Displaying items by tag: IŞİD

Pazar, 07 Haziran 2015 12:56

ABD uçakları Irak ordusunu vurdu

IŞİD'e karşı operasyonlarda sağlam bir netice alamayan ABD birlikleri, yanlışlıkla olduğunu iddia ettikleri Irak askerlerini vurdu.
 
 Amerika öncülüğndeki Uluslararası koalisyona ait savaş uçaklarının, Felluce'de askeri bir karargahı "yanlışlıkla" vurduğu ve 5 güvenlik görevlisinin öldüğü bildirildi.

Düzenlenen saldırıda ölen 5 güvenlik görevlisinin yanısıra 7 güvenlik görevlisinin de yaralandığı gelen haberler arasında.

Irak ordu kaynaklarından alınan bilgiye göre, uluslararası koalisyona ait savaş uçakları, Felluce'nin 10 kilometre güneydoğusunda bulunan askeri bir karargaha hava saldırısı düzenledi.

Koalisyon uçaklarının bölgeyi "yanlışlıkla" vurduğunu tahmin ettiklerini ifade eden kaynaklar, söz konusu saldırıda, ordu Haşd eş-Şabi güçlerinden 5 kişinin hayatını kaybettiğini, 7 kişinin yaralandığını belirtti. Saldırıda 5 askeri aracın imha edildiği ve bölgede bulunan çok sayıda binada hasar oluştuğu aktarıldı.

Irak'ta ordu ve polisin yanı sıra Şii gönüllülerden oluşan Haşd eş-Şabi ve aşiret güçleri terör örgütü IŞİD'e karşı birlikte mücadele veriyor. ABD öncülüğündeki uluslararası koalisyon da bu güçlere hava desteği sağlıyor.

Published in Rapor
Tagged under

Lübnan Hizbullah Hareketi Genel Sekreteri, yaptığı konuşmada, gelecekte Hizbullah ve Siyonist Rejim arasında bir savaş çıktığı halde,milyonlarca İsrailli’nin mülteci durumuna düşeceğini söyledi.

Mehr Haber Ajansı’nın Almanar’dan aktardığı habere göre, Lübnan Hizbullah Hareketi Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah, dün yaptığı konuşmada, İsrail’in yenilmez olduğu efsanesinin gerçek dışı ve yalan olduğunu belirterek, , gelecekte Hizbullah Haraketi ve Siyonist Rejim arasında bir savaş çıktığı taktirde,milyonlarca İsrailli’nin mülteci durumuna düşeceğini söyledi.

Nasrallah, Siyonist İsrail Rejimi’nin kurulduğu andan itibaren korku hissi yaratarak diğerlerine musallat olduğuna vurgu yaparak, “2006'da ve Gazze savaşında bizlerin evlerinin yıkılıp onların evlerinin ayakta kalması, bizlerin insanlarını göç ettirip kendilerinin rahat yaşaması Temmuz Savaşı'yla bitti. Sizler 1,5 Lübnanlı’yı göçle tehdit ediyorsanız bizler de milyonlarca İsrailli’nin göçüyle sizleri tehdit ediyoruz. Savaş çıkacak olursa bunu yapacağımızı en iyi siz biliyorsunuz. Suriye, Cerud ve benzeri bölgelerde sizinle gerçekleşebilecek savaşımızda aleyhimize değil, lehimize olacağını birçok kez söyledim. Bu savaşlarımız bizleri daha da güçlendirdi. Savaşmak bizleri asla yıldırmaz. Lübnan halkına düşmanın, Direniş'i zayıflatmak için bu tür propagandaları kullandığını söylüyorum dedi.

Hizbullah Haraketi lideri Nasrallah sözlerinin bir diğer kısmında ise IŞİD konusuna temasen, “Bu oluşum bir yıldan fazladır Musul'da ortaya çıktı. Aslında daha önce Irak'ta ortaya çıkmıştı. Bu IŞİD'in kimin yapılandırması olduğu hep soruldu. Suudi Arabistan'da Kudeyh, Katif'te intiharcılar Şiilere saldırıp onlardan bir kısmını şehit edince, IŞİD'in arkasında İran'ın olduğuna dair bölgemizde haberler ve görüşler yayıldı. İran'ın IŞİD'i yönlendirdiği, mescitlere gönderdiği ve bu şekilde Şiileri yönetime karşı manipüle ettiği söyleniyor. Bu nasıl bir yorumdur? Aynı şekilde bunlar IŞİD'i Esad'ın çıkardığını ve yönettiği topraklarını IŞİD'e verip yönetimin düşmanlarını ortaya çıkarmak istediğini söylüyor. Hollywood bile bu senaryoyu yazamaz” diye konuştu.

 

Published in Rapor
Pazartesi, 01 Haziran 2015 18:15

Mossad: İŞİD, en büyük hizmeti bize yaptı

Eski Mossad başkanı Efraim Helfi Lübnan Hizbullah’ının Suriye’de zor bir savaşa mecbur kalmasıyla İsrail’in nefes alma fırsatı bulduğunu itiraf etti.


Mossad eski başkanı: Hizbullah her gün Suriye’de İŞİD ile savaşmayla ve güçlerini yitirmeyle İsrail güvenliğine yardım etmiş oluyor.

Eski Mossad başkanı Efraim Helfi Lübnan Hizbullah’ının Suriye’de zor bir savaşa mecbur kalmasıyla İsrail’İn nefes alma fırsatı bulduğunu itiraf etti.

