کارگر

کارگر

Türkiye’nin ABD’deki Büyükelçisi Hasan Murat Mercan, Müslüman kanı emen Siyonist İsrail'e güller saçarken, Türklerin ile İsraillilerin Cumhurbaşkanlarını yaptıkları görüşmelerle, bölgede stratejik ve ekonomik anlamda çıkar sağlamak adına desteklemeleri gerektiği yazdı.
 

İsrail merkezli Yediot Aharonot gazetesinin internet sitesinde yayımlanan habere göre; Türkiye’nin Washington Büyükelçisi Hasan Murat Mercan, Tel Aviv Üniversitesi’ne bağlı Dayan Stretejik Araştırmalar merkezinin dergisi için kaleme aldığı makalesinde, Türkiye ve işgal rejiminin İran’ın nükleer emellerinin tehdidi altında olduğunu yazdı.

Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) kurucu üyelerinden Hasan Murat Mercan, işgal rejimi ve Türkiye'nin farklı görüşleri bir kenara bırakıp, ortak noktaları üzerine sürdürülebilir bir diyalog geliştirmeleri gerektiğini yazdı.

"KÖTÜ NİYETLİ AKTÖRLER" KARŞISINDA ORTAKLIK ÇAĞRISI

Türkiye ve İsrail ilişkilerinin karşılıklı güvene dayalı olarak dönüştürülmesi çağrısında bulunan Washington Büyükelçisi Hasan Murat Mercan, Türkiye ile Irkçı Siyonist rejiminin birçok alanda işbirliği yapması gerektiğini öne sürdü.

Büyükelçi Mercan yazısında, "Türk-İsrail etkileşimi, kötü niyetli aktörler ve eğilimler karşısında geleneksel bir bölgesel ortaklıktan fazlasını sunuyor. Konvansiyonel ortaklıklar, ister bir tehdide karşı isterse bir amaç için olsun, belirli bir konu içindir. Konvansiyonel ortaklıkların son kullanma tarihleri vardır. Türkiye ve İsrail ise ortak bir mahalleyi, mirası ve en önemlisi ortak bir geleceği paylaşıyor." ifadelerini kullandı./milligazete

 Middle East News internet sitesinin haberine göre, Amerikalı üniversite profesörleri arasında yapılan yeni bir anketin sonuçları, bu öğretim görevlilerinin %60'ından fazlasının Siyonist rejimi ırkçı bir rejim olarak gördüğünü gösteriyor.
 

Middle Esat’ın haberinde yer alan ifadelere göre, bu sonuç, çeşitli Amerikan üniversitelerinden bin 729 profesörün katıldığı Maryland Üniversitesi ve The George Washington Üniversitesi'nin ortak bir araştırmasına dayanmaktadır.

Öte yandan, bu anketin sonuçlarına göre, bu ankete katılanların %61'i iki devletli bir çözümün uygulanmasını imkânsız görmektedir.

Daha önce, BM İnsan Hakları İzleme Örgütü, Kudüs’ün Kılıcı Savaşı olarak bilinen İsrail'in Gazze'deki saldırılarına ilişkin kapsamlı soruşturmasında bu rejimi apartheid olarak nitelendirmişti

 Son yıllarda Batı Asya gelişmeleri öyle bir hal almış ki bölgedeki iki önemli ve belirgin ülke olan İran ve Türkiye'nin önemi daha da belirgin hale gelmiştir. Aslında İran ve Türkiye'nin ekonomik, siyasi ve kültürel birliği halinde iki ülke bölge ve dünyada bile belirleyici bir denge kurabilirler.

Buna ilaveten iki ülke de  Ekonomik İşbirliği Teşkilatı-ECO'nun da kurucularından sayılırlar ve bu önemli ekonomik teşkilat çerçevesinde önemli işbirliklere imza atmışlardır.  Halihazırda Tahran ve Ankara'nın taşımacılık ve transit ayrıca enerji alanındaki işbirlikleri  iki komşu ülkenin en önemli ekonomik ve ticari işbirlikleri alanlarından sayılırlar. 

Bu bağlamda Türkmenistan'ın başkenti Aşkabat'ta düzenlenen 15. Ekonomik İşbirliği Teşkilatı (ECO) Zirvesi'nde İslamabad-Tahran-İstanbul transit ve taşıma koridorunun açılması konusu bu toplantının belki de en önemli anlaşmalarından biriydi. Bu nedenle Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu Aşkabat zirvesinde yaptığı konuşmada, İran ile Türkiye ve Pakistan arasında bir koridorun kurulmasının bölgenin kalkınmasının önünü açacağını söyledi. Bu arada Türk diplomasi kolu başkanı Aşkabat toplantısında şunları da söyledi: "Odaklanmamız gereken önemli alanlardan biri bölgesel ticaret ve iletişimdir.  Özellikle uçsuz bucaksız Asya kıtası sadece bir üretim merkezi değil, aynı zamanda dünyanın en büyük büyüyen tüketici pazarı olduğu için bunu yapmalıyız."

