmak da yasaklanmıştır.
9- İlahi sözleşme; bütün fıtri, akli, şer’i ve itibari sözleşmeleri haizdir.
10- İslam inzivaya karşıdır. “birleşmesini”
11- Allame Meclisi Bihar’ul-Envar’da sıla-i rahim hakkında 110’dan fazla hadis nakletmiştir ve hepsinden önce “Allah’ın birleşmesini emrettiği şeyleri keserler. ” ayetini incelemiştir. [8] Biz burada o rivayetlerde yer alan bazı ilginç nükteleri nakletmek istiyoruz:
· Akrabalarınızla görüşün; her ne kadar bir yudum su içmekle de olsa.
· Sıla-i rahimde bulunursanız rızkınız artar.
· En iyi adımlar sıla-i rahim için atılan adımlardır.
· Sıla-i rahim sebebiyle adil önderler dışında hiç kimsenin ulaşamayacağı cennetteki özel makamlara ulaşırsınız.
· Onlar itina etmese bile siz yakınlarınızı ziyaret ediniz.
· Akrabalarınız iyilerden olmasa bile sıla-i rahimde bulununuz.
· Selam vermekle de olsa sıla-i rahimde bulununuz.
· Sıla-i rahim ölüm ve kıyamet günü hesabını kolaylaştırmaktadır.
· Sıla-i rahim etmemek ölümü yaklaştırır ve bu insan cennetin kokusunu alamaz.
· Sıla-i rahim malların çoğalmasına ve amellerin temizlenmesine neden olur.
· Akrabalara mali yardımda bulunmanın sevabı, sıradan yardımların sevabından yirmi dört kat fazladır.
· Sıla-i rahim etmemekle akrabalarının bir ehli eksilir. Ama buna karşılık seni destekleyen bir çok elin himayesinden mahrum kalırsın.
· Bir yıllık yürümekle de olsa sıla-i rahimde bulununuz.
كَيْفَ تَكْفُرُونَ بِاللَّهِ وَكُنتُمْ أَمْوَاتاً فَأَحْيَاكُمْ ثُمَّ يُمِيتُكُمْ ثُمَّ يُحْيِيكُمْ ثُمَّ إِلَيْهِ تُرْجَعُونَ (28)
28- “Allah'a nasıl küfredersiniz? Halbuki ölü idiniz sizleri diriltti, sonra öldürecek, sonra tekrar diriltecek ve sonunda O’na döneceksiniz. ”
Tefsir
Allah’ı tanımanın en iyi yolu insanın kendi yaratılışını ve evrenin hilkatini düşünmesidir. Hz. İbrahim Allah’ı başkalarına ispat makamında şöyle buyurmaktadır: “Rabbim, dirilten ve öldürendir” Hayatı düşünmek, hayatın insanla ilişkisini ve ölümü tefekkür etmek insana şu gerçeği hatırlatmaktadır ki eğer hayat insanın kendisinden olsaydı sürekli olurdu. Neden önce yoktu da sonra vücuda geldi ve daha sonra da insandan geri alınacaktır. Allah şöyle buyuruyor: “Cansız varlıkların nasıl canlandığını görüyorsunuz. Kıyamet günü dirilişiniz de aynı şekilde olacaktır. ”
Mesajlar ve Nükteler
1- Azarlama ile birlikte olan fıtrat ve akıl sorgusu tebliğ ve irşadın en iyi metodudur.
2- Hayat ve ölüm hakkında tefekkür Allah’ın ispatının en iyi delilidir.
3- Kendini tanımak Allah’ı tanımanın şartıdır.
4- İlahi dünya görüşünde hayat ve ölümün hedefi kemal kaynağına dönüş ve tekamüldür.
“Cansızdım, öldüm, bitki oldum.
Bitkiyken öldüm, hayvan oldum.
Hayvanken öldüm, insan oldum.
Ölümle azalmaktan neden korkayım!”
5- Diriliş cismanidir.
6- Hayatın hakikati meçhul, ama etkileri insanın vücudunda açıkça görülmektedir. Bu hayatın yaratıcısının da künhü ve hakikati derk edilemez. Ama etkileri her şeyde apaçık ortadadır.