Helfi, Hizbullahın İŞİD gibi terör örgütüyle savaşmasıyla tarafların birlikte zayıflayacaklarını ve güçlerini yitirecekelrini ifade etti.

Buna karşı Hizbullah genel sekreteri Seyyid Hasan Nasrullah son mesajlarında siyonist rejimi muhatap alarak Suriye’de teröristlere karşı savaş, Hizbullah’ı siyonist rejime karşı direnişten alı koymayacağını bildirdi. Dolaysıyla Suriye’de meşgul olma ve Güney cephesinde uzun zamandan beri operasyon yapmama asla İsrail’in menfatına olmayacağının altı çizildi.

Published in Rapor
Tagged under

Yakınlarda Bilgi Edinme Özgürlüğü Kanunu çerçevesinde yayınlanan Ağustos 2012 tarihli ABD Savunma Bakanlığı İstihbaratı’nın 7 sayfalık bir belgesi, Suriye Muhalefeti’nin “açık ve net bir şekilde mezhepçi biz çizgide ilerlediği” ve “Selefilerin, Müslüman Kardeşler ve Irak El Kaidesi’nin Suriye’deki isyanın en büyük aktörleri oldukları” yönünde bilgiler veriyor.


ABD önderliğindeki koalisyon IŞİD’e karşı mücadele ediyormuş gibi yaparken aslında Esad’ın yalnızlaştırılması ve İran’ın genişleyen nüfuzuyla savaşmak için örgütün yükselişine yardım ediyor.

Diğer yandan, aynı “IŞİD karşıtı” koalisyon, bugünkü IŞİD’in habercisi olan Irak El Kaidesi (IEK) ve Irak İslam Devleti’nin (IİD) Suriye muhalefetindeki diğer El-Kaide bağlantılı gruplara nazaran çok da baskın konumda olduklarının en kötü ihtimalle 2012 gibi erken bir tarihte bile farkındaydı.

2009-2010 tarihlerinde gerileme sürecinde olan Irak El Kaidesi’ni Suriye’deki isyan hayata geri döndürdü. Buna rağmen, ABD ve müttefikleri bu gruba askeri ve finansal destek sağlamaya ve dahi bu grubun savaşçılarını eğitmeye devam edip, IŞİD’in yükselişini (ve insanlığa karşı suçların en dehşetlilerini) jeo-politik hedeflerine yönelik stratejik bir kazanım olarak gördüler.

Sadece IŞİD’in yükselişinin öngörülmesinden bahsetmiyoruz, aynı zamanda bu yükselmesi muhtemel gücün, mezhepçi Suriye muhalefetinin dış destekçileri tarafından Esad’a muhalefet edecek ve İran’ı sıkıştırabilecek bir araç olarak görülmesinden bahsediyoruz. IŞİD’in yükselişinin Musul’un ve Ramadi’nin düşmesi örneğinde görüldüğü gibi Irak için ne meşum sonuçlara gebe olduğu tahmin edildiği halde, ABD ve müttefiklerinin IŞİD’e yardım etmeye devam etmeleri ve desteklerini sunmaları bizi tek bir sonuca götürüyor: IŞİD, onların ya maksatlı bir ürünü, ya da politika tercihleri sırasında kabuledilebilir buldukları bir yan ürünleri.  

Yakınlarda Bilgi Edinme Özgürlüğü Kanunu çerçevesinde yayınlanan Ağustos 2012 tarihli ABD Savunma Bakanlığı İstihbaratı’nın 7 sayfalık bir belgesi, Suriye Muhalefeti’nin “açık ve net bir şekilde mezhepçi biz çizgide ilerlediği” ve “Selefilerin, Müslüman Kardeşler ve Irak El Kaidesi’nin Suriye’deki isyanın en büyük aktörleri oldukları” yönünde bilgiler veriyor.

IŞİD’in gelişinin habercisi olarak görülebilecek Irak El Kaide yapılanması, “Suriye Muhalefeti’ni başında beri desteklemekte” ve “2009-2010 yıllarında gerilemekte olmasına rağmen, bölgedeki dini ve aşiret yapıları Suriye İsyanı ile birlikte bu mezhepçi kalkışmaya yakınlık duymaya başladılar.” Elde bu veriler varken, “Batı, Körfez ülkeleri ve Türkiye muhalefeti desteklerken, Rusya, Çin ve Iran rejimin tarafını tutuyorlar.”

Dahası, “Irak İslam Devleti’nin diğer terörist örgütleri birleştirerek Irak ve Suriye’de bir İslam Devleti ilan edebileceği” ve yine “Doğu Suriye’de ilan edilmiş ya da de facto bir Selefi Emirlik kurulma olasılığı,” ABD Savunma Bakanlığı tarafından öngörülüyor. Bütün bunlar 2012’den sonra IŞİD’in kurulmasıyla gerçekleşen sürecin ta kendisi.
 
Bunlar öngörülmüş olasılıklar olmaktan daha ziyade “muhalefeti destekleyen dış güçlerin istedikleri,” ve bu isteğin amacı “[İran ve Irak’ın da aralarında bulunduğu] artan Şii nüfuzunda stratejik bir yeri olan Suriye rejimini izole etmek” olarak özetleniyor. Muhalefeti destekleyen güçler şeklinde ismi geçen ülkeler ise “Batı, Körfez ülkeri ve Türkiye.”

