
کارگر
Allah İçin Nefret Etmek -1
Allah’tan başkasına muhabbet beslemek, sapma olduğu gibi, bu muhabbetin kendisi de zarar vericidir.
İnsanın kemali, onun iradî amellerinin sayesinde gerçekleşir; yapmayı irade ettiği ameller de muhabbetinin mahsulüdür. İnsanın bir şeye muhabbeti yoksa onu irade edemez, irade etmezse eylem ve hareketi de yapamaz. Aynı şekilde bir şeye nefret duymuyorsa, onu terk etmesi de söz konusu olamaz. Velâyet ve beraet, muhabbet ve adavetten kaynaklandığı için tevelli ve tebberi, dinin esaslarından sayılmıştır. İnsanın sevdiğine tevellisi, buğz ettiğinden de teberrisi vardır. Muhabbetin ve adavetin ölçüsü açıklanmadığı müddetçe, tevelli ve teberri meçhul kalacak ve anlaşılamayacaktır.
Bir önceki makalede tevelli ve teberrinin, iradet ve kerahet, muhabbet ve adavet ile olan ilişkisini ve aynı şekilde şehvet ve gazap, cezp ve def’ ile olan bağını açıklamaya çalıştık. İnsandaki bu duygunun, en alt seviyesinin “cezp ve def’”, en yüksek ve yüce derecesinin ise “tevelli ve teberri” olduğunu beyan ettik. Bu iki makam arasında çeşitli merhale ve aşamalar da mevcuttur. Yine önceki makalede açıkladık ki, muhabbetin merkezi ve yeri insanın kalbidir ve insanın birden fazla kalbi yoktur. Hakka muhabbet, batılı sevmekle bağdaşmaz ve bir yerde toplanamazlar. Bu konuyla ilgili ayetleri de delil olarak aktardık.
İmam Sadık (a.s) buyuruyor:” İman, hübb ve buğzdan (sevgi ve nefretten) başka bir şey değildir.” Dinin özü muhabbettir, insan tüm eylem ve hareketlerini muhabbet esası üzerine yapar.
Hz. İbrahim (a.s), kendisine melekut âlemi gösterilmesiyle birlikte, tevhide delil ikame ederken muhabbet yolunu seçiyor: “Ben batanları sevmem.” (A’râf / 6)Yok olacak bir şeyin mahbup olmaya liyakati yoktur. İnsan eğer kendisine veya tabiat âlemindeki varlıklardan birisine muhabbet beslerse, bir batışla yok olan bir şeye gönül bağlamış olacaktır. Mahbup yok olunca, mahbubu ile arasında bağ olan muhabbet de yok olup kendisine zarar verecektir. Muhabbet ve mahbup daimî ve ebedî olursa, insana fayda sağlayacaktır. Mahbup fani olursa, ona beslenen muhabbet, insanı derde salacağı gibi onun yok olmasıyla da yok olacaktır. Çünkü mahbupsuz muhabbet devamlı azap verir insana.
Allah’tan başkasına muhabbet beslemek, sapma olduğu gibi, bu muhabbetin kendisi de zarar vericidir. Bunun için Hz. İbrahim (a.s) ibadet ve kulluğa lâyık olanın mahbup olması gerektiğini söylüyor. Yüce Allah da müminleri, Hz. İbrahim’in (a.s) gittiği yolu ihya etmeye davet ediyor. Hz. İbrahim (a.s ), “Ben batanları sevmem.” sözüyle, Allah’ı sevdiğini belirtiyor; Allah da, O’nu kendisine dost edindiğini beyan ediyor, “Allah İbrahim’i kendisine halil seçti.” sözüyle, müminlere hitaben buyuruyor ki: “İbrahim’e gerçekten de en yakın olanlar, ona tâbi olanlarla bu Peygamber’dir.” (Âl-i İmrân / 68)Müminler ve Peygamber, Hz. İbrahim’e tâbi olarak onun mantığını ihya etmeye herkesten daha evlâdırlar.
Melekut âleminin sırlarını görmekten kaynaklanan mantık şudur: Yok olan ve fani olan, mahbup olamaz. Bu mantık, Ehlibeyt İmamları’nın ibadet felsefesinde de görülmektedir. Buyuruyorlar: “Biz, Allah’a O’nu sevdiğimizden dolayı kulluk ve ibadet ediyoruz; cennet arzusuyla ibadet eden tüccarlar gibi ve cehennem korkusuyla ibadet eden köleler gibi değildir bizim ibadetimiz.” İmamlar’ın ibadeti bu asla ve mantığa göredir. Çünkü ölümsüz ve hay olana, muhabbet ebedî olabilir; nefsî istek, arzu ve geçici lezzetlerin hiçbirisi bu mantıkta yer alamaz.
Unutulmaması gerekiyor ki, muhabbet tarikattır, muhabbet yoldur, muhabbet şeriattır. Muhabbet insanın kafasında bir şeyi hayal edip, onu seviyorum, demesi değildir.
Âl-i İmrân Suresi’nde belirtildiği gibi: “De ki Allah’ı seviyorsanız bana uyun.”Sevmek, Resulullah’a (s.a.a)tâbi olmak, ona uymaktır. Eğer birisi Allah’ı sevdiğini iddia eder, Resulullah’ı takip etmezse, bilmelidir ki onun iddiası mesnetsiz ve yalandır.
Yüce Allah Nûr Suresi’nde (62) müminlerin, Resulullah’ı yalnız bırakmayacaklarını ve önemli işlerde devamlı yanında olacaklarını beyan ediyor: “Müminler, ancak Allah’a ve Resul’üne inanırlar ve onunla beraber, topluluğu gerektiren bir işte bulunurlarsa, izin almadan bırakıp gitmezler.” İtikadî olarak Allah’a ve Resul’üne (s.a.a) iman ederler, toplumsal alanda ümmetin birlikte yapması gereken işlerde rehber ve önder olan Peygamber’i yalnız bırakmazlar. Kendi şahsî işleri olsa dahi, Peygamber’den izin almadan, onunla istişare etmeden ayrılmazlar. Bütün dinî meselelerde Peygamber lider ve rehber olduğundan, önde gider ve ilâhî hükümleri uygular; Allah’ın muhabbetini kalbinde taşıyan müminler de arkasından hareket ederler.
Muhabbet, sessiz kalmak ve oturmakla bağdaşmaz. Rivayetlerimizde Allah’ın mahbupları arasında kimin daha yüksek makama sahip olduğu da beyan edilmiştir. İmam buyuruyor: “İnsanların en üstünü, ibadete aşık olandır...” Aşk, muhabbetin kâmil merhalesidir. Aşk, var olanı koruyan ve sahip olmadığını talep etme şevkidir. İnsan, şevkle ibadet eder, ibadet aşkına ulaşmak için. Çünkü İmam buyuruyor ki: “İnsanların en üstünü, ibadete aşık olandır...” İbadetin kendisi de mabuda aşık olmaya götüren bir yoldur.
