کارگر

کارگر

Hasan Ruhani, 1949 yılında Şah döneminin karmaşık zamanlarında İran'ın kuzey eyaletlerinden Semnan'da dünyaya geldi. İlim ve kültür şehri olan Semnan'da iyi bir eğitim alan Hasan Ruhani, her lider gibi dini eğitimini Kum eyaletinde tamamladı. Tahran Üniversitesi'nde hukuk eğitimi de alan Ruhani, 1999 yılında Glasgow Caledoian Üniversitesi'nde lisans ve doktora yaptı.

Hasan Ruhani iyi bir din eğitmeni ve hukukçu olmasının yanı sıra iyi bir dini liderdir. 1960-1965 yıllarında İran'ı eyalet eyalet dolaşarak halka hitap etmiş. Genç yaşında mescitlerde hutbeler vermiş ve vaizlikte bulunmuştur.

Şah karşıtı söylemlerinden dolayı tutuklanan Ruhani'nin vaaz etmesi yasaklandı. Ancak; 1977 yılında hutbede ilk defa Ayettullah Humeyni ye "Sürgündeki Lider"değil de İmam Humeyni denmesi gerektiği lafzı Devrimci İslami Hareketi'nce benimsendi ve İmam Humeyni olarak değişmiş oldu. 1979 yılında devrimci hareketin başarısından sonra Ayetullah Humeyni'nin izinden giden Ruhani, İran'ın stratejik idari devlet yönetimlerinde görev aldı.

Ruhani'nin 1979 yılında İran ordusuna düzen verilmesinde çok katkıları olmuştur. İran-Irak Savaşı'nda orduda üst düzey komutan olan Ruhani, kısa zamanda ordu içerisinde sevilen bir kişi olmuş, savaşın sonunda başarılarından dolayı İran Devrim Muhafızları Komutanı ile beraber zafer madalyası ile ödüllendirilmiştir.

Ruhani, 1980 yılında İslam Danışma Kurulu'na seçildi, 1989 yılında ise Yüksek Ulusal Güvenlik Konseyi üyeliğine getirildi. İran'ın yeni lideri, iki defa Savunma Komisyonu Başkanı, iki dönem de Dış Politika Komisyonu Başkanlığı ve Meclis Başkan Vekillliği'nde bulundu. Ruhani, Ulusal Yüksek Güvenlik Konseyi Sekreterliği görevini 2005 yılına kadar yürüttü. Ruhani, dış dünyada Muhammed Hatemi zamanında ve sonrasında Nükleer Başmüzakereci ve Sekreter olarak tanındı ve yabancı devlet adamları ile toplantıları, temasları ve müzakereleri oldu.

Eski cumhurbaşkanıları Haşimi Rafsancani ve Muhammed Hatemi dönemlerinde Ulusal Danışmanlık görevlerini de yürüten Hasan Ruhani, aynı zamanda İran'ın dini lideri İmam Ali Hamaney'in Yüksek Ulusal Güvenlik Konseyi'nde temsilciliğini de yaptı.

İslam İnkılabı Rehberi, İran İslam Cumhuriyeti Nizamının başarılı bir dini demokrasi modeli olduğunu beyan etti.

 İslam İnkılabı Rehberi İmam Seyyid Ali Hamanei, Tahran'da İmam Humeyni ra Hüseyniyesinde yeni Cumhurbaşkanı için düzenlenen törende, yaptığı konuşmada, İran İslam Cumhuriyeti Nizamının başarılı bir dini demokrasi modeli olduğunu beyan etti.

İmam Hamanei, İran halkının İslam İnkılabı zaferinden önce demokrasiyi ve halk hakimiyetini yaşamadığını ifade ederek, dinidemokraside, İran İslam Cumhuriyetinde halkın tüm meselelerde öneml rolübulunduğunu söyledi.

İslam İnkılabı Rehberi, İran halkına karşı uygulananyaptırımlara değinerek, yaptırım döneminde İran halkı ve yetkilileri, çokdeğerli deneyim ve tecrübeler edindiğini vurguladı.

Yaptırımların yerel güç ve kabiliyete dayanarak ülkeningelişmesi ve kalkanması için bir ders olduğunu hatırlatan İslam İnkılabı Rehberi, Batılıların, İran'ın bilimsel gelişmelerini durdurmadığınıbelirtti.

İmam Hamanei, konuşmasının devamında, İran halkının, dünya Kudüs gününe yoğun şekilde katılım göstermesine temas ederek, İranhalkının Cuma günü, dünyaya direniş tablosunu sergilediğini ve birkez daha Kudüsve Siyonsit rejime karşı tavırını ortaya koyduğunu beyan etti.

 

 Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah, Dünya Kudüs Günü vesilesi ile Güney banliyölerinde halkın arasına karışarak bir konuşma yaptı... 

 Bismillahirrahmanirrahim. Elhamdüllilahi Rabbilâlemin. Salat ve selam, kalplerin sevgilisi Ebu'l-Kasım Muhammed b. Abdullah'a, tahir ve tertemiz Ehlibeyti'ne olsun. Selamün aleyküm cemi'en ve rahmetullahi ve berekâtüh.

1979 yılının 7 Ağustos'unda, yani İran'daki İslam Devrimi'nin ilk aylarında, İmam Humeyni bir bildiri yayınlayarak, dünyadaki ezilen halklara ve özellikle Müslümanlara, Ramazan ayının son Cuma gününü Dünya Kudüs Günü ilan etmeleri yönünde çağrı yaptı. Bu davetin hedefinde, dünyaya Kudüs ve Filistin davalarını hatırlatmak, bunların unutulmasını engellemek, bu mübarek ay vesilesi ile Kudüs ve Filistin'i siyonist işgalciler elinden kurtarabilmek için farkındalık yaratıp ümmeti seferber etmek var. Filistin ve halkının 1948'de, 1967'de, Doğu Kudüs'te ve Nakab çölündeki kuşatmalardan ve saldırılar yüzünden yaşadığı açlığa ve zorluğa dikkat çekmek var. Bugün, 2 Ağustos 2013'te, bu vesile ile bu farkındalığı arttırmaya daha çok ihtiyacımız var. Dolayısı ile bu özel günde, İmam Humeyni'nin davetine lebbeyk diyen ve bize şeref veren herkese de teşekkür etmek istiyorum.

Bu gününün anlamını canlandırmaya daha çok ihtiyaç duyduğumuz bugünlerde:

İlk olarak; Filistin diye bahsettiğimiz Filistin'in, tamamıdır, denizden nehire kadar olan Filistin'dir. Gerçek sahiplerine ve ehline tamamen geri dönmesi gereken Filistin'dir. Bu dünyada, ne bir kral ve emirin, ne bir lider, şeyh ya da seyyidin, ne de bir devletin Filistin'in bir kum tanesinden, bir damla suyundan veya topraklarının bir parçasından ödün vermeye hakkı yoktur.

İkinci olarak; İmam Humeyni İsrail'i, gerçekçi ve tam anlamıyla bir kanser olarak tanımlamıştır. Hepimiz biliyoruz ki kanser, vücudun içinde yayılır ve öldürür. Ve kanserin tek çözümü ortadan kaldırılmasıdır, ona teslim olmamak ve ona fırsat vermemektir. İsrail, siyonist projenin bölgedeki üssüdür. Sürekli bir tehditin temsilidir. Dikkatinizi çekerim, İsrail için, sadece Filistin'e ve Filistin halkına tehlike arzeden ve bizi ilgilendirmeyen, bize kıssadan hisse düşürmeyen, Lübnan, Suriye, Ürdün, Mısır, Irak, Körfez ülkeleri, kuzey Afrika ve diğer ülkelerde sorun yaratmayan bir hadisedir diyemeyiz. ''İsrail, sadece Filistin ve halkının sorunudur'' diyenler var. Bu yanılgıdır, aldatıcıdır ve cahilliktir. İsrail, bu bölge halklarının tamamına, güçlerine, seçeneklerine, emniyetlerine, onurlarına, selametlerine ve egemenliklerine daimi tehlike oluşturuyor. Bunu inkar edenler kibirlidir. Sonuç olarak İsrail sadece Filistin ve halkına değil bu bölge devletlerinin tamamına, onların egemenlik ve uygarlıklarına tehlike oluşturmaktadır.

Üçüncü olarak; bu kanserin yok edilmesi, sadece Filistin'in yararına değildir, tüm İslam aleminin, Arapların ve bölgedeki tüm ülkelerin ulusal çıkarınadır. Burada ulusal çıkar ile milliyetçi çıkar arasında ayırım yapamayız. İsrail Ürdün için tehlikedir ve çöküşü Ürdün'ün ulusal çıkarınadır; İsrail Mısır için tehlikedir ve çöküşü Mısır'ın ulusal çıkarınadır; İsrail Suriye ve Lübnan için tehlikelidir ve çöküşü Suriye ve Lübnan'ın lehinedir.

Dördüncü olarak; 2. ve 3. maddelere binaen; herhangi bir kimse, herhangi bir yerde, herhangi bir vesile ile Siyonist projeye karşı savaşıyorsa Filistin'i savunurken, aynı zamanda kendi vatanını, halkını, çocuklarının geleceğin ve onurunu da savunuyordur.