İran ve Türkiye arasındaki ulaşım ve transit alanındaki işbirliğinin, iki komşu ülkenin güç kazanma temellerini sağlayabileceği ve tamamlayacağı şüphesiz bir gerçektir. Belki de bu yüzden Türk Dışişleri Bakanı geçen yıl 15. ECO Zirvesi'nde şunları söyledi: "ECO'nun tarihi ticaret yollarının ve kültür merkezlerinin kalbinde bir organizasyon olarak daha aktif olması gerektiğini düşünüyorum." 

İran ile Türkiye arasında Ekonomik İşbirliği Teşkilatı - ECO çerçevesinde yürütülen işbirliğinin yanı sıra İran ve Türkiye de kendi aralarında yapıcı işbirliklerine sahiptir. Örneğin iki ülke yetkilileri, iki ülkede yatırım toplantıları düzenleyerek karşılıklı işbirliği alanlarını sürekli gözden geçirmekte ve duyurmaktadır. Bu kapsamda, iki ülkeden yetkililer, işadamları ve ticaretle uğraşanlar ile çeşitli alanlardaki uzmanların katılımıyla İran ve Türkiye arasındaki yatırım fırsatlarının tanınması ve belirlenmesine yönelik üçüncü konferans İstanbul'da gerçekleştirildi. Bu sempozyum Perşembe  31 Mart gününe kadar devam etti. Bu sempozyumda ekonomi, ticaret, enerji, kripto paralar, sağlık ve diğer alanlarda işbirliği olanakları değerlendirildi ve gözden geçirildi. 

"İran-Türkiye Yatırım Fırsatlarının Belirlenmesi" başlıklı üçüncü sempozyumda kararların iki ülkedeki karar verici yetkililere duyurulacağı ve uygulanacağı aşikardır. 

Tahran ve Ankara'nın enerji alanında da kapsamlı işbirliği var. İran ham petrolünün Türkiye'ye ihracatına ek olarak, İran doğalgazının Türkiye'ye ihracatına yönelik 25 yıllık bir sözleşme de uygulandı ve bu ihracat on yılı aşkın bir süredir gündemde uygulanmaya devam etmektedir. İran ile Türkiye arasındaki ticaret hacmi yılda yirmi milyar doları aşıyor ve iki ülke arasındaki anlaşmaların uygulanması halinde bu rakam yılda 50 milyar dolara kadar çıkabiliyor.

İran-Türkiye işbirliğinin genel bir özeti olarak şunu söylemek gerekir ki Tahran ve Ankara tamamlayıcı bir ekonomiye sahip oldukları için ikili ve bölgesel işbirliklerini daha da güçlendirebilirler. Aynı zamanda, iki ülke Ekonomik İşbirliği Örgütü - ECO üyeleri arasında işbirliği için bir model olarak hizmet edebilir.

342/

 İşgal Altındaki Filistin'deki Türk Büyükelçiliği resmi twitter hesabından yaptığı paylaşımda; Tel Aviv’in Bani Berrak bölgesindeki son şehadet saldırısını terör eylemi olarak nitelendirerek kınadı.
 

Türk Büyükelçiliği tarafından yapılan paylaşımda şu ifadelere yer verdi: 29 Mart akşamı Bani Berrak'ta meydana gelen terör saldırısında en az 5 kişinin hayatını kaybetmesinden dolayı üzgünüz. Bu terör saldırısını kınıyoruz.

Son günlerde artan bu saldırıların Ramazan ve Ramazan Bayramı arifesinde bölgeyi yeniden çatışmaya sokmasından endişe ediyoruz.

Beni Berrak'ta hayatını kaybedenlerin ailelerine, İsrail hükümetine ve halkına başsağlığı, yaralılara acil şifalar diliyoruz.

Türkiye'nin Tel Aviv Büyükelçiliği, İsrail'de 5 kişinin öldürüldüğü saldırıyı kınadı
Türkiye'nin Tel Aviv Büyükelçiliği, İsrail'in Beni Barak kentinde dün 5 kişinin ölümüne neden olan silahlı saldırıyı kınadığını duyurdu.
Mücahit Aydemir   |30.03.2022  /AA

    
Kudüs Büyükelçiliğin sosyal medya hesabından yapılan açıklamada, "İsrail’in Bnei Brak kentinde 29 Mart akşamı gerçekleştirilen terör saldırısında en az 5 kişinin hayatını kaybettiği üzüntüyle öğrenilmiştir. Söz konusu terör saldırısını kınıyoruz." ifadeleri kullanıldı.

