
کارگر
Ahiret Ehlinin Özellikleri
Miraç hadisinin bu bölümünde yüce Allah ahiret ehlinin özelliklerini buyurmaktadır, onların özellikleri şunlardan ibarettir: 1. Hayâları çoktur:
Dünya ehli dini kültürdeki kötü ve beğenilmeyen işleri hiç umursamadan defalarca yaptıkları için zamanla hayâsızlaşırlar, ama ahiret ehli kötü işler yapmamaya özen gösterdiklerinden fıtratlarında bulunan utanmayı da kaybetmezler.
2. Akılsızlıkları azdır:
Onlar bütün işlerini önceden planlayarak akıllıca yapmaktadırlar.
3. Faydaları çoktur:
Topluma, insanlığa ve başkalarına faydaları çoktur.
4. Hileleri azdır:
Hilekâr ve düzenbaz kimseler değillerdir, onların hileleri azdır.
5. İnsanlar onların elinden rahattadır:
Başkaları onlardan rahattadır, kimseler bir zarar görmez ama kendileri sürekli zorluktadırlar. Kimseyi rahatsız etmemek ve başkalarının hakkını çiğnememek için hep kendilerine dikkat ederler.
6. Ölçülü konuşurlar:
Bir şeyi söylemeden önce, o sözün zararını ve faydasını düşünürler, ilahi rıza ve başkalarının zararına olup olmadığını hesaplarlar, ondan sonra konuşurlar. Konuştukları zaman da, karşı tarafın anlamayacağı şekilde üstü kapalı yahut dinleyicinin yorulacağı şekilde sürekli aynı şeyleri tekrarlayıp durmazlar. Kısa, öz ve anlaşılacak şekilde konuşurlar.
7. Muhasebe yaparlar:
Her gün yaptıkları işlerin olumlu veya olumsuz yönlerini gözden geçirip bir yargıya varırlar.
8. Nefislerini hep azarlarlar:
Kendisini mükemmel zanneden, egoist kimseler değillerdir, nefislerinde bulunan kusurlar dolayısıyla sürekli onu zahmete sokarlar.
9. Gözleri uyusa bile gönülleri uyumaz:
Gün boyu Allah'ı düşündükleri ve ahiret için çalıştıklarından dolayı, uykuda da Allah'tan gafil olmazlar. Uyurken bile teveccühleri Rabb'ul âleminedir.
10. Her an Allah’ı anarlar:
Gözleri ağlar ve kalpleri sürekli Allah'ı zikreder.
11. Her zaman hamd ve şükür ederler:
Bir nimete ulaştıklarında hemen başında hamt ve sonunda da şükrederler.
12. Allah’tan gafil olmazlar:
Hiçbir şey onları Allah'ın zikrinden alı koymaz.
13. Aşırıya gitmezler:
Ahiret ehli olanlar, dünyada hiçbir zaman fazlaya kaçmazlar. Onlar çok yemez ve çok konuşmazlar; giyim hususunda da sade giyinir, israf etmezler.
14. Onlar için herkes ölü, yalnız Allah diridir:
Bütün işlerini sadece Allah'ın hoşnutluğu için yaparlar, başkalarının hoşuna gitsin diye değil.
15. Bağışlayan kimselerdir:
Kendilerine sırt çevirenleri büyüklükleriyle çağırır, kendilerine gelenleri de lütuflarıyla kabul ederler. Birisi onlarla küstü mü onu kendi haline bırakmazlar, "Ne hali varsa görsün" deyip onunla küs kalmazlar, sırf Allah rızası için ona yaklaşıp kalbini kazanmaya çalışırlar.
16. Gözlerinde dünya ve ahiret birdir:
Onlar dünyayı ulaşılacak bir şey olarak gördükleri gibi ahireti de böyle görmektedirler, onlar için dünyada ahirette aynıdır. Her zaman dünyayla ahireti karşılaştırıp, ahiret nimetlerini dünya nimetlerine tercih etmedeler, çünkü ahiret lezzetlerini peşin olarak görüyorlar.
17. Nefisleriyle mücadele halindedirler:
Sürekli nefis ve şeytanla mücadele ettiklerinden her gün sanki defalarca ölüp ölüp dirilmektedirler.
18. İradeleri güçlüdür:
Allah'ın karşısına çıkıp ibadetle meşgul olduklarındaysa demirden binalar gibi sapa sağlamdırlar, hiç sıkılıp yorulmazlar, hiçbir şey onları Allah'la olan münacatlarından alı koymaz.
19. Kalplerinde yalnız Allah vardır:
Gönüllerinde sadece Allah vardır, ondan başka hiç bir şeyle meşgul etmezler.
Miraç hadisinin şerhinden alıntıdır…
Emir Abdullahiyan: İran İle Türkiye Su Meselesini Görüşecek
İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan İslami Şura Meclisi'nin bugünkü açık oturumunda yaptığı konuşmada, Türkiye'nin Dicle ve Aras nehirleri üzerinde baraj kurmasıyla ilgili değerlendirmede bulundu.
Bakan Emir Abdullahiyan, "Dost ve komşu ülkemiz Türkiye'nin baraj inşaatı alanında, bölgenin çevre koşullarını bozacak, halkımız ve bölge için sorun yaratacak, diğer yandan ülkemize giren su miktarını olumsuz yönde etkileyecek önlemler alması kabul edilemezdir." dedi.
