کارگر

کارگر

İran İslami Meclisi Başkanı, iyi bir nükleer anlaşmaya varılması durumunda, meclisin de bu anlaşmayı destekleyeceğini belirtti.


MHA’nın haberine göre, düzenlenen basın toplantısında gazetecilerin sorularını yanıtlayan İran İslami Meclisi Başkanı Ali Laricani,  “Müzakerelerin ilerleme yolunda meclisin genel görüşü, İran İnkılap Rehberi tarafından belirlenen çerçevelerde düzenlenen müzakerelere destek vermektir. İran, Amerika’nın yaşadığı sorunlar gibi sorunlar yaşamaz. Sorunları, görüş paylaşımı ve Liderimizin yol göstermeleri ile çözeriz. Genel bir anlaşmaya ulaşılmaması durumunda da dünya sona ermeyecektir. İran şimdiye kadar yoluna ilerlemiştir ve anlaşmaya varılmaması durumunda da bu ilerlemeye devam edecektir” dedi.

Laricani sözlerinin devamında 47 ABD Kongresi senatörünün İran’a yazdıkları mektup ile ilgili “Amerika senatosu tarafından gerçekleşen bu olay, tamamen acemice bir davranıştır. Bu mektup, hatta Amerikalı politikacılar ve uzmanlar tarafından da tepki topladı. Böylesi çalışmalar, Amerika’nın gücüne büyük darbeler vuruyor” dedi.

İran ve Arap ülkeler arasındaki ilişkilerin son zamanlarda gerildiği hakkında sorulan bir soruya ise Laricani, “Kesinlikle İran tarafından komşu ve  İslam ülkeleri ile ilişkilerinin gelişimi konusunda hiçbir engel yoktur. İran İslam Cumhuriyeti, her zaman tüm ülkeler ve özellikle İslam ülkeleri ile işbirliği içerisindedir ve hiçbir zaman başka bir ülkeye musallat olmak peşinde değildir. Irak, Saddam döneminde İran’a saldırdı ve birçok Arap ülke de Irak’a destek sağladı. Ama tüm bunlara rağmen, İran hala kardeşlik düşüncelerini korudu. İran, şimdiye kadar defalarca hiçbir ülkeye musallat olmak peşinde olmadığını ve genel olarak her türlü saltanat kurulması ile karşı olduğunu kanıtlamıştır” dedi.

Laricani açıklamasının devamında ise “Eğer Irak’a yardım ediyorsak, komşu ve dost ülkemizin terör ile mücadele içerisinde olmasından dolayıdır. Irak halkı, teröristlerin ele geçirdikleri bölgeleri geri kazanmak konusunda en önemli role sahiplerdir ve İran bu konuda sadece yardım sunuyor. İran tarafından Lübnan veya Filistin’e bir yardım ediliyor ise, ülkede yaşayan insanların Siyonistler ile savaştıklarından dolayıdır. Bu olaylar, başka nedenler ile büyütülmeye çalışılıyor. Komşu ülekeler her türlü şüphe yaşıyorlar ise, İran olarak görüşmelerde bulunmaya hazırız. İran İslam Cumhuriyeti, her türlü saltanat kurulmasına karşıdır ve bölge, İslami ve dünya ülkelerine kardeşçe ve dostça yaklaşmaktadır” dedi.

 

“Ortadoğu’nun sorumluluğu yalnızca İran’ın omuzlarına yüklenemez. Ancak İran, bölgede ve daha ötesinde yeni ve daha derin ortaklıklar kurmaya devam edecektir. …”


İran, şu günlerde İslam Devriminin 36. yılını kutluyor. İslam Devriminin başından beri İran modern ve ileri bir millet olarak ortaya çıktı. Batı, yaptırımlarla İran’ı izole etmeye çalışırken, ülkenin bu durumun üstesinden nasıl geldiğini anlamakta başarısız oldu. İranlılar bugün –ve tarih boyunca sergiledikleri gibi – herhangi bir dış baskıya karşı ulusal özgürlüklerinin peşinde koşmaya devam ediyor ve İran’ın itibarına saygı göstermek onlar için bir zorunluluk. Bu İran’ın dış politikasını anlamada hayati bir öneme sahip ve yaptırımların verdiği acıya rağmen nükleer hakların neden yaygın popüler desteğe sahip olduğunu açıklamaya kesinlikle yardımcı oluyor.