“Krizin geleceğine yönelik tahminlere” de yer veren raporda, “rejim yaşamaya devam edecek” ve halihazırda yaşanmakta olan gelişmelerin, süreci bir yanda İran, Rusya ve Çin, diğer yanda ise  Batı, Körfez ülkeleri ve Türkiye’nin yer aldığı bir “vekalet savaşına” evireceği söyleniyor. Dahası, rapor doğru bir şekilde Musul ve Ramadi’nin düşeceğini de öngörüyor:

“Durumun giderek kötüleşmesininin Irak’ta meşum sonuçları olacak… Bu durum, Irak El Kaidesi’nin Musul ve Ramadi’ye dönmesi için ideal çevre koşullarını yaratmakla kalmıyor, bu örgüt etrafında Irak, Suriye ve Arap Dünyası’ndaki Sünnilerin ortak düşmana karşı cihad fikri etrafında birleşmesini sağlayan bir enerjiyi de ortaya çıkarıyor.”

Bu hal, “üniter Irak ve onun toprak bütünlüğü için büyük bir tehlike arzedebilir.”

Bu sözünü ettiğimiz belge “gizli” olarak sınıflandırılmış ve yalnızca ABD Kamu Güvenlik Kurumu, Dışişleri Bakanlığı, Askeri İstihbarat Teşkilatı, FBI, CIA, Savunma Bakanlığı, Dışişleri Bakanı, Merkezi Kumandanlık ve diğer birkaç kurum arasında dolaşımına izin verilmiştir. Bu “nihai istihbari bilgi” olarak kabul edilemeyecek ama yine de dolaşımdan önce güvenlik soruşturulması yapılmış bir istihbarat raporu.

Bu yüzden, şu anda IŞİD’le “savaşan” ABD önderliğindeki koalisyon, aşırıcı güçlerin hakim olduğu muhalefete yardım ederken ve onları “ılımlılar” diye nitelendirirken kamuoyuna yalan söylüyordu, ve yine aynı koalisyon bu yardımlarının sonucunda “İslam Devleti” kurulacağının farkındaydı, ancak Esad güçlerini zayıflatmayı ve İran nüfuzunu durdurmayı amaçlayarak bu yeni devlete yardım etmeye devam ettiler. Bir hukuk kuralıdır, “Bir şeyi yapan kimse, yaptığı şeyin muhtemel ve doğal sonuçlarına niyet ederek yapmış farzedilirler.” Dolayısıyla, IŞİD’in varlığı ve yükselişine yönelik niyetleri ispatlayan hiç bir belge olmasaydı bile, ABD ve müttefiklerinin mezhepçi muhalefete yönelik sürmekte olan yardımlarının “muhtemel ve doğal sonuçlarına” ulaşmak maksadıyla yaptıkları farzedilmelidir.

Dahası, Irak’ı, İran’ın istenmeyen “Şii” yayılmacılığının merkezine yerleştiren belge, Musul ve Ramadi’nin Sünni aşırıcıların eline düşeceği yönünde kehanetlerde bulunup, yine bu gelişmenin muhtemel İran yayılmacılığına set çekeceğini öngörüyor, tüm bunlar bizi şahidi olduğumuz IŞİD kazanımlarının, ABD’nin istemediği değil, bilakis arzu ettiği bir şey olduğu sonucuna götürüyor.

Musul ve Ramadi’nin düşmesini “muhtemel ve doğal sonuçlar” olarak görecek olursak, yine bu şehirlerin düşmelerinin ardındaki soru işaretlerini de gözönüne alıp, ABD önderliğindeki koalisyonun bu muhtemel sonuçları tahmin etmelerine rağmen yardım politikalarına devam ettiklerini de hatırlayacak olursak, bunun ABD ve müttefiklerince doğrudan ya da dolaylı maksatlı bir hareket olduğunu düşünebiliriz.

Musul’un Haziran 2014’deki düşüşünü Noam Chomsky’nin tarif ettiği şekliyle hatırlayalım:

“[Yaşananlar] gerçekten çok enteresandı. Batılı askeri analizler donup kaldılar. Ne olduğunu hatırlayın, Irak Devleti’nin bir ordusu var ve bu ordu savaşmayı bilen, tecrübeli bir ordu. İran-Irak savaşı süresince bu ordu oldukça sağlam durdu ve gayretli savaştı, nihayetinde de ABD’nin desteğiyle savaşın galip tarafı oldu.(?) Envai çeşit silahlarla donatılmış 350 bin kişilik bir ordu Irak ordusu. 10 yıldan fazla süredir de ABD tarafından eğitiliyor. Ve birkaç binlik hafif silahlı cihatçılarla karşı karşıya geldiklerinde, daha hiçbir şey olmadan generaller bırakıp kaçıyorlar. Bunları tabii, askerlerin bütün askeri silah ve mühimmatlarını arkalarında bırakarak kaçmaları izliyor. Ve cihatçılar Musul’a ve sonrasında da Irak’ın büyük bir kısmına doğru yürüyüşe geçiyorlar. Bu gerçekten çok ilginç bir vaka, ve eğer üzerinde biraz düşünürseniz, size birçok şey anlatabilir.”