İsrail'de silahlı saldırı sonucu 5 kişi öldü
İsrail ordusu, Batı Şeria'ya takviye kuvvetler yolluyor
Açıklamada, İsrail'de son günlerde artan bu saldırıların, yaklaşan ramazan ayı ve Hamursuz Bayramı öncesinde bölgeyi yeniden çatışma ortamına sürüklemesinden endişe duyulduğu belirtildi.

Büyükelçiliğin açıklamasında ayrıca, "Bnei Brak kentinde hayatını kaybedenlerin aileleri ile İsrail Hükümeti ve halkına taziyelerimizi sunuyor, yaralananlara acil şifalar diliyoruz." ifadelerine yer verildi.

Beni Barak saldırısı
İsrail polisinden yapılan açıklamada, 29 Mart akşamı Tel Aviv'in doğusundaki Beni Barak kentinde düzenlenen silahlı saldırıda biri polis 5 kişinin hayatını kaybettiği bildirilmişti.

Açıklamada, "otomatik tüfekle sokakta sivillere ateş açan teröristin" güvenlik güçlerince etkisiz hale getirildiği kaydedilmişti.

  Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, Siyonist Rejim İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog ile telefonda görüştü.
 

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığından yapılan açıklamaya göre, görüşmede, Türkiye ve İsrail ilişkileri ile bölgesel konular ele alındı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, görüşmede, İsrail Cumhurbaşkanı Herzog'un Türkiye'ye yaptığı ziyaretle ikili ilişkilerde yakalanan ivmenin sürdürülmesini arzu ettiğini belirterek, özellikle enerji alanında tesis edilecek sinerjinin müşterek menfaat olduğunu dile getirdi.

İsrail'in farklı şehirlerinde son günlerde yaşanan menfur terör saldırılarını kınayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, hayatını kaybedenler için taziye, yaralananlar için şifa diledi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, İsrail ve Filistin tarafından yapılan sağduyulu beyanları tansiyonun düşürülmesi bakımından çok kıymetli bulduğunu ifade etti.

Filistinlilerin ramazan ayında Mescid-i Aksa'ya veya İsrail'e girmelerinin engellenmemesinin önemini vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, ramazan ayının son 10 günü Mescid-i Aksa'nın 24 saat ibadete açık tutulması ve gayrimüslimlerin ziyaretlerine kapatılması konusunda İsrail makamlarının gösterdiği hassasiyeti sürdürmelerini beklediğini yineledi.

Ramazan ayının ve Hamursuz Bayramı'nın sükunet ve barış içinde geçmesini temenni eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, İsrail Cumhurbaşkanı Herzog'un ve tüm Musevilerin Hamursuz Bayramı'nı kutladı.

İsrail Cumhurbaşkanı Herzog da ramazan ayı dolayısıyla Cumhurbaşkanı Erdoğan'a tebriklerini iletti.

Cumartesi, 02 Nisan 2022 07:58

Ramazan Ayı'nın Bilincine Varmak

Mübarek Ramazan ayı yaklaşırken onun esas amacı insanı bir düzen sokmak, onu yetiştirmek ve düzelmesini sağlamaktır.

 Mübarek Ramazan ayının esas amacı insanı programlamak, onu yetiştirmek ve düzelmesini sağlamaktır. Yâni maksat ayıplı, özürlü ve kusurlu insanların ayıplarını gidermelerini, sağlam ve salim birer insan olmalarını sağlamak ve salim insanları da kamil insan merhalesine vardırmaktır.

Ramazan ayının ana programı nefsi tezkiye etmek, ayıplar, eksiklikleri ve kusurları gidermek, hastalıkları iyileştirmektir, Ramazan ayının amacı insani akıl, iman ve iradeyi hayvani ve nefsaani şehvetlere hakim kılmaktır; dua ve Hakka yönelmektir, Allah'a yöneliş, ruhu O'na doğru yüceltmektir.

Aksi takdirde bütün Ramazan boyunca, otuz gün açlığa dayan, susuzluk çek, uykusuzluk çek, geceleri ibadete koyul, o camiden şu camiye, o hutbeden bu hutbeye koşturup dur, sonra da bir bak ki Ramazan ayı bayramı gelivermiş!… Ne çıkar?! Neye yaradı bütün bunlar?! Ramazan ayı gelip geçmiş ama adam zerrece olsun değişmemiş, hatta beter bile oluyor bazıları…

İslam, boşu boşuna ağzınızı yumup öylece oturun demiyor ki!… Oruçtan maksat, insanların bu vesileyle kendilerini ıslah edebilmelerine yardımcı olmaktır. Nitekim rivayetlerde “Oruç tutanlar arasında öyleleri vardır ki tuttukları oruçtan, açlıktan başka nasipleri yoktur” ifadesi geçer. Otuz gün boyunca helal yiyeceklere ağız kapamanın sebebi bir eğitimden geçmiş olmak ve ağzına haram lokma almamayı,haram laf etmemeyi, gıybette bulunmamayı, yalan söylememeyi, küfretmemeyi öğrenmektir; helal lokmayı harama tercih edebilmeyi başarmaktır!

