
کارگر
Trump Irak’ı bölme projesine liderlik ediyor
Berham Salih ile Trump'ın görüşmesi, özellikle de suikastın ardından iki ülke arasındaki tırmanan gerginlik ortamında asla düşülmemesi gereken bir hataydı. Kürt kardeşler ya da liderleri, Amerika ile geçmiş hayal kırıklığı tecrübelerinden faydalanmamakta ısrarcı gibi görünüyor. Çoğunluğu Amerika'nın Irak ya da Suriye'yi bölme ve parçalama projesine hızla cevap vererek büyük bir hataya düşüyor.
Amerika Başkanı Donald Trump'ın Iraklı mevkidaşı Berham Salih ile görüştükten sonra “Davos” zirvesinde düzenlenen basın açıklamasında, neye dayanarak Amerika ile Irak ilişkilerini “en iyi durumda” olarak tanımladığını bilmiyoruz. Kasım Süleymani ve Ebu Mehdi El-Mühendis'e Irak topraklarında suikast düzenlenmesi emrini vererek 25 milyondan fazla Iraklıyı öfkelendiren bu adam, profesyonel bir yalancı olmasının yanı sıra bu tanımlamayı kullanarak Irak halkına alenen hakaret ediyor.
Berham Salih ile Trump'ın görüşmesi, özellikle de suikastın ardından iki ülke arasındaki tırmanan gerginlik ortamında asla düşülmemesi gereken bir hataydı. Buna ilaveten Irak Cumhurbaşkanının konumu, Amerika'nın şekillendirdiği anayasa gereğince, Başbakanın yetkilerini ihlal etmeye ve ABD Başkanı olsa bile yabancı bir yetkili ile siyasi konuları görüşmeye izin vermiyor. Bu toplantının gerçekleşmesine karşı çıkanlar, bu konuda anayasal ve ahlaki açıdan çok güçlü delillere sahiptir.
Başkan Trump'ın Irak'ın batısındaki Ayn'ul Esed üssüne Iraklı yetkililerden izin almadan gizli ziyaretlerde bulunarak Iraklılara defalarca hakaret ettiğini hatırlatmakta fayda olabilir. Üstelik Irak Başbakanı Adil Abdulmehdi'yi aynı üsse acil görüşmek için çağırarak bu hakaretin açtığı yaraya tuz bastığını da unutmadık. Sanki bu üs Irak topraklarında değil de ABD topraklarında kurulmuş gibi ve sanki Irak 8000 bin yıllık bir kültürel mirasa sahip olan bağımsız bir ülke değilmiş gibi bu ülkeye sömürge ülkesi muamelesi yaptı.
***
Başkan Trump, Seyyid Salih ile Davos zirvesinin oturum arasında bir araya gelerek bu görüşmenin “protokol” icabı olmadığını kanıtlamak için birlikte basın toplantısı düzenlediler. Bu toplantı sadece Irak'ta stratejik işbirliği projesi ile bağlı iki yakın müttefik arasında oldu. Bu projenin ana başlığının etnik ve mezhepsel “bölünme” olmasını göz ardı etmiyoruz. Protokol görüşmeleri, Irak ile Amerika arasında askeri işbirliğinin sürdürülmesi gibi anayasal yetkileri olmadan bir başkan ile temel meseleleri tartışmaz. Cumhurbaşkanı Salih'in Irak'ın mevcut şartlarının gölgesinde, daha şehitlerin kanı kurumamışken Irak'ın ulusal birliğinin çıkarlarına dayanarak, bu toplantıya katılamadığı için özür dilemesi daha uygun olurdu.
Irak parlamentosu tarafından verilmiş ABD ile herhangi bir askeri işbirliğini cezalandırmaya yönelik açık ve net bir karar vardır. Bu karar, ülkedeki tüm Amerikan askerlerinin (5200 tane) kovulması ve ülkede kurulan askeri üslerin (18 tane) kapatılmasını açıkça belirtiyor. Salih ve Trump'ın askeri işbirliğinin sürdürülmesine dair her türlü anlaşması, parlamentonun bu kararının ihlal edilmesidir.
Kürt kardeşler ya da liderleri, Amerika ile geçmiş hayal kırıklığı tecrübelerinden faydalanmamakta ısrarcı gibi görünüyor. Çoğunluğu Amerika'nın Irak ya da Suriye'yi bölme ve parçalama projesine hızla cevap vererek büyük bir hataya düşüyor. Başkan Salih'in bu adımının Amerika'nın bu yeni mezhepçi projesine sürüklenmesinin başlangıcı olmamasını umuyoruz.
Irak halkının büyük çoğunluğu Amerika'nın Irak'taki askeri varlığına karşı çıkıyor ve Başbakanlarının bu varlığın acilen sonlandırılması talebinin arkasında duruyor. Eğer bu talebe olumlu cevap verilmezse muhtemelen Irak direnişi bu işi ele alacaktır. Belki de geçtiğimiz günlerde Bağdat'taki ABD Elçiliği civarına fırlatılan üç füze, bu minvalde dikkate alınması gereken önemli bir uyarı olabilir.
Kahraman Irak direnişi Amerika'yı ve ABD güçleri Komutanı General David Patraesus'u yenilgiye uğratarak 2011 yıllarının sonlarıyla birlikte bu temiz topraklardan çekilmek zoruna bıraktı. Biz bu geçmişin tekrarlanacağına eminiz. Başkan Trump'ın Irak topraklarında yenildiğini göreceğiz.
***
Cumhurbaşkanı Berham Salih'in, Irak direnişinin tarihini ve bununla birlikte Kürt halkının Amerika ve İsrail'in ihanetleri ile dolu olan acı deneyimlerini yeniden iyi bir şekilde okumasını diliyoruz. Belki bu sayede Davos'ta Iraklı kardeşlerinin duygularına meydan okuyarak ABD Başkanı ile görüşerek düştüğü büyük hatanın farkına varır.
Gerçek Irak, ABD üslerinin enkazı üzerinden ayağa kalkacaktır. Bunun aksini söyleyenler ne Iraklı kardeşleri tanıyor ne de Irak'tan yenilmiş olarak çıkan Amerikalıları tanıyordur.
Kaynak: Raialyoum
Çeviri: Merve Soydaş
Trump Irak’ı bölme projesine liderlik ediyor
Berham Salih ile Trump'ın görüşmesi, özellikle de suikastın ardından iki ülke arasındaki tırmanan gerginlik ortamında asla düşülmemesi gereken bir hataydı. Kürt kardeşler ya da liderleri, Amerika ile geçmiş hayal kırıklığı tecrübelerinden faydalanmamakta ısrarcı gibi görünüyor. Çoğunluğu Amerika'nın Irak ya da Suriye'yi bölme ve parçalama projesine hızla cevap vererek büyük bir hataya düşüyor.
Amerika Başkanı Donald Trump'ın Iraklı mevkidaşı Berham Salih ile görüştükten sonra “Davos” zirvesinde düzenlenen basın açıklamasında, neye dayanarak Amerika ile Irak ilişkilerini “en iyi durumda” olarak tanımladığını bilmiyoruz. Kasım Süleymani ve Ebu Mehdi El-Mühendis'e Irak topraklarında suikast düzenlenmesi emrini vererek 25 milyondan fazla Iraklıyı öfkelendiren bu adam, profesyonel bir yalancı olmasının yanı sıra bu tanımlamayı kullanarak Irak halkına alenen hakaret ediyor.
Berham Salih ile Trump'ın görüşmesi, özellikle de suikastın ardından iki ülke arasındaki tırmanan gerginlik ortamında asla düşülmemesi gereken bir hataydı. Buna ilaveten Irak Cumhurbaşkanının konumu, Amerika'nın şekillendirdiği anayasa gereğince, Başbakanın yetkilerini ihlal etmeye ve ABD Başkanı olsa bile yabancı bir yetkili ile siyasi konuları görüşmeye izin vermiyor. Bu toplantının gerçekleşmesine karşı çıkanlar, bu konuda anayasal ve ahlaki açıdan çok güçlü delillere sahiptir.
Başkan Trump'ın Irak'ın batısındaki Ayn'ul Esed üssüne Iraklı yetkililerden izin almadan gizli ziyaretlerde bulunarak Iraklılara defalarca hakaret ettiğini hatırlatmakta fayda olabilir. Üstelik Irak Başbakanı Adil Abdulmehdi'yi aynı üsse acil görüşmek için çağırarak bu hakaretin açtığı yaraya tuz bastığını da unutmadık. Sanki bu üs Irak topraklarında değil de ABD topraklarında kurulmuş gibi ve sanki Irak 8000 bin yıllık bir kültürel mirasa sahip olan bağımsız bir ülke değilmiş gibi bu ülkeye sömürge ülkesi muamelesi yaptı.
***
Başkan Trump, Seyyid Salih ile Davos zirvesinin oturum arasında bir araya gelerek bu görüşmenin “protokol” icabı olmadığını kanıtlamak için birlikte basın toplantısı düzenlediler. Bu toplantı sadece Irak'ta stratejik işbirliği projesi ile bağlı iki yakın müttefik arasında oldu. Bu projenin ana başlığının etnik ve mezhepsel “bölünme” olmasını göz ardı etmiyoruz. Protokol görüşmeleri, Irak ile Amerika arasında askeri işbirliğinin sürdürülmesi gibi anayasal yetkileri olmadan bir başkan ile temel meseleleri tartışmaz. Cumhurbaşkanı Salih'in Irak'ın mevcut şartlarının gölgesinde, daha şehitlerin kanı kurumamışken Irak'ın ulusal birliğinin çıkarlarına dayanarak, bu toplantıya katılamadığı için özür dilemesi daha uygun olurdu.
Irak parlamentosu tarafından verilmiş ABD ile herhangi bir askeri işbirliğini cezalandırmaya yönelik açık ve net bir karar vardır. Bu karar, ülkedeki tüm Amerikan askerlerinin (5200 tane) kovulması ve ülkede kurulan askeri üslerin (18 tane) kapatılmasını açıkça belirtiyor. Salih ve Trump'ın askeri işbirliğinin sürdürülmesine dair her türlü anlaşması, parlamentonun bu kararının ihlal edilmesidir.
Kürt kardeşler ya da liderleri, Amerika ile geçmiş hayal kırıklığı tecrübelerinden faydalanmamakta ısrarcı gibi görünüyor. Çoğunluğu Amerika'nın Irak ya da Suriye'yi bölme ve parçalama projesine hızla cevap vererek büyük bir hataya düşüyor. Başkan Salih'in bu adımının Amerika'nın bu yeni mezhepçi projesine sürüklenmesinin başlangıcı olmamasını umuyoruz.
Irak halkının büyük çoğunluğu Amerika'nın Irak'taki askeri varlığına karşı çıkıyor ve Başbakanlarının bu varlığın acilen sonlandırılması talebinin arkasında duruyor. Eğer bu talebe olumlu cevap verilmezse muhtemelen Irak direnişi bu işi ele alacaktır. Belki de geçtiğimiz günlerde Bağdat'taki ABD Elçiliği civarına fırlatılan üç füze, bu minvalde dikkate alınması gereken önemli bir uyarı olabilir.
Kahraman Irak direnişi Amerika'yı ve ABD güçleri Komutanı General David Patraesus'u yenilgiye uğratarak 2011 yıllarının sonlarıyla birlikte bu temiz topraklardan çekilmek zoruna bıraktı. Biz bu geçmişin tekrarlanacağına eminiz. Başkan Trump'ın Irak topraklarında yenildiğini göreceğiz.
***
Cumhurbaşkanı Berham Salih'in, Irak direnişinin tarihini ve bununla birlikte Kürt halkının Amerika ve İsrail'in ihanetleri ile dolu olan acı deneyimlerini yeniden iyi bir şekilde okumasını diliyoruz. Belki bu sayede Davos'ta Iraklı kardeşlerinin duygularına meydan okuyarak ABD Başkanı ile görüşerek düştüğü büyük hatanın farkına varır.
Gerçek Irak, ABD üslerinin enkazı üzerinden ayağa kalkacaktır. Bunun aksini söyleyenler ne Iraklı kardeşleri tanıyor ne de Irak'tan yenilmiş olarak çıkan Amerikalıları tanıyordur.
Kaynak: Raialyoum
Çeviri: Merve Soydaş
Hesap Bağdat’tan dönerse yedekteki savaş
ABD’nin güncellenmiş Bağdat hesapları tutmazsa İran’ın Irak üzerinden Suriye-Lübnan-Filistin’e uzanma imkânlarını yok etmek için Sünni üçgeni bir tampon bölge olarak yeniden öne çıkartabilirler.
Bu oyunu kurgulayanlar, Kürdistan’ı da Sünni tamponun devamı olarak görüyor.Orta Doğu’da alenen ve kolayca pazarlanamayacak planlar için Amman’da birileri yine gizlice buluşmuş. İddia o ki “Şii Hilali”nin önünü kesmek için Irak ile Suriye arasında bir “Sünni bölge” planı yeniden gündeme alınmış. Amerikan-Körfez ortak cephesi bunun için Iraklı Sünni liderlerini Amman’da toplayıp nabız yoklamış. Bu entite, Kürdistan örneğinden hareketle Sünni üçgeninde bir özerk bölge ile başlayıp koşullara bağlı olarak yeni bir devlete de evrilebilir!
Netameli masaları genelde ‘proxy’ devletlerde kuruyorlar. “Proxy (vekil) örgütler” ifadesi Suriye komplosundan beri çokça tüketildi. Bunun devletler için kullanılması biraz ağır kaçabilir. Uyduruk “Şii Hilali” ifadesini ilk kez kullanan lider olarak Ürdün Kralı Abdullah hem bu yakıştırmadan dolayı hem de Suriye’ye karşı vekâlet savaşında ülkesini tampon olarak kullandırdığı için epey pişman. Tepkili, aynı zamanda çaresiz! Çok iyi biliyor ki Suudi – Amerikan iradesine karşı direndiğinde Ürdün’ü birkaç hafta içinde kontrolden çıkarabilirler. Bu yüzden Amman kolayca Irak, Suriye ya da İran üzerine komplo üretim üssüne dönüşebiliyor.
IŞİD’in 10 Haziran 2014’te tüm dengeleri değiştirecek şekilde Musul’u ele geçirmesinden 10 gün önce Körfez ve Batılı istihbarat servisleri Amman’da Sünni Araplar ve Kürtlerin temsilcileriyle bir toplantı gerçekleştirmişti. Bu toplantının bir Sünni entite kurma planının bir parçası olduğu öne sürülmüştü. Hatta Musul düştükten sonra benim Kerkük ve Bağdat’ta konuştuğum Şii kaynaklar, Irak’ın üçe bölünme senaryosunun tartışıldığını, Halk Seferberliği (Haşd el Şaabi) ile IŞİD’in önü Bağdat istikametinde kesilince “Bağdat olmadan Sünni özerkliğinin anlamı yok” denildiğini aktarmıştı. O zaman bazı Şii partiler de “Eğer ülke bölünecekse ve Bağdat bizde kalacaksa varsın bölünsün” noktasına gelmiş fakat Tahran bölünme senaryosuna şiddetle karşı çıkmıştı.
Ürdün’deki buluşmalara dönersek; MEE’dan David Hearst’in Irak Başbakanı Adil Abdülmehdi’ye yakın kaynaklara dayanarak aktardığı bilgilere göre 9 ay önce El Enbar, Selahaddin ve Ninova vilayetlerinden siyaset ve iş insanları Suudi Arabistan’ın Amman büyükelçisinin konutuna davet edildi. Ev sahibi Suudilerin ‘Kuzey-Doğu Suriye’ dosyasından sorumlu Körfez İşleri Bakanı Samir bin Sabhan idi. Hem İran hem Suudi Arabistan ile arası iyi olan Irak Meclis Başkanı Muhammed el Halbusi davet edilmemişti. Gündem Kürdistan gibi bir Sünni özerk bölgenin kurulmasıydı. Abdülmehdi bunu öğrenince Suudi Kralı Selman’a şikâyetlerini bildirdi. Kral “Saçma” deyip geçiştirse de toplantılar devam etti. Birkaç hafta sonra Amman’da daha büyük bir toplantı düzenlendi ve bu sefer ABD, İsrail ve BAE de temsilci göndermişti. Amerikalı temsilci “Yapabilirseniz ne ala” diyerek desteğini sundu. Halbusi’nin hükümeti zayıflatacak adımlarına destek verilmesi de kararlaştırıldı. Sünnileri hükümete karşı harekete geçirmenin yolları tartışıldı. Irak hükümeti, Suudi yönetimine “Biz de Şiilerin yaşadığı Doğu Vilayeti’nde siyasi eylemcileri Bağdat’a davet edip Riyad’dan bağımsız olmalarının yollarını tartışsak nasıl karşılarsınız?” diye sordu. Sonra üçüncü toplantı Dubai’de gerçekleşti. Bu seferki aşikârdı ve Halbusi de vardı. Bu, Bağdat’la papaz olmaktan kaçınan Suudilerin operasyonu Abu Dabi Veliaht Prensi Muhammed bin Zayid’e emanet ettiği anlamına da geliyordu.
***
1 Ekim 2019’da reform talebiyle başlayıp İran karşıtı bir yönelim kazanan gösteriler Amerikan-Körfez cephesinin arayıp da bulamayacağı bir atmosfer yarattı.
Bu ortamda İran’ın kollarını kesme hamleleri, Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’nin öldürülmesiyle altın vuruşunu yapsa da Irak’ta Amerikan güçlerinin çekilmesi yönündeki iradeyi güçlendirdi. Aynı zamanda İran nüfuzuna da karşı çıkan Şii lider Mukteda el Sadr geçen cuma ABD dahil yabancı güçlerin gönderilmesi ve ABD ile yapılmış Güçlerin Statüsü Anlaşması’nın (SOFA) iptali için “1 milyonluk gösteri” çağrısı yapıp gözardı edilemeyecek büyüklükte bir kalabalığı sokaklara döktü. Elbette ülke siyaseti bu konuda bölünmüş vaziyette. Yine de ABD’nin bu ülkedeki geleceği giderek ‘emniyetli’ olmaktan çıkıyor. Şu anda Trump yönetimi, Irak Meclisi’nin yabancı güçlerin çekilmesi yönündeki kararını müzakereye yanaşmıyor. Amerikalılar, Abdülmehdi’nin istifasının ardından kurulacak yeni hükümeti beklediklerini söylüyor. Yeni hükümet de öncekiler gibi İran ile ABD arasındaki bilek güreşine bağlı olarak şekillenecek. Washington’ın Amerikan askeri varlığını tartışmaya açacak bir hükümete izin vermeyeceği konuşuluyor. “Süleymani için asıl intikam Amerikan güçlerinin bölgeden gönderilmesi olacaktır” diyen İran da aksi sonuç için bastıracak. İran ile ABD arasında bir nüfuz paylaşım mutabakatı yeniden şekillenmezse bu kavga Iraklı unsurları da içine alarak çetrefilleşecek. Haşd el Şaabi üsleri ne kadar Amerikan-İsrail tehdidi altındaysa Amerikan üsleri de o kadar saldırıya açık olacak.
***
ABD’nin güncellenmiş Bağdat hesapları tutmazsa İran’ın Irak üzerinden Suriye-Lübnan-Filistin’e uzanma imkânlarını yok etmek için Sünni üçgeni bir tampon bölge olarak yeniden öne çıkartabilirler. Bu oyunu kurgulayanlar, Kürdistan’ı da Sünni tamponun devamı olarak görüyor. Amerikalıların Suriye’de TEV-DEM çatısı altındaki Kürt aktörlerle (YPD-YPG) Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi ve Barzani’nin uhdesindeki Suriyeli Kürtlerin arasını yapma girişimleri de bu hesaplarla bağlantılı olabilir.
Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) Kürtlere ilgisi, bir yanıyla Türkiye’yi bölgede sınırlama niyetini içerse de özünde İran’a karşı Sünni unsurları yoğurma ameliyesidir. Bunlar Amerikan planlarından çok fazla bağımsız düşünülemez.
ABD Başkanı Donald Trump geçen hafta Davos’ta Irak Cumhurbaşkanı Berhem Salih ve Kürdistan Başkanı Neçirvan Barzani ile Amerikan askeri varlığını görüştü. Amerikalılar “Irak çekilme talebiyle masaya gelirse ikili ilişkilerin geleceğini de konuşmaya hazır olmalı” diyerek caydırıcı bir çizgi çiziyor. Yani lafı “Ya bizimlesiniz ya da Saddam dönemindeki gibi yaptırımlarla sizi boğarız” demeye getiriyor.
Şark’ul Avsat gazetesine göre Amerikalılar Süleymani sonrası 10 seçenek üzerinde duruyor. Bunlardan bazıları şöyle:
– Kürdistan’da konuşlanmaya ağırlık verilmesi, bu çerçevede Erbil’in güneyi, Halepçe ve Süleymaniye yakınlarında askeri üsler kurulması.
– Irak’ın batısı ve Suriye’nin doğusundaki askerler arasında entegrasyonun sağlanması.
– Tahran-Bağdat-Şam-Beyrut yolunu kesmek amacıyla Irak-Suriye-Ürdün sınırında bulunan Tenef Üssü’nün tahkim edilmesi.
– Suriye’nin kuzeydoğusunda hava sahasının kontrol edilmesi.
– Amerikalıların lojistik hat olarak kullandığı Fişhabur kapısının güvenceye alınması ve Rusların bölgeye yaklaştırılmaması.
– Irak-Suriye sınırında Elbu Kemal güzergâhında İran bağlantılı unsurlara karşı hava saldırılarının sürdürülmesi.
– Irak-Suriye meselesine NATO’nun da dahil edilmesi.
Bütün bunlar “Sünni Kemer” planı ciddiyet kazanırsa şimdiden birer altyapıyı hazırlığı olarak da görülebilir.
***
Hearst’e göre ‘Yüzyılın Anlaşması’ ile İsrail’i selamete çıkarmayı hedefleyen Trump’ın planları çerçevesinde Filistinli mültecilerin Sünni üçgenine yerleştirilmesi de bir öneri olarak Amman’daki toplantıda gündeme geldi. Gayet şeytani! Hem Filistinliler Filistin’den yüzlerce km uzaklaştırılacak ve İsrail rahatlayacak hem de iki milyon nüfus barındıran ve geniş çöllük alanlardan oluşan Sünni bölge nüfus transferiyle güçlendirilecek. Özerklik kazanmasına paralel ortaya çıkacak iş gücü Filistinlilerle kapatılacak. (Filistinliler bunu kabul eder mi diye soran yok tabii.)
Amerikan güçlerinin dört yerde üslendiği El Anbar vilayetini master alanı olarak gören planın mimarları, Selahaddin ve Ninova’nın Sünni-Şii karışık olduğunu, ayrıca Ninova’nın Hıristiyan, Ezidi, Şebek, Kakai gibi farklı nüfus unsurları barındırdığını biliyordur herhalde. Ama sorun değil! Demografik verileri potansiyel kriz dosyalarına dönüştürmek yani etnik, dini, mezhebi mayınlar bırakmak bu mimarinin en yaratıcı tarafını oluşturuyor. Başka türlü her daim açık müdahale kanallarını nasıl bulacaklar?,
Suriye-Türkiye sınırından çekilirken kuzey-doğuda petrol bölgelerini ele geçirmelerini övünerek anlatan Trump, Sünni üçgeninde henüz el değmemiş petrol, doğalgaz ve maden yataklarının olduğunu öğrendiyse kesinlikle ‘Sünni Bölge’ fikrine tav olmuştur. ‘Yüzyılın Anlaşması’nın başarısı için de bölge halklarını birbirine düşürecek böyle yaratıcı kaoslara ihtiyaç var. Ufak bir detay daha; 2014’te Sünni bölge tasavvurunun en hevesli ortağı Türkiye idi, güncellenmiş planda Türkiye yok.
GAZETEDUVAR
ABD'nin Bağdat Büyükelçiliği'ne Roket Saldırısı
Irak'ın başkenti Bağdat'ta yüksek güvenlikli Yeşil Bölge'de bulunan ABD Büyükelçilik binasına yönelik roket saldırısı düzenlendi. Saldırıda atılan 3 roketten birinin, büyükelçilik bünyesindeki restorana isabet ettiği bildirildi. Irak Başbakanı Abdulmehdi, saldırıyı doğrulayarak kınadı.
Irak Başbakanlık basın ofisinin açıklamasında sözlerine yer verilen Abdulmehdi, "Yabancı misyon temsilciliğine yönelik düşmanca saldırı, ABD Büyükelçiliği binasının içerisine düşen füzelerle tekrarlandı. Yasa dışı bu eylemi kınarken, güvenlik güçlerimize, saldırıyı yapanların yakalanıp adalete teslim edilmesi için talimat verdik." ifadelerini kullandı.
Bu tür saldırıların Irak'ı çekişme sahasına dönüştürebileceği uyarısında bulunan Abdulmehdi, ülkedeki yabancı misyon temsilciliklerini koruma görevine bağlı olduklarını bildirdi.
Irak merkezli El Sumeriye televizyonu, saldırıda birden çok kişinin yaralandığını ve elçilik çalışanlarının helikopterlerle tahliye edildiğini bildirdi.
Irak hükümetine bağlı Güvenlik Medya Ağı, Yeşil Bölge'ye 5 adet Katyuşa füzesiyle saldırı düzenlendiğini açıklamıştı.
Açıklamada, füzelerin ABD Büyükelçiliğine isabet ettiği bilgisine ise yer verilmemişti.
Bağdat'ta ABD Karşıtı Gösteri
Irak'ın başkenti Bağdat'ta Sadr Hareketi lideri Mukteda el Sadr'ın çağrısı üzerine ABD güçlerinin ülkeden çıkarılması için gösteri düzenlendi.
Bağdat’ın merkezi Cadiriye bölgesinde düzenlenen gösteriye yaklaşık 1 milyon kişi katıldı.
İran Devrim Muhafızları Komutanı Kasım Süleymani ve Haşdi Şabi Komutanı Ebu Mehdi El-Muhendis’in ABD’nin hava saldırısıyla şehit edilmesinin ardından, ABD askerlerini Irak’ta istemeyen yüzbinlerce Iraklı Bağdat’ta toplandı.
Toplanan kalabalık ABD’nin Irak’tan çıkartılmasına yönelik pankartlar açarak sloganlar attı.
Gösterilerde ABD bayrakları yakıldı, ABD Başkanı Trump'ın ve ABD askerlerinin maketleri dar ağacına asıldı.
Sadr Hareketi lideri Mukteda es-Sadr, daha önce yaptığı açıklamada ABD’nin Irak’taki varlığını ve askeri faaliyetlerini kınamış, “Irak’ın egemenliğini ve bağımsızlığını savunmanın zamanı geldi” diyerek Irak’lıları ‘zorbaları kovmak’ için milyonluk eylem yapmaya çağırmıştı.
SADR'DAN MESAJ: DİRENİŞİ GEÇİCİ OLARAK DURDURUYORUZ
Öte yandan, Sadr, ABD'ye karşı direnişi bir süreliğine durdurduğunu açıkladı ve yabancı güçlerin ülkeyi terk etmesini istedi.
Sadr'ın Askeri Danışmanı Kadım İsavi, başkent Bağdat'ta ABD'nin Irak'taki askeri varlığına karşı düzenlenen gösteride Şii liderin mesajını okudu.
Reklamdan sonra devam ediyor
Mesajında Sadr, "Tüm yabancı güçler ülke topraklarından çekilmeli. En son yabancı asker ülkeden çıkana kadar direnişi geçici olarak durduruyoruz" ifadesiyle ABD'ye karşı direnişi askıya aldığını duyurdu.
‘HAŞDİ ŞABİ SAVUNMA VE İÇİŞLERİ BAKANLIKLARI İLE BİRLEŞTİRİLSİN’
Haşdi Şabi'nin yapısına da değinen Sadr, mesajında şunları kaydetti:
"Haşdi Şabi Savunma ve İçişleri Bakanlıkları ile birleştirilsin. Bu yapılmazsa güvenlik mekanizmasının parçası olan Haşdi Şabi, Silahlı Kuvvetler Komutanı'nın (Başbakan) tüm kararlarına uymak zorundadır."
Yabancı ülkelerin siyasi ve ekonomik alanda Irak'ın iç işlerine karışmamasını isteyen Sadr, hükümete komşu ülkelerle egemenliğine saygı duyma anlaşması imzalaması çağrısında bulundu.
Mukteda el Sadr, hükümetin ülkede bulunan yabancı misyon temsilciliklerini korumasını ve buralara saldıranları cezalandırmasını istedi.
Hükümetten söz konusu tavsiyelerini dikkate almasını isteyen Şii lider, bunların uygulanması için Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ya da İslam İşbirliği Teşkilatının da devreye girmesinde sakınca görülmeyeceğini ifade etti.
Allah'a Hicret
BismihiTeala
Hamd olsun Bizler İnsanlığa en hayırlı ümmet olmanın bilinciyle Rahmana hicret eden şehid’lerin yoluna revan olan Dirilişin safındayız..Düşman içimize sızdı kendi Batıl dinlerinin mikrobunu gençliğe aşıladı bu aşı bağışıklık kazandı,İran İslam cumhuriyeti ümmet olma bilincini pan zehir olarak yeniden gençliğe şırınga etti.Bu Gıdayı tadan Şehid Kasım Sülaymaniye selam olsun..
Tarihten günümüze İslam davasına ahde vefalı olarak canını Rabbine sunan Şehid’lerimize selam olsun, Kartalların yüksekte uçarken gölgeleri yere düşmesi misali Şehidimiz Göklerde sadece gölgesi yerdeydi.Doğumuna eşlik edemediğimiz şehidimizin yürüyüşüne eşlik edenleriz.
Şehidimiz gönlün aktığı her şeyde yüz çevirip Rahmanla muhabbetin kıblesine hicret etti.benliğin kabuğunu kırıp imam Ali şiarı Biz olarak Rahmana gideni yad etmek için içimizde en iyilerini Rahmana adadık ne mutlu bizlere bu meşale ile yola revanız.
’’La tahzen’’susuzluğuna dudağımızı değdirdik,
Bizlere Az olduğumuzu söyleyenlere korkmuyoruz çokların çoğunluğunda biz imam Hüseyin misali Kerbela’dayız. Su isteyen kalbimizin Susuzluğuna Allah bizimle der ve Şehadet’e gidenleriz.
Sorumluluk bilincidir Rahmana hicretimiz.Yola revandır hicretimiz,yürüyoruz Miraca layık adımlarımızla hedefe bir adım mesafedeyiz.Her gün yeniden başlıyoruz yola kaldığımız yerde İmamızla Baş koyduğumuz sorumluluk her yere Muhammedi oluşumuzu Allah’ın muradına erişimdir hicretimiz.Hicrete başlangıcımız hicrettir,hicrete çağırır bizleri.
Tefrika şeytan’dan İslami Birlik ve vahdet-i Kelime Rahman’dandır.sözünü bize nasihat eden İmam Humeyni’ye selam olsun.
Allah yolunda gerçekleştirilen hicretin asıl amacı sadece bedensel olmadığı gibi bedenler toprağa defin edilir,Hicret etmek için bedel ödemek gerekir işte Şehidlerimiz can vermek’le bedellerini Verdikleri söze sadık kalarak dünyanın her yerinde kendi ata yurtlarında dahi muhacir olarak her türlü sömürü,işkence,zulme çileye Düçar olan ümmettin çocuklarının yüzlerinin gülmesi için kanlarını verme nedeni ; Şehidlerin efendisi imam Huseyin kıyamı ile akan bereket pınarının kurumadığını isbat ettiler.
Günahlardan kaçmak için hicret gerekir,Gıpta ediyoruz bu saf bereket pınarı şuhedaya,
İmam Seyyid Hameneyin göz yaşları bereket pınarlarına akan birer çağlayan misali Lebbeyk ya Allah diyoruz,biz geldik şehidimizin özlemi ile ,biz geldik imamımızın göz yaşlarına can verecek Hizbullahi Müslümanlar olarak Bizleri kabul eyle sana adandık.senin yolunda sana ulaşmak için.
Şehidimizin hicreti bizlere birlik beraberlik dayanışma ‘nın yeniden başlangıcı bencilliğin maddeciliğin,çıkarcılığın,adaletsizliğin,tahrip ettiği aklı gözlerine taşınan insanlığa can suyu,günahlarla kirlenen gönül dünyamıza sırf su olmuştur.
Şehidimizin başlangıcı yokluğun bittiği yerde başlayan hicretimizdir.Tüm Tağuti sistemler ve Tağutlar korku içinde şeytanlarına sığına dursunlar siz ey direnişin meşalesi İman eden gençlik yanan meşaleyi takip edin bu yol Rahmana giden yolun Ta kendisidir.
Selam ve dua ile
Salih Yakup.
Pentagon'dan Ayn el-Esad Üssü İtirafı!
Amerikan Fox News televizyonuna göre, ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) yetkilileri, İran’ın 8 Ocak’ta el-Esed üssüne düzenlediği saldırının ardından olası inceleme ve tedavi için Irak dışına daha fazla askerin gönderildiğini itiraf etti.
Son günlerde ABD’nin Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM) Sözcüsü Albay Bill Urban, “İran’ın 8 Ocak’ta el-Esed üssüne düzenlediği saldırıda herhangi bir ABD askeri ölmezken, birkaç asker patlamadan kaynaklı beyin sarsıntısı belirtileri üzerine tedavi altına alındı ve tedavileri sürmektedir.” demişti.
Urban, “Tedbir amaçlı olarak saldırıdan sonraki günlerde bazı askerler kontrol amaçlı olarak el-Esed üssünden Almanya’daki Landstuhl Bölge Sağlık Merkezine, bazıları ise Kuveyt’teki Kamp Arifjan Tesislerine nakledildi” ifadesini kullanmıştı.
Askerlerin tedavilerinden sonra Irak’a döneceğini kaydeden Urban, “Şu ana kadar 8 Asker Landstuhl’a 3 asker ise Arifjan’a nakledildi” bilgisini paylaşmıştı.
Seyyid Ali Hamanei Devrim Muhafızlarına 'suikast savaşı' fetvası mı verdi?
Hamanei'nin en önemli ifadesi “Devrim Muhafızları savaşını İran sınırları dışına taşıyabilir” ifadesiydi. Bu bir dil sürçmesi değil fetvaydı. Devim Muhafızlarının operasyonlarını Ortadoğu sınırının dışına taşıması, ister doğrudan ister dolaylı yolla suikast ve bombalı eylem operasyonlarının geri döneceği anlamına geliyor. Devrim Muhafızları bu sahada herhangi bir zorlukla karşılaşmayacaktır.
İran Rehberi Seyyid Ali Hamanei'nin 8 yıl aradan sonra ilk defa Tahran Camisinde verdiği büyük Cuma hutbesinde kullandığı her kelime ayrı ayrı çok önemliydi. Ancak bana kalırsa üzerinde durmamız gereken en önemli nokta, “Devrim Muhafızları savaşını İran sınırları dışına taşıyabilir” ifadesiydi. Bu bir dil sürçmesi değil fetvaydı.
Donald Trump bu ifadelere, bunun sonuçlarına ve ülkesi için ne anlama geldiğine dikkat eden ilk ABD Başkanı oldu. Seyyid Ali Hamanei bu adıma karşı uyardığında, Trump'ın sözleri ile tehditlerine çok dikkat etmesi ve Meşhed, Kum, Necef ve Kerbela gibi kültürel öneme sahip kutsal bölgeleri yıkma tehdidini geri çekmesi gerekiyor.
Devim Muhafızlarının askeri operasyonlarını Ortadoğu sınırının dışına taşıması, ister doğrudan ister dolaylı yolla suikast ve bombalı eylem operasyonlarının geri döneceği anlamına geliyor. Devrim Muhafızları bu sahada herhangi bir zorlukla karşılaşmayacaktır.
***
Devrim Muhafızlarının askeri ve güvenlik çalışma sahası bugün özellikle Irak, Suriye, Suudi Arabistan Krallığı, Körfez bölgesi ve işgalci İsrail devleti başta olmak üzere Ortadoğu bölgesi ile sınırlıdır. Ancak eğer çatışma sahasını bu coğrafi bölgenin dışına taşıma kararı alınırsa, bu Avrupa, Amerika ve dünyanın diğer bazı bölgelerini kapsayacaktır. Belki de Ukrayna uçağının hatayla ya da kasıtlı düşürülmesi, bu alanda önemli bir hatırlatıcı mesaj niteliğindedir. Eğer İran Devrim Muhafızlarının Avrupa'daki muhalif İranlı liderlere suikast eylemlerinin kaydına dönüp bakacak olursak bu listenin çok uzun ve önemli isimlerle dolu olduğunu görürüz. Sadık Şarafkandi, Şahbour Bahtiyar, Muhammed Hüseyin Nakdi ve birçok isimin yer aldığı bu listede, bazı suikastların üzerindeki sır perdesi hala kaldırılamamıştır.
Başkan Trump İsrail'in istihbarat örgütü Mossad ile koordinasyon içinde Hacı Süleymani'nin suikast emrini Güvenlik Kurumunun onayını almaksızın şahsen vermiştir. Bu sebeple yönetimde muhalif sesler yükseldi ve Trump'ın yaptığı işin sorumluluğunu reddettiler. İşler öyle bir yere vardı ki, Başkan yardımcısı Mike Pence çıkarak Başkanının sözlerini yalanladı. Pence Süleymani'nin 4 ABD elçiliğine saldırı planladığına dair hiçbir kanıt olmadığını vurguladı. Bu yüzden Trump kararının sorumluluğunu üstlendi, ne var ki ülkesi bunun bedelini ağır ödeyecek.
İran, Süleymani gibi önemli bir ulusal kahramana yapılan suikastı uzun süre intikamsız bırakmayacaktır. Amerika'nın “Ayn'ul Esed” üssüne düzenlediği füzeli saldırı ile de yetinmeyecektir. Zira Seyyid Hamanei bu saldırıyı ABD'ye atılan yakıcı bir tokat olarak niteledi. Hamanei şu anda büyük olasılıkla müttefikleriyle birlikte kapalı kapılar ardında Amerika ve İsrail “balığı”nı avlamanın ilk adımı olan suikastlar zincirini planlıyordur.
Trump'ın pervasız suikast politikası ve sonuçlarından dolayı en çok endişeye kapılanlar İsrailliler oldu. Bu endişenin kaynağı sadece beklenen suikastların bazı üst düzey siyasetçi ve diplomatlarına yansıyacağından dolayı değil, aynı zamanda nükleer anlaşmanın tamamen çöküşü, uranyum zenginleştirme çalışmalarının hızlandırılması ve iki önemli olayın meydana gelme olasılığıdır. Bunlardan birincisi, gizli bir yerde nükleer bomba üretilmesi olasılığıdır. İkincisi ise, hedefe ulaşabilen füze üretimidir.
İranlıların uzun bir nefes aldığını ve saldırı yürütme hassasiyetini en üst düzeye çıkardıklarını daha önce de söylemiştik. Eğer Ortadoğu içinde ya da dışında suikastlar savaşının fitili ateşlenirse, Amerika, İsrail ve Arap müttefiklerinin çıkarları en önemli hedeflerin başında gelecektir. 1970-80'li yıllardaki benzer savaşlar göz önüne alındığında, kazananın Trump ya da takipçisi olan Netanyahu olmayacağı çok açık bir şekilde görünüyor.
***
Trump'a yakınlığıyla bilinen İngiltere hükumetinin Hizbullah'ı terör listesine alması savaşın kapıda olduğunun göstergelerinden biri olabilir. Hizbullah, İran ve diğer tüm müttefik kollarının kaybedecek bir şeyleri yok. Amerika ve Avrupa'nın onlara dayatacak başka yaptırımları da kalmadı artık. Eğer bu savaş ateşlenirse, karşı taraf kaçınılmaz bir şekilde savaşı kaybedecektir.
Kaynak: Raialyoum
Çeviri: Merve Soydaş
Emekli Tuğgeneral Fahri Erenel: Ortadoğu artık ABD’ye boyun eğmiyor
Em. Tuğgeneral Fahri Erenel, Aydınlık Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Mustafa İlker Yücel'in sorularını yanıtladı
MUSTAFA İLKER YÜCEL‘ABD’nin bölgede söz geçirmediği ülke sayısı giderek artıyor. Türkiye, İran ve Irak. Bu ülkeleri zaman içinde diğerleri de takip edeceklerdir. ABD’nin yarım olan hegemonik gücü de bu gidişle sıfırlanacaktır’
Türkiye, Libya’da, deniz sınırının güvenliğini korumaya çalışıyor. Arka arkaya diplomatik adımlar atıldı. Askeri caydırıcılık gücü masaya koyuldu. Rusya’yla görüşmeler sonucunda da çözüm ekseni belirlendi. Peki Hafter’in masayı terk etmesi bütün bu olumlu gelişmeleri etkiler mi? Türkiye - Rusya ittifakına ABD yanıt verebilir mi? Gelişmeleri em. Tuğgeneral Doç Dr. Fahri Erenel’e sorduk. İstinye Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nün müdürlüğünü de yapan Erenel, ABD’nin yakında Ortadoğu’da söz geçirecek ülke bulamayacağının altını çiziyor. Erenel ayrıca ‘Çin’in ABD’nin Kürdistan planının da önünde engel’ olduğunu da tespit ediyor.
‘LİBYA’YA SINIRI OLANLAR ATEŞKESİ DESTEKLİYOR’
Hafter’in imza atmadan masadan kalkmasıyla birlikte hangi gelişmeleri bekliyorsunuz?
Hafter’in masadan kalkması ve Rusya’yı terk etmesinin özellikle Rusya açısından bir başarısızlık olduğunu, Hafter üzerinde bilindiğinden daha az etkisinin olduğunu düşünüyorum. ABD bu masada niye yok? Bu süreçte ABD sesini çıkarmıyor diyenlere bir mesaj olduğunu değerlendiriyorum. ABD, Rusya’da vardı. Hafter’in ateşkes anlaşmasını imzalaması halinde başta ABD, Fransa ve onun para kasasından başka bir işe yaramayan Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin etkisinin giderek azalabileceğini düşünmüş olabilirler. Diğer taraftan Berlin görüşmesi öncesi üstünlük elinde iken bu tür bir anlaşmayı imzalamanın Hafter’de ciddi bir itibar ve aşiret desteği kaybı olacağı, üstünlüğün elinde olduğu bu aşamada anlaşmayı imzalamanın teslimiyet anlamına geleceği, pazarlık gücünü kuvvetli bir şekilde elinde tutarak Berlin’e gitmesi gerektiği yolunda telkine maruz kalmış olabilir. Bu aşamada Mısır’ın bir etkisinin olduğun fazla düşünmüyorum. Ateşkes konusunu desteklediklerini beyan etmişlerdi. Libya ile sınırı olan ve bu çatışmalardan en fazla etkilenen ülkelerin başında gelen Mısır ateşkesi desteklerken, çatışma ile doğrudan hiç ilişkisi olmayan, sınırı bulunmayan ülkelerin olumsuz yönde taraf olmaları ilginçtir.
‘DENGELİ BİR TUTUM BENİMSENMELİ’
Şimdi gözler 19 Ocak’ta düzenlenecek Berlin toplantısında. Türkiye hangi diplomatik adımları atmalı?
Türkiye, bu kongreye katılacak ülkeler ile geçmişte yaşadığı ve yaşamakta olduğu sorunları şimdilik bir kenara bırakarak temaslarını artırmalıdır. Özellikle İngiltere, Almanya, İtalya, Rusya ile yakın temas halinde bulunmalı. Ateşkes temasları öncesi Rusya ile sağlanan mutabakatın devam ettirilmesi için çaba harcanmalıdır. Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti ile imzalanan metnin gereğini caydırıcılık sağlayacak. Hafter tarafında da fazla olumsuz yaklaşıma yol açmayacak şekilde dengeli bir tutum benimsenmelidir.
Reklamdan sonra devam ediyor
Suriye Resmi Haber ajansı MİT Başkanı Hakan Fidan’la Suriye Ulusal Güvenlik Sorumlusu Ali Memlük’ün Moskova’da bir araya geldiğini duyurdu. Ulaştığımız kaynaklar “9 maddelik bir çerçeve anlaşması yapıldı” bilgisini paylaştı. Maddelerin içeriğinde neler olabilir?
Bu çerçeve anlaşmasının Sayın Cumhurbaşkanı’nın Putin ile görüşmesi sonrası yapılması ve en güncel sorunun İdlib olması nedeniyle içeriğinin İdlib ağırlıklı olduğu düşünüyorum. İdlib’de kontrolün tam sağlanabilmesi için geçici bir bölge paylaşımı söz konusu olabilir.
‘MISIR’LA ORTAK ÇIKARLARIMIZ VAR’
Ak Parti yöneticilerinden arka arkaya Mısır’ın önemine ilişkin açıklamalar geldi. Mısır şu anda Türkiye’nin attığı her adımı “İhvancı ajanda”ya bağlıyor. Bu algı nasıl değiştirilebilir?
Mısır ile olan ilişkilerin resmi olmasa da aynen Suriye’de olduğu gibi en azından alt seviyede başlaması gerekiyor. Mısır kamuoyunu bilgilendirici adımların atılması lazım. Türkiye, Libya anlaşmasıyla birlikte, Mısır’a yaklaşık 34 bin kilometre karelik deniz alanını kazandırmış durumda. Bunun bir kısmını Yunanistan’dan, bir kısmını da Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nden aldı. Bu Mısır toplumunu da olumlu etkileyecektir. Türkiye ile Mısır arasında dini nedenlere dayalı bir anlaşmazlık olmadığını anlatmamız gerekir. Türkiye ulusal çıkarını savunuyor ve burada Mısır’la ortak noktaları var. Mısır ile ilan edilecek bir münhasır ekonomik bölge anlaşmasının Mısır’ın lehine gelişeceğini, hidrokarbonun Türkiye üzerinden gerekirse Avrupa’ya nakledilmesinin daha kolay olacağının altını çizmeliyiz. EastMed projesinin ne zaman biteceğinin bilinmediğini dikkate alırsak Mısır’la anlaşmanın önemi ortaya çıkıyor.
‘ÇEVRE ÜLKELERLE BLOK OLUŞTURULMALI’
Libya’da kalıcı olmak sadece Libya’da bir kuvvet bulundurmakla mümkün değil, çevre ülkelerle ittifak oluşturularak bloğun kuvvetlendirilmesi gerekiyor. Bu da sahada yapılacak işbirliği ile mümkün olabilir. Hatta burada en önemli adımlardan biri İtalya ile olan işbirliğinin geliştirilmesinden geçtiğini düşünüyorum. Çünkü Libya konusunda en büyük mülteci sorununu yaşayan ülke İtalya. AB kayıtlarında yaklaşık 50 bin mülteci var. 800 bine yakın da düzensiz göçmen var. Türkiye’nin de bu göçmenler veya mülteciler konusunda ciddi bir tecrübesi var. Bu tecrübeyi Libya içerisinde, işbirliği içinde göstermesi mümkün. Avrupa’ya giden göçmenlerin neredeyse tamamı Libya üzerinden gidiyor çünkü kontrolsüz olan tek alan burası. Cezayir’de ve Tunus’ta düzen var. AB göçmenleri engellemek için ortak bir kuvvet oluşturdu. Göçmenleri taşıyan gemilerin kontrol altına alınması dahil bu ve benzeri tedbirlerin bu sorunu çözmediğini sadece önlemeye yönelik olduğunu görüyoruz. İtalya ile işbirliğinin Libya halkına da olumlu etkileri olacaktır. Halen, Libya’da çok değişken ve kaygan bir zemin var. Ulusal Mutabakat Hükümeti her ne kadar Birleşmiş Milletler tarafından yasal olarak tanınmış olsa bile uluslararası anlaşmaların hiçe sayıldığı ve ülke menfaatlerinin, çıkarlarının insanlığın ve yasallığın önüne geçtiği bu süreçte esnek ilişkilerin yeni imkanlar yaratabileceğini gözden uzak tutmamak gerekir.
‘BAE İLE İLETİŞİM KANALINI AÇIK TUTMAK GEREKİYOR’
Reklamdan sonra devam ediyor
Birleşik Arap Emirlikleri ile de iletişim kanalı kurmamız lazım. Çünkü Türkiye nereye gidiyor ise BAE orada Türkiye’nin karşısında yer alıyor. BAE, Türkiye’nin doğrudan doğruya karşısında yer alamıyor elbette, paralı vekil güçleri veya onlara verdiği silah, araç ve malzeme ile karşımıza çıkıyor. Bu konuda da etkili bir girişim yapılarak öncelikle sorunun ortaya konulması ve çözüm üzerinde adımlar atılması gerektiğini değerlendiriyorum. Katar ile BAE arasında son günlerde artan temaslar bu girişimleri kolaylaştırabilecektir. BAE’nin uzun süredir başta Türkiye karşıtlığı olmak üzere birlikte hareket ettiği Suudi Arabistan ile yakın işbirliğinin Yemen’de baş gösteren anlaşmazlığın giderek artması ile birlikte çatırdadığını görüyoruz. BAE’nin İran ile temaslarının artma eğilimine girdiği yolunda bilgiler mevcuttur. Türkiye’nin bu fırsattan yararlanması gerektiğini düşünüyorum.
Çelişkileri nedir Suudilerle...
Suudilerle en büyük anlaşmazlık terör suçlaması ile Katar’a ambargo konulduğu süreçte başladı. Türkiye’nin bu ambargoya katılmasını istediler. Türkiye, Katar’a kuvvet gönderdi, uçaklarla yiyecek yardımı yaptı. İran’dan da destek geldi oraya. Bir blok oluştu İran-Türkiye-Katar bloğu. Suudi Arabistan olmayacak bir şey yaptı; biliyorsunuz Katar yarımada. Suudiler o kadar ileri gitmeye başladılar ki Katar’ı ada yapmaya çalıştılar. Suudilerin Yemen’de Husilerle yapmış olduğu anlaşmaya Birleşik Arap Emirlikleri ‘Bu kadar para yatırdık bu kadar emek verdik’ diyerek itiraz etti. Çünkü finansörü Birleşik Arap Emirlikleri’ydi. Afrika’dan çok sayıda paralı elemanı oraya getirdiler. Onların büyük bir kısmı Husilerle çatışma tecrübesi olan insanlar.
‘ABD ORDUSUNUN HASSASLIĞI BÜYÜKLÜĞÜNDEN KAYNAKLANIYOR’
Libya’daki gelişmeler AB ülkelerinin kendi aralarında diplomatik bir koordinasyon sağlayamadığını göstermiş oldu. Bunun yanında ABD’nin de -gözünü İran’dan ayıramadığı için- süreçte ismi pek duyulmadı. ABD’nin bölgemizde aynı anda birden fazla kriz yönetme yeteneğine sahip olmadığı da bir kez daha ortaya çıktı. Bütün bunlara rağmen bazı stratejistler ABD’nin büyük bir savaş yürütme becerisine sahip olduğunu iddia ediyor. Böyle bir yeteneği var mı?
ABD stratejik düşünce kuruluşlarının yayımladığı çeşitli raporlarda ABD ordusunun ciddi güç kaybı içinde olduğunun altı çiziliyor. Henry Kissinger, ABD’nin tam hegemonik güçten yarım hegenomik güce gerilediğini belirtmişti. Bunun temel sebebi ABD askeri gücünün, günün tehditlerine ve uygulamaya çalıştığı grand strateji ile uyumlu olmaması, ihtiyacı olan dönüşümü gerçekleştirmemesidir. Amerikan ordusu çok büyük bir güç, ancak bu onun şu anda en olumsuz ve hassas yönünü oluşturuyor aynı zamanda. Ordu bütçesinin yüksekliği ABD’de sürekli tartışılıyor. Dünya genelinde yaklaşık 800 üssü bulunan ABD’nin bu üslerde 180 bin personeli görev yapmaktadır. Değişik maksatlarla kullanılan bu üslerin işletme maliyetleri ve idameleri oldukça yüksek bütçeler gerektiriyor. Ayrıca, bu üslerin deniz ticaret yollarının güvenliği ve kontrolü için 11 uçak gemisi ve bu gemileri koruyan deniz kuvvetleri gemilerini, vekil güçlerine yaptıkları harcamaları dikkate aldığımızda bütçe inanılmaz boyutlara yükseliyor.
Tehditlerin ulaştığı ve ulaşabileceği yetenekleri dikkate aldığımızda konvansiyonel savaşların tamamen ortadan kalkmadığını, ancak günümüzde asimetrik savaşların ve özellikle meskun mahallerde savaşların daha ağırlık kazanacağı söylemek mümkündür.
Artık uçak gemisinin bile dönemlerinin geçtiği bir sürece geliyoruz. Nasıl sistemler olmalı; Türkiye’nin Anadolu amfibi hücum gemisi gibi, her türlü harekata destek sağlayabilecek ve çatışma halinde kuvvet çarpanı olarak olumlu yönde etki yaratabilecek, yetenek tabanlı, modüler sistemlere daha çok ihtiyacın duyulacağı bir döneme girdik. Örneğin Anadolu Amfibi Uçak Gemimiz için ABD’ye sipariş verdiğimiz dikine inip kalkabilen F-35 B tipi uçaklarımız olsaydı Doğu Akdeniz ve Libya krizinde Türkiye’ye çok önemli bir katkı ve avantaj sağlardı.
Reklamdan sonra devam ediyor
‘ABD’NİN DENİZLERDEKİ HAKİMİYETİ SONA ERİYOR’
ABD’nin silahlı kuvvetlerini yeniden yapılandırma sürecinde geç kaldığını, Rusya’nın Putin’le birlikte yeni güvenlik stratejisi ile uyumlu olacak şekilde, Rusya silahlı kuvvetlerinde modernizasyon ve dönüşümü büyük ölçüde gerçekleştirdiğini görmemiz gerekir. Çin de aynı şekilde, Çin silahlı kuvvetleri yeniden organize edildi, eğitimi dahil her şeyi günün şartlarına uygun hale getirildi ve getirilmeye devam ediliyor. Bu şekilde devam etmesi halinde ABD’nin bu bölgede, özellikle denizde tesis ettiği hakimiyetin sona ermesi anlamını taşıyacaktır. Çin savunma sanayi inanılmaz hamleler yapıyor ve ABD oldukça geride kalıyor. Aramco saldırısında ABD’nin içine düştüğü zaafiyet bu düşüşün en açık göstergesidir.
Türkiye’de, karşılaştığı ve karşılaşılması muhtemel tehditlere ve çatışmalardan aldığı derslere göre, Türk Silahlı Kuvvetlerinde insan kaynakları, teşkilatlanma, eğitim, silah sistemlerinde önemli bir dönüşüm gerçekleştirdi ve gerçekleştirmeye devam ediyor. Savunma sanayide bu dönüşümü ihtiyaç odaklı bir yaklaşımla; milli, yerli ve özgün projelerle destekliyor.
Komando birliklerinin, jandarma özel harekât timlerinin sayılarını artırdık. Sayısal gücü fazla olan ülkelerin hepsi küçülmeye ve günümüzdeki tehditlere uygun bir yapıya gitmeye başladı. Hâlbuki Amerika hantal yapısını sürdürüyor. Pentegon’un bu konuda ileriye yönelik araştırmalarının sınırlı kaldığını ve konvansiyonel güç üzerinde yürümeye devam ettiklerini görüyoruz.
SÜLEYMANİ SUİKASTININ ŞİFRELERİ
Hatta bundan bir ay kadar önce İran’ın askeri gücüne ilişkin bir raporda şöyle bir ifade vardı: ‘İran bugüne kadar asimetrik saldırıda bulunacak şekilde yapılanmıştı, artık İran yavaş yavaş konvansiyonel yöne de ağırlık vermeye başladı. Özellikle kara gücü eksiği vardı. Kara gücünde ve deniz gücünde ciddi atılımlar yaptı ve yapmaya devam ediyor.’ Dolayısıyla raporda özetle “eğer önlem alınmaz ise İran Amerika’nın karşısına sadece asimetrik gücü olan bir unsur değil, konvansiyonel ve asimetrik gücü bir arada kullanabilen ve aynı zamanda engellenemezse nükleer güce de sahip olan büyük bir bir güç olarak çıkacaktır” deniliyor.
Bu açıdan baktığımızda Kasım Süleymani’nin suikastının altındaki şifrelerden birinin de İran’ın giderek güçlenmekte olan yapısı olduğunu düşünüyorum. Çin ve Rusya’nın da desteği ile silahlanmasını ve yeniden yapılanmasını sürdürmeye devam eden İran güçlü bir devlet geleneği ve ideolojisi ile ABD’nin her türlü baskı ve yaptırımlarına rağmen ayakta kalmaya ve direnmeye devam ediyor.
Son tahlilde Ortadoğu, ABD’nin önünde eğildiği bir Ortadoğu değil artık. Söz geçirmediği ülke sayısı giderek artıyor. Türkiye, İran ve Irak. Bu ülkeleri zaman içinde diğerleri de takip edeceklerdir. Yarım olan hegemonik güç bu gidişle sıfırlanacaktır.
Reklamdan sonra devam ediyor
‘ÇİN, ABD’NİN KÜRDİSTAN PLANININ ÖNÜNDE ENGEL’
İran’ın geleceğini Rusya ve Çin’e bakarak daha doğru değerlendirebiliriz yani. Çizdiğiniz çerçeve bir kader birliğine de işaret ediyor.
Eskiden herkes Amerika’ya bakardı şimdi Amerika, Rusya ve Çin’e bakıyor. Öncelikle Çin’e bakıyor ne hamle yapacak diye. Şu anda Çin’in savunma sanayinde ulaştığı seviye Amerika’nın en güçlü olduğu dönemin 2-3 kat üstünde. Neredeyse ayda bir firkateyn imal edecek seviyeye geldi. İkinci uçak gemisini indirdi. Dikkat edin Çin dünyanın hiçbir yerinde sıcak çatışmaya girmiyor. Hiçbir yere askeriyle gitmiyor, Amerika gibi yapmıyor. Bugün Kudüs’te 7 bine yakın Çinli müteahhit işçi çalışıyor. Bugün Şam’da da Çinliler var ama kimse duymuyor. Türkiye’de de Zonguldak’ta madende çalışıyor iki yıl önce maden kazasında duyduk burada Çinliler varmış diye. Afrika’da da aynı şekilde Çinliler var. Amerika her konuda Çin’in arkasından gelmeye başlıyor. Çin’in aynı zamanda asimetrik yapısı da çok etkili. Amerika’nın istihbarat sistemleri de çok geride kaldı. Örneğin Çin Uzay Kuvvetleri’ni kurdu hemen arkasından Rusya kurdu. Amerika onlardan 3 ay sonra kurdu. Eskiden herkes ABD’ye bakardı. Ama şimdi öyle gitmiyor. ABD eski sistemini sürdürmek istiyor ama karşısında Rusya, Çin, İran ve Türkiye gibi yakın temas halinde olan ülkeler var. Türkiye NATO kartını hiçbir zaman bırakmıyor ama kendi güvenliği için gerekli önlemleri de hızla alıyor, hiçbir ülkeye danışma ihtiyacı duymuyor.
Dışişleri Bakanlığı’nın Yeniden Avrasya çalıştayı da tam bu süreçte yapıldı.
Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun Yeni Avrasyacılık açıklamaları çok önemli. Almanya birçok Orta Asya ülkesine kredi veriyor. Burada iş imkanları yaratmaya çalışıyor. Önceki Alman Dışişleri Bakanı “Almanya’nın güvenliği Tibet’ten başlar” diyor. Bütün bunlara baktığımızda ABD’nin arkasında bir müttefik ülkelerle birlikteliği olacağını düşünmüyorum. ABD, NATO’yu zorlayabilir ama sonuç alamaz. Almanya kesinlikle olmaz.
TERÖR KORİDORU PLANI
İran Dışişleri Bakanı Zarif’in ABD tehditlerine Batı Asya vurgulu cevaplar vermesi geleceğe yönelk hangi adımların haberini veriyor?
Ben Batı Asya terimini önemsiyorum. ABD, Astana’nın fişini çekemedi. Bunu hatırlarsanız James Jeffrey söylemişti. ABD, Türkiye, Rusya ve İran’ın işbirliğinden rahatsız. Batı Asya bloğunun oluşmasını engellemek istiyor. Şanghay İşbirliği Örgütü ve Asya Yatırım Kalkınma Bankası Avrasya bloğunu kuvvetlendiriyor. Yine bakın Çin’le Rusya doğalgaz petrol hattı anlaşması yaptı. “Sibirya’nın Gücü” ismini verdiler. Bu kamuoyunda pek işlenmedi. 3 bin kilometreye yakın dünyanın en büyük boru hatlarından biri inşa ediliyor. Çin’in özellikle Körfez üzerinden İran’a olan bağımlılığını bir ölçüde azaltacak bir proje bu. Bunun bir kısmı kullanılmaya başlandı bile. Astana fişini çekmek aynı zamanda Çin’in “Tek Yol Tek Kuşak” projesini zaafa uğratmak anlamına gelir. Şu anda zaten Libya’dan baktığınız zaman bir hat çekin Doğu Türkistan ve Pekin’e çizdiğiniz hattın üzerinde Amerika’nın şu anda dokunmadığı nokta yok. Bakıyorsunuz bu hattın geçtiği yerlerden biri olan Belucistan terör eylemleriyle anılıyor. İran, Pakistan sınır bölgesinde arasında terör eylemleri durmuyor. Doğu ve kuzeye doğru gittiğinizde Afganistan ve Pakistan’da aynı şekilde terör eylemlerinin arttığını görüyorsunuz. Güney batıya doğru indiğinizde zaten İran, Suriye, Irak hattı oradan iniyorsunuz Libya aynı şekilde; adeta tek elden yürütülen bir şiddet ve bir terör hattı var.
Suriye’nin kuzeyindeki bazı terör grupları sizin işaret ettiğiniz coğrafyaya taşındı.
CIA’nin dönemi bitti, hamlelerini yanlış yapıyor. Çin’i durduramaz. Çünkü Çin sabırla geliyor en önemli özelliği bu. Erbil’de ABD dünyadaki en büyük konsolosluk binasını yaptı. Çin de Erbil’de konsolosluk binası inşa etmeye başladı. Aynı büyüklükte hemen hemen. Çin’in Tek Yol Tek Kuşak Hattı için Erbil önemli. Çin orada olduğu sürece Kuzey Irak’ta bölgesel Kürt yönetiminin bağımsızlık ilan etmesi güç olacak. ABD “gerekirse Bağdat büyükelçiliğimizi Erbil’e taşırız” açıklaması yaptı. BOP kapsamında Irak’ın üçe bölünmesi planı var. ABD ciddi yatırımlarını hep Irak’ın kuzeyine yapıyor.
Tam bu noktada Irak Meclisi’nin kararını küçümseyenler var. ABD’nin içine girdiği açmazı göstermesi bakımından önemli değil mi?
Irak’ın petrol gelirleri özellikle Körfez Savaşı’ndan sonra tamamen Birleşmiş Milletler gözetimi altında. ABD buradan savaş tazminatı olarak belirli bir miktarını yaptığı harcamaların karşılığını olarak alıyor. ABD “harcamalarımın parasını verin çekilelim” diyor ama Irak halkı çoktan ödedi, ödemeye de devam ediyor petrolünden. İkincisi Irak’ta 2003 yılından beri 450 milyon dolara yakın kayıp para var. Bu 450 milyar dolar paranın kimler tarafından nasıl, nerelere harcandığı bilinmiyor. Gelen paraların hepsi ABD tarafından ve onun yanlısı o bölgedeki Arap müteahhitler tarafından kontrol ediliyor ve Irak halkına bir kuruş para harcanmıyor. Irak halkı çok fakirleşti. Yaklaşık, günde 45-50 cent harcama ile hayatını idame ettirmeye çalışıyor Iraklılar. Dünyanın 4. büyük petrol ülkesinin halkından bahsediyoruz. Irak Meclisi’nin kararı çok önemli. Önemli karar ama uygulanabilmesi ekonomik bağımsızlığa bağlı.
Imam Hamaney: ABD'nin itibarını ve süper gücünü hedef aldık
İran islam dini lideri imam Hamaney, Irak'taki ABD üssüne yapılan saldırıyı 'ABD'nin itibarına ve süper gücüne yapılan bir saldırı' şeklinde niteledi.
imam Hamaney, Tahran İmam Humeyni Musallası'nda 8 yıl aradan sonra okuduğu ilk cuma hutbesinde gündemdeki konulara ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
FÜZELER ABD’NİN HAYSİYETİNİ HEDEF ALDI
İran'ın son 2 haftada acı ve tatlı maceralar yaşadığını ve bunların halk için de ders verici nitelikte olduğunu söyleyen Imam Hamaney, "Ayn el-Esed Hava Üssü'ne gönderilen füzeler, ABD'nin haysiyetini hedef almıştır. Bu, ABD'nin süper gücüne yapılan bir saldırıdır. ABD, Suriye, Irak, Lübnan ve Afganistan'da direniş güçleri tarafından darbe alıyor ancak verilen bu güçlü cevap, ABD'nin itibarına yapılmıştır, ne yaparsa yapsın bundan kurtulamaz." dedi.
SÜPER GÜÇ İMAJINA DARBE
Imam Hamaney, Devrim Muhafızlarının ABD üslerini vurmasının önemli günlerden bir tanesi olduğunu ve füzelerin atılmasının güç göstergesi olduğunu savunarak, "Bu saldırı askeri açıdan da önemliydi ancak daha önemlisi ABD’nin prestijine ve süper güç imajına darbe vurulmasıdır." ifadelerini kullandı.
İran halkının devrimden 41 yıl sonra da rejime sahip çıkmak için cenaze törenine yüksek katılım gösterdiğini dile getiren Imam Hamaney, İsrail ve destekçisi basının, Süleymani'yi terörist olarak göstermeye çalıştığını kaydetti.
ABD Başkanı Donald Trump ve Dışişleri Bakanı Mike Pompeo'nun Süleymani'yi terörist olarak isimlendirdiğini hatırlatan Hamaney, şunları kaydetti:
"Teröristlerle en büyük mücadeleyi veren komutana karşı terör eylemi gerçekleştirdiler. Daha önce İsrail, Hamas liderini ve İslami Cihad liderini öldürdü ve biz yaptık dedi. ABD ise Irak ve Afganistan'da birçok kişiyi öldürdü ancak inkar ediyordu. Bu sefer ABD Başkanı öldürdüklerini itiraf etti. ABD terörist olduğunu ilan etti ve biz öldürdük dedi. Terörizme karşı en güçlü komutanı terörist olarak ilan etti, bu ABD için utanç nedenidir."
ABD’NİN SURİYE VE IRAK’TA ASIL HEDEFİ İRAN’DI
Süleymani'nin sadece bir kişi ve Kudüs Gücünün de bir kurum olarak görülmemesi gerektiğine işaret eden Imam Hamaney, "Süleymani'nin komutası altında mücadele edenler ülkemizin güvenliğinin de önemli temsilcileridir. Evet dışarıda savaşıyorlar ancak ülkelerini koruyorlar. Onlar Suriye ve Irak'ta İran'ı koruyor. Suriye ve Irak'ta icat edilen IŞİD'in asıl hedefi İran'dı. ABD'nin asıl hedefi İran'dı. Bu Süleymani komutasında mücadele eden gençler tarafından durduruldu." diye konuştu.
HALK EMPERYALİZME KARŞI OLDUĞUNU ORTAYA KOYMUŞTUR
Rejim karşıtı gösterilerde "Ne Gazze ne Lübnan" diye slogan atanları eleştiren ve bu kişilerin İran için de kendilerini feda edemeyeceğini iddia eden Imam Hamaney, şöyle devam etti:
Reklamdan sonra devam ediyor
"İran için canını feda eden Süleymani'ydi. Tahran, Kum, Kirman ve Huzistan'da meydana inen milyonlar ve diğer şehirlerde Süleymani için yas tutanlar bu büyük imtihanda yer aldılar. Halk devrimden ve İslam cumhuriyetinden yana olduğunu göstermiştir. Emperyalizme karşı olduğunu ortaya koymuştur."
HALKIN İNTİKAM SESİ ABD ÜSLERİNİ VURAN FÜZELERİN YAKITIYDI
İran halkının rejimi desteklediğini ve dünyaya farklı bir tablo göstermek isteyenlerin samimi olmadığını ileri süren Imam Hamaney, "İran halkı, zorbalığa karşı direnişten yanadır. Süleymani'nin posterine hakaret edenler mi yoksa meydanlara çıkanlar mı İran halkıdır? ABD'li yetkililer İran halkının yanında olduğunu söylüyor ancak yalan söylüyor. ABD'li yetkililer hiçbir şey yapamadı ve yapamayacaktır. İran halkı samimi duruşunu gösterdi. Halkın intikam sesi, ABD üslerini vuran füzelerin yakıtıydı." görüşünü savundu.
Ukrayna Hava Yollarına ait uçağın düşürülmesi hadisesiyle Süleymani olayının unutturulmak istendiğini savunan Imam Hamaney, rejim karşıtı gösterilerde yer alan gençlerin de "kandırıldığını" ileri sürdü.
İran lideri, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Biz uçak hadisesine ne kadar üzüldüysek düşman da o kadar sevindi. Düşman, İslam nizamının, silahlı kuvvetlerinin ve Devrim Muhafızlarının sorgulanmasını sağlayacak bir argüman elde etti. İran güçlü olmalıdır. İran'ın önündeki en önemli yol güçlenmesidir. Müzakere önemli değildir kiminle olursa olsun ancak güçlü olmalıyız. Ekonomi güçlü olmalı. Petrole bağımlılık bitmelidir."
Uçağın düşürülmesiyle ilgili konunun takip edilmesini ve tekrarlanmaması için tedbir alınmasını isteyen Hamaney, 21 Şubat'ta yapılacak milletvekilliği seçimlerine de katılım çağrısında bulunarak, "Halkın seçimlere katılımı düşmanı ümitsiz kılmaktadır. Halk, iştiyakla seçimlere katılmalıdır. Düşman bu konuda etkisini ortaya koymamalıdır." ifadelerini kullandı.
HAMANEY'DEN NÜKLEER ANLAŞMA TEPKİSİ
Almanya, Fransa ve İngiltere'nin nükleer anlaşmayla ilgili İran'ı tehdit ettiğini ifade eden Imam Hamaney, bu ülkelerin Irak savaşında Saddam'a yardım ettiğini öne sürdü.
Almanya'nın Saddam'a kimyasal malzeme ve silah, Fransa'nın da İran'a ait petrol gemilerini vurması için savaş helikopterleri verdiğini iddia eden Imam Hamaney, İngiltere'nin de tüm gücüyle Saddam'ın yanında durduğunu kaydetti.
Imam Hamaney, sözlerini şöyle tamamladı:
"ABD'nin çıkmasından sonra bu 3 ülke yaygara kopardı, ben bunlara inanılmaması gerektiğini ve ABD'nin hizmetinde olduklarını söyledim. Ortaya çıktı ki bu devletler ABD'nin hizmetindedir. Sizin efendiniz ABD bile İran'a diz çöktüremedi, siz ondan daha güçsüz olanlar da İran'a diz çöktüremeyeceksiniz. Bunların müzakeresi de aldatıcıdır. Müzakere masasında oturanlar ile Süleymani'nin öldürülmesine ortaklık edenler aynı kişilerdir. Sadece elbise değiştiriyorlar. Bunlar güvenilecek kişiler değildir. Müzakereden korktuğumuz yok ama ABD ile olmayacak."
Hutbede Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, Meclis Başkanı Ali Laricani ve Yargı Erki Başkanı İbrahim Reisi ile diğer yetkililer de hazır bulundu. Daha önce cuma namazının ardından Tahran'da yapılacağı duyurulan gösteri de iptal edildi.