کارگر

کارگر

Cumartesi, 23 Nisan 2022 06:57

Emir Abdullahiyan, Borrell İle Görüştü

   İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, cuma akşamı AB Dış Politika Sorumlusu Josep Borrell'i arayarak, İran İslam Cumhuriyeti'nin iyi, güçlü ve devamlı bir anlaşmaya varma yönündeki iradesinde şüphenin söz konusu olmadığını belirterek; "Beyaz Saray ihtirasları ve tereddütlerini bir kenara bırakıp gerçekçi ve çözüme dayalı hareket etmeli" dedi. 
 

İran Diplomasi Kolu Başkanı "Artık üç Avrupa ülkesi, Rusya ve Çin, anlaşmayı sonuçlandırmaya hazır. Şimdi de geçmişteki yanlış politikalarını düzeltme cesaretine sahip olması gereken ABD yönetimidir." dedi.

Telefon görüşmesinin bir başka bölümünde Emir Abdullahiyan, Afganistan'daki terör eylemlerinin tırmanmasına ve mülteci dalgasına değinerek, ülkede istikrar ve güvenliğin sağlanması alanındaki işbirliklerin zaruretine vurgu yaparak insani yardımların gönderilmesi için ciddi işbirliğine ihtiyaç olduğunu da belirtti. 

İran Dışişleri Bakanı ayrıca Ukrayna krizine siyasi bir çözüme odaklanma gereğini vurguladı. Yemen'de geçici bir ateşkesin kurulmasını memnuniyetle karşıladı ve bölgenin kalıcı bir ateşkes, Yemen ablukasının tamamen kaldırılması ve savaşın durdurulmasını umduğunu belirtti. 

AB Dış Politika Sorumlusu Joseph Borrell, Viyana görüşmelerinde İran tarafının olumlu iradesine atıfta bulunarak, "İran'ın anlaşma istediğini ve çeşitli girişimlerde bulunduğunu ve bu süreci devam ettirdiğini düşünüyoruz." dedi.

AB Dış Politika Sorumlusu, müzakerelerin uzatılmasını "yapıcı" olarak nitelendirmedi ve AB temsilcileri ile İran'ın baş müzakerecisi arasındaki müzakerelerin yakında yeniden başlatılmasını önerdi.

Ukrayna'daki savaşa değinen Borrell, bu savaşı olumsuz sonuçları olabilecek küresel bir kriz olarak nitelendirdi.

İran İslam Cumhuriyeti'nin Yemen'deki savaşı durdurma ve Afganistan'daki mültecilere yardım etme konusundaki desteğini memnuniyetle karşılayan AB dış politika şefi, "AB, İran ile çeşitli alanlarda istişareler, diyalog ve ortak işbirliği geliştirebilir ve genişletebilir" dedi.

 Dışişleri Sözcüsü Said Hatipzade, Afganistan'ın çeşitli kentlerinde sıklıkla patlamaların yaşanmasına ilişkin gelen haberlere göre, İran'ın bu acı olaylardan dolayı endişeli olduğunu dile getirdi.
 

Dün Mezar Şerif dahil Afganistan'ın çeşitli kentlerinde meydana gelen bir dizi patlama sonucu onlarca kişi hayatını kaybetti ve yaralandı. İki gün önce de Kabil'in batısında iki eğitim merkezine yönelik saldırıda onlarca masum insan hayatını kaybetmiş ve yaralanmıştı.

Dışişleri Sözcüsü Hatipzade, mübarek Ramazan ayında insanların yoğun şekilde camide bulunduğu sırada gerçekleşen terör saldırılarına işaretle, Afganistan'da oruç tutan Müslümanların terör saldırılarına uğramasının iğrenç bir olay olduğunu vurguladı.

Gelen haberlere göre Mezar Şerif'teki patlamaların birinde onlarca masum insanın hayatını kaybettiği ve yaralandığına işaretle, bu saldırıların kurbanlarının aileleri için sabır ve yaralıları için sağlık dileğinde bulundu.

Afganistan'ın Kunduz Vilayetinde Camide Patlama
 

 Afganistan'ın Kunduz vilayetinde bulunan bir camide patlama meydana geldiği ve en az 30 kişinin hayatını kaybettiği ve yaralandığı duyuruldu.
 

Dün Afganistan'ın en büyük kenti Mezar-ı Şerif'te IŞİD'in üstlendiği cami saldırısının ardından bugün Kunduz vilayetinde yer alan bir camide de patlama yaşandığı kaydedildi.

Ariana News TV kanalı, saldırıda ölü ve yaralıların olduğunu bildirdi. Kanalda yer alan haberde, "Kunduz İl Enformasyon ve Kültür Müdürü, İmam Sahib semtinde bir camide patlama olduğunu ve kayıpların olduğunu söyledi" ifadelerine yer verildi.

Yerel medya, patlamada en az 30 kişinin hayatını kaybettiği ve yaralandığı bilgisini paylaştı.