7- Bir ruhun defalarca nesiller ve asırlar boyu geri döndüğünü ifade eden tenasüh (reankarnasyon) inancı batıldır. Zira her insanın iki hayatı ve iki de ölümü vardır. [9]
هُوَ الَّذِي خَلَقَ لَكُم مَّا فِي الأَرْضِ جَمِيعاً ثُمَّ اسْتَوَى إِلَى السَّمَاء فَسَوَّاهُنَّ سَبْعَ سَمَاوَاتٍ وَهُوَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ (29)
29- “Yerde olanların hepsini sizin için yaratan O’dur. Sonra, göğe doğru yönelerek onları yedi gök olarak düzenledi. O her şeyi bilir. ”
Tefsir
“Sema” kavramı yeryüzünün üst kısımları hakkında kullanılmaktadır. Bazen yerden birkaç metre yükseklikteki ağaç dalları hakkında da “sema”kelimesi kullanılmaktadır: “Dalları göğe doğru olan” [10] Hakeza bulutların bulunduğu yüksekliğe de “sema denilmektedir: “Gökten bereketli bir su indirdik” [11] Hakeza yeryüzünün etrafındaki atmosfere de “sema”denmektedir: “Göğü karışıklıktan korunmuş bir tavan kıldık; ” [12]
Mesajlar ve Nükteler
1- İnsan yeryüzündeki bütün varlıkların en üstünü ve yaratılış düzeninin son hedefidir: “Yeryüzünde bulunan her şeyi sizler için yarattı. ”
2- Yaratılış aleminin bir hedefi vardır. “Sizler için yarattı. ”(Hedef delili)
3- Evrenin yaratılışında hekimane bir program ve tedbir söz konusudur: “Sizler için yarattı. ”
4- Temelde her şey insan için helaldir. Elbette özel bir delille red edilenler hariç: “Yeryüzünde bulunan her şeyi sizler için yarattı. ”
5- Yeryüzünün yaratılışı göklerden öncedir. Ama yayılması ve düzenlenmesi göklerin yaratılışından sonra olmuştur. “Ardından yeri düzenlemiştir. ” [13]
6- İnsan tabiatı incelerken tabiat ötesine ulaşmaktadır.
7- Alemde hiçbir şey boşuna yaratılmamıştır; her ne kadar ondan istifade etme imkanımız yoksa da. “Sizler için”
8- Varlık insan içindir; insan dünya için değil. “Sizler için yarattı. ”
9- Biz yedi kat göklerin sırrından haberdar değiliz. Allah o sırlardan haberdardır. (Neden göklerin sayısı altı veya sekiz değildir de yedidir?)
10- İnsan ilmi açıdan bütün tabiat nimetlerinden istifade edebilecek, sırrını keşfedebilecek ve onu kendine musahhar kılabilecek bir makama ulaşabilir.
وَإِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلاَئِكَةِ إِنِّي جَاعِلٌ فِي الأَرْضِ خَلِيفَةً قَالُواْ أَتَجْعَلُ فِيهَا مَن يُفْسِدُ فِيهَا وَيَسْفِكُ الدِّمَاء وَنَحْنُ نُسَبِّحُ بِحَمْدِكَ وَنُقَدِّسُ لَكَ قَالَ إِنِّي أَعْلَمُ مَا لاَ تَعْلَمُونَ
30- “Hani Rabbin meleklere “Ben yeryüzünde bir halife var edeceğim” demişti de melekler, “Orada fesat yapacak, kanlar akıtacak birini mi var edeceksin? Oysa biz Seni överek yüceltiyor ve seni devamlı takdis ediyoruz” dediler. Allah “Ben şüphesiz sizin bilmediklerinizi bilirim” dedi. ”
Tefsir
Önceki ayette okuduğumuz gibi Allah yeryüzündeki bütün nimetleri insan için yaratmıştır. Bu ve sonraki ayetlerde ise rehberlik ve hilafet [14] meselesi söz konusu edilmiştir. Ayrıca Allah’ın meleklere Adem’i yaratacağını haber vermesine, “meleklerin insanın fesatları hakkındaki endişesine, Allah’ın bu konudaki açıklamasına, meleklerin ilk insana secdesine, insanın cennetteki hayatına ve cennetten kovulmasına neden olan olaylara işaret etmektedir:
Mesajlar ve Nükteler
1- Allah’ın yaratılıştan önce meleklerle konuştuğu tek konu insanın yaratılışıdır.
2- Allah, meleklerle direkt ilişkidedir. “Rabbin Meleklere dedi”
3- Halife ve ilahi hakimi seçmek Allah’a mahsustur. “Ben yeryüzünde bir halife var edeceğim”
4- İnsan, Allah’ın yeryüzündeki daimi halifesidir. [15]
5- İnsan varlıkların en şereflisi ve ilahi hilafet makamına en layık varlıktır. [16]
6- Meleklerin ilim ve bilgileri sınırlıdır. “bilmedikleriniz”
7- İtiraz ve bahane meleklere yakışmayan bir günahtır. Ama sormak ve anlaşılmazlığı gidermek bir değerdir. [17]
8- Melekler, ilahi haberler veya diğer alemler veya bu alemdeki Adem’den önce yaşayan insanların kötü geçmişi veya maddi ve toprak insan ile doğal izdihamları hakkındaki sahih öngörüsü üzere insanın kan dökeceğini ve fesat çıkaracağını önceden tahmin etmişlerdir.
