
کارگر
İşgalci ABD'nin Değişmeyen Politikası; İranofobi
Uluslararası terör devleti ABD Merkez Komutanlığı CENTCOM komutanı tekrardan ibaret sözlerinde bir kez daha İran’ı bölgede güvensizlik yaratmakla suçladı.
Centcom, İran’ın füze kabiliyetinden endişe duyduğu için gündeme sürülen boş iddialarla Tahran’ı bölgeyi güvensizleştirmekle suçluyor.
ABD Merkez Komutanlığı (Centcom) komutanı "Kent Mackenzie", Washington'un İranofobik politikalarının devamı olarak ABD Savunma Bakanlığı'nda sanal bir konferansta bu asılsız iddiaları bir kez daha iddia etti: ‘Tahran, bölgenin güvenliği ve istikrarı için en büyük tehdittir. Geçen yıl boyunca İran silahları Hürmüz Boğazı, Umman Körfezi ve kuzey Arap Denizi'ndeki ticaret gemilerine saldırmak ve onları ele geçirmek için kullandı” ifadelerini kullandı.
Yemen’de, Filistin’de, Suriye ve Irak’ta işgali ve terörü besleyen, destekleyen ABD yasadışı varlığını bölgede devam ettirirken sömürü temelli çıkarlarına ters düştüğü ve bölgedeki planlarını engellediği için İran’a yönelik asılsız iddialarını ısrarla sürdürmeye devam ediyor.
Hadislerde İmam Mehdi’nin Gaybeti
Acaba Peygamber Efendimiz (s.a.a) Hz. Mehdi’nin (a.f) gaybet ve kıyamı konusunu açıklamış mıdır?
İslâm dininin ortaya çıkışından beri, mehdeviyet konusu, Müslümanların şek ve şüphe etmeyecekleri bir şekilde açık ve netti. Hz. Resulullah (s.a.a), Hz. Mehdi’nin (a.f) varlığını, onun bazı sıfatlarını, tevhit ve adalet hükümeti kurmasını, zulmün kökünü kazımasını, İslâm dininin bütün dinlere üstün geleceğini ve Hz. Mehdi’nin (a.f) eliyle yapılacak olan bazı düzeltmeleri Müslümanların bütün geneline açıklamıştır ve onları bu gibi müjdelerle bu konuya ısındırmıştır.[1]
Hz. Mehdi’nin (a.f) varlığı, kıyamı ve zuhuru hakkında, Sünnî ve Şia’nın naklettiği Resulullah’ın (s.a.a) birçok hadisi bulunmaktadır. Bu hadisler üzerinde dikkatlice inceleme yapan birisi, Peygamber (s.a.a) zamanında Hz. Mehdi (a.f) konusunun Müslümanlar arasında çok açık olduğunu, Hz. Mehdi’nin (a.f) gelecek bir zamandaki varlığı inancının insanlar arasında yaygın olduğunu, onun hakkında bazı ayrıntıların (örneğin soyu, ismi, künyesi, kıyam zamanı, zuhur alametleri, gaybetin illeti vb.) sorulduğunu ve Allah Resulü’nden (s.a.a) cevap alındığını anlayacaktır. Hz. Resulullah (s.a.a) Hz. Mehdi’nin (a.f) varlığından haber vererek onun hakkında şöyle buyurmaktaydı:
“Vaat edilen Mehdi benim soyumdan ve Hz. Fatıma’nın (s.a) oğlu Hz. Hüseyin’in (a.s) evlatlarından dünyaya gelecektir.”
Onun ismini ve künyesini açıklamış ve başka özellik ve alametlerini beyan etmiştir.[2]
Bu hadisler, Şia kaynaklarına ilave olarak, Ehl-i Sünnet’in muteber kaynaklarında yer almıştır Hz. Mehdi’nin on ikinci imam olduğu ise Ehl-i Sünnet’in “Feraidu’s-Simtayn” “Yenabiu’l-Meveddet” gibi kitaplarında yer alır.
Hz. Resulullah (s.a.a) ve İmamların her birisinden, Hz. Mehdi’nin (a.f) doğumu, gaybeti, zuhuru, evrensel kıyamı ve diğer özellikleri hakkında birçok rivayet nakledilmiştir. Aslında, Hz. Mehdi’nin (a.f) doğumundan yıllar önce, onun Hz. Peygamber’in (s.a.a) ailesinden, Hz. Fatıma’nın (s.a) çocuklarından, İmam Hüseyin’in (a.s) soyundan olduğu, evrensel kıyamıyla yeryüzünü adaletle dolduracağı önceden haber verilmişti. Bu rivayetlerin sayısı o kadar çoktur ki İslâmî konuların çok azı hakkında bu kadar rivayet nakledilmiştir.[3] Öyle ki bu mesele Şia mezhebinin (On iki İmam s.a Şia’sı) gerekliliklerinden sayılmaktadır.[4] Ayetullah Safî Gulpeyganî, bu hadislerin bir kısmını “Muntehabu’l-Eser” adlı değerli eserinde bir araya getirmiştir.
Biz burada, Şia’nın ve Ehl-i Sünnet’in muteber kaynaklarındaki Hz. Resulullah’tan (s.a.a) Hz. Mehdi (a.f) hakkında rivayet edilen hadislere ve konulara ayrı ayrı işaret edeceğiz.
Şia Kaynaklarında İmam Mehdi (a.f)
Hz. Mehdi’nin (a.f) gaybeti ve kıyamı, İslâm dininde öyle kesin ve sabitleşmiş bir konudur ki onun hakkında birçok kitap yazılmış ve bu kitapların bazılarının yazılma tarihi, Hz. Mehdi’nin (a.f) doğumundan yıllar önceye dönmektedir. Örneğin Şia’nın güvenilir hadis yazarlarından biri olan Hasan b. Mahmut Zerrad, “el-Meşihe” kitabını, gaybet-i kübradan (büyük gaybet) yüz yıl önce yazmıştır ve İmam Mehdi’nin (a.f) gaybeti ile ilgili olan rivayetleri bu kitabında nakletmiştir.[5] Aynı şekilde İbrahim Eminî, “Dadgosteriyi Cihan” kitabında “Rical-i Necaşî”den naklen, Hz. Mehdi’nin (a.f) doğumundan önce gaybet hakkında kitap yazmış olan yedi kişinin ismini zikretmiştir.