İbadet; aşık olmanın başlangıcıdır, yolun yarısında olmaktır, ibadete aşık olan henüz hedefe ulaşmamıştır. Kimin maşuku, mabut olan Allah olursa o hedefe ulaşmıştır. Sadece ibadete aşık olmak yetmez. Rivayette belirtilen “İnsanların en üstünü, ibadete aşık olandır....” sözünden maksat, ibadeti sadece ilahî görev olarak yerine getiren, ibadetten lezzet alan ve ibadeti seven değildir; bunların yanı sıra muhabbetin en yüksek derecesi olan “aşk” derecesine ulaşandır maksat.
İslâm’ın iftiharlarından olan Seyyid İbn Tavus (r.a), çocuğunun buluğ çağına erdiği günü bayram olarak kutluyor ve şöyle diyor: “Allah’a şükret ki, ölmedin ve Allah’ın emirlerinin muhatabı oldun. Şimdiye kadar Allah seninle konuşmuyor, seni muhatap almıyordu ve senden bir şey istemiyordu; ama artık sen, Allah’ın, “Ey iman edenler!” sözünün muhatabı oldun. Allah’ın bu sözüyle konuştuğu kimselerden biri oldun. Bu hitap, ilâhî emirleri yerine getirmek için seni mükellef kılmıyor, ilâhî emirleri yapmak ile şereflendiriyor. Çünkü Allah’ın emirlerini yerine getirmek zahmet ve külfet değil, şereftir.”
İşte bu sözler o gerçek muhabbetin ürünüdür. “İnsanların en üstünü, ibadete aşık olandır...” rivayetinin sırrı da budur. İnsan, bu dereceye ulaştığında anlar ki, yalan aşk, maşukun yok olmasıyla dert verir, azap verir. Mahbubun yok olmasıyla verdiği dert ve azabı herkes anlayamaz, yalnız gerçek muhip anlar. İnsanların en üstünü “Ölümsüz Hay” olana aşık olanlardır. Mahbup ebedî olduğundan, muhabbetin son derecesi olan aşk da gerçek olacaktır. Aşk, maşukun eserlerini aşık olanda ihya eder, yaşatır.
Aşk kelimesi Arapça’da “aşaka” kelimesinden alınmıştır. “Aşaka” sarmaşığa benzer bir bitkidir. Ağaçların gövdesine sarılır ve ağacın nefes almasını engelleyerek yapraklarının sararmasına sebep olur ve ağacın vaktinden erken solmasını sağlar. Aşığın, sararmış görünmesinin sebebi, aşkın onun nefes almasını engellemesinden, aşk ve şevkin, insanın hayvanî boyutunun gelişmesine mani olmasındandır. Aşk, İnsanın bedensel ve cismî olarak gelişmesini engeller ve her şeyden üstün olan kendi gelişmesinin peşindedir. “İbadete aşık olan insanların en üstünüdür.” sözü, yani ibadetin insanı tamamen çepeçevre sarması bütün varlığıyla ibadeti hissetmesidir.
Namaz kılarken edilen niyet, fikhî olarak niyet sayılır; ama mâna ehlinin yanında bunun kendisi gaflettir. Bir kimse namaz kılarken, “Öğle namazını kılıyorum kurbeten ilellah” cümlesini aklından geçirirse, bu fıkhî olarak niyet sayılır; ama irfan ehlinin nezdinde niyet değil, gaflettir. Çünkü niyet, tabiat âleminden kopup Allah’a yönelme, mahbuba koşmadır.
Namazın başından sonuna kadar dünya işlerini düşünen ve aklı insanlar arasında olan kimsenin, namazın sonunda “Esselamu aleykum ve rahmetullahi ve berekatuh” demesi, nasıl doğru olabilir?! Çünkü dışarıda olan biri içeri girdiği zaman, insanların arasında olmayan biri onların yanına geldiği zaman selâm verir, insanların arasında olan selâm vermez ki!
Namazda aklı tamamen dünyada ve insanlarda olan birisi, insanlardan ayrılmamış ki bitince “Esselamu aleykum...” desin. Ama namazını, “Namaz, müminin miracıdır.”hadisine göre kılan, “Namaz kılan, kiminle münacat ettiğini bilse, asla namazı bitirmez.”hadisini anlayarak Rabbü’l-Âlemin ile münacat eden ve “Namaz, her muttaki insanın (Allah’a) yaklaşma vesilesidir.”hadisine teveccüh ederek namazını kılan insan, niyetiyle tabiat âleminden uçmuş, dünya ve insanlardan kopmuş ve kimseyi aklından geçirmemiş, sadece kendisi ve mabudu vardır namazında ve namazı sona erince miraçtan iniyor, Allah ile münacattan bitiyor ve insanların arasına dönüyor, bundan dolayı “Esselamu aleykum ve rahmetullahi ve berekatuh” diyor. Tekbiretü’l-İhram’ı ( Allah-u Ekber) ihram bağlamak olan; Lailaheillellah’ı Allah’a teslim olmak olan ve Selâm’ı bitiş olan namazdan sonra verilen selâm gerçek selâmdır.
İnkılabı Yeniden Okumak
Allah’ın adıyla
İslam İnkılabı geçen 11 Şubat’ta kırk yaşına girdi. Geçen bu süre içerisinde ülke içinde ve dıştan onlarca saldırıya, karışıklığa, savaşa, çok yönlü uluslar arası yaptırımlara, baskılara maruz kalmasına rağmen dimdik ayakta durmakta ve hayatını sürdürmektedir.
İmam Humeyni’nin(ra) liderliğinde İran’da gerçekleşen İslam İnkılabının ilk on yılı zafer, İslam Cumhuriyetinin anayasasını tedvin ve anayasal organlarını oluşturma, iç karışıklıklara ve dış müdhalelere karşı direniş, Irak aracılığıyla başlatılan savaş ve varlığını koruma dönemi olarak tanımlanabilir.
İmam Humeyni’den sonra İnkılap liderliğini üstlenen İmam Hamanei dönemi ise 1989 yılından beri hala devam etmektedir.
Bir çok açıdan İran tarihinin belki de en parlak dönemlerinden biri olarak nitelenebilecek bu 29 yıllık sürede İran’da çeşitli alanlarda gözle görülür gelişme ve ilerlemeler kaydedildi.
Bu dönemde İnkılap çok doğal olarak içeride çeşitli aşamalar geçirdi, farklı yorumlara tabi tutuldu, işbaşına gelen hükümetlerin siyasetleri bu yorumlarda etkili oldu
Bu dönemi işbaşına gelen hükümetlerin izledikleri ekonomik, siyasal, kültürel çizgiler ve dış siyaset açılarından dört cumhurbaşkanı dönemini dört ayrı aşamada değerlendirmek mümkündür. Bu aşamalrın her birini ayrıntılı değerlendirmek ancak müstakil makalelerle mümkün olduğundan burada ana hatlarıyla ve birkaç cümleyle değinip geçeceğiz.
Yapım- Onarım Hükümeti(1989-1997) : İmam’ın vefatından sonra yapılan ilk seçimlerde cumhurbaşkanlığına seçilen Haşimi Rafsancani, ülkenin sekiz yıl süren savaştan yeni çıktığı da dikkate alınarak ekonomik alanda tüm bütçe ve enerjisini ülkenin yapım onarımına harcadı denilebilir. Batı ile özellikle de ABD ile uzlaşma yanlısı olduğunu ömrü boyunca gizlemeyen Mewrhum Rafsancani, İmam Hamanei’nin karşı çıkması sonucu geri adım adım atmak zorunda kaldı. Ülkenin kalkınmasıyla birlikte zengin-fakir uçurumu ve adaletsizlikler ilk defa bu dönemde halkın gündemine yansıdı.
