کارگر

کارگر

Pazar, 19 Nisan 2015 02:27

Ulusal Ordu günü

Cumhurbaşkanı bölgede terör gruplarının durdurulması gerektiğini vurgulayarak, “Terörün finans ve düşünce kaynağı ile de daha ciddi mücadele edilmesi gerekiyor” dedi.

 

Mehr Haber Ajansı’nın haberine göre, İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, Avustralya Dışişleri Bakanı Julie Bishop ile gerçekleştirdiği görüşmede terör ile mücadele edilmesi ve bilgisiz gençlerin bu terör gruplarına katılmamaları için bu problemin kökten hal edilmesi ve çözülmesi gerektiğini söyledi.

Cumhurbaşkanı Ruhani ayrıca İran’ın terörle mücadele konusunda tüm ülkeler ve Avustralya ile beraber çalışmak için hazır olduğunu belirtti ve “Terör insan oğlu için büyük bir tehlikedir, tüm devlet ve halkların din, mezhep ve ırkına bakmaksızın terör olayları karşısında birlikte ve aynı zamanda tepki göstermeleri için çalışmalıyız”diye konuştu.

Ruhani Yemen konusuna da temas ederek, “Değişik problemlerin bir çözüme kavuşması için siyasi girişim ve diyaloğun kullanılması grekiyor. Bu bağlamda Yemen krizinin de tek çözüm yolu siyasi diyaloğdan geçiyor ve masum halkı bombalamakla bir yere varamazsınız. Bu konuda Birleşmiş Milletler bir heyet göndererek Yemen’e karşı düzenlenen bombardımandan yirmi küsür gün içerisinde kimlerin öldüğünü ortaya çıkarabilir” dedi.

Bu görüşmede Avustralya Dışişleri Bakanı Julie Bishop ise İran Cumurbaşkanı Ruhani’nin bölgesel ve terör konusundaki görüşlerini taktirle karşıladığını belirterek, İran ve Avustralya arasındaki ikili ilşkilerin çok eski olduğunu söyledi.

Bishop sözlerinin bir diğer kısmında İran ve 5+1 Grubu arasında devam eden Nükleer Müzakereler’i desteklediklerini ve nihai bir anlaşma sonrası da İran’a karşı uygulanan ambargo ve yaptırımların kalkmasının yeni bir dönemin başlangıcı olabileceğine vurgu yaptı.

Cumhurbaşkanı yaptığı konuşmada, “Suriye, Lübnan ve Irak’ta teröristleri finanse etmenin ne anlamı var? Bu işiniz ile nefret tohumunu bölge halkının yüreğinde ektiniz ve er ya da geç bunun hasadını yapacaksınız” dedi.

Mehr Haber Ajansı muhabirinin aktardığı habere göre, İran Ulusal Ordu günü münasebetiyle düzenlenen geçiş törenine katılan İran İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, yaptığı konuşmada İran İslam Cumhuriyeti Ordusu gününü İran halkı, İnkılap Rehberi ve tüm şehit ve gazi ailelerinin yanı sıra silahlı kuvvetler mensuplarını kutladı ve bazı güçleri bölgede teröristlere sağladıkları yardımlar nedeniyle uyardı.

Ruhani İran Ordusu’nun her daim İmam Humeyni ve İnkılap Rehberi’nin belirlediği yol doğrultusunda hareket ettiğini ve “İmam Humeyni silahlı kuvvetler’in siaysi parti ve siyasi oyunlara  girmemesi gerektiğini söylediklerinden beri Ordu çok iyi bir sınavdan geçmiştir. Ordu sadece ulusal gücün göstergesi değil, belki Ordu düzen, uygarlık, kurumsal ve ekonomik sağlamlığın, siyaset üstü olmanın, islami ve milli olmanın da göstergesi ve sembolüdür” diye konuştu.

Cumhurbaşkanı Ruhani ayrıca sözlerinin bir diğer bölümünde ise bölgede ceryan eden gelişmelere temas ederek, “Neden İran Silahlı Kuvvetleri’nin yarattığı bu fırsatı kullanmıyorsunuz? Neden barış ve dostluk eli uzatmıyorsunuz? Suriye, Lübnan ve Irak’ta teröristleri finanse etmenin ne anlamı var? Yemen’i bombardıman etmenin ne anlamı var? Ne gibi hedefler güdüyorsunuz? yaptığınız bu işlerle nefret tohumunu bölge halkının yüreğinde ektiniz ve er ya da geç bunun hasadını yapacaksınız” dedi.

Pazar, 19 Nisan 2015 02:06

Emri Bil Marûf ve Nehyi Anil Münker

Emr-i bi’l ma’rûf ve nehy-i anil münker (Arapça: الأمر بالمعروف و النهي عن المنكر), “İyiliği emretmek ve kötülükten men etmek” anlamına gelen Füru-u dinden iki farzı barından Kur’an kökenli bir Arapça ifade. Emr-i bi’l ma’ruf: farz bir ameli terk eden birisini o ameli yerine getirmesi için davette bulunmak, nehy-i anil münker ise günahkâr bir kimsenin haram bir işi yapmasına engel olmak için çaba sarf etmektir.

 

Emr-i bi’l ma’ruf, dini öğretiler ve dindar gelenekte beğenilen ve istenilen şeylerin tahakkuku için bir aktivite, nehy-i anil münker ise beğenilmeyen uygunsuz şeylerin ortadan kaldırılması için ortaya konulan tepkidir diyebiliriz. 