9- Melekler kan dökücülük ve fesadın insanın sürekli işi olduğunu biliyorlardı. “Fesat çıkaracaklar…kan dökecekler. ” [18]
10- İlahi halife adil olmalıdır; fasık ve fasit değil. (Halife yeryüzünde fesat çıkarmamalıdır. )
11- Kendi liyakatini ortaya koymak hasadet için olmazsa bir engeli yoktur. “Biz tesbih ediyoruz. ”
12- Birçok inanılmazlıklar olaylara tek boyutlu bakıştan kaynaklanmaktadır. (Melekler tek hedefin tesbih olduğunu sanıyorlardı. )
13- Hüküm vermek için bütün hayır ve şerleri yan yana koymak gerekir. Hemen hüküm vermemek icab eder.
14- Sakin bir ortamda yapılan tesbih ve ibadet, liyakatin yegane ölçüsü değildir.
15- Herkes kendi bilgisi ve algılaması üzere konuşur. Meleklerin dünya görüşünde, yaratılışın tek hedefi tesbih ve övgüdür. Melekler tesbih ve hamdlerinin insandan daha çok olduğunu biliyordu. İblis de işin başlangıcını görerek “Ben ateştenim Adem ise topraktan. ”diyerek gerekeni yapmamıştır. Ama her şeyi bütün boyutlarıyla gören Allah insanın daha iyi olduğunu bildiği için şöyle buyurmaktadır: “Ben sizin bilmediklerinizi bilirim. ”
16- Bir grubun fesat ve sapıklığı yüzünden diğerlerinin gelişmesine engel olmamak gerekir. (Zira bir grup fesat çıkarmaktadır; herkes değil)
17- Meleklerin yaratılışı Adem’den öncedir.
18- Allah önceden yaşam imkanlarını hazırlamakta, sonra insanı yaratmaktadır. “Yeryüzünde olan her şeyi sizler için yarattı…Hani Rabbin meleklere dedi. ” Hakeza Nehc’ül-Belağa’da da Hz. Ali şöyle buyurmaktadır: “Yeryüzünü yayıp emrini uygulayınca insanı yarattı. ”
19- İtaat ve teslim içinde olmak, anlaşılmazlığı gidermek için sormakla çelişki teşkil etmemektedir.
20- Allah insanın fesadını ve kan dökücülüğünü red etmemiştir, ama daha önemli bir maslahatı ve daha üstün bir liyakatı söz konusu etmiştir.
21- Fesad ve kan dökücülüğün çirkinliği en başta da herkes için açık ve belliydi.
22- Bütün insanlar Allah’ın halifesi değildir. Zira bazıları hakkında şöyle buyurulmuştur: “Onlar hayvanlar gibidirler, hatta daha da aşağıdırlar. ”
23- Bu halifenin karargahı yeryüzüdür, ama liyakatı “Araları iki yay aralığı kadar belki daha da yakın oldu. " makamına ulaşıncaya kadardır.
24- Başkalarına soru sormalarına izin veriniz. Allah da meleklere soru sormaları için izin verdi. Melekler asla izin almadan konuşmazlar.
25- Bütün insanların sorgusuz sualsiz her yaptığınızı kabul etmesini beklemeyiniz. Zira melekler bile Allah’tan sordular.
26- Meleklerin problemi insanın hilafeti hakkındaydı; yaratılış ilkesinde değil. Nitekim Kur’an’da şöyle yer almıştır: “Rabbin meleklere şöyle demişti: “Ben çamurdan bir insan yaratacağım. Onu yapıp ruhumdan ona üflediğim zaman ona secdeye kapanın. İblis’ten başka bütün melekler secde etmişlerdi. ” [19]
27- “Halife” terimi “Ceale” kelimesiyle birlikte kullanılmıştır.
28- Delil üzere konuşmaya çalışın. "överek tesbih ediyoruz... yeryüzünde fesad çıkarıyorlar. "
İki Soru
Birinci Soru: Allah-u Teala niçin yalnızca insanın yaratılışını meleklere açıklamıştır?
Cevap: İnsan, maddi yapısı en iyi maddelerden oluşan özel bir varlıktır. "En güzel surette" Onun yaratılışına ilahi ruhdan üflenmiş ve onun yaratılışından sonra Allah kendini övmüştür. "Allah pek yücedir. " [20] ve insan göklerin, yerlerin ve dağların bile kabul etmediği emaneti kabul etmiştir, bütün semavi cisimler onun görüş/bakış güzelliği ve süsü içindir, o ilk günden itibaren İblis'i rezil ve zelil etmiş, melekleri kendine secde edenlerden kılmıştır.
İkinci Soru: Daima hazır, nazır ve kayyum olan Allah, halifeye niçin gereksinim duymuştur?