Emir Abdullahiyani "Bu konuyu son 8 ayda Türkiye Dışişleri Bakanı'ndan en az üç kez takip ettim. Tahran ve Ankara arasında su işbirliği konusunda ikili bir anlaşma olmamasına rağmen, son dört ay içinde istişareler yapıldı. Bu doğrultuda ortak su komitesinin kurulması planlanıyor" ifadesini kullandı.
Emir Abdullahiyan, son üç ayda Dışişleri Bakanlığı ve Enerji Bakanlığı'ndan bir heyetin Türkiye'ye gittiğini ve yakında bir Türk heyetinin de Tahran'a geleceğini söyledi./mehr
Kudüs'ün Kılıcı Savaşının Yıldönümünde; İşgal Rejimi Psikolojik Sorunlar Yaşıyor
Bugün başlangıcının birinci yıl dönümünü idrak ettiğimiz Büyük Kurtuluş Savaşının tatbikatı olarak nitelendirilen Seyf-ül Kuds (Kudüs’ün Kılıcı) Harekatı İsrail işgal rejiminde sadece askeri ve siyasi mekanizmayı değil bütün kesimleri derinden etkiledi.
Harekat, Filistin'in bütün cephelerini direniş seçeneği etrafında birleştirirken, Filistin topraklarındaki varlığının gayri meşru dolayısıyla iğreti olduğunu bilen işgalci toplumda da ciddi korku ve endişeye neden oldu.
Bu yüzden dünyanın değişik ülkelerinden getirilip işgal altındaki Filistin topraklarına yerleştirilmiş olan ve "İsrailli" diye tanımlanan kesimin yarıya yakın bir kısmının Kudüs Kılıcı Harekatı yüzünden psikolojik sorunlar yaşadığı ifade edildi.
Roshnik Araştırma Enstitüsü'nün yaptığı bir araştırmada Kudüs Kılıcı Harekatı'nın "İsrailliler" üzerindeki psikolojik tesirleri konusunda tespitler yapıldı. Bunun için belirlenen bir kesime söz konusu operasyondan ne şekilde etkilendikleri soruldu.
Araştırma için seçilen kesimin yüzde 50'ye yakın bir kısmı olaylardan psikolojik olarak olumsuz etkilendiğini dile getirdi. Bunlardan %43'ü ciddi korku yaşadığını, %24'ü depresyon geçirdiğini, %21'i panik geçirdiğini, %25'i kalıcı öfke nöbetleri geçirdiğini, %14'ü strese girdiğini ifade etti.
Yapılan araştırmaya göre harekat yüzünden ciddi sorunlar yaşayan İsrail toplumunun %45'i psikolojik tedavi ve rehabilitasyon hizmeti alamadı.
10 Mayıs 2021 tarihinde başlayan ve 11 gün süren Kudüs Kılıcı Harekatı'nın devam ettiği günlerde "İsrail"de (işgal edilmiş Filistin toprakları birçok alanda faaliyet durmuş ve insanların büyük bir çoğunluğu hayatını sığınaklarda sürdürmeye başlamıştı.
Filistin Enformasyon Merkezi
İranlı Büyükelçiden Türkiye Açıklaması
İran İslam Cumhuriyeti Türkiye Büyükelçiliğinde düzenlenen iftar sonrası İran’ın Ankara Büyükelçisi Muhammed Farazmand gazetecilerin sorularını yanıtladı.
Farazmand, Milli Gazete Ankara temsilcisi Mustafa Yılmaz’ın sorularını yanıtladı.
İDDİALARI YALANLADI
Büyükelçi Farazmand yaptığı açıklamada, son dönemde sınırdan mülteci akını iddialarını yalanladı. Büyükelçi Farazmand, sınır hattında bazı küçük çaplı geçişlerin olduğunu ancak onların da büyük oranda engellendiğini ifade ederek, bir akın şeklinde hiçbir zaman geçiş olmadığını söyledi. Özellikle Afganistan’da yaşanan yönetim değişikliği sonrası Afgan göçmen sayının giderek azaldığını da söyleyen Büyükelçi Farazmand, sınır hattında her iki ülkenin yetkililerinin her hafta toplantılar yaptığını söyledi. Elçi, iki ülke sınırının yüzyıllardır en güvenilir sınır hattı olduğunu da sözlerine ekledi.
YAPTIRIM KONUSUNDA TÜRKİYE HEP YANIMIZDA OLDU
ABD’nin uzun yıllardır İran’a yaptığı yaptırımlar konusuna da değinen Farazmand, bu konuda Türkiye’nin kendilerini hep desteklediğini söyledi. Büyükelçi, Türkiye’nin yaptırımlar konusunda İran’ın yanında durduğunu bunu hem söylem hem de eylem olarak ortaya koyduğunu ifade etti.
BATI’NIN İSRAİL BAKIŞINA TEPKİ
Mübarek Ramazan ayında İsrailli aşırıların yaptıkları eylemler neticesinde Müslümanlar yönelik sürdürülen katliamı da kınayan Farazmand, Mescid-i Aksa’ya asker postalı ile girildiğini ve bunun bütün dünyanın gözü önünde yaşandığını söyledi. Farazmand, Batılı ülkelerin bu konuda sessiz kaldığını söyleyerek, Ukrayna konusunda gösterdikleri hassasiyetin de herkes tarafından görüldüğünü kaydetti.