Kur’an ve Sünnette

Kur’an-ı Kerim’de emr-i bi’l maruf ve nehy-i anil münkerden İslam Peygamberinin (s.a.a) ümmetinin özel görevi unvanı ile defalarca bahsedilmiş ve bazen Allah’a ve Mead’a imanın yanında yahut namaz ve zekat gibi ibadetlerle birlikte zikredilmiştir.(1) Ayatu’l Ahkam kitaplarında bilhassa bu kitapların tematik konulara göre yazıldığı göz önünde bulundurulursa bu kitaplarda “emr-i bi’l maruf” adındaki baplarda bu konuyla ilgili ayetler incelemeye tabi tutulmuştur.(2)

Bireysel Yoksa Toplumsal Görev mi

Tarih boyunca İslam fıkhında emr-i bi’l maruf ve mezheplerin siyasi perspektifi arasında doğrudan bir bağlantının olduğuna dair genel bir yaklaşım olduğu görülmekte ve emr-i bi’l maruf konularının yaygınlaşması ile o mezhebin siyasi konumu arasında uyum olduğu görülmüştür. Hiç kuşkusuz emr-i bi’l maruf ve nehy-i anil münker birey ve bireyler “emrolunan” yahut “nehyolunan” olmadan tahakkuk bulmaz. Dolayısıyla emr-i bi’l maruf ve nehy-i anil münker, iyiliği emreden yahut kötülüğü men eden bireyin kişisel ihtiyar ve hukuk dairesinden öteye geçmekte ve diğer toplumsal bireylerin hukukuyla ilişkilenmektedir.

Eğer iyiliğe emrolunan veya kötülükten sakındırılan kişi açıklıkla emir ve nehyi kabul ederse, toplumda bir çatışma ve kargaşa ortaya çıkmaz. Ancak bu durumun her zaman yaşanacağı beklenemez. Aynı şekilde kişinin bu bireysel faaliyeti ve toplumun yaşam tarzını değiştirmeye davet, yönetici güçlerin siyaseti ile çatışma halinde olursa ve hatta emrolunan ve emredenin tevafuku durumunda dahi bunun anlamı bu çalışmaların toplum düzeyinde kabul edildiği anlamı çıkmaz.

Fıkıh tarihi boyunca, emreden ve nehyedenlerin faaliyet istikakı ile emrolunan ve nehyolunanların hukuku ve ayrıca devletin görev ve yetkileri arasındaki sürtüşmeler çeşitli mezheplerin her birisinin kendisine has siyasi bakışla emr-i bi’l maruf ve nehy-i anil münkerin meşru özelliklerini incelemeye koyulmasına ve pratik alanını mutlak alandan kısıtlı ve mukayyet alana çekmesine neden olmuştur.

Şia Nezdindeki Yeri

İmamiye Şiası nezdinde emr-i bi’l maruf ve nehy-i anil münker “Füru-u din”in on kısmından kendisine yedinci ve sekizinci sırada yer bulmuştur. İslam fıkhında her birinin kendisine has konularının olduğu bölümler kitap unvanı ile belirtilmektedir. İmamiye fıkıh kaynaklarının bazılarında emr-i bi’l maruf ve nehy-i anil münker hakkında doğrudan kitaplar bulunmaktadır. Cihad kitabından sonra ibadet konularının son bölümünde kendisine yer verilmiştir. Emr-i bi’l maruf ve nehy-i anil münkerin ibadetler sıralamasında kendisine yer bulması ve cihadın yanında yer alması, onun fakihler nezdinde ibadetlerden sayıldığını ortaya koymakta ve elbette cihat gibi sosyal etkinliği olan ibadetlerden biri olarak telakki edilmiştir. 

Dokuzuncu ve onuncu yüzyıllar arasında İmamiye fıkıh eserleri arasında Hüseyin bin Said Ahvazi’nin(3) “Kutub” kitabında, İbn Babaveyh’in eserleri ve ayrıca İbn Cüneyt İskafi’nin(4) tehzibu’ş Şia gibi içtihat ehli fakihlerinin eserlerinde emr-i bi’l maruf konusuna özel bir yer verilmediği görülmektedir. Buna karşın Kuleyni’nin(5) el-Kafi ve Fıkhu’r Rıza(6) gibi kitaplarda ilk kaynak olarak cihad kitabının unvanı adı altında, ikinci kaynak olarak ahlaki konuların ekleri unvanı ile kitabın sonunda emri bil maruf konularına yer verilmiştir.

Şeyh Müfid, gaybet asrının koşullarını göz önünde bulundurarak, emr-i bi’l maruf ve nehy-i anil münker konusunu hududun ikame edilmesi gibi hükümet konuları arasına koymuştur. El-Muknia adlı fıkıh kitabında hudud kitabının bir eki olarak “Kitabu’l Emri Bi’l Marufi ve’n Nehyi Ani’l Münker ve İkametu’l Hudud” unvanı ile kitabında emri bil marufa yer vermiştir. Bu bölüm kitabının en önemli kısmından sayılmaktadır. Şeyh Müfid, bu bölümde siyasi ve sosyal görüşlerini paylaşmıştır.(7)

Seyyid Murtaza, yöneticilerle işbirliğinin sınırları ile ilgili kaleme aldığı risalesinde emri bil maruf ve neyhi anil münkerin haktalep bir mümin için şartlar münasip olduğunda kabul edilmesinin farz olduğunu ileri sürmüştür.(8) Şeyh Tusi, emri bil maruf konusunu cihad konusundan sonra ele almış ve hakkında detaylı bilgiler vermiştir. Şehid Evvel, ed-Durus kitabında “bu bölüme “kitabu’l hesbe” adını vermiştir.(9)

Safeviler döneminde hükümet kapılarının İmamiye’ye açılmasından sonra ve fıkhın toplumsal konularına ihtiyaç duyulmasının ardından emri bil maruf konusu nispi olarak gelişmiştir. Nitekim bu konuda doğrudan kitapların yazılmasının önü açılmıştır. Bu konuda onaltıncı yüzyılda Hasan bin Ali bin Abdulali Kereki’nin kaleme aldığı “el-Emru bil maruf ve nehyi anil münker” kitabına işaret edilebilir.(10) Yine aynı adla Mirza Muhammed Ahbari’nin (1817) yazdığı kitap şu anda elimizde bulunmaktadır.(11)

İmamiye Fıkhi

Emr-i bi’l ma’ruf ve nehy-i anil münker, İmamiye Fıkıh kaynaklarında, daha çok emr-i bi’l maruf ve nehy-i anil münkerin temeli, amel etme şartları ve ayrıca aşamaları gibi konularda ele alınmıştır. Maruf, farz ve müstahap olarak ele alındığından, farza emretmek farz, müstahaba emretmek müstahap olarak sayılmıştır; ancak münker mutlaka haram ve ondan men etmek farzdır. Emr-i bi’l maruf ve neyhi anil münker, vacibi kifayidir. Farz oluşunun akli mi yoksa yalnızca şer’i mi olduğu konusunda kadim ulemalar arasında bahisler olmuştur.(12)

Farz Oluşunun Şartları

Emr-i bi’l maruf ve neyhi anil münkerin farz oluşunun bazı şartları vardır:

# Neyh edicinin gerekli bilincinin olması ve maruf ve münkeri teşhis edebilmesi;

# Nehy olunan kişinin müteessir olma ihtimali;

# Muhatabın marufu terk etmesi veya münkeri işlemesinde devamlılık ve ısrarın olması;

# Nehiyde her hangi bir zararın olmaması, dolayısıyla nehiy sırasında nehyedici veya başka birisine her hangi bir zararın gelmesi durumunda farz olmaktan çıkar. 

Çeşitleri

Emr-i bi’l maruf ve neyhi anil münker, aşama açısından 3 bölüme ayrılır:

# Marufun güzelliği yahut münkerin inkâr edilmesi ve hiçbir şart olmadan farz sayılan kalben nefret etmek; söylenmesi gerekir ki münker yapmaktan kaçınmak ve uzak durmak da buna mülhak olmuştur. 

# Şartların oluşması durumunda dille emir veya nehiy,

# Dille nehyin etkili olmadığı yerlerde elle münker, nehiy yahut mani olmak.(13)

Kifai Farz

Emr-i bi’l maruf ve neyhi anil münker konusunda Şia âlimlerinin görüşü kifia farz olduğudur.(14) Şeyh Tusi bir grupla birlikte onu ayni farz bilmektedir.(15) Görüldüğü gibi bu hükmün o kadar da istihkâmı bulunmamakta ve hikmet muktezası, şeri menkulat medluluna ve ahkâmın füruat doğasıyla uyumu yoktur.(16) 

Farzın Aşama ve Mertebeleri

Şeyh Müfid, Emr-i bi’l maruf ve neyhi anil münkerin aşamalarına amel etmeyi hükümet işlerinden ve sultanın tekelinde veya onun temsilcilerinden saymış ve onu İmamiye mezhebinin kısımlarından bilmiştir.(17) Ancak Seyyid Murtaza, eğer cisme zarar vererek acıtmasıyla sonuçlanan durumun yöneticilerin elinde olduğu ve bir çeşit azap olduğu şüphesini reddederek münkerin def ve men edilmesini doğru saymıştır velev ki münkeri defeden şahsın ölümü ve telef olmasıyla sonuçlansın.(18) Şeyh Tusi de İmamiye şeyhlerinin zahiri görüşleriyle(19) muhalif görülen bu görüşü güçlendirmiştir.(20) 

Ehli Sünnetteki Yeri

Mutezile

Mutezile’nin görüşü konusunda, emri bil maruf ve neyhi anil münker arasındaki mahiyet farkı birincisinde, yalnızca emretmek ve marufa amel etmek konusunda gerekli motivasyonun icat edilmesi yeterlidir ve kişinin icbar edilmesi ve zorlanması gerekmemektedir. Ancak ikincisinde böyle değildir. şartlar oluştuğunda yalnızca davet yeterlidir.(21) Bu görüşü bazen (ayet ve hadisler paralelinde) kötülükten sakındırmanın aşaması olarak şu şekilde teşhis etmek mümkündür: kalben nefret etmek, dille men etmek, pratik olarak engel olmak ve son olarak karşı karşıya gelmek ve silahla mücadele etmek.

Mutezile, her ne zaman daha aşağı mertebe etkili olmazsa o zaman kılıca sarılmak tüm Müslümanlara farz olur görüşündedir.(22) Mutezile tarih boyunca bu görüşlerini şiddetle savunmuş ve ispat etmek için her türlü çabadan kaçınmamışlardır.(23) Pratik ve ameli olarak da kendileri buna bağlı kalmışlardır.(24) Mesudi, mutezile ehlinin bu farizanın (sultan veya başka cemaatlere karşı kıyam gibi) yerine getirilmesi için bunun cihat şekline bürünebileceğini ve bu konuda kâfir ve fasık arasında bir farkın olmadığına dair icma ettiklerini nakletmiştir.(25)

Aşaire 

Bu vacibin aşamaları Aşariler’de de farklıdır. Bir grup emri bil marufun yalnızca kalp ve dille olacağı görüşünde ve bundan öteye gitmemektedirler.(26) Her ne kadar İbn Hazm, adil imamı himaye etmek için fasık birisi ona huruç ederse silaha başvurmanın farz olduğu görüşündedir.(27) Başka bir grup ise Eşari bir yerde onlara “ashabı hadis” demekte(28) silaha sarılmanın doğru olmadığı ve yalnızca fiziksel olarak (kötülüğü) savunma durumunda silaha başvurulabileceği görüşündedir.(29) Üçüncü bir grup ise başka bir çare olmaması durumunda silaha sarılabilineceği görüşündedir.(30)

Hanefiler

Ebu Hanife, siyasi duruşundan anlaşıldığı kadarıyla emri bil maruf ve nehyi anil münkeri savunmuş ve bu görüşünü “Fıkhi Ekber” kitabında belirtmiştir. Bu kitapta emri bil maruf ve nehyi anil münker mezhebin temel şiarı unvanı ile ele alınmıştır.(31)

ABNA24.COM

Dipnotlar

1. Bkz. Al-i İmran, 104, 110, 114; A’raf, 157; Tevbe, 67, 71, 112; Hac, 41; Lokman, 17.

2. Kenzü’l İrfan, c. 1, s. 404, 408.

3. Neccaşi, er-Rical, s. 58, Fihrist ebvab.

4. Neccaşi, er-Rical, s. 358- 387, Fihrist ebvab.

5. Kuleyni, el-Kafi, c. 5, s. 55.

6. Fıkhu’r Rıza, s. 375.

7. El-Muknia, s. 808.

8. Meseletu fi’l Amel maa sultan, s. 89.

9. Şehid Evvel, ed-Durus, s. 164-165.

10. Hatlı nüshalar için Bkz. Müderrisi, s. 170.

11. Fihrist eserler için Bkz. Müderrisi. 

12. Muhakkik Hilli, Şeraiu’l İslam, c. 1, s. 343; Allame Hilli, Muhtelefu’ş Şia, c. 4, s. 471-474; Şehid Sani, er-Ravzatu’l Behiyye, c. 1, s. 262; Sahibu Cevahir, Cevahiru’l Kelam, c. 21, s. 385-365.

13. Muhakkik Hilli, Şeraiu’l İslam, c. 1, s. 342-343; Şehid Sani, er-Ravzatu’l Behiyye, c. 1, s. 265; Sahibu Cevahir, Cevahiru’l Kelam, c. 21, s. 366-385. 

14. Şeyh Müfid, Evailu’l Makalat, s. 56; Seyyid Murtaza, ez-Zehire, s. 554-560; Seyveri, İrşadu’t Talibin, s. 381.

15. Şeyh Tusi, el-İktisad, s. 147, 150-151.

16. Seyrevi, el-İktisad, s. 385; Ebu’l Fetih Hüseyni, Miftahu’l Bab, s. 218.

17. Şeyh Müfid, Evailu’l Makalat, s. 56.

18. Seyyid Murtaza, ez-Zehire, s. 559-560.

19. Ebu’l Fetih Hüseyni, Miftahu’l Bab, s. 217.

20. Ebu’l Fetih Hüseyni, Miftahu’l Bab, s. 150; şartları ve diğer konular için Bkz. Seyyid Murtaza, ez-Zehire, s. 555- 559; Şeyh Tusi, el-İktisad, s. 148- 149, 150; Seyrevi, İrşadu’t Talibin, s. 384; diğer ekoller için; Eşe’ri, Makalatu’l İslamiyyin, c. 2, s. 125; İbn Hazm, el-Fasl, c. 4, s. 172; İbn Murtaza, el-Bahru’zuhar, s. 97.

21. Kadı Abdulcabbar, Şerhu’l Usulu’l Hamse, s. 744-745; Kasım bin Muhammed, el-Esas Li-Akaidi’l Ekyas, s. 178.

22. Eş’eri, Makalatu’l İslamiyyin, c. 1, s. 311; c. 2, s. 125; İbn Hazm, el-Fasl, c. 4, s. 171.

23. Bkz. Hiyat, el-İntisar, s. 127; Multi, et-Tenbih ve Redd, s. 42-44.

24. İbn Hazm, el-Fasl, c. 4, s. 172.

25. Mesudi, Murucu’z Zeheb, c. 3, s. 222; Ayrıca Bkz. Ebu’l Kasım Belhi, babu zikru mutezile, s. 64; İbn Murtaza, el-Bahru’l Zihar, s. 97.

26. Eş’ari, Makalatu’l İslamiyyin, c. 2, s. 126.

27. İbn Hazm, el-Fasl, c. 4, s. 171.

28. Eş’ari, Makalatu’l İslamiyyin, c. 2, s. 125.

29. İbn Hazm, el-Fasl, c. 4, s. 171.

30. Bkz. Bend, 2, Ena nemuru bilmarufu ve nenha anil münker.

31. Bkz. El-Fıkhu’l Ekber, s. 15; Nesinuk, 103- 104; Bu bölüm mevcut değildir.

32. 

Kaynaklar

* İbn Esir, Mübarek, Camiu’l Usul, Abdulkadi Ernaut baskısı, Beyrut, m. 1969.

* İbn Ehuh, Muhammed, Maalimu’l Kurbet, Robin Levi baskısı, Cambridge, m. 1937.

* İbn İdris, Muhammed, es-Serair, Tahran, k. 1270.

* İbn Bute Akberi, Ubeydullah, el-İbanetu an Şeriati’l Firaku’n Naciye, Rıza bin Naşan Mutis baskısı, Riyad, m. 1988.

* İbn Hazm, Ali, el-Fasl, Beyrut, m. 1986.

* İbn Hamza, Muhammed, el-Vesile, Muhammed Hasun baskısı, Kum, k. 1408.

* İbn Şehri Aşub, Muhammed, Muteşabihu’l Kur’an ve Muhtelif, Tahran, ş. 1328.

* İbn Murtaza, Ahmed, el-Bahru’l Zihar, Beyrut, m. 1975.

* İbn Meymun, Ebu Bekir, Şerhu’l İrşad, Ahmed Hicazi Ahmed Saka baskısı, Kahire, k. 1407.

* Ebu Davud Secistani, Mesailu Ahmed, Muhammed Raşid Rıza baskısı, Beyrut, Daru’l Marifet.

* Ebu’l Salah Halebi, Taki, el-Kafi, Rıza Ütadi baskısı, İsfahan, k. 1403.

* Ebu Amr Dani, Osman, es-Sünenu’l Varidetu Fi’l Fiten, Zahiriye kütüphanesi.

* Ebu’l Fetih Hüseyni, “Miftahu’l Bab” el-Babu’l Hadi Aşere, Allame Hilli, Mehdi Muhakkik baskısı, Meşhed, ş. 1368.

* Ebu’l Kasım Belhi, Abdullah, “Babu Zikru’l Mutezile”, Fazlu’l İtizal ve Tabakatu’l Mutezile, Fuad Seyyid baskısı, Tunus, m. 1984.

* Ebu Ali, Muhammed, “el-Ahkamu’s Sultaniye”, Muhammed Hamid Fıkhi baskısı, Kahire, m. 1966.

* Aynı kişi, el-Mu’temdi Fi Usulu’d Din, Vedi Zeydan Haddad baskısı, Beyrut, m. 1986.

* Eşe’ri, Ali, Makalatu’l İslamiyin, Muhammed Muhyiddin Abdulhamdi baskısı, Kahire, m. 1950.

* Behşel, Eslem, Tarihu Vasit, Kurkis İvad, Bağdad, m. 1967.

* Taftazani, Mesud, Şerhu’l Makasid, Abdurrahman Amire baskısı, Beyrut, m. 1989.

* Curcani, Ali, Şerhu’l Mevakif, Muhammed Bedreddin Nasani baskısı, Kahire, k. 1325.

* Cuveyni, Abdulmelik, el-İrşad, Muhammed Yusuf Musa ve Ali Abdulmunim Abdulhamdi baskısı, Kahire, m. 1950.

* Hayyat, Abdurrahim, el-İntisar, Neybrek baskısı, Beyrut, m. 1988.

* Hürrü Amuli, Muhammed, Vesailu’ş Şia, Beyrut, k. 1391.

* Ravendi, Said, Fıkhu’l Kur’an, Ahmed Hüseyni baskısı, Kum, km. 1397.

* Rıza Muhammed Raşi, Tefsiru’l Menar, Beyrut, Daru’l Marifet.

* Zamahşeri, Mahmud, el-Keşşaf, Beyrut, Daru’l Kitabu’l Arabi.

* Seyyid Murtaza, Ali, “Meseletu Fi’l Amel Maa Sultan”, Resailu’ş Şerif Murtaza, Ahmed Hüseyni baskısı, Kum, k. 1405.

* Seyyid Murtaza, Ali, ez-Zehire, Ahmed Hüseyni baskısı, Kum, k. 1411.

* Seyveri, Mikdad, Kenzu’l İrfan, Muhammed Bakır Şerifzade ve Muhamed Bakır Behbudi baskısı, Tahran, ş. 1343.

* Aynı kişi, İrşadu’t Talibin, Mehdi Recai baskısı, Kum, k. 1405.

* Şerhu Fıkhu’l Ekber, Ebu Mensur Maturudi’ye mensup, er-Resailu’s Sabatu Fi’l Akaid, Haydarabad, Dükn, m. 1980.

* Şerif Razi, Muhammed, Hakaiku’t Tevil, Muhammed Rıza Al-i Kaşifu’l Gıta, Beyrut, Daru’l Muhacir.

* Şehid Evvel, Muhammed, ed-Durus, taş baskı, İran, k. 1269.

* Şehid Sani, Zeynuddin, er-Ravzatu’l Behiyye, Tahran, k. 1309.

* Şeyh Tusi, Muhammed, el-İktisad, Kum, k. 1400.

* Aynı kişi, el-Cumel ve’l Ukud, er-Resailu’ş Aşer, Kum, k. 1403.

* Aynı kişi, en-Nihayet, Beyrut, m. 1970.

* Şeyh Müfid, Muhammed, Evailu’l Makalat, Mehdi Muhakkik baskısı, Tahran, ş. 1372.

* Aynı kişi, Muhammed, el-Muknia, Kum, k. 1410.

* Sahibu Cevahir, Muhammed Hasan, Cevahiru’l Kelam, Mahmud Kuçani baskısı, Tahran, k. 1394.

* Allame Hilli, Hasan, Envaru’l Melakut, Muhammed Necmi Zencani baskısı, Kum, ş. 1363.

* Aynı kişi, Keşfu’l Murad, İbrahim Musevi Zencani baskısı, Beyrut, Muessese A’lemi, Fahrattin Razi, Tefsir, Beyrut, m. 1985.

* Aynı kişi, Muhtelefu’ş Şia, Kum, k. 1415.

* Gazali, Muhammed, İhyau Ulumu’d Din, Kahire, k. 1289.

* El-Fıkhu’l Ekber, Ebu Hanife’ye mensup, Şerhu’l Fıkhu’l Ekber.

* Fıkhu’r Rıza, Meşhed, k. 1406.

* Kasım bin Muhammed, el-Esasu Li-Akaidu’l Akyas, Elbir Nasri Nadir baskısı, Beyrut, m. 1980.

* Kadı Abculcebbar, Şerhu’l Usulu’l Hamse, Abdulkerim Osman baskısı, Kahire, k. 1384.

* Kiran Keri.

* Kuleyni, Muhammed, el-Kafi, Ali Ekber Gaffari baskısı, Tahran, k. 1377.

* Maturudi, Muhammed, Akide, es-Seyfu’l Meşhur Sebki, Mustafa Saim Pepram baskısı, İstanbul, m. 1989.

* Maverdi, Ali, el-Ahkamu’s Sultaniye, Halif Abdullatif es-Sabu’l İlmi baskısı, Beyrut, m. 1990.

* Aynı kişi, Edebu’d Dünya ve Din, Muhammed Sabah baskısı, Beyrut, m. 1986.

* Muhakik Hilli, Cafer, Şeraiu’l İslam, Abdulhüseyin Muhammed Ali baskısı, Necef, k. 1389.

* Mesudi, Ali, Murucu’z Zeheb, Kum, ş. 1363.

* Mutekidu’l İmamiye, Muhammed Taki Danşi Pehuj baskısı, Tahran, ş. 1339.

* Multi, Muhammed, et-Tenbih ve Redd, m. 1949.

* Neccaşi, Ahmed, er-Rical, Musa Şubeyri Zencani, Kum, k. 1407.

* Laoust, H. X Essai sur les doctrines sociales et politiques d’Ibn Taimiya n, M E langes de philologie et d’histoire d’IFAO, Cairo, 1939.

* Modarressi Tab? tab? ‘i, H. An Introduction to Sh / q / Law, London, 1984.

* Wensinck, A. J. The Muslim Creed, London, 1965.

Dış Bağlantılar

* Makalenin Kaynağı: Dairetu’l Maarif Bozorg İslami

 

Ayetullah Cevad Amuli, Kur’an ayetlerini referans alarak Yüce Allah’ın – ister kâfir olsun ister mümin, ister muvahhit olsun ister mulhit – tüm varlıklara rızık verdiğini söyledi ve ekledi: Fakat kâfirle müminin rızkı arasında şu fark vardır: Allah, tevhid sofrasının başına oturan kimseye hiç ummadığı ve aklına gelmeyecek yerden rızık verir.

Ayetullah Cevadi Amuli, Hud suresinin 6. Ayetine göre Yüce Allah’ın yeryüzünde debelenen her varlığa rızık verdiğini kaydetti ve şu izahatta bulundu: Bu ayete göre Yüce Allah, tüm varlığı kendi ailesi olarak kabul etmiş ve onların rızıklarını temin etmeyi kendine bir görev saymıştır. O halde insan rızık kaygısı içinde olmamalı ve bu hususta çok da hırslı davranmamalıdır. Çünkü Yüce Allah başka bir ayette şunu ifade ediyor: Eğer takvalı olursanız fizik ötesi âleme, tevhide ve gayba olan imanınız artsın diye size tabii olmayan yollardan rızık ulaştırırım. Talak suresinin iki ve üçüncü ayetlerinde şöyle buyurmuştur: “Kim Allah’tan sakınırsa Allah ona bir çıkış yolu sağlar ve ona ummadığı yerden rızık verir.” Hud suresinde geçen ayete göre Yüce Allah – mümin-kâfir, muvahhid-mulhit – herkese rızık verir. Ama Talak suresindeki ayette mümine özel bir rızık verildiğinden söz ediyor. Mümine Yüce Allah hiç ummadığı ve aklına gelmeyen yerden rızık ulaştırarak onun tabiat ötesi âleme olan imanını artırır.

safaqna

İslami İran’ın BM nezdindeki  temsilciliği, İran dışişleri bakanının  Yemen  buhranının çözümüne dair dört maddelik  teklifini içeren mektubu  BM  genel sekreter vekiline teslim etti.

 

İran’ın BM nezdindeki temsilcisi ve büyükelçi Gulam Ali Huşro, İran dışişleri bakanı Muhammed Cevad Zarif’in  Yemen buhranının çözümüyle ilgili dört maddelik teklifini içeren mektubu BM genel sekreteri Ban Ki Muun’un gıyabında  onun vekili Yan İlyason’la görüşmesinde ona teslim etti.

İran dışişleri bakanının sunduğu dört maddelik önerinin yer aldığı mektupta, Suudi Arabistan’ın Yemene başlattığı hava saldırıları sonucu Yemen’de durumun her geçen gün çok daha kötü olduğuna işaret edilirken, bu saldırıların açık bir şekilde en temel insan hakları ilkeleri ve BM bildirgesini çiğnediğine dikkat çekildi.

İran İslam Cumhuriyeti,  Yemen’de buhranın askeri çıkış yolu olmadığını ve  barış ve sebat için tek yolun, Yemen’de bütün partilerin yabancıların müdahalesi olmaksızın  kapsamlı milli uzlaşı hükümetinin kurulmasından  geçtiğine vurgu yapmaktadır.

İran İslam cumhuriyeti bu hedefe varmak için, BM bildirgesi ve insan hakları ilkeleri çerçevesinde 4 maddelik teklifinde;   ateşkesin derhal sağlanması ve yabancıların  askeri saldırıların derhal durması,  kayıtsız şartsız bir şekilde Yemen halkına  sağlık ve  insani  yardımların derhal gönderilmesi, Yemenli bütün siyasi grup ve partiler arasında milli görüşmelerin   tekrar başlaması ve Yemen’de milli uzlaşı ve koalisyon hükümetinin kurulması yer almaktadır.

İran mektubunda BM’lerin  elindeki yetkileri Yemen sorununun sona erdirilmesi ve Yemen’e yönelik  saldırıların durdurulması için kullanması temennisi yer alırken, bir an önce Yemen’de facianın durdurulması ve sorunun siyasi yolla halledilmesi için  gerçek  görüşmelerin başlatılması için girişimde bulunması umudu dile getirildi.

İran ve Rusya savunma bakanları Moskova'da yaptıkları görüşmede, iki ülke arasında bölgesel ve uluslar arası meseleler konusunda görüş alış verişlerinde bulundu.

Mehr Haber Ajansı'nın İRNA'dan aktardığı habere göre, İran İslam Cumhuriyeti Savunma Bakanı Tuğgeneral Hüseyin Dehgan, Rusya Ferderasyonu Savunma Bakanı Sergey Şaygo ile görüşmesinde, dünyada kalıcı bir barışın sağlanması için Amerika ve müttefiklerinin yayılmacılığa dayalı siyasetleri karşısında bir direniş cephesinin olması gerektiğini söyledi.

Dehgan, Rusya'nın bölgesel ve uluslararası meselelerle ilgili görüşünün İran'a yakın olduğunu belirterek, Tahran'ın Amerika'nın güvenilir bir dost ve müttefik olamayacağına dair Rusya'nın görüşüne destek verdiğini söyledi.
Sözkonusu görüşmede Rusya Savunma Bakanı Şaygo da, İran ve Rusya arasında ilişkilerin gelişmesini olumlu olarak nitelerken, ikili ilişkilerin bölgesel ve dünya istikrarında önemli olduğunu söyledi ve yakın bir zamanda, ortak tehditlere karşı mücadele amacıyla, İran, Rusya ve Çin arasında üçlü bir oturumun gerçekleşeceğini söyledi.
İran ve Rusya savunma bakanları ayrıca Rusya'nın İran'a bu yılın sonuna kadar teslimatını yapacağı S-300 hava savunma füze sistemleriyle ilgili olarak teknik konularda da görüştü.

Savunma Bakanı:“Suudi Arabistan, Yemen’e saldırmakla kendi çöküşünü hazırlamıştır”
Şangay İşbirliği Örgütü Güvenlik Konferansı’nda konuşan İran Savunma Bakanı, Suudi Arabistan’ın Yemen’e karşı başlattığı hava saldırıları vesilesiyle kendi çöküşünü kendi elleriyle hazırladığını söyledi.

Mehr Haber Ajansı’nın haberine göre, Moskova’da düzenlenen Şangay İşbirliği Örgütü Güvenlik Konferansı’nda konuşan İran İslam Cumhuriyeti Savunma Bakanı Hüseyn Dehgan, Suudi Arabistan’ın Yemen’e karşı başlattığı hava saldırıları vesilesiyle kendi çöküşünü kendi elleriyle hazırladığını söyledi.

Dehgan ayrıca Suudi Arabistan’ın Yemen’e karşı düzenlediği hava saldırılarında ağır ve gelişmiş bombalar kullanarak, Yemen alt yapısını imha ederken bu ülkenin mazlum  halkının ölümü ve yaralanmasına da yol açtığını ve bu olayların Siyonist İsrail Rejimi’nin mazlum Filistin halkına yönelik gerçekleştirdiği saldırı ve cinayetleri aratmadığını da ekledi.

 

Dışişleri Bakanı Yemenli gruplardan bu ülkede ceryan eden krizin çözümü için bir araya gelerek müzakere etmelerini istedi.

 

Mehr Haber Ajansı’nın haberine göre, İran İslam Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif, Euronews Kanalı’na verdiği mülakatta, Yemenli siyasi grupların bu ülke krizinin çözümü için bir araya gelerek müzakere masasına oturmaları gerektiğini belerterek, bu müzakerelerin ise sadece Yemenli gruplar arasında düzenlenmesi gerektiğinin altını çizdi.

Zarif ayrıca, “Biz sadece Yemenlilerin müzakeresine şahit olmalıyız” açıklamasını yaptı.

Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif, Yemenliler dışında başka bir tarafın bu müzakre sürecine müdahale etmemesi gerektiğini söyledi ve “Dış ve yabancı güçler Yemen’in

Zarif Yemen krizini Ban Ki-moon ile görüştü
İran Dışişleri Bakanı BM Genel Sekreteri ile gerçekleştirdiği telefon görüşmesinde, Suudi Arabistan’ın Yemen’e karşı düzenlediği hava saldırılarının bir an önce durdurulması gerektiğini söyledi.

Mehr Haber Ajansı’nın haberine göre, İran İslam Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif  ve Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki-moon arasında gerçekleşen telefon görüşmesinde önemli ve güncel uluslararası ve bölgesel konular ele alındı.

Bu telefon görüşmesinde Zarif Suudi Arabistan’ın Yemen’e karşı düzenlediği hava saldırılarının devam ettiğini ve böylece bu ülkenin alt yapısının tamamen yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kaldığını belirterek, Yemen’in savunmasız halkına yönelik gerçekleştirilen bu saldırıların bir an önce durdurulması gerektiğine vurgu yaptı.

Zarif Moon ile yaptığı bu telefon görüşmesinde ayrıca İran’ın dört maddeden oluşan çözüm önerisini hatırlatarak, Yemenli değişik siyasi gruplar arasında bir çözüme ulaşmak için müzakerelerin bir an önce başlaması gerektiğini söyledi.

Bu görüşmede BM Genel Sekreteri Moon ise İran İslam Cumhuriyeti’nden bu konuda yaptığı çalışmalarından dolayı teşekkür etti ve Yemen hava saldırılarında zarar görenler için bir an önce ve acilen yardım edilmesi gerektiğine de vurguda bulundu.

Geçtiğimiz aylarda Rakka ve Musul’da IŞİD kamplarını gezip, bir kitap çıkaran Alman yayıncı Jürgen Todenhöfer, çarpıcı açıklamalarda bulundu.


Geçtiğimiz aylarda Rakka ve Musul’da terör örgütü IŞİD kamplarını gezip, bir kitap çıkaran Alman yayıncı Jürgen Todenhöfer IŞİD’in dini bir soykırımı planladığını söyledi.

Todenhöfer Stern dergisine verdiği röportajda kendisine yöneltilen IŞİD propagandası yapma suçlamalarını “Düşmanı ancak onu yeterince tanırsak yenebiliriz” diyerek yanıtladı.

Todenhöfer “Oraya bu geziye karşı gelen oğlum Frederic ile birlikte gittik. Beni tehlikeli ortamda yalnız bırakmamak için geldi. Tehlikeyi çok iyi bildiğimizden yanımıza dört tane zehirli hap alarak gittik. Herhangi bir esir alınma durumumuza karşı, ölüm kararımızı IŞİD’e bırakmak istemedik. Ama hapları elime almamı gerektirecek bir an olmadı” dedi.

“Dini soykırımı” planları

Al-Bagdadi’nin verdiği yaşam güvencesi mektubu ile tehlikeli geziyi gerçekleştirdiklerini söyleyen Jürgen Todenhöfer, gördüklerinden sonra IŞİD’in dini temizlik aksiyonu planladığı endişesi taşıdığını söyledi.

Todenhöfer “onlarla ilgili her şeyi bilmek zorundayız. Onlar soykırımı planlıyorlar. Şimdiye kadar insanlık tarihinde görülenleri gölgede bırakacak dini bir temizlik hareketi planlıyorlar” dedi.

Cihatçı John’la tartışmış

Bir çok kafa kesme olayında cellat olarak bilinen İngiliz “Cihatçı John’a da rastladıklarını söyleyen Todenhöfer “gezi boyunca sık sık tartışmalarımız oldu. Özellikle “Cihatçı John” ile”. Onlar için biz kanlı düşmandık” dedi.

Todenhöfer, gezisinde daha önce vaizlik yapan birinin orada yargıçlık yaptığını gördüğünü söylerken “Daha önceki yargıç Dünya yasalarını Allah’ın yasalarından üstün tuttuğu için infaz edilmiş” dedi.

ajanslar

Cumartesi, 18 Nisan 2015 01:59

Hedef: IŞİD- Hizbullah Savaşı!

Kosova bağımsızlık savaşı sırasında bölgede NATO başkomutanı olan ABD’li General Wesley Clark, CNN International Televizyonu’nda katıldığı bir programda ”IŞİD’i Batılılar kurdu” ve “IŞİD-Hizbullah savaşı hedefleniyor” iddiasında bulundu.


1998-1999 Kosova bağımsızlık savaşı sırasında bölgede NATO başkomutanı olan, ABD’li General Wesley Clark, Gazeteci Amy Goodman ve Juan Gonzalez’in yönetimindeki democracynow.org sitesine bir mülakat verdi.

Clark, “Bush yönetimince 5 yılda 7 ülkeyi kapsayan bir savaş planı hazırlandığını, Saddam’ın devrilmesine karşın ABD’nin Irak’ı yönetmeyi başaramaması üzerine planın devre dışı kaldığını” açıkladı.

11 Eylül hadisesinden 9 gün sonra bir generalin, kendisine ‘bir karar alındığını ve Irak’a girileceğini’ söylediğini aktardı. Bunun üzerine, nedenini sorduğunu belirten eski NATO komutanı General Clark, ‘hem zamanı, hem de nedeni hakkında hiç bir şey bilmediğini, ancak teröristlerin işgale bahane edileceğini’ biliyorum dediğini söyledi.

İSRAİL VE İNGİLTERE TÜRKİYE’Yİ BÖLGEDEN ÇIKARMAK İSTİYOR

ABD’li Orgeneral Wesley Clark, geçtiğimiz günlerde ise CNN International’de canlı yayın konuğu oldu. Bu yayında Clark, “İsrail ve İngiltere’nin, Amerika Birleşik Devleri ve Türkiye’yi bölgeden çıkarmak istediğini” iddia etti.

Clark, “2007’de yaptığı ifşaatla, Irak’ın işgali ile başlayacak olan senaryo, daha sonra Suriye, Libya, Somali, Sudan, Lübnan’la devam ederek, İran’la bitecekti. Irak savaşında Saddam’ı devirseler de, Irak’ı yönetemediler. Bu ekonomik ve siyasi anlamda ABD için tam bir hezimetti” ifadesini kullandı.

“DEAŞ’I BATILILAR KURDU”

CNN International’de, “IŞİD’i en yakın dostlarımız kurdu ve destekliyor” diyen Clark’a göre, bölgenin daha da istikrarsızlaştırılması ve ABD’nin bölgede sürekli savaş halinde kalması için, İsrail ve batılı diğer müttefikler IŞİD’i oluşturdular.
Böylece, Amerika’nın bölgedeki itibarı daha da kötüleştirmiş olacak ve İsrail’le mücadele edebilecek güçlerin enerjisi bu şekilde yok edilecekti.

Clark’ın iddiaları doğrulayan açıklamalar yapan CIA Ortadoğu masasından emekli Elizabeth Murray’de El Kaide’nin kuruluşunda rol alan CIA’ın, IŞİD’in kurulmasında da önemli rol oynadığını belirtiyor.

“DEAŞ-HİZBULLAH SAVAŞI HEDEFLENİYOR”

Hizbullah’la savaşabilecek Sünni görünümlü bir güç oluşturulduğunu belirten Clark, “IŞİD ile Hizbullah savaştırılarak, Müslümanlar arasında bir mezhep savaşı planlandığını” iddia ediyor.

Batılı pek çok yorumcuya göre, Türkiye’nin bölgedeki soğukkanlı davranışları nedeniyle, planlanan savaşın prova alanı olarak Yemen seçildi.

Batı, Körfez ülkeleri ile İran arasında meydana getirdikleri gerilim ile kendi planladıkları hedeflere erişmek istiyor.

Cumartesi, 18 Nisan 2015 01:24

Saddam’ın ‘sağ kolu’ öldürüldü

Selahaddin Eyaleti Valisi de, Duri’nin öldürüldüğünü doğruladı


Saddam Hüseyin‘in “sağ kolu” diye bilinen ve Irak’ta yasaklı Baas Partisi’nin yeraltındaki lideri olan İzzettin el-Duri‘nin öldürüldüğü öne sürüldü.

Harmin Dağı’na Irak ordusu tarafından düzenlenen bir hava saldırısında öldürüldüğü iddia edilen Duri’nin cesedinin fotoğrafları da yayımlandı.

Selahaddin Eyaleti valisi de, Duri’nin öldürüldüğünü doğruladı.

Duri’ye ait olduğu iddia eidlen cesedin, uzun sakallı ve bıyıksız olduğu görülüyor.

Duri’nin, Irak-Şam İslam Devleti (IŞİD) ile ittifak yapan eski Baas’çıların oluşturduğu Nakşibendi Ordusu’nu yönettiği iddia ediliyordu.

Duri, uzunca bir süredir İran ve Şii karşıtı bir siyaset üretiyordu.