Beşinci olarak; Filistin ve Kudüs, her bir Filistinliyi, Müslüman veya Hıristiyan her bir Arap'ı ve dünya üzerindeki her bir insanı kapsayan genel bir sorumluluktur. Çünkü davası hak davasıdır ve her anlamıyla bir trajedidir. Sorumluluğun düzeyi halktan halka, devletten devlete, cepheden cepheye ve kişiden kişiye değişiyor. Burada söz konusu olan imkanlar, güç, şartlar ve coğrafya gibi faktörler vardır. Birinci derecede Filistin halkının sorumluluğudur. Velakin herkesin minimum düzeyde sorumluluğu vardır. Kimsenin bu sorumluluktan kaçınma gibi bir lüksü olamaz. Siyasi duruş, medya, halkçı dayanışma ve mali destek minimum sorumluluklardır.

Altıncı olarak; Filistin'i, Lübnan'ı, Suriye topraklarını işgal etmiş olan bu siyonistlerle mücadelede öncelikler vardır. Başından beri milletimiz bu öncelikler ile meşgul olsaydı bugün vardığımız noktaya varmazdık. Filistinlilerin şu an yaşadığı acıları trajedileri görmezdik. Lübnan ve Filistin'de katlandığımız tüm katliamların sebebi, sorumluluklardan kaçınıp, asli öncelikler ile meşgul olmamaktır.

Burada dikkatiniz çekmek isterim ki maalesef, arkasında bazı hükümetlerin ve Amerika'nın olduğu Arap rejimleri, bu öncelikleri engelliyor. Ve halkları sürekli farklı konularla meşgul ediyorlar. Halklara farklı düşmanlar yaratıyor, üretiyor. Halklar için farklı savaşlar icat ediyorlar. Başından beri siyonist proje Filistin'i işgal ederken, Arap rejimlerinde hükümetler her zaman ''önceliğimiz Şii uzantıları ile mücadele etmek'' çağrısı yaptılar. İslam için tehlike Şiilerden gelir dediler. Sonuçta Şiilerle savaşmak için Filistin'i unuttular. Milyarlarca dolar döküldü, televizyonlar-gazeteler kuruldu, konferanslar-toplantılar yapıldı, kitaplar-broşürler yayınladılar. Afganistan savaşı için dünyanın her yerinden savaşçılar geldi. Mısır'dan, Lübnan'dan, Irak'tan, Suriye'den ve Filistin'den! Ve Filistin işgal altında! Niye Filistin'i işgal altında bırakıp Afganistan'a savaşmaya gittiniz? Ben Afganistan'da savaşmanın meşruluğunu tartışmıyorum. Öncelikler mantığı çerçevesinde konuşuyorum. Peki, Sovyetler Birliği dağıldı ve Afganistan'da yenildiler. İran İslam Devrimi zafer kazandı ve düşman İsrail ile mücadele için stratejisini sundu. Hemen bize İran yayılmacılığı adını vererek bir düşman, bir başka ''öncelik'' icat ettiler. İran tehlikesi ve Mecusiler diye adlandırmışlardı. Eskiden Şii demiyorlardı. İranlılar, Farslılar ve Mecusiler adı verip, doğudan Araplara doğru geliyorlar diyerek, yüz milyarlarca dolar harcayarak 8 yıl savaştılar. Bu yüz milyarın çeyreğini, on veya beşini Filistin'e dökselerdi Filistin özgürleştirilirdi. Filistin halkı bütün bu acıları ve trajedileri yaşamazdı. İran ile savaştılar. Bunlar yaşandı, yaşadık. İran ile savaşmak için programlar yaptılar, konferanslar düzenlediler, para döktüler ve ordular hazırladılar. İsrail ile değil İran ile savaşmak için hazırlandılar.

Arap rejimleri, aldığı her bir tank, her bir uçak, her bir füze ve her bir savaş gemisi için Amerika'ya, bu silahların İsrail'e karşı kullanılmayacaklarına dair sözler ve teminatlar veriyorlar. Yeni bir düşman yarattılar. Düşmana İran, Fars ve Mecusi adlarını verdiler ama bu yeterli olmadı onlar için ve yeniden adlandırdılar: Şii yayılmacılığı! Allah aşkına nerede bu Şia yayılmacılığı? Düşman yarattılar ve önceliklerin de bu Şia tehlikesi ve fikriyatı ile savaşmak olduğunu söylediler. Şia tehlikesinin İsrail'den ve Siyonist projeden daha fazla tehlikeli olduğunu söylediler. Körfez destekli onlarca, yüzlerce TV kanalından bu sözler dillendirilmiyor mu? Bu sözler gazetelerde, makalelerde ve kitaplarda yazılmıyor mu? Bu sözler, sabah akşam mescit minberlerinden söylenmiyor mu? Çoğu için İsrail artık bir düşman ve bir tehlike değildir. Geldiler ve yeni bir proje ile yeni bir düşman yarattılar. Bundan daha da kötüsü, yerel siyasi rekabetleri ''mezhepçilik'' diye adlandırdılar. Bu aldatmadır. Peki, Mısır'da şu an siyasi bir mücadele var, bölünmüşlük var, bu rekabet mezhepçi bir rekabet mi? Değil, siyasidir. Libya'da siyasi rekabet var, mezhepçi mi? Değil, siyasidir. Tunus, Yemen ve diğer bölgelerde aynı durum. Çok çeşitli ülkelere -ki uzun yıllar boyunca bu çeşitliliğinin bereketi ile yaşadılar, baktığımız zaman, Suriye, Irak, Lübnan ve Bahreyn gibi, var olan siyasi rekabeti mezhepçilik diye adlandırırlar. Mezhepçi, hizipçi söylemlerle tarihi dosyaları açarlar. Ee ama bu siyasi savaşı niye mezhepçilikle tanımlıyorsun? Bunu bilinçsizce değil kasıtlı olarak yapıyorlar. Çünkü bu söylem, tahrip edici silah gibidir. Çünkü bu söylem, bölgede en fazla etkiye sahip tahripkar silahtır.

Bölge halkları, bu bölgeyi, devletlerini, ordularını ve halklarını tahrip etmek isteyen güçlerin mevcudiyetini fark etmeyecekler mi artık? Sadece ordu ve devletleri çözmek değil amaçları, halkları da birbirinden ayırmak istiyorlar. Hıristiyanlarla Müslümanlar savaşsın, Sünni, Alevi, Şia, Dürzi, Zeydi, İsmaili, Arap, Fars, Kürt ve Türk olarak savaşalım ve boğuşalım istiyorlar.

Bölge halklarının, bölgemize yönelik en tehlikeli projelerden biri olan bu tahripkar ve kinci projeye sponsor olan devletleri parmakları ile gösterip isimlerini söyleme vakti gelmedi mi? Tekfirci cemaatlere ve gruplara, mali, maddi, manevi, basın yayın ve silah yardımları ile sponsor olup birden fazla bölgede-ülkede savaşmaya gönderen herkes, bu tahrip, yıkım ve trajedinin birinci dereceden sorumlusudur. Kudüs gününde herkesi bu tehlikeleri görmeye davet ediyorum. Bütün ülkelerin, sorunlarını kendi içinde siyasi diyaloglarla çözmeleri, Suriye'den Tunus'a, Libya'ya, Mısır'a, Bahreyn'e, Irak'a, Pakistan ve Afganistan'a kadar akan kanı durdurmaları gerekmektedir. Bu tekfirci grupların parmağının olduğu bütün bölgelerde trajedi göreceğiz.

Biz Hizbullah'ta geçmişte olduğu gibi şimdi de daima, Lübnan ve dışında ihtilaflarımızı halletmek veya ertelemek için, ortasında buluşabileceğimiz müştereklerimizden bahsediyor ve herkesi buna davet ediyoruz. Çünkü ihtilaflar, tahripkar olmaya başlamıştır. Ekonomiyi, güvenliği veya nüfusu etkileyen ihtilaflar olduğu gibi tahripkar özelliği olan ihtilaflar da vardır. Bu zamanlarda, Hıristiyan ile Müslüman, Şii ile Sünni, Arap ile Fars ve Türk ile Kürt arasında yeni düşmanlıklar yaratmaya çalışan söylemler ve konuşmalara şahit oluyoruz. Milliyetçi ve İslami hareketler arasında aynı durum mevcuttur. İslamcılardan birileri şimdi milliyetçi, solcu vs. isminde olan bütün hareketlere ateş püskürmeye başladı. Aynı zamanda karşı tarafta da İslami hareketlere aynı şekilde ateş püskürenler var. Bu ihtilaflar kime hizmet ediyor? Bu delilik herkesi nereye doğru götürüyor? Burada her ülkedeki karar vericilerin ve ulemanın sorumlulukları vardır. Sadece Filistin için değil milletimiz için, ümmet için. Bütün ülkelerde herkesin vereceği uğraş ile bu tahripkar ve yıkıcı projenin yenilgisi için bir sinerji yaratılmalı. Ve ben size diyebilirim ki ümmetimiz, milletimiz, halklarımız, seçtiklerimiz bu projeyi başarısızlığa uğratacak güce sahiptir ve bu projeyi başarısızlığa uğratacaklar inşallah.