Haşimi Rafsancani kendi cumhurbaşkanlığının ömür boyu uzatılması için anayasanın değiştirilmesi doğrultusundaki çabaları kabul görmese de sadece kendi döneminde değil bir sonraki cumhurbaşkanı Hatemi ve şimdiki cumhurbaşkanı Ruhani’nin seçilmesinde ve yine izlenen iç ve dış siyasetlerde etkisini sürdürdü. İnkılap lideri ile mücadele yıllarından başlayan dava arkadaşlığına rağmen İnkılabın nasıl sürdürülmesi, dış siyaset ve özellikle de adaletin yerleştirilmesi konularında farklı görüşlere sahipti.
Reform Hükümeti(1997-2005): Tekelciliğe son vermek, sivil toplum oluşturmak ve anayasal reformlar sloganlarıyla cumhurbaşkanlığına seçilen Seyyid Muhammed Hatemi döneminde ekonomi tamamen önceki hükümetteki teknokratlara teslim edildi ve kapitalist ekonomik sisteme aynen devam edildi.
Bu dönemde amaç anayasada değişiklik yaparak sistemi reforme etmek olarak ilan edilse de daha çok İnkılabın anti emperyalist vb temel ilkeleri dünya ile kaynaşma adı altında ilk defa açıkca sorgulanmaya başlandı. Sivil toplum, kültürler ve dinler arası diyalog vb. batı uygarlığı değerlerinin kabullenilmesi çabalarının gündemde tutulmaya çalışıldığı gözlemlendi. İran’ın nükleer teknolojisi ilk defa bu dönemde Batılı ülkelerle görüşmeye açıldı ve Batı’nın vaatlerine kanılarak nükleer teknoloji faaliyetleri üç yıl süreyle tatil edildi.
Hatemi dönemi icraattan çok temel kavramların tartışmaya açıldığı ve rehber ile cumhurbaşkanı arasında İnkılabın ve hükümet şeklinin farklı açılardan değerlendirildiği bir dönemdir.
Adalet Hükümeti(2005-2013): İslami hükümet veya Adalet hükümeti sloganıyla cumhurbaşkanlığına seçilen Mahmud Ahmedinejad’ın ilk işi geçmiş dönemlerde çeşitli sebeplerle İnkılap ilkelerine duyarsızlaşmış halkla İnkılabı yeniden barıştırmak oldu. Bakanlar kurulunu sekiz yıl boyunca başkent Tahran yerine sırasıyla eyalet merkezlerinde düzenledi, bakanlarıyla birlikte tüm şehirlere, kasabalara ve hatta bazen köylere kadar giderek halkla görüşerek problemleri yakından izledi. İmam Hamanei’nin ifadesiyle İnkılabı yeniden rayına oturttu. Ekonomik eşitsizliği giderme yönünde devlet şirketleri hisselerinin bir bölümünü işçi, memur ve köylülerden oluşan yaklaşık 50 milyon dar gelirliye "adalet hissesi" adı altında dağıttı, dar gelirliler için yaklaşık 4 milyon toplu konut inşa ettirdi ve enerji fiyatlarını yükselterek dolaylı destek yerine kişi başına doğrudan(45 USD kadar) ödeme yapmaya başladı. Dış siyasette ise İnkılabın anti emperyalist siyasetlerini yeniden ihya etti.
Ahmedinejad, BM Genel Kurullarında ve başka uluslar arası platformlarda önceki cumhurbaşkanlarının aksine utanmadan çekinmeden İnklabın hedeflerini dile getirdi, dünyaya hakim sulta sisteminin zulümlerini ifşa etti.
Önceki hükümet döneminde tatil edilmiş nükleer teknolojiyi yeniden faaliyete geçirdi, santrifuj sayısını 10-15 adetten 20 bine çıkardı, %3 zenginleştirmeye ilaveten %20’ye kadar zenginleştirme gerçekleştirdi. Füze teknolojisinde ilk defa katı yakıtla çalışan balistik füze geliştirildi, uzaya araştırma uydusu ve canlı hayvan gönderecek füzeler geliştirildi ve uzaya gönderildi. Ancak bu ilerlemelere paralel olarak başta ABD olmak üzere Batılıların çok yönlü yaptırımlarına maruz kaldı ve sekiz yıllık hükümetinin son bir buçuk yılında iç ve dış baskılar yüzünden ülkede ekonomik kriz yaşandı.
Daha önceki dönemlerde bakanlıklar da dahil üst düzey görevlerde bulunan kişi ve çevrelerin reformist ve muhafazakar demeden ekonomik ve bürokratik tekelini kıran, genç yöneticilerle çalışan Ahmedinejad bu yüzden yerleşik güç odaklarının hışmına uğradı ve bu durum hala bile devam etmektedir.
Tedbir ve Ilımlılar Hükümeti(2013- ): Santrifujlar da dönsün ekonominin çarkları da dönsün sloganı ile cumhurbaşkanlığına seçilen Hasan Ruhani önceki hükümeti dış siyasette tedbirsizlikle suçlayarak nükleer görüşmelerde başarılı olacağını, yaptırımları kaldırtacağını ve ekonomiyi kısa sürede düze çıkaracağını vurgulamaya başladı.
Küresel köyün muhtarıyla(ABD) uzlaşma, mevcut dünya sistemine uyum sağlama söylemiyle hükümetin bütün enerjisini dış siyasete ve 5+1 grubuyla görüşmelere ayıran H.Ruhani ilk iş olarak New York’a giderek BM Genel Kuruluna katıldı ve İnkılaptan sonra ilk defa bir ABD cumhurbaşkanı ile görüşmek ısrarını ortaya koydu. İmam Hamanei’nin karşı çıkmasıyla doğrudan görüşmekten vazgeçerek New York’ta iken ben değil, Barack Obama aradı bahanesiyle telefonda ABD başkanıyla görüşme yaptı. Üç yıl süren nükleer görüşmeler sonucunda İran’ın nükleer faaliyetlerini 10-15 yıl süreyle durdurma, bazı tesisleri imha, bazı tesisleri kapatma ve araştırmaları durdurma karşılığında BM, AB ve nükleerle ilgili-insan hakları, füze vs değil- ABD yaptırımlarının kaldırılacağı konusunda anlaşıldı. Ancak İran bütün taahhütlerine yerine getirmesine ve anlaşma üzerinden iki yıldan fazla bir süre geçmesine rağmen ABD verdiği sözde durup yaptırımları kaldırmadığı gibi yeni yaptırımlar da uygulamaya başladı.
Halkın suyunun teminini bile nükleer anlaşmaya bağlayan H.Ruhani, nükleer anlaşmadan sonra ekonomiyi düze çıkarıp halkı rahatlatamadığı gibi ülkede görülmemiş bir ekonomik durgunluk ve işsizlik yaşanmaktadır. İran'da son aylarda başgösteren itirazların baş sebebi de hiç kuşkusuz işsizlik ve adaletsiz uygulamalardır. Her ne kadar adaletin yerleştirilememesi sadece Ruhani hükümetiyle ilgili olmayıp eski hükümetleri, meclisi ve özellikle de yargı organını ilgilendirse de İmam Hamanei'nin son konuşmasında adaletin yerleştirilememesinden dolayı özür dilemesinde Ruhani hükümetinin yanlış siyasetlerinin rolü görmezden gelienemez.