Allâme Muzaffer (r.a) “Akaidu’l-İmamiyye” kitabında şöyle yazmaktadır: Eğer mehdeviyyet düşüncesi Hz. Resulullah (s.a.a) tarafından Müslümanlara aşikâr olmasaydı ve söz konusu edilmeseydi, Keysaniyye, Abbasîler gibi birinci devrin yalancı iddiacıları, kendilerinin vaat edilen Hz. Mehdi (a.f) oldukları iddiasında bulunmazlardı.[6]
Aynı şekilde Şeyh Saduk (r.a) “Kemalu’d-Din ve Temamu’n-Nimet” adlı değerli kitabında sadece Hz. Resulullah’tan (s.a.a) (diğer masum imamlardan değil) toplam kırk beş rivayet nakletmiştir ve bu rivayetler, Hz. Mehdi’nin (a.f) var olduğunun yanı sıra onun özelliklerine de işaret etmektedir.[7]
Örneğin Abdullah b. Abbas Hz. Resulullah’tan (s.a.a) şöyle rivayet etmektedir:
“Yüce Allah yeryüzüne baktı ve onların arasından beni seçti ve peygamber yaptı, daha sonra ikinci kez baktı ve Ali’yi seçti ve onu imam karar kıldı, daha sonra bana, onu kendimin kardeşi, velisi, vasisi ve halifesi olarak karar kılmamı emretti. Buna göre Ali, bendendir ve ben de Ali’denim. O, kızım Fatıma’nın eşi ve iki torunum Hasan ve Hüseyin’in babasıdır. Biliniz ki; Yüce Allah beni ve onu kullarına hüccet olarak karar kılmıştır ve Hüseyin’in çocuklarından ise benim risaletimi devam ettirmeleri için (benim getirdiğim dini yürütmeleri ve vasiyetimi korumaları için) imamları karar kılmıştır. Onların dokuzuncusu; şekli, sözleri ve davranışları herkesten bana en çok benzeyen, Ehl-i Beyt’imin kaimi ve ümmetimin hidayet edicisidir. O, uzun bir gaybetten ve sapıklığa sebep olan bir şaşkınlıktan sonra zuhur edecek ve Yüce Allah’ın dinini galip kılacaktır...”[8]
Başka bir yerde İbn Abbas Hz. Resulullah’tan (s.a.a) şöyle rivayet etmektedir:
“Allah’ın yarattıklarına olan halifeleri, vasileri ve hüccetleri benden sonra on iki kişidir. Onların birincisi benim kardeşim ve sonuncusu benim çocuklarımdandır. Hz. Resulullah’a (s.a.a) kardeşinin kim olduğu sorulduğunda, Ali b. Ebi Talip’tir cevabını verdi. Çocuğunun kim olduğu sorulduğunda ise şöyle buyurdu: Mehdi’dir. O, yeryüzünü, zulümle dolduğu sırada adaletle dolduracaktır. Beni hak olarak peygamberliğe seçene yemin olsun ki; eğer dünyanın ömrünün bitmesine bir gün kalsa bile, Yüce Allah o günü oğlum Mehdi (a.f) zuhur edinceye kadar uzatacaktır. O gün İsa b. Meryem gökten yeryüzüne inerek onun arkasında namaza duracaktır ve onun hükümeti bütün batı ve doğuya ulaşacaktır.”[9]
Şunu da söylemek gerekmektedir ki Şia’nın diğer kaynaklarında da bu konuyla ilgili onlarca hadis bulunmaktadır.
Ehl-i Sünnet Kaynaklarında İmam Mehdi (a.f)
Hz. Mehdi’nin (a.f) varlığı ve o hazretin zuhur edeceği konuları, Şia mezhebine has konular değildir. Aksine, Ehl-i Sünnet’in büyük hadis yazarları da Hz. Mehdi’ye (a.f) ait konuları birçok sahabe ve tabiin kanalıyla kendi kitaplarında nakletmişlerdir. Sadece Şia kaynakları değil, aksine diğer İslâmî mezheplerin (Hanefî, Şafiî, Malikî ve Hanbelî) kitap ve eserleri de, Peygamber’den (s.a.a) Hz. Mehdi (a.f) ve onun zuhuru ile ilgili nakledilen hadislerle doludur.[10]
Birçok büyük araştırmacının araştırmalarına göre, Ehl-i Sünnet hadis yazarları Hz. Mehdi (a.f) ile ilgili olan hadisleri, Peygamber’in (s.a.a) otuz üç sahabesi kanalıyla kendi kitaplarında nakletmişlerdir. Ehl-i Sünnet’in meşhur âlimlerinden yüz altı tanesi Hz. Mehdi’nin (a.s) zuhuru ile ilgili olan haberleri ve hadisleri kendi kitaplarında nakletmişlerdir ve onlardan otuz iki tanesi Hz. Mehdi (a.f) hakkında ayrıca kitap yazmışlardır.[11]
Müsned-i Ahmed b. Hanbel (vefat: 241 h.k.) ve Sahih-i Buharî (vefat: 256 h.k.), Hz. Mehdi (a.f) doğmadan önce yazılan ve onun hakkında hadislerin nakledildiği Ehl-i Sünnet’in meşhur kitaplarındandır. Ahmet b. Hanbel’in naklettiği hadislerden birisi şu hadistir: Peygamber (s.a.a) buyurmuştur:
“Eğer dünyanın ömrünün bitmesine bir gün kalsa bile, Yüce Allah kesinlikle o günde bizden –bizim ailemizden- olan birisini ayağa kaldıracaktır ve o yeryüzünü, zulümle dolduğu sırada adaletle dolduracaktır.”[12]
Buharî ve Muslim de kendi Sahih adlı eserlerinde Hz. Mehdi (a.f) hakkında şu hadisi naklederler: Resulullah şöyle buyurdu:
“Sizin durumunuz ne olur o zaman ki Meryem’in oğlu (İsa a.s gökten) iner ve imamınız sizden olur.” [13]
Bu hadis açıkça Hz. Mehdi’nin kıyam edeceği dönemde Hz. İsa’nın da gökten ineceğini ve Hz. Mehdi’ye uyacağına açıklamaktadır. Dikkat edilmesi gereken nokta şu ki bu hadis Hz. Mehdi’nin, Hz. İsa’nın (a.s) hazır bulunduğu bir sırada bile imamlık görevinin üstleneceğini açıklaması ve Hz. İsa’nın ona uyacağını göstermesi yönünden de Hz. Mehdi’nin sıradan bir kişi olmayıp yüce bir makama sahip masum imam olduğunu göstermektedir. Çünkü masum olan birisine gayrı masumun önder olması asla mümkün olamaz.
Mutezile âlimlerinden olan İbn Ebi’l-Hadid, bu konu hakkında şöyle yazmaktadır: Bütün İslâmî fırkalar, dünyanın ömrünün Hz. Mehdi’nin (a.f) zuhuruyla son bulacağı konusunda görüş birliği içerisindedirler.[14]
Ehl-i Sünnet’in meşhur âlimlerinden olan Şeyh Süleyman Kundûzî, “Yenabiu’l-Meveddet” adlı kitabında şöyle nakletmektedir:
Ne’sel adında Yahudi bir adam Peygamber’in (s.a.a) yanına gelerek ona bir takım sorular sordu. Sorularının arasında, ondan sonra kimlerin vasi ve halife olacağını da sordu. Bunun üzerine Peygamber (s.a.a) onları şöyle tanıttı:
“Benim vasim Ali b. Ebi Talib’tir. Ondan sonra, onun iki oğlu Hasan ve Hüseyin’dir. Hüseyin’den sonra dokuz imam onun neslindendir.” Yahudi adam “Onların isimleri nedir?” diye sordu. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: “Hüseyin bu dünyadan gittikten sonra onun oğlu Ali gelecektir ve Hüseyin’in oğlu da bu dünyadan gittikten sonra onun oğlu… ve Hasan bu dünyadan gittikten sonra onun oğlu Hüccet Muhammedi’l-Mehdi gelecektir. Bunlar on iki imamlardır.”[15]
Şunu da bilmek gerekmektedir ki Şia’ya en aşırı karşı olan guruplar –Vahhabîler- bile bu konuyu (mehdeviyyet) kabul etmektedirler. Arabistan’ın önemli dinî merkezlerinden biri olan “Rabitatu’l-Alemi’l-İslâmî” adındaki kuruluşu, bu konu hakkında bir beyanname yayımlamıştır. Bu beyannamede şöyle geçmektedir:
“O, Peygamber’in (s.a.a) sahih hadislerde haberini verdiği on iki Hulefa-yı Raşidin’in sonuncusudur ve Hz. Mehdi (a.f) hakkında Peygamber’in (s.a.a) birçok sahabesinden hadis nakledilmiştir… Hadis hafız ve yazarlarından olan bir topluluk açıkça, Hz. Mehdi (a.f) ile ilgili olan hadislerin, hem sahih ve hem de hasen hadis türünden ve bunların toplamının kesinlikle mütevatir olduğunu, Hz. Mehdi’nin (a.f) kıyamına inanmanın vacip olduğunu, bu inancın Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat’in kesinleşmiş inançlarından olduğunu ve bunun sadece cahil ve bid’at ehli kişiler dışında hiç kimsenin inkâr etmediği bir gerçek olduğunu söylemişlerdir.”[16]
Sonuç olarak bazı İslâmî konular araştırmacıları, bu konu hakkında Ehl-i Sünnet kanalıyla ulaşan rivayetlerin sayısının iki yüz hadis olduğunu tahmin etmektedirler. Oysaki bu konu hakkında Şia kanalıyla ulaşan rivayetlerin sayısı belki 500 hadisten daha fazladır.[17]
Şunu da söylemek gerekmektedir ki; bu konu hakkında Ehl-i Sünnet hadislerinin Şia’nın hadislerinden az olmasının nedenlerinden biri de Şia’nın, Ehl-i Sünnet’in aksine Ehlibeyt İmamlarının rivayetlerini tıpkı Hz. Resulullah’ın (s.a.a) rivayetleri gibi hüccet bilmeleridir. Ancak Ehl-i Sünnet sadece Hz. Resulullah’ın (s.a.a) rivayetlerini muteber bilmektedir.
Yukarıdaki konuların toplamından elde edilen şudur: Hz. Resulullah (s.a.a) mehdeviyyet konusunu tıpkı İmam Ali’nin (a.s) velayeti konusu gibi Gadir-i Hum’da ümmetine açıkça beyan etmiştir. Ancak Ehl-i Sünnet, tıpkı Hz. Resulullah’ın (s.a.a) ilk halifesi konusunda Şia mezhebiyle ihtilafta oldukları gibi bu konuda da ihtilaftadırlar ve onu başka türlü beyan etmektedirler.
Buna göre, Hz. Mehdi (a.f) konusu, Hz. Resulullah (s.a.a) tarafından açıkça beyan edilmiştir. Bu da, bu konunun oldukça önemli olmasından kaynaklanmaktadır
ehlader
[1] İbrahim Eminî, Dadgosteriyi Cihan, s. 92.
[2] a.g.e, s. 40.
[3] Pişvayî, Mehdi, Sire-yi Pişvayan, s. 693.
[4] Bkz. Harrazî, Seyyid Muhsin, Bidayetu’l-Mearifu’l-Âlihiyye.
[5] Pişvayî, Mehdi, Sire-yi Pişvayan, s. 695.
[6] İçerikten naklen bkz. Harrazî, Seyyid Muhsin, Bidayetu’l-Mearifu’l-Âlihiyye, Akidetu’l-Tenafî fi’l-Mehdi bâbı.
[7] Şeyh Saduk, Kemalu’d-Din ve Temamu’n-Nimet, 24 ve 25. Bâblar.
[8] a.g.e, 24. bâb, 2. Hadis.
[9] Şargî, Muhammed Ali, Usul-u Vâfi, s. 226.
[10] Pişvayî, Mehdi, Sire-yi Pişvayan, s. 697.
[11] A.g.e.
[12] A.g.e.
[13] Buharî, Kitabu Bedu’l-Halk, c. 4, s. 143; Sahih-i Muslim, Bâb-ı Nuzul-i İsa,c. 1, s. 94.
[14] a.g.e, s. 700.
[15] Mekarim Şirazî, Nâsır, Gençler için 50 Usul-i Akaid dersi, s. 306.
[16] a.g.e, s. 320.
[17] Mekarim Şirazî, Nasır, Hükümet-i Cihani-yi Hazreti Mehdi, s: 151
Hz. Mehdi’nin Zuhurunun Tarihin Tekâmül Seyrindeki Yeri
Bu rahmetlerin tüm âlemle vasıtası Allah’ın velisidir. Eğer Allah Teâlâ’nın kendisidir dersek kimse bunu sorun etmiyor. Cebrail ve meleklerdir dersek de kimse bunu sorun etmiyor. Ama bu işleri yapan meleklerin ve melekûtun emiri Allah’ın yüce velisidir dediğimizde bu bazılarına tahammül edilmez geliyor.
Tarihe tekâmül bahşetmede Allah'ın velisinin eksen rolü
Mübarek Zuhur hadisesi konusundaki bir başka husus da İmam-ı Zaman efendimizin (a.s.) mukaddes varlığının Zuhur Asrındaki gelişmelerde oynadığı roldür. Bildiğimiz gibi Zuhur, insanlığın ve dünyanın en üstün aşamasıdır. Ancak burada temel soru şu: Bu gelişmeler arasında -ki insanın ve dünyanın kemâl noktasıdır- İmam-ı Zaman efendimizin (a.s.) şahsiyetinin rolü nedir? Niçin Hz. İmam Mehdi'nin varlığı olmadan dünyada bu değişim gerçekleşmeyecektir? Ve neden dünya O'nun gelmesini beklemek zorundadır?
Çok güzel bir soru. Çünkü tarih felsefesi ile ilgili bazı düşüncelerde, insanın tarihi gelişmelerdeki varlığı ve Allah'ın insana verdiği rol doğru bir şekilde tanımlanmamıştır. Onlar, bilinen insanın tarihin tekâmül ekseni olduğunu sanmaktadır. Bu düşünce yanlıştır. Aslında tüm kulluklar ve elde edilen nimetler Allah'ın Velisinin ibadeti ve O'nun Allah'a secdelerinin zımnında, boylamındadır. Dolayısıyla Zuhur
Asrında kulluğun ekseni, yüzyıllardır gaybette ve imtihanda olan yüce Veliyyullah'ın kulluğudur. O, “Urvetu'l-Vuska”dır (sapasağlam bir kulp). “O hâlde, kim tâğûtu tanımayıp Allah'a inanırsa, kopmak bilmeyen sapasağlam bir kulpa yapışmıştır. Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.” (Bakara: 256) ayetindeki “Urvetu'l-Vuska” ile ilgili rivayetlerde “sapasağlam kulp” Hz. Peygamber'in (s.a.a.) şahsı ve O'nun Ehl-i Beyt'i (a.s.) olarak tefsir edilmiştir. Yani Allah'a kullukta tüm âlemdeki sağlamlık, onların varlığıyladır ve kulların kulluğunun sağlamlığı onlarla ilgilidir. Dolayısıyla Zuhur Asrının hakikati, Hz. Mehdi'nin (a.s.) ibadetlerinden bir mertebedir ve tevhidi toplumun gerçekleşmesi de O'nun eseridir.
Diğer bir açıdan İblis'le zulüm önderlerinin Hz. Peygamber (s.a.a.) ve Ehl-i Beyt'le (a.s.) çatışmasında Hz. Peygamber ve Ehl-i Beyt'in (a.s.) ibadeti, onların şeytanlıklarına galip gelir. Eğer o ibadetler olmasaydı onların karanlığı bizim hepimizi kaplardı. Nitekim “Yahut engin bir denizdeki karanlıklar gibidir. Onun üstünü bir dalga bürümüştür, onun üstünde bir dalga onun üstünde de bir bulut vardır. Üstü üste yığılmış karanlıklar. Elini çıkarsa neredeyse onu bile göremez. Allah kime nur vermemişse artık onun için nur yoktur.” (Nur: 40) ayetindeki “karanlıkları” zulüm önderleri olarak tefsir ediyorlar. Emeviler ise “üst üste yığılmış karanlıklar”dır. Buyuruyor ki, batılın velilerinin karanlığı o kadar fazladır ki “Elini kaldırsa göremeyecek gibidir.” Mümin bu dönemde o kadar karanlığa batmıştır ki kendisinin en yakın güçlerini dahi göremiyor, kendisini unutuyor. Ama bu karanlık, Hz. Fatıma (selamullâhi aleyhâ) evladından olan bir imamın nurundan başkasıyla ortadan kaldırılamıyor! Nitekim bu kısmının tefsiriyle ilgili ayette şöyle buyruluyor: “Allah kime nur vermemişse artık onun için nur yoktur.” Bu nurdan nasibi olmayan kimse, sadece bu dünyada karanlıkta değildir, kıyamet gününe kadar karanlıktadır.
Dolayısıyla, karanlık cereyanını ortadan kaldırabilecek olan o nurdur. Dalaleti yok eden, o hidayettir, Hz. Mehdi'nin (a.f.) nuru ve hidayetidir. Ölümü götüren o hayattır, yani hayat-ı tayyibe / temiz hayat Hz. Mehdi'nin hayatıdır. Hz. Mehdi Zuhur Asrında, Allah'ın velayetini ve rahmetini tecelli ettirmeye izinli oluyor. Bizim de görüşlerimizi ıslah etmemiz gerekir ve kendimizi Allah'ın Velisi ile aynı çapta görmememiz gerekir. Elbette tüm kalpler bu bilgiyi kaldıramaz. Hatta bazen sıradan Şiilerin de bunu kaldıracak kapasitesi yoktur. Bu sorun da değildir, herkese bu bilgiyi vermemek gerekir; çünkü onu kaldıramaz ve altında ezilirler. Rivayetlerde de şöyle geçer: “Müminlerin derecelerini gözetiniz. Yüksek derecedekilere söylediklerinizi, aşağı derecelerdekine söylemeyiniz. Ona ezileceği yükü yüklemeyiniz bu durumda ondan siz sorumlu olursunuz!” Özetle Zuhur Asrındaki tüm gelişmelerin ekseni Allah'ın Velisidir, başkalarını da kapsayan, O'nun velayetinin tecellisidir, başkaları O'nun varlığının ışığıdır. O halde Zuhurun anlamı, velayetin zuhurundan başka bir şey değildir.
Allah'ın velisinin velayeti, kendisinin muhtelif tecellilerinde zuhur edince hayat, nur, rahmet, ilim, hikmet ve adalet gelir. Bunların hepsi Allah'ın velisinin eserleridir. Bu meseleyi bir başka şekilde herkes kabul eder ve hiçbir muvahhid onu inkâr etmez. Zuhur Asrında gerçekleşecek olan her şey Allah'ın rahmetinin inmesidir dediğimizde herhangi bir mümin bunu inkâr edebilir mi? İnsanları Allah'ın ortağı yapmıyoruz ki haşa! Biz, Allah'ın velisinin ortağı bile değiliz. Bizim iradelerimiz O'nun velayetinin boylamındadır. Islahımız da O'nun velayetinin boylamındadır. Hz. Mehdi, ıslahtan elini çekerse zulüm önderleri ve İblis kimseyi rahat bırakmaz. Batıl cephenin fitnesi o kadar karanlıktır ki mümin kendisini unutur. İnsanı bu âlemden tüm âlemlere kadar o karanlıklardan kurtaracak olan Allah'ın velisinin nurudur. Zuhur, Allah'ın velisinin toplumsal hayatın tüm alanlarında tecelli asrıdır.
Acaba, Hz. Mehdi (a.f.) Zuhur sırasında yalnızca liderlik rolü oynar ve bu hareketi yaratan yalnızca O'nun maddi varlığıdır denebilir mi?
Onun batıni velayeti, Zuhurun temel ilkesidir. Bu konuyu, ben daha önceki sorularınızı cevaplarken açıkladım. Âlemde var olan çatışma, batıni olarak İblis ve zulüm önderleriyle İmam Mehdi (a.f.) arasındaki çatışmadır. İmam Mehdi, Hakk'ın feyiz vasıtasının en yüksek mertebelerinden biridir. Nitekim O'nun hakkında duada şöyle diyoruz: “Yerle göğü birbirine bağlayan sebep nerede?”… Onun secdelerinin bereketiyle Allah rahmet (salavat) gönderir, bu salavatın tortusu yeryüzünün her yerinde kalır. Belki de duadan önce salavat gönderin denmesinin sebebi budur. Salavat O'na nazil olmadıkça size hiçbir rahmet nazil olmaz.
O, sadece bir fert değildir. O, tüm enbiyanın ve vasilerin varisidir. Onun ziyaret duasında şöyle okuruz: “Selam olsun enbiyanın varisine ve vasilerin sonuncusuna…” Allah Teâlâ'nın nazil ettiği tüm rahmet ve kemâl şu an O'nun elindedir. Buyrulmuştur ki İmam Mehdi (a.s.) zuhur ettiğinde Kâbe'ye yaslanacak, tüm ulu'l-azm peygamberlerin (a.s.), Hz. Peygamber'in (s.a.a.) ve tüm Masum İmamların (a.s.) isimlerini anarak diyecek ki “Her kim onları görmek isterse gelsin ve bana baksın!”
O halde tüm değişimleri meydana getiren, Hz. İmam'ın varlığının kemâlâtıdır.
O'nun varlığının kemâllerinin nazil olmasıdır. Zuhur Asrında gerçekleşen şey, velayetin tecelli izni almasıdır. Onun zuhurunun nazil olması, Zuhur Asrının bereketleridir. Allah'ın kulları kulluk makamına ulaşmak, rahmeti şeytanlık mertebesinde değil, kulluk mertebesinde elde etmek istiyor, öyle değil mi? Bir başka deyişle yalnızca Allah'ın umumi rahmetini kavrama kapasitesine sahipler, Allah'ın rahim rahmetini idrak edip kavrayamıyorlar. Bu rahmetlerin tüm âlemle vasıtası Allah'ın velisidir. Eğer Allah Teâlâ'nın kendisidir dersek kimse bunu sorun etmiyor. Cebrail ve meleklerdir dersek de kimse bunu sorun etmiyor. Ama bu işleri yapan meleklerin ve melekûtun emiri Allah'ın yüce velisidir dediğimizde bu bazılarına tahammül edilmez geliyor.
Yani aslında “Yeryüzü, Rabbinin nuruyla aydınlandı” ayeti tahakkuk ediyor.
Evet, aslında Zuhurun özelliği dünyanın yeni bir hayat bulmasıdır. “Bilin ki Allah, yeryüzünü ölümünden sonra diriltmektedir.” (Hadid: 17) ayetinin tefsirinde Hz. Mehdi'nin (a.f.) zuhuruyla yeryüzündekilerin yeniden hayat bulacağına dair rivayetler nakledilmiştir. İmam (a.s.) “Kâfir ölüdür” buyuruyor. Yani küfrün defteri dürülüyor, herkes mümin oluyor. Mümin olunca hayata kavuşuyorlar. Bu canlı insan rahmeti idrak edip kavrayabilir. Hak kelamını dinleyebilir, öğüt alabilir, yola koyulup nimetleri derk edebilir. Yoksa Hz. Peygamber (s.a.a.) Allah'ın rahmetinin tüm derecelerinden ve cennetin derecelerinden söz etmiştir, ama müşrikler ölü oldukları için O'nu dinlemekten acizdiler. Nitekim Kur'an-ı Kerim şöyle buyuruyor: “Şüphesiz sen ölülere söz dinletemezsin” (Rum: 52) veya “Sen kabirlerdekilere işittiremezsin!” (Fatır: 22) Mezarını kendisiyle birlikte taşıyan birine cennet ve cennetin dereceleri anlatılamaz. O, kendi mezarından başka bir yeri görmez. Ama bu hicap, Veliyyullah'ın nuru ile ortadan kaldırılınca kalplerde rahmetin, nimetin ve kemâlin dereceleri kavranabilir oluyor.
Her şey Allah'ın velisine dönüyor. Çünkü O, Allah'ın mutlak halifesidir. Allah'ın rahmetinin ulu'l-azm peygamberlere bile ulaşma yolu O'nun velayetidir. Nitekim birçok rivayette geçtiği üzere ulu'l-azm peygamberlerden (a.s.) bile O'nun velayetine bağlılık sözü alınmıştır. Zaten bu peygamberlerin dereceleri, velayet misakında azim sahibi olmalarından, misaklarından, misaklarına bağlı kalmalarından, dünyada amel etmelerinden ve kendi ümmetlerini Müminlerin Emiri İmam Ali'nin (a.s.) bayrağı altında toplanmaya hazır hale getirmelerinden dolayıdır. Tüm hakikatlerin esası o taraftan nazil oluyor. Bazen bizim kibrimiz, gizli bir büyüklenme de olsa bu menzilleri idrak etmemize ve kendimizi İmam-ı Zaman'ın (a.s.) olduğu tarafa yerleştirmemize izin vermiyor. Bu, nefsin kibirlenmesidir. O da tahammül eder ve bize bir şey söylemez. Kardeşleri, Hz. Yusuf'a dediler ki: “Hâlbuki biz kalabalık bir cemaatiz. Şüphesiz ki babamız apaçık bir yanlışlık içindedir.” (Yusuf: 8) Hz. Yusuf da onlarla çatışmadı ve onların eziyetlerine katlandı ve tabii tedricen onları doğru yola getirdi. Hatta bir gün gelip ondan buğday istediler. Onlara merhamet etti ve buğday verdi. Daha önce kendisini kuyuya attıklarına dair bir şey söylemedi. Kendisini de hemen onlara tanıtmadı; çünkü henüz onu tanıyamıyor ve kavrayamıyorlardı. Ancak Yusuf'un kendisini onlara tanıtmasının ve onların da bunu kavramasının zorunlu olduğu bir noktaya ulaşınca Hz. Yusuf kendisini onlara tanıttı ve onlar ancak o zaman “Allah'a yemin ederiz, Allah gerçekten seni bizden üstün kılmıştır. Biz gerçekten de büyük hata işledik.” (Yusuf: 91) dediler.
Biz hata yaptık, sen neredesin, biz neredeyiz! Biz hata yaparak seni kendimizden üstün gördük ve seni kuyuya attık. Sen bizden üstün olduğun için kuyunun dibinde de bize lanet etmedin. Şu an yöneticiliğe geçtiğinde de senden rahmetten başka bir şey görmedik… Bunlar ne zaman anladılar? Hem Allah'ın Velisine sorun çıkardılar, hem kendilerini mahrum ettiler, uzun süre boyunca, ömürlerinin büyük bölümünü Yusuf'suz harcadılar; hâlbuki Yusuf'un yanında Allah'a ne kadar da yakın olabilirlerdi! Fakat işin sonunda mecbur oldular ve bu mecburiyetle Allah onları Yusuf'un evine getirdi.
Bizler de bazen böyleyiz, bazen kendimizi Allah'ın Velisi ile aynı seviyede görüyoruz! Bazen de Allah'ın velisinden üstün olduğumuzu sanıyoruz! Bu nasıl bir mukayesedir? Biz âlemin hücreleri bile değiliz, hâlbuki O tüm varlığın ruhudur! Siz örneğin bedeninizin organlarında yaşayan hücrelere deseniz ki sen ve senin gibi milyarlarcası bir bedeni oluşturuyorsunuz ve Allah o bedenin tamamını ruh için yaratmıştır. Bu söz o hücreler için anlaşılabilir ve kavranabilir şeyler değildir. Fakat bu bir gerçekliktir. Yukarıdan baktığımızda görüyoruz ki milyarlarca hücre çalışıyor, ürüyor, savaşıyor, düzene, kurala sahiptir vs… Onların tümü bizim ruhumuz için yaratılmış olan bedenlerdir ve bu ruhun çıkmasıyla hepsi dağılır. Allah'ın velisi de aynı role sahiptir. Bir kimse Allah'ın velisi ile ilgili böyle bir algıya sahip olursa Zuhur Asrının velayetin zuhur asrı olduğunu ve tüm nimetlerin onun velayetinin tecellisi olduğunu anlar. Aynı şekilde cennet nimetleri de böyledir, cennetin dereceleri de onlara olan marifetin dereceleridir.
Hasan Nasrallah İddialara Cevap Verdi: Yalan ve Dedikodudan İbaret
Hizbullah’ın Rusya’ya destek için Ukrayna’ya savaşçı gönderdiği iddiasına yanıt geldi.
Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah, bazı medya kuruluşlarının Hizbullah'ın Ukrayna'daki varlığına ilişkin söylentilerinin yalan ve dedikodudan ibaret olduğunu kaydetti.
Nasrallah, bu hareketin Ukrayna'da uzmanı veya muharip gücü olmadığını vurguladı ve Lübnan hükümetine bir kriz yönetim merkezi kurma çağrısında bulundu.
Son günlerde ABD yanlısı yanlısı medya kuruluşları, Lübnan Hizbullah güçlerinin Ukrayna'da Rusya'yı desteklemek için askeri varlığını iddia eden asılsız söylentiler yayıyor.
Huzur ve Zuhur Farkı
Keyhan Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hüseyin Şeriatmedari "O bizim dönmemizi bekliyor" başlıklı makalesinde şunları yazdı:
1- İmam Humeyni'nin (r.a) şu sözüne dikkat edin!
"Şu an çok hassas bir durumdayız. Bu, tarihin en hassas noktasıdır. Sanki dünya, Mekke ve Kabe ufkundan, mazlumların arzularını ve mazlumların egemenliğini gerçekleştirecek olan velayetin doğuşuna hazırlanıyor.
2- Şimdi, Devrimin Yüce Lideri'nin şu sözünü okuyun!
"Bugün dünya tarihi, insanlık tarihi büyük bir tarihsel dönemeçtedir. Tüm dünyada yeni bir dönem başlıyor. Bu dönemin en büyük ve en açık alameti, Yüce Allah'a teveccüh etmek ve sonsuz ilahi güçten yardım istemek ve vahye dayanmaktır. İnsanlık materyalist mektepleri ve ideolojileri aşmıştır.
3- Çağdaş dönemin önemli ve tanınmış gazetecilerinden, Mısır'ın el-Ahram Gazetesinin Başeditörü Muhammed Hasaneyn Heykel, İmam Huneyni (r.a) hakkında şunları söylüyor: "Humeyni'yi, Resulullah'ın (s.a.a) vizyonunu ve karakterini bu yüzyıla getiren özel sahabelerinden biri olarak görüyorum. O sanki, Ali'nin (a.s) şehadetinden sonra şaşkın ve komutansız kalan Ali'nin (a.s) birliklerini komuta etmek için gelmiş gibi."
4- 1970'lerde Amerika Birleşik Devletleri Başkanı'nın danışmanı olan Henry Kissinger şöyle diyor: "Ayetullah Humeyni, Batı'yı ciddi bir planlama kriziyle karşı karşıya bıraktı. Onun kararları o kadar şiddetliydi ki, politikacılardan ve teorisyenlerden her türlü düşünme ve planlama fırsatını alıyordu. Onun kararlarını kimse tahmin edemezdi. O, günümüz dünyasında bilinenlerin dışında kriterlere göre konuşur ve hareket ederdi. Sanki başka bir yerden ilham alıyor gibiydi. Ayetullah Humeyni'nin Batı düşmanlığı, onun ilahi öğretilerinden kaynaklanıyordu. O, düşmanlığında da ihlaslıydı."
5- BBC WORLD Tv Kanalı, 21. yüzyılda yaşanabilecek olayları inceleyen "İkinci Yüzyıl" adlı belgesel dizisinde Batılı siyasi liderlerlere şu uyarılarda bulunuluyor:
"İran'da 1979 yılında yaşananlar sadece İranlılar için değil, tüm dünya dinleri için bir dönüm noktasıdır. Dünya çapında milyonlarca insanın kökten dinciliğe dönüşünde bir dönüm noktasıdır. Dünyanın her yerinde Hristiyanlık, Musevilik, Budizm, Hinduizm gibi farklı dinlere mensup kişiler kökten dinciliğe yöneldiler. Yetmiş yıl önce dine karşı savaşan Türkiye'de bile bugün İslami ilkelere dönüş süreci hızlanıyor."
6- Binyamin Netanyahu, 26 Mayıs 2011'de ABD Kongresi'nde yaptığı konuşmasının bir bölümünde şöyle diyor: "Şimdi zaman geçti ve tarihin menteşeleri yakında dönebilir. Suudi Arabistan'daki Hayber Geçidi'nden Fas'taki Cebelitarık Boğazı'na kadar Ortadoğu'da büyük bir dönüşüm yaşanıyor. İran'da 1979'da yaşananlar gibi, arzularımızın alevlerinin söndürülebileceğini unutmamalıyız."
7- Ünlü bir Amerikalı stratejist ve Beyaz Saray'a yakın siyasi şahsiyetlerden olan Alvin Toffler şu itirafta bulunuyor: "İslam'ın artan gücünü hesaba katmadan önümüzdeki yıllardaki dünya gücü oyunu anlaşılmaz."
8- Tanınmış bir Amerikalı sosyolog olan Immanuel Wallerstein endişeyle şunları söylüyor: "Bizim bir dünya düzeni kurmamızın önündeki en büyük engel, İmam Humeyni'nin Velayet-i Fakih doktrinidir. Tüm teoriler zamanla rengini kaybeder, eskir ve tarihe karışır. Ama İmam Humeyni'nin Velayet-i Fakih teorisi giderek daha canlı hale geliyor ve birçok Müslümanı kendine çekiyor."
9- Ünlü İngiliz sosyolog Anthony Giddens, içinde bulunduğumuz yüzyılın temel değişiklikleri hakkında şunları yazıyor: "Geçmişte, üç sosyoloji devi, Marx, Durkheim ve Max Huber, küçük iktilaflarla, dünyanın genel sürecini laikliğe ve dinin marjinalleşmesine doğru ilerlediği yönünde değerlendirdiler. Ancak 1979'dan bu yana ve İran'da İslam İnkılabının ortaya çıkmasıyla birlikte, bu hipotezin tersine doğru ve farklı bir eğilime şahit olduk. Yani dünyanın genel süreci dindarlığa doğru hızlanıyor."
10- İmam'ım! Sana gaybettesin diyorlar. Çünkü zahirde yoksun ama bu hazır bulunmadığın anlamına gelmiyor! Gaybeti hazır bulunmamak olarak tabir etmek, Sana atılan çirkin bir iftiradır ve bu kişiler "Zuhur" ve "Huzur" arasındaki farkı bilmiyorlar. Bekleyişi içerisinde olduğumuz Senin gelişin "Huzur" değil "Zuhurdur". Gece gündüz Seni anan Sana gönül bağlayanlar, Allah'tan Senin hazır bulunmanı değil, zuhur etmeni istemektedir. Sen zuhur ettiğin zaman herkesin şaşkınlıktan ağzı açık kalacak ve "Seni daha önce de görmüştük" diyecekler. Doğru söylüyorlar, çünkü Sen bizim aramızdasın. Çünkü Sen bizim İmamımızsın. Ümmeti arasında bulunmayan ve onların işleriyle ilgilenmeyen hiçbir İmam yoktur.
İmamımız! Ey her kervanın kıblesi, Ey gece yolcularının meşalesi. Hala dünyayı intizarında mı bırakacaksın? Biliyoruz ki Sen de bize döneceğin günü bekliyorsun. Hasretle çırpınıyor, pişmanlıkla haykırıyoruz:
Bir ömür onun huzurundan geride kaldık
Bu soğuk gurbette yalnız kaldık
O, bizim dönmemizi bekliyor
Gaybet-i Kübra'da kalan bizlerdik.
İmam Mehdi (a.f) ’nin Kutlu Doğumu
Şaban ayının 14'ünü 15'ine bağlayan gece çok kutsal bir gecedir. Kadir gecesinden sonra en mübarek olan gecedir. Muntazar (beklenen) İmam Muhammed Mehdi bu gecede doğmuştur.
Hz. Mehdi (a.f) zamanın karanlık bulutlarının ardından adeta parlayan bir güneş gibi doğacaktır. Beşeriyetin son kurtarıcısını rivayetlerde Hz. Musa’ya benzetmişlerdir. Firavun yandaşları Hz. Musa’nın doğumunu engellemek için gebe kadınlara saldırdı ve erkek bebekleri katlettiler. Abbasi halifeleri de İslam Peygamberi’nin (sav) hanedanından birinin zuhur edeceğini ve onların hükümetini devireceğini duymuştu. Bu yüzden Abbasiler zalim iktidarlarını korumak için Hz. Mehdi’nin (a.f) veladetini engellemeye çalıştılar. Lakin yüce Allah’ın iradesi ile Samerra kentinin güvensiz ortamına karşın o hazret Abbasi hükümetinin adamlarının gözlerinden uzak bir şekilde dünyaya geldi. O gün hicri Kameri 255 yılının şaban ayının 15'iydi. Bu bebeğin doğması ile birlikte imam Hasan Asgeri’nin (a.s) evi sevinç ve nurla doldu.
Hz. Mehdi (a.f), ahir zamanda gönderileceği Peygamber Efendimiz (s.a.a) tarafından müjdelenmiş, Müslümanları zulüm ve sıkıntı ortamından kurtaracak, yeryüzündeki fitneleri ortadan kaldıracak, tüm dünyaya barış, adalet, bolluk, huzur, mutluluk ve refah getirecek kutlu bir şahıstır. Peygamberimizden (s.a.a) aktarılan sahih rivayetlere göre Hz. Mehdi (a.f), çeşitli hurafelerle, batıl inanç ve uygulamalarla aslından uzaklaştırılmış olan dini özüne döndürecek, Hz. İsa (a.s) ile buluşacak, Allah'ın izniyle yegâne hak din olan İslam ahlakının yeryüzüne hâkim olmasına vesile olacaktır.
RASTHABER ailesi olarak İmam Mehdi (a.f)'nin dünyaya teşrifleri münasebetiyle tüm insanlığa, mustazaflara ve özellikle de müminlere tebriklerimizi arz ederiz.
Siyonist Rejim Bu Geceyi Unutmayacak; İsrail'de Tüm İnternet Siteleri Çöktü
Siyonist rejim bakanlıklarının internet siteleri hacklendi.
Siyonist gazetesi Haaretz’in de bildirdiğine göre, rejim kapsamında birçok site hacklendi ve İçişleri, Sağlık, Adalet ve Sağlık Bakanlıkları ile Başbakanlık'ın siteleri açılmadı.
Siyonist rejim güçleri yaptığı açıklamada:
‘Önemli üslerin başarısız olmasına neden olan yoğun bir siber saldırı altındayız ve durumu kontrol altına almaya çalışıyoruz. Siber savunma departmanı ve ordu ICT departmanı saldırının araştırılmasına yardımcı oluyor’ ifadelerini kullandı.
Siyonist ordunun medya kaynağı ise, ‘İçişleri Bakanlığı, Sağlık ve içişleri Bakanlığı ile Başbakanlık'ın da aralarında bulunduğu bazı bakanlıkların internet siteleri kesintiye uğradı’ ifadelerini kullandı
Al-Alam’in aktardığına göre İşgalci rejim, siber saldırının kaynağının İran olduğunu öne sürüyor.
Ayrıca işgal rejimi İsrail ordusunda azami hazırlık durumu da resmen açıklandı.
İşgalci rejimin ordusu, stratejik web sitelerinin kesintiye uğramasından korktuğunu söylüyor.
Siyonist yetkililer, yaygın siber saldırının yol açtığı hasarın boyutunu değerlendirmek için bir komite kurulduğunu duyurdu.
İbrani medyası, ‘Yaygın bir siber saldırının ardından "İsrail"de olağanüstü hal ilan edildi’ diye yazdı.
İran Devrim Muhafızlarına ait telegram hesabından; " Siyonist rejim bu geceyi hiçbir zaman unutamayacak. Bu daha maceranın başlangıcı" paylaşımında bulunduktan sonra siber saldırılar gerçekleşti.
İran'ın İsrail'in Casusluk Karargahına Düzenlediği Saldırının Stratejik Mesajları
Arap dünyasının tanınmış analistlerinden Abdel Bari Atvan, kaleme aldığı makalesinde, "İran, Siyonist rejimin Suriye'de iki İran kuvvetinin şehit edilmesiyle gerçekleştirdiği vahşete hızlı bir şekilde yanıt vererek çatışmanın kurallarında yeni bir stratejik aşama başlattı" dedi.
Devrim Muhafızları Halkla İlişkiler Dairesi tarafından pazar günü yapılan açıklamada şu ifadeler yer aldı" 'Sahte Siyonist rejimin son zamanlarda işlediği cinayetler ve bu uğursuz rejimin suçlarının ve kötülüklerinin karşılıksız kalmayacağının daha önce açıklanmasının ardından, dün gece Siyonistlerin stratejik komplo ve şer merkezi Devrim Muhafızları'nın güçlü füzeleri tarafından hedef alındı.'
Bazı resmi olmayan kaynaklar, bu füze saldırısında Siyonist rejimin bazı casus yetkililerinin öldürüldüğünü veya yaralandığını açıkladı.
Konuyla ilgili olarak Siyonist rejim Tv kanallarından Kan TV ve Kanal 1 ve Siyonist rejimin diğer kanalları şu açıklamalarda bulundu: 'İsrail ordusu geçtiğimiz günlerde olduğu gibi kuzey bölgelerinde (işgal altındaki Filistin) azami hazırlığını sürdürme kararı almış ve bu bölgede direnişin olası hamlelerini beklemektedir.
Suriye'de iki İranlı danışmanın şehit edilmesinin ardından İsrail ordusu kuzeyde en üst düzeyde hazırol vaziyetine geçti ve bu vaziyet bu düzeyde devam edecektir. Daha önce de Siyonist uzmanlar İran'ın tepkisinden endişeli olduklarını dile getirerek bu rejim liderlerine İran'ın tehditlerini ciddiye almalarını tavsiye etmişti.'
İran Devrim Muhafızları, Pazar günü, Irak'ın kuzeyindeki Kürt şehirlerinden Erbil'deki Mossad'ın stratejik merkezlerini hedef aldığını ve bu saldırının İran topraklarından 10 adet güdümlü balistik füzeyle gerçekleştirildiğini resmi olarak açıklamıştı.
Irak Kürdistan Bölgesi, itibarını korumak için füzelerin ABD'nin yeni konsolosluk binasını ve çevresindeki yerleşim alanını hedef aldığını açıkadı, ancak aslında Kürdistan Bölge Yönetimi’nin bu iddialarının amacı İran'ın Siyonist rejimin casus karargahına yönelik füze hamlesini itibarsızlaştırmaktı. Mossad istihbarat servisi başta olmak üzere diğer gizli merkezler gibi her gizli merkezin bir yerleşim bölgesinde bulunması ve direğinde Siyonist rejimin bayrağının dalgalanmaması doğaldır.
Bize göre buradaki en önemli gelişme, İran Devrim Muhafızları’nın, Siyonist rejimin geçen hafta Şam'ın güneyine düzenlediği saldırıda hayatını kaybeden iki İranlı şehidin kanının intikamını alma sözünü yerine getirmiş olmasıdır. Aslında İran, Siyonist rejimin İran güçlerine karşı herhangi bir saldırısının tekrarlanması durumunda Siyonistlere karşı kesin ve yıkıcı bir yanıtı olacağını gösterdi. Bu, İsrail'in Suriye'deki İran mevzilerine yönelik herhangi bir saldırı girişimine derhal yanıt verileceği anlamına geliyor.
Bu İran füzeleri sadece İsrail'e değil, aynı zamanda onun Amerikalı destekçisine de güçlü bir mesaj veriyor. Bugün, İslam Devrim Muhafızları Ordusu, Siyonist rejimin Erbil'deki Mossad casus üslerini hedef alarak, bu rejimin iki İranlı danışmanı şehit etme suçuna yanıt verdi ve bunun yeni bir stratejik aşamanın başlangıcı olması uzak bir ihtimal değildir.
İşgalci Siyonist rejim, denklemlerdeki değişimin farkındadır. Bu nedenle İran'ın iki şehidinin kanının intikamını alma tehdidini çok ciddiye almıştır. İsrail, bu yanıtın işgal altındaki Filistin'in kuzey cephesindeki Lübnan Hizbullah'ından geleceğini tahmin ediyordu ve bu nedenle kuzey cephesindeki Siyonist askeri birlikler azami düzeyde alarma geçti. İran Devrim Muhafızları, Erbil şehrindeki casus karargahlarında Siyonistleri hedef almaya karar verdi ve bu, yeni çatışma kurallarında dikkate alınması gereken önemli bir gelişmedir.
İran düşmanları “Neden İran İsrail’in cevabını Golan Tepeleri'nde vermedi? Neden bu yanıt Irak’ta verilmedi diye soruyorlar. Biz de onlara şunu soruyoruz: ‘Bu gelişmelerin arkasında kimler var? Irak’ın ilk etapta İsrail’in çıkarları ve Tel Aviv’e güvence vermek için Amerika tarafından işgal edilmesine işaret ediyoruz. Biz şunu soruyoruz: “İsrail istihbarat servisi Mossad Irak’ın kuzeyinde ne yapıyor?”
Amerika’nın dönemi sona eriyor ve Amerika’nın Ukrayna'daki savaşı onun son savaşı olabilir. Arap bölgesindeki Washington’un müttefikleri ve İsrail paralı askerleri dikkatli olsunlar, çünkü gelecekteki gelişmeler daha büyük olacaktır.’
İran'da İki Terör Çetesi Çökertildi
İran İstihbarat Bakanlığı, yabancı istihbarat servisleri adına ülkede terör eylemi gerçekleştirme hazırlığında olan iki terör çetesinin çökertildiğini duyurdu.
İran İstihbarat Bakanlığı, yabancı istihbarat servisleri adına ülkede sabotaj ve terör eylemi gerçekleştirme hazırlığında olan iki terör çetesinin çökertildiğini duyurdu.
Bakanlıktan yapılan açıklamaya göre, Sistan ve Beluçistan ilinde altyapı projelerinde çalışan bazı yabancı uyruklulara suikast düzenlemek amacıyla ülkeye giriş yapan altı silahlı terörist tespit edilerek tutuklandı. Ayrıca adı geçen teröristlerin destek ekibi de çökertildi.
Öte yandan İran Devrim Muhafızları, Siyonist Rejim adına çalıştığı ve Fordo Nükleer Tesisine sabotaj hazırlığında olan kişilerin gözaltına alındığını açıklamıştı.
Sipahiler Ordusu’nun füzeli saldırısında bir kaç Mossad ajanı öldü
Irak Ketaib Hizbullah Hareketi, Sipahiler Ordusu’nun Erbil’de Mossad yuvalarına karşı düzenlediği füzeli saldırısında bir kaç Mossad ajanı helak olduğunu açıkladı.
Sipahiler Ordusu’nun Erbil’de Mossad yuvalarına karşı füze saldırısı düzenlemesinin ardından bir açıklama yapan Ketaib Hizbullah Hareketi, bu saldırı Irak içinde çatışmaların bir başka merhalesinin habercisi olduğunu belirtti.
Ketaib Hizbullah Hareketi bildiride, Sipahiler Ordusu tarafından Erbil’de siyonist düşmanın üslerinin hedef alındığı ve bazı Mossad ajanlarının helak olması veya yaralanması ile sonuçlanan bu operasyon Irak içinde çatışmaların bir başka merhalesinin habercisi olduğunu belirtti.
Ketaib Hizbullah Hareketi, Sipahiler Ordusu’nun bu operasyonu, siyonistlerin bundan bir kaç hafta önce Irak topraklarından İran’a karşı İHA saldırısı düzenlemesine tepki olarak gerçekleştirildiğini vurguladı.
ABD itiraf etti: Erbil’de Mossad merkezi vuruldu
Amerika’nın Washington Post gazetesi Amerikalı bir yetkiliden naklen, Sipahiler Ordusu’nun Erbil’de hedef aldığı noktaların Mossad’ın faaliyet yürüttüğü merkezler olduğu anlaşıldığını yazdı.
Washington Post gazetesinin iki muhabiri Sipahiler Ordusu’nun Erbil’e düzenlediği füze saldırısı hakkında bir rapor hazırladı.
Raporda Amerikalı bir yetkilinin Iraklı mevkidaşı ile telefon görüşmesine işaret ederek, bu saldırının hedefi, Mossad’ın Erbil’de yürüttüğü faaliyetin merkezi olduğu anlaşıldığını açıkladığı belirtildi.
Gazete raporda ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ned Price’ın olaydan sonra yaptığı açıklamaya işaret ederek, saldırıda Amerikalı hiç kimse veya Amerika’ya ait olan hiç bir tesis zarar görmediği, saldırının ABD’ye karşı yapıldığına dair hiç bir delil bulunmadığına vurgu yaptı.