Iraklı bir asker “Irak güvenlik güçleri bozulmuş bir şekilde komutanlarının liderliğinde kaçışmaya başladılar” diyor ve o günü şöyle anlatıyor:

“10 Haziran sabahında, komutanım ateşi kesmemizi, silahlarımızı asilere verip, üniformamızı çıkararak şehri terketmemizi emretti.”[1]

Özetle, Musul, savaşmanın ne demek olduğunu bilen 350 bin kişilik bir ordu tarafından, üç bölük yaklaşık 1300 kişilik[2] hafif silahlı cihatçılara, komutanların bilhassa silahları da terketmeleri ve kaçmaları yönün emir vermeleri üzerine terkedildi. Bu olaylar olurken Profesör Michel Chossudovsky şu soruları yöneltiyordu: Bu “harikulade” düşüş ABD önderliğindeki koalisyonun Irak’ta “artan Şii nüfuzunu izole etmek” için arzu ettiği bir şey miydi? Ya da “Batılı askeri danışmanları Iraklı komutanlara şehri IŞİD teröristlerine bırakmalarını mı tembihlediler?

Benzer şekilde, Ramadi’nin düşüşü de bir o kadar soru işaretleriyle dolu. Esasında, Irak’ı IŞİD’e karşı savunma sözü vermiş olan ABD önderliğindeki koalisyon, böylesi bir savaşta bahsedilmeye bile değmeyecek sayıda, sadece 7 kez, havadan müdahale ederek, Ramadi’nin düşmesine izin verdi. Bu yaptıklarının bahanesi olarak da bölgede yaşanan büyük bir kum fırtınasının onları düzenli hava saldırıları yürütmekten alıkoyduğunu söylemekle yetindiler. Hemen ertesi gün ise IŞİD günlük güneşlik bir gökyüzü altında geniş caddelerde zafer yürüyüşleri düzenledi. “Kum fırtınası” mazereti olmasaydı, ABD hava saldırıları bütün bu aşırıcı teröristleri kolayca haritadan silebilirdi. Evet, peki ama niye? Bu olay zaten ABD önderliğindeki koalisyonun “artan Şii nüfuzunu izole etmek için” arzuladığı bir durum değil miydi?

Irak Meclis sözcüsü Wahda Al-Jumaili, şehrin düşüşünün ardından verdiği demeçte şunları iddia etti: “Bu bir ihanetin, bir kusur ve ihmalin, bir komplonun, bölgesel ya da uluslararası bir entrikanın sonucu… Uluslararası koalisyon bile üzerine düşeni yapmadı. İnsanlar, uluslararası koalisyonun IŞİD’e silah ve mühimmat temin ettiğine şahit oldular. Ramadi’de terörist güçlere ağır silahlar verdiler. Bu uluslararası koalisyon güçlerinin ihanetidir.”

Bu maalesef Iraklı bir siyasinin IŞİD’e silah ve mühimmat yardımları yaptıkları için ABD önderliğindeki koalisyonu ilk suçlayışı değil, bilakis bu süregiden bir süreç, hatta bir seferindeIŞİD’e silah yardımı yapan iki İngiliz uçağı da Iraklılar tarafından düşürüldü. Irak milletvekili Jome Divan: “Uluslararası koalisyon IŞİD’i desteklemek için kullanılan bir paravan, bu terörist gruba gerekli teçhizat ve askeri malzeme ulaştırıyorlar. Koalisyon, IŞİD’in Irak’taki pozisyonunu zayıflatmak için hiçbir şey yapmadı.” diyor ve Jome Divan, bu tür iddiaları dillendiren bir çok Iraklı milletvekilinden sadece birisi.

Olayların Irak’a sıçraması, Musul ve Ramadi’nin düşmesi, Batı’nın Suriye politikasının muhtemel ve doğal sonuçlarından, örneklerde de görüldüğü gibi bazı durumlarda Batı bu şehirlerin düşüşüne yardım bile etmiş durumda, yani en iyimser ihtimalle bu sonuçları İran ve Suriye’ye karşı kullanılabilir ve dolayısıyla kabuledilebilir buluyorlar, kötümser senaryo ise Irak’ın toprak bütünlüğüne bilerek kastettiler.

Tüm bunları veri olarak kabul edersek, ve ABD önderliğindeki koalisyonun muhtemel bir “İslam Devleti”nin kurulmasından haberdar oldukları halde yardımlara devam ettiklerini gözönüne alır, Musul ve Ramadi’nin düşüşünün bu politikaların “muhtemel ve doğal” sonucu olarak görür, onlarca Iraklı siyasinin iddialarını ciddiye alır ve ciddi bir sorgulamaya girişebilirsek, IŞİD’in çıkışının ve bu şehirlerin ani düşüşlerinin ardında çok da inanması kolay, ancak bir o kadar da netameli, bir açıklama yatmakta: IŞİD, Made in America!

Steven Chovanec, Chicago’da yaşayan bağımsız siyasi analist ve yazar. Roosevelt Üniversitesi Uluslararası İlişkiler ve Sosyoloji departmanında öğrenimini sürdüren Chovanec, jeopolitik ve toplumsal konularda açık istihbaratı kullarak bağımsız araştırmalar sürdürüyor.

Çev: Mehmet Ali Beygider

Steven Chovanec
 
globalResearch.ca
 
[1] Cockburn, Patrick. “The Rise of ISIS.” The Rise of Islamic State: ISIS and the New Sunni Revolution. Brooklyn, NY: Verso, 2015. 15. Print.
 
[2] Adı geçen eser, sayfa 11.

medyasafak

Tagged under

İslam İnkılabı Muhafızları Ordusuna bağlı Kudüs Ordusu Komutanı General Süleymani, memleketi Kerman’da yaptığı konuşmada, Amerikan’ın IŞİD ile mücadelede ciddi olmadığını söyledi.