Biz Hizbullah olarak bu ilkelere ve önceliklere olan bağlılığımızı belirtiyoruz. Biz Hizbullah olarak Filistin ve halkının yanında olacağız. Filistin davasına bağlı fraksiyonların tümüyle var olan uzun ömürlü ve iyi ilişkilerimizi koruyacağız. Bazı mevzularda, Filistin, Suriye veya başka konularda ihtilaflı olsak da bizim her zamanki çağrımız müştereklerimizde buluşmaktır -ki bu müşterekimiz Filistin'dir, Kudüs'tür. Kudüs'ün bizi bir araya getirmesi gerekir. Ve bunun dışında herhangi bir ideolojik, dini, mezhebi, fıkhi, siyasi ve farklı fikirsel ayrılıklar ne olursa olsun Filistin'e ve halkına bağlılık devam etmelidir.

Kudüs gününde; düşmana birden fazla hezimet yaşatan Lübnan ve Filistin Mukavemetine takdim ettikleri desteklerinden dolayı İran İslam Cumhuriyeti ve Suriye Arap Cumhuriyeti'ne teşekkürlerimizi sunuyoruz. Biz Hizbullah olarak; ülkemizi ve halkımızı korumak ve bu düşmanın tüm komploları ve saldırıları ile mücadele etmek için, buradan liderlerine, subaylarına, askerlerine ve yaralılarına selam gönderdiğimiz Lübnan ulusal ordusunun yanında hazır bulunacağız.

Kudüs gününde, Mukavemet'in imamını hatırlamamız gerekiyor. Seyyid İmam Musa Sadr. Bizi elimizden tutup Kudüs yoluna, doğru yola sevk eden Seyyid Musa Sadr'ı. Ve Libya'nın yeni yönetimini, bu tehlikeli davaya yakışan sorumluluğu üstlenmesini talep ediyoruz.

Ben biliyorum ki bu günlerde mezhebi kışkırtıcılık almış başını gidiyor. Ben bu zamana kadar hep Müslüman, vatansever vs. olarak veya nasıl isimlendirirseniz öyle konuştum. Bu sefer müsaade edin de bir Şii olarak konuşayım. Televizyon kanallarında, internet sitelerinde, sosyal medyada ve diğer alanlarda Şiilere karşı süregiden mezhebi kışkırtıcılığı biliyoruz ve görüyoruz. Ve bu kışkırtmaların kasıtlı olarak yapıldığını biliyoruz. Mevzu bundan da öteye gidip, her gün özellikle Irak ve Pakistan'da gördüğümüz gibi bombalı araçlarla katliamlara kadar varıyor. Hüseyniyeler, mescitler, kutsal makamlar, sokaklar, yollar ve ila ahiri. Suriye'deki olaylar ile bu mevzu derinleşmeye ve büyümeye başladı. Söylemlerden ve yapılanlardan insan hissediyor ki bu olayların arkasında duranların hedefi biz Şiilerin, Filistin'i, Kudüs'ü ve Filistin halkını unutmasıdır. Bunun da ötesinde biz Şiilerin, ismi Filistin olan her şeye kinimiz olsun istiyorlar. Bundan daha açık bir söylem var mı? Üzerinde çalışılan budur. Bir gün gelsin ve Şiiler denklemden çıksın istiyorlar. Arap-İsrail mücadelesindeki denklemlerden çıksınlar istiyorlar. Şiiler çoğunluğu olmasa da bu ümmetin faal, etkili ve bilinçli bir bölümünü oluşturuyor. Şiiler denklemden çıksın derken talep edilen İran'ın denklemden çıkmasıdır. Bu neticeye varmamızı istiyorlar.

Bunu isteyen, Amerika'ya, İsrail'e, bu oyunlarda en yetenekli olan İngiltere'ye, bölgede bir araç olarak kullandıkları devletlere ve dost düşman herkese, bugün, 2 ağustos 2013 tarihinde, Ramazan ayının son cuma günü olan Dünya Kudüs Gününde şunu ilan ediyoruz: bizler, Ali b. Ebi Talib'in tüm dünyadaki Şiileri olarak Filistin'den ve Filistin halkından vazgeçmeyeceğiz. Bize Rafizi, terörist, mücrim ve aklınıza ne gelirse söyleyin. Bizi her yerde, her cephede, her Hüseyniye ve mescidin kapısında öldürseniz de biz Ali bin Ebi Talib Şiileri Filistin'i terk etmeyeceğiz. Biz Hizbullah olarak Mukavemet altında büyüdük. Küçüktük, gençtik, bu programa göre büyüdük. İsrail ile yüzleşmek ve bu milleti, Filistin'i, Kudüs'ü, kutsallarımızı, Lübnan'ı, Lübnan'ın onurunu, egemenliğini ve halkını savunmak için babalarımızdan, dedelerimizden öğrendiğimiz, cesetlerinin, terlerinin ve kanlarının karıştığı Mukavemet'i çocuklarımıza ve torunlarımıza da miras bırakacağız. Ve bu yolda binlerce şehit verdik. Seyyid Abbas'tan Şeyh Ragip'a, İmad Muğniyye'ye kadar, binlerce şehit verdik. Dolayısı ile Dünya Kudüs Günü'nde konuşmamı sonlandırırken tüm dünyaya biz Hizbullah olarak tüm sorumluluklarımızı yerine getireceğiz diyoruz. Biz İslami, Şii ve İmami Hizbullah olarak Filistin'i, halkını ve Kudüs'ü terk etmeyeceğiz.

Çev: Hasan Sivri

medyasafak.com

Cumartesi, 03 Ağustos 2013 05:46

Ahmedinejad'dan Türkiye'ye Siyonizm uyarısı

Dünyadaki siyonist tehlikesine dikkat çeken Ahmedinejad Türkiye'yi uyardı.

İran’ın başkenti Tahran’da ‘Dünya Kudüs Günü’ etkinlikleri kapsamında konuşan Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad, Türkiye’nin tehlikede olduğunu söyledi.

Tahran Üniversitesi bahçesinde cuma namazı öncesi konuşan Ahmedinejad, emperyalist ülkelerin bölgedeki bazı ülkeler için planlar hazırladığını ve aralarında Türkiye’nin de bulunduğu bu ülkelerin tehlikede olduğunu ifade etti.

Ahmedinejad, “Türkiye tehlikededir. Irak, Ürdün, Suudi Arabistan, Körfez ve Kuzey Afrika ülkeleri tehlikededir. Emperyalistlerin tüm bu ülkeler için planları var” dedi.

Bölge devletlerinden Batılılara güvenmemelerini isteyen Ahmedinejad, bu güçlerin vefasız olduğunu bölge ülkelerini kullandıktan sonra kullanmış bir mendil gibi kenara atacaklarını ifade etti.

MİKROPLARI SİYONİSTLER ÜRETİYOR

İran Cumhurbaşkanı, dünyadaki bazı mikropların Siyonistler tarafından üretildiğini belirtti.

Siyonistlerin dünyadaki bazı ilaç merkezlerinin kontrolünü elde tutarak mikrop ürettiğini ifade eden Ahmedinejad, “Ürettikleri mikropları, pahalı ilaçlar satmak ve muhaliflerine darbe indirmek için yaymaktalar. Hangi hayvan buna yapar da bunlar bunu yapıyorlar” diye konuştu.

İNTİHAR EYLEMCİLERİ PERİLERİN KOYNUNA DÜŞMEKLE ALDATILIYORLAR

Bölgede silahlı çatışmalarda yer alan radikal İslamcı guruplar ve intihar eylemcilerine yüklenen Ahmedinejad, “Bir avuç aptalı bulmuşlar, onlara ‘bu düğmeye basarsan yüzlerce perinin koynuna düşeceksin, peygamberle birlikte namaz kılacaksın’ diyorlar. Kadınları ve çocukların başını kesen, şehirleri ve köyleri yıkan bu gruplar, aslında Siyonistler ve sadece görünümleri Müslüman’dır. Bunlar sadece Müslümanları öldürür” dedi.

Press Tv'nin yer verdiği haberde ise Ahmedinejad Filistin konusunda da batılı güçlere güvenilmeyeceğini ifade etti. "Filistin meselesinin diyalogla ve toprakların paylaşılmasıyla çözüleceğini sanmak oldukça naif bi düşüncedir." dedi

İnternet Haber

 

İran'da düzenlenen Kudüs Günü Yürüyüşü'nü dünya basını büyük merakla takip etti.

İmam Humeyni'nin 1979'da ramazan ayının son cuma gününü Kudüs Günü olarak ilan etmesinin ardından, dünyanın bir çok yerinde halk Filistin ile beraberliğini göstermek için bu yürüyüşe katılıyor.

Ama en muazzam yürüyüş İran'da yapılıyor.

Bu yürüyüş dünya genelinde Filistin halkıyla beraberliğin ve Mescid i Aksa'ya sahip çıkmanın sembolü oldu.

Her yıl olduğu gibi bu yıl da, İran'da milyonlarca kişi ellerine Siyonist rejim karşıtı posterini alarak sokağa çıktı.

İran'da yapılan bu olağan üstü yürüyüş dünyanın bir çok basınında geniş yankı buldu. Tabi en büyük yankılardan biri Siyonist rejim basınında oldu.