Ruhani şimdilerde sonuç vermeyen nükleer anlaşma yetmiyormuş gibi Batı ile bölgesel meseleler ve füze teknolojisi konularında da görüşmeler başlatmanın zaruretini vurgulamakta, bazen gizli görüşmeler başlattığı da söylenmektedir. Rehber’in bu görüşmelere muhalefeti karşısında ise cumhurbaşkanının yetkilerinin artırılması konusunda referandumu gündeme getirmektedir.
İmam Hamanei'nin İnkılabı yeniden tanımlaması
İranda yaklaşık son otuz yılda iş başına gelen hükümetlerin siyasetlerini ana hatlarıyla böylece özetledikten sonra İnkılabın geldiği nokta ve geleceği ile ilgili olarak İmam Hamanei’nin görüşlerini aktarabiliriz.
İmam Hamanei, 18 Şubat 2018 tarihinde Azerbaycan Eyaleti halkından yüzlerce kişiye hitaben yaptığı konuşmada İnkılabın ilkeleri, afetleri, karşılaştığı tehditler, geleceği ve İnkılapta halkın rolü konularında İnkılabı yeniden tanımlama olarak değerlendirilebilecek aşağıdaki açıklamalarda bulundu:
ELEŞTİRİ
Halk ülkenin bazı cari meselelerini eleştiriyor, bu eleştirilerden, şikayetlerden haberdarız. Ama İnkılap, nizam söz konusu olunca halk İnkılabın yıldönümünde olduğu gibi ortaya çıkarak inkılabı sahiplenir ve savunurlar. Halk sahip olduğu inkılapçı şuur ve siyasal kemalle nizamla/düzenle yöneticileri ayırt etmektedir. Bu eleştiriler sadece hükümet, yargı organı ve yasama organına yönelik değil beni de eleştirebilirler. Bu eleştirilerle halkın İnkılabın yanında bulunması, “ümmet-imamet sistemini” savunması arasında çelişki aranmamalıdır.
İNKILABIN İŞLEVİ/FONKSİYONU
İnkılabın işlevi oldukça geniştir, İnkılabın İran’a yapmış olduğu hizmetler saymakla bitmez. Ama İnklabın en önemli ve temel işlevi tağut- yönetim sisteminin halk-yönetim sistemine çevrilmesidir. İnkılap bu işlevini Kur’an’dan ve İslami öğretilerden ilham alarak gerçekleştirmiştir.
İlahi nizam tağuuti nizam karşısındadır. İslam İnkılabı ve İslam Cumhuriyeti, ilahi nizamı “dini halk-yönetimi” olarak anlamlandırdı. Halk-yönetim sisteminde halk asıldır, halkın rolü sadece yöneticileri belirlemede değil aynı zamanda halkı hayatın bütün alanlarında görüş sahibi, tedbir sahibi, karar verici olarak görmektir. Halbuki İnkılaptan önce asırlardır tam bunun karşıtı sistemler hakimdi. Halk-yönetimi sisteminde halk istibdata/diktatörlüğe ve yabancı sultasına izin vermez. İşte bunun için başta ABD olmak üzere düşmanlarımızın İran’a düşmanlığı sadece bana ve öteki yöneticilere değil, tüm İran milletinedir. Çünkü millet burada her şeye karar vericidir. Bütün bu kazanımlar İslam Cumhuriyetinde İslam İnkılabının bereketiyle meydana gelmiştir.
İLERLEME VE ADALET
İnkılabın dördüncü on yılını(2009-2019) ilerleme ve adalet olarak adlandırdık. Ülkede gerçek anlamda ilerleme gerçekleşti, adaleti demiyoruz, adalet konusunda geri kalmış bulunuyoruz, bunda kuşku yok, kendimiz itiraf ediyoruz, ikrar ediyoruz. İlerleme ve adalet on yılında hem ilerlemede hem de adalette başarılı olmalıydık. Her alanda ilerleme kaydedildi, ama adalet konusunda çaba sarfetmeliyiz, çalışmalıyız, Allah’tan ve halktan özür dilemeliyiz. Adalet alanında müşkülatımız/sıkıntılarımız var. İnşallah mümin ve deneyimli erkek ve kadınlarımızın himmetiyle bu sahada da ilerliyeceğiz.
İNKILABIN AFETLERİ
İnkılabın önemli afetlerinden biri irticadır. İrticanın anlamı şudur: İnkılabın başlatmış olduğu ve halkın da inkılapçı azimle, hızla ilerlettiği hareketin bir yerlerde gevşemesi, durması ve geri dönmesidir. İrtica, yani geri dönüş. Tanıdığımız büyük inkılapların hemen hepsi zaferden sonraki ilk yıllarında bu belaya tutulmuştur.
Biz aradan geçen kırk yıla rağmen inkılabın şiarlarını/sloganlarını koruyabildik. Ama karşılaştığımız tehlikeyi aziz halkımıza söylemeyi kendime görev biliyorum; biz eşraflığa/üstünler, seçkinler sınıfına doğru hareket ettiysek bu irtica demektir.
Ülkede halkın zayıf tabakasına yaklaşacağımıza zengin, daha fazla isteyen tabakalarına önem verdiysek bu gidişat irticaya yönelmektir. Halka dayanacağımız yerde yabancılara dayandıysak, onların yardımına umut bağladıysak bu irticaya doğru gidiştir. Bunun oluşmasına izin verilmemelidir. Toplumun aydınları, elitleri, yöneticiler buna dikkat etmelidir. Halk ise bu gidişatı ve bizim davranışlarımızı, yöneticilerin davranışlarını duyarlılıkla takip etmeli, izlemelidir. İrtica oluştuğunda eski inkılapçılar yine işbaşında olur, ama inkılabın rotasını, yolunu değiştirmişlerdir. Sanki inkılap, öncekiler gitsin yerlerine biz gelelim diye yapılmıştır, anlamı ortaya çıkar. İnkılap bunun için yapılmadı. İnkılap yani değişim, rotanın değiştitilmesi, yüce hedeflerin nazara alınması ve ona doğru harekettir, bu hedefleri unutursak artık buna inkılap denmez.
İNKILABIN DEVAMLILIĞI
Bazıları İnkılabın sadece 1979 yılında gerçekleştiği ve bittiğini sanırlar, bu hatadır. İnkılap 1979 yılında başladı, bitmedi. Değişimin başlangıcı, toplumun ıslah hareketinin başlaması 1979’da meydana geldi. Bu harektin tedrici olarak derinleşmesi, genişlemesii yayılması, akıllıca ilerlemesi, devam etmesi gerekir, durması değil. (...) İnkılabın bir düzen olmadan varlığını sürdürmesi de anlamsızdır. Bunun için inkılapçılık adına düzenin her şeyine itiraz etmek, eleştirmek de doğru değildir.İnkılap eşittir inkılapçı düzen. Bu İslami düzen ümmet-imamet düzenidir, dini halk-yönetim düzeni İnkılabın hedefleriyle, inkılapçı yönlendirmeyle birlikte olmalıdır ve bu gerçekleştirilmelidir. Bu duyarlılık halk arasında sürdürülmelidir.