Ortadoğu’nun sorumluluğu yalnızca İran’ın omuzlarına yüklenemez. Ancak İran, bölgede ve daha ötesinde yeni ve daha derin ortaklıklar kurmaya devam edecektir. Diğer devletlerden ve devlet olmayan aktörlerden birçok tehditle yüzyüze gelen bir ülke olarak İran, dış müdahalelere karşı kendisini koruyacak ve bölgesel güvenliği sağlayacak ordusunu ve savunma üstünlüğünü muhafaza edecektir. İran Devrim Muhafızları ve ordusu her zaman güvenliğin belkemiği olacak ancak mutlaka takviye edileceklerdir. İran’ın güvenliği ayrıca devrimin çocukları olan diplomatlarına ve güvenliği sağlamak ve korumak için yorulmadan çalışan kamu görevlilerine de bağlıdır.

İran, algılama gücü yüksek liderliği sayesinde maruz kaldığı meydana okumalara ve tehditlere karşı uyanık durumdadır. Bu liderlik ayrıca İran’ın hiçbir zaman uluslararası normlar dışına çıkarak başarılı olmadığının farkındadır. İran, nihai güvenlik ve refaha evrensel haklardan vazgeçerek ulaşılacağı kavramını her zaman reddetmiştir, müdahale ve adaletsizliğe karşı durmaktadır ve bu haklarına olan desteğin, Ortadoğudaki gücünden kaynaklandığına inanmaktadır.

İran’ın ulusal stratejisi gücünü kabullenmesi ile ve kendi evinde adım atması ile başlar. Bu yüzden tahrip edici yaptırımlara rağmen ekonomisini ileri yönde büyütecektir. İran için gençliğini eğitmek ve dünyayı korumak, halkını petrol gelirlerine bağımlılıktan kurtarmak için yeni endüstrileri besleyecek alternatif enerjiler geliştirmek en başta gelen önceliktir. İran’da yeniliğin geleceğe giden yolu inşa edeceğine olan inançla buluşlara imkân verecek kendine has araştırma ve geliştirmeler kovalanmaktadır. Her şeyden önce İran’ın en kıymetli varlığı etnisite ve din ayrımı fark etmeksizin kendi halkıdır. İran yönetimi, bölgesel başarısının halkına korku salmakla değil onlarla umutları ve istekleri ile ilgili konuşabilme kapasitesinden geldiğinin farkındadır. Bu kapasite, nezaketin gücünde, İran halkının itibarında, askerlerinde, diplomatlarında ve sembolik ulusal özelliklerini gösteren özel sektöründe yerleşmiştir.

İran sekiz yıl süren savaşta dış müdahalelerde ve tahrip edici yaptırımlarda kesinlikle tecrübe kazanmıştır. İran, bu güçlükler karşısında refah, güvenlik ve istikrarı için temel teşkil eden mirasını biçimlendirerek yaptığı çözümlerde kararlı durmaktadır.

Javad Manzoori&Roozbeh Aliabadi

Presstv’den çev.: Rozan Genç

 

udüslü kaynaklar, Siyonist işgal rejiminin işgal altındaki Kudüs şehrinde işgale karşı direnen ve Mescidi Aksa’da nöbet tutanlara karşı yeni bir mücadele dalgasını başlatmak için kara liste hazırladığını belirtti.

Kudüs’teki işlerle ilgilenen ve bu konuda ciddi çalışmaları olan Cemal Amr konuyla ilgili yaptığı açıklamada, “Kara liste Kudüslü bütün aktivistleri kapsamaktadır. İşgal rejimi, evlerin yıkılması dahil bir çok caydırıcı cezalara hazırlanıyor” dedi.

Siyonist işgal belediyesinin Kudüslü murabıt ailelerden Zeyne Amr’a Doğu Kudüs’teki evinin bir bölümünün yıkılması için tebligat yapması Cemal Amr’ın bu endişesini güçlendiriyor. Zeyne Amr’ın evi Kudüs’ün işgal edildiği 1964 yılından önce inşa edilmişti.

Cemal Amr, yaptığı açıklamanın devamında, işgal rejiminin hazırladığı kara listeyle sosyal hizmetlere kendini vakfetmesi gereken ve bu konuda çalışmalar yapması gereken işgal belediyesinin yıkıcı bir kurum haline gelmesine ve kentteki hayatı cehenneme çevirmesine neden olabileceğine söyledi.