The Times Of İsrael ve Yedut Aharunut gibi Siyonist basın bir kez daha ümitleri suya düşmüş bir şekilde, her yıl olduğu gibi İran'ın her köşesinde milyonlarca kişinin sokaklara döküldüğünü ve İsrail karşıtı slogan atıldığını ve İsrail ve ABD bayrağının yakıldığını yazdı.

 

 

Cumartesi, 03 Ağustos 2013 05:21

Ramazan Ayı’na Veda Duası

 Allahim ,Sen, (öyle şefkatli) bir mâbudsun ki, affına ulaşmaları için kullarına tövbe adında bir kapı açmışsın; şaşmasınlar diye vahyinden bir delil dikmişsin o kapıya.

Nimetin başlangıçtır; affın lütuftur; cezalandırman adalettir; öngördüğün hayırdır. Verdiğin zaman bağışını minnetle karıştırmazsın; esirgediğin zaman esirgemen zulüm değildir. Şükredene, şükrü sen ilham ettiğin halde, karşılık verirsin; hamd edene, hamdi sen öğrettiğin halde, mükâfat verirsin; öylelerinin kötülüklerini örtüyorsun ki, dileseydin rüsvay ederdin; öylelerine bağışta bulunuyorsun ki, dileseydin mahrum bırakırdın. Çünkü her ikisi de rüsvay olmayı ve mahrum bırakılmayı hak etmişti. Ne var ki sen, işlerini lütuf üzere bina etmişsin; kudretini affetmekle gösterirsin; karşı geleni hilimle karşılarsın; kendine zulümle kasdedene süre tanırsın; sana dönmeleri için onlara mühlet verirsin, onları hemen cezalandırmayıp tövbe fırsatı tanırsın ki, helak olanlarının sana karşı bir kanıtları olmasın; bedbaht olanları ancak defalarca mazur görülüp aleyhlerinde birçok kanıt biriktikten sonra bedbaht olsunlar. Tüm bunlar, affından ve kereminden kaynaklanmakta, şefkatinden ileri gelmektedir; ey Kerîm, ey Halîm.

Sen, (öyle şefkatli) bir mâbudsun ki, affına ulaşmaları için kullarına tövbe adında bir kapı açmışsın; şaşmasınlar diye vahyinden bir delil dikmişsin o kapıya. Kutludur ismin, buyurmuşsun ki: “İçten bir tövbeyle Allah’a dönün. Umulur ki Rabbiniz, sizin kötülüklerinizi örter ve sizi (ağaçlarının) altından ırmaklar akan cennetlere sokar. O gün Allah, Peygamber’i ve onunla birlikte inananları utandırmaz; nurları, önlerinden ve sağlarından gider; derler ki: Rabbimiz, nurumuzu bizim için tamamla ve bizi bağışla. Hiç kuşkusuz, sen her şeye kadirsin.” (Tahrim/8)

Şimdi, sen bu kapıyı açmış, delilini de önüne dikmiş olduğun halde, o ağırlanma mahalline (cennete) girmekten gaflet edenin mazereti olabilir mi?!

Sen öyle (cömert) bir mâbudsun ki, kullarından alacağın şeyin kıymetini artırarak onu paha biçilmez kılarsın. Kullarının seninle ticarette kâr etmelerini, sana gelerek fazlasıyla kazanıp kurtuluşa ermelerini istiyorsun çünkü. İsmin kutlu ve yücedir, buyurmuşsun ki: “Kim iyilik getirirse, ona, onun on katı vardır; kim de kötülük getirirse, ancak onun misliyle cezalandırılır.” (En’am/160) Yine buyurmuşsun ki: “Allah yolunda mallarını harcayanların örneği, yedi başak bitiren bir tane gibidir ki, her başakta yüz tane vardır. Allah dilediğine kat kat fazlasını verir.” (Bakara/261) Yine buyurmuşsun ki: “Kendisi için kat kat artırması üzere Allah’a güzel bir borç verecek olan kimdir?” (Bakara/245)

Ve, iyilikleri kat kat artıracağına ilişkin Kur’an’da indirdiğin diğer ayetler…

Sen o yüce mâbudsun ki, kullarına gayb âleminden öyle gerçekler bildirmiş, onları öyle şeylere özendirmişsin ki, eğer bildirmeseydin, gözleriyle onları görmez, kulaklarıyla onları duyup kavrayamaz, düşünceleriyle onlara ulaşamazlardı. Buyurmuşsun ki: “Beni anın, sizi anayım; bana şükredin ve sakın bana nankörlük etmeyin.” (Bakara/152) Yine buyurmuşsun ki: “Eğer şükrederseniz, elbette size (nimetimi) artırırım ve eğer nankörlük edecek olursanız, hiç kuşkusuz, azabım çok şiddetlidir.” (İbrahim/7) Yine buyurmuşsun ki: “Beni çağırın, size icabet edeyim. Hiç kuşku yok, büyüklük taslayıp bana ibadet etmekten kaçınanlar aşağılanarak cehenneme gireceklerdir.” (Mü’min/60)

Böylece, seni çağırmayı (duayı) ibadet, terkini de büyüklük taslamak olarak adlandırmış ve terki için aşağılanarak cehenneme girmeyi vaad etmişsin.

Böyle olunca, onlar da nimetinle seni andılar; ihsanınla sana şükrettiler; emrinle seni çağırdılar; kat kat fazlasını almak üzere senin için sadaka verdiler ki, gazabından kurtulup hoşnutluğunu kazansınlar.

Senin, kullarına yaptığını, bir yaratık diğer bir yaratığa yapmış olsaydı, iyilik vasfını alır, minnettarlıkla anılır ve mümkün olan her dille övülürdü. O halde, hamdine doğru giden bir yol, hamdini ifade edecek bir kelime ve hamdinle ilgili bir anlam var oldukça hamd sana özgüdür.

Ey, kullarına ihsan ve lütufta bulunarak onların övgüsünü kazanan; onları nimet ve bağışına boğan; bize olan nimetlerin ne kadar yaygın, ne kadar boldur; özel lütufların ne kadar çoktur! Bizi, seçtiğin dine, hoşnut olduğun İslam’a, kolaylaştırdığın yola hidayet ettin; katındaki yakınlığa, indindeki saygınlığa ulaşmada gözlerimizi açtın.

Allah’ım, sen, o görevlerin seçkinlerinden, o farzların özellerinden birini ramazan ayı kıldın. Bir nur olan Kur’an’ı o ayda indirerek, o ayda imanı (imanın gerektirdiği amelleri) kat kat artırarak, o ayda (geceleri ibadete) kalkmayı teşvik ederek ve içindeki bin aydan daha hayırlı olan kadir gecesini ululayarak onu diğer aylardan ayırdın; tüm zamanlar ve asırların içinden onu seçtin ve onu yılın diğer vakitlerinden üstün kıldın. Sonra da onun vasıtasıyla bizi diğer ümmetlerden üstün kıldın; onun fazileti için öteki dinlerin mensuplarını değil, bizi seçtin. Biz de emrinle gündüzünde oruç tuttuk; yardımınla gecesinde ibadete kalktık; belki oruç tutup ibadete kalkmakla rahmetin halimize şamil olur, bu vesileyle sevabını kazanırız diye. Çünkü sen, katından umulanla dolusun; fazlından istenilen hususunda cömertsin ve sana yaklaşmak isteyene pek yakınsın.

Bu ay, gerçekten de beğenimizi kazanarak aramızda kaldı; bizimle iyilikle birliktelik yaptı ve bize âlemlerin en üstün kazancını kazandırdı. Sonra da vakti dolunca, süresi bitince, sayısı tamamlanınca bizden ayrılıp gitti. Şimdi biz, ayrılığı bize çok zor olan, bırakıp gitmesi bizi üzüp ürküten, ahdini bozmamamız, saygısını gözetmemiz, hakkını ödememiz gereken biri gibi onunla vedalaşıyoruz. Ve diyoruz ki:

Selam sana, ey Allah’ın en büyük ayı ve ey Allah’ın dostlarının bayramı.

Selam sana, ey bizimle birlikte olan vakitlerin en değerlisi ve ey günler ve saatler içinde en iyi ay.

Selam sana, ey arzuların yaklaştığı, amellerin dağıldığı ay.

Selam sana, ey varlığı pek değerli, yokluğu can yakıcı dost; ayrılığı üzücü olan ümit kaynağı.

Selam sana ki, gelişinle bizi sevindirdin, mutlu ettin; gidişinle bizi üzdün, canımızı yaktın.

Selam sana ki, kalpler sende yumuşar, günahlar azalır.

Selam sana ki, şeytana karşı bize yardım eder, iyilik yollarını bizim için kolaylaştırırsın.

Selam sana ki, cehennem ateşinden kurtulanlar sende çok olur; hürmetini gözeten saadete erişir.

Selam sana ki, günahları silmekte, ayıpları örtmekte üstüne yok.

Selam sana ki, suçlulara çok uzundun; inananların gönlünde pek heybetliydin.

Selam sana ki, günler seninle rekabet edemez.

Selam sana ki, her yönden esenlik olan bir aysın.

Selam sana ki, birlikteliğin bıkkınlık getirmez; muaşeretin kınanmaz.

Selam sana ki, bize bereket getirdin; bizden günahların kirini yıkayıp giderdin.