Cevap: İnsanın halifeliği Allah’ın gereksinimi ve acizliğinden kaynaklanmamaktadır, aksine bu makam insanın keramet ve fazilet mertebesindendir. Ayrıca yaratılış düzeni araçlarla gerçekleşmektedir. Yani Allah, herşeyi direkt yaratmaya kadir olduğu halde işleri idare etmek için vasıtalar karar kılmıştır ve bu araçlardan bazısı şunlardır:
a: Her ne kadar gerçek müdebbir Allah ise de “Allah idare eder”, melekleri varlığı idare etmekle görevlendirmiştir: “emri idare edenler”
b: Her ne kadar şifa bağışlayan O ise de “şüphesiz ki o şifa verir”, balda da şifa bağışlayıcı bir özellik karar kılmıştır: “Onda şifa vardır”
c: Her ne kadar gayb ilmi O’na mahsussa da “Gaybi sadece o bilir”, o ilimden bir bölümünü bazı salih kullarına da vermiştir. “Resullerden seçtiği dışında”
O zaman insan, Allah'ın halifesi olabilir ve ona itaat, Allah’a itaat gibidir. “Kim Peygambere itaat ederse şüphesiz ki Allah’a itaat etmiştir. ”, ona biat etmek de Allah'a biat gibidir. “Şüphesiz ki sana biat edenler Allah’a biat etmiştir. ” ve ona muhabbet de Allah’a muhabbet gibidir. “Sizi seven Allah’ı sevmiştir. ”
وَعَلَّمَ آدَمَ الأَسْمَاء كُلَّهَا ثُمَّ عَرَضَهُمْ عَلَى الْمَلاَئِكَةِ فَقَالَ أَنبِئُونِي بِأَسْمَاء هَـؤُلاء إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ (31)
31- “Ve Adem'e bütün isimleri öğretti, sonra onları meleklere gösterdi. “Eğer sözünüzde samimi iseniz bunların isimlerini bana söyleyin” dedi. ”
Tefsir
Allah-u Teala tüm esmayı [21] (hakikatler ve varlık aleminin esrarı) Adem’e öğretti. Mecme'ul-Beyan'da İmam Sadık (a.s) şöyle buyuruyor: "Tüm yerler, dağlar, vadiler, nehir yatakları ve hatta altımızda bulunan şu sergi bile Adem’e tanıtıldı ve sonra Allah onları meleklere göstererek şöyle buyurdu: . “Eğer sözünüzde samimi iseniz bunların isimlerini bana söyleyin”
Mesajlar ve Nükteler
1- Başkalarını aydınlatmak için en iyi metot, farklılıklar ve liyakatleri göstermektir.
2- İnsanın tüm ilimleri öğrenmek için, yeterli liyakati vardır. “Hepsini”
3- İnsanın üstünlüğü sadece ibadetle değil, ilimle de olabilir. “Ve Adem’e öğretti. ”
4- Melekler daha fazla ibadet ediyordu, Adem’in ise daha fazla ilmi vardı. Allah’ın halifelisi olma makamının ibadetten çok ilimle ilişkisi vardır.
5- Hakiki öğretmen Allah’tır ve kalem, beyan, üstat ve kitap ise eğitim ve öğretimin araçlarıdırlar.
6- Melekler kendilerini ilahi hilafet makamına daha çok layık görüyorlardı. “Doğru sözlü iseniz” [22]
قَالُواْ سُبْحَانَكَ لاَ عِلْمَ لَنَا إِلاَّ مَا عَلَّمْتَنَا إِنَّكَ أَنتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ (32)
32- “Cevap verdiler “Sen münezzehsin, öğrettiğinden başka bizim bir bilgimiz yoktur. şüphesiz Sen hem bilensin, hem Hekim'sin. ”
Mesajlar ve Nükteler
1- İlimsiz sorudan dolayı hemen özür dilemek bir değerdir. “Sen münezzehsin. ”
2- Kendini yüksek ve yüce görmek dengeli olmalıdır. “Tespih ve takdis ediyoruz. ” diyenler bile şöyle dediler: “Hiçbir ilmimiz yoktur. ”
3- Melekler, en yüce edep türünü sergilediler. "Sen münezzehsin, ilmimiz yoktur, sadece bize öğrettiklerin, şüphesiz ki sen, hikmet ve ilim sahibi sensin... " gibi kelimeler hep edebin göstergesidir.