Hz. Resul-i Ekrem'in (s.a.a) huzuruna gelen oruçlu kadının hikayesini duymuşsunuzdur; Resulullah (s.a.a) ona süt -ya da herhangi bir yiyecek – ikram eder ve içmesini söyler. Kadın “Ya Resulullah, oruçluyum ben” der, Peygamber “Hayır” buyururlar, “Oruçlu değilsin sen; al ve iç!…” Kadın yine oruçlu olduğunu söyler, bu durum üç kez tekrarlanır, üçüncü defada Hz. Resul-i Ekrem (s.a.a) “Nasıl oruçlu olabilirsin ki; daha bir saat önce mü'min kardeşinin etini yedin ya!…” der ve, “Onun etini yediğini görmek istiyor isen kus (mideni boşalt)” buyururlar. Kadıncağız Peygamberin dediğini yapınca ağzından et parçaları dökülmeye başlar…

Yâni bedenin ağzını helale kapayacak, ama ruhun ağzını harama açık bırakacak, öyle mi!?…

Değil mi ki bir insan yalan söylediğinde ağzından pek şiddetli bir koku yükselir de yedi göğün meleklerini rahatsız eder? Bazen cehennemin neden onca kötü kokacağını soruyorlar; cevabı açıktır bunun, cehennemin pis kokuları dünyada meydana getirdiğimiz ufunetlerdir; ardarda düzüp koştuğumuz yalanlar, ettiğimiz çirkin küfürler ve yaptığımız iftira ve töhmetlerdir. Hele iftira en kötüsüdür bunların… çünkü iftira hem yalandır hem de gıybet; ikisinin çirkinliğini bir arada taşır, iki büyük günahı bir arada işlemektir.

Vay o kimsenin haline ki bir Ramazan ayını nice iftiralarla geride bırakır, bu mübarek ayda din kardeşlerine töhmetler atar…

Ramazan ayı, bir araya toplanma ve topluca ibadet etme ayıdır, nifak ve tefrika ayı değildir bu mübarek ay!..

Vela havle vela kuvvete illa billah'il aliyyil azîm.

Yüce ve ulu Allah'a dayanmayan hiç bir güç ve kuvvet yoktur.

Üstad Murtaza Mutahharî

Dünya futbolunun 1 numaralı kupası, 4 yılda bir düzenlenen ve dünyanın merakla takip ettiği Dünya Kupası’nda grup kuraları çekildi. 21 Kasım Pazartesi 2022’de başlayıp 18 Aralık Pazar 2022’de oynanacak finalle sona erecek 2022 Dünya Kupası’nda ne yazık ki Türkiye yok…
 

Dünya Kupası’nın açılış maçı 21 Kasım Pazartesi saat 13.00’te Katar-Ekvador arasında oynanacak.

Şu ana kadar 29 takımın katılma hakkı kazandığı turnuvada mücadele edecek son üç ekip, play-off maçlarının ardından belli olacak.

İŞTE 2022 DÜNYA KUPASI GRUPLARI

A GRUBU: Katar, Ekvador, Senegal, Hollanda

B GRUBU: İngiltere, İran, ABD, Galler/İskoçya-Ukrayna

C GRUBU: Arjantin, Suudi Arabistan, Meksika, Polonya

D GRUBU: Fransa, Danimarka, Tunus, Peru/Birleşik Arap Emirlikleri-Avustralya

E GRUBU: İspanya, Almanya, Japonya, Kosta Rika/Yeni Zelanda

F GRUBU: Belçika, Kanada, Fas, Hırvatistan

G GRUBU: Brezilya, Sırbistan, İsviçre, Kamerun

H GRUBU: Portekiz, Gana, Uruguay, Güney Kore

Her gün 4 maç oynanacak turnuvada 12 günde grup aşaması tamamlanacak. 3-6 Aralık tarihlerinde son 16 turu, 9-10 Aralık'ta çeyrek, 13-14 Aralık'ta ise yarı final maçları oynanacak.

Final maçı ise 18 Aralık 2022'de. 2022 Dünya Kupası finali, Lusail şehrindeki 80 bin kişilik Lusail Stadyumu'nda düzenlenecek. 17 Aralık 2022'de Khalifa Uluslararası Stadyumu'nda ise üçüncülük maçı oynanacak.