Selam sana ki, seninle vedalaşmamız bıkkınlıktan, orucunu terk etmemiz yorgunluktan değildir.

Selam sana ki, vaktinden önce aranırsın; kaybetmeden önce üzüntün yaşanır.

Selam sana ki, bereketinle birçok kötülük bizden uzaklaşır; birçok hayır bize ulaşır.

Selam sana ve içindeki bin aydan daha hayırlı olan Kadir gecesine.

Selam sana ki, dün sana pek düşkün iken yarın özleminle yanıp tutuşacağız.

Selam sana ve artık mahrum kaldığımız faziletine; elimizden alınan geçmişteki bereketlerine.

Allah’ım! Biz, bu ayla şereflendirdiğin; bedbahtların, onun vaktini bilmeyip bedbahtlıkları yüzünden faziletinden mahrum kaldığı bir zamanda lütfünle ondaki ibadetlere muvaffak ettiğin, bu ayın ehli kullarınız. Onunla tanışmak için bizim seçilmemizin, ondaki ibadetlere hidayet edilmemizin velisi sensin. Hakkını ödeyemedikse de onda tuttuğumuz orucu, kıldığımız namazı, az da olsa yaptığımız iyilikleri senin yardımına borçluyuz.

Allah’ım, o halde kötülüğümüzü ikrar, ihmalkârlığımızı itiraf etmekle birlikte iyi işlerimizin övgüsü sana aittir. İçten gelen bir pişmanlık, gerçeği ifade eden bir mazeret bildirmekle katından, o ayda kaybettiğimiz faziletleri bizim için telafi etmeni diliyoruz. Allah’ım, o ayda senin hakkını ödeyemediğimiz için bizi mazur gör; ömrümüzü önümüzdeki gelecek ramazana ulaştır. Ulaştırdıktan sonra da layık olduğun kulluğu sunmakta, o ayın hakkettiği itaati yerine getirmekte bize yardım et ve bizi zamanın aylarından bu iki ayda (bu ve gelecek ramazanda) hakkını ödeyebilecek iyi işlere muvaffak eyle.

Allah’ım, Muhammed ve âline salat eyle ve bu ayda işlediğimiz küçük ve büyük suçları, içine düştüğümüz günahları, bilerek veya unutkanlıkla kendimize yaptığımız zulümleri ya da başkalarına ettiğimiz hakaretleri bize bağışla; örtünü kaldırarak bizi rüsvay etme; bu ayda düşmanlarımızı halimize sevindirme; kınayanların dilini üzerimize uzun etme; tükenmeyen şefkatin, eksikliği olmayan lütfünle bu ayda bizden yadırgadığın şeylere kefaret olacak, onları bağışlatacak amellere muvaffak et bizi.

Allah’ım, Muhammed ve âline salat eyle ve bu ayın gitmesiyle başımıza gelen musibeti telafi et; bayram ve iftar günümüzü bizim için mübarek eyle ve bu günü, geçirdiğimiz en hayırlı, affını en çok çekici, günahı en iyi silici gün kıl.

Allah’ım, bu ayın sıyrılmasıyla bizi de günahlarımızdan sıyır; onun çıkmasıyla bizi de kötülüklerimizden çıkar. Bizi onunla en çok mutlu olanlardan, onda payı en bol olanlardan ve ondan en fazla nasip alanlardan kıl.

Allah’ım, kim bu aya hakkıyla riayet ettiyse; hürmetini hakkıyla koruduysa, gerektiği gibi hükümlerini yerine getirdiyse, layık olduğu gibi günahlardan sakındıysa, hoşnutluğunu kazanacak, rahmetini cezbedecek bir amelle sana yaklaştıysa, kudretinle aynısını bize de nasip et; fazlınla onun kat kat fazlasını bize ver. Çünkü senin fazlın eksiksizdir; hazinelerin kesinlikle azalmaz; ihsanının kaynakları asla kurumaz ve bağışın minnetsiz, tertemiz bağıştır.

Allah’ım, Muhammed ve âline salat eyle ve bize, kıyamet gününe kadar onu oruç tutanların, onda sana ibadet edenlerin tümüne vereceğin sevap kadar sevap yaz.

Allah’ım, mü’minler için bayram ve sevinç günü, İslam ümmeti için toplanma, bir araya gelme günü kıldığın bu iftar günümüzde, işlediğimiz tüm günahlardan, geçmişteki tüm kötü işlerimizden, gönlümüzden geçen tüm kötü düşüncelerden, tekrar günaha dönme düşüncesi olmayan, bir daha hata yapmamaya azmeden biri olarak, şek ve şüpheden arınmış, halis bir tövbeyle tövbe edip sana yöneliyoruz. Bu tövbeyi bizden kabul buyur; bizden razı ol ve bizi bu hal üzre sabit kıl.

Allah’ım, içimizde cehennem azabına karşı öyle bir korku, cennet sevabına karşı öyle bir özlem meydana getir ki, tüm varlığımızla ibadetin tadını, günahın üzüntüsünü duyalım. Katında bizi, sevgini kazanan, itaate dönüşlerini kabul buyurduğun tövbe edenlerden kıl, ey adillerin adili.

Allah’ım, babalarımızı, annelerimizi ve şimdiye kadar gelip geçen, kıyamete kadar gelecek olan tüm dindaşlarımızı bağışla.

Allah’ım, mukarreb meleklerine salât ettiğin gibi peygamberimiz Muhammed ve âline salât eyle. Mürsel peygamberlere salât ettiğin gibi ona ve âline salat eyle. Salih kullarına salât ettiğin gibi ona ve âline salat eyle. Onların hepsine ettiğin salâttan üstün bir salâtla ona ve âline salât eyle. Öyle bir salat ki, bereketi bizi kuşatsın, faydası bize ulaşsın ve sayesinde duamız kabul olsun. Hiç kuşkusuz, sen, kapısına gelinen en kerim, kendisine güvenilen en yeterli ve ihsanı dilenilen en cömert zatsın; ve sen her şeye kadirsin.

 

 

Abadan Rafinerii Başkanı Müslim Rahimi, İran hali hazırda helikopter ve uçak yakıtı ihracatı yapacak konumu geldiğini açıkladı.

 Abdadan'da muhabirimize demeç veren Rahimi, eğitim uçakları ve helikopterlerin yakıtını rafineri bünyesinde üretmeye başladıklarını belirtti.

LL100 olarak anılan yakıtın dünyada en pahalı yakıtlardan biri olduğunu belirten Rahimi, İran bundan önce söz konusu yakıta olan ihtiyacını yurt dışından karşıladığını kaydetti.

Rahimi, şimdi Abadan Rafineriinde açılan yeni ünite ile birlikte bu yakıt İran'da üretildiğini ve ülke ihtiyacını karşıladığını vurguladı.

İran LL100 yakıtı ihraç edebilecek konuma geldiklerini belirten Rahimi, bu yakıt artık ithal etmediğini ve İran kendine yeter hale geliğini ifade etti.

Pazar, 28 Temmuz 2013 09:34

Bin aydan hayırlı “Kadir Gecesi”

Kur"an-ı Kerim"in inmeye başlamış olması, bu gecedeki ibadetlerin bin aydan hayırlı olmasını, bu gecede meleklerin yeryüzüne inerek, insanların ibadetlerini kaydetmesi ve esenlik ve kötülüklerden uzak olunması gibi sebeblerden dolayı Kadir gecesi adı verildiği söylenir...

Yüce İslam dininde bazı özel günler ve özel geceler bulunmaktadır. “ Yevmullah”ta denilen bu günlere mahsus olmak üzere yapılması tavsiye edilen bir çok rivayetler de bulunmaktadır.

"Kadir gecesi"de bu özel günler içerisinde yer alan, üzerinde özel vurgu yapılan önemli gecelerdendir. "Kadir Gecesinin" önemi konusunda hiç bir islam mezhebi farklı düşünmez. Ama, bu gecenin ne zaman olduğu konusunda farklı rivayetler bulunmaktadır.

K. Kerim’de kendi adına inmiş olan Kadir süresinde “ Doğrusu biz Kuran’ı Kadir gecesinde indirmişizdir. Kadir gecesinin ne olduğunu sen bilir misin? Kadir gecesi bir aydan hayırlıdır. Melekler ve Cebrail o gecede Rablerinin izniyle her türlü iş için inerler. O gece tan yerinin ağarmasına kadar bir esenliktir. “ Kadir suresi 1-5 ayetler.

Bu geceye kadir gecesinin, bu gecede Kur"an-ı Kerim"in inmeye başlamış olması, bu gecedeki ibadetlerin bin aydan hayırlı olmasını, bu gecede meleklerin yeryüzüne inerek, insanların ibadetlerini kaydetmesi ve esenlik ve kötülüklerden uzak olunması gibi sebeblerden dolayı Kadir gecesi adı verildiği söylenir.

İslam kaynaklarında, "kadir gecesi"nin hangi gün olduğu konusunda net bir rivayet bulunmaz. Kadir Gecesinin hangi gece olduğu kesin olarak bilinmez. Ramazan ayının son on gecesinde olduğuna dair rivayetler çoktur. Bir takım hikmetler sebebiyle de Rabbimiz, bize Kadir Gecesinin hangi gün olduğunu bildirmemiş, ama; kadir gecesinin bulunması ve aranması konusunda Peygamber"imizden gelen sahih rivayetler bulunmaktadır.