Dün Mezar-ı Şerif'te yaşanan saldırıda en az 30 kişi hayatını kaybetmiş, 80 kişi yaralanmıştı. Saldırıyı IŞİD üstlenmişti.

 İşgal altındaki Batı Şeria'nın Beytüllahim kentinde binlerce Filistinlinin, Mescid-i Aksa'ya gitmek için bir araya gelmesi üzerine, askeri kontrol noktasındaki İsrail askerleri geri çekildi.
 

Siyonist İsrail'in işgali altındaki Batı Şeria'nın Beytüllahim ve Halil kentlerinde yaşayan her yaştan binlerce Filistinli, cuma namazında işgal altındaki Doğu Kudüs'teki Mescid-i Aksa'ya gitmek için Beytüllahim'in kuzeyindeki askeri geçiş noktası yakınında toplandı.

Bölgede cuma günü olması beklenen yoğunluk nedeniyle mevzilenen ve askeri kontrol noktası kuran İsrail askerleri, binlerce Filistinli yürürken geri çekildi.

İsrail ordusunun kısıtlamalarına takılan çok sayıda Filistinli erkeğin de işgal altındaki Doğu Kudüs'e giderken kimlikleriyle geçebileceği gerekçesiyle askeri geçiş noktasından geri çevrildiği belirtildi.

Siyonist İsrail, Batı Şeria'daki Filistinli 12-50 yaş arası erkekler, İsrail ordusundan izinleri yoksa bu ramazan ayında Mescid-i Aksa'da ibadet edemiyor. Kadınlar, İsrail Savunma Bakanlığının bu ramazanda açıkladığı uygulamayla yaş sınırı olmaksızın Mescid-i Aksa'ya gelebiliyor.

İşgal altındaki Batı Şeria'da yaşayan 3 milyon kadar Filistinli

Siyonist İsrail ordusunun 1967'den beri işgal altında tuttuğu Batı Şeria'da yaşayan 3 milyon civarındaki Filistinli etraflarına örülen Ayrım Duvarı ile Kudüs ve diğer birçok tarihi Filistin bölgesinden koparılmış durumda.

Burada yaşayan Filistinliler, İsrail ordusunun çizdiği kısıtlamalarla yaşıyor. Buna karşın Batı Şeria'daki yasa dışı yerleşimlerde yaşayan yarım milyon kadar Yahudi, İsrail vatandaşı olarak İsrail ordusundan farklı muamele görüyor.

Siyonist İsrail'in Yahudi yerleşimcilere tanıdığı öncelik ve yerleşimcilerin Filistinlilere karşı saldırılarında kayıtsızlığı, Batı Şeria'da Filistinliler için hayatı zorlaştırıyor.

Siyonist İsrail askerlerinin, Filistinlilerle yaşanan olaylarda ateş açarak birini öldürmeleri halinde soruşturmaları çok nadir İsrail askeri yargısına taşınıyor.

 Siyonist Rejim güçleri sabah namazının ardından kauçuk kaplı mermi ve ses bombası kullanarak Mescid-i Aksa'ya baskın düzenledi.
 

Arap medyasına göre; Filistin Kızılayı, Siyonist güçlerinin müdahalesinde en az 9 Filistinli'nin yaralandığını bildirdi.

İşgal altındaki Doğu Kudüs’te yer alan Mescid-i Aksa’da sabah namazını binlerce Müslüman eda etmişti.

Dün (21 Nisan Perşembe) Batı Şeria'nın değişik bölgelerinde ve işgal altındaki Kudüs'te işgal güçlerinin ve onların himaye ettiği Yahudi yerleşimcilerin oluşturduğu terör çetelerinin Filistinlilere muhtelif yerlerde saldırılar düzenlediği haber verildi. Bu arada Filistinli bir gencin bir yerleşimciyi Nablus'un güneyinde darp ettiği belirtildi.

Yerleşimci çetelerin Ramallah'a bağlı Sincil kasabasında belediye başkanına, belediyedeki bir işçiye ve arazisi gasp edilmek istenen bir çiftçiye saldırdığı haber verildi

 

 Rusya'nın Ukrayna'yı işgalinden yaklaşık iki ay sonra Moskova yönetimi, Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa'nın zayıflığından ve aralarındaki sorunlardan yararlanarak kendisi için fırsatlar yaratmış ve çevresinde istediği güvenlik düzenini kurmuştur.
 

Bazı yorumcular, Rusya-Ukrayna savaşını Batı'nın Rusya'yı ekonomik yaptırımlar ve yıpratma savaşına sokmak için kurduğu bir tuzak olarak değerlendiriyor. Bunlara göre Rusya için iki gelecek var: Birinci görüşte, krizin sonunda daha güçlü bir Rusya, ikinci görüşte ise zayıf bir Rusya’ya tanık olacağız.

Önemli olan Ukrayan saldırısı ve yeni bir saldırı sonucunda uluslararası güvenlik düzeninin çöküşe uğramasıdır. Uluslararası arenada yeni bir ortam oluşacak ve Soğuk Savaş tamamen farklı boyutlar ve özelliklerle yeniden ortaya çıkacaktır.