Mehr Haber Ajansı’nın haberine göre, İslam İnkılabı Muhafızları Ordusuna bağlı Kudüs Ordusu Komutanı General Kasım Süleymani, Kerman eyaleti gazi ve Mukaddes Savunma dönemi mücahitleri ile yaptığı görüşmede, “Amerika, Irak halkını korumak bahanesi ile Ramadi’nin kaç kilometreliğinde varken, IŞİD nasıl bu kadar cinayet yapabiliyor ve Amerikalılar tarafından ise bunlara karşı hiç bir şey yapılmıyor? Bunun kurulan koploda suç ortağı olmaktan başka bir anlamı var mı?”Diye konuştu.

General Süleymani, Obama’nın buraya kadar IŞİD ile mücadele konusunda hiç bir halt etmediğini belirterek, “Bu davranışlar IŞİD ile mücadele konusunda ciddi olmadıklarını göstermiyor mu?” dedi ve “İran IŞİD ile mücadele konusunda ciddi olan ve gerçek anlamda mücadeleye girişen yegane ülkedir” diye ekledi.

Kudüs Ordusu Komutanı aynı zamanda memleketi de olan Kerman eyaleti gazilerine karşı yaptığı konuşmada İran’ın, Irak topraklarında veya petrolünde gözü olduğu konusunda bazı komik söylentiler olduğunu hatırlattı ve “İran’ın, Irak’ın petrolü veya toprağına hiç bir ihtiyacı yok ama eğer IŞİD ile savaşıyor ise de bu ulusal çıkarları çerçevesindedir” dedi.

Published in Rapor
Cuma, 22 May 2015 18:34

İsrail gibi tehdit etmeyiz, vururuz

Eğer İsrail yanlış bir adım atarsa Hayfa ve Tel Aviv’i yerle bir ederiz…


Katıldığı bir televizyon programında gündemi değerlendiren İmam Hamanei’nin Askeri Danışmanı ve Özel Yardımcısı Tümgeneral Seyit Yahya Safevi, ‘İsrail’in İran’a karşı askeri bir hamle düşünecek kadar ahmak olduğunu sanmıyorum’ dedi. Tümgeneral Safevi sözlerine şöyle devam etti;

“İsrail, İran ve Hizbullah’ın sahip olduğu gücü çok iyi biliyor. 33 gün savaşında Hizbullah’a karşı ve 50 günlük saldırılar sonrasında Gazze halkına karşı yenilgiden başka hiçbir şey elde etmeyen İsrail, askeri alanda teknolojik gelişmelere imza atan İslam Cumhuriyeti’ne karşı savaş başlatacak kadar ebleh değildir.

Bundan iki yıl önce Hz. İmam Rıza’nın (a.s) türbesinde İslam İnkılabı Rehberi şöyle demişti; ‘Eğer İsrail yanlış bir adım atarsa Hayfa ve Tel Aviv’i yerle bir ederiz.’

Biz, İsrail gibi sloganik sözlerle tehdit etmeyiz. İran ve Hizbullah bu güce sahiptir. İsrail tarafından gerçekleştirilecek her hangi bir saldırı da Tel Aviv ve Hayfa’yı yerle bir edeceğimizi yineliyorum. Kendi içinde büyük sorunlar yaşayan İsrail, kendisinden kat kat güçlü olan İran’la güreşmeyi göze alamaz.

Bugün Hizbullah’ın elinde bulunan 80 binden fazla füze en ufak bir yanlışta Tel Aviv ve Hayfa’ya fırlatılmak üzere İsrail yanı başında hazır bekliyor. Bu nedenle İsrail’in bize karşı askeri bir operasyon girişiminde bulunma ihtimalini zayıf görüyorum. Çünkü vereceğimiz yıkıcı cevabı çok iyi biliyorlar.

2001 yılında Afganistan’a ve 2003 yılında Irak’a yapılan askeri müdahaleler bölgenin istikrarını kaybetmesine sebep oldu. IŞİD ve El Nusra gibi terör grupları kendilerine yaratılan meydan da boy göstermeye başladı. CIA ve Mossad gibi istihbarat örgüleri ve bazı ahmak ülkeler petrol ve doğalgazdan elde ettikleri milyon dolarları Suriye, Irak, Afganistan vb. ülkelerde bu örgütleri beslemek için harcadılar.  Bölgedeki terörizmin kaynağı Amerika, müttefikleri ve onlarla istihbarat paylaşımında bulunarak teröristleri silahlandıran ülkelerdir. Bugün bile bu ülkeler terörizmi destekleyerek bölgedeki istikrarsızlığı İran sınırlarına taşımak istiyor.

İslam İnkılâbı Rehberi, terörün İran sınırlarına taşınması durumunda Amerika ve müttefiklerine vereceğimiz cevabın çok ağır olacağı konusunda ABD ve İsrail’i açık bir dille uyardı. Pentagon’a ait internet sitesi aleni bir şekilde 25 bin muhalifin Türkiye ve Ürdün’de eğitilerek Suriye’ye savaş gönderileceğini yazmış. Ve şu ana kadar 500 silahlı muhalif sınırlardan geçerek Suriye’ye giriş yapmış.

 

Amerika’nın Irak’taki IŞİD üyelerine havadan silah yardımı yapıtığına kaç kez şahit olduk. IŞİD aleyhine kurulan koalisyon sadece silah yardımı yapmakla kalmıyor hatta IŞİD’in üst düzey yetkililerini ve komutanlarını savaş meydanından çekip kurtarıyor.