Yöneticilerin, sorumluların eşraflığa yönelmesi, ayrıcalık gütmesi, beytulmala laubali davranması, mustaz’af sınıfa itina etmemesi vb davranışlar İnkılap karşıtı hareketlerdir. İslam düzeninin tüm organları, teşkilatı İnkılabın hedeflerine göre hareket etmelidir.
İKTİSAT
Bugün ülkenin gündemdeki önemli meselesi iktisattır. Ülke iktisadının ıslah edilmesi için yaılması gereken “direniş ekonomisidir”. Direniş ekonomisi sınırlarımız içinde hapsolunmak veya mahsur kalmak değildir. “Dünya ile ilişki içerinde olacağız” demek doğru değildir. Direniş ekonomisi dünya ile ilişkilere engel değildir, ama kendi halkımıza güvenmeliyiz. İçeride üretim ve dışarıya yöneliştir. Halkın yetenekleri, imkanları, sermayesi üretime ve servet icadına yönlendirilmeli, ihtiyaç oranında ithalat yapılmalı ve üretimin artması için ihracatımızı yükseltmeliyiz. Ekonomik ilişkilerimiz olmalı, dış sermaye çekilmeli, bunda kimsenin terddütü olmasın. Ekonomi yabancılara teslim edilmemeli, tedbir ve yönetimi fdahili müdürlere verilmelidir.
DIŞ SİYASET
Yabancılara güvenmek tehlikelidir. Yabancıdan yararlanılmalı ama güvenilmemelidir, ülkenin kaderine tedrici olarak musallat olmalarına izin verilmemelidir. Sorumlular bu hususa önem vermelidir.
Nükleer anlaşma konusunda yabancılara güvenmenin sonucunu gördük. Nükleer görüşmelerde onlara güvendik ama bunun hiç bir yararını görmedik.
Dış siyasette doğuyu batıya, komşuyu uzakta olana, bizimle müşterekleri olan ülke ve milletleri ötekilere tercih etmeliyiz.
ÖNCELİKLER
- Cihad yönetimini eskimiş yönetim biçimine tercih etmeliyiz. Yürütmeden, yargıya ve çeşitli organlara kadar cihad yönetimine sarılmalıyız. Bu düznsizlik anlamına alınmamalı; tedbirli davranmak, çok çalışmak, geceyi gündüze katmak, işleri takip etmektir cihad yönetimi.
- Dahili siyasette işlerin dağıtımı partilere, akımlara bağlı olan azınlıktaki kesimlere değil halka öncelik verilmelidir.
- Hizmet vermede mustaz’afları, geri kalmış bölgeleri, kenarda köşede kalmış bölgeleri müreffehlere terdih etmeliyiz.
-Savunma siyasetlerinde ülkenin bugün ve yarını için ihtiyaç duyulan her yönteme başvurulmalı, her araç yapılmalı ve yenilenmelidir. Tüm dünya karşı çıksa savunma ihtiyaçlarını karşılamalıdır.
- Ekonomide istihdam sahası açmak ve üretim en önemli meselemizdir. Gençler inkılabın ilerlemsinin motorudur, kendilerini hazırlamalıdırlar.
Ziya Türkyılmaz
Irak'tan Amerika'ya Uyarı
Irak Dışişleri Bakanı; bu ülkenin egemenliğini, Bağdat'ın kırmızıçizgisi olarak niteledi, Amerikalıların daimi varlığının Irak'ta olmaması gerektiğinin altını çizdi.
Irak Dışişleri Bakanı İbrahim Caferi dün akşam Rusya ziyareti sonrası yaptığı açıklamada; Irak hükümetinin Irak'ın egemenliği konusunda hiç bir güçle şakasının olmadığını bildirerek, hatta 2. Dünya savaşı sonrası oluşturulan Amerikan askeri üslerinin gölgesinin halen Güney Kore, Türkiye, Japonya ve diğer birçok dünya ülkesinde devam ettiğini ve bu üslerin söz konusu ülkelerin milli egemenliklerini ihlal ettiğini bildirdi.
Irak'ın 2014 tarihinde BM Güvenlik konseyinde IŞİD'e karşı mücadele için uluslararası güçten yardım talep ettiğini ve aynı dönemde söz konusu güçlere bu yardımın kesinlikle Irak'ın hakimiyet ve bağımsızlığını ihlal etmemesi gerektiğini ilan ettiğini belirten Caferi, Irak'ın egemenlik hakkının kendi kırmızı çizgileri olduğunu, Moskova ziyaretini ise iki ülke arasındaki ilişkilerin daha da güçlendirilmesi amacıyla yaptığını söyledi.
Irak milletvekilleri geçtiğimiz Perşembe günü, IŞİD'e karşı Irak ordusuna yardımda bulunan güçlere teşekkürde bulunarak, Irak hükümetinden Amerikan güçlerinin Irak topraklarından çıkması için bir takvim hazırlamasını istedi.
Iraklı kaynaklar halı hazırda Irak'ta 9 bin civarında Amerikan askerinin bulunduğunu bildirmekteler. Amerika ise Irak topraklarında kendisi için kalıcı üs kurmaya çalışmakta.
İmam Hamaney: Kudüs'te cemaat namazı kılacağınız gün yakındır
İslam İnkılabı Rehberi Ayetullah Hamanei bugün Suriye Vakıflar Bakanı ve bir grup Suriyeli dinadamını kabul ettiği görüşmede, Kudüs'te cemaat namazının kılınacağı günün yakın olduğunu belirtti.
İslam İnkılabı Rehberi bugün Tahran'da Suriye Vakıflar Bakanı ve beraberindeki heyeti kabul ettiği görüşmede, "Siyonist rejimin yıllar önce İran'a gelecek 25 yıl içinde bunu şunu yapacağız diyordu, aynı dönemde biz de gelecek 25 yılı siz görmeyeceksiniz dedik" açıklamasında bulundu.
Kabulde imam Hamanei, bölge ülkeleri ve milletlerinin direnmek için kesin karar alırsa, düşmanın hiçbir halt edemeyeceğini belirtti.
İslam İnkılabı Rehberi imam Seyyid Ali Hamanei kabulde yaptığı açıklamada; "Suriye bugün ön cephede yer almıştır ve bizim görevimiz Suriye'nin mukavemetine destek vermektir." diye konuştu.
İslam İnkılabı Rehberi, Suriye'nin muhterem Cumhurbaşkanı Beşar Esad'ın büyük bir mücahit ve direnişçi simasında ortaya çıktığına işaretle, Esad'ın dimdik durduğunu ve sarsılmadığını, bunun bir millet için çok önemli olduğunu ifade etti.
Imam Hamanei beyanatının devamında şöyle konuştu: Siz zillet içinde yaşayan gördüğünüz Müslüman milletler, zelil değil, liderleri zelildir. Eğer bir milletin İslam ve kendi kimliğiyle onur duyacak liderleri olursa, o millet aziz olacak. Düşman böylesi bir millet için bir şey yapamaz."