Kudüs’te olup bitenlerin ve Kudüs halkına yapılan zulümlerin ırkçılıktan başka bir şey olmadığına dikkat çeken Cemal Amr, Kudüs ve Kudüs halkıyla ilgili olarak bir felaket yaşandığını ifade etti.

 

 

Pazartesi, 16 Mart 2015 03:27

Kur’an-ı Kerim’de Sosyal İlişkiler

Kur’an, hitaplarını çoğul kiplerde söyleyerek halkı birliğe çağırmakta ve sosyal meselelere ilişkin hayatın tanzim edilmesinde toplumu sorumlu tutmakta ve insanın fıtratına uygun olan, beşerin en güzel biçimde yaratılış ilkesine uyum sağlayan birtakım kanun ve sünnetleri bizlere bildirmektedir.

Bu sebepledir ki, bölünmeye yol açarak eşrefi mahlûku esfeli safilin derecesine iten bütün hal ve davranış biçimlerini şiddetle kınamış, ilahi rızaya uygun olan birlik, sevgi ve muhabbete yol açan hal ve davranışları ise övmüştür. Şeytanın yoldan çıkarma aracı olan ırkçılık, kabilecilik, zaman, mekân, iklim ve benzeri farklılıklardan doğan ayrımlara ise, sadece toplumların birbirleriyle olan tanışma çerçevesi dâhilinde izin buyurmaktadır. Hal böyle olunca, İslam insanların birbirlerinin rengi, makamı, maddi durumu, soyu vb. şeytani fısıltılardan dolayı küçümsemelerini veya birbirlerine karşı böbürlenmelerini şiddetle reddetmekte ve bu davranış biçimlerini cahiliye adetleri olarak değerlendirmektedir. Üstünlüğü ise Allah’a olan yakınlıkta, Allah’tan çekinip emirlerine uymakta ve O’nun yasaklarından sakınmakta görmektedir.

Fertlerin birbiriyle olan ilişkilerinde güzel kardeşlik ilkelerine riayet etmeyi buyuruyor:

“Müminler ancak kardeştirler.” (Hucurat 10)

ayeti kerimesiyle bütün Müslümanlara farz kılmakla yetinmeyip evrensel bir inanç olduğu için samimiyet ve adaletin, inanan inanmayan ayrımı yapılmaksızın bütün beşer arasında uygulanmasını şart koşarak herhangi bir şahıs veya grup fitne çıkarma hayaline kapılıp zulmetme ve tecavüz hevesini tasarlamadıkça onlarla eşitlik ve adalet esasınca muamele edilmesi, karşılıklı saygının tüm yönüyle korunması gerektiğini vurgulamıştır. Kur’an-ı Kerim bu hususta şöyle buyuruyor:

“Allah, sizinle din konusunda savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayan kimselere iyilik etmekten, onlara adaletle davranmaktan sakındırmaz. Allah, adaletle muamele edenleri sever. Allah, ancak sizinle din konusunda savaşan, sizi yurtlarınızdan çıkaran ve çıkarılmanız için yardımcı olanları dost edinmekten sizi sakındırır. Onları dost edinenler zalimlerin ta kendileridir.”(Mumtehine 8)

Öte yandan insan “en güzel surette” (Tin 4) yaratıldığından dolayı o en güzel davranışla karşılaşma liyakatine sahiptir. İşte bunun içindir ki, Kur’an-ı Kerim şöyle buyuruyor:
“Kullarıma de ki: ‘En güzel olanı söylesinler.’ Gerçekten de şeytan onlar arasında pislik çıkarmaya çalışıyor.” (İsra 53) ve “İnsanlara güzel söz söyleyin” (Bakara 83)
Bu ayetlerde geçen konuşma ve söylemekten maksat, sadece teorik davranış değildir, hayatın her safhasında pratiği mümkün olan davranış biçimidir.

Her ne kadar İslam sınırlarına saldıran harici güçleri yok edinceye kadar onlarla savaşmak gerekiyorsa da, İslam sınırları içerisinde herhangi bir ihtilaf ve çelişki ortaya çıkarsa zahirde düşman sayılan Müslüman kardeşi yok edici fiillerden kaçınmak ve düşmanlığı gidermek gerekir.