 Meşhed kentinde bulunan İran Cumhurbaşkanı Seyyid İbrahim Reisi, dün akşam basın mensuplarına yaptığı açıklamada; Avrupa’nın Afganistan tutumunu eleştirdi.
 

Reisi, “Avrupalıların Afganistan’a yardım iddialarının aksine, İran 4 milyon Afgan göçmeni ağırlamaktadır.” dedi.

İran'ın BM temsilcisi Afganistan'a insani yardım konferansına katıldı

İran'ın BM Daimi Temsilcisi Mecid Taht Revançi ise dün katıldığı Afganistan'a insani yardım konferansında bir konuşma gerçekleştirdi.

Taht Revançi, İran'ın Afgan halkına yardım etmek için uluslararası toplumla işbirliğine hazır olduğunu belirterek, "İran, son birkaç ayda Afgan halkına 30'dan fazla insani yardım sevkiyatı gönderdi." dedi.

İran’ın komşu bir ülke olarak Afganistan halkının yanında olduğunu dile getiren Taht Revançi, şöyle devam etti:

"İran, Afganistan konusunda tüm imkanlarıyla elinden geleni yapmaktadır. Ülkemiz, son 40 yılda maalesef en az uluslararası yardımı alan milyonlarca Afgan göçmene ev sahipliği yapmıştır.

Uluslararası toplumun mali desteği, Afganistan'ın mevcut zor durumun üstesinden gelmesine yardımcı olmak için hayati önem taşımaktadır."

İranlı diplomat, Afgan halkına ait varlıklara el konulması yasa dışıdır. Tüm bu varlıkların derhal ve koşulsuz olarak serbest bırakılması lazım.” diye konuştu.

Kıtlık riski bulunan Afganistan için Birleşmiş Milletler (BM) tarafından düzenlenen insani yardım konferansında 41 ülke Afganistan için toplam 2,44 milyar dolardan fazla yardım taahhüdü yaptı.

 

Tahtırevançı: İran, Afganistan'a 30'dan fazla insani yardım sevkiyatı sağladı
 
İran'ın Birleşmiş Milletler büyükelçisi ve daimi temsilcisi Mecid Tahtırevançı, İran'ın son birkaç ayda Afgan halkına 30'dan fazla insani yardım sevkiyatı sağladığını belirterek, ''Dünya toplumunun Afganistan'a mali yardımı, mevcut zor durumu atlatmak için hayati önem taşımaktadır'' dedi.

Birleşmiş Milletler ve Almanya, İngiltere ve Katar'ın ev sahipliğinde düzenlenen Afganistan'a İnsani Yardım Çağrısı ve Toplama Uluslararası Konferansı'nda konuşan Tahtırevançı, "Afganistan'daki insani durum kötüleşmeye devam ediyor ve ülke şu anda büyük zorluklar, fırsatlar, korkular ve umutlarla karşı karşıya. Mevcut zor durumda, uluslararası toplumun Afganistan halkının zorlukların üstesinden gelmesine, fırsatları yakalamasına, korkuları yenmesine ve daha parlak bir gelecek için umudu artırmasına yardım etmeye katılması bekleniyor" diye konuştu.

İran'ın Birleşmiş Milletler Büyükelçisi konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Komşu bir ülke olarak İran İslam Cumhuriyeti, Afganistan halkının yanındadır ve son 40 yılda karşılaştığı zorlukların üstesinden gelmek için kapasitelerini ve olanaklarını kullandı.

 

342/

Salı, 29 Mart 2022 13:43

Büyük Günahları Yok Eden Ameller

 Konuya başlamadan önce İslam düşünürlerin kısaca günahı büyük ve küçük olmak üzere ikiye ayırdıkları bağlamındaki görüşlerini hatırlatacağız. Daha sonra günahların eserini hayatımızdan silecek noktasında bize yardımcı olabilecek yolları açıklamaya çalışacağız.İslami metinlerde büyük günah hakkında üç görüş var olmaktadır. Sorunun cevabına kavuşmak için bu görüşlerden haberdar olmak için faydalı olduğuna inandığımız için bu görüşlere işaret edeceğiz:

Bir: Büyük günahtan maksat hakkında cehennem sözü verilmiş olan günahlardır.

İki: Büyük günah hakkında rivayet ve ayetlerde kesin haram olduğu hükmü belirlenmiş olan günahlardır.

Üç: Bazı rivayetlere göre Allah’ın azameti ve büyüklüğü karşısında işlenen bütün günahlar büyüktürler. Eğer bazı günahlar küçük günah olarak belirlenmişler ise bu sadece başka günahlara mukayese edildiği taktirdedir. Ama haddi zatında bunlar yine büyük günahlardır.