Şia ve Ehli Sünnet mektebinde "kadir gecesinin" önemi, bu gecede yapılan ibadetlerin sevabları konusunda, alimler tarafından yapılan önemli tavsiyeler de bu mektebin bağlıları tarafından çok iyi bilinmektedir. Çünkü, bu gece bir takdir gecesidir. Bazı zamanların ve bazı mekanların diğerlerine göre üstünlüğü olması da bundan kaynaklanıyor. Allah’ın bazı zamanları diğer zamanlara üstün kılmasının hikmeti de buradan kaynaklanıyor. Farklı rivayetler ve farklı taviseyeler de olsa, "kadir gecesi"nin önemi, feyz ve bereketinin altı önemle çizilir.

Burada, dikkatimizi çeken Şia ve Ehl-i sünnet mektebinde, "kadir gecesi"nin zamanı konusunda farklı görüş ve rivayetlerin bulunduğunu belirtmekte yarar var.

Öncelikle, Ehl-i Sünnet, "kadir gecesi"nin oldukça önemli bir gece, feyz ve bereketinden istifa edilmesi gereken "Kuran-ı Kerim"in" indirildiği gece olarak gördüğünü belirtmekte yarar var. Şia ve Ehl-i sünnet rivayetlerinde de, Kadir Gecesi"nin son on gün içerisinde olduğuna dair görüş birliği bulunmaktadır. Şia mektebinde, özellikle Masum İmamlar"dan gelen rivayetlerde, Kadir gecesinin son on gün içerisinde aranması gerektiği tavsiye edilir. Ehl-i sünnet rivayetlerinde de bu konuda aynı görüş hakim olmakla birlikte Ehl-i sünnetin bazı arifleri, Kadir gecesinin feyz ve bereketinin bütün yıl içerisindeki gecelerde aranmasını da tavsiye ederler.

Ama Kadir Gecesi"nin son on gün içerisinde araması gerektiği konusunda mezhebler arasında ortak görüş bulunmaktadır.

Hanefi mezhebinin kurucusu İmam Azam Ebu Hanife’ye dayandırılan bir görüşe göre, yılın her gecesini kadir gecesi gibi geçirilmesi amacıyla, kadir gecesi yıl içeresinde farklı aylar ve gecelerde dönmektedir. Bu da, her geceyi, Kadir Gecesi"nin feyz ve bereketiyle geçirilmesini amaçlamaktadır.

Kadir Gecesi"nin ramazanın son on gününde ve bu son on günün içerisinde de tek gecelerde aranması yönünde rivayetler daha sağlam ve daha fazladır. Ehl-i Sünnet arifleri, Her geceni Kadir bil, her geçeni Hızır bil” şeklindeki sözü de meşhurdu.

Rabbimiz,

Rızasını, Taatlarda gizlemiş, Gazabını, ma’siyetlerde gizlemiş, orta namazını, diğer namazlar arasında gizlemiş, veli kulunu, halk arasında gizlemiş. Ve Kadir gecesini de Ramazan ayında gizlemiştir.

Mevlana “ ey genç, ne bütün geceler Kadir’dir, ne bütün geceler O"ndan halidir” der. Ama, Kadir gecesinin hangi gece olduğu kesin olarak bilinmemekle beraber, genellikle Ramazanın yirmi yedinci gecesinde olduğu tercih edilmiştir. Hz. Peygamber"in bunun kesinlikle hangi gece olduğunu belirtmemiştir. Ancak, “ siz kadir gecesini Ramazan’ın son on gün içerisindeki tek rakamlı gecelerde arayınız” hadisi meşhurdur.

Buhari ve Müslim gibi Ehl-i Sünnet mektebinin sahih hadis kaynaklarında Peygamber"imizin, “ siz kadir gecesini Ramazan’ın son on gün içerisinde ve tek rakamlı gecelerde arayızın” hadisi ışığında Kadir gecesini son on günde aramak gerekir. Ehli- sünnet dünyasında, Ramazan’ın 27. gecesinin kadir gecesi olabileceğinin yüksek olduğu görüşü hakimdir. Buyüzden de Ramazan’ın 27. gecesi Kadir gecesi olarak kutlanır.

Tebyan

 

 

BEYANNAME VE KONUŞMALARINDAN BAZI BÖLÜMLER

Dünya Kudüs Günü’nün İlanı

Bismillahirrahmanirrahim

Ben uzun yıllar boyunca gasıp İsrail tehlikesini Müslümanlara hatırlatıp durdum; bugünlerde Filistinli bacı ve kardeşlerimize karşı saldırılarını artırmış durumda. Bilhassa Güney Lübnan’da; Filistinli savaşçıları ortadan kaldırabilmek için evleri teker teker bombalıyorlar. Ben bütün Müslüman devletler ve dünya Müslümanlarından bu gasıp ve destekleyicilerinin ağzının payını verme amacıyla birleşmelerini istiyorum. Keza bütün dünya Müslümanlarına; Filistin halkı için kader belirleyici olabilecek olan ve Kadir günlerinden de sayılan mübarek Ramazan ayının son Cuma gününü “Kudüs Günü” olarak seçip bu günü Müslüman Filistin halkının kanuni haklarını destekleme konusunda dünya Müslümanlarının milletlerarası dayanışma günü olarak belli program ve merasimlerle geçirmeyi öneriyorum. Allah Teâlâ’dan Müslümanları küfür ehline galip kılmasını dilerim.

Ruhullah el Musavi el Humeyni

Kudüs Günü: Müslümanların Müstekbirlere Karşı Direniş Günü

Kudüs günü cihanşümul bir gündür, sırf Kudüs’e münhasır bir gün değildir; mustazafların müstekbirlere karşı direniş ve başkaldırı günüdür de aynı zamanda. Amerika ve diğerlerinin zulüm baskıları altında bulunan milletlerin bu zulme karşılık verme günüdür. Süper güçlere karşı… Mustazafların müstekbirlere karşı hazırlanıp teçhizatlanmaları ve onların burunlarını yere sürmeleri gereken gündür, münafıklarla gerçek dindarlar arasında fark gözetileceği gündür. Gerçek dindarlar bu günü Kudüs günü bilir ve bu cihette gerekeni yaparlar; Münafıklarsa, yani perde gerisinde süper güçlerle anlaşıp İsrail’le dostluk kuran yöneticilerse bugüne karşı ya kayıtsız kalırlar, ya da milletlerin gösteri ve protestoda bulunmalarını engellerler. Kudüs günü, mustaz’af milletin kaderinin belirlenmesi gereken gündür. Bugün mustaz’af milletler müstekbirlere karşı varlıklarını ilan etmelidirler; İran’ın kıyam edip müstekbirlerin burnunu sürtmesi gibi bütün milletler kıyam etmeli ve bu fesat tümörünü çöplüğe atmalıdırlar. Kudüs günü entrikacılarının durumlarının aşikâr olması gereken bir gündür; Mustaz’afları müstekbirlerin pençesinden kurtarmamız gereken gündür, dünya Müslümanlarının sahnede varlığını görmemiz gereken gündür. Bütün müstekbirlere, mustaz’afları rahat bırakmaları ve çekilip yerlerine oturmaları için ihtarda bulunulması gereken gündür. Bütün İslam ülkelerinden onların elinin kesilmesi gerekir; İslam ülkelerinden bütün satılmış uşak ve piyonları sahne dışı bırakılmalıdır. Kudüs günü, böyle bir gündür işte; İslam milletlerini sahne dışı bırakıp süper güçleri sahneye çıkarmak isteyen şeytanlara bunu anlatır. Kudüs günü onların bütün emellerini boşa çıkaracak ve eski günlerin artık geçtiğini ihtar edecek bir gündür.

Kudüs günü İslam günüdür; İslam’ın ihya edilmesi, ona yeniden canlılık kazandırılması gereken gündür; İslam’ı ihya edelim, İslam kanun ve hükümlerinin İslam ülkelerinde uygulanmasını sağlayalım. Kudüs günü bütün süper güçlere ihtarda bulunarak “bundan böyle İslam, habis piyonlarınız aracılığıyla sizin tasallutunuzda olmayacaktır artık!” dememiz gereken gündür. Kudüs günü İslam’ın hayat günüdür, Müslümanlar akıllarını başlarına devşirmeli ve sahip oldukları onca maddi ve manevi güç ve servetlerin farkına varmalıdırlar. Müslümanlar 1 milyarı -aşan- bir nüfusa sahipler, Allah gibi bir dayanakları, İslam gibi, iman gibi bir dayanakları var, neden korksunlar ki?! Dünyadaki devletler şunu bilmelidirler: İslam yenilmezdir! İslam ve Kur’an hükümleri bütün ülkelere hükmetmeli, galip olmalıdır, din, ilahi bir din olmalıdır; İslam Allah’ın dinidir ve bütün beldelerde ilerlemelidir. Kudüs günü böyle bir konunun ilanıdır işte; “Müslümanlar ileri!” diye haykırarak bunu ilan etmektedir. Bütün dünyada ilerlemek yani… Kudüs günü sadece Filistin günü değildir, İslam günüdür -aynı zamanda- İslam devleti günüdür, İslam cumhuriyeti bayrağının bütün ülkelerde dalgalanması gereken gündür. İslam ülkelerinde artık ilerleyemeyeceklerini süper güçlere anlatma günüdür.