Düşmanı yok edip ortadan kaldırmak çok zor bir iş değildir. Düşmanlığı giderip insanları dostluk ortamına kavuşturmak çok zor bir iştir ve bunu ancak salih düşünürler başarabilir. “İyilikle kötülük bir olmaz. Sen kötülüğü en güzel olan şeyle sav. İşte o zaman seninle arasında düşmanlık bulunan kimse sanki sıcak bir dost oluverir.” (Fussilet 34)

Binaenaleyh, İslam muhiti, sevgi ve muhabbet ekseni etrafında dönen aile muhitine benzer. Bu muhitte devamlı olarak “Onlarla iyilikle geçinin” nidası duyulmakta ve fertlerin hem birbirleriyle kaynaşıp birleşmeleri ve hem birbirlerinden ayrılmaları, ihsan ve iyiliklere bağlı bulunmaktadır. “Ya iyilikle tutmak, ya da güzellikle salıvermek.” Büyüklere karşı ise “Onlardan biri ya da ikisi senin yanında ihtiyarlık yaşına varırsa onlara asla sert konuşma, onlara bağırma, onlarla güzel konuş.” emri sürekli saygılı olmayı vurgulamaktadır. Buna karşılık büyüklerin akıllarından kaynaklanan sevgileri devamlı olarak küçüklerin yaşantısına kesintisiz olarak muhabbet ürünlerini sunmaktadır. İşte İslam toplumunda geçim ve davranış usulleri bu ilkeler üzerine kuruludur.

Kur’an-ı Kerim’e göre; toplumsal hayatın hukuku ilişkileri eşitlik ve karşılıklı adalet temelleri üzerine dayalıdır. Bu yüzden de adaleti emrettiği gibi zulmetmeyi de menediyor. Zulmetmek devamlı zulme boyun eğmekle içiçedir. Bu konunun önemi Kur’an-ı Kerim’in ayetlerinden istinbat edilmektedir. Zira Kur’an-ı Kerim’in birçok ayeti bütün peygamberlerin mesajlarının adaletin uygulanması olduğunu açıklamaktadır: “Ant olsun, biz, peygamberlerimizi apaçık belgelerle gönderdik, insanlar adalet üzerinde dursunlar diye onlarla birlikte kitap ve mizan (adalet) indirdik.” (Hadid 25)

“Ey iman edenler, Allah için adaleti ayakta tutup ona şahit olanlardan olun.” (Maide 8)

“Ey iman edenler, Allah için şahitler olarak adaleti ayakta tutanlardan olun.” (Nisa 135)

Bu arada Kur’an-ı Kerim’in adalete emreden ayetlerinin yanı sıra bir kısım ayetleri de zulüm yapmayı nehy ederek bu konuda zalimin zorbalığına karşı çıktığı gibi, zulme rıza gösterilerek yaşanacak bir hayat şeklini de reddetmektedir. Ve gerçekte, zalim ile zulme rıza gösteren kişileri aynı kategori de değerlendirip her ikisini de şiddetle kınıyor. “Ne zulmeder, ne de zulme boyun eğersiniz” (Bakara 279)

Kur’an-ı Kerim, kabiliyetlerin farklı olmasını bir imtihan ortamı ve toplum fertlerinin kendilerini ortaya koyarak toplumsal işlerin adil bir şekilde bölünmesi ve karşılıklı yararlanma için bir vesile olarak değerlendiriyor. Her türlü horlamayı, şahsiyet kırmayı, tek yönlü ve karşılıksız olarak yararlanmayı kabul etmiyor. “Sizi yeryüzünün halifeleri yapan, size verdiği şeylerde, sizi denemek için, kiminizi kiminizden derecelerle üstün kılan O’dur. Şüphesiz Rabb’in, cezası çabuk olandır ve O bağışlayan, merhamet edendir.” (Enam 165)

“Onlar mı Rabbinin rahmetini bölüyorlar. Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında biz taksim ettik ve onlardan kimini ötekine derecelerle üstün kıldık ki, bazısı bazısına iş gördürebilsin. Rabbinin rahmeti onların topladıklarından oldukça hayırlıdır.” (Zohrof 32)

Allah’ın kullarına verdiği her türlü nimet ve kemal onları denemeye yöneliktir. Bu nimetler verildiği kimselerin üstünlük ve kerametine, verilmeyen kimselerin horluğuna ve düşüklüğüne delalet etmemektedir. Dolayısıyla “Ey iman edenler bir topluluk diğer bir toplulukla alay etmesin, belki (alay ettikleri kimseler) onlardan daha iyidirler. Kadınlar da diğer kadınlarla alay etmesin; belki onlar, kendilerinden daha iyidirler.” (Hucurat 11) ayeti kerimesi her türlü horlama ve böbürlenmenin önünü alıp özel, türel ve hatta toplumsal saygıyı korumayı fertten topluma kadar gerekli görüyor ki bu sayede medinei fazılanın (ideal toplumun) kurulma ortamı sağlanmış olsun. Medinei fazıla veya ideal toplumda her ferdin uygulaması gereken güzel davranış, onun sorumluluğuna göredir.