Amerika ‘Yeni Ortadoğu’  ya da ‘Büyük Ortadoğu’ projesinin hayata geçirilmesi için bölgeyi kaosa sürüklemeye devam ediyor. Bu projenin hayata geçirilmesi için de bölgedeki ülkelerin parçalara bölünmesi gerekir. Amerika, bazı Arap ülkeleri eliyle bölgede vekâlet savaşları yürütüyor. Bölgenin kaosa sürüklenmesinin bir diğer nedeni silah pazarını yeniden canlandırmaktır.

Bölgedeki İslami Uyanışı önlemek isteyen, Ortadoğu’nun petrol başta olmak üzere doğal zenginliklerini egemenliği altına almak isteyen, silah pazarında kendine daha büyük stant kurmak isteyen batı ülkeleri için milyonlarca masum insanın öldürülmesinin hiçbir önemi yok. Olayı özetleyecek en güzel cümle; Batı, Müslümanların kendi paralarıyla Müslümanları katletmesine istiyor. Böylece hem İsrail’in güvenliği garanti altına almış olunacak hem de Amerika’nın bölgedeki planları aksamadan işleyecek.

IŞİD’in bölgede Müslümanlar aleyhine işlediği cinayet insanın sabır ve tahammülünü zorlayacak türden. Ancak Yemen, Suriye, Irak, Bahreyn ve daha birçok ülkedeki kahraman insanlar terörizmin karşısında eğilmeden durmaya devam ediyor. Terörizmle mücadele etmenin yolarından biri bölgedeki ülkelerin işbirliği yapmasıdır. Eğer ülke yöneticileri terörizme karşı ortak hareket etme kararı alırsa Fars Körfezi’nde bulunan ülkelerin ve halkların güvenliği sağlanmış olur.

ABD’nin Irak’ı bölümlere ayırma hamlesi kabul edilemez. Iraklı yetkililer, parlamento üyeleri ve Irak’taki dini merciler bu karar karşısında tepkilerini ortaya koymuş ve böyle bir şeyi kabul etmeyeceklerinin altını çizmiştir. İslam Cumhuriyeti, bu konuda Irak’ın yanında olmaya ve Irak’ın bütünlüğünün korunması için gerekli her türlü desteği vermeye devam edecektir.”

Published in Rapor

Geçtiğimiz aylarda Rakka ve Musul’da IŞİD kamplarını gezip, bir kitap çıkaran Alman yayıncı Jürgen Todenhöfer, çarpıcı açıklamalarda bulundu.


Geçtiğimiz aylarda Rakka ve Musul’da terör örgütü IŞİD kamplarını gezip, bir kitap çıkaran Alman yayıncı Jürgen Todenhöfer IŞİD’in dini bir soykırımı planladığını söyledi.

Todenhöfer Stern dergisine verdiği röportajda kendisine yöneltilen IŞİD propagandası yapma suçlamalarını “Düşmanı ancak onu yeterince tanırsak yenebiliriz” diyerek yanıtladı.

Todenhöfer “Oraya bu geziye karşı gelen oğlum Frederic ile birlikte gittik. Beni tehlikeli ortamda yalnız bırakmamak için geldi. Tehlikeyi çok iyi bildiğimizden yanımıza dört tane zehirli hap alarak gittik. Herhangi bir esir alınma durumumuza karşı, ölüm kararımızı IŞİD’e bırakmak istemedik. Ama hapları elime almamı gerektirecek bir an olmadı” dedi.

“Dini soykırımı” planları

Al-Bagdadi’nin verdiği yaşam güvencesi mektubu ile tehlikeli geziyi gerçekleştirdiklerini söyleyen Jürgen Todenhöfer, gördüklerinden sonra IŞİD’in dini temizlik aksiyonu planladığı endişesi taşıdığını söyledi.

Todenhöfer “onlarla ilgili her şeyi bilmek zorundayız. Onlar soykırımı planlıyorlar. Şimdiye kadar insanlık tarihinde görülenleri gölgede bırakacak dini bir temizlik hareketi planlıyorlar” dedi.

Cihatçı John’la tartışmış

Bir çok kafa kesme olayında cellat olarak bilinen İngiliz “Cihatçı John’a da rastladıklarını söyleyen Todenhöfer “gezi boyunca sık sık tartışmalarımız oldu. Özellikle “Cihatçı John” ile”. Onlar için biz kanlı düşmandık” dedi.

Todenhöfer, gezisinde daha önce vaizlik yapan birinin orada yargıçlık yaptığını gördüğünü söylerken “Daha önceki yargıç Dünya yasalarını Allah’ın yasalarından üstün tuttuğu için infaz edilmiş” dedi.

ajanslar

Published in Rapor
Cumartesi, 18 Nisan 2015 01:59

Hedef: IŞİD- Hizbullah Savaşı!

Kosova bağımsızlık savaşı sırasında bölgede NATO başkomutanı olan ABD’li General Wesley Clark, CNN International Televizyonu’nda katıldığı bir programda ”IŞİD’i Batılılar kurdu” ve “IŞİD-Hizbullah savaşı hedefleniyor” iddiasında bulundu.


1998-1999 Kosova bağımsızlık savaşı sırasında bölgede NATO başkomutanı olan, ABD’li General Wesley Clark, Gazeteci Amy Goodman ve Juan Gonzalez’in yönetimindeki democracynow.org sitesine bir mülakat verdi.