Bunun oluşumu, Ukrayna içindeki ciddi bölünme ve ülkenin doğu ile batı arasındaki iç çatışmadan kaynaklanmaktadır, öyle ki Amerikanlar ve İngilizler bu bölünmeden yararlanıp onu körüklemiştir. Bu anlaşmazlıklar olmasaydı, bugünkü gelişmeler ortaya çıkmazdı. Elbette ki ABD ve İngiltere'nin savaş başlatmak için Rusya üzerine dayattığı psikolojik baskının etkileri de göz ardı edilmemelidir.

Burada şu soru ortaya çıkıyor: Rusya yeni bir dünya düzeni mi arıyor? Bunun cevabı “evet”tir. Çünkü Ukrayna'daki gerilimle hem Avrupa'nın enerji güvenliği Rusya'ya bağımlılık nedeniyle tehlikeye atılıyor hem de Ruslara bağımlı olan Batı'nın gıda güvenliği sorgulanıyor. Dolayısıyla uluslararası sistemin düzeninde yeni bir değişiklik göreceğiz.

Kremlin'in Kiev'e yönelik askeri harekatın zamanlanması, tartışmalı Donbass bölgesindeki gelişmelerden ziyade Rus lideri Vladimir Putin'in kendi siyasi eğilimlerine ve Ukrayna, Avrupa Birliği ve ABD’deki gelişmelere ilişkin şahsi görüşlerine bağlı olduğunu belirtmekte fayda var.

Ukrayna’yı döndürmek Rus lideri Putin’in bitmemiş bir görevdir. Bu, 22 yıllık başkanlığının ardından tamamlamayı taahhüt ettiği bir hamledir. Putin son adımlarını uluslararası sistemde yeni bir düzen kurmak ve Rusya'nın güç ve otoritesini göstermek için atıyor.

Kremlin’in eski Sovyetler Birliği ülkelerine Rusya'ya yönelmesi için baskı yapma girişimleri Avrupa ülkeleri ve Amerika Birleşik Devletleri'ni de etkilemiştir. Mevcut durumda Moskova yönetimi, uluslararası sistemin düzenini revize etmeye çalışıyor.

Bu nedenle uzun süredir dünya güvenlik düzeninin sağlanmasında önemli rol oynayan Ukrayna'yı Rusya’nın bir parçası olarak görmekte ve onu ele geçirip Rusya'yı bir imparatorluk haline getirmeyi amaçlamaktadır.

Birçok politikacı, Ukrayna savaşının patlak vermesiyle birlikte Amerikan döneminin resmen sona erdiğine inanıyor ve aynı zamanda bu süreci çok kutuplu ve rekabetçi bir dünya yaratacak yeni bir Soğuk Savaş'ın başlangıcı olarak yorumluyor.

Bu senaryo, Rusya'nın Ukrayna'nın tamamını kontrol altına alması halinde gerçekleşebilir. Bu savaş Kremlin için maliyetlidir, ancak Rusya hedeflerine ulaşmazsa Putin'in siyasi geleceği tehlikeye girebilir, hatta Rus siyasetinden çıkarılmasına yol açabilir.

Ukrayna savaşını Sovyet Birliği'nin Afganistan'daki yenilgisiyle karşılaştıran birçok analistin görüşünün aksine, Moskova'nın Afganistan'daki yenilgisinden ve Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonraki tablo Afganistan'ın artık Sovyetler Birliği ile savaştan önce olduğu gibi uluslararası sisteme entegre olmadığını gösteriyor. Ancak Putin, Ukrayna ile savaşta sürecin tüm boyutları, maliyetleri ve yaptırımları dikkate alarak amacına ulaşmaya çalışıyor.

Bu çabalar sadece Ukrayna'yı ele geçirme girişimi değil, aynı zamanda yeni bir gövde gösterisi ve Rusya'nın Avrupa Birliği, Amerika Birleşik Devletleri ve NATO karşısında yeni bir varlığıdır. Bununla birlikte, Avrupa ve NATO Putin'le karşı karşıya gelebilirse, Avrupa'nın önündeki kaçınılmaz zorlukları kabul etmeye hazır olduğu ve ABD ile iş birliğinden bir adım önde harekat ettiği söylenebilir. Putin bu savaştan çıkmayı başarırsa, Rusya'nın hedefi, yani uluslararası sistemin çok kutuplu bir dünyaya dönüştürülmesi gerçekleşir. Bu, uluslararası sistemin düzeninde köklü bir değişiklik yaratacaktır. Şu anda tarafsız bir rol oynayan Çin'in,  Rusya'nın yanında yer alıp savunması Amerika'nın gücünü zayıflatır ve süper güç imajını zedeler./tesnim

Amerika’nın yıllardır süren baskı ve zorbalığı artık son buluyor; İran, yurt dışında bloke edilen taleplerini birer birer almaya başladı.


 İran Dışişleri Bakanı, İslam Cumhuriyeti'nin yabancı bir bankadan alacaklarının serbest bırakılmasına ilişkin ilk anlaşmayı duyurdu.