4- Cehaletinizi ikrar ediniz. “Hiçbir ilmimiz yoktur. ”
5- İlmi sadece O’ndan biliniz. “Bize öğrettiğin. ”
6- Hem diğerlerinin sözlerine ikrar ediniz ve hem de her şeyi tesadüf kabul etmeyiniz. “Sen ilim ve hikmet sahibisin. ”
7- Allah'a tespih, tövbenin giriş kapısıdır. “Sen münezzehsin. Bizi ateşin azabından koru” [23] ve “Yarabbi, münezzehsin, sana tövbe ettim” [24]
8- Kibir ve inatçılık bedbahtlığın sırrıdır, ama hata sonrası özür dilemek insanı kurtarıcıdır. İblis “Ben ondan hayırlıyım” dedi ve itaatsizlik etti. Melekler dediler: “Biz tespih ediyoruz. ” Ama hakikat aydınlanınca özür dileyerek şöyle dediler: “Sen münezzehsin, bir ilmimiz yok”
قَالَ يَا آدَمُ أَنبِئْهُم بِأَسْمَآئِهِمْ فَلَمَّا أَنبَأَهُمْ بِأَسْمَآئِهِمْ قَالَ أَلَمْ أَقُل لَّكُمْ إِنِّي أَعْلَمُ غَيْبَ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَأَعْلَمُ مَا تُبْدُونَ وَمَا كُنتُمْ تَكْتُمُونَ (33)
33- “Allah “Ey Adem onlara isimlerini söyle. ” dedi. Adem isimlerini söyleyince, Allah “Ben göklerin ve yerin gaybini biliyorum, sizin açıkladığınızı ve gizlemekte olduğunuzu da bilirim, diye size söylememiş miydim?” dedi. ”
Mesajlar ve Nükteler
1- Layık olan kabiliyetlere ortaya çıkma fırsatı veriniz. “onlara isimlerini söyle”
2- Meleklerin ilmi sınırlıdır. Müfessirlere göre, “Size söylememiş miydim” cümlesi “Öğrettiğinden başka bizim bir bilgimiz yoktur. ” cümlesiyle aynı konuyu ifade etmektedir.
3- İnsanın ilmi kapasitesi sınırlı değildir. Her ne biliyorsa, yeniden ve daha fazla şeyler öğrenebilir.
4- Melekler dediklerinden ayrı bazı şeyleri de gizlediler. “gizlediklerinizi de”
وَإِذْ قُلْنَا لِلْمَلاَئِكَةِ اسْجُدُواْ لآدَمَ فَسَجَدُواْ إِلاَّ إِبْلِيسَ أَبَى وَاسْتَكْبَرَ وَكَانَ مِنَ الْكَافِرِينَ (34)
34- “Meleklere, “Adem'e secde edin” demiştik, iblis müstesna hepsi secde ettiler, o ise kaçındı, büyüklük tasladı ve kafirlerden oldu. ”
Birkaç Açıklama
1- Gerçek ibadet Allah'ın istediği ameldir; kendi meylimize göre olan iş değil. İblis asırlarca secde etmeyi kabul etmiş, ama Adem'e secde etmeye yanaşmamıştı.
2- Tüm melekler insana secde ettikten sonra, insanın Allah'a secde etmemesi çok yazıktır.
3- Kur'an'ın deyimiyle İblis, meleklerin arasında ibadet eden cinlerin soyundan biriydi.
Mesajlar ve Nükteler
1- Melekler de insanlar gibi emir ve yasaklara muhataptır. “secde edin”
2- İblis'in tekebbür ve cesareti onun tüm sefaletinin kaynağı oldu.
3- Amelde itaatsizlikten daha tehlikeli iş, emre inanmamaktır. “Kaçındı, büyüklük tasladı. ”
4- Adem'e secde Allah'ın emri olduğu için aslında Allah’a kulluk ve ibadettir. [25]
5- İblis üç hataya düçar oldu.
a: Ameli hata: “O ise kaçındı” ki onun fıskına (Allah’ın emrinden çıkmasına) sebep oldu. [26]
b: Ahlaki hata: “büyüklük tasladı” ki cennetten çıkmasına ve cehennemlik olmasına sebep oldu. [27]
c: Akidevi hata: “kafirlerden oldu” ki ilahi adaleti inkar etti.