Clark, “Bush yönetimince 5 yılda 7 ülkeyi kapsayan bir savaş planı hazırlandığını, Saddam’ın devrilmesine karşın ABD’nin Irak’ı yönetmeyi başaramaması üzerine planın devre dışı kaldığını” açıkladı.

11 Eylül hadisesinden 9 gün sonra bir generalin, kendisine ‘bir karar alındığını ve Irak’a girileceğini’ söylediğini aktardı. Bunun üzerine, nedenini sorduğunu belirten eski NATO komutanı General Clark, ‘hem zamanı, hem de nedeni hakkında hiç bir şey bilmediğini, ancak teröristlerin işgale bahane edileceğini’ biliyorum dediğini söyledi.

İSRAİL VE İNGİLTERE TÜRKİYE’Yİ BÖLGEDEN ÇIKARMAK İSTİYOR

ABD’li Orgeneral Wesley Clark, geçtiğimiz günlerde ise CNN International’de canlı yayın konuğu oldu. Bu yayında Clark, “İsrail ve İngiltere’nin, Amerika Birleşik Devleri ve Türkiye’yi bölgeden çıkarmak istediğini” iddia etti.

Clark, “2007’de yaptığı ifşaatla, Irak’ın işgali ile başlayacak olan senaryo, daha sonra Suriye, Libya, Somali, Sudan, Lübnan’la devam ederek, İran’la bitecekti. Irak savaşında Saddam’ı devirseler de, Irak’ı yönetemediler. Bu ekonomik ve siyasi anlamda ABD için tam bir hezimetti” ifadesini kullandı.

“DEAŞ’I BATILILAR KURDU”

CNN International’de, “IŞİD’i en yakın dostlarımız kurdu ve destekliyor” diyen Clark’a göre, bölgenin daha da istikrarsızlaştırılması ve ABD’nin bölgede sürekli savaş halinde kalması için, İsrail ve batılı diğer müttefikler IŞİD’i oluşturdular.
Böylece, Amerika’nın bölgedeki itibarı daha da kötüleştirmiş olacak ve İsrail’le mücadele edebilecek güçlerin enerjisi bu şekilde yok edilecekti.

Clark’ın iddiaları doğrulayan açıklamalar yapan CIA Ortadoğu masasından emekli Elizabeth Murray’de El Kaide’nin kuruluşunda rol alan CIA’ın, IŞİD’in kurulmasında da önemli rol oynadığını belirtiyor.

“DEAŞ-HİZBULLAH SAVAŞI HEDEFLENİYOR”

Hizbullah’la savaşabilecek Sünni görünümlü bir güç oluşturulduğunu belirten Clark, “IŞİD ile Hizbullah savaştırılarak, Müslümanlar arasında bir mezhep savaşı planlandığını” iddia ediyor.

Batılı pek çok yorumcuya göre, Türkiye’nin bölgedeki soğukkanlı davranışları nedeniyle, planlanan savaşın prova alanı olarak Yemen seçildi.

Batı, Körfez ülkeleri ile İran arasında meydana getirdikleri gerilim ile kendi planladıkları hedeflere erişmek istiyor.

Published in Rapor
Cumartesi, 18 Nisan 2015 01:24

Saddam’ın ‘sağ kolu’ öldürüldü

Selahaddin Eyaleti Valisi de, Duri’nin öldürüldüğünü doğruladı


Saddam Hüseyin‘in “sağ kolu” diye bilinen ve Irak’ta yasaklı Baas Partisi’nin yeraltındaki lideri olan İzzettin el-Duri‘nin öldürüldüğü öne sürüldü.

Harmin Dağı’na Irak ordusu tarafından düzenlenen bir hava saldırısında öldürüldüğü iddia edilen Duri’nin cesedinin fotoğrafları da yayımlandı.

Selahaddin Eyaleti valisi de, Duri’nin öldürüldüğünü doğruladı.

Duri’ye ait olduğu iddia eidlen cesedin, uzun sakallı ve bıyıksız olduğu görülüyor.

Duri’nin, Irak-Şam İslam Devleti (IŞİD) ile ittifak yapan eski Baas’çıların oluşturduğu Nakşibendi Ordusu’nu yönettiği iddia ediliyordu.

Duri, uzunca bir süredir İran ve Şii karşıtı bir siyaset üretiyordu.

Published in Rapor

İslam inkılabı Rehberi İmam Seyyid Ali Hamanei  Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyib Erdoğan ve beraberindeki heyetle yaptığı görüşmede, büyük olay “Genel İslami Uyanış”ın İslam düşmanlarının kaygılarının ana nedeni olduğunu belirterek, İslam düşmanlarının bu büyük olaya karşı koymak için hazırladıkları plan ve komplolara temasla, bugün Amerika ve Siyonist İsrail rejiminin bazı İslam ülkeleri arasındaki iç ihtilaf ve anlaşmazlıklardan çok mutlu olduklarını, bu sorun ve anlaşmazlıkların giderilmesi yolunun ise, İslam ülkeleri arasında yakın bir işbirliğinin oluşması ve uygun yapıcı pratik girişimlerin hayata geçirilmesi olduğunu bildirdi.

İki ülke arasındaki ilişkilerin geliştirilmesinden İran ve Türkiye’nin ortak çıkar, kazanç ve çıkarlarına temas eden İslam İnkılabı Rehberi, İslam dünyasında İslam ülkelerinden her birinin gücünün gerçekte İslam ümmetinin gücü olduğunu ve İran İslam Cumhuriyetinin genel siyasetinin, İslam ülkelerinin birbirlerini takviye etmeleri ve güçlendirmeleri ve birbirlerini tazyif etmekten sakınmaları esasına dayalı olduğunu ve İran İslam Cumhuriyeti ile Türkiye ilişkilerinin gerçekte bu hedefe katkıda bulunduğunu bildirdi.