YAZ AYLARINDA ZİYARET EDEBİLİR
İki ülke ilişkilerinin de her geçen gün daha da geliştiğini söyleyen Büyükelçi Farazmand, Suriye konusunda oluşturulan Astana sürecinin pandemi etkisiyle biraz yavaşladığını ancak sürecin işlediğini söyledi. Elçi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın önümüzdeki birkaç ay içinde Tahran’a bir ziyareti olabileceğini de ifade ederek, birçok alanda anlaşmalara da imza atılacağını dile getirdi.
İsrail panikte: İran’la Suriye daha da güçleniyor
Siyonist İsrail medyası, Suriye Cumhurbaşkanı Esad’ın son Tahran ziyaretini, benzerine az rastlanan bir ziyaret olarak niteledi.
İşgalci İsrail’in çeşitli medya organları, Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad’ın dün Tahran’a yaptığı ziyaretiyle ilgili olarak, bu ziyaretin Tahran’la Şam arası ittifağın daha da güçleneceği değerlendirmesinde bulundular.
“El Meyadin” haber kanalının bildirdiğine göre Siyonist “Kan” kanalı söz konusu ziyaretle ilgili verdiği haberinde “Bu ziyaret, bizim tekrarını göremeyeceğimiz, benzerine az rastlanan bir ziyaret. Suriye Cumhurbaşkanı Esad Şam’dan ayrıldı ve Tahran’a sürpriz br ziyaret gerçekleştirdi. Esad, en son 3 yıl önce Thran’ı ziyaret etmişti ve bu 2. ziyareti oldu” ifadesini kullandı.
Arap konuları uzmanlarından “Rui Kays” da bu ziyaretle ilgili olarak, Beşar Esad’ın Tahran’da özellikle İslam İnkılabı Lideri tarafından sıcak karşılanması konusuna değinerek “Beşar Esad bu ziyaretinde, İslami İran’la Suriye arasındaki stratejik ilişkilerin Tel Aviv’in bölgeye hakim olması yolunda bir engel olduğu ve bu yüzden bu ilişkilerin daha da güçlendirilmesi gerektiğini vurguladı” diye konuştu.
Kays ayrıca “Bu ziyaret, İran’la Suriye arasındaki yakın ilişkilerin öyle kalacağı, hatta daha da güçleneceğini gösteriyor” dedi.
Allah’ın Rahmeti ve Cezaları
Yüce Allah Kur’an’da kendisini “Erhamerrahimîn” olarak tanıtırken aynı zamanda neden idama kadar giden (kısas, el kesmek veya şiddet gibi) cezalar koymuştur?
Soruya dikkatle bakılırsa şu iki şüpheden kaynaklandığı anlaşılır:
1. Allah yalnızca “Erhamerrahimîn” midir?
2. Kısas, had gibi ağır cezalar “Erhamerrahimîn” olmayla çelişmekte midir?
Âyet ve rivayetlere baktığımızda, Allah’ın bütün güzel sıfatlara sahip olduğunu görürüz. Başka bir ifadeyle Allah zatî ve subûtî sıfatlara sahiptir. Yani rahman ve rahîm sıfatı olduğu gibi gazap sıfatı da vardır. Cennetle müjdelemiş, cehennemle korkutmuştur.[1]Mağfiret ümidi vermiş, azabı hatırlatmıştır. Bu yüzden de peygamberler hem müjdeleyici, hem de uyarıcıdırlar.[2]
Yüce Allah hem günahları bağışlayıcıdır, hem şiddetle azap eden. Masum İmamlardan (a.s) gelen rivayet ve dualarda bir taraftan Allah’ın “Erhamerrahimîn” olduğu belirtilmiştir, diğer taraftan “Eşeddü’l-muakibîn (şiddetle cezalandıran)”.[3]
Korku ve Ümit
Kur’an genelde mükafat vaadlerinin yanında ceza vaadleri de vermiştir; müjdelerin yanında uyarılarda da bulunmuştur. Bu şekilde kemâle ulaştıran ümit ve korku duygularını güçlendirmektedir. Çünkü insan kendisini sevmesinin gereği olarak “menfaatini gözetme” ve “zararı uzaklaştırma” dürtülerinin etkisi altındadır.[4]Başka bir ifadeyle Kur’an genellikle nerede azaptan, tehditten bahsetse arkasından rahmet ve mağfiretten bahsetmiştir. Bunun sırrı, insanın en iyi özelliklerinden biri olan hep korku ve ümit içinde yaşaması olabilir. Ölçüyü korumak için de ne rahmet âyetlerinden dolayı mağrur olmalı, ne de ilahi rahmetten ümidini kesmelidir:
“Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin; çünkü kafir olan topluluktan başkası Allah’ın rahmetinden ümit kesmez. “[5]
Hep korku ve ümit içinde olunmalıdır. Ehl-i Beyt’in (a.s) rivayetlerinde, korku ve ümidin, terazinin iki kefesi gibi birbirine denk olması gerektiği belirtilmiştir. Korku ve ümit, imanın ve ahlâkın iki temel unsurudur ve onlar olmadan iman tam olmaz.[6]
Bu açıklamalardan Allah’ın yalnızca “Erhamerrahimîn” olmadığını dolayısıyla bu sorunun yerinde olmadığını anlıyoruz. Allah’ın diğer sıfatları dikkate alındığında ortada bir çelişki olmadığı da görülmektedir.