Ben Kudüs günü’nü İslam ve Hz. Resul-ü Ekrem -sav- günü biliyorum. Bütün güçlerimizi hazır hale getirmemiz ve Müslümanları itildikleri inzivadan çıkarak bütün güçleriyle harekete geçip ecnebilerin karşısına dikilmeleri gereken gündür. Biz olanca gücümüzle ecnebilerin karşısına dikilmişiz ve başkalarının bizim ülkemize karışmasına izin vermeyeceğiz; Müslümanlar, başkalarının gelip onların ülkesine karışmasına müsaade etmemelidirler. Kudüs günü milletler ihanette bulunan devletlere ihtarda bulunmalıdır! Kimlerin ve hangi rejimlerin uluslararası komplocularla işbirliğinde bulunup İslam’a karşı olduğunu anlayacağımız gündür bu! Bugüne katılmayanlar İslam’a karşı ve İsrail’den yanadırlar; katılanlar ise dindar, ahdine sadık ve İslam’dan yana ve Amerika’yla İsrail’in başını çektiği İslam düşmanlarına karşıdırlar. Hakk’ın batıla üst geldiği, hakkın batıldan ayrıldığı gündür.

Allah Tebareke ve Teâlâ’dan İslam’ı bütün kesimlere ve mustaz’afları müstekbirlere üstün kılmasını dilerim. Aynı şekilde Allah Tebarek ve Teâlâ’dan dileğim Filistin ve dünyanın neresinde bulunursa bulunsun bütün kardeşlerimizi müstekbirler ve yağmacıların elinden kurtarmasıdır.

Kudüs Günü Canlı Tutulsun

Beyler dikkat etmeli, bütün Müslümanlar dikkat etmelidir buna: Kudüs günü bütün Müslüman milletlerin dikkat edip ilgi göstermesi ve canlı tutması gereken bir gündür. Eğer bütün Müslüman milletler hep birlikte seslenip gürültü koparacak olursa, mübarek Ramazan ayının son Cuması olan Kudüs gününde bütün milletler hep birlikte kıyam ederlerse, şu bildiğimiz gösteri ve yürüyüşleri yapacak olurlarsa, bu girişim, bu fesatçıların önünü almamız ve İslam beldelerinden bunların kökünü kazımamız için -iyi- bir başlangıç olur inşaallah. Gevşek davranıyoruz hep… Müslümanlar hep gevşek davranıyorlar… Milletler tarafsız kalıyorlar, çok az gösteride bulunuyor, bu hususlar için çok az harekete geçip çok az kıyam ediyorlar… Şundan emin olunuz ki gevşek davranmanız halinde bunlar -siyonist İsrailliler- Fırat’a kadar ilerleyeceklerdir; bütün oraların kendilerine ait olduğunu söylüyorlar -görmüyor musunuz?- Bunların karşısına güçlü ve kararlı bir şekilde dikilmeniz gerekir; eğer Müslümanlar, Müslüman milletler bunların karşısına dikilir, ama başlarındaki devletler bunu engellemek isterse ağızlarının payını verip yumruğu vurun! İran -milleti-Muhammed Rıza’nın -şah- ağzına nasıl yumruğu yapıştırdıysa -siz de öyle yapın- Muhammed Rıza İslam ülkelerinin başındaki devletler arasında en güçlü olanıydı, hepsinden fazla desteğe sahipti; ama bizim milletimiz kıyam etti ve İslamı istedi, Allah-u Ekber feryadıyla bu gücü -şahı- ortadan kaldırdı. Diğer güçler -için de durum- aynıdır. Nitekim bütün güçler sonuna kadar el ele verseler böyle bir millete hiçbir şey yapamazlar.

İnşaallah Kudüs’te Namaz Kılarız

İnşallah Allah Teâlâ bir gün Kudüs’te namaz kılmaya muvaffak eder bizi! Umarım Müslümanlar Kudüs gününü büyük bilir -gereken önemi verirler- ve mübarek Ramazan ayının son Cuma’sı olan Dünya Kudüs gününde gösteri ve programlar düzenlerler, camilerde programlar düzenleyip feryatlarıyla ses getirir, ortalığı çınlatırlar. Bir milyarlık bir cemiyet ortalığı bir çınlattı mı İsrail neye uğradığını şaşırır, bizzat bu feryatlardan korkar. Bugün bir milyarı aşkın sayıda bulunan Müslümanlar -Kudüs günü- evlerinden çıkıp sokaklara dökülerek “Amerika’ya ölüm!”, “İsrail’e ölüm!”, “Sovyetler’e ölüm!” diye haykıracak olurlarsa bizzat bu “ölüm” feryatları onlara ölüm getirecektir. Bir milyar nüfus… Bunca yeraltı ve yerüstü zenginliğine sahip… Bütün devletler sizin zenginliğinize muhtaçtırlar; bu yüzdendir ki sizi daima birbirinize düşürmek, aranızda ihtilaflar yaratıp siz bu ihtilaflarla uğraşırken varınızı-yoğunuzu yağmalamak, sonra da “kimse sesini çıkarmasın” demek istiyorlar!

Kudüs Günü Herkes Haykırırsa Zafer Kazanılır

Eğer Kudüs günü bütün milletler kıyam edip haykırsalardı o ahmak devlet onların haykırmasına engel olamazdı -ama ne yazık ki herkes değil- sadece az bir grup kıyam ediyor… Eğer Kudüs günü bütün Müslüman ülkelerin insanları hep birlikte kıyam ve feryat etselerdi, sırf Kudüs değil, bütün İslam ülkelerinde zaferi kazanırlar. Biz haykırıp feryat ederek Muhammed Rıza’yı -şahı İran’dan- kovduk. Biz onu tüfekle mi kovduk sanıyorsunuz? Bağırarak, feryat ederek Allah-u Ekber’lerle! Beyinlerine o kadar Allah-u Ekber balyozu çarptı ki neye uğradıklarını şaşırıp dehşetle kaçtılar bu memleketten. Müslümanlar feryat etmeli, bağırmalıdırlar; slogan ve bağırıp çağırmanın yararsız olacağı sanılmasın; hayır, slogan yararlıdır; ama herkes hep birlikte haykırırsa tabi. Benim tek başıma bağırmam hiçbir şey değildir. Bir mahalle veya bir şehrin bağırması da pek bir şey değildir. Bakınız; İran’da yükselen feryatlar Tahran, Kum veya Ahvaz şehirlerine münhasır değildir; bilâkis; bir bakarsınız İslam İnkılâbı -devrim- muhafızları millete “falan gece evlerinizin damına çıkıp tekbir getirin” der, herkes itaat eder.

Kudüs’te Vahdet Namazı

İnşallah bir gün bütün Müslümanlar yekdiğeriyle kardeş olacak ve bütün İslam ülkelerindeki hastalıklı kökler kazınıp temizlenecek ve İsrail -adlı- bu hastalıklı kök; Mescid’ul Aksa ve İslami ülkemizden sökülüp atılacak ve hep birlikte Kudüs’e gidip orada vahdet namazı kılacağız inşallah.

Politik Oyunları Bir Kenara Bırakmak ve Gücünü İmandan Alan Makineli Tüfekleri Kullanmak Gerekir!

Mübarek Ramazan’ın son Cuma’sı Kudüs günüdür ve Ramazan’ın son on günü büyük bir ihtimalle Kadir gecesidir. İhyasının sünnetullah olduğu bir gece… Kadri ve kıymeti, münafıkların bin ayından üstündür bu gecenin; kulların mukadderatının temellerinin atıldığı gece… Kadir gecesiyle komşu olan Kudüs günü Müslümanlar tarafından önemle ihya edilmeli, onların uyanma ve bilinçlenmelerine yol açmalı ve tarih boyunca; bilhassa son yüzyıllarda yakalandıkları gafletten silkinmelerini sağlamalıdır ki bu bilinç ve uyanış günü dünya münafıkları ve süper güçlerinin onlarca yılından daha üstün olsun ve dünya Müslümanları kendi kaderlerini kendi güçlü elleriyle hazırlayabilsinler… Kadir gecesi Müslümanlar Allah’a yalvarıp bütün geceyi dua ve ibadetle geçirerek Allah Teâlâ’dan gayrisine -ki bunlar insanlarla cinlerden müteşekkil şeytanlardır- kul olmaktan kurtulur ve Allah’a kulluk şerefine erişirler. Keza Şehrullah-ı A’zam’ın -mübarek Ramazan ayı- son günleri olan Kudüs gününde dünya Müslümanlarının süper güçlerle büyük şeytanların kulluk ve esaretinden kurtulup Allah’ın sınırsız kudretine katılmaları ve tarihin canilerinin elini mustaz’afların ülkelerinden keserek iştahlarını kursaklarında bırakmaları gerekir.