Sürekli olarak şunu vurgulamaktayız ki İslam ülkeleri Amerika ve batıya güvenmekle hiçbir menfaat elde etmiyorlar ve bugün de her kes açık bir şekilde batının bölgedeki İslam karşıtı girişimlerini görmektedir” diyen İmam Hamanei konuşmasının devamında bazı bölge ülkelerindeki gelişmelere ve Suriye ve Irak’taki acımasız terör girişimlerine temasla, tüm bu olaylarda düşman’ın gizli elini görmeyenlerin gerçekte kendilerini aldattıklarını söyledi.

İmam Hamanei bu sözünün kanıtı olarak da Amerika ve Siyonistlerin bölge olayları karşısındaki sevinçlerine değinerek, Siyonistlerin, batı ülkelerinden bir çoğunun ve daha önemlisi Amerika’nın bu olaylardan çok mutlu olduklarını ve IŞİD meselesini bitirmek gibi bir niyetlerinin olmadığını söyledi.

İslam İnkılabı Rehberi, IŞİD terör örgütünün eşsiz cinayet ve vahşiliklerinden örnekler vererek, ayrıca bu terör örgütünün Bağdat’ı ele geçirmek gibi temel amacına temasla bu olayların perde arkasında kimlerin olduğunu ve kimlerin gerekli finans ve silah desteği sağladığını belirtti.

“Yabancılar kesin olarak bu meselelerin çözümlenmesini istemiyorlar, bunun için de bu meselelerin çözümü için asıl karar verecek merciler İslam ülkelerinin kendisidir. Ama maalesef gerekli toplu bir karar alınamıyor” ifadesini kullanan İmam Hamanei konuşmasının devamında Yemen olaylarına değinerek, Yemen’in İslam dünyasının yeni sorunlarından bir diğer örnek olduğunu belirterek Yemen krizinin çözümü hakkında, “İran İslam Cumhuriyeti, Yemen de dahil tüm İslam ülkeleriyle ilgili tüm dış müdahalelere karşıdır. Bu bakımdan bizim açımızdan Yemen krizinin sonlandırılmasının çözüm yolu bu ülke halkına yönelik dış saldırı ve müdahalenin derhal durdurulmasıdır ve asıl Yemenlilerin kendisi kendi ülkelerinin geleceğiyle ilgili karar vermeleri gerekir” dedi.

“Genel İslami Uyanış” olayı ve halkların İslam’a yönelik susamışlığının İslam düşmanlarının hassasiyet ve kaygılarının temel kaynağı olduğunu belirten İmam Hamanei, bu uyanış karşısında İslam düşmanlarının epey bir zamandır karşı saldırıda bulunduklarını ve bazı İslam ülkelerinin de bu durum karşısında hıyanet etmelerinin, kendi para ve maddi imkânlarını düşmanların hizmetine sunmalarının acı bir gerçek olduğunu söyledi.

İslam İnkılâbı Rehberi daha sonra Irak’ın durumuna da değinerek, İran İslam Cumhuriyetinin, teröristlerin bu ülkeye musallat olmasını engellemek amacıyla Irak halkına yardımda bulunduğunu, İran’ın Irak’ta askeri varlığının bulunmadığını ama İran ve Irak halkları arasında tarihi, köklü ve çok yakın bir ilişkinin bulunduğunu söyledi.

İslam İnkılâbı rehberi konuşmasının son bölümünde ise İslam âlemi için izzet, azamet ve şevket temennisinde bulunarak, İran’ın bölge meselelerinin çözümü için her türlü fikir teatisinde ve işbirliğinde bulunmaya hazır olduğunu bir kez daha vurguladı.

İslami İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin de hazır bulunduğu bu görüşmede Türkiye Cumhurbaşkanı Receb Tayyib Erdoğan yaptığı konuşmada, Tahran’da İranlı yetkililerle gerçekleştirdiği görüşmelere değinerek, ikili meseleleri ele aldıklarını, ayrıca siyasi ve ekonomik meselelerinin yanı sıra bölge meselelerini de masaya yatırdıklarını söyledi.

Enerji alanında Tahran-Ankara ilişkilerine de değinen Erdoğan, İran-Türkiye Ortak Ekonomik Konseyinin kurulduğunu ve yapılan anlaşmaları takib etmeleri konusunda ilgili bakanlara gerekli talimatları verdiklerini ve iki ülke arasındaki ticari mübadele hamcının yıllık 30 milyar doları bulmasının hedeflendiğini söyledi.

Türkiye Cumhurbaşkanı İslam dünyasının mesele ve sorunlarının batının müdahalesi olmaksızın bizzat kendi içinde çözümlenmesi gerektiğini belirterek, bölge sorunlarının çok fazla olduğunu ve yardımlaşarak bu sorunları çözmek gerektiğini ve bu sorunların çözümü için batının girişiminin beklenmemesi gerektiğini söyledi.

Erdoğan ayrıca kendisinin IŞİD terör örgütünün cinayetlerini kınadığını belirterek, kendisinin IŞİD terör örgütünü Müslüman kabul etmediğini ve ona karşı tavır ortaya koyduğunu söyledi.

www.leader.ir

Published in Rapor