Bu yüzden toplumun önemli makamlarında bulunan kimselerin, bu konudaki sorumlulukları başkalarına oranla daha fazladır. Bunun için Hz. Musa (a.s) ile Hz. Harun’a (a.s) yumuşak konuşmakla din tebliğini başlatmaları gerektiği emrolundu. “Ona yumuşak söz söyleyin, belki hatırlar veya korkar.” (Taha 44)

Ama Firavun, kötü tercihi sonucu, kendi inatçı topluluğu ile birlikte denizde boğulup helak oldu.
“Sulardan onları kaplayıveren kaplayıverdi.” (Taha 78)

Hz. Resulullah’a (s.a.a) da halka karşı sevgi, tevazu ve yumuşaklıkla davranması emrediliyor:

“Allah’ın rahmetiyle onlara karşı yumuşak oldun. Eğer katı kalpli sert birisi olsaydın etrafından dağılıp giderlerdi.” (Al-i İmran 159)

Başkalarının görüşüne saygı göstererek toplumda birliğin sağlanması, faal güçler cezbedilip fikir sahiplerinin fikirlerinden yararlanılması için çok güzel bir toplayıcı araç olan meşveret de bu doğrultuda olduğundan Hz. Resulullah (s.a.a) da ona emrolunmuştur. Zaten Resulullah’ın (s.a..a) davranış sireti de, Hak Teala’nın tavsiyesi üzerine müminlere karşı alçak gönüllü olup merhametle davranmaktı. “Sana tabi olan Müminlere karşı alçak gönüllü ol.” (Şuera 215)
Tuğyancılara karşı kesin şiddetli ve onurlu bir tavır alıp müfsid insanlara hoşnutsuzluğunu bildirmesi de ilahi önderin sünnetlerindendir.
“Eğer sana isyan ederlerse de ki: Gerçekten ben sizin yaptıklarınızdan uzağım.” (Şuera 216)

Kur’an-ı Kerim’de alçak gönüllü olmak, bazen çocuğun aziz baba ve annesi karşısında yaptığı gibi, küçüklüğünü belirterek itaat etmek şeklindedir. “Onlara (anne babaya) karşı merhametle alçak gönüllü ol.” (İsra 25)
Bazen de küçüğe karşı ra’fet ve merhamet göstermek şeklindedir. İlahi bir önderin görevli olduğu alçak gönüllülük ve mütevazılık bu kısımdandır.

Kur’an-ı Kerim’in muaşeret kurallarının iyileştirilmesindeki temel amaçlarından biri bu yolla parlak toplumsal ilişkilere dayalı gerçek huzura sahip uygar bir topluluk oluşturmaktır. İyi niyetli olma emrini de böyle bir toplum için karar kılmıştır. Zira müfsit bir toplumda kandırılmaya vesile olan sadeliğin doğru olmamasına rağmen salih bir toplulukta da başkalarına karşı iyi niyetli olmak temel kurallardandır.“Birçok zanlardan kaçının, zira bazı zanlar gerçekten de günahtır.” (Hucurat 12)

Ayetullah Cevadi Amuli
Pazartesi, 16 Mart 2015 03:21

Nükleer görüşmelerden kaygılıyım

Nükleer görüşmelerden kaygılıyım, çünkü ABD hilekardır, bir yanda görüşme yaparken öte yanda arkadan hançerler.


Nükleer görüşmelerden kaygılıyım, çünkü ABD hilekardır, bir yanda görüşme yaparken öte yanda arkadan hançerler. Görüşmecilerimiz çok dikkatli olmalıdırlar.

İslam devletinin bazı düşmanlarının “biz İslam Cumhuriyeti’nin rejimini değil, rejimin izlediği yöntemleri, davranışları değiştirmek istiyoruz” gibi sözleri, halkımızın olgu edindiği değerleri bir kenara bırakması, İslam emirlerini uygularken bir adım geri atması demektir. Bu düşünce gerçekte rejimin izlediği yöntemleri değil rejimin kendisini değiştirmek ve İslam devletini yok etmek manasına gelir.