6- Liyakat geçmişten daha önemlidir. (Önceden yaratılan melekler layık ve yeni yaratılmış insana secde etmek zorunda kaldı. )
7- Adem’e secde sadece onun şahsına değil, soyu ve evlatları için de geçerlidir. [28] İmam Seccad şöyle buyuruyor: “Peygamber şöyle buyurmuştur: “Adem’e secdenin felsefesi onun soyu içindi. ” [29]
8- Adem’e secde onun cismi için değil, ilahi ruhu içindi. “Onu yapıp ruhumdan üflediğimde ona secdeye kapanın. ” [30] (Dolayısıyla secde, isimlerin öğretildiği için değil, ilahi bir ruhun üfürüldüğü içindi. )
9- İblis ibadet ediyordu; ama ubudiyet ve teslimiyet ruhuna sahip değildi. “o ise kaçındı, büyüklük tasladı” (Evet ibadet ve şekil önemli değildir. Ubudiyet ve kalp önemlidir. )
Meleklerin secdesi geçiciydi. Ama diğer ayetlerden anlaşıldığı üzere meleklerin müminlere nazil olması ve onlar için istiğfar etmesi süreklidir. [31]
وَقُلْنَا يَا آدَمُ اسْكُنْ أَنتَ وَزَوْجُكَ الْجَنَّةَ وَكُلاَ مِنْهَا رَغَداً حَيْثُ شِئْتُمَا وَلاَ تَقْرَبَا هَـذِهِ الشَّجَرَةَ فَتَكُونَا مِنَ الْظَّالِمِينَ (35)
35- “Ey Adem! Eşin ve sen cennette kal, orada olandan istediğinizden bol bol yiyin, yalnız şu ağaca yaklaşmayın; yoksa zalimlerden olursunuz” dedik. ”
Tefsir
Adem’e secde ve iblisin bundan kaçınması konusu Kur’anda yedi defa zikredilmiştir. Ama Adem’in cennetten çıkması üç yerde beyan edilmiştir:
1- Bakara suresi
2- A’raf suresi
3- Ta-Ha suresi
Söylenmesi gereken önemli bir konu da şudur: Kur’an kültürü ve istilahında bitkiler için de “ağaç” (şecere) kelimesi kullanılmaktadır. Rivayetlerde Cennetteki ağaçtan maksadın buğday olduğunun ifade edilmesi de bu sebepledir. Hakeza dünyevi bağ ve bahçelere de “cennet” denmektedir. Nitekim Kalem suresinde şöyle buyurulmaktadır: “Bahçe sahiplerini denediğimiz gibi. ” Kur’anın diğer ayetleri ve rivayetlerden de istifade edildiği gibi Adem’in bulunduğu cennet vadedilen cennet değildi. Zira:
1- Vadedilen cennet mükafat yeridir. Adem bu mükafatı hak edecek henüz hiçbir şey yapmış değildi: “Yoksa Allah, içinizden cihat edenleri ve sabredenleri belirtmeden cennete gireceğinizi mi sandınız?” [32]
2- Vadedilmiş cennete giren ondan bir daha çıkmaz. “Oradan çıkarılacak da değillerdir. ” [33]
3- Vadedilmiş cennette emir yasak ve teklif diye bir şey yoktur. Oysa Adem nehyedilmiştir. Ayrıca Ehl-i Beyt’ten (a.s) nakledilen rivayetlerde de Adem’in bulunduğu cennetin vadedilmiş cennet olmadığı belirtilmiştir.
Mesajlar ve Nükteler
1- Mesken konusunda kadın erkeğe bağlıdır. “Sen ve eşin” [34]
2- Bir yol kapatılmadan önce doğru yollar açılmalı, sonra nehyedilmelidir. Önce “istediğinizden bol bol yiyin” derken daha sonra “yaklaşmayınız”denmiştir.
3- Hz. Adem için yapılan bu yasaklama, yapılması haram olan teklifle ilgili bir yasaklama değildi; tavsiye ve kılavuzluk mahiyetindeydi.
4- Tehlikeye yaklaşmak, tehlikenin kucağına düşmek anlamındadır. “yaklaşmayınız”
5- İlahi kılavuzluğa itaatsizlik insanın kendine zulmetmesidir. “Zalimlerden olursunuz. ” Başka bir yerde ise Adem ve eşi şöyle demiştir: “Nefislerimize zulmettik” (Elbette peygamberler masum olduğu için buradaki zulumden maksat da evla olanı terketmektir. )
6- Ağacın adını bilmek önemli değildir; önemli olan kanunlara saygıdır.
فَأَزَلَّهُمَا الشَّيْطَانُ عَنْهَا فَأَخْرَجَهُمَا مِمَّا كَانَا فِيهِ وَقُلْنَا اهْبِطُواْ بَعْضُكُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّ وَلَكُمْ فِي الأَرْضِ مُسْتَقَرٌّ وَمَتَاعٌ إِلَى حِينٍ (36)
36- “Şeytan oradan ikisinin de ayaklarını kaydırttı, onları bulundukları yerden çıkardı, onlara “Birbirinize düşman olarak inin, yeryüzünde bir müddet için yerleşip geçineceksiniz” dedik. ”
Tefsir
Önceki ayette şöyle buyurulmuştur: “şüphesiz ki ben yeryüzünde bir halife var edeceğim” Bu ayetten de anlaşıldığı üzere Adem’in yaratılmasından asıl maksat onun yeryüzünde yaşaması idi. Yeryüzünde yaşamak ise bir tür hazırlığı gerektirir. Dolayısıyla Adem bilmelidir ki:
1- Özgürlük mutlak değildir.
2- Hayatta bir takım emir, yasak, teklif ve mahrumiyetler vardır.
3- İblis insanın düşmanıdır ve hak görüntüsü, yemin, yalan, vade ve binlerce oyunla insanı kandırabilir.