İslam İnkılabı Rehberi, İslam İnkılabı'nın hayatının 40. yılına girdiğine işaretle, İnkılab'ın ilk gününden itibaren, gerek ABD, gerek Sovyetler Birliği, gerek NATO, gerekse gerici bölge ve Arap ülkeleri iş tutarak, İran aleyhinde girişimde bulunduklarına rağmen, ancak giderek daha büyüyüp, ilerlediklerini, bunun anlamının büyük güçlerin istediği şeyin illa gerçekleşecek olmadığını beyan etti.
Imam Hamanei, bu meselenin milletleri bilinçlendirip, ümit ve güç verdiğini belirterek, "Eğer biz ve siz ve bölgedeki direnişin diğer unsurların kararı kati olursa, düşman hiçbir halt edemez" diye açıklamada bulundu.
İslam İnkılabı Rehberi ayrıca, İslam ümmetinin Suudilerin girişimleri gibi istikbar politikalarından kaynaklanan anlaşmazlıklara kararlı şekilde karşı koymak olduğunu belirterek, "Biz Londra'nın desteklediği Şii ve ABD ve İsrail'in desteklediği Sünni'yi kabul etmiyoruz, çünkü İslam, küfür, zulüm ve istikbara karşıdır" beyanatında bulundu.
Hamas: İran İslam Cumhuriyeti en zor şartlarda dahi Filistin’e sahip çıkmıştı
Hamas Siyasi Büro üyesi İzzet el Şark, el Kudüs gazetesine yaptığı açıklamada; Siyonist İsrail rejimi karşısında direnişi destekleyen tüm İslam ülkeleri ile işbirliğine hazır olduklarını söyledi.
İran ile ilişkilerini geliştirmek istediklerini ifade eden İzzet el Şark, İran’ın en zor şartlarda dahi Filistin’e sahip çıktığını vurguladı.
Hamas’ın tüm Arap ve İslam ülkeleri ile işbirliğine hazır olduğunu belirten el Şark, Suriye tarafından Golan tepelerinde düşürülen Siyonist İsrail rejimine ait savaş uçağına işaret ederek; “Düşmanımız ortak ve düşmana yönelik her türlü siyasi, askeri ve ekonomik darbe Filistin’e hizmet etmektedir” dedi.
Son günlerde işgalci İsrail rejimi ile artan gerilime ilişkin değerlendirmede bulunan Hamas’ın siyasi büro üyesi İzzet el Şark, gerilim ve çatışmadan yana olmadıklarını ancak rejimin özellikle Gazze’ye yönelik herhangi bir askeri saldırısına sert bir şekilde karşılık vereceklerini söyledi.
Amerika ve Siyonist İsrail rejiminin Filistin meselesini Arap coğrafyasında unutturmaya çalışmasına ilişkin konuşan İzzet el Şark, Amerika ve İsrail’in bunda başarısız olacaklarını ifade ederek; “Filistin halkı ve İslam ümmeti her şeye rağmen mazlum Filistin halkının yanında olmaya devam edecektir” dedi.
İran Füzeleri İsrail’in Tüm Stratejisini Değiştirebilir
Siyonist İsrail rejimine ait askeri kaynaklar, İran’ın geliştirdiği füzelerin askeri denklemleri değiştirdiğini söyleyerek İran karşısında dikkatli olunması gerektiğini ifade etmekte.
Siyonist İsrail rejimine ait Yediot Aharonot gazetesinde rejimin askeri uzmanlarından Leks Fişman’ın kaleme aldığı yazıda Fişman, İsrail rejiminin İran’dan gelebilecek füze tehdidini ciddiye alması gerektiğini vurgulayarak; “Özellikle İran’ın Şahap füzeleri 1650 ve 1950 km. mesafeleri ile İsrail için büyük bir tehdit oluşturmaktadır” ifadelerini kullandı.
İran’ın geliştirdiği füzeler ile İsrail rejimine ait askeri tesisler, emniyet merkezleri, havaalanları ve elektrik üretim merkezlerini hedef alabileceği uyarısında bulunan İsrailli askeri uzman; “Fırlatılan 10 füzeden bir tanesinin hedefi bulması dahi İsrail’in tüm stratejisini değiştirebilir. Bu nedenle mevcut geliştirdiğimiz savunma sistemlerinin yüzde yüz işe yarayacağının garantisini veremeyiz” dedi.
Fişman son olarak, İran’ın test ettiği ve 2000 km’lik menzili olan Hürremşehr füzesinin İsrail rejimi için İran’ın Suriye ve Lübnan’daki varlığı kadar tehlikeli olduğunu söyledi
İran ve Türkiye sınır gümrüklerinde son durum ele alındı
İran'ın Ankara büyükelçisi İbrahim Tahiriyan Ferd ve Türkiye gümrük ve ticaret bakanlığı müsteşarı Cenap Aşçı, iki ülke sınır gümrüklerindeki durumu incelediler.
İbrahim Tahiriyan Ferd ve Cenap Aşçı, dün yaptıkları görüşmede, iki ülke sınır gümrükleri Razi ve Sero'da gümrüklerin modernizasyonu işlemlerinin bir an önce tamamlanması ve işlemlerin hızlandırılması kararı aldılar.
Alınan karar çerçevesinde iki gümrük kapısının 24 saat açık kalması, düzenli gözetlemelerin yapılmasına karar verildi.
Türkiye gümrük ve ticaret bakanı Bülent Tüfenkci ve mesteşar Cenap Aşçı, dün Türkiye ve İran sınır kapılarını ziyaret ettiler.
Kur'an ve Sünnette Ali Sevgisi
Peygambere uyun, ona itaat edin, umulur ki böylelikle hidayete kavuşursunuz. A'raf/15
Kur'an-ı Kerim'de bütün peygamberlerin "Yaptığımıza karşılık insanlardan hiçbir şey beklemiyoruz, bize Allah'ın rızası yeter." buyurduğu söylenmekte, Resulullah'a (s.a.a) ise özel olarak Hak Teala hazretleri şu direktifi vermektedir:
"De ki: Sizden, yakın akrabalarımı sevip saymanızdan başka hiçbir karşılık ve mükafat beklemiyorum."Şûra/23
Burada son derece ilginç bir nokta vardır. Diğer peygamberler hiçbir karşılığı istemediği halde Allah Teala neden Resulullah'ın (s.a.a) insanlardan "Yakın akrabamı sevip sayın." gibi bir talepte bulunmasını emretmiştir?
Bu sorunun cevabını yine Kur'an veriyor: "De ki: Sizden mükafat ve karşılık olarak istediğim şey de aslında yine sizin içindir, yararı yine sizedir, benim Allah rızasından başka isteğim yoktur." Sebe/47
Ayette açıkça "Karşılık olarak istediğim şey aslında bana değil, size yarayacak bir şeydir." buyrulmaktadır. Söylenmek istenen şey şudur: Benim Ehl-i beytime besleyeceğiniz sevgi, sizi kemal ve tekamüle götürecek bir bağdır aslında. İsmini "karşılık ve mükafat" koysam da gerçekte size benden ulaşacak olan nice hayırlardan biridir bu da!
Çünkü Peygamberin Ehl-i beyti her nevi pislik, kötülük ve olumsuzluktan arınmış, tertemiz kılınmışlardır. Hiç şüphesiz onları sevmek, insanoğluna, Hakka itaat ve faziletli olma gibi kazanımlar getirecektir; böylesine temiz ve günahtan arınmış bir Ehl-i beytin sevgisi elbette ki tıpkı hayat iksiri gibi etki gösterecek ve bireyin kemal bulmasını sağlayacaktır.