Uzmanlar Meclisi üyeleri ile bir araya gelen Ayetullah Hamanei, Uzmanlar Meclisi’nin yapmış olduğu başkanlık seçimine işaretle “Yapılan seçim çok şeffaf bir seçim oldu. Diğer devlet organları için örnek olacak niteliktedir” dedi.

İmam Hamanei sözlerine şöyle devam etti:

“İslam öğretileri içerisinde “minimum din” diye bir şey yoktur. İslam’ın tüm düstur ve öğretileri tam anlamıyla tahkik edilmeli, öğrenilmelidir. Hedef, İslam dininin en küçük emrini bile öğrenmek olmalı ve bu doğrultuda hareket edilmelidir.

İslamofobi diktatör ve zorba güçlerinin halkımızın bayraktarlığını yaptığı “Siyasi İslam” ve “Yaşamsal İslam” kavramlarının karşısında kapıldıkları dehşetin tercümesidir.

Siyonizm’in tamamen siyasi olan İslamofobiyi yayma girişimleri, meşru olmayan faaliyetlerinin sona erme korkusunun yarattığı tedirginliğin ürünüdür.  

Bizler, mustazafları, zayıf bırakılmışları koruyan “Rahmet İslamı” ve zalimle mücadeleyi öğreten “Cihat İslamı”nın karşısında yaratılmaya çalışılan “Seküler İslamcılık” anlayışı karşısında uyanık olmalı ve insanları bilinçlendirmeliyiz. İslam devletinin bazı düşmanlarının “biz İslam Cumhuriyeti’nin rejimini değil, rejimin izlediği yöntemleri, davranışları değiştirmek istiyoruz” gibi sözleri, halkımızın olgu edindiği değerleri bir kenara bırakması, İslam emirlerini uygularken bir adım geri atması demektir. Bu düşünce gerçekte rejimin izlediği yöntemleri değil rejimin kendisini değiştirmek ve İslam devletini yok etmek manasına gelir.

Yaratılmak istenen İslamofobi düşüncesini bir fırsata dönüştürmek bizim elimizde. Çünkü gençler başta olmak üzere insanları İslam dininden uzaklaştırmak için başlatılan kampanyalar bizlerin insanların aklında “İslam dinine yapılan bunca saldırı ve baskıların sebebi nedir?” gibi bir soru icat etmemizi sağlar. Bu nedenle herkes bu konuda üzerine düşen görevi en iyi şekilde yerine getirmek için azami gayretini sarf etmelidir.

İslam dininin “mazlumun yanında yer alıp zalimin karşısında dikilmek” emri, gençlere yoksulu, ezileni, çaresiz ve korumasız insanları savunmak gerektiği düşüncesini aşıladığından genç ufuklarda İslam’a karşı bir eğilim kapısı aralar.”

Konuşmasının bir bölümünde yürütülen nükleer müzakereler konusuna değinen Ayetullah Hamanei sözlerini şöyle sürdürdü:

“Meseleye basit ve yüzeysel bir bakışla yaklaşmaktan kaçınarak sorunların kökenini iyi teşhis etmeliyiz ki bölgesel sorunların çözüm yollarını da doğru seçebilelim.

Bizim desiseye, hileye, kirli planlara ihtiyacımız yoktur. Bazıları siyasi, ekonomik ve askeri güçlere sahip olan Amerika’nın kendi adına hiçbir plan ve projeye ihtiyacı olmadığını sanıyor. Oysa gerçekler bunun tam aksinedir. Amerika, hile ve yalana muhtaçtır. Şu an bile hile ve yalana başvuruyor. ABD’li yetkililer müzakerelerin nihai sonuca erdirilmesi için belirlenen tarih yaklaştıkça hedeflerine ulaşmak için söz ve eylemlerini daha da sertleştirecektir. Bu durum karşısında uyanık olunmalıdır.

Bildiğiniz gibi İşgal rejiminin Başbakanı (Netanyahu) ABD kongresinde konuştuktan sonra ABD’li yetkililer bazı açıklamalar yaptı. Ama yapılan açıklamalarda İran’ın terörizmi desteklediği sinyallerinin verilmesi gerçektende komikti. Siz (ABD ve İsrail) bugün bölgede daha önce benzeri görülmemiş en vahşi örgüt olan IŞİD ve benzeri terör çetelerini yaratıp besleyeceksiniz ondan sonra kalkıp İran’ı terörizmle aynı safta göstermeye çalışacaksınız!

Amerika, bir yandan bugüne kadar işgal ve terörizmle ün yapmış İsrail rejimini açık bir şekilde desteklerken diğer yandan da İslam Cumhuriyeti’ni terörist olarak isimlendiriyor. Bu nasıl bir çelişkidir?

Tüm dünya ülkeleri uluslar arası yasalarca kabul edilmiş kanunlara saygı duyuyorken Amerikalı senatörler “İsrail devleti yok olursa bütün uluslar arası kanunları yok sayarız” diye feryat ediyor. Bu, siyasi ahlakın ayaklar altına alındığının ve ABD yönetiminin içten içe çatlamaya başladığının resmi değil de nedir?


İran Cumhurbaşkanı'ın Türkmenistan'a gitmesi ile, iki ülke arasında farklı alanlarda 17 işbirliği anlaşması imzalandı.


MHA'nın haberine göre, İran ve Türkmenistan arasındaki ilişkilerin gelişimini sağlayacak bu 17 anlaşma, iki ülke cumhurbaşkanının huzurunda, ülkelerin üst düzey yetkilileri tarafından imzalandı.

Dışişleri bakanlıkları arasındaki 5 yıllık işbirliği, suçlu iadesi, çevre işbirlikleri, kültür, sanat, bilim ve eğitim çalışmaları, para aklama ile mücadele, Serahs köprüsünün yapımı, yol yapımı, elektrik üretimi ve dağıtımı, ürün ve kimyasal ürünler ihracatı, tarım işbirlikleri, demiryolu çalışmaları, özel sektörler arasındaki işbirlikleri, el yazımı nüshalar konusunda işbirlikleri ve iki ülke ticaret odaları arasında işbirliği, tarafların imzaladıkları anlaşmalardan örneklerdir.

Yılda 150 ton üretim kapasitesine sahip T-300 Karbon Fiber üretim fabrikası, İran Savunma Bakanı'nın katılımı ile açıldı.


MHA'nın haberine göre, İran'ın en büyük Karbon Fiber üterimi fabrikasının açılış töreninde konuşan İran Savunma Bakanı Tuğgeneral Hüseyin Dehghan, "Bu stratejik ürünün üretilmesinin artması ile, Savunma Sanayileri'ndeki ihtiyaçların karşılanmasının yanısıra, askeri dışı ihtiyaçların büyük bir bölümü de temin edilecektir" dedi.

Tuğgeneral Dehghan açıklamasının devamında, "İran İnkılap Rehberi'nin Direniş Ekonomisi ile ilgili düşüncelerini ve devletimizin bu konudaki politikalarını gerçekleştirmek amacı ile açılan bu fabrika ile İran'ın savunma teknolojileri alanındaki gelişmelerinde büyük bir adım atılmıştır. Karbon Fiber, araba üretimi, petrol platformu, petrol ve doğalgaz çıkarma, tren vagonu ve rüzgar türbinleri gibi farklı birçok sanayide kullanılmaktadır. Bu fabrikanın tüm araştırma, tasarım, yapım ve üretim aşamaları, tamamen İranlı uzmanlar tarafından gerçekleşmiştir" dedi.

Ensarullah Hareketi lideri Abdülmelik el-Husi, Batı ve körfez ülkelerinin Yemen el-Kaide’sini para ve silahla desteklediğini ifade etti.

 Abdülmelik el-Husi el-Kaide’nin özellikle Yemen’in güneyinde desteklendiğini vurgulayarak, Yemen’in çıkarlarının hedef alındığını kaydetti.

Ensarullah Hareketi lideri Abdülmelik el-Husi bugün yaptığı açıklamada “Batılı güçler tekfircilerle Yemen’e geldi ve tekfircileri silahlandırdı” diyerek Islah Partisi’ni halk devrimine karşı hareket etmekle suçladı.

Bununla beraber Abdülmelik el-Husi körfez ülkelerinin ve mahalli güçlerin Yemen’i, Irak ve Suriye’yi yıkmaya çalışan terör şebekeleri için alternatif bir hücre haline getirmeye çalıştığına işaret ederek “Yemen’deki el-Kaide konusunda dikkatli olunmalıdır. Bu örgütün yapıkları Yemen’in güneyinde yaşayan halkı tehdit ediyor” dedi.

Abdülmelik el-Husi açıklamasının sonunda bütün siyasi yapıları Yemen halkının yanında durmaya çağırdı.

 

İran'ın Irak ordusuyla birlikte orta doğuda artan rolü hakkında uzmanlar Amerika'nın bölgedeki stratejisinin İran'a bağlı olduğunu söylüyorlar.

New American haber sitesi, "İran'ın bölgedeki günden güne artan rolü, Amerikalı ve Arabistanlı makamları kaygılandırıyor" başlıklı haberinde, Amerika'nın orta doğudaki siyasetini eleştirdi.

New American haberde "İran destekli yarı askeri Şii birlikler IŞİD'e karşı mücadelede seçkin bir rol oynadıkları gibi İran'ın Irak'taki artan nüfuzu Washington ve Riyad için bir uyarıdır" sözlerini kullandı.

Amerika Genel Kurmay Başkanı Martin Dempsey, geçen hafta senatonun silahlı kuvvetlere yardım komitesinde yaptığı konuşmada "Tikrit'teki Irak güçlerinin üçte ikisi İran destekli Şii kuvvetlerdir" dedi.

John McCain de benzer bir toplantıda "Aslında İran, savaşı eline almış durumda. Bu bir gerçektir. Biz bunu yakından görüyoruz."

Bu Amerikan sitesi Komutan Kasım Süleymani'nin gönüllü halk milislerinin oluşumunda ve Irak kuvvetleriyle IŞİD'e karşı yürütülen mücadelede faal ve etkili rolüne de değinerek şunları yazdı: "Herşey, ABD'nin sanki, onu hayranlıkla izlediği İranlı generalin elinde. Onun adı Kuds birliklerinin başı General Kasım Süleymani'dir."

New American, bu İranlı generalin daha önce Amerika tarafından iki defa terörist ilan edildiğini belirterek "Süleymani, Amerika'nın Irak'taki kayıplarının yüzde yirmisinden sorumlu görülüyordu" dedi.

İran Ajansının haberine göre, Kuveyt Meclis Başkanı El-Merzuk el-Ghanem ile görüşen İran İslami Meclisi Başkanı Ali Laricani, iki ülke arasındaki derin ve tarihi ilişkilere dikkat çekerek, İran’ın Kuveyt ile olan ilişkilerini geliştirmeye büyük önem verdiğini belirtti ve “İki ülke parlamentosu arasındaki ilişkiler, iki halk arasındaki tarihi ilişkilerin göstergesidir. İran ve Kuveyt arasındaki deneyim alışverişi, tüm alanlarda yapıcı etkiler yaratacaktır. Ama öte yandan iki ülke arasındaki ticari ilişkiler, siyasi ve meclisler arasın ilişkiler düzeyinde değildir ve bu neden ile her iki ülke, çıkarlar doğrultusundaki tcari ilişkilerin gelişmesi için çaba göstermelilerdir” dedi.

Bölgedeki terör ve aşırıcılık sorunlarına da dikkat çeken Laricani, “Bölgenin günümüzdeki durumlarında birçok karmaşa yaşanıyor ve bölgede belirlenen terörizm, ülkeler arasındaki sorunları tetikliyor. Son yıllarda terör ile gerçek anlamda mücadele edilmediği gibi, terörün belirgin bir şekilde arttığı görüşündeyiz. Örnek olarak, Afganistan ve Irak’a saldıran ABD, terör sorununu azaltmayı başaramadı. Bu neden ile de terör ile mücadele konusunda farklı çözümler belirlenmesi ve yabancı ülekelri bölge içerisindeki müdahelelerinin kesilmesini sağlamak gerekmektedir” dedi.

İran’ın hiçbir bölge ülkesi için her hangi bir tehdit yaratmadığı ve yaratmayacağını belirten Laricani, “İran, sizlerin de deneyimine sahip olduğunuz gibi, hiçbir zaman bölge ülkeleri için tehdit yaratmamıştır. Kuveyt, bazı nedenlerden dolayı İran-Irak savaşında Irak ile işbirliği yaptı. Ama tüm bunlara rağmen İran, Irak’ın Kuveyt’e yaptığı saldırılar zamanında Kuveyt’in yanında durdu. İran, her zaman ülekeler arasında barış çerçevesinde yaşanması gerektiği ve hepimizin kardeş olduğuna inanıyor. İslam Devrimi’nin 36 yıllık yaşamı boyunca, hiçkimse İran’ın tek bir tehlike yarattığını iddia edemez ve bu, İmam Humeyni’nin İslami ülkeler arasındaki birliğe verdikleri önemden kaynaklıdır” dedi.