İran İslam Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, dün Tahran'da Irak Dışişleri Bakanı Fuad Hüseyin ile düzenlediği ortak basın toplantısında, İran mali varlığının serbest bırakılması için  yabancı bir ülke ile anlaşmaya varıldığını söyleyerek, salı günü bununla ilgili yabancı bir ülkeden bir heyetin İran'da bulunduğunu ve İran mali varlığının serbest bırakılmasıyla ilgili gerekli görüşmelerin yapıldığını söyledi. 

İran-Irak ilişkilerine de  değinen İran dışişleri bakanı, iki ülke arasındaki kara vizelerinin iptal edilmesinin önemini vurguladı ve korona salgını krizinden sonra ilişkilerinin çok daha iyi olacağını hatırlatarak; iki ülkenin aydınlık bir ufka yürüdüğünü belirtti.

  İşgalci İsrail güçleri mukaddes Ramazan ayında Filistinlilere saldırmaya devam ediyor.
 

Filistin Sağlık Bakanlığından yapılan yazılı açıklamada, siyonist İsrail güçlerinin Beytüllahim kentine düzenlediği saldırıda 14 yaşında Filistinli çocuğun gerçek mermiyle hayatını kaybettiği bildirildi.

Görgü tanıklarından alınan bilgiye göre, işgal güçleri, Beytüllahim kentine bağlı Husan beldesinde Filistinli bir çocuğa ateş açtı. Tanıklar Filistinli çocuğun saldırıda yaralandığını aktardı.

İşgal ordusundan saldırıya ilişkin henüz bir açıklama yapılmadı.

RAMALLAH KENTİNDE İKİ BASKIN

Ramallah'taki görgü tanıkları da İsrail özel kuvvetlerinin, kentin kuzeyindeki Kuber kasabasına baskın düzenlediğini ifade etti.

Filistinlilere ait bir evi kuşatan siyonist İsrail güçlerinin 5 kişiyi gözaltına aldığı belirtildi.

Tanıklar, işgalci İsrail güçlerinin çıkan olaylarda Filistinlilere karşı kullandığı plastik mermi ve göz yaşartıcı gaz bombası neticesinde 1 Filistinlinin yaralandığını bildirdi.

Yaralanan Filistinlinin durumuna ilişkin henüz bir açıklama yapılmadı.

Cuma, 15 Nisan 2022 06:40

İlahi Nimetler ve Belalar Hakkında

 İnsanların Hidayetindeki İlahi Sünnetler

Allah’ın evrene hâkimiyeti direkt davranacağı, zulüm düzenini dağıtacağı ve hâkimiyetini evrendekilere ispat edeceği bir şekilde değildir. Aksine Yüce Allah sünnetleriyle evrende tasarruf etmektedir, bu şekilde evrende O’nun hâkimiyeti altında olmayan hiçbir şey mevcut değildir. Bu sünnetler çeşitlidir ve bizim için bilinmez olabilirler. Ama Kur’an ve rivayetlerde onların bazılarına işaret edilmiştir. İnsanların hidayetiyle ilgili olan bu sünnetlerden bir kısmı Âraf Sûresinde beyan edilmiştir:

“Biz hiçbir memlekete bir peygamber göndermedik ki (karşı çıkmaktan vazgeçip) yalvarıp yakarsınlar diye ora halkını yoksulluk ve sıkıntıya uğratmış olmayalım. Sonra kötülüğün (sıkıntı ve darlığın) yerine iyiliği (bolluk ve genişliği) getirdik. Nihayet çoğaldılar ve (nankörlük edip): “Atalarımız da darlığa uğramış ve bolluğa kavuşmuşlardı” dediler. Biz de, farkında değillerken onları ansızın yakaladık. Eğer, o memleketlerin halkları iman etseler ve Allah’a karşı gelmekten sakınsalardı, elbette onların üstüne gökten ve yerden nice bereketler(in kapılarını) açardık. Fakat onlar yalanladılar, biz de kendilerini işledikleri günahlarından dolayı yakalayıverdik.

Memleketlerin halkları geceleyin uyurken kendilerine azabımızın gelmesinden emin mi oldular? Ya da o memleketlerin halkları kuşluk vakti gülüp oynarken kendilerine azabımızın gelmesinden emin mi oldular? Yoksa Allah’ın tuzağından emin mi oldular? Ziyana uğrayan kavimden başkası Allah’ın tuzağından emin olamaz. Önceki sahiplerinden sonra yeryüzüne varis olanlara şu gerçek apaçık belli olmadı mı ki, biz dileseydik onları da (öncekiler gibi) günahları yüzünden cezalandırırdık. Biz onların kalplerini mühürleriz de onlar hakkı işitmezler.”[1]

Bu husustaki âyetlerden istifade edilenler aşağıdaki noktalarda özetlenmektedir:

1. İnsanlar iman etmeye çağrıldıkları her zaman, Allah onları zorluk ve sıkıntıya müptela etmektedir. Böylece yalvararak ve yakararak Allah’a dönmeleri hedeflenmektedir.