Bu mukaddimeye dikkatle İslami öğretilerde dikkate alınmış olan meselelerden birisi şudur: insanın helak olmasına neden olan şey insanın ilahi düsturlardan uzak durması ve ayet ve rivayetlerde hakkında büyük azap sözü verilmiş günahlara yönelmesidir. Ama unutulmaması ve kendisinden gaflet edilmemesi gereken nokta şudur: günahın insanın bireysel ve toplumsal hayatında bırakacağı negatif eserlerine rağmen insan her zaman iyiye doğru yönünü değiştirebilme yeteneğine sahiptir. Zira İslam dininde çıkmaz cadde yoktur. Herkes her durumda kendi güzergâhını kendi hayrına neden olacak şeylere döndürme yetisine sahiptir.

Günahın Eserlerini Silme Yolları

Bazı güzel ve iyi amellerle günahların eserini silme eylemine “tekfir”‌ denilmektedir. Bu tür amellerin çok fazla oldukları hesabiyle biz burada bir kısmına işaret edeceğiz.

Farz ve müstahap namazları kılmak: Allah’u Teala kur’an’ı kerimde şöyle buyuruyor:

“(Ey Muhammed!) Gündüzün iki tarafında ve gecenin gündüze yakın vakitlerinde namaz kıl. Çünkü iyilikler kötülükleri giderir. Bu, öğüt alanlar için bir öğüttür”‌.[1]

İstiğfar Dilemek: Günahların af olunmasına neden olan şeylerden birisi işlenmiş olan günahtan dolayı istiğfar dilemektir. Bu konu birçok rivayette zikredilmiştir. İmam Sadık (a.s.) şöyle buyuruyor: “İnsan her hangi bir günaha bulaştığı vakit akşama kadar ona mühlet veriliyor. Eğer istiğfarını dilerse onun işlemiş olduğu o ameli dikkate alınmaz ve göz ardı ediliyor”‌.[2] İmam başka bir rivayette şöyle buyuruyor: “yedi saat kendisine mühlet veriliyor. Eğer günahından pişman olur tövbe ederse onun için işlemiş olduğu bu günahı yazmayacaklar. Ama eğer yedi saat geçti ve kendisi bu günahından pişman olmamış ise onun için bu günah yazacaklar”‌. Devamında şöyle buyuruyor: “Mümin olan bir kimsenin, bezen işlemiş olduğu günahı yirmi yıl sonra aklına gelir ama kâfir işlemiş olduğu günahı hemen işlediği andan sonra unuttur”‌.[3]  Başka bir rivayette masumdan (a.s.) şöyle nakledilmiştir: “Her derdin bir ilacı vardır ve günahın ilacı da istiğfardır”‌.[4]  Günahın insanın vücudunda bırakmış olduğu eseri yok edecek istiğfar hakkında dikkate alınması gereken nokta şudur: İstiğfardan maksat dille söylenen “estağfirullah”‌ zikri değildir. Herkes gece gündüz Allah ve insanların hakkını çiğner, ayaklar altına alır, yok eder ve sonra gidecek “estağfirullah”‌ zikrini diyerek işlemiş olduğu bu günahın vücudunda bırakmış olduğu kötülükleri yok edecek anlamında alınmamalıdır. Oysaki bu zikir tek başın fayda vermediği gibi negatif eserleri bile olabilir. İmam Rıza (a.s.) şöyle buyuruyor:

“Diliyle istiğfar dileyip kalbinde işlemiş olduğu kötü amellerden pişman olmayan bir kimse kendisiyle alay etmiştir”‌.[5]

Peygamber (s.a.a) ve Onun Ehlibeyt’ine (a. s.) selavat göndermek: Günahların eserini aradan yok edecek amellerden bir diğeri Muhammed (s.a.a.) ve Onun Ehlibeytine (a.s.) çok selavat göndermektir. İmam Rıza (a.s.) şöyle buyuruyor: “Günahlarını af ettirecek amelleri yapmaya gücü yetmeyen bir kimse Muhammed (s.a.a.) ve onun Ehlibeytine (a.s.) çok selevat göndersin. Bu amel onun günahlarını aradan götürür yok eder”‌.[6]

Şimdi burada günahların insanda bıraktığı eserleri yok edecek diğer amellere fihristsel olarak işaret edeceğiz:

Şaban ayında oruç tutmak,[7]  mazluma yardım etmek ve müminlerin sıkıntılarını gidermek,[8] ölmek için üzülmek,[9]  müezzinin azanından sora namaz kılmak için camiye gitmek,[10] Kuran okumak,[11] imam Hüseyin’in (a.s.) başına getirilen musibetler için ağlamak,[12]  Peygamberin (s.a.a.) ve Masum İmamların (a.s.) kabrini ziyaret etmek,[13] Allahın evine (kabeye) bakmak,[14] halvet ve tenha yerlerde Allahtan hayâ ederek günah işlememek,[15] hasta olan bir müminin ihtiyaçlarının giderilmesi için çabalamak,[16] ramazan ayında oruç tutmak ve ramazan ayında midesini korumak, cinsel arzularını ve dilini kontrol etmek,[17] bütün bunlar günahların silinmesine yardımcı olur.

tebyan


[1] Hûd, 114.

[2] Kuleyni, Muhammed b. Yakup, “Kafi”‌, Tahran: Darul Kitabul İslamiye, 1365, h.ş. c. 2, s. 437. Hadis no: 1.

[3] A.g.e. hadis no: 3.

[4] A.g.e. s. 439, hadis no: 8.

[5] Meclisi, Muhammed Bakır, “Biharu’l Envar”‌, Beyrut: müesesetül vefa, 1404, h.k. c. 75, s. 345, hadis no: 11.

[6] A.g.e. c. 91 s. 48, Hadis no: 2.  

[7] A.g.e. c. 94, s. 91, Hadis no: 5.

[8] A.g.e. c. 75, s. 68, Hadis no: 5.

[9] A.g.e. c. 73,  s. 16.

[10] A.g.e. c. 81, s. 154.  

[11] A.g.e. c. 89, s. 17, Hadis no: 18.  

[12] A.g.e. c. 44,  s. 283, Hadis no: 17.  

[13] Saduk, Muhammed b. Ali, “Men la Yahduru’l Fakih”‌, Kum: intişarati camiatu Mudderisin, 413, h. ş., c. 2, s. 577.

[14] A.g.e. c. 2, s. 204, hadis no: 2142. 

[15] A.g.e. c. 4,  s. 412, Hadis no: 5894.

[16] A.g.e. c. 4,  s. 412.

[17] Meclisi, Muhammed Bakır, “Biharu’l Envar”‌, Beyrut: müesesetü’l vefa, 1404, h.k. c. 93, s. 371, hadis no: 55.

Salı, 29 Mart 2022 13:40

Kur'an ve Fıtrat

 Kur'an ve Sünnette fıtrat konusuna büyük bir önem verilmiştir. Bu, insana mahsus özellikler ihtiva etmesinden dolayıdır. Kur’an ve Sünnet, insanın bir fıtratı olduğunu bildirmektedir. Öncelikle bu kelimenin tarihini ve manasını araştırmamız gerekiyor. Acaba bu kelime Kur'an'da zikredilmeden önce insanlık tarafından özel olarak kullanıldı mı? Elimizde ki deliller bu kelimenin Kur'an'da zikredilmeden önce hiç kimse tarafından kullanılmadığını göstermektedir.Araştırmamız gereken başka bir nokta da insanın doğuştan gelen fikirlere sahip olup olmadığıdır.

Üçüncü konumuz ise, dim hakkında olacak. Acaba din, fıtri midir ve din edinmek insanda fıtri bir olaymıdır? Bu, bizi insanın tüm yönlerini kapsayan geniş bir ilmi araştırmaya yönlendiriyor. Şüphesiz bu araştırmanın içinde yeni bölümler ve şubeler ortaya çıkacaktır. Eğitim ve öğretim konuları bu kısama girer. Eğer insanda fıtrattan gelen bir şeyler varsa, eğitim ve öğretim konularının bu fıtri durumlara uyum içerisinde olması gerekir.

Burada kullandığımız terbiye kelimesi biz bilsek de bilmesek de bu esas üzerine bina edilmiştir. Zira terbiye, bir şeyin rüşdü ve gelişip büyümesi için o şey üzerinde çalışmak demektir. Bu da bir kısım hazırlıklara dayanarak gerçekleşir. Günümüz tabiriyle bu, insanda bir takım yeterli özelliklerin bulunmamasını gerektirir.Yani terbiye, "yapma" işini ifade etmesinden dolayı, zanaatta istediği herşeyin yapımına çalışır.İstediği şeyin yapımında gerekli olan her maddeyi toplar.Bunu yaparken de bu yaptığı yeni eşyanın, elinde topladığı bu maddelerin asli mükemmellik ve noksanlığına tesir edeceğine dikkst etmez.Onun tek ehemmiyet verdiği konu istediği şeyi oluşturmaktır.Bu madde ister eksilsin ister artsın.

Mesela bir marangoz veye mimar, bir şeyi yaptığında hedefinin gerçekleşmesi için çabalar. Demir, çimento ve bundan başak ihtiyaç duyduğu şeyleri hazırlar. Bu maddelerin yapılmasında, geliştirilmesinde, eksikliklerinin tamamlanmasında kendisinin hiç bir fonksiyonu yoktur. Çünkü bu konular kendisinin yapmayı istediği işin içine girmez. Hatta bazen bu maddelerin bütünlüğünü bozması gerekir.

Ancak bu durum çiftçiye nisbetle daha farklı olur. Çiftçi, maddi bir hedefe doğru yürüyor olmasına rağmen, ekmek istediğin şeyin terbiyesini yapmak zorundadır. Her bitkinin tabiatına itibar etmesi gerekir. Çiftçi, bitkinin olgunluk merhalesine ulaşıncaya kadar gerekli olan şartları ve bitkilerin terbiye yollarını bilir ve üretmeye çalışır. Bitkinin yaratıldığı tabiatı üzerine peyderpey gelişmesine dikkat eder. İşte o zaman hedefine ulaşmış olur.

İnsan iki tabiat üzere terbiye edebilir. Birincisi, eşyanın oluşumu gibi bir terbiye; yani yapıcı, yapısında hedeflediği yönlerden başka bir yönü göz önünde bulundurmaz. Hedefine kavuşmak için istediği gibi şekillendirir onu. Bu insan, ister kamil bir insan olsun isterse nakıs, hedefinin gerçekleşmesine bakar.

Koyun yetiştiricisi örneği bunun gibidir. O koyunları, bazen de insanlar için yetiştirir. Koçu damızlık olsun diye koyun için yetiştirdiğinde koç ihsa (1) etmesi doğru bir olaymıdır? Elbette ki hayır. Biz koça ihsa ile eziyet etmekle beraber onu eksik de kılıyoruz. Yani kemale ulaşması için kendinde olması gereken bazı tabii ve cismi sistemlerinden ayırıyoruz onu. Zira biz, onu ilgilendirmeyen, bize has menfaatlerimiz için yetiştirdiğimizde onun eksik veya eksiksiz olması bizi ilgilendirmez. Çünkü biz onu etinin artması, semizleşmesi için yetiştiriyoruz. Dolayısıyla da ihsa'sını tereddütsüz yapıyoruz.

Durum insanın kendisi içinde böyledir. Toplumun önderliğine soyunanlar insanı bu tabakanın istediği hedeflere ulaşması için ve önem verdikleri şeyin uygulanmasına güç yetirecek biçimde şekillendirmek isterler. Kendilerinin tabiriyle de topluma en faydalı olacak şekilde... Toplumun kemali ve bireyin kemali arasında zıtlık oluşumu bahsinde bu konuya deyineceğiz ve bu zıtlığın nasıl oluşmayacağını isbat edeceğiz. Mesela, toplumun, askeri bir terbiyeyle yetişmiş, kural ve düzene titizlikle uyan kişilere, emirleri itirazsız ve hatta hiç düşünmeden yerine getiren fertlere ihtiyaç duyduğunu söylerler.

Ama bir insan fikri asaletini, fikir hürriyetini muhafaza etmek istediğinde veya İnsani yönelişleri olduğunda bu şahsın hayatı istenen bu askeri yaşantıya faydalı değildir. Hemen o adamın topluma faydalı olmadığını söylerler. Onlara göre topluma faydalı olanlar düşünmeyen, yöneliş ve meyilleri bulunmayan, kendisine bir bomba verilip bir şehre atması istenildiğinde, bu beldedeki şehir sakinlerini düşünmeyen, bu şehir sakinlerinin ne günahı olduğunu sorgulamayan tiplerdir.

Bu örnek, daha çok otlayıp semizlemesi için ihsa edilen tekenin misali gibidir. Onlar, insanda ki teyamül ve insaniyet damarlarını kesiyorlar. Onu, istiklalini, fikir hürriyetini ve tüm iradesini kaybetmiş bir şekle çeviriyorlar. İşte o zaman kendilerinin istediği gibi bir topluma faydalı biri oluyor.

Ancak bu, terbiyenin asıl içeriğiyle kullanılmamasıdır. Doğru terbiye insanın özelliklerini ve tabii kabiliyetlerini taahhüt altına alır. Eğer bir insan akli ve fikri bir kabiliyet, hakikati arama özelliği varsa, bu kabiliyetlerin geliştirilmesi gerekir, yok edilmesi değil.

Fıtratın özellikle terbiyeyle yakın bir ilişkisi vardır.Bunu ileride tekrar inceleyeceğiz.Diğer bir mesele de tarih ve tarihin konusudur.Biz eğer fıtratın varlığını kabulleniyorsak, tarihin gelişimini bunun ışığında açıklamamız gerekir.

abna