Ey dünya Müslümanları! Ey dünya mustaz’afları! Kalkın, harekete geçin ve mukadderatınızı kendi ellerinize alın. Ne zamana kadar oturup kaderinizi Washington veya Moskova’nın tayin etmesini bekleyeceksiniz böyle?! Sizin Kudüs’ünüz ne zamana kadar Amerika’nın artıklarının, gasıp İsrail’in çizmeleri altında ezilecek daha?! Kudüs, Filistin ve bu beldelerin mazlum Müslümanları daha ne zamana kadar canilerin egemenliği altında inleyecek ve sizler oturup seyredecek, başınızdaki kimi hain idareciler de onlara ateş koşturacak böyle?! Dünyadaki 1 milyarı aşkın Müslüman ve yüz milyonu aşkın Arap; sahip oldukları onca geniş ülkeler ve türlü sınırsız zenginliklere rağmen doğuyla batının çapulculukları ve onlarla onlara uşaklık eden artıklarının insanlık dışı cinayet ve katliamlarına daha ne kadar seyirci kalacak?! Afganistan ve Filistin’deki kardeşlerinin vahşice katliam edilmesine daha ne kadar susacak ve onların yardım isteyen seslerine ne zaman cevap verecek?! İslam düşmanlarına karşı durup Kudüs’ün kurtulması için askeri ve ilahi güçten, ateşli silah gücünden yararlanmak yerine daha ne zamana kadar politik oyunlar ve süper güçlerle uzlaşma yollarına giderek zaman öldürüp İsrail’e yeni cinayetler işleme fırsatı kazandıracak ve katliamlara şahit olacak böyle?!

Milletlerin başlarındakiler güçlü politikacılar ve tarihin canileriyle yapılan siyasi görüşme ve müzakerelerin Kudüs ve Filistin’i kurtarmayacağını, bilakis, cinayet ve zulümlerin günden güne artacağını görmediler mi ve bilmiyorlar mı?! Kudüs’ün kurtulması için İslam ve iman gücüne dayalı makineli tüfeklerden faydalanmak ve süper güçlerin fincancı katırlarını ürkütmemeye çalışma ve uzlaşma kokusu veren siyasi oyunları bir kenara bırakmak gerekir artık.

Müslüman milletler politik oyunlarla vakit geçirmeye çalışanları cezalandırmalı ve mazlum millet için zarar ve ziyandan başka netice vermeyecek olan siyasi oyunlara gelmemelidirler. Doğu ve batının yapmacık mitolojileri daha ne zamana kadar güçlü Müslümanları büyülemeye devam edecek ve içi kof propaganda borazanlarından korkacaklar böyle?! Bugün İran; ecnebi borazanlarıyla Amerika, Siyonizm ve inkılâptan şamar yiyenlerin onca propaganda araçlarına rağmen nihaî yapılanmaya doğru ilerlemektedir ki bu; İslami güçlerini bulmaları ve doğu, batı ve bunların artıkları olan bağımlı uşaklarının yaygaralarından çekinmeyerek Allah Teâlâ’ya güven ve İslam ve iman gücüne imanla harekete geçerek canilerin elini ülkelerinden kesmeleri ve değerli Kudüs’le Filistin’in kurtuluşunu birincil amaç edinerek Amerika’nın iğrenç artığı “siyonist sultası”na boyun eğme alçaklığından kurtulup Kudüs gününü canlı tutma yolunda İslam ülkeleri ve dünya mustazafları için -iyi bir- örnektir… Umarım bugünü canlı tutmak suretiyle kayıtsızlık ve gafletler giderilir ve değerli milletlerin kıyamıyla; Müslümanlar ve İslam’a rağmen İsrail’le el ele verip Amerika’nın emirlerini bekleyerek Müslümanların maslahatlarının aleyhine olan bu tavırla utanç ve cinayet dolu yaşamlarını sürdüren baştaki bazı hainler sahneden uzaklaştırılarak tarihin mezarlığına gömülürler. İsrail’le Saddam vb uşaklarının İslam’a karşı açtığı savaşta küffarın yanında yer alarak İslam’a ve Müslümanlara darbe vuran gasıp yöneticiler İslam -ve iktidar- sahnesinden uzaklaştırılmalı ve Müslümanlara hükmetme kanunundan dışlanmalıdırlar.

Kudüs Günü Mustaz’aflar Günü

İslami vahdet ve ilahi birlik sayesinde bugün bir tek safta birleşen İran millet, devlet, meclis, ordu ve diğer silahlı kuvvetleri insan haklarına tecavüzde bulunan her şeytanî güce karşı durarak mazlumları savunmaya ve Kudüs’le Filistin tekrar Müslümanlara dönünceye kadar aziz Filistin ve Kudüs’ü desteklemeye kararlıdırlar. Dünya Müslümanları Kudüs gününü dünyadaki bütün Müslümanların, hatta dünya mustaz’aflarının günü olarak kabul etmeli ve o hassas noktadan hareketle müstekbirler ve dünyayı sömüren yamyamların karşısına dikilerek mazlumları müstekbirlerin zulümlerinden kurtarıncaya kadar mücadeleden vazgeçmemelidirler.

Kudüs Gününde Milletlere Düşen Vazife

Kudüs günü ve insanlık tarihinin büyük insanının şehadet yıldönümünün eşiğinde bulunduğumuz şu sıralarda milletlere düşen vazife; gösteri, yürüyüş ve programlar düzenleyip başlarındaki devletleri ciddi olarak petrol ve silah gücüyle Amerika ve İsrail’in karşısına dikmeye çağırmalı ve bunu kabul etmemeleri halinde; bugün bütün bölgeyi, hatta Haremeyn-i Şerifeyn’i tehdit eden ve gerçek emelleri artık tamamen anlaşılmış bulunan İsrail’i onaylamaları halinde toplu grev, tehdit ve -türlü- baskılarla onları -ABD ve İsrail’e karşı- tavır almaya zorlamaktır. İslam ve onun mukaddes mekanları tecavüz tehdidi altındayken hiçbir Müslüman birey buna kayıtsız kalamaz. Bugün İsrail Müslüman beldelere karşı geniş bir saldırıya geçip hiçbir sığınağı olmayan savunmasız Müslümanları kanlı bir şekilde katletmekle meşgulken bölgedeki devletler tam anlamıyla manasızlık ve uzlaşmacılıktan başka bir şey yapmamakta… Daha da üzücü olanı, İsrail’in elinden Amerika’ya, yani asıl caniye sığınıyor ve gerçekte yılandan kaçıp ejderhanın kucağına atılıyor ve onlara karşı çıkabilecek gerekli şeylere sahip oldukları halde bir çift sert laf söylemeye veya tehditte bulunmaya yanaşmıyorlar… Bu durumda herkes yok olmaya ve hayatı boyunca her nevi alçaklık ve zillete katlanmaya hazırlanmalıdır!…

 

 

Pakistan'da yalnızca kendilerini Müslüman kabul eden ve kendileri gibi düşünmeyen Müslümanları tekfir eden zamanın Yezitleri Selefi- Vahhabi katiller, iftara yalnızca 45 dakika kala tek suçları Şia olan yüzlerce Müslüman'ı kana boyadı!

Pakistan'ın kuzeyinde Şiaların yaşadığı Paraçinar'da, bir pazar yerinde Şialara ait bir cami önünde düzenlenen terörist saldırılarda 57 Şii şehit olurken 160'den fazla masum insan yaralandı. Saldırıyı üstlenen radikal Sünni (selefi) terör örgütü Pakistan Taliban'ı, saldırıların Suriye ve Irak'taki Şiilerden intikam amaçlı gerçekleştirildiğini söyledi! 

Polis, insanların alışveriş yaptığı sırada bombaların pazarın farklı yerlerinde infilak ettiğini, patlayıcılardan birinin Şialara ait bir caminin yanında bir motosiklete yerleştirilmiş olduğunun anlaşıldığını söyledi. İkinci bombanın ise üzerine bomba yerleştirilmiş bir intihar bombacısı tarafından gerçekleştirildiği bildirildi.

Kurram bölgesindeki Paraçinar'ın pazarında iki bombanın yaklaşık dört dakika arayla infilak etmesi sonucu ölenlerin sayısın 57 yaralıların sayısının ise 167 olduğunu bildirdi.

Sağlık yetkilileri, yaralılara hastanede yer bulmakta güçlük çektiklerini söyledi.

Bilindiği gibi Paraçinar'de sık sık Şialara karşı terör saldırıları düzenlenmekte.

Pakistan Taliban'ı Saldırıları Üstlendi

Saldırılarda 14 kilo patlayıcının kullanıldığı bildirildi.

Saldırılarda can kaybının dışında 12'inin üzerinde araç tamamen tahrip olurken bir çok alış veriş merkezi kullanılmaz hale geldi.

Öte yandan önde gelen Şii kuruluşlar üç günlük genel yas ilan etti.

Pakistan Taliban'ına bağlı "Ensaru'l Mücahidin" adlı terör örgütü sözcüsü Ebu Basir, sivil Şii halka karşı düzenlenen terör saldırılarını üstlenerek yaptıkları katliamın Suriye ve Irak'ta mücadele eden Şiilerden intikam almak olduğunu ve bu tür sivil halka karşı saldırıların süreceğini açıkladı!

Bilindiği gibi Suriye ve Irak'ta da Şiilere karşı her gün radikal Sünni ve selefi terör örgütler tarafından saldırılar düzenlenmekte ve bu saldırılarda bugüne kadar on binlerce masum Şii vatandaşı hayatını kaybetti.