2. Eğer bu sözler onların kalplerini yumuşatmazsa, Allah zorluğu hoşnutluğa dönüştürmekte ve hiçbir engel olmaksızın önceki sapkınlıklarında kalmaları için bu yolla onları gaflet ve unutkanlığa duçar kılmaktadır. Sonra da onlara azap indirmektedir. (Mühlet ve aşamalı günaha daldırma sünneti.)

3. Eğer bu halk iman ederse ve söz konusu zorluklar onların ilahi dergâha yakınlaşmasına neden olursa, bereketlerini gök ve yerden onlara gönderir.

Dolayısıyla Allah’ın kullarını imtihan ettiği, imtihanlardan başarılı çıktıkları takdirde bereketlerini onlara nazil ettiği ve bir insanın iman ettikten sonra Allah’ın onu bırakacağı ve imtihan etmeyeceği diye bir şeyin söz konusu olmadığı neticesi alınabilir.

Nimetlerin İnsan Amelleriyle İlişkisi

Genel olarak evrenin tüm parçaları bir bedenin âzâları gibi birbirleriyle bağlantılı ve ilişkilidir. Öyle ki bir âzânın yaptığı eylemlerdeki doğruluk, doğrultu, istikamet ve sapma diğer âzâları etkilemekte ve bu etkileşim, parçaların tümünün özellik ve hususiyetlerinde ve etraflarında cereyan etmektedir. Kur’an-ı Kerim’in beyan ettiği şekliyle bu parçaların tümü Yüce Allah’a ve O’nun kendileri için belirlemiş olduğu bir hedefe doğru hareket etmektedir. Parçaların birinin ve özellikle özel bir parçanın hareketindeki bir sapma ve çalkantı, diğer parçalara görünür bir şekilde negatif bir etki bırakmaktadır.

Neticede evrendeki diğer parçaların bu parçaya bıraktıkları etkiler de bozulur ve söz konusu parçadan diğer parçalara ulaşan bozulma kendisine döner. Eğer söz konusu parça kendi kendine veya diğerlerinin yardımıyla önceki istikametini elde ederse sapmadan önceki refah haline de döner. Ama sapma ve inadına devam ederse bozulma hali, sıkıntı ve acıları da devam eder. Sapma ve tuğyan etme hali haddi aşmaya ve etrafındaki diğer parça ve sebeplerin işlerini de bozmaya başlar. İşte burada evrendeki tüm sebepler onun aleyhine ayaklanıp Yüce Allah’ın kendilerine can, varlıklarını koruma ve savunma gayesiyle vermiş olduğu güçler ile mezkûr parçayı ayılana kadar yok eder ve ortadan kaldırırlar. Bu, insanın da parçası olduğu evrenin tüm parçalarında cereyan eden Yüce Allah’ın sünnetlerinden biridir. Ne bu sünnet sapar ve ne de insan ondan müstesnadır. Böyle olduğu için de eğer bir ümmet fıtrattan saparsa ve neticede Allah’ın insan için belirlediği saadet yolundan çıkarsa, onu çevreleyen ve onunla ilgili olan doğal nedenler de çalkalanır ve bu çalkantının kötü eserleri de ümmete döner.

Özetle sapmasının dumanları kendi gözüne girer. Çünkü sapmasıyla doğal sebeplerde kötü eserler oluşturan bizzat kendisidir ve söz konusu eserlerin dönmesiyle hangi çalkalanma ve acıların toplumuna yöneleceği de malumdur! Ahlâkın bozulması, kalbin kararması ve hassas duyguların yok olması genel ilişkileri yok eder, belaların hücumu ve musibetlerin yoğunluğu nesli tükenmeyle tehdit eder. Gök mevsimlik yağmurlar yağdırmaktan ve yer ziraat ve ağaçlar yeşertmekten çekinir ve de yerine mevsimlik olmayan yağmurlar, sel, tufan ve yıldırım yollar. Yer ise deprem ve yok etmeyle onları yutar. Bunlar, ilahi âyetler olup böyle bir ümmeti Tevbe ve fıtratın doğru yoluna dönmeye zorlar. Gerçekte ise sonrası kolaylık olan zorlu bir imtihandır. Bu sünnet karşı tarafta da cereyan eder ve o ümmetin insanları iman etmeleri ve takva edinmeleri durumunda ilahi nimetler kendilerine verilir.[2]

Müminlerin Zor İmtihan ve Belaları

Değişik Kur’an âyetleri ve rivayetlerde müminlerin hallerini içeren imtihan ve belalara işaret edilmektedir ve onlardan iki husus sorunuzda beyan edilmiştir. Hadis kitaplarda bu başlıkla bir bâb vardır. Eğer peygamberler ve masumların yaşam şekillerine de bakılacak olursa, bu sünneti onların hayatlarında da göreceğizdir. Peygamberler en zorlu musibetler ile karşı karşıya kalmışlardır. Masum imamların hayatı da zindan, işkence ve şehadet gibi zorluklar ile beraber olmuştur. Elbette bu zorlukların şu gibi sebepleri de olabilir:

1. Onların irade ve nefislerinin takviye edilmesi, varlıksal boyutlarının geliştirilmesi ve tekvinî velayetlerinin takviye edilmesi.

2. Ahiret menzillerindeki derecelerinin yükseltilmesi.

3. Dünyadan ve gereklerinden olabildiğince nefret etmeleri ve de ahiret ve Allah’ın yanında kendileri için hazırlanmış şeylere daha fazla rağbet göstermeleri.

4. Hakka tazarru, yakarış ve sığınmayı çoğaltma ve de ahiret için Allah’ı anmak ve azık hazırlamak. Elbette veliler bu belaları rıza ve memnuniyet ile karşılamaktadır. Bu sıkıntıların gelmesiyle yakin, iman ve rızaları artmakta ve de Allah’a ve O’nunla mülakat etmeye şevkleri çoğalmaktadır. Zira her imtihandan sonra bir rütbe artışı vardır. Dünyanın ahiret karşısındaki kısa ömrü ve kalıcı nimetler karşısında buradaki belalar mukayese edilemez. Eğer hicri 61 yılındaki Kerbela hadisesine bir bakacak olursak, aşkın en güzel örneklerini görebiliriz.

Dinî Nasların Çelişikliği ve Hal Yolu

Şer’î metinlerde bu tür âyet ve rivayetler az değildir. Bazen insan Kur’an âyetlerini ve rivayetleri okurken zahirde böyle çelişkilere rastlamaktadır. İslam âlimleri bu sorunu halletmek için uzmanca bu meseleyle uğraşmış ve fıkıh usulü kitaplarının bir bölümünü bu çelişkilerin hal yollarına ayırmışlardır. Bundan da önemlisi, Ehl-i Beyt de bu sorunu öngörmüş ve rivayetlerinde bu sorunlar için çözüm yolları beyan etmişlerdir. Elbette bilginler iki delilin makbul bir şekilde bir araya getirilmesi imkân dâhilindeyse bunun öncelikli olduğuna ve mümkün olmadığı durumda ise o zaman zorunlu olarak rivayetlerin birbirine önceliği hususunda söylenmiş yollara göre davranmak gerektiğine inanmaktadır.[3] Ama bu soru hakkında zihne gelen şey ise bu gurup âyet ve rivayetlerin gerçek anlamda çelişmedikleri ve birazcık bir düşünmeyle makul bir şekilde onların bir araya getirilebileceğidir. Konunun devamında onların birleşme yönlerine işaret ediyoruz:

1. İlahi sünnetler değişiktir ve Allah’ın değişik şartlarda değişik sünnetleri vardır ama her sünnetin mevki ve zamanı bizim için kolay bir şekilde teşhis edilir değildir. Yani nimetin çokluğu bazen azap ve bazen de ödül olabilir ve aynı şekilde belalar da bazen azap ve bazen de ödül ve nimetin öncülü olabilir. Dolayısıyla ilahi sünnetlerin hikmete dayandığını ve hikmetsiz olmadıklarını bilmemizle birlikte, biz iman ettik öyleyse şimdi nimetler içinde yüzmeliyiz diye bir şey söyleyemeyiz. Allah belki de zorluklar ile imanın daha yüksek derecelerinin bizim için hâsıl olmasını istemektedir. Başka bir ifadeyle âyette belirtilen bu sünnet bir takım şartlara ve bir başka sünnet de bir takım başka şartlara özgü olabilir. Bu tahlile bir kutsî hadiste de işaret edilmiştir:

“(Yüce Allah şöyle buyurmaktadır) Bazı müminleri sadece zenginlik ve ihtiyaçsızlık ıslah etmektedir ve eğer onları bunun dışında başka bir şeye duçar kılarsam, helak olurlar. Aynı şekilde bazı kullarımı da sadece fakirlik ıslah eder ve eğer onları bunun dışında bir şeye duçar kılarsam, helak olurlar.”[4]

2. Gök ve yerden bereketlerin yağması müminlerin değişik belalar ile imtihan edilmeleriyle çelişmemektedir. Kur’an âyetinde de beyan edildiği gibi iman ve takvayla bereket gök ve yerden akar ama bu halde de Allah’ın müminleri başka belalar ile sınaması muhtemeldir. Örneğin iman ve takvanın bir toplumda çoğalmasıyla o toplum semavî nimetlerden yararlanır ama o toplumda bulunan her mümin hastalık vb. başka belalar ile sınanır. Soruda belirtilen İmam Sâdık’ın (a.s) hadisi hakkında da şu noktaya dikkat etmek önemlidir: Ehl-i Beyt bireyleri gerçek müminlerdi. Bazen değişik yollardan manevî ve maddî rızıklar kendileri için hazır olmakla birlikte, bazen de değişik bela ve imtihanlara duçar olmaktaydılar ve bunların en önemlisi de Aşura gününde İmam Hüseyin’in şehadet hadisesidir.

3. Bereketi salt maddî bereket manasıyla görmemiz gerekli değildir. Manevî bereket de kesinlikle göz önünde bulundurulmalıdır. Allah’ın müminleri zorluklar ile sınaması bu manevî bereketlerden biridir; çünkü onlar yakınlaşmaya sebep olur.

4. Söz konusu âyette belirtildiği gibi toplumsal bir sünnete işaret edildiği söylenebilir; yani bir millet iman eder ve takva edinirse, Yüce Allah onlar için bereket nazil edecektir. Oysa sonraki rivayetler kişisel bir sünnete işaret etmektedir. Yani bir kimse iman ettiği zaman Allah onu değişik bela ve imtihanlar ile sınayacaktır. Bundan dolayı toplum iman etmekle ve bireylerinin takva edinmesiyle maddî ve manevî bereketlerden yararlanacak ve toplumun bireyleri de ikinci sünnet ile sınanacaklardır.

[1] Âraf, 94-100.

[2] Tabatabaî, Muhammed Hüseyin, Tefsiru’l-Mizan, ter. Musevi Hemedanî, c. 8, s. 247-248.

[3] Muzaffer, Muhammed Rıza, Usul-i Fıkıh, c. 3 ve 4, s. 233, Daru’l-Kutubi’l-İlmiye, Kum, 2. baskı.

[4] Kuleynî, Usul-i Kâfi, c. 4, s. 54, Daru’l-Kutubi’l-İslamiye, Tahran, h.ş. 1365.

  Devrim Muhafızları Ordusu Kudüs Gücü Komutanı Tuğgeneral İsmail Kaani, bugün Tahran'da eski Kudüs Gücü Komutan Yardımcısı General Muhammed Hicazi için düzenlenen anma töreninde bir konuşma yaptı.
 

Tuğgeneral Kaani, Filistinli şehitleri saygı ile yad ederek; “Onlar, Filistin davasının hala canlı olduğunu gösterdi. İslami değerler ve Filistin davası ayakta dururken şehitlerin yolu da devam etmektedir.” dedi.

Filistin’de gerçekleştirilen son şehadet eylemlerine ilişkin Tuğgeneral Kaani, şunları kaydetti: “Direniş gençleri, yaptıkları operasyonlarla Siyonist Rejim’in düzenini alt üst ettiler. Filistinli bir genç Siyonist Rejim sisteminin tüm temellerini sallıyor. Sonra rejim yaygara çıkarıp İran'la savaşa hazır olduğunu ileri sürüyor.”

Tuğgeneral Kaani, “İran İslam Cumhuriyeti’nin, sulta düzeni ve Siyonizm'e karşı mücadelenin ön saflarında yer almaktadır.” açıklamasını yaptı.

“Siyonist Rejim'e karşı mücadelede yer alanları destekleyeceğiz.” ifadesini kullanan Tuğgeneral Kaani, Siyonist Rejim’in İslami düzene karşı koyacak güce sahip olmadığını söyledi.

Kudüs Gücü Komutanı, Yemen savaşını eleştirerek, "Yemen'in tüm altyapısı yok edildi. Suudi Arabistan’ın işlediği suçlarına dair elimizde somut kanıtlarımız var." diye konuştu./mehr

 Batı Asya'nın Arap ülkeleri arasında İran ile en fazla kültürel ve mezhebi ortaklıklara sahip ülke olan Irak'ın  İran İslam Cumhuriyeti ile ilişkileri iyi şekilde gelişerek, bugün istenen bir konuma ulaşmıştır. Komşuları arasında 1258 kilometre uzunluğunda kara sınırı ve 351 kilometre su sınırı ile en uzun ortak sınırına sahip olan İran ile Irak'ın toplumsal, tarihi, dilsel,dini ve mezhebi bağları bulunmakta. İki komşu ve Müslüman ülke olan İran ile Irak bu ortak bağların yanısıra, ortak tehditler, ortak ekonomik ve güvenlik çıkar ve menfaatlerine de sahip bulunuyorlar.

İran İslam cumhuriyeti son senelerde Irak'ın karşı karşıya kaldığı krizler sırasında her daim bu komşu ve Müslüman ülkenin halkı ve hükümetinin yardımına koşmuştur. Nitekim terör örgütü IŞİD'in saldırısı sırasında Irak halkı ve hükümetinin yanında durarak, terörizmin kökünün kazınmasına büyük katkı sağladı ve ardından iki ülkenin ticari ve ekonomik münasebetleri daha da gelişti.

İşte bu özellikler İran ile Irak münasebetlerinde önemli noktalar ve konular sayılıyor.

Ancak son senelerde ABD yoğun bir şekilde, Tahran ile Bağdat ilişkilerinde gerginlik çıkarmaya çalışıyor ve bu doğrultuda, Tahran ve Bağdat arasındaki ticari işbirliği seviyesini azaltmak için bir takım sabotajlarda bulunmuştur. Bu doğrultuda, Beyaz Saray, İran ile Irak'ın ikili ticaretinde engeller çıkarmak için çeşitli yaptırımlar uygulamaya koymuştur. Ancak ABD'nin yaptırımları ve engelleme çabaları hiçbir zaman iki komşu ve dost ülkenin münasebetlerini özellikle ticari ve ekonomik ilişkilerini etkileyebilmiş değil. Nitekim İran ile Irak, tüm bu engelleme ve yaptırımlara rağmen ikili ticaret hacmini 20 milyar dolara çıkarmayı hedeflemişlerdir.

Bu arada her iki ülke yetkilileri çeşitli zamanlarda sürekli bir araya gelerek çeşitli konularda görüş teatisinde bulunmaya özen gösteriyorlar. nitekim Irak Dışişleri Bakanı Fuad Hüseyin, İran Dışişleri Bakan Yardımcısı Muhammed Hasan Şeyhül-İslami ile Türkiye'deki Antalya Diplomasi Forumu sırasında bir araya gelerek ülkesinin başta İran olmak üzere komşu ülkelerle en iyi ilişkileri kurmaya istekli olduğunu söyledi.

yine Aralık 2021'de iki ülke dışişleri bakanları Tahran'da bir araya gelmişlerdi.

Irak Dışişleri Bakanı Fuad Hüseyn'in bugün Tahran'a gerçekleştirdiği ziyareti de ikili siyasi ve ekonomik ve ticari ilişkilerin gelişmesi açısından önem arz ediyor. Çünkü İran İslam Cumhuriyeti'nin 13. hükümetinin öncelikli politikaları arasında Irak dahil komşularla ekonomik ve ticari ilişkilerin gelişmesi yer almakta. Doğal olarak İran ile Irak yetkilileri arasında gerçekleşen görüşmeler ve bu görüşmelerde alınan kararlar ve yapılan anlaşmalar, ikili ilişkilerin gelişmesine önemli derecede katkı sağlamakta.

Irak Dışişleri Bakanı Fuad Hüseyn'e Tahran ziyaretine Irak Ulusal Güvenlik Danışmanı Kasım el Araci ve İçişleri Bakanlığı İstihbarat Servisi Başkan Vekili Ahmed Abu Rağif de eşlik ediyor.

Demek ki, Irak Dışişleri Bakanı'nın Tahran ziyaretinde siyasi ve ekonomik konuların yanısıra güvenlik konular da büyük önem arz etmekte. Son sıralarda Irak'ta Şelemçe sınır kapısının açılması için protesto eylemi düzenlenmiş, eylemciler, bu kapının yeniden açılmasını istemişlerdir.

Görüşmelerde muhtemelen bu gibi konular de ele alınacaktır.

Sonuç itibarıyla İran ile Irak ilişkileri son dönemlerde ABD tarafından sebebiyet verilen sorun ve sıkıntılara rağmen iyi şekilde seyir etmiştir ve bugün de Irak Dışişleri Bakanı'nın Tahran'a yaptığı ziyareti, iki ülkenin ikili münasebetlere verdikleri önemi göstermekte./

 İran Cumhurbaşkanı Seyyid İbrahim Reisi, resmi temaslarda bulunmak üzere dün akşam Tahran’a gelen Irak Dışişleri Bakanı Fuad Hüseyin'i kabul etti.
 

Reisi, İran’ın güçlü ve birleşik bir Irak'tan yana olduğunu belirterek; "Irak'ta tüm siyasi partilerin işbirliği ile Irak halkının çıkarlarına dayalı bir siyasi uzlaşıyı görmeyi umuyoruz. " dedi.

İran ve Irak'ın ortak güvenlik ve çıkarlara sahip olduğuna dikkati çeken Reisi, "Düşmanlar iç içe kenetlenmiş güvenliğimizi zedeleyemez.” ifadesini kullandı.

Cumhurbaşkanı Reisi, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Tahran, komşu ülkelerden özellikle Irak’tan Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) ve diğer topraklarından İran İslam Cumhuriyeti'nin güvenliğine zarar verecek her türlü varlığın bulunmasına izin vermemesini bekliyoruz.

İran İslam Cumhuriyeti, komşularına karşı kardeşliğini pratikte kanıtlamıştır. Bu nedenle komşu ülkelerden bölge düşmanlarının komploları konusunda duyarlı olmalarını istiyoruz.

Ne yazık ki IKBY bazı şeyleri ihmal etti. İran İslam Cumhuriyeti olarak Siyonist Rejimin faaliyetlerini yakından izliyoruz. Çocuk katili rejimle işbirliği yapmak gizlenemez ve bölge güvenliğinin tehlikeye atılmasına asla izin vermeyeceğiz.”

İbrahim Reisi, "Irak'ın güvenliği Iraklılar tarafından sağlanmalı. Bu ülkede yabancıların varlığı güvenliği sağlayamaz." dedi.

Söz konusu görüşmede Fuad Hüseyin de “Irak toprakları İran'ın güvenliğini tehdit edecek bir yer olmayacak ve İran’ın çıkarlarına yönelik herhangi bir tehdidi önlemek için güvenlik alanında kapsamlı işbirliğine hazırız.” diye konuştu.