Kısas, had gibi cezalar alan kimselere gelince, onlar mutlaka ağır suçlar işlemişler ve bir hakkı çiğnemişlerdir. Onların bu yaptıkları toplumu fesada sürükleyen bir afettir ve toplumun bu afetlerden korunması için (ki İslam bunun için kısas veya had (ağır ceza) öngörmüştür) mücadele etmek gerekir. Burada iki tür mücadale düşünülebilir: Biri para ve hapis cezası gibi yüzeysel mücadele, diğeri ise kısas, had gibi köklü mücadele. İslam ikincisini seçmiştir. Zira İslam’a göre toplumun değer ve saygısı bireylerinkinden daha fazla ve önemlidir. Nitekim akıl da buna hükmetmektedir. Yoksa bu durum intikam alma hissinden kaynaklanmıyor. Bu yüzden ilahi rahmet birinci derecede toplumun uçuruma sürüklenmesini ve sapmasını önlemeyi ve kanunlar koyarak suçları azaltmayı gerektirmektedir. Bu yüzden kısas, had gibi cezaların Allah’ın “Erhamerrahimîn” olmasıyla çelişmediği gibi “Erhamerrahimîn” olmanın böyle kanunlar koymayı gerektirdiğine inanıyoruz. Ne güzel buyuruyor Allah Teâlâ:
“Ey aklı erenler, özü sözü temiz kimseler, korunmanız, sakınmanız için kısasta size hayat var."[7]
Gerçekte kısas ve diyet, insan yaşamının gözeneğidir. Bir taraftan toplumsal yaşamı garanti altına alır; çünkü bu hükümler olmasa ve taş kalpli kimseler kendilerini güvende hissetseler, günahsız insanların hayatı tehlikeye düşerdi. Diğer taraftan da (intikam ile) eşitlik sağlanarak arka arkaya işlenecek suçların önü alınır ve bir suçun birkaç suça, onların da diğer birçok suça dönüşmesine yol açan cahiliye adetlerine son verilir. Bu açıdan da toplumun hayatıdır.
Tıp, tarım, hayvancılık vs. düzenlerin tümü, aklın bu temeli (tehlikeli varlıkların yokedilmesi) üzerine kurulmuştur. Zira bedenin korunması için kangrenli organın veya bitkinin gelişmesi için zararlı dalların kesildiğini görüyoruz. Katili öldürmenin toplumun bir başka ferdini öldürmek olduğunu söyleyenler olaya bireysel bakmaktadırlar. Oysa toplumun menfaatini göz önüne alsalar ve kısasın insanlar üzerindeki koruyucu ve eğitici etkisini bilseler kesinlikle görüşlerini değiştirirler. Kan dökücü insanlara kısas uygulamak, kangrenli bir organı veya zararlı bir dalı kesmek gibidir. Akıl da bunu teyit etmektedir. Şimdiye kadar kimse kangrenli organın veya zararlı dalın kesilmesine itiraz etmemiştir.[8]
Sonuç:
1- Allah bütün güzel sıfatlara sahiptir. “Erhamerrahimîn” olduğu gibi, aynı zamanda “Eşeddü’l-muakibin”dir.
2- Suçlu insanları cezalandırmak ilk bakışta taş kalplilik sayılabilir; ama suçlunun işlediği suça verilen bu tür cezalar toplumda caydırıcı rol oynar. Bu şekilde toplum, suçlara karşı bir nevi sigortalanır. Böyle cezaların koyulması toplumun gereklerindendir.
Şu noktayı hatırlatalım ki, rivayetlere göre bu dünyada cezalandırılan kimse ahirette yeniden cezalandırılmayacaktır. Yani günahından ötürü bu dünyada ceza alan kimse ahirette yeniden azap görmeyecektir. Bu da ilahi rahmetin bir cilvesidir.[9] Bu yüzden bazı kimseler, ahirette ilahi azaba düçar olmamak için İmam’ın (a.s) yanına gelip günahlarını itiraf edip kendilerine had uygulanmasını istiyorlardı.[10]
[1] Yasin, 63.
[2] “Ancak Allah’a kulluk edin; şüphe yok ki ben, onun tarafından sizi korkutmak ve size müjde vermek için gelmişim” (Hûd, 2.)
[3] “Allah’ım! Hamd ederek, seni sena etmeye başlıyorum. Kendi lütfünle doğru olanı yapmaya muvaffak kılan sensin. Af ve rahmette rahmet edenlerin en merhametlisi, ceza ve intikamda cezalandıranların en şiddetlisi, ululukta güçlülerin en büyüğü olduğuna yakîn ettim.”(Tûsî, Tehzibu’l-Ahkam, c.3, s.108, Daru’l-Kutubi’l-İslamiyye, Tahran, h.ş. 1365.)
[4] Mekarim Şirazî, Nâsır, Tefsir-i Numûne, c.18, s.273, İntişarat-ı Daru’l-Kutubi’l-İslamiyye, Tahran, 1. Baskı, h.ş. 1374.
[5] Yusuf, 87.
[6] Emin, Seyyide Nusret, Mahzenu’l-İrfan der Tefsir-i Kur’an, İntişarat-ı Nehzet-i Zenan, Tahran, h.ş. 1361.
[7] Bakara, 179.
[8] Mekarim Şirazî, Nâsır, a.g.e, c.18, s.606-607 (az bir değişiklikle).