4- Şeytana uymak insanın düşmesine sebep olur.
5- Tövbe telafi etme vesilesidir.
İşte Adem bu bilgiler ve tecrübelerle yeryüzüne yaşamaya hazırlandı.
İmam Rıza (a.s) şöyle buyuruyor: “Adem’in sürçmesi Peygamberlik makamından öncedir; ayrıca bu affedilir cinsten bir sürçmeydi. ” [35]
Mesajlar ve Nükteler
1- Şeytanın nüfuzu altına girmek insanın ilahi makamdan çıkışı ve mahrumiyetiyle eş anlamlıdır. “Onları bulundukları yerden çıkardı”
2- İblisin vesveselerinden ve acı neticelerinden ibret alınız.
3- Şeytanın saptırması yemekle değil, tatmakla bile bir anda gerçekleşmektedir. “Ağaçtan tattıklarında”
4- İnsan bizzat hata ile maluldur.
5- Yeryüzünde hayat geçicidir. “Bir müddet”
6- Şeytan sürçtürmek için her tür ruhsal ve propaganda tekniklerini kullandı. Bu cümleden yemin: “Yemin etti”, öğüt verenlerden ve olduğunu söylemek: “Doğrusu ben size öğüt verenlerdenim” Ebediyet vadetmek: “Ey Adem! Sana sonsuzluk ağacını ve çökmesi olmayan bir saltanatı göstereyim mi?” dedi” Yalan ve Allah’a iftira: “Rabbinizin sizi bu ağaçtan menetmesi melek olmanız veya burada temelli kalmanızı önlemek içindir. ”
7- Şeytan büyük insanlar için de tehlikelidir.
8- Şeytan insanın en eski düşmanıdır.
9- Düşmanlıklar bir gün sona erecek ve ilahi adalet mahkemesi kurulacaktır. “bir müddet”
10- Her insan sahip olduğu kabiliyetler ve liyakatler sebebiyle cennet ehlidir. Ama bizzat yaptığı hatalar onu cennetten uzaklara atmaktadır.
Ayetullah Muhsin Kıraati
ABNA.İR
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Ankebut suresi, 41. ayet
[2] Hacc suresi, 73. ayet
[3] Örneğin neden sivrisinek misali ayıp olsun? Sivrisineği yaratmak ayıp mıdır ki onu örnek vermek ayıp olsun. Misalin küçüklüğü bahane edilmemelidir. Bu sivrisinek filin sahip olduğu bütün organlara küçük ölçüde sahiptir. Ayrıca ikide anteni vardır. İçi boş hortumu da en dakik ve zarif enjektöre benzemektedir. Bu küçük sivrisinek en büyük hayvanları bile aciz bırakacak özelliklere sahiptir.
[4] Kur’an’ın misalleri bütün insanlar içindir ve her türlü misal Kur’an’da yer almıştır. “Andolsun ki bu Kur'an'da insanlar için her türlü misali vermişizdir”(Rum suresi, 58. ayet) Bu misalleri sade düşünmemek gerekir. Bilginler bunun künhünü ve hakikatini derk etmektedirler. “Biz bu misalleri insanlara veriyoruz, onları ancak bilenler anlayabilir. ” (Ankebut suresi, 43. ayet) Misal vermekte bir çok hatırlatma, takrir, talim ve beyan sanatı, gerçekleri açığa çıkarma ve düşmanı ezme gibi özellikler vardır. Tevrat ve İncil gibi önceki Semavi kitaplar ile peygamberlerin, Hz. Muhammed’in (s. a. v) ve Ehl-i Beyt İmamları’nın sözlerinde de bir çok misaller görülmektedir. Hatta Tevrat’da “Süleyman’ın misalleri”adında bir bölüm vardır.
[5] Ra’d suresi, 25. ayet
[6] Ahzap suresi, 7. ayet
[7] Al-i İmran suresi, 187. ayet
[8] Bihar’ul-Envar c. 71 s. 87’den sonra
[9] Dönüş (Ric’at) meselesinin genel bir kanunu yoktur. Sadece özel kimselerle ilgilidir.
[10] İbrahim suresi, 24. ayet
[11] Kaf suresi, 9. ayet
[12] Enbiya suresi, 32. ayet
[13] Naziat suresi, 30. ayet
[14] “Helf”kelimesi “kötü halife”, “Halef” kelimesi ise “iyi halife” manasınadır. “Halife” ise birinin yerine geçen kimsedir. Kelimenin sonundaki “Ta”harfi abartma içindir. (Sihah ve Tıbyan)
[15] “Cail” kelimesi ism-i fail(özne)’dir ve sürekliliğin sembolüdür.
[16] Elbette zalimler bundan mahrumdur. “Zalimler ahdine erişmez. ”
[17] Zira Nisa Suresi 172. ayette şöyle buyurulmaktadır: “Mesih de, gözde melekler de Allah'a kul olmaktan asla çekinmezler. ”.
[18] Hal ve İstikbale delalet eden bu fiil cümlesi devamlılığın göstergesidir.
[19] Sad suresi, 71-73. ayet
[20] Mü’minun suresi, 14. ayet
[21] “İsim"bizim örfümüzde sadece isim ve alamet manasınadır. Ama Kur'an kültüründe "isim" derin bir muhtevaya sahiptir. “En güzel isimler O’nundur. ” Yani Allah'ın yüce sıfatları vardır
[22] İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmaktadır: “Doğru sözlü iseniz”, yani “eğer daha layık olduğunuz hakkında doğru sözlü iseniz”(Tefsir-u Nur’is-Sekaleyn)
[23] Al-i İmran suresi, 191. ayet
[24] A’raf suresi, 143. ayet
[25]Uyun’ul-Ahbar’ir-Rıza
[26] “Rabbinin buyruğu dışına çıktı”(Kehf suresi, 50. ayet)
[27] “Böbürlenenlerin durağı ne kötüdür. ” (Zümer suresi, 72. ayet)
[28] Andolsun ki, sizi yarattık, sonra şekil verdik, sonra meleklere, “Adem'e secde edin” dedik. ” (A’raf suresi, 11. ayet)
[29] Tefsir-i Safi, İlgili ayetin tefsirinde.
[30] Hicr suresi, 29. ayet
[31] “Şüphesiz, “Rabbimiz Allah'tır” deyip sonra da doğrulukta devam edenlerin üzerine melekler iner. ”(Fussilet suresi, 30. ayet) Başka bir yerde ise şöyle buyurulmaktadır: “Müminler için bağışlanma dilerler. ” (Mümin suresi, 7. ayet)
[32] Al-i İmran suresi, 142. ayet
[33] Hicr suresi, 48. ayet
[34] Emir ve nehiy, vesvese ve cennetten çıkarılma konusunda Adem ile eşi aynı şekilde muhatap tutulmuştur. “yiyiniz, istediğiniz, yaklaşmayınız, olursunuz, ayaklarını kaydırttı, onları bulundukları yerden çıkardı. ”gibi konularda ikisine de hitap edilmiştir. Ama mesken konusunda “uskuna” (ikiniz kalın) yerine “uskun” (kal) denmiştir. “Eşin ve sen cennette kal”
[35] Nur’us-Sekaleyn, c. 1, s. 50
Mısır yönetiminin kötü icraatı darbeye sebep oldu..
Tahran Cuma Namazı Hatibi, Mısır yönetiminin kötü icraatı dolaysıyla bu ülkede darbe yapıldığını ifade ederek, İslami uyanışın Mısır’dan kaynaklandığını hatırlattı.
Hutbesinde Mısır’daki gelişmelere işaret eden Tahran Cuma hatibi, İslami uyanışın Mısır’dan kaynaklandığını hatırlatarak, İslama yürek bağlayan Mısır halkı bir yıl sürede bir kaç kez seçimler için sandık başına gittiğini söyledi.
Ayetullah Ahmed Hatemi, Mısır yönetiminin kötü icraatı dolaysıyla bu ülkede darbe yaılmasına yol açtığını ve İslam dünyasını vahdete davet etmek yerinde tekfiri caniler karşısında sessiz kalmaya devam ettiğini dile getirdi.
Mısır yönetimini ele geçirmeden önce yönetimin Siyonist rejimle mücadele edeceklerini, ama iktidara geldikten sonra bir kara leke olan Camp David anlaşmasının yenilenmesine,Gazze'nin can damarı olan tünellerin kapatması ve Mursi’nin Shimon Perez’i kardeşi olarak hitap etmesine kadar yol aldıklarını anlatan Tahran Cuma hatibi Ayetullah Ahmed Hatemi, bunlar düşman ile dostu ayıramazken düşmanla işbirliği yaparak İranofobya ve Şiifobya’yı yayılmaya çalıştıklarını, Mursi ise Obama ile danışmanlık yaptığı sözlerini medyalarda bağıra bağıra duyurduğunu belirtti.
Ayetullah Hatemi, bu icraat dolaysıyla 10 milyon Mısırlı sahneye çıkarak darbeye yol açtıklarını konuşmasına ekledi.
Kendi halkına iyi muamele etmeyen Mısır yönetimi 80 yıl aradan sonra ne dünyaya ne de ahirete yaradıklarını kaydetti.
Tahran Cuma hatibi,ABD uşağı Firavun Mübarek'i deviren ve İslami uyanışı hediye eden Mısır halkı Siyonist rejimin arka bahçesi olan Mübarek döneminin yeniden yaşanmasına izin vermemeleri gerektiğinin altını çizdi.