Bu ayetteki "yakınlar"ın en bariz numunesi, hiç şüphesiz İmam Ali'dir, nitekim tanınmış Ehl-i Sünnet alimi Fahr-i Râzi şöyle yazar:
"Zemahşeri'nin Keşşaf'ında şöyle kayıtlıdır: Şûra suresinin 23. ayeti nazil olduğunda orada bulunan sahabeler "Ya Resulullah, yakın akrabalarınız içinde kendilerini sevip saymamızın emrolunduğu bu insanlar kimlerdir, onları isimleriyle tanıtabilir misiniz bize?" diye sordular. Resul-i Ekrem (s.a.a) buyurdu: "Ali, Fatıma ve onların evlatlarıdır!"
Söz konusu ayetten sonra bizzat hadis-i nebeviyle yapılan bu açıklama ayette geçen "yakınlar"ın kim olduğunu göstermektedir: Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin hazretleri... Onları sevmek hem Allah'ın emri, hem Resulünün (s.a.a) buyruğudur. Bunu vurgulayan pek çok nokta mevcuttur:
1- Şûra 23'te geçen "Yakınlarıma sevgi ve saygıdan başka hiçbir şey" ibaresi gayet açıktır. Burada şunun altını önemle çizmek gerekir: Resulullah'ın (s.a.a) Fatıma'yla Ali'ye (a.s) ve onların evlatlarına olan sevgisi sırf kan bağından doğan şahsi bir sevgiden ibaret değildir elbet.1
Resulullah'ın (s.a.a) Fatıma'ya duyduğu ve açıkça beyan etmiş olduğu derin sevgi ve ilginin nedeni Hak Teala'ya olan fevkalade yakınlığı, emsalsiz iman ve takvası idi. Bundan dolayı Peygamberimiz (s.a.a) Fatıma'yı (a.s) pek sevmekte, ona özel bir ilgi ve saygı göstermekteydi.
"Fatıma benim vücudumun bir parçasıdır; onu seven beni sevmiş, onu inciten beni incitmiş olur."buyurmaktadır. İmam Ali, Hasan ve Hüseyin'e (aleyhim'us selam) duyduğu derin sevgi de yine aynı türdendir ki bu hususta da İslam kaynaklarında sayısız hadis ve mütevatir rivayetler kayıtlıdır. Binaenaleyh onları sevmek, bizzat Allah Teala hazretlerinin emriyle bütün İslam ümmetine farz edilmiştir; Allah Teala hazretleri bunu pekiştirmek için "Peygambere uyun, ona itaat edin, umulur ki böylelikle hidayete kavuşursunuz." buyurmaktadır. (A'raf/158) Resulullah'ın (s.a.a) onlara duyduğu sevginin nedeni, bizzat Allah Teala’nın onları "örnek insanlar" olarak görüyor ve seviyor olması ve "örnek insanlar" olarak diğer müminlere tavsiye buyurmasıdır.
Resulullah'ın (s.a.a) Fatıma'dan (a.s) başka evlatları da vardı, ama Allah Teala İslam ümmetini, onları sevmekle mükellef etmemiştir, sevgi ve saygısı farz olan isimler, bizzat Resulullah'ın (s.a.a) da açıklamış olduğu gibi Ali'yle Fatıma ve onların evlatlarıdır.
Yine bu arada Ahzab suresinin 21. ayet-i kerimesinde şöyle buyrulur: "Ant olsun sizin için, Allah'ı ve ahiret gününü umanlar ve Allah'ı çokça zikredenler için Allah'ın Resulü'nde güzel bir örnek vardır."
Binaenaleyh ayet ve hadisle de sabit olduğu üzere Âl-i Muhammed olarak bilinen İmam Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin'in (a.s) sevgisi bütün müslümanlara farz kılınmış bir sevgidir.
İmam Ali (a.s) konusunda Resulullah'tan (s.a.a) ulaşan nice hadisler arasında, Ali'nin (a.s) sevgisini vurgulayan ve müminlerin onu sevmesini hatırlatan çok sayıda sahih hadis vardır ki bunlardan birkaçını aktarmanın yeterli olacağı kanaatindeyiz:
1- Tanınmış Ehl-i Sünnet hadis ve tarihçisi İbn-i Esir, Resulullah'ın (s.a.a) Ali'ye (a.s) şöyle buyurduğunu yazar: "Ya Ali! Allah Teala hazretleri seni öyle şeylerle süsledi ki, Allah kulları nezdinde bunlardan daha güzeli yoktur: Sen dünyadan öylesine uzak duruyorsun ki ne dünya senden faydalanabiliyor, ne de sen dünyadan. Miskinlerle yoksulların dostluğunu bağışladı sana; onlar seni İmam olarak kabul ettiklerinden dolayı pek mutludurlar, ve sen onların bu tutumundan memnun... Ne mutlu seni sevene ve bu sevgide samimi ve sadık olana; yazıklar olsun sana düşman olup senin aleyhinde yalan söyleyene."2
2- Siyuti, Resulullah'tan (s.a.a) şu hadisi nakleder: "Ali'yi sevmek iman, ona düşmanlık duymak nifaktır."3
3- Ebu Naim, Resulullah'ın (s.a.a) ensara şöyle buyurduğunu yazar: "Size; benden sonra sapmamanız için kime sarılmanızı söyleyeyim mi?" (Ensar evet deyince şöyle buyurdular:) "Ali'ye sarılın! Bana gösterdiğiniz sevgi ve saygıyı ona da gösterin, Rabb'im, Cebrail vasıtasıyla bunu sizlere böylece duyurmamı emretti!"4
Ehl-i sünnet kaynaklarında hz. Ali'nin (a.s) sevgisi hakkında geçen bir diğer rivayette o hazretin çehresini seyredip sesini dinlemenin bile ibadet olduğu kayıtlıdır:
1- Taberi, Ümm'ül müminin Ayşe'den şöyle nakleder: Babam, sık sık Ali'nin çehresini seyreder, hayranlıkla ona bakardı. Bir gün "Baba, Ali'nin yüzüne neden o kadar bakıyor, onu hayranlıkla seyrediyorsun?" diye sordum. "Kızım, Resululah'ın (s.a.a) Ali'nin simasını seyretmenin ibadet olduğunu buyurduğunu kendi kulağımla duydum." dedi. (Riyaz'un Nezire c:2 s:219) Aynı konuda diğer Ehl-i Sünnet eserlerinde 20'ye yakın rivayet vardır).
2- İbn-i Hacer de yine Ayşe'den şöyle rivayet eder: Resulullah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu duydum: "Kardeşlerimin en hayırlısı Ali, amcalarımın en hayırlısı Hamza'dır. Ali'yi anıp hatırlamak ve onun hakkında konuşmak bir ibadettir." (Sevâik'ul Muhrika, İbn-i Hacer s:74.) Ayrıca diğer Ehl-i Sünnet kaynaklarında da aynı mevzuda 5 hadis vardır.
Hz. Ali, Allah ve Resulü indinde diğer insanların en sevileni ve en hayırlısıydı. Enes b. Malik şöyle rivayet eder: Her gün, ensardan birinin büyük çocuğu Resululah'a (s.a.a) hizmet ederdi. Benim sıramın olduğu bir gün Ümmü Eymen kızarmış bir tavuk getirerek "Ya Resulullah, bu tavuğu kendim aldım, kendim pişirdim, sizin için..." dedi, bunun üzerine Resulullah (s.a.a) elini kaldırıp "Ya Rabbi" buyurdu, "Bu yemeği benimle birlikte yemesi için kullarının en sevgili olanını bana gönder!" Duanın hemen ardından kapı çalındı, Hazret "Enes, git kapıyı aç!" buyurdular. Ben "Keşke gelen ensardan biri olsa..."diye geçirdim içimden. Kapıyı açtım, gelen Ali'ydi, "Peygamberin önemli bir işi var." diyerek onu geri gönderdim, Peygamberin bu duası ve Ali'nin gelişi 3 kez tekrarlandı, üçüncü defasında Resulullah (s.a.a) "Ey Enes!" buyurdu, "Git ve onu içeri al! Sen, kavmini seven ilk insan değilsin. Onun senin kavminden ensardan olmadığı üzere biliyorum, mahcubiyetle gidip Ali'yi getirdim, oturup birlikte yemek yediler."5
-
1 - Ehl-i Sünnet'in temel kaynak eserlerinden olan Fahr-i Râzi'nin Tefsir-i Kebir'i c:27 s:166 Mısır basımında konuyla ilgili daha birçok belge aktarılmıştır. Ayrıca Katade, Taberi ve Müstedrek-i Sahiheyn'de de yüzleri bulan belge kaydedilmiştir.
2 - Usd'ül Gabe c:4 , s:23.
3 - Kenz'ul Ummal, Siyuti'nin Cem'ul Cevâmi'si 6/156.
4- Hilyet-ul Ulyâ 1/63. Bu husustaki hadisler pek çoktur. Kısa bir inceleme sonrası sadece Ehl-i sünnet kaynaklarında hz. Ali'yi sevmenin faziletleri hakkında 90'dan fazla hadis buldum. Şia kaynaklarından Meclisi'nin Bihar'ında 123 rivayet vardır ki yeni baskının "Emir'ul müminini sevmek ve ona buğzetmek" başlığı altında kayıtlıdır.
5 - Müstedrek-i Sahiheyn c:3 s:131. Bu olay Ehl-i sünnetin diğer sahih kaynaklarında 18'den fazla yerde ve değişik şahıslarca rivayet edilmiştir.
Suriye’deki Ateşkes Teröristlerin Hayatlarını Kurtaracağı Anlamına Gelmiyor
İran Genelkurmay Başkanı, BMGK tarafından Suriye’de ilan edilen 30 günlük ateşkes hakkında bu; teröristleri korumak isteyenlerin isteğiydi açıklamasında bulundu.
İran Genelkurmay Başkanı Muhammed Bakıri, basın mensuplarının BMGK tarafından Suriye’de ilan edilen 30 günlük ateşkes hakkındaki sorularına cevaben; bu defa da geçmişte olduğu gibi Suriye’nin istikrarını ve huzurunu istemeyenler, Suriye ordusu ve devletinin Şam’ın etrafını teröristlerden temizlemek istediğini gördüğü bir zamanda, teröristleri desteklemek ve korumak için ateşkes yapmak istediklerini söylediler.
Bakıri; Suriye ordusu, teröristleri kendi toprağından çıkarmak istiyor. Şimdiye kadar Şam’a 1200 roket saldırısı düzenlenmiştir ve bu Suriye halkının güvenlik ve huzurunu bozmak için yapılıyor. Suriye ordusu güvenliği sağlamak için teröristleri temizlemede kararlıdır.
İran Genelkurmaya Başkanı, ilan edilen ateşkes konusunda; batı cephesi ve teröristlerin destekçilerinin ısrarıyla bu ateşkes ilan edilmiştir. Suriye ve Suriye’nin dostları olan İran ve Rusya’nın işbirliği ile bu kararnamede karşı tarafın istekleri azaltılmıştır ama Cephetül Nusra (El-Nusra) gibi herkesin bildiği terörist gruplarla savaş devam edecektir. Şimdilik bazı bölgelerde oranın halkının güvenliği için ateşkesi koruyoruz ama bu teröristlerin hayatlarını kurtaracakları anlamına gelmez. Gelecek birkaç ay içinde Suriye topraklarının tamamı teröristlerden temizlenecektir.
Bakıri; Biz ve Suriye ateşkes kararına sadık kalacağız ama Şam’ın çevresinde teröristlerin elinde olan bölgeler bu ateşkes kapsamında değil ve o bölgelerin temizlenmesi devam edecektir.
“ABD, YPG'yi yarı yolda bırakacak”
ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson'ın Türkiye temaslarının ardından Hizbullah lideri Hasan Nasrallah'tan Suriyeli Kürtlere uyarı geldi...
ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson'ın Türkiye temaslarının ardından Hizbullah lideri Hasan Nasrallah'tan YPG'ye uyarı geldi. Nasrallah’tan, “ABD sizi maşa olarak kullanıyor, yarı yolda bırakacak” dedi.
Washington'ın YPG'yi meşru Suriye hükümetine karşı savaşta maşa olarak kullandığını dile getiren Nasrallah, ABD yönetiminin en uygun zamanda müttefiklerini yarı yolda bırakacağını söyledi.
“GÜÇLÜYÜZ, ONA GÖRE PAZARLIK EDECEĞİZ”
Lübnan'ın kendi karasularında petrol-gaz arama girişimlerini İsrail'in hak iddiasıyla engelleme girişimleri karşısında "bunun tüm Lübnan'ın mücadelesi olduğunu" belirten Hizbullah lideri, Lübnan hükümeti yetkililerini bu konuda İsrail'e karşı sağlam ve güçlü pozisyon almaya çağırdı.
Tillerson'la görüşen Lübnan Meclis Başkanı Nebir Berri'nin İsrail-Lübnan sınır anlaşmazlığını çözmeye yönelik Amerikan girişimiyle hemfikir olmadıklarını açıklaması sonrası Nasrallah da ''Güçlüyüz ve bu doğrultuda müzakere etmeliyiz'' dedi.
“PETROL MÜCADELESİNDE TEK KART DİRENİŞ”
Washington'ın eğer Hizbullah'ın İsrail'den uzak durmasını istiyorsa Beyrut'un taleplerine kulak vermesi çağrısı yapan Nasrallah ''Petrol ve gaz mücadelesinde Lübnanlıların elindeki tek kart direniştir (Hizbullah)''diye konuştu.
“SURİYE'NİN BÜYÜK ASKERİ BAŞARISI”
Hafta sonundaki İsrail-İran-Suriye düellosu için ''İsrail uçağının düşürülmesi kararının İran'la, Rusya'yla bir ilgisi yok. Bu karar sadece Suriye'nin ve bizzat Devlet Başkanı Beşar Esad'ın kararıydı. Bu kadar net'' diyen Nasrallah ''İsrail uçağı, Suriye ordusundaki kahraman askerler ve subaylar tarafından düşürüldü. Bu büyük bir askeri başarı'' vurgusu yaptı.