[9] Emiru’l Muminin (a.s) “Ve size gelip çatan her felaket, ellerinizle kazandığınız bir şeydir ancak ve çoğunu da bağışlar.” (Şura, 30) âyetini şöyle tefsir ediyor: “Dönen hiçbir damar, değen hiç bir taş, kayan hiç bir ayak ve vurulan hiç bir sopa günahların eserinden başka bir şey değildir. Allah’ın affettiği şey daha çoktur. Kim dünyada günahının cezasını ödemeye yönelirse Allah, onu ahirette yeniden cezalandırmaktan daha üstün, daha kerim ve yücedir.”
[10] Kadının biri Emiru’l-Muminin’in (a.s) yanına gelerek zina ettiğini ve kedisine had cezası uygulayarak temizlenmek istediğini söyledi ve şöyle dedi: ‘Temizlenmeden ölümün gelip beni bulmasından korkuyorum.” Daha fazla bilgi için bkz. Biharu’l-Envar, c.45 ve 76; Men La Yahduruhu’l-Fakih(Gaffarî’nin çevirisi), c.5, s.356-358.
ehlader
En Güzel İbadet Namaz
İnsan yaratanı tanıdıkça bir sevgi oluşur kalbinde. Bu sevgi, Allah'ın yüceliği karşısında kulun tapınmasını, kulluk sunmasını ve gönül saygısıyla eğilmesini gerektirir.
Namaz, insanın Rabbi huzurunda göstermiş olduğu kulluğun bir tecellisi ve simgesidir.
Allah'a kul olan ve bu kulluğa can-u gönülden iman eden biri, O'nun emirleri karşısında teslimiyet sunar; huzurunda tazim ile eğilir; secdeye kapanır; sırrını açar; dileğini seslendirir ve kendisini var eden bu eşsiz, benzersiz yaratanı yücelikle kutsar.
Niçin İbadet Edelim?
İnsan, kulluk sunmak ve ibadette bulunmak için yaratılmıştır. Yüce Allah Kur'ân-ı Kerim'de bu gerçeğe şöyle temas etmektedir:
"Cinleri ve insanları ancak bana kulluk etmeleri için yarattım."[1]
Bu yüce hikmet ve hedef, dinin ve elçilerin davetinin ön planında yer almıştır. Kur'ân-ı Kerim, bu hususta şöyle buyurmaktadır:
"Andolsun biz, her millet içinde: Allah'a kulluk edin, tağuttan kaçının; diye elçi gönderdik."[2]
Bu kulluğun faydasının Allah'a değil, insanın kendisine döneceği, insanın izzet ve saadetini temin edeceği malumdur. Zira Allah mutlak surette her şeyden müstağnidir.
"Kâr edeyim diye yaratmadım ki
Kula ihsan olsun diye yarattım."
Bir öğretmen, öğrencilerine "Dersinize iyi çalışın." diyorsa, bunun faydası öğretmene değil, öğrencilere dokunacaktır.
İnsanın kulluk sunmasını gerektiren nedenler özetle şöyle sıralanabilir:
1- Allah'ın Yüceliği
İnsan, tanınmış biriyle karşılaştığında mütevazı davranır ve büyük bir bilginle görüştüğünde saygı gösterir. Bu insanlar karşısında mütevazı ve saygılı olmanın nedeni, o insanların sahip olduğu yücelik ve bilgi karşısında insanın kendini küçük görmesidir. Şanı yüce Allah, azamet ve kibriya kaynağıdır. Allah'ın azamet ve yüceliğini tanıyan hor ve hakir insan, huzu ve huşu eder.
2- İhtiyaç ve Bağlılık Duygusu
İnsan, her yönüyle muhtaç ve zayıf bir varlıktır; yüce Allah ise ihtiyaçsızlığın zirvesi, mutlak manada müstağni ve insanın her şeyinin sahibidir. İşte bu gerçek, insanın Allah karşısında kulluk etmesini gerektiren önemli nedenlerden biridir.
3- Nimete Şükretmek
Her alanda ve her yönden insanı çepeçevre kuşatan hadsiz hesapsız ilâhî nimetler, Allah'a tapmanın en güçlü gayesini ortaya koyar. İnsan dünyaya gelmeden önce bu nimetler yağmuru başlar, ömür boyu devam eder ve hatta liyakat gösterildiği taktirde ahiret yurdunda da o nimetlerden pay alınır. Kur'ân-ı Kerim bu noktaya vurgu yaparak asr-ı saadetteki Müslümanlara hitaben şöyle buyurmaktadır:
"Öyleyse, kendilerini açken doyuran ve korku içindeyken güven veren bu Kâbe'nin rabbine kulluk etsinler."[3]
4- Fıtrat
İbadet ve kulluk, insanın öz yaratılışında var olan bir gerçektir. Bu güdünün olgunlaşması ve en mükemmel hâline yücelmesi, asıl mabuda yönlendirilmesiyledir. İnsanın sapkınlık içinde olması ve çıkmaza düşmesi durumunda ise vehim ürünü mabutlara kulluk sunacağı kaçınılmazdır. Put, ay, güneş ve buzağıya tapınmak, bu sapkınlığın mevcut ve somut örneklerindendir.
Bu dalaletin insan hayatındaki farklı bir yansıması ise madde, makam, tağut, madalya, eş, araba. gibi şeylere tapmaktır.
Peygamberler, fıtratı öz gerçeğine döndürmek ve insanı başkalarına kul olmaktan kurtarmak için gelmişlerdir.
Müminlerin Emiri Ali (a.s), Allah Resulü'nün (s.a.a) peygamberliğini şöyle yorumlamaktadır:
"Allah, kullarını putperestlikten kurtarıp, Allah'a tapmaya davet etmesi için Hz. Muhammed'i (s.a.a) peygamberliğe seçti."[4]
İbadet ve kulluk güdüsü insanın fıtratında gizlidir. Bu güdünün iyi eğitilmemesi ve yönelmesi gerektiği yöne yönlendirilmemesi durumunda, tağut ve putperestliğe yöneleceği kaçınılmazdır. Bu, her çocuğun beslenme ihtiyacına benzer; bu ihtiyaç doğru olarak giderilmediği taktirde, çocuğun toprak yemesi ve hatta bundan zevk alması gayet tabiidir.
Bu fıtrî eğilim de doğru bir yönde doyurulmayacak olsa, elbette ki insan geçici ve kof aşklara veya içeriksiz ve sapkın tapınmalara duçar olacaktır.
__________________________________________________
[1]- Zariyat, 56
[2]- Nahl, 36
[3]- Kureyş, 3-4
[4]- Nehc'ül-Belâğa, Hutbe: 147
Haniye: Amacımız Mescid-i Aksa'ya Yönelik Projeyi Mağlup Etmek
Hamas Hareketi'nin siyasi büro başkanı, "Bu aşamadaki hedefimiz, Siyonist düşmanın Mescid-i Aksa'nın zaman ve mekan paylaşımına ilişkin planını yenilgiye uğratmaktır ve Filistin halkı bunu kesinlikle başaracaktır." açıklamasında bulundu.
her yerinde devam ettiğini kanıtladı. Filistin halkı, işgalcilerin saldırganlığına karşı koymak ve kimliklerini savunmak için her durum için farklı araçlar ve stratejiler kullanıyor." dedi.
İsmail Haniye, yaptığı basın açıklamasını şöyle sürdürdü: "Filistinlilerin Mescid-i Aksa'da direnişin himayesinde korunması, Allah'ın yardımıyla köklü bir değişim yolunda Filistin halkının yenilmezliğini ve cesaretini göstermektedir. Bu, sonunda işgalcilerin Filistin topraklarından ve kutsal alanlarından çıkmasına ve parçalanmasına yol açacaktır."
Hamas lideri, Mescid-i Aksa'yı savunanları ve işgalcilere karşı savaşanları överek şöyle dedi: "İşgalci Siyonistler sadece korku ve dehşet içinde Mescid-i Aksa'ya girebiliyorlar ve mescidi koruyanlar onları oradan kaçmaya zorluyor. Düşmanla birden fazla cephede yüzleşmeye devam ediyoruz ve edeceğiz. Asla teslim olmayacağız, her gün daha çok zafer ve daha çok başarı elde edeceğiz.
Siyonist Askerlerin Saldırıda 50 Filistinli Yaralandı
Haber kaynakları Cuma gecesi Siyonist askerlerin Kuzey Batı Şeria'da Filistinlilere düzenlediği saldırıda 50 Filistinlinin yaralandığını bildirdi.
Filistin Today'in verdiği habere göre, Nablus'un güney ve doğusundaki Qaryut köyü ve Beit Dejan köyünde Siyonist güçlerle Filistinli gençler arasında çatışma çıktı. Filistin sağlık kaynaklarına göre, Siyonist İsrail askerleri metal mermi ve göz yaşartıcı gaz atarak 50 Filistinliyi yaraladı.
Habere göre, Filistinliler Batı Şeria'da Siyonist İsrail güçlerinin saldırısına uğrayan yerleşim yerlerini protesto etti.
Irkçı rejim, Siyonist yerleşim birimleri inşa ederek ve bu yerleşimleri geliştirerek, Filistin topraklarındaki işgalini pekiştirmek için bu bölgelerin nüfus yapısını Siyonistler lehine değiştirmeye çalışmaktadır.
23 Aralık 2016'da BM Güvenlik Konseyi, İşgal Altındaki Filistin Toprakları'ndaki İsrail yerleşimlerine son vermeyi amaçlayan bir karar lehinde oy kullandı.
İran: Filistin’i Savunmak İçin İslam Dünyasının Birliğine İhtiyaç Var
İran Dışişleri Bakanlığı Söcüsü Said Hatipzade, Siyonist Rejim’in Kudüs kentinde Filistinlilere uyguladığı şiddete sert tepki göstererek, “İşgalcilik ve işgalciler geriliyor, Kudüs ve Filistin topraklarını işgal edenlere karşı mücadele Filistin halkının doğal, meşru ve yasal hakkıdır.” dedi.
İsrail apartheid rejiminin işgal altındaki Filistin topraklarındaki artan saldırganlığı ile ve barbarca eylemlerine değinen Hatipzade, uluslararası toplumu Filistin halkının mücadelesine destek vermeye çağırdı.
Hatipzade, Filistin'i savunmak ve Mescid-i Aksa'yı kurtarmak için İslam dünyasının birliğine ihtiyaç olduğunu vurgulayarak, İsrail apartheid rejimi ile normalleşme sürecinin işgal altındaki Filistin topraklarında Siyonist Rejim şiddetinin artmasına yol açtığına dikkati çekti.
İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü ayrıca, Polonya Dışişleri Bakanı Zbigniew Rau'nun İran'a geleceğini duyurdu.
Polonya Dışişleri Bakanı, İkinci Dünya Savaşı dolayısıyla mülteci duruma düşen Polonyalıların İran'a gelişinin 80'inci yıldönümü törenine katılacak.
İslam İnkılabı Rehberi: Filistin halkı mazlum ve aynı zamanda güçlüdür
İran İslam İnkılabı Rehberi Imam Seyyid Ali Hamenei, Dünya Kudüs Günü'nün yaklaşmasına değinerek, ''Filistin halkının büyük fedakarlıkları ve Siyonistlerin kötülük ve cinayetlerinin zirveye çıktığı dikkate alındığında, bu yılki Dünya Kudüs Günü geçen yıllardakinden daha farklıdır ve mazlum ve aynı zamanda güçlü Filistin halkı ile dayanışma içerisinde olmakla onların gücü ile moralini artırmalıyız'' dedi.
Yüzlerce üniversite öğrencisi ve öğrenci kuruluşları üyelerini kabulünde konuşan İslam inkılabı rehberi Imam Hamenei, zulme boyun eğmemeyi İslam İnkılabının özelliklerinden biri olarak nitelendirerek, ''Bu ögeler dünyayı sarstı ve milletleri İslami İran'a yöneltti ve bundan dolayı geçtiğimiz yıllarda herhangi siyasi bakış açısıyla göreve gelen her Cumhurbaşkanı, yurt dışı gezilerinde halklarla bir araya geldiğinde o halklar Cumhurbaşkanlarımıza sempati duymuş ve yaktıkları ABD bayrağı yerine İran İslam Cumhuriyeti bayrağını dalgalandırmışlardır.'' dedi.
İslam inkılabı rehberi konuşmasını şöyle sürdürdü: ''Öz İslam'a dönüş ve Filistin konusu, İslam Devrimi'nin diğer ögelerinden sayılıyor. Kimliksizleştirme ve ülküsüzleştirme, uyanık olmamız gereken iki kaygı verici unsurdur. Ancak kimlerin kimliksizleştirme, ülküsüzleştirme ve bağımsızlaştırma peşinde olduğu ve ne kadar başarılı olup olmadığı meselesi, üniversite ve akademi camiası ile düşünürlerin görevidir.''
İslam inkılabı rehberi ayrıca şöyle dedi: ''Günümüzde dünya yeni bir düzene girmektedir. İki kutuplu dünya düzeni ve tek kutuplu dünya düzeni sonrası oluşmaya başlayan bu yeni düzende ABD her geçen gün zayıflamaktadır. Ukrayna savaşında yaşananları daha derin ve yeni dünya düzeni çerçevesinde ele almak gerekir. Bu savaş sonrası muhtemelen karmaşık ve zor süreçler ortaya çıkacak ve bu yeni ve karmaşık koşullarda İran dahil tüm ülkelerin görevi, yeni düzende menfaat ve güvenliği sağlamak ve izole olmamak için donanımlı ve yazılımlı katılımdır. Bu büyük görevi yapmakla ilgili en büyük sorumluluk, üniversite öğrencileri ve akademi dünyasına düşüyor ve bu nedenle üniversitelere ilişkin ilginin önemi ikiye katlanıyor.''
''Bu yılki Dünya Kudüs Günü eskilerine kıyasla daha farklı geçecek. Filistin halkının büyük fedakarlıkları ve Siyonistlerin kötülük ve cinayetlerinin zirveye çıktığı dikkate alındığında, bu yılki Dünya Kudüs Günü geçen yıllardakinden daha farklı olacak ve mazlum ve aynı zamanda güçlü Filistin halkı ile dayanışma içerisinde olmakla onların gücü ile moralini artırmalıyız. İsrail rejimi her ne halt ediyorsa ABD ve Avrupa onu destekliyor.'' diyen İslam inkılabı rehberi konuşması şöyle sürdürdü: ''Filistin halkı mazlum olmakla birlikte güçlüdür ve Filistinli gençler, Filistin davasının unutulmaması adına cihat ve direniş sergilemektedir. Kudüs Günü mazlum Filistin halkı ile dayanışma adına ve onlara moral vermek üzere iyi bir fırsattır.İslam ülkelerinin Filistin konusuna ilişkin performansı çok kötüdür. Maalesef İslam ülkeleri bu açıdan çok kötü performans sergiliyor ve hatta Filistin konusuna değinmekten kaçınıyorlar ve bazıları da Filistin'e yardım yolunun siyonist İsrail rejimi ile ilişki korumaktan geçtiğini sanıyor. Oysa bu, büyük bir yanlıştır.''
İslam inkılabı rehberi ayrıca şöyle dedi: ''Mısır devleti son 40 yılda bu büyük yanlışa kapılarak ve siyonist İsrail rejimi ile ilişki kurarak yanlış yola girdi. Mısır'ın terör rejimi İsrail ile ilişki kurması, siyonistlerin Filistin halkına karşı cinayetlerini azalttı mı veya Mescid-i Aksa'ya saygı göstermelerine mi vesile oldu? Şimdi de bazı Arap ülkeleri Enver Sedat'ın yanlışını tekrarlamak istiyor. Irkçı İsrail rejimi ile irtibat kurmanın faydası yoktur. Umarız Allah'ın yardımıyla Filistin'de iyi sonuç elde edilir ve Filistinlilerin kendi toprakları ile Mescid-i Aksa'ya egemen olmaları yakında gerçekleşir.''
İslam İnkılabı Rehberi: Filistin halkı mazlum ve aynı zamanda güçlüdür
İran İslam İnkılabı Rehberi Imam Seyyid Ali Hamenei, Dünya Kudüs Günü'nün yaklaşmasına değinerek, ''Filistin halkının büyük fedakarlıkları ve Siyonistlerin kötülük ve cinayetlerinin zirveye çıktığı dikkate alındığında, bu yılki Dünya Kudüs Günü geçen yıllardakinden daha farklıdır ve mazlum ve aynı zamanda güçlü Filistin halkı ile dayanışma içerisinde olmakla onların gücü ile moralini artırmalıyız'' dedi.
Yüzlerce üniversite öğrencisi ve öğrenci kuruluşları üyelerini kabulünde konuşan İslam inkılabı rehberi Imam Hamenei, zulme boyun eğmemeyi İslam İnkılabının özelliklerinden biri olarak nitelendirerek, ''Bu ögeler dünyayı sarstı ve milletleri İslami İran'a yöneltti ve bundan dolayı geçtiğimiz yıllarda herhangi siyasi bakış açısıyla göreve gelen her Cumhurbaşkanı, yurt dışı gezilerinde halklarla bir araya geldiğinde o halklar Cumhurbaşkanlarımıza sempati duymuş ve yaktıkları ABD bayrağı yerine İran İslam Cumhuriyeti bayrağını dalgalandırmışlardır.'' dedi.
İslam inkılabı rehberi konuşmasını şöyle sürdürdü: ''Öz İslam'a dönüş ve Filistin konusu, İslam Devrimi'nin diğer ögelerinden sayılıyor. Kimliksizleştirme ve ülküsüzleştirme, uyanık olmamız gereken iki kaygı verici unsurdur. Ancak kimlerin kimliksizleştirme, ülküsüzleştirme ve bağımsızlaştırma peşinde olduğu ve ne kadar başarılı olup olmadığı meselesi, üniversite ve akademi camiası ile düşünürlerin görevidir.''
İslam inkılabı rehberi ayrıca şöyle dedi: ''Günümüzde dünya yeni bir düzene girmektedir. İki kutuplu dünya düzeni ve tek kutuplu dünya düzeni sonrası oluşmaya başlayan bu yeni düzende ABD her geçen gün zayıflamaktadır. Ukrayna savaşında yaşananları daha derin ve yeni dünya düzeni çerçevesinde ele almak gerekir. Bu savaş sonrası muhtemelen karmaşık ve zor süreçler ortaya çıkacak ve bu yeni ve karmaşık koşullarda İran dahil tüm ülkelerin görevi, yeni düzende menfaat ve güvenliği sağlamak ve izole olmamak için donanımlı ve yazılımlı katılımdır. Bu büyük görevi yapmakla ilgili en büyük sorumluluk, üniversite öğrencileri ve akademi dünyasına düşüyor ve bu nedenle üniversitelere ilişkin ilginin önemi ikiye katlanıyor.''
''Bu yılki Dünya Kudüs Günü eskilerine kıyasla daha farklı geçecek. Filistin halkının büyük fedakarlıkları ve Siyonistlerin kötülük ve cinayetlerinin zirveye çıktığı dikkate alındığında, bu yılki Dünya Kudüs Günü geçen yıllardakinden daha farklı olacak ve mazlum ve aynı zamanda güçlü Filistin halkı ile dayanışma içerisinde olmakla onların gücü ile moralini artırmalıyız. İsrail rejimi her ne halt ediyorsa ABD ve Avrupa onu destekliyor.'' diyen İslam inkılabı rehberi konuşması şöyle sürdürdü: ''Filistin halkı mazlum olmakla birlikte güçlüdür ve Filistinli gençler, Filistin davasının unutulmaması adına cihat ve direniş sergilemektedir. Kudüs Günü mazlum Filistin halkı ile dayanışma adına ve onlara moral vermek üzere iyi bir fırsattır.İslam ülkelerinin Filistin konusuna ilişkin performansı çok kötüdür. Maalesef İslam ülkeleri bu açıdan çok kötü performans sergiliyor ve hatta Filistin konusuna değinmekten kaçınıyorlar ve bazıları da Filistin'e yardım yolunun siyonist İsrail rejimi ile ilişki korumaktan geçtiğini sanıyor. Oysa bu, büyük bir yanlıştır.''
İslam inkılabı rehberi ayrıca şöyle dedi: ''Mısır devleti son 40 yılda bu büyük yanlışa kapılarak ve siyonist İsrail rejimi ile ilişki kurarak yanlış yola girdi. Mısır'ın terör rejimi İsrail ile ilişki kurması, siyonistlerin Filistin halkına karşı cinayetlerini azalttı mı veya Mescid-i Aksa'ya saygı göstermelerine mi vesile oldu? Şimdi de bazı Arap ülkeleri Enver Sedat'ın yanlışını tekrarlamak istiyor. Irkçı İsrail rejimi ile irtibat kurmanın faydası yoktur. Umarız Allah'ın yardımıyla Filistin'de iyi sonuç elde edilir ve Filistinlilerin kendi toprakları ile Mescid-i Aksa'ya egemen olmaları yakında